Yakın Çevremizdeki Organizmalar YAKIN ÇEVREMİZDEKİ ORGANİZMALAR Sevcan GÖK , Berrak Karahan , Pınar Kerbetan Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Öğretmenliği sevcancansel@hotmail.com, madam_mao@hotmail.com, aaa_d_aaa@hotmail.com ÖZET Yakın çevremizde bizi doğrudan etkileyen ve yaşamımızı değiştiren birçok organizma bulunmaktadır. Bu organizmalar çoğu zaman gözle görülemeyecek kadar küçük olduğu için, organizmayla karşılaşır karşılaşmaz tedbir almamızı engeller.Yakın çevremizdeki organizmaların bizi etkileyen en önemli faktörü hastalıklar.Bu hastalıklar çoğu zaman bulaşıcıdır ve birkaç kişiden başlayarak kıtaları hatta dünyayı etkileyen pandemik salgınlara neden olmaktadır.Bulaşıcı hastalıkların başında virüsler gelmektedir.Virüsler canlı ile cansızlar arasında ne olduğu tam olarak bilinemeyen yaratıklardır.Birçok çeşidi ve şekli olmasına rağmen aynı yapı planını izlerler.Virüsler ele geçirdiği hücreyi kendi denetimi altına alarak onun kendi görevini yapmasını engeller ve hastalıklara neden olur.Dünyada birçok salgın hastalık virüsler yüzünden meydana gelmiştir.Kuş gribi,domuz gribi,aids gibi birçok hastalık insanlık tarihini büyük ölçüde etkilenmiştir.Günlük yaşamımıza da birçok etkileri olan virüslerin, günümüzde neden olduğu bazı hastalıkların tedavileri kolaylıkla yapılabilirken bazı hastalıkların hala tedavisi yapılamamaktadır.Buda virüslerin hayatımızı ne kadar çok etkilediğini göstermektedir.Yakın çevremizde hastalıklara neden olan etkenlerden birisi de ev tozu akarlarıdır.Bu canlılar yastıklarda,yorganlarda,halılarda,kilimlerde bol miktarda bulunmakta ve alerjiye neden olmaktaktadır.Ev tozu akarları nemli ortamda hızla çoğalmakta ve yüksek sıcaklıkta ortadan kaybolmaktadır.Ayrıca deri döküntüleri ile de beslenmekte ve dışkısından hastalık nedeni olan alerjenler meydana gelmektedir.Evimizde bu akarlardan korunmanın yolu tüylü materyallerden uzak durmak,yatak yorgan gibi uykuda temas ettiğimiz eşyaları havalandırmak,temizliğini düzgün bir şekilde yapmaktadır. Yakın çevremizde bulunan diğer organizmalar ise mantarlar, riketsiyalar ve protozoalardır. Mantarlar ökaryotik, klorofil içermeyen, Yakın Çevremizdeki Organizmalar hiflerden oluşan, spor oluşturan ve heterotrof yaşayan organizma grubudur. Kendi besinlerini kendileri yapamadıklarından dolayı saprofit, parazit ve simbiyotik olarak yaşarlar. Mantarlardan bir çok şekilde faydalanırız. Ekmek yapımında, fermentasyon yaparak alkollü içkilerin eldesinde ve de penisilin gibi bir çok antibiyotiğin üretilmesinde mantarlardan faydalanırız. Mantarların faydalanılan yönlerinin yanında zararları da vardır. İnsan, hayvan ve bitkiler üzerinde parazit yaşayarak hastalık meydana getirirler. En sık ayak parmak arası, koltukaltı, kasık gibi yerlere, bunun dısında sırt, gögüs,ayak tırnakları gibi yerlere yerleşerek kaşıntı, kızarıklık oluştururlar.Eğer müdahele edilmezse iltihap oluşturabilir ve ciddi rahatsızlanmalar görülebilir. Korunmak için pamuklu giysiler giymeli, iyice kurulanmalı, başkasının tarağını, havlusunu kişisel eşyalarını kullanmamalıyız. Riketsiyalara baktığımızda bunlar bit,pire ve kene gibi asalakların bağırsaklarında yaşayarak insan kanını bu canlıların emmesiyle o bölgeyi enfekte ederek hastalık meydana getirirler.Halk arasında lekeli humma diye bilinen tifüs hastalığı bit aracılığıyla insana taşınır. Yeryüzündeki tüm hastalıkların çoğu sularla ilişkili olarak ortaya çıkmaktadır. Yılda yaklaşık 200 milyon insan su ile ilişkili hastalıklara yakalanmakta ve yılda 2 milyon kişi kirli sulara bağlı hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Suda yaşayan canlılardan hastalıklar bulaşmaktadır ve bu canlılardan en önemlisi PROTOZOA lardır. Protozoalar; kolera, tifo, tetanos ve verem gibi bulaşıcı hastalıklara yol açar. Bakteriler de çevremizde bulunan diğer bir organizma türüdür. Mikroskobik oln bakteriler monera aleminde yer alırlar. Prokaryot özellik gösterirler fakat zarla çevrili organelleri ve de zarla çevrilmiş bir nukleusu yoktur. DNA ları sitoplazma sıvısı içerisinde dağılmış şekilde bulunmaktadır. Ayrıca sitoplazmalarında bulunan tek organelleri zarsız olup protein sentezlemeye yarayan ribozomdur. Bunun dışında organel bulundurmazlar. Bakteriler organik atıkların bol bulunduğu, kirli suların çok olduğu, çöplerin fazlaca birikip kokuştuğu yerlerde yaşaralar. Bakterileri sınıflandırırken birçok kıstas kullanmaktayız. Bunlar; beslenme şekillerine göre, oksijen ihtiyacına göre, Gram boyasıyla boyanmasına göre ve şekillerine göredir. Hayatımızda sürekli duymaktayız şu hastalığa sebep olan bakteri, bakteri vardır elleme, bakterilerden korunmak için ellerini yıkamalısın gibi kullanımları fakat bahsedildiği gibi bütün bakteriler zararlı mıdır? Bu soruya cevabımız tabiî ki hayırdır. Yararlı olan bakteriler de vardır. Hatta hayatımı devam ettirebilmemiz için gerekli olan bakteriler de. Bakteriler uygun ortam koşulları sağlandığında çok hızlı olarak üreyebilmektedirler. Bundan dolayı da zararlı olan yani patojen özelik gösteren bakteriler vücudumuza girdiğinde onlara uygun ortamı Gök,Karahan,Kerbetan sağlamış oluyoruz ve uygun davranmadığımızda çoğalmalarına yardımcı oluyoruz. Fakat dikkat etmemiz gerekenleri bilirsek patojen bakterilere karşı dayanıklı olup hastalıklara davetiye çıkarmamış oluruz. Anahtar Kelimeler: Virüs, ev tozu akarları, mantar, riketsiya, protozoa VİRÜSLER VİRÜSLERİN KEŞFİ Virüs kelime olarak zehir anlamına gelmektedir. Robert KOCH, Louis PASTAEUR ve diğer bilim adamları bulaşıcı hastalıkların nedenini bakteri olarak bulmuşlardır. Bilim adamları 19. yüzyılda tütün bitkisindeki mozaik hastalığının nedenlerini araştırırken, bu hastalığın bulaşıcı olduğunu ortaya koymuşlardır. Ancak buna neden olan şeyin ne olduğunu bulamamışlardır. Hasta bitkinin yaprakları, mozaik bir şekilde lekelendiği buruştuğu için, bu hastalığın ismini tütün mozaik hastalığı olarak belirlemişlerdir. Virüsler ilk zamanlarda bakterilerin salgılamış olduğu bir zehirli madde olarak düşünülüyordu. Ancak sonra virüs bir organizmaya bulaşan, bakterilerin salgıladığı bir zehirli madde olarak kabul edildi. Bilim adamları virüsün bir organizmaya bulaşarak hastalık yaptığını gösterdi. Tütün bitkisinden çıkarılan özüt, porselenden yapılmış bir filtreden geçirilerek virüsler yakalandı. Süzülen özüt, hastalığın bulaşmadığı tütün bitkisinin yapraklarına sürüldüğünde, bitkinin hastalandığı ortaya çıktı. Hollandalı mikrobiyolog M.W. BEIJERINCK bu hastalığın bitkinin bütün organlarına zamanla yayıldığını gözlemledi. 20. yüzyılda, tütündeki mozaik virüsünün yanı sıra bitkide, insanda ve hayvanlarda çeşitli hastalıklar yapan canlı sıvıların olduğu keşfedilmiştir. Salatalık, patateste mozaik hastalığı yapan virüsler sayılabilir. İnsanlarda ise sarı humma, çocuk felci, grip, kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve su çiçeği gibi hastalıklara neden olan virüslerin olduğu da görülmüştür. VİRÜSLERİN YAPISI Bir virüs bir organizmada hastalık yapabilen en küçük canlıdır. Dış görünüşleri, yapıları ve genel özellikleri bakımından diğer organizmalardan birçok farklılık gösterirler.Bakteri, protozoa ya da mantarlar gibi gerçek bir bir hücre yapısı göstermezler. Nanometre ,gözle göremediğimiz maddeleri ölçmek için kullanılır. 1nm =o,oooooooo1 m Yakın Çevremizdeki Organizmalar Virüslerin bakterilerden ve mikroorganizmalardan daha küçüklerdir. yaklaşık 20 - 400 nm arasında değişirken, bakteriler ortalama 1000 nmdir. Başka bir deyişle 1 mikron büyüklüğündedir. Virüslerin en büyüğü bile, en küçük bakteriden daha küçük ya da hemen hemen aynı büyüklüktedir. Nükleik asidi koruyan protein yapısında kılıflar kapsid denir. Viral genom ve kapsitten oluşan bölüme virion adı verilir. Kapsid, kapsomer adı verilen daha küçük bölümlerden yapılmıştır. Virüsü tanımlamada önem taşırlar. Ayrıca kapsidin nükleik asidi koruma, hücre dışında yaşama ve yeni hücrelere virusun girmesini sağlama özellikleri vardır. Kapsomerleri oluşturan yapı üniteleri belirli bir simetri içerisindededirler.Helikal simetri,kübik simetri ve kompleks yapıda bulunabilirler. Virüsler tamamen hangi hücreye enjekte olmuşsa o hücrelerin sistemlerinden faydalanırlar.Bu nedenle zorunlu hücre içi parazit olarak yaşamlarını sürdürürler.Canlı hücrelerin dışında yaşamlarını sürdüremezler.Metabolik aktivite gösteremezler.Hücre içine girmeleriyle birlikte o hücrenin metabolik sistemlerinden yararlanmaya başlarlar.Hücre dışında inaktif ,hücre içinde ise aktif duruma geçerler.Yalnızken metabolik aktivitelerini sürdürecek enzimleri bulunmamaktadır.Bu nedenle yaşamlarını sürdürebilmeleri için mutlaka canlı bir hücreye ihtiyaçları vardır.Bakterilerin ve diğer mikroorganizmaların ise metabolik faaliyetlerini sürdürebilecekleri enzimleri bulunur.Bu nedenle bakteriler ve diğer mikroorganizmalar hücre içinde de aktiftir. Organizmaya giriş yolu nasıl olursa olsun, virüsler belirli bir doku ya da organa yerleşme eğilimi gösterir.kuduz ve çocuk felci gibi virüsler sinir sistemine, sarılık virüsleri karaciğere,sindirim sistemine yerleşirler.Virüslerın üretilmeleri için doku kültürlerinden, Nükleik asit, bütün canlı hücrelerde ve virüslerde bulunan, nükleotid birimlerden oluşmuş polimerlerdir. Gök,Karahan,Kerbetan embriyonlu yumurtalardan ve deney hayvanlarından yararlanılır.Üretilmeleri özel ve zor teknikler gerektirir, güç ve masraf gerektirir.Küçük yapıda oldukları için normal mikroskopta görülmezler fakat elektron mikroskobunda görülebilirler. Virüslerde ya DNA ya RNA bulunabilir ancak genelde ikisi birden olmaz. Bunun bir istisnası insan sitomegalo virüsüdür, bir DNA çekirdek ve birkaç mRNA parçası bulunur. Virüslerde bulunan nükleik asit, tek veya çift iplikli olabilir.Bu nedenle virüslerde çift iplikli DNA, tek iplikli DNA, çift iplikli RNA ve tek iplikli RNA.Hayvan virüslerinde hem RNA hem DNA olabilir.Bitki virüslerin ise tek iplikli RNA'ya sahiptirler. Bakteriyofajlarda genelde çift iplikli DNA olur.. Tek iplikli RNA virüslerindeki zincirler ya pozitif anlamlı (artı iplikli de denir), ya da negatif anlamlı (eksi iplikli denir) olarak adlandırılabilirler.(Badur,2006) VİRÜSLERİN SEBEP OLDUĞU HASTALIKLAR Adenovirüsler:Solunum sistemi hastalıkları Herpes virüsler: Uçuk, gözde keratit, zona, rahim kanseri (muhtemelen), Poxumus:Su. Burkit lenfoma (küçük kız çocuklarında). Pücarnovirüs:Çocuk felci,üst solunum yolu hastalıkları, soğuk algınlığı. Mixovirüs:Grip. Paramyxovirüs:Kabakulak,kızamık,SSPEhastalığı. Rhabdovirüs:Kuduz. Togavirüs:Sarıhumma,ensafalit. Rektrovirüs, meselâ HTLU-III: AIDS hastalığı. 1-KUDUZ Kuduz hastalığı bir hayvanın ısırması ya da hayvanın salyasının insan vücudundaki bir sıyrıktan vücuduna girip, onun kanına karışması sonucu ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalıktır ve insanın ölümüne neden olabilir. Tıpta rabies veya hydrophobia denir Kuduz hastalığı tüm sıcak kanlı hayvanlarda görülen bir hastalıktır. Soğuk kanlı hayvanların (yılan, timsah, kurbağa) vücutlarında ise virüsü taşımalarına rağmen bu hastalığa yakalanmazlar.5 ya da 8 gün içinde hasta bu hastalıktan ölebilir.Kuduz hastalığının bulaşması virüsün kuduz hayvanın salyasının başka bir hayvanı ısırmasıyla o hayvana bulaşmasıyla Bakteriyofaj, bakterileri enjekte eden bir virüstür. Terim genelde kısaltılmış hali olan faj olarak kullanılır. Yakın Çevremizdeki Organizmalar olur.Virüs tahriş olmamış sağlam deriden organizmaya giremez.Hastalık belirtileri tüm hayvanlarda benzer olmasına rağmen birkaç ufak farklılık vardır.Hasta hayvanın ısırmasını izleyen 14-90 gün içinde hastalık 2-3 gün devam eden sakin kuduz dönemi ile başlar. Bu dönemde hareketlerde, ve huyda değişiklikler görülür. Daha sonra 3-4 gün süren hayvanın sese ve ışığa karşı duyarlılığı gözlenir ve bu dönem saldırgan dönemle devam eder. 2-3 gün süren ve hayvanın ölümü ile sonuçlanan paralitik devrede çenedeki felçten dolayı ağız kapanmaz, devamlı salya akar, su ve yiyecek alamayan hayvan zayıflayarak ölür. Kuduz virüsü beyni etkiler.Bu hastalığın nedeni ise Rabies virüsüdür.Bu virüs uygun şartlarda (0-4°C’ta) yıllarca kalabilir. Güneş ışığı, ultraviyole, X-ray deterjanlar ise bu virüsü etkisiz hale getirebilir.İnsanlara, hastalığa yakalanan hayvanlardan onların tükürüğüyle geçer.Köpekler,kediler, tilkiler ve yarasalar bu hastalığa yakalanabilirler. Isırılan yerde kızarıklık.ağızdan salya gelmesi,sakinken birden öfkelenmesi belirtileridir.Aşı ve serum ile tedavi edilebilir. 2-KIZAMIK Bu hastalığın neden olduğu virüsler Miksovirüs grubundadır. Hastalık virüsü 150 nanometre boyutundadır.Genetik materyali tek iplikli RNA’dır. Hastalık solunum ya da hapşırma sonrası zerrecikler ile bulaşmaktadır. Belirtileri, ateş, öksürük, yanma, şişmiş gözler, boğaz yanması, yanak iç cidarında beyaz ufak noktalar, ciltte kızarmalar, kırmızı lekelerdir.Aşı ve şuruplar ile tedavi edilebilir 3-AİDS Hastalığın nedeni HIV virüsüdür.Bu virüsü retrovirüsler grubunda bulunmaktadır. Retrovirüsler de diğer virüsler de olduğu gibi paketlenmiş genetik yapıya ve bir protein kılıfına sahiptir.Bu virüs yaklaşık 100 nanometre boyutundadır. Genetik materyali RNA’dır Aids virüsü kan yoluyla, cinsel ilişkiler veya anneden çocuğa bulaşır.Tedavi için bir ilaç yoktur fakat AZT (Zidovudine, Azidotimidin) adı verilen bu ilacın hastalığı yavaşlatıcı gözlemlenmiştir. Ayrıca kabakulak,suçiçeği,uçuk,çocukfelci gibi hastalıkların da virüs kaynaklı olduğu bilinmektedir. 4-SARS (Ağır Akut Solunum Yolu Yetersizliği Sendromu) Retrovirüs, Retroviridae virüs ailesine ait olan bütün virüslere denilmektedir. Gök,Karahan,Kerbetan Ani başlayan ve hızlı gelişen, öncelikle üst solunum yollarında ve akciğerlerde görülen bir enfeksiyon hastalığıdır. Sars öksürük ya da hapşırmayla bulaşır.Bu hastalığa neden olan virüs coronavirüs familyasından gelmektedir.Yaklaşık 120 nanometre boyutundadır. Genetik materyali RNA’dır. VİRÜSLER VE GRİPLER GRİP NEDİR? Gribe neden olan virüslerin solunum yollarından bulaşması ile duyarlı kişilerde ortaya çıkan solunum yolları enfeksiyonuna grip denir.Grip çok eski çağlardan beri bilinen bir hastalıktır. İnsanlarda gribe neden olan İnfluenza virüsleri; İnfluenza A B C dir İnfluenza A İnsanda ve diğer memeli türlerinde gribe neden olan virüstür. Influenza A virüsleri kanatlı hayvanları hariç, insanda domuzda ve atlarda gribe neden olmaktadır.Influenza A virüslerinden H1,H2,H3 ve N1,N2 antijeni taşıyan virüsün alt tiplerinin insanda gribe ve salgınlara sebep olmaktadır.En ağır gripten ve salgınlardan asıl sorumlu olan virüs İnfluenza virüsüdür.Çok sayıda alt tipleri bulunmaktadır.Bugüne kadar 15 alt tipi bulunmuştur. H1 Molekülü 1918 yılında Kuş Gribi virüsünün insana geçmesine neden olmuş ve yalnızca akciğerde tutunabilme özelliği sağlamıştır.Ama H5 alt tipi oldukça tehlikelidir, geçirdiği mutasyonlar sonucu,Kuş Gribi virüsünün akciğer dışında insanın diğer hücrelerine tutunmasına neden olmuştur.(Minbay,Akay,Aydın ve İzgür,2004) Değişinim ya da mutasyon, canlının genetik bilgisinde meydana gelen ve kuşaktan kuşağa aktarılan kalıtsal değişmelerdir. Yakın Çevremizdeki Organizmalar Kuş gribi: Kuş Gribinin ( Avian Influenza - AI ) baktığımızda,hastalık ilk kez 1878’de İtalya’ da Perroncito ismindeki bilim adamı tarafından bulunmuştur.Yirmi yıl sonra kuş gribi Almanya,Macaristan ve Avustralya’ da görülmüştür. Daha sonra bu ülkelere Belçika, Fransa, Hollanda, Romanya,Rusya ve İsviçre,Mısır,Çin, Japonya,Endonezya v.s ile Güney Amerika eklenmiştir.I.Dünya savaşında ortaya çıkan ve 20-40 milyon insanın ölümüne neden olan İspanyol Gribine dayanmaktadır.1918 yılında ilk kez ortaya çıkan H1N1 virüsü mutasyonlar sonucunda kuşlardan insanlara bulaşarak I. Dünya savaşında ölen insanlardan fazla sayıda insanın grip yüzünden can vermesine neden olmuştur.Kuş Gribi bu kadar insanın ölümüne sebep olunca bilim adamları tarafından laboratuar çalışmalarında 1918 yılında salgına neden olan virüsün genetik yapısını inceleyebilmek için benzerini üretilmişlerdir.1957 yılında yapısını değiştiren ve H2N2 haline gelen virüs Asya’ da Asya Gribine neden olmuştur. 1968 Yılında yine değişime uğrayarak virüs ortaya H3N2 olarak karşımıza çıkmış ve Hong Kong gribine neden olmuştur.(Eraksoy,2006,s.24) Ülkemizde Balıkesir Manyas ilçesi Kızıksa Beldesinde 05 Ekim 2005 tarihinde çıkan ilk kuş gribi enfeksiyonu kolay atlatılırken bir süre sonra ikinci vaka 26.12.2005’de Iğdır’da ortaya çıktı ve bu salgını izleyen ard arda salgınlar devam etti. H5N1 virüslü materyallerle temas sonucu 06. 01. 2006 tarihinde ayni aileden 3 kişinin ölümü WHO - DSÖ ( Dünya Sağlık Örgütü)’nün işbirliğiyle olabilecek 21 kişi tanıdan toplam 4’ü ölümle sonuçlanmıştır Dünyayı büyük ölçüde etkileyen bu salgının sebebi ise değişen doğal denge ve ekosistem ile canlı yapılarının, yaşayışlarının farklılaşmasıdır.Kuş Gribi virüsünün RNA polimeraz enziminin, insan grip virüsünün RNA polimerazına dönüşmesi için gerekli aminoasit değişikliği sayısı 10dur ve bu dönüşümü sağlayacak mutasyonların meydana gelmesi için uzun süre beklenmemektedir.Bugüne kadar RNA polimeraz,bir DNA veya RNA molekülündeki bilgiyi RNA molekülü olarak kopyalayan bir enzimler ailesidir. Gök,Karahan,Kerbetan insan ve kanatlılardan elde edilen H5N1 virüslerinde bu aminoasit mutasyonlarından 7 tanesine rastlanmıştır. Dolayısıyla H5N1 virüsü,İnsan Virüsleriyle arasındaki farkı kapatmıştır.Bu nedenle H5N1’in aşması gereken çok fazla bir engelin kalmamıştır ve salgınlara neden olmuştur. Domuz gribi: İnfluenza A (H1N1) tipi virüsten kaynaklanan,insanlarda gribe yani hastalığa neden hastalıktır.Bu hastalığa salgın yapan grip de denilmektedir.Hastalık ilk kez Meksika’da sonra ABD’de (Nisan 2009) görülmüş ve daha sonra birçok ülkeye yayılmıştır.Dünyanın bütün bölgelerinde,bir çok ülkesinde görülmektedir. Her sene toplumun %5-15’inde gribe neden olur.Her yıl 500 milyon mevsimsel grip 5 milyon hastaneye yatış 250 bin 500 bin ölüm gerçekleşmiştir.Tüm dünyayı etkileyen salgınlar yeni İnfluenza A’ya bağlı gelişmiştir.Virüs nokta mütasyona bağlı olarak yapı değiştirir.Önceden virüse karşı oluşan antikorlar yeni gelişen virüse etkili olamaz.Farklı türlerdeki İnfluenza virüsleri tek bir türde bir araya gelip yepyeni bir İnfluenza virüsünün ortaya çıkar ve insanlara bulaşarak salgına neden olur.(Şadi yenen,2009,s:16) Antikor,çok hücreli hayvansal organizmaları n bağışıklık sistemi tarafından; kendi organizmaları na ait olmayan organik yapılara karşı geliştirilen glikoproteinin yapısındaki moleküllerdir. Yakın Çevremizdeki Organizmalar Virüslerin kendi kendilerini inşa yöntemiyle 3 boyutlu şekilde oluşmaları fizikçilerin oldukça ilgisini çekmektedir. Domuz gribi nasıl bulaşır? Hastalığın seyri nasıldır? 1-Hayvanların solunum ürünleri ile yakın bir şekilde temas sonucu insanlara solunum yolundan geçmektedir. 2-Grip olan bir kişinin ağzındaki zerreciklerle temastan veya 2 m. Uzaklıkta solunum yollarından geçmektedir. 3-Hasta olan kişinin temas ettiği yerlerde dokunma ile bulaşmaktadır. 4-Bir kişiye influenza virüsü bulaştıktan sonra hastalık belirtileri gelişinceye kadar geçen süre: 2-3 gündür.Bu süre bir gün kadar kısa ya da yedi gün kadar uzun olabilir 5-Mevsimsel grip, kuş gribi ve domuz gribi belirtileri her üçünde de aynıdır.Hastalık başladıktan yedi (7) gün sonra çoğu zaman hastalık tamamen iyileşir.(Büke,2009) Domuz gribi belirtileri ve tedavisi Yüksek ateş Kuru öksürük ve boğaz ağrısı Yorgunluk Halsizlik Üşüme ve titreme Kas ve eklem ağrıları İştah kaybı bulantı kusma Hastalık genel olarak hafif seyretmektedir.Çoğu hastalar bir hafta dinlenerek ilaç kullanmadan bile iyileşe bilmektedir.Durumu ağırlaşan kişiler çok sayıda değildir.Bu kişilerde altta yatan astım, kronik akciğer hastalığı gibi hastalıklar bulunmaktadır. Durumu ağırlaşan hastalarda diğer organ yetmezlikleri de eşlik etmektedir. Altta herhangi bir hastalığı olmayan kişilerde de birden bire hastalık ağırlaşabilmektedir.Bu duruma neden olan faktör/faktörler henüz bilinmemektedir.Durumu kötüleşen hastalarda kötüleşme ve hastalığın ağırlaşması hastalığın 3. ile 5. günlerinde kendini göstermektedir.Bol sıvı ve dengeli beslenmeyle evde yada hastanede hafif seyirli hastaların tedavileri yapılmaktadır.(Bodur,2009,s:24) Zatüre ile ilerleyen bu gripte bakteriyel etkenlere de dikkat edilmelidir.Ağırlaşmış bir hastaya erken antiviral tedavi hayat kurtarıcı niteliğindedir. Domuz gribi tedavisinde kullanılan antiviral ilaçlar Antiviral, Virus enfeksiyonların a karşı kullanılan farmakolojik ajanlardır. Gök,Karahan,Kerbetan (48 saatten sonra etki etmemektedir) 1. M2 iyon kanal inhibitörleri – Amantadin – Rimantadin 2. Nöraminidaz inhibitörleri – Oseltamivir – Zanamivir ( Dirençli kökenler bulunmaktadır.Çok toksik etkiye sahiptir Domuz gribi tedavisinde antibiyotikler kullanılamaz.Çünkü hastalığa neden olan etken virüstür.Antibiyotik ise bakterilerden kaynaklanın hastalıklarda kullanılır. Kimler risk grubundadır? Hamileler İki (2) yaş altındaki bebekler Kronik akciğer hastalığı olanlar (astma dahil) 15 yaşa kadar olan çocuklar Diyabetliler Kronik kalp hastalığı, böbrek ve karaciğer hastalığı olanlar, bağışıklık sistemi baskılı hastalığı olanlar ya da bu tür ilaçları kullananlar Aşırı kilolular Domuz gribi tanısı hangi yöntemlerle konulur? rRT-PZR: Referans laboratuarlarında yapılır. Gribin alt tipleri bulunur.4 5 saatte yapılabilir. Viral kültür:Çok pahalı bir yöntemdir.Aşı üretilmesi amacıyla kullanılır Hızlı test:Duyarlılığı düşüktür.30 dakika içinde test sonucu alınır. Yakın çevremizde bulunan bu patojenik organizmalardan biz nasıl korunuruz? Aksırma ve öksürme sırasında ağzımızı ve burnumuzu mendil ile kapatmalıyız. Tek kullanımlık kağıt mendil kullanmalıyız. Ellerimizi sık sık yıkayıp temizlemeliyiz. kağıt İnhibitör, kimyasal bir tepkimenin hızını azaltan veya önleyen bir maddedir. Yakın Çevremizdeki Organizmalar Kağıt mendil yoksa dirseğimizin iç yüzü ile ağız ve burunnumuzu kapatmalıyız. Grip olduğunu şüphelendiğimiz kişilerin yanında bulunmamaya özen gösterelim,zorunlu durumlarda tedbirlerini almalıyız. Grip kişi biz isek ; tıbbı maske ile diğer insanların sağlığını tehlikeye atmamalıyız. Dengeli beslenelim,kronik rahatsızlığımız var ise bu hastalıklarımızın tedavisine önem vermeliyiz. Toplu taşıma araçlarında ve halka açık yerlerde dokunduğumuz yerlere dikkat edip,ellerimizi sürekli yıkamalıyız. Domuz gribi aşıları Dünyada 4 tane aşı onaylı olarak grip tedavisinde kullanılmaktadır.Mevsimsel gripte kullanılan aşılardan farklıdır.İlk aşı Çin’de üretilmiştir.Celvapan, Pandemrix, Focetria, Fluval P gibi aşılar domuz gribi için üretilmiştir.Dördünün de içinde Californiya/2009/(H1N1)v,adjuvan adı verilen maddelerden bulunmaktadır.Yan etkileri milyon kişide 20 olmasına rağmen adjuvan isimli aşı içeriği maddesi ciddi nörolojik yan etkileri içermektedir.Bu aşılar ilk 48 saat içinde yapılmalıdır ve tehdid grubu bu aşılar ile aşılanmalıdır Grip virüsları, çok hızlı bir şekilde yapısını değiştirirler.Bundan dolayı aşılanacak olan insanlarda en yüksek düzeyde ve en fazla korunma gerçekleştirebilmesi için aşının en güncel virüse karşı geliştirilmiş olması gerekir. Dünya Sağlık Örgütünün, domuz gribi dışında bile mevsimsel grip aşılarının üretimi ve hazırlanması için en uygun aday aşı virüsünün seçilebilmesi amacıyla dünyadaki mümkün olduğu kadar çok virüse erişme ihtiyacının bundan kaynaklanmaktadır.(Us,2009,s:48) Ülkemizde domuz gribi Ülkemizde domuz gribinden 400 kişinin üzerinde insan hayatını kaybetmiştir.Hala tedavi görmekte olduğu bilinen kişiler vardır.26 milyon civarında aşı alınmıştır fakat tartışmalar sonucunda aşı bilinci ülkemizde tam anlamıyla sağlanamamıştır.Sağlık bakanlığı aşıların 6. faz çalışmalarını gerçekleştirmiş ve aşılama işlemlerini kontrol etmektedir. Aşı, hastalıklara karşı bağışıklık sağlama amacı ile insan veya hayvan vücuduna verilen, zayıflatılmış hastalık etkenidir. Gök,Karahan,Kerbetan Ayrıca grip yapan virüslerde İnfluenza B İnfluenza C olmak üzere 2 tip daha karşımıza çıkmaktadır fakat bunların alt tipleri bulunmamaktadır.B ve C tek tiptir. Pandemik hastalıklar,bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara denir 03 Aralık 2009 tarihi saat 16:30 itibari ile ülkemizde tespit edilen pandemik H1N1 virüsüna bağlı ölüm vaklarının sayısı maalesef 241 olmuştur. Domuz gribine yapmalıyız? yakalandığımızı düşünüyorsak ne Eğer kendimizi kırgın hissediyorsak, yüksek ateşimiz varsa, öksürük ya da boğaz ağrımız var ise: - Evden dışarı çıkmamaya özen göstermeliyiz; işyeri, okul ya da kalabalık yerlere mümkün olduğunca bulunmamaya çalışmalıyız evde kalmaya çaba göstermeliyiz. - Dinlenmeye ve bol sıvı almalıyın. Öksürme, aksırma esnasında temiz mendille ağız ve burnumuzu kapatmalıyız ve önceden kullandığımız mendilleri bir daha kullanmamalıyız. - Özellikle öksürme ya da aksırma sonrası olmak üzere ellerimizi sabun ve bol su ile köpürterek yaklaşık 30 saniye ve sık sık yıkayın. Hastalığımız konusunda ailemizi ve arkadaşlarımızı bilgilendirmeliyiz ve ev halkından alışveriş gibi diğer insanlarla temas gerektiren işler için yardım istemeliyiz. Yakın Çevremizdeki Organizmalar EV AKARLARI Allerjenler ev içi ve ev dışı olmak üzere 2 grupta incelenir.Dış ortamda genellikle ağaçlar,otlar,yabani otların polenleri,küfler bulunur.Yabani küfler bulunur olarak mevsimsel alevlenme gösterir. Küfler dış ortamda çok miktarda bulunur.Ancak nemli ortamlarda daha fazla kendilerini gösterirler.Havalardaki değişmeler başladıkça yani sıcaklıklar artmaya başladığında bunlar etkilerini göstermeye başlarlar ve en yüksek düzeyde dış ortamda bulunurlar.Ev Alerji, vücudun, aslında zararlı olmayan bazı maddelerden veya hava şartlarından etkilenmesidir. Gök,Karahan,Kerbetan akarları,küfler ve diğer dış ortam alerjenleri bu dönem içersinde bir çok semptomlara neden olurlar doğrudan yakın çevrimizde olmalarından dolayı bizi oldukça fazla etkilemektedirler. Ev tozu akarları ev tozundaki allerjenlerin önemli kaynağını oluştururlar.Bu canlıların uzunluğu 0.3mm kadar olup mikroskobik canlılardır.İnsan deri döküntüleri ve küflerle beslenirler. Yatak, yastık, battaniye ve tüylü oyuncaklarda akarların en fazla bulunduğu yerlerdir.Ev içersindeki akarların miktarları coğrafi bölgeye ve iklime bağlı olarak değişir.Çoğalmaları için en uygun sıcaklık 25 derecedir.Aktif oldukları nem düzeyi ise %70 ila %90 arasıdır.Bunların larvaları ise kuraklığa dayanıklıdır Dermatophagoides farinae, Dermatophagoides pteronyssinus, Dermatophagoides microceras, Euroglyphus maynei ve Blomia tropicalis başlıca ev tozu akarlarına örnektir. Ev akarları ile en fazla temas uyku halinde olur.Çünkü en fazla karşımıza yataklarımızda,yorganlarımızda,yastıklarımızda çıkarlar.Ayrıca bebeklerin tüylü oyuncaklarında ve kıyafetlerinde de sıkça rastlanır. Evin havalandırma düzeyini artırmak nemi azaltarak ev tozu akarı sayısını da azaltır. Bunu yapmanın en hızlı yolu pencereyi açmaktır. Nem giderici ve iyonlaştırıcılar oldukça pahalı aletlerdir, yapılan testlerde kullanımının anlamlı bir farklılık yaptığına rastlanmamıştır. Yakın Çevremizdeki Organizmalar Yukarıdaki tabloyu incelediğimizde nem oranı arttıkça ev tozu akarlarının bölgelere göre nasıl bir değişim ve artış gösteridiğini görmekteyiz. Akarların hastalık yapan en önemli nedeni alerjiye neden olan dışkılarıdır. Bir akar bir gün içerisinde ortalama 20 defa dışkılar ve 100 akar haftada 2 mikro gram alerjen meydana getirebilir.Yakın çevremizdeki ev tozu akarlarının 1 gramda 2 mikrogramdan daha fazla alerjeni bulunması alerji gelişimine neden olmakta ve 10 mikrogramın üzerinde bulunması durumunda da , astım atağına neden olduğu bilinmektedir. Ev tozu akarlarına karşı önlemler Yatak-yastık kılıflarının temizliğine dikkat edilmelidir.Özellikle evde astım gibi hastalar varsa daha dikkatli davranılmalıdır İç ortam nemini dengede tutulmalı.Akarlar nemi sevdikleri için ev içi havasız nemli kalması durumda yakın çevremizde bize en çok zarar veren alerjenler akarlar olabilir. Yatak odasından tüylü oyuncakların yorgan battaniyeler kaldırılması dikkat edilmeli.Çünkü akarlarla en fazla temas içinde olduğumuz zaman gecedir.Ve uyurken bize fark etmeden çok fazla zarar verirler. Toz tutan eşyaların temizliğine dikkat edilmeli varsa sürekli toz toplayan eşyalar gerekiyorsa sürekli solunan ortamdan yakın çevremizden alınmalıdır. Astım, solunum yollarının süregelen bir iltihap sonucu aşırı derecede duyarlı olmasına ve bazı etkenlerle zaman zaman daralmasına neden olan hastalıktır. Gök,Karahan,Kerbetan Mite adı verilen ev tozu akarlar gözle görülemeyen, ancak mikroskopta incelebilen, 0.1 - 0.5 mm çapındaki minik canlılardır. İnsanların dökülen deri hücreleri, saç, kıl, kepekten ve diğer organik maddelerden beslenirler. Ne kadar temiz olursa olsun her evde bulunan ev tozu akarlarının en yoğun olarak üredikleri yerler insanların yatakları (ideal nem, sıcaklık ve besin nedeniyle), yastık, yorgan, halı dipleri ve kumaş kaplı mobilyalardır. Bir gram ev tozu içerisinde 100-500 adeti canlı olmak üzere, neredeyse 19.000 akar bulunmaktadır. Elektrik süpürgesiyle temizlik;Delik aralığı 0.3 mikrometreden ufak olan filitreli bir süpürge ile yapılan temizlik akarlarla savaş için önemli bir araçtır. Yatak:Akarları yastığımızdan uzak tutmak için yüksek sıcaklıkta yıkamalıyız ve yatağı da ara sıra süpürmeliyiz.Yatağımızla aramıza bir engel koymak da Yatak, yorgan ve yastık üzerine örtmek de oldukça uygundur. En kolay çözümlerden biri de, yatağımızı tamamen kaplayacak plastik çarşaflarla örtmektir.Ama bu tarz örtüler gürültülü olduğu ve bunalttıkları için rahat değiller. EV TOZU AKARLARINA ÖRNEKLER Yakın Çevremizdeki Organizmalar Ayrıca polenler, hayvan, böcek, besin alerjenlerinin etkilerini de yakın çevremizde maruz kalmaktayız MANTARLAR GENEL ÖZELLİKLERİ Mantarlar ökaryotik canlılar grubunda yer alırlar.Sporla üreme ve eşeyli ile eşeysiz üreme görülür. Yapılan araştırmalar sonunda mantarların ne bitkiler alemine ne de hayvanlar alemine ait olmadiği, kendine özgü Mantarlar Alemi’nin içinde yer aldığı bulunmuştur. Çünkü mantarlar ile bitkiler arasında büyük farklılıklar belirlenmiştir.Bu farklılıklardan en önemlisi mantarların bünyesinde yeşil renkli olan klorofil maddesi bulundurmamasıdır.Klorofil, bitkiler alemine özgü bir organeldir ve özümleme yaparak bu yolla besin maddesi oluşturmaya yarar.Mantarların hayvanlar alemine sokulamamasının da en önemli nedeni hayvanlar gibi aktif hareket edemiyor oluşlardan kaynaklanır. Mantar sistematiğinde tüm dünyada kabul görmüş bir sistem bulunmamaktadır. Önceleri ikili sistemde bitkiler alemi içinde incelenirken günümüzde ayrı bir alem olarak ele alınması ve incelenmesi bütün dünyada kabul görmüş bir olgudur. Bu alem de kendi içinde 11 bölüme ayrılmıştır (Alexopoulos ve Ark. 1996). Mantarlar heterotrof yaşayan yani kendi besinini kendi yapamayan bir organizma grubu olmakla beraber parazit, çürükçül veya simbiyotik yaşama biçimi gösterirler.Çürükçül olanlar hücre dısında besinlerini sindirdikten sonra genelde bitkilerden, hayvanlardan ve insanlardan faydalanarak yaşamlarını sürdürerek karşı tarafta enfeksiyon oluştururlar Simbiyotik yaşam; iki canlının tek bir organizma gibi birbirleriyle yardımlaşarak bir arada yaşam göstermeleridir. YAPISI Mantar genelde yer altında ya da kütük gibi bir yapının içinde yaşayan genellikle hif adı verilen ipliksi bir yapı gösterir(miselyum).Hifler ise septum adı verilen enine bölmelerle birbirinden ayrılarak hepsi bir arada miselleri oluştururlar. Miselyum Miselyumman tarların dallanmış iplikçikler biçimindeki beslenmeyi ve büyümeyi sağlayan genellikle beyaz olan bölümü Gök,Karahan,Kerbetan genelde bir seneden fazla yaşarken meyvelerinin bir çoğu ömürlüdür. kısa Mantarlarda hücre çeperi yer alır ve hücre çeperleri mantarın türüne göre değişken yapı gösterir.Bazı mantar türlerinde çeper kitin yapılı iken bazısında selülozdan oluşabilmektedir.Bazılarında ise hem selüloz yapılı hem kitin yapılı çeper ikisi bir arada bulunabilmektedir. Bazı mantarlarda hareket etmeye yarayan kamçı bulunabilmektedir.Mantar hücrelerinde bulunan organellere baktığımızda endoplazmik retikulum, bir ya da birdan çok nukleus, bazılarında ise golgi aygıtı ve mitokondriler bulunur. Ayrıca sayıları yaşlandıkça artan kofullar içerirler. Glikojen ve lipid halinde besinlerini depo ederler. ÜREMELERİ Mantar organizmaları eşeyli ve eşeysiz biçimde ürerler ve mutlaka spor oluştururlar. Bu sporlar bizim mantar dediğimiz meyvelerin içinde oluşurlar. Endoplazm ik Retikulum; Hücre içi ve dışı taşımayı sağlar ve bazı hücreleri depo eder. Yakın Çevremizdeki Organizmalar Eşeyli üremeleri iki haploid hücrenin birleşmesi ile oluşur.Toprak üstüne dökülen sporlar rüzgarın ve böceklerin etkisiyle çevreye dağılarak toprakta senelerce yaşamlarını devam ettirebilirler. İki haploid nükleus birleşir ve zigot oluşturur bu genellikle üç evreden meydana gelir.İlk evre olan plazmogamide iki protoplast birleşir ve oluşan yeni hücre iki adet nükleus içerir. Karyogami ise iki haploid nükleusun birleşmesiyle gerşekleşen ikinci evredir. Karyogamiyi izleyen mayoz safhasında ise diploid kromozom sayısı yarıya inerek üçüncü evreyi oluşturur. Dişi ve erkek hücrelerin meydana getirdiği morfolojik yönden tamamen benzer olan gametler izogamet adını alır.Gametler genellikle morfolojik yönden farklılaşmış gametangium adı verilen hücreler içinde oluşur ve erkek gametangiyum anteridyum, dişi gametangiyum oogonyum adını alır. Eğer bu erkek veya dişi gametangiyumlar aynı vejetatif yapıdan kök almışlarsa yani tek bir spordan üretilmişseler , organizma homotallik veya hermofrodit (monozoik) fungus olarak nitelendirilir. Heterotallik (dizoik) funguslarda ise fungus tallusu ya erkek ya dişidir yani, ya sadece erkek yada sadece dişi organı taşımaktadırlar. Mantarlarda eşeysiz üreme çoğu zaman tomurcuklanma, parçalanma veya sporlar ile gerçekleşir. Spor oluşumu çok yaygın ve çeşitlidir. Eşeysiz sporlar sporangium adı verilen bir kese içinde oluşursa sporangiospor ,eğer bir hifin ucunda oluşmuşsa konidia adı verilir. Klamidosporlar bir hifin ucunda veya ortalarında oluşan, kalın ve çift katlı spor kılıfı ile çevrili dayanıklı eşeysiz sporlardır. Arthrosporlar hifin bölünmesiyle oluşan sporlardır.Blastosporlar ise maya hücrelerinde görülen tomurcuklanmaya benzeyen eşeysiz sporlardır.Aşağıdaki şekilde A-Konidiospor , B-Blastospor, CKlamidospor olmak üzere resmedilmiştir. Bu organizmalar nemli yerleri severler, bu sebeple yağmur yağdıktan sonra topraktaki sporlar çimlenme göstererek mantarları meydana getirirler. Gök,Karahan,Kerbetan Tek hücreli olan mantarların çoğalması ise tomurcuklanma yoluyla gerçekleşmektedir.Suda yaşayanlar türlerinde eşeysiz üreme kamçısı bulunan zoosporlar sayesinde olur. Mantarların yaşam döngülerinde somatik evre ve üreme evresi olarak iki evre bulunmaktadır.Somatik evrede mantar besinsel faaliyetlerini yerine getirirken üreme evresinde sporları üretimi gibi üreme yapı ve görevleri yerine getirilir. Mantarların somatik yapıları ya ipliksi bir hif yapısından ya bir hücreden ya da çok nukleuslu bir yapıdan meydana gelir. Sonuç olarak mantarların yaşam döngüsünde her şekilde spor oluşumu göze çarpar. Bu oluşum eşeyli ve eşeysiz üremeyi de kapsar. Hem eşeyli hem eşeysiz üremenin gerçekleştiği tüm yaşam döngüsü "holomorf" adını alırken eşeysiz üreme sporları ile ilgili üreme şekillerinin gözlendiği evre "anamorf" evre adını almaktadır.. Eşeyli üreme ile ilgili yapıların gerçekleştiği evre ise "telemorf" evre diye bilinir.. MANTARLARIN SINIFLANDIRILMASI Mantarların sınıflandırılmasında eşeyli sporların bulunduğu yapılar ve bunların morfolojik özellikleri dikkat çeker.Örneğin, zygosporlar zygomycetes üyeleri, askosporlar Askomycetes üyeleri ve basidiosporlar Basidiomycetes üyeleri tarafından üretilir . Eskiden bitkiler aleminin içinde iki şekilde(Myxomycotina ve Eumycotina) olarak yer alan funguslar artık ayrı bir alem olarak kabul edilmektedir. Alexopoulos ve Mims (1979)'e göre mantarların sınıflandırılmaları şöyledir. ALEM : MYCETEAE ( =FUNGI ) 1. BÖLÜM : Gymnomycota 2. BÖLÜM : Mastigomycota Holomorf; fungal alemde hem eşeyli hemde eşeysiz üreme safhalarını içeren tüm yaşam döngüsüdür. Yakın Çevremizdeki Organizmalar 3. BÖLÜM : Amastigomycota 1. Altbölüm : Zygomycotina 2. Altbölüm : Ascomycotina 1. Sınıf : Ascomycetes 3. Altbölüm : Basidiomycotina 1. Sınıf : Basidiomycetes 4. Altbölüm : Deuteromycotina 1. Form-sınıf : Deuteromycetes Gymnomycota (Cıvık mantarlar): Vücut hücrelerinde hücre çeperleri bulunmayan küf mantarlarından oluşurken spor hücrelerinde, gerçek mantarlarda olduğu gibi sert bir hücre duvarı bulunur.Bu grup diğer mantarlardan fagotrofik beslenmeleri ile ayrılırlar. Mastigomycota: Bu türler kamçı taşıyan hücreler oluştururlar. Kamçılı hücreler, "sporangium" adı verilen keseler içinde üretilen üreme hücreleri olan "zoosporlar" ya da "planogametler"dir. Söz konusu hücrelerde bulunan kamçıların sayısı ve pozisyonu, sınıflandırmalarında önem taşır.Hücre bölünmesi sırasında görev yapan sentrioller diğer bir önemli özelliğidir. Birkaç tür haricinde hepsinde hücre duvarı bulunur .Besinlerini absorbsiyonla alırlar.Çoğunluğu çok hücrelidir.Cıvık mantarlar hariç hayat devrelerinde kamçılar bulunanların hepsi bu gruba girer. Amastigomycota: Diğer adı yüksek funguslardır.Hiçbir zaman hiçbir şekilde kamçılı hücre bulundurmazlar.Besin olarak tükettiğimiz şapkalı mantarları, küf mantarlarını ve mayaları da içeren bu bölüm 4 sınıfa ayrılarak incelenir. Bunlar; Zygomycotna, Ascomycotina,Basidiomycotina ve Deuteromycotina'dır. Fagotrofik beslenme; küçük organik parçacıkları alıp sindirmesi ve artık maddeleri dışarıya atması şeklinde gerçekleşir. Gök,Karahan,Kerbetan 1. Zygomycotina (Ekmek küfleri, sinek mantarları): Bu sınıf genellikle toprak içinde ya da ölü organizmalar üstünde yaşarlar.Bu nedenle, topraktaki organik maddelerin ayrıştırılmasında büyük katkı sağlarlar.Aplanospor olarak adlandırılan üreme hücreleri, kamçısızdır ve bu nedenle hareketsiz edemezler.Bu hücreler, spor keselerinden ayrıldıktan sonra, çimlenir ve miselleri oluştururlar. Üreme maksadıyla iki organizma karşılıklı geldiğinde, birbirlerine doğru çıkıntılar uzatırlar. Eğer bu iki organizmanın kimyasal sinyalleri birbirine uygunsa, çekirdek kaynaşarak üreme gerçekleşir. Üremek için suya ihtiyaçları yoktur,tamamen kara yaşamına uyum sağlamışlardır. Ekmek ve meyvelerde yaygınlık gösterir. Aplanaspor; kalın çeperli, kamçısı olmayan ve hareket edemeyen, sporangiyumla rda meydana gelen sporlar. 2. Ascomycotina(Mayalar ve Yaprak Lekeleri):En önemli özellikleri eşeyli çoğalma sonucu oluşan sporlarını (askosporlar) askokarp adı verilen bir kese içinde oluşturmalarıdır.Bu sporlar, olumsuz çevre şartlarına dayanıklıdırlar.Mantarlar aleminin en kalabalık grubudur ve "keseli mantarlar" da denir.Hücrelerinde kamçı bulundurmazlar.Hücre çeperleri genelde kitin ve glukagon yapılıdır.Maya formunda olan bazı türleri bulunur.Özellikle bitki yaprakları üzerinde parazit olarak ve çürükçül olarak da toprakta bitki artıklarında, sucul formları da sudaki artıklarda veya bitkiler üzerinde bulunur. Mayalar ve yaprak kıvırcıklığı mantarlarını kapsarlar. Mayalar tek hücreli canlılardır ve genellikle yuvarlak, oval veya silindir biçiminde hücrelerden oluşurlar. Mayalar genelde meyve ve çiçek gibi şeker bulunan yerlerde sıkça görülürler.47 °C'nin üstünde ve 0 °C'nin altında inaktif olurlar. Aerobik ve anaerobik ortamda yaşamlarını sürdürebilirlerken hücresel yapıların sentezinde tomurcuklanmada ve metabolik faaliyetlerin devamında fazla enerjiye gereksinimleri olduğundan aerobik ortam gelişmeleri için daha uygundur. 3. Basidiomycotina(Küf Mantarları ve Şapkalı Mantarlar): Şapkalı mantarlar, bitkiler üzerinde parazit olarak yaşayan pas ve sürme mantarları bu gruba dahildir.Mantarların ikinci büyük bölümünü oluştururlar.Sınıfın ismi, hiflerin uçlarında farklılaşan bazidyum yapılarından kaynaklanır. Hücreleri kamçısızdır. Grubun en belirgin özelliği, yaşam evrelerinde, hücrelerinin iki çekirdek taşıdığı bir devre görülmesidir. Bir diğer özelliği ise hücre Bazidyum; Yüksek mantarların topuz biçiminde olan ve spor üreten organıdır. Yakın Çevremizdeki Organizmalar duvarlarının çift katlı olmasıdır. Gruptakilerin çoğu saprofittir. Bir kısmı bitkilerle simbiyoz, bir kısmı da parazit olarak yaşar. Şapkalı mantarlar, marketlerden satın aldığımız, tükettiğimiz mantar türlerini kapsayan bir gruptur. Bir kısmı zehirlidir ve zehirleri özellikle sinir sistemi üzerinde kendini gösterir. 4.Deuteromycotina (Eşeysiz Mantarlar): Bitkilere zararlı olan mantar türlerinin büyük kısmı, bu grupta yer alır. Eşeyli üreme evreleri olmadığı için, "Eksik Mantarlar (Fungi Imperfectae)" olarak da adlandırılırlar. Sınıf üyelerinin sporları, birbirinden çok farklı yapıda görülebilir.Çoğu, konidyum adı verilen yapılarla, bu gruba giren mayalarda tomurcuklanma yoluyla çoğalırlar. Bu grupta doğal olmayan yapay bir sınıflandırma yapıldığı için, taksonomik birimlerin başına "form-" öneki getirilir. Kontrollü çevre şartlarında kültür edildiklerinde eşeyli üreme yapmaya yönelen üyeleri rastlanmaktadır. Eşeyli üreme ile oluşan sporların çoğu askospor, fakat birkaç türde basidiospor da görülür. Eşeyli üreme safhası görülmeyen üyeler hücrelerin oluşum şekli, rengi ve konidiumların yapısı ve bunların konumlarına göre yapay olarak sınıflandırılırlar. Bu nedenle sistematik grupların önüne (yapay bir sistem kullanıldığı için) form ön eki getirilir. Çoğu saprofit olmakla birlikte bazıları insan, hayvan ve bitkilerde patojendir. İnsanlarda parazit olarak bulunan ve hastalık yapan mantarlar mikozlar, mikroskobik olanlardır. İnsanda parazit olarak yaşayan doksana yakın türde mantar sayılmıştır. Bunların bir kısmı saprofit olarak yaşamakta yani hastalığa neden olmamaktadırlar Günlük hayatımızda mantarlardan nasıl yararlanırız? Gerçek mantarlardan olan mayalar, fırıncılık ve fermantasyon sektörünün yapı taşıdır.Mayalar bitki ve hayvanlarda parazit olarak zararlı etkiler yapsa da, alkolün fermentasyonunda, ekmek yapımında, yağların, proteinlerin ve B kompleks vitaminlerin hazırlanmasında ve çok kısa sürede üreyebilmelerinden dolayı moleküler biyolojide önemli yere sahiptirler. Mikozlar; vücutta mikroskopi k mantarların oluşturduğ u hastalıklar. Gök,Karahan,Kerbetan En çok karşılaştığımız maya türü Saccharomyces cerevisiae (ekmek mayası) dir. Bu maya mantarı içerdiği çeşitli fermentler sayesinde şekeri etil alkole çevirerek nişastayı fermentasyona uğratir.Hamuru mayalamayı sağlar ve anaerobik ortamda çoğalır ve bu şekilde alkolik fermentasyona sebep olur. Penicillium diye bilinen mantarlar ise sitrik asidin üretilmesinde ve bazı küflü peynir çeşitlerinin hazırlanmasında (rokufor, gorgonzola, kamembert gibi) ,penisilin gibi birçok faydalı antibiyotiğin, thiamin, biyotin, riboflavin gibi bazı vitaminlerin; ergotamin, kortizon gibi önemli ilaçların kullanılmasında faydalanılır. Amilaz, pektolaz gibi enzimler; gibberellin gibi bazı hormonlar da mantarlardan faydalanılarak üretilirler.Ayrıca genetik çalışmalarda kullanılan Neurospora cinsi de bir mantardır. Aspergillus oryza isimli mantar ise oluşturduğu ferment dolayısıyla pirinçten elde edilen Japon içkisi "sake" nin yapımında kullanılır. Patojenler ve Bozucu Mantarlar: Patojenler gıda ürünlerinde bulunduğunda ve bu gıdalar tüketildiğinde insanlarda hastalığa ve hatta ölüme kadar neden olabilen mikroorganizmalardır. Aspergillus flavus, insan ve hayvanlarda tüberküloza benzeyen "Aspergillosis Hastalığına" sebep olurlar. Bazı Penicillium italicum diye bilinen mavi küf mantar türleri turuçgillerin meyvelerinde, ağaçların üzerinde, depo edilen tahılların çürümesine mobilyaların,derilerin, kumaşların bozulmasına yol açan bir türdür(Öner,1988). Amanita muscaria gibi bazı mantar türleri etkili toksin içermesi nedeniyle zehirlenmelere neden olurlar. Gibberellin; bitkilerde büyümeyi düzenleyici hormon olarak kulanılır. Yakın Çevremizdeki Organizmalar Sporotrichum schenkii adlı mantar lenf sistemine yerleşerek deri altında siğil meydana getirir. MANTAR ENFEKSİYONLARI Doğa da 100.000 kadar mantar türünün yayılış gösterdiği tahmin edilmektedir.Yaklaşık 50 adet mantar türü insanlarda hastalık riski oluşturmaktadır.Bu mantarların çoğu dış etkilere karşı oldukça direnç gösterebilir ve her türlü kötü çevre şartlarına uyum gösterip hayatlarını devam ettirebilirler.Kendilerine uygun bir yer bularak o bölgeyi enfekte ederler.Özellikle ciltte derinin üst tabakasında, tırnakta, saçta çoğalma gösterirler.Vücud yüzeyinde dermatofitler olarak bilinirler ve küf benzeri mantarla enfeksiyona neden olurlar. Her yaş grubunda mantar hastalıkları görülebilir.Tinea capitis ( saç mantarı ), tinea cruris ( kasık mantarı ) ve tinea pedis ( ayak mantarı ), tinea barba ( sakal ), tinea unguim ( tırnak ) yaygın olarak görülen bazı mantar hastalıklarıdır. Mantarın oluştuğu o bölgede sıklıkla kaşıntı görülürken bunun yanında kızarıklık,cilt lezyonları, halka şeklinde lezyonlar,açıklı koyulu renkleri farklı alanlar görülür. Mantar oluşan bölgeden alınan parçaların üstüne potasyum hidroksit eriyiği sürüldükten sonra, mikroskopta incelenerek ya da alınan parçalar kültüre ekilerek veya wood ışığını kullanılarak hastalık teşhis edilir.Burada kullanılan.potasyum hidroksit dokuları ve yabancı maddeleri eritmeye yarar ve böylece mantarların kolayca görülmesini sağlar.Kültür yöntemine ise mantarın türünü saptamak amacıyla ya da kesin tanı konulamadığı durumlarda başvurulur Mantarların oluşturduğu başlıca enfeksiyonlar: 1-Tinea kapitis:Saç mantarı olarak bilinir.Mantarın saçta enfeksiyonuyla meydana gelir.Bu hastalığa sebep olan mantar türleri Trikofiton veya Mikrosporum türleridir. Bu tip mantarlar okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocuklarda sıklıkla görülebilen ve bulaşıcı mantar türlerindendir.Saçların canlılığını yitirmesine ve saçların Dermatofit ler; vücüd yüzeyinde hastalıklara sebep olan mantarlara verilen addır. Gök,Karahan,Kerbetan kolay kırılmasına neden olurlar.Hastalık bütün kafa derisini kaplayabilir ya da bir bölgeyle sınırlı da kalabilir.Kabarık, iltihaplı bir tabaka oluşturur ve zaman zaman saçların dökülmesine de neden olabilir. Bu hastalığı teşhis etmek için kafa derisi Wood ışığı altında incelenerek gerçekleşir. Teşhiste mantar kültürlerinden de yararlanılır. Hekimin tavsiyesine göre tedâvi uygulanır. 2-Tinea barba: Yetişkin yaştaki erkeklerde görülen sakal bölgesinde yer alan ve daha çok kırsal bölgelerde görülen bir mantar hastalığıdır.Hastalıklı bölge kaşıntıya sebep olur.Kıllar çekildiği zaman kolayca kopar. 3-Tinea cruris:.Bu mantarların yayılmasında yüksek ısı ve nem büyük rol oynar. Hastalık halka şeklinde, küçük kabarcıklarla yayılma gösterir.Yaz mevsimlerinde daha sıklıkla görülür. Bacak ve kasık mantarı olarak bilinen bu tür bölgede kaşıntılı, keskin sınırlı ve yarım aya benzer şekilde lezyonlarla kendini gösterir. 4-Tinea pedis: Ayaklarda özellikle ise ayak parmak aralarında sıklıkla görülmektedir.Özellikle toplu olarak yaşanan askeriye gibi yatılı okul gibi yerlerde temizliğe özen gösterilmezse ortaya çıkar.Celal Muhtar tarafından belirtildiğinden “Celal Muhtar Hastalığı” da denmektedir. En çok üçüncü ve dördüncü parmak aralıklarında görülür ve tabanda da kendini gösterebilir.Deriyi tahriş eder ve çok kaşıntılıldır.Mikrop kapmamasına özen gösterilmezse iltihaplar oluşturabilir.Sıcak ve nemli yerlerde ayakta oluşan maserasyon hastalığının oluşumunda da etkilidir. Tedâvî sürecinde öncelikle ayak temizliğine oldukça özen gösterilmesi gerekmektedir. Naylon çorap giymekten kaçınılmalı ve pamuklu çoraplar giyilmelidir.Ayaklar sık sık havalandırılmalıdır.Tedâvide, griseofulvin hapları, kurutucu toz ve solüsyonlar ve antimikotik pomadlar hekim tavsiyesiyle kullanılmaktadır. 5-Tinea ungium: Tırnaklarda oluşan bir mantar türüdür.Uzun süre devam eden ayak mantarı hastalıklarında tırnaklara kadar yayılış gösterebilir.El tırnaklarında çok sık görülmez.Tırnaklar canlılığını Yakın Çevremizdeki Organizmalar yitirir,tahrip olur ve tırnak plağı ayrılabilir.tırnağın rengi koyulaşarak gittikçe sararır ve tırnak kalınlaşır.Bazı tedavi durumlarında tırnağın çekilmesi gerekebilir. 6-Tınea versikolar: Bu mantar enfeksiyonu Malassezia furfur adlı türünden meydana gelir. Malassezia furfur, çürükçül, maya benzeri bir tür olan pityrosporumların ( P.ovale ve P.orbiculare) patojen hale gelemsiyle oluşur. Bu mantarın patojen oluşuna sıcaklık, ph, nem ve karbondioksitin fazlalığı neden olur. Nohut büyüklüğünde lekelerle ve beyazdan kahverengiye değişen renklerle kendini gösterir. Enfeksiyon gövdenin üst kesimlerinden, kollara ve karın bölgesine kadar dağılabilir.Çocuklarda ve gençlerde yüzde ve saçta da görülebilir. Hafif şekilde pullanmalar görülür.Bu lekeler güneşte esmerleşmediğinden görünüş açısından yaz mevsiminde daha dikkat çeker.Bu enfeksiyon pek kaşıntıya neden olmaz. İlgili bölgeden kazınarak alınan parçanın mikroskopta gözlenmesi le hastalığa tanı koyulur.Teşhis aşamasında Wood ışığındanda yararlanılabilir. Tedavi aşamasında ise hekim tavsiyesiyle olmak kaydıyla selenyum sülfür şampuanı 3-4 gün boyunca geceleri hastalıklı bölgeye sürülerek ertesi sabah yıkanır. Topikal antifungal bir pomadın günde iki kez, iki hafta kullanımı yeterlidir. Etkisini önlemek için pamuklu giysiler tercih edilmeli, sık sık banyo yapılıp iyi kurulanılmalıdır. 7-Candidias: Candida grubu mantarlar deri ve mukozalarda bulunan saprofit mayalardır.Ancak bazı faktörler ile patojenite kazanarak hastalık etmeni haline gelirler. Candida’lar içinde hastalık yapıcı olan en önemlisi Candida albicans’tır.Candidalar fizyolojik ve patolojik etkenlerle patojenite kazanır.Fizyolojik olarak gebelik ve yenidoğan dönemindeki faktörler, patolojik olarak ise diabet, ateşli hastalıklar, kollajen doku hastalıkları, , AİDS, kortikosteroid kullanımı,antibiyotik, kemoterapötikler, radyoterapi gibi bağışıklığı baskılayan nedenlerle ortaya çıkar.Ağız mukozasında pamukcuk olarak adlandırılan, beyaz renkte görülürler. Lezyonlar dil özerinde ise kirli beyaz bir katman gösterirler.Ayrıca tırnak etrafında da görülerek tırnak şekil bozukluğuna yol açabilirler. Candida enfeksiyonlarında tomurcuklanan maya hücreleri görülür. Bunlar çok kolay ve çabuk üreme gösterirler. Bu sebeple candidiasislerde Patojenite; patojenlerin hastalık yapabilme yeteneğidir. Gök,Karahan,Kerbetan kültürel yolla incelenir.Kültürde hızlı üreyen kolonilerde tip tayini ve patojenite testlerinin yapılması tedavi ve açısından önemlidir. immünosu pressif ilaçlar; bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlardır. Tedavide ilk olarak hazırlayıcı etkenlerin bulunup, ortamdan kaldırılması gerekir. Hastalıklı bölgelerin kuru tutulabilmesi için pamuklu çamaşırlar giyilmesi tavsiye edilir. Candidalar oral mukozada, parmaklarda, intertriginöz bölgelerde, bağırsaklarda ve vajinada saprofit olarak bulunabilir.Candida enfeksiyonlarına yakalanmamak için gebelikte,diyabetik durumlarda ,uzun süreli antibiyotik kullanımında, kortikosteroid, immünosupressif ilaçların kullanımında, aşırı terleme gösterildiğinde, sabun ve deterjanların kullanırken dikkat etmek gerekir RİKETSİYALAR Riketsiyalar virüs ve bakteri arasında bir geçiş formudur.Hem virüslere benzeyen hemde bakterilere benzeyen yönleri vardır. Hücre dışında kristal olmaları, çok küçük boyutları, zorunlu parazit yaşamları yüzünden virüslere benzerlik gösterirler.Bunun yanında tüm bakteri organellerini, DNA ve RNA içermeleri, enzim bulundurmaları ve amitoz bölünme yetenekleriyle de bakteriye benzetilmektedir. Bit, pire ve kene gibi asalakların bağırsaklarında ve sindirim sistemlerinde yaşarlar.Bu canlıların insan kanını emmesi ile tifüs,lekeli humma ve q humması gibi bir takım hastalıklar yaparlar. Riketsiyalara karşı civcivin vitellüsünden oluşturulan aşı kullanılmaktadır. TİFÜS ( LEKELİ HUMMA ) Bitler aracılığı ile bulaşır. Tifüslü insanların kanını emen insan bitinin enfeksiyonu diğer insanlara taşımasıyla bulaşır.Bit, diğer insanlardan kan emerek beslenirken riketsiyaları cilt üzerinde bırakır. Bu kişiler saçlarını ovalarken, riketsiyaları ya da bit parçacıklarını bitin ısırdığı yerin içine sokarak enfekte olurlar.Çok tehlikeli ve bulaşıcı bir hastalıktır.Tifüsü doğuran nedenler; pislik, aşırı kalabalık yerlerde yaşamak ve açlıktır. Tifüs 12-14 gün devam eder. Derinin üzerinde ufak kırmızı lekeler belirir.Bazı hastalarda, intertrigin öz bölgeler, derinin birbirine sürtünen yüzeylerinin bulunduğu bölgedir. Yakın Çevremizdeki Organizmalar sayıklama, bağırma ve tuvaletini altına kaçırması görülür.Hastaya sağlıklı kişilerden ayrı bir yerde bakılır ve eşyaları, bulunduğu yer dezenfekte edilir. Sulu ve sindirimi kolay yiyecekler yedirilerek iyi beslenmesi sağlanır. PROTOZOA (TEK HÜCRELİLER ) Protistalar çok küçük su birikintileri, nemli topraklar, hayvanların vücut sıvıları gibi farklı ortamlarda yaşayabilen mikroskobik canlılardır.Bu canlıların tüm hayati olayları bir hücre içinde geçmektedir. Bu canlılar hem bitkisel hem de hayvansal özellik taşır.Terliksi hayvan, amip, öglena, çan hayvanı protistalar grubundaki canlılara örnektir. Sularda bulunan Entamoeba histolytica kanlı ishale (amipli dizanteri) sebep olduğu gibi, değişik dokulara da yerleşerek amip apselerine sebep olmaktadır. Bazı protozoalar sıtma hastalığına sebep olur.Sıtma kan parazitidir ve kan hücrelerini patlatarak nöbetler şeklinde hastalık oluşturur.Anofel cinsi sivri sinek, sıtma etkeni olan plazmodyumu insanlara bulaştırır. Şark çıbanı, Leishmania tropica adı verilen bir protozoondur. Tatarcık aracılığı ile bulaşır.Bu mikrop kemirgenler, köpek, çakal gibi bazı hayvanlar tarafından insanlara aktarılmasıyla oluşuyor. Mikrop insana bir sinekle bulaşır. Nadiren insandan insana geçtiği de görülen hastalık, ciltte sivilceye benzer oluşumların derin ve çukur yaraya dönüşmesiyle kendini gösteriyor. Protozoalar 4 Grupta incelenir: a)Kamçılılar(Flagalletlar): Bir veya birden çok kamçıları bulunan ve kamçılarını hareket organeli ve besin almada kullanan protistlerdir.Bunlar denizlerde,tatlı sularda ve parazit olarak omurgalı hayvanlarda yaşarlar.Öglena gibi bazı türleri kloroplast taşır.Bunlara bir diğer örnek Trypanosoma gambies verilebilir.Çeçe sineği tarafından taşınan Trypanosoma gambienses paraziti insan kanı içine yerleşerek, merkezi sinir sistemini tahrip ederek uyku hastalığına neden olur.Yani çeçe sineği Trypanosoma gambienses'e konukçuluk eder. Plazmodyu m; sıtmaya sebep olan parazittir. Gök,Karahan,Kerbetan b)Kök Bacaklılar(Rhizopoda): Hareket ve besin almak için yalancı ayakları vardır.Bazı türleri kabuklu ya da iskeletli olabilir.Tatlı sularda , denizlerde ve bazıları da omurgalılarda parazit olarak yaşarlar.Amip örnek gösterilebilir. İnsan bağırsaklarında yaşama ortamı bulan amipler dizanteri yapabilirler.Amipli dizanteri de vücuda mikrop girmesinden 10-21 gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Hastada kanlı ishal, ateş, karın krampları, kilo kaybı ve halsizlik görülür. c)Sporlular(Sporozoa):Parazit olarak yaşayan canlılardır.Hareket organelleri bulunmaz. Kofulları yoktur.Üremelerinde ise bir konukçuya ihtiyaç duyarlar.Örnek olarak; sıtma plazmodyumu ‘anofel’ denilen sivrisineklerin tükürük bezinde yaşar. Sivrisineğin insanın kanını emmesiyle insana bulaşır. İnsanda ‘sıtma hastalığı’ yapar. Sıtma hastalığı ‘kinin’ denilen ilaçla tedavi edilir. d)Silliler (Ciliata): Vücutları kısmen veya tamamen sillerle kaplı canlılardır. Hareketlerini ve besinlerinin alımını silerle gerçekleştirilirler. Tatlı sularda serbest yüzer şekilde veya sabit olarak yaşarlar.Bazıları parazit ve bazıları da koloni şeklinde yaşamlarını sürdürürler.Çan hayvancığı buna örnek gösterilebilir. BAKTERİLER Bakteriler bağımsız yaşama özelliğine sahip küçük organizmalardır. Prokaryot yani tek hücreli yapıları ile diğer mikroorganizmalardan ayrılırlar. Bakerilerin boyları çok çok küçüktür. Ayrıca bakteri boyları türlerine göre değişiklik göstermektedir. Bakteriler her ortamda bulunmaktadırlar. Deniz suyunda, toprakta, deride, bağırsaklarda asitli sularda dahi bakteriler yaşamaktadırlar. Bakteriler dünya biyokütlesinin çoğunu oluştururlar. Bir gram toprakta bulunan bakterin sayısı kırk milyondur. Toplu olarak bakteriler dünyada beş milyondur. Gıdaların geri dönüşümünde, atmosferden azot salınımı gibi birçok olay da bakteriler görev alırlar. Ancak bakterilerin birçoğu hali hazırda tanımlanamamıştır. Bunun yanı sıra bakteri şubelerinin laboratuvar ortamında kürtürlenebilenlerinin sayısı bakteri şubelerinin sadece yarısı kadardır. Bakterileri araştıran bilim dalı mikrobyolojinin bir dalı olan bakteriyolojidir. Büyük bakteriler çoğunlukla saprofit olarak bulunmaktadır. Prokaryot hücre tipine sahip olan bakterilerin kendilerine özgü bir hücre yapıları bulunmaktadır. Yakın Çevremizdeki Organizmalar BAKTERİLERİN TARİHÇESİ Bakteriler tarihte ilk defa 1676'da Antonie van Leeuwenhoek tarafından, kendi tasarladığı tek mercekli bir mikroskopla gözlemlenmiştir. Bakterileri hayvancık (animalcules) olarak tanımlamış ve gözlemlerini bir mektup ile Kraliyet Derneği’ne yollayıp yayımlamıştır. Bacterium sözcüğü daha sonra kullanılmaya başlanmış ve Yunanca ‘’küçük asa’’ anlamına gelmektedir. Louis Pasteur 1859'da fermantasyonun mikroorganizmaların büyümesi sonucu meydana geldiğini ve fermantasyonun yoktan varoluş yoluyla olmadığını gösterdi. Ayni dönemde yaşayan Robert Koch ile birlikte Pasteur, Hastalık-Mikrop Teorisi' nin erken bir savunucusu olmuşlardır. Robert Koch tıbbi mikrobiyolojide bir öncü olmuş, kolera, şarbon ve verem üzerine çalışmalar yapmıştır. Verem üzerindeki araştırmalarında Koch mikrop (germ) teorisini kanıtlamış, bu başarısından dolayı da kendisine Nobel Ödülü verilmiştir. Koch postülatları' nda bir canlının bir hastalığın nedeni olabileceğini belirlemek için gereken testleri ortaya koymuştur, bu postülatlar günümüzde hâlâ kullanımını sürdürmektedir. 19. yy la gelindiğinde birçok hastalığa bakterilerin sebep olduğu bilinmesine rağmen hala bir tedavi yöntemi bulunmuş değildi.1910'da Paul Ehrlich Treponema palidum 'u (frengiye neden olan spiroket) seçici olarak boyamaya yarayan boyaları değiştirerek bu patojeni seçici olarak öldüren bileşikler elde etti, böylece ilk antibiyotiği geliştirmiş oldu. Ehrlich, bağışıklık üzerine yaptığı çalışmalar ile 1908 Nobel ödülünü kazanmış, ayrıca bakterilerin kimliğinin saptanması için boyaların kullanılmasına öncülük etmiştir; çalışmaları Gram boyasının temelini oluşturmuştur. GENEL ÖZELLİKLERİ Monera alemini oluşturan prokaryot canlıların en yaygın olanları ve en çok bilinenleri bakterilerdir. Bugün dünyamızda bakterinin bulunmadığı yer yok denecek kadar azdır. En çok organik atıkların çok olduğu yerlerde ve sularda yaşarlar. Bununla beraber, 90 oC olan buzullar içinde ve +80 oC olan kaplıcalarda yaşayabilen bakteri türleri de bulunmaktadır. Hava ve su damlaları ile çok uzaklara taşınabilirler. Bakteriler bütün hayatsal olayların meydana Bilim tarihinde pek az bilim adamı Louis Pasteur ölçüsünde insan yaşamım doğrudan etkileyen buluşlar ortaya koymuştur. Günlük dilimize bile geçen "pastörizasyon" terimi onun buluşlarından biridir. Vücudumuz farklı enfeksiyon ve toksik ajanlarla savaşmak için bağışıklık sistemine sahiptir. Bizi enfeksiyonlarda n, çevresel zararlardan korur, yanık ya da ameliyat sonrası iyileşmeyi çabuklaştırır. Gök,Karahan,Kerbetan geldiği en basit canlılardır. Tüm bakteriler mikroskobik ve tek hücrelidir. Büyüklükleri normal çekirdekli hücrelerin mitokondrileri kadardır. HÜCRE YAPISI Bakteri hücresi hücre zarı adı verilen lipit bir zarla çevrilidir. Hücre zarı, hücrenin dışındaki maddeleri hücrenin içine alıp, besinler, protein gibi sitoplazmanın gerekli bileşenlerini hücrenin içerisinde tutar. Bakteriler prokaryot olduklarından zarla çevrili çekirdek, mitokondri, kloroplast, endoplazmik retikulum, golgi gibi sitoplazmalarında zarla kaplı organeller yoktur. Sadece zarla kaplı olmayan ribozom organelini bulundururlar. Bir zamanlar bakterilerin sadece sitoplazmadan ibaret basit torbalar olduğu düşünülürdü ama artık karmaşık bir yapıları olduğu tespit edilmiştir. Örneğin prokaryot hücre iskeleti ve bazı proteinlerin bakteriyel sitoplazmanın belli konumlarında sabit olarak durması gibi. Hücre içi organizasyonun bir diğer kısmı da mikrokompartmanlaşmadır. Bunun bir örneği olan karboksizom, lipit membran yerine, polihedral bir protein kabukla çevrili olan bir bölmedir. Bu polihedral organeller, ökaryotlardaki zarla kaplı organellere benzer bir şekilde, bakteri metabolizmasının bölümlerinin hücre içinde kalmasını ve birbirlerinden ayrı durmalarını sağlamaktadır. Ribozom bütün bakterilerin temel organelidir. DNA, RNA, canlı hücre zarı ve sitoplazma da bütün bakterilerin yapısında bulunmak zorundadır. Bunların yanı sıra bütün bakterilerde hücre, cansız bir çeperle (murein) çevrilidir. Çeperin yapısı, bitki hücrelerisi çeperinden farklıdır. Selüloz içermez. Bazı bakterilerde de hücre çeperinin dışında kapsül bulunur. Kapsül bakterinin direncini ve hastalık yapabilme (patojeliğini) özelliğini artırır. Yakın Çevremizdeki Organizmalar Bakterilerin genetik şifreleri tek bir dairesel kromozomdan oluşur. Bakterilerde zarla çevrili bir çekirdek olmadığı için, kromozom sitoplazmada yer alan nükleoit olarak adlandırılabilir. Düzensiz şekilli bir cismin içinde yer alır. Nükleoitte DNA, onunla ilişkili proteinler ve RNA yapıları bulunmaktadır. Planctomycetes ordosu, bakterilerde ökaryot yapılı canlılarda olduğu gibi zarlı yapıların bulunmadığı kuralının bir istisnasını oluşturur. Bunlarda bulunan nükloit zarla çevrilidir, ayrıca bu bakteriler başka zarla çevrili hücresel yapılara da sahiptirler. Bazı bakteriler, hücre içinde glikojen, polifosfat, kükürt gibi besinler için depo granülleri oluştururlar. Bu granüller bakterinin daha sonradan kullanabilmesi için bu bileşiklerin depolanabilmesini sağlar. Bazı bakteri türleri; fotosentetik, siyanobakteriler gibi, kalıcı gazlar oluştururlar, bunlar sayesinde de hafifliklerini ayarlayıp, farklı miktarlarda ışık ve besin bulunan su seviyelerinde alçalıp yükselebilirler. Ökaryotik hücrelerin nükleolusuna eşdeğerdir. Nükleotid de onu saran bir zar ve nükleus bulunmaz. Gök,Karahan,Kerbetan Bakterilerde hücre duvarının iki çeşidi bulunmaktadır. Bunlar Gram-negatif ve Gram-pozitif olarak adlandırılmaktadır. Bu boyalar adlarını, hücrelerin Gram boyasıyla tepkimesinden alırlar. Bu, bakterilerin sınıflandırılmasında çok eskiden beri kullanılan bir yöntemdir. Gram-pozitif hücreler, pek çok peptidoglikan ve teikoik asit tabakasından oluşan kalın bir hücre duvarına sahiptir, Gramnegatif bakterilerde ise birkaç peptidoglikan tabakası bulunur, bunun etrafını ikinci bir hücre zarı sarar ve bu zarda lipopolisakkaritler ve lipoproteinler bulunur. Bakterilerin büyük çoğunluğu Gram-negatif bir hücre duvarına sahiptir, sadece Firmicutes ve Actinobacteria'lar (bunlar daha evvel düşük G+C ve yüksek G+C Gram pozitif bakteriler diye bilinirdi) Gram-pozitif yapıya sahiptir. Yapılarındaki bu farklılık, antibiyotiklere karşı gösterdikleri duyarlılıkları ortaya çıkarır. Örneğin vankomisin Gram-pozitif bakterileri öldürmesine karşın, Haemophilus influenzae veya Pseudomonas aeruginosa gibi Gram-negatif patojenlere karşı etki gösterememektedir. Bazı bakteriler kamçılarıyla aktif hareket edebilirken, bazıları kamçıları olmadığı için ancak bulundukları ortamla beraber pasif hareket edebilirler. Buna göre bakteriler, kamçısız, tek kamçılı, bir demet kamçılı, iki demet kamçılı ve çok kamçılı olarak gruplandırılır. Bazı bakteriler "mezozom" denilen zar kıvrımları bulundurur. Burada oksijenli solunum enzimleri (ETS enzimleri) vardır. Oksijenli solunum yapan, ancak mezozomu bulunmayan bakterilerde ise solunum zinciri enzimleri hücre zarına tutunmuş olarak bulunur. Bakterilerde genel yapının % 90'ı sudur. Suda çözünmüş maddeler hücre zarından giriş-çıkış yaparlar. ENDOSPORLAR Bazı Gram-pozitif bakteri cinsleri, örneğin Bacillus, Clostridium, Sporohalobacter gibi endospor adı verilen çok dayanıklı, 'dormant' yapılar oluşturabilir. Üremeyle ilişkili olmayan bir süreçtir. Sonucunda bir hücreden bir endospor oluşur; ancak Anaerobacter durumunda bir hücrenin içinde oluşabilecek endospor sayısı yediyi bulabilir. Endosporların merkezinde, içinde DNA ve ribozomlar olan bir sitoplazma, bunun etrafında ise korteks tabakası, en dışta ise su geçirmez ve sert bir örtü kısmı vardır. Endosporlar bir metabolizma belirtisi göstermezler. Aşırı kimyasal ve fiziksel baskılara dayanıklıdırlar, morötesi ışın, gama ışını, Mitokondri iç zarında bulunan proteinlerdir. Bunlar sırasıyla FP sitokrom b, koenzim Q, sitokrom b ve sitokrom a dır. Elektronlar NAD ve FAD gibi elektron taşıyıcı moleküllerle ETS proteinlerine getirilirler ve bu tepkimeler sonucu açığa çıkan enerjinin bir kısmı ısı olarak ortama verilir .Büyük kısmıyla da ATP sentezlenir. Yakın Çevremizdeki Organizmalar deterjanlar, dezenfektanlar, ısı, basınç ve kurutulma vb. Bu uyuşuk halden sonra bakteriler milyonlarca yıl boyunca tekrar yaşama geri dönebilirler. Endosporlar bakterilerin uzaydaki boşluk ve radyasyona dayanmalarını sağlar. Endospor oluşturan bakterilerin bazıları hastalık da yapabilir örneğin şarbon hastalığı buna örnek verilebilir. METABOLİZMA Yüksek yapılı organizmalardan farklı olarak bakterilerde görülen metabolik tipler büyük bir çeşitlilik sergiler. Metabolik özelliklerin bir bakteri grubu içinde dağılımı onların taksonomisini tanımlamak için kullanılmaktadır. Bakteriyel metabolizmayı besinsel gruplara göre ayırırken üç ana kıstas kullanılmaktadır. Bunlar büyüme için kullanılan enerji türü, karbon türü ve elektron vericisidir. Solunum yapan mikroorganizmalar için kullanılan bir diğer kıstas da, aerobik veya anaerobik solunum için kullanılan elektron alıcılarıdır. Beslenme tipi Enterji kaynağı Karbon kaynağı Organik bileşikler (fotoheterotrofler) veya karbon fiksasyonu (fotoautotroflar) Fototroflar Güneş ışığı Litotroflar Organik bileşikler İnorganik (litoheterotroflar) veya bileşikler karbon fiksasyonu (litoautotroflar) Organotroflar Organik bileşikler Örnekler Siyanobakteriler, Yeşil kükürt bakterileri, Chloroflexi, veya Mor bakteriler Thermodesulfobacteria, Hydrogenophilaceae, veya Nitrospirae Organik bileşikler (kemoheterotroflar) veya Bacillus, Clostridium karbon fiksasyonu (kemoototroflar) Bakterilerde karbon metabolizması ya heterotrofiktir, organik bileşikler karbon kaynağı olarak kullanılır veya ototrofiktir, yani hücresel karbon, karbon dioksitin karbon fiksasyonu elde edilir. Ototrofik bakteriler arasında fototrofik siyanobakteriler, yeşil kükürt bakterileri ve bazı mor bakteriler sayılabilir, ama pek çok kemolitrofik türler de, örneğin azotlayıcı ve kükürt yükseltgeyici bakteriler de bu grupta yer alır. Bakterilerin enerji metabolizması ya fototrofiye, yani ışığın fotosentez yoluyla kullanımına, ya da kemotrofiye, yani enerji için kimyasal bileşiklerin kullanımıdır ki bu bileşiklerin çoğu oksijen veya ona alternatif başka elektron alıcıları yoluyla yükseltgenir (aerobik veya anaerobik solunum). Aerobik solunum: Hücre içerisinde yalnızca moleküler oksijenin kullanıldığı solunum şeklidir. Anaerobik solunum: Moleküler oksijenin kullanılmadığı solunum şeklidir. Gök,Karahan,Kerbetan Bakteriler ya inorganik ya da organik bileşikler elektron vericileri kullanmalarına göre, sırasıyla, litotrof veya organotrof olarak sınıflanırlar. Kemotrofik organizmalar, hem enerji korunumu (solunum veya fermantasyon ile) hem de biosentetik tepkimeler için bu elektron vericilerini kullanır, buna karşın fototrofik organizmalar onları sadece biyosentetik amaçla kullanılmaktadır. Solunum yapan organizmalar enerji kaynağı olarak kimyasal bileşikleri kullanırlar, bunun için elektronlar bir redoks tepkimesi ile indirgenmiş bir substrattan bir son elektron alıcısına taşınır. Bu tepkimenin açığa çıkardığı enerji ile ATP sentezlenir ve böylece metabolizma yürütülür. Aerobik organizmalarda ise oksijen elektron alıcısı olarak kullanılır. Anaerobik organizmalarda nitrat, sülfat veya karbondioksit gibi başka inorganik bileşikler elektron alıcısı olarak kullanılmaktadır. Bunlar sonucunda da ekolojide büyük önem taşıyan denitrifikasyon, sülfat indirgenmesi ve asetogenez süreçleri meydana gelmektedir. Kemotroflarda, bir elektron alıcının yokluğunda, diğer bir yaşama yolu fermantasyondur. Burada indirgeniş substratlardan elde edilen elektronlar, yükseltgenmiş ara ürünlere aktarılarak fermantasyon ürünlerini meydana getirir. Örneğin laktik asit, etanol, hidrojen vb. Substratların enerji seviyesinin ürünlerinkinden daha yüksek olması nedeniyle fermantasyon gerçekleşmiş olmaktadır. Böylece organizmalar ATP sentezlerler ve metabolizmalarını çalıştırırlar. Bu süreçler, çevre kirlenmesine neden olan biyolojik tepkimelerde de önemlidirler. Örneğin sülfat indirgeyici bakteriler, cıvanın çok toksik şekillerinin atmosfere salınmasında büyük ölçüde sorumludur. Solunum yapmayan anaerob bakteriler fermantasyon yoluyla enerji üretip indirgeyici güç elde ederler. Bu sırada metabolik yan ürünleri (biracılıkta etanol gibi) atık olarak salgılarlar. Fakültatif anaeroblar, içinde bulundukları çevresel şartlara göre fermantasyon ile farklı elektron alıcıları arasında seçim yaparlar. Litotrofik bakteriler enerji kaynağı olarak inorganik bileşikleri kullanmaktadırlar. Elektron vericileri olarak çoğunlukla hidrojen, karbonmonoksit, amonyak ve bazı indirgenmiş kükürt bileşikleri kullanılmaktadır. Metan gazı metanotrofik bakteriler tarafından hem bir elektron kaynağı hem de karbon anabolizmasında bir substrat olarak kullanılmaktadır. Hem aerobik fototrofi hem de kemolitotrofide, oksijen elektron alıcısı olarak kullanılır, anaerobik durumlarda ise inorganik bileşikler kullanılır. Çoğu litotrofik organizmalar otortorfiktir, buna rağmen organotrofik organizmalar heterotrofiktir. Denitrifika syon: Nitrat bileşiğinin azot gazına ya da organik azot bileşiklerine indirgenme si olayıdır. Mayalanma ya da fermantasyon, bir maddenin bakteriler, mantarlar ve diğer mikroorganizma lar aracılığıyla, genellikle ısı vererek ve köpürerek kimyasal olarak çürümesi olayıdır. Yakın Çevremizdeki Organizmalar ÜREME VE ÇOĞALMALARI 1.EşeysizÇoğalma Bakteriler eşeysiz olarak ölünerek çoğalırlar. Bütün bakteri türlerinin esas üreme şekli bölünmedir. Bakteriler su, besin maddesi ve sıcaklığın uygun olduğu şartlarda çok hızlı bölünerek çoğalabilirler. Bu bölünmeler her 20 dakikada bir gerçekleşir. Böylece geometrik olarak artmaya başlarlar ama bu artış sürekli olarak devam etmez. Çünkü zamanla ortamda bulunan CO2 miktarı atar, ortamda asit birikir ve sıcaklık yükselir, besin maddeleri tükenir. Bu etkiler bakteriler için öldürücü doza ulaşınca geometrik artış bozulur. Belli değerlerden sonra artış yerine azalma görülmeye başlanır. Böylece bakteri populasyonları da dengeye ulaşmış olur. Bakterilerin bölünmeleri mitoz bölünmeye benzer ancak çekirdek zarı ve belli bir kromozom sayısı olmadığı için tam bir mitoz bölünme değildir. Bu bölünme çeşidine Amitoz Bölünme denilmektedir. 2.EşeyliÜreme Bakteriler bölünerek çok hızlı üreyebilirler, olumsuz şartlarda da endospor oluşturabilirler buna rağmen, düzensiz de olsa eşeyli üreyebilirler. Eşeysiz üreme yapmalarının sebebi kalıtsal çeşitliliklerini arttırarak değişen ortam şartlarına daha iyi uyum sağlamaktır. Bu çeşitliliğe ise Kalıtsal Varyasyon denir. Bakteriler eşeyli üremeyi konjugasyon yaparak gerçekleştirirler. Konjugasyon (kavuşma) esnasında DNA yapısı farklı iki bakteri yan yana gelerek aralarında geçici bir zardan köprü oluştururlar. Oluşturdukları bu köprü aracılığı ile DNA parçalarını değiştirirler daha sonra birbirlerinden ayrılarak bölünmelerine devam ederler. Bakterilerin eşeyli üremesi çok hücreli canlılarda görülen eşeyli üremeden çok farklı bir şekilde gerçekleşmektedir. Bakterilerde gamet oluşumu yoktur ve döllenme meydana gelmez. Bakteriler diğer canlılara göre daha kolay mutasyona uğrarlar. Eşeysiz üreme, döllenme olmaksızın meydana gelen üreme şeklidir . Gök,Karahan,Kerbetan Mutasyon genellikle zararlı ve öldürücü olmakla beraber, bakterilerde bazen olumlu sonuçlar veren faydalı mutasyonlar oluşabilmektedir. 3.Sporlanma Bakterilerin bazı türleri yaşadıkları ortamın şartları bozulunca endospor oluşturarak kötü şartları geçirirler. Endosporun bakterinin kalıtım materyalinin çok az bir sitoplazma ile çevrilmesiyle uyku halinde kötü şartları atlaması olduğunu görmştük. Ortam şartları normale döndüğünde endosporun çeperi çatlar ve endospor gelişerek normal bakteriyi meydana getirir. Bakteriler endospo halinde iken metabolik faaliyetler minimum seviyededir. Bakteriler endospor halinde uzun yıllar yaşayabilirler. Olumsuz şartlar olan yüksek ısıdan, kuraklıktan, donmadan ve besinsizlikten etkilenmezler. 60 yıl canlı kalan bakteri sporları tespit edilmiştir. Normal bakteri hücrelerinin tamamı 100oC'de ölürken, endosporlar ancak 120OC'de 15-20 dakika kalırsa ölürler. Soğuk ortamlarda da aynı oranda dayanıklıdırlar. Bazı türlerde bir bakteriden birden çok endospor meydana gelebilmektedir. Resimde hücre içine oluşmuş endosporlar, parlak beyaz renkte görülmektedir. Yakın Çevremizdeki Organizmalar KAMPÇI VE YAPISI Hareketli bakteriler Kamçı , bakteriyel kayma, seğirmeli hareket ve batmazlık yoluyla hareket ederler. Seğirmeli hareketlilikte bakteriler piluslarını bir kanca olarak kullanır, tekrar tekrar onu uzatır, bir yere saplar ve büyük bir kuvvetle geri çeker. Bakteriyel türler kamçılarının sayı ve düzenine göre farklılık gösterirler. Bazı bakterilerin tek bir kamçısı vardır (tek kamçılı veya monotrik), bazılarının iki uçta birer kamçısı (iki kamçılı veya amfitrik), bazılarının da uçlarında kamçı kümeleri (iki demet kamçılı), diğerlerinin ise tüm yüzeylerine yayılmış kamçıları vardır (çok kamçılı). Çoğu bakterinin (E. coli gibi) iki farklı hareket biçimi vardır. Bunlar ileri hareket (yüzme) ve yuvarlanmadır. Hareketli bakteriler belli uyaranlar tarafından çekim veya itime uğrarlar, bunun neden olduğu davranışlara taksis denir. Bunların arasında kemotaksis, fototaksis ve manyetotaksis bulunur. Myxobacterialerde, bireysel bakteriler beraber hareket ederek hücre dalgaları oluşturur, bunlar farklılaşıp içinde sporlar bulunduran tohum yapıları oluşturur. Myxobacteria'lar yalnızca katı ortam üzerindeyken hareket ederler, buna karşın E. coli hem sıvı hem katı ortamda hareketlidir. Bakterilerin diğer organizmalarla etkileşimi gayet karmaşıktır. Bu simbiyotik ilişkiler parazitizm, mutualizm ve komensalizm olarak incelenir. Komensal bakteriler her yerde bulunur, hayvan ve bitkiler üzerinde büyümeleri başka yüzeyler üzerinde büyümeleri ile aynıdır, insanlarda bu organizmalardan çok sayıda olması vücut kokusunun nedenidir. Gök,Karahan,Kerbetan BAKTERİLERİN MUTUALİST YAŞAMLARI Bazı bakteriler varlıklarının devamı için diğer canlılarla mekânsal olarak yakın ilişkilere girerler. Bu tür mutualist ilişkilerden biri anaerobik bakteriler ile, hidrojen tüketen metanojenik arkeler arasındadır. Bu bakteriler kendileri bu organik asitleri kullanamazlar çünkü bu reaksiyon sonucu aşığa çıkan hidrojen çevrelerinde birikir. Hidrojen tüketici arkelerle yakın ilişkileri sayesinde hidrojen konsantrasyonu yeterince düşük kalır ve bakteriler büyüyebilir. Toprakta, rizosferde (kökün yüzeyi ve kökü bağlı olan topraktan oluşan bölgede) mikroorganizmalar azot gazını azotlu bileşiklere dönüştürürler. Bu süreç sonucunda bitkilerin (bitkiler azot fiksasyonu yapamazlar) kolayca absorbe edebildiği bir azot kaynağı meydana gelir. Diğer birçok başka bakteriler, insan ve başka canlılarda simbioz olarak bulunurlar. Örneğin normal insan bağırsağındaki bağırsak florasındaki 1000'den fazla bakteri, bağırsak bağışıklığına, bazı vitaminlerin (folik asit, K vitamini ve biyotin) sentezine, süt proteinlerinin laktik asite dönüştürülmesine katkıda bulunur, ayrıca sindirilmemiş kompleks karbonhidratların fermantasyonunu sağlar. İki ya da daha fazla türün karşılıklı olarak birbirlerinde n yarar sağladığı birliktelikler e mutualist yaşam denilmekted ir. . BAKTERİLERİN PATOJEN YAŞAMLARI Bakteriler başka organizmalarla parazit ilişkiler kurduğunda patojen bakterilre olarak adlandırılırlar. Patojen bakteriler insanlarda ölüm ve hastalığın başlıca nedenleridir. Neden oldukları enfeksiyonlar arasında tetanoz, tifo, tifüs, difteri, frengi, kolera, besin kaynaklı hastalıklar, cüzzam ve verem sayılabilir. Bilinen bir hastalığın patojenik kaynağının bulunması yıllar sürebilir, örneğin mide ülseri hastalığında olduğu gibi. Bakteryel hastalıklar tarımda da önemlidir, bakteriler bitkilerde yaprak beneği, ateş yanıklığı ve solmaya, çiftlik hayvanlarında da paratüberküloz, mastit, salmonella ve şarbona neden olurlar. Her patojen türün insan konağında meydana getirdiği etkileşimlerinin karakteristik özellikleri vardır ve bu özellikler her patojen hastalık için farklıdır. Bazı organizmalar, örneğin Stafilokok veya Streptokok, deri enfeksiyonu, menenjit ve hatta şok ve ölümle sonuçlanan durumlar neden olur. Fakat bu oganizmalar aynı zamanda normal insan florasına aittir, genelde insan derisi ve burnunda bulunur ve hiç bir hastalığa yol açmazlar. Buna rağmen bazı başka organizmalar her durumda insanda hastalık yapabilirler. Enfeksiyon : Tıp alanında kullanılan bu terim, “organizmada hastalığa yol açan bir mikrobun genel veya yerel gelişmesi, yayılması” anlamındadır. Yakın Çevremizdeki Organizmalar Örneği Rickettsia, ancak başka canlıların hücrelerinin içinde büyüyüp çoğalabilen zorunlu bir hücre içi parazittir. Rickettsia'nin bir türü tifüse, bir diğeri ise Kayalık Dağlar benekli hummasına neden olmaktadır. Klamidya, zorunlu hücre içi paraziti bir diğer takımı içinde bulunan bazı türler idrar yolu enfeksiyonlarına neden olabilir, ayrıca koroner kalp hastalığı ile de ilişkili olabilirler. Nihayet, bazı bakteri türleri, Pseudomonas aeruginosa, Burkholderia cenocepacia, ve Mycobacterium avium gibi, fırsatçı patojendirler ve sadece bağışıklık sisteminin yetmezlik gösterdiği durumlarda veya kistik fibrozlu kişilerde hastalık yapabilirler. Zararlı bakteriler genellikle gıdaların yenilmesiyle insanlara ve hayvanlara ulaşırlar. Bakterilerin uygun ortam bulduklarında nasıl bir hızla üreyebildiklerini biliyoruz. Gıdalarda bulunan protein gibi besleyici maddeler ve rutubet gibi faktörler de onların çoğalmasını sağlayan uygun ortamı oluşturmaktadır. Bazı bakteriler tek başlarına zararsızdırlar ancak riskli gıdalarda çoğalma fırsatı bulurlarsa toksin adı verilen zehirleyici maddeler salgılar. Bu toksinler gıdalar yolu ile insanlara geçerek gıda zehirlenmelerine yol açar. Bakterilerin bulaştığı gıdalar tüketildiğinde bu zararlı canlılar bağırsaklarda gelişmeye başlarlar. Yerleştikleri alanda bulunan hücrelerin ölmesi sonucunda hücre içinde oluşmuş olan toksin dışarı çıkar ve sindirim sistemine yayılır. Böylelikle bağırsaklarda bir enfeksiyon oluşmaya başlar. Bazı durumlarda bakteriler canlı vücuduna girmeden de gıdanın üzerinde toksin maddelerini bırakırlar. Yemek ile birlikte bu toksin madde vücuda alınır ve ciddi zehirlenme durumu baş gösterebilir. Bakterilerin sebep olduğu hastalıkları sıralarsak; VEBA Veba bakterisi; fare, sıçan ve sincap gibi kemiricilerin üzerinde parazit olarak yaşayan pireler yoluyla insanlara bulaşmaktadırlar. İnsanda bağışıklık sistemini kuşatma altına alan bakteri, hücrede çoğalmaktadır. Veba bakterisi insan vücuduna deri, göz, ağız, sindirim kanalı, solunum yolu, kan ve lenf yollarıyla girmektedir. Bakterinin ilk girdiği deride önce yer yer kesecikler ve torbalar oluşmaktadır. Bu torbacıklar, vücudun bakteriye karşı gösterdiği ilk dirençtir, ama vücut bu bakterilere fazla direnememektedir. Bakterinin üremesi sonucu oluşan toksin, lenf kanalları ile lenf bezlerine gider. Lenf bezleri bakterinin yerleştiği yerde şişmeye başlar. Kemirgen hayvanlardan insanlara bulaşan bakteriyel bir hastalıktır. Gök,Karahan,Kerbetan Bakteriler, lenf bezlerinin çevresinde ödemler oluşturur. Bakterinin toksini ile dolan lenf bezi içinde kangren meydana gelir. Bunun anlamı bir organın ya da canlı dokunun belirli bir bölümünün çürüyüp ölmesi demektir. Bu sırada bir miktar veba bakterisi kana karışabilir, dalak, karaciğer ve diğer iç lenf bezlerine ulaşır. Bu durumda dalak ve karaciğer büyümeye başlar. Sonuçta, zamanla iflas eden vücut organları ve lenfler ölüme sebep olurlar. KOLERA Kolera, sık ishal ve kusma ile çok miktarda sıvı ve elektrolit kaybedilmesine sebep olan ve ince bağırsağı etkileyen bir hastalıktır. Hastalık, genellikle kirli su ya da bu sularla yıkanmış gıdalar aracılığı ile yaygınlaşır. Kanalizasyon veya su arıtım tesislerindeki her hangi bir hasar veya yanlış uygulama koleranın büyük çapta bir alana kısa sürede yayılmasına neden olur. Basit bir tedavisi vardır. Fakat tedavi edilmezse de %50 oranında ölümle sonuçlanabilir Vücudun su kaybetmesiyl e ince bağırsakların etkilendiği bakteriyel bir hastalıktır. Vibrio cholerae, kirli su veya yiyecek ile vücuda girer. Kuluçka dönemi sadece 1-5 gündür. Bakterinin ürettiği enterotoksin özgün olarak bağırsak iç yüzeyini etkiler. Sonuç kusma ve ağır bir ishaldir. Kısa bir sürede vücut çok büyük miktarlarda su kaybedebilir; örneğin, ağır kolera hastalarında günde ortalama 10-15 litre su kaybı yaşanabilir. Eğer bu duruma müdahale edilmezse, hastalık büyük oranda ölümle sonuçlanır. FRENGİ Frengi genellikle cinsel yolla bulaşan bakteriyel bir hastalıktır. Frengiye treponema pollidum isimli bir bakteri sebep olur. Sifilis diye de adlandırılmaktadır. Bu hastalık hâlâ sık olarak görülür ve hatta son yıllarda artış göstermiştir. Frengi tedavi edilmezse, birbirinden gizli üç devre gösterir. Frenginin devreleri 1.1 Birinci devre frengi Bakterileri n sebep olduğu cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Yakın Çevremizdeki Organizmalar 1.2 İkinci devre frengi 1.3 Üçüncü devre frengi Birinci ve ikinci devre lezyonlarında treponemanın görülmesi teşhisi doğrular. Diğer testler tedavi altında gidişin nasıl olduğunu gösterir: Nelson testi, FTA testi (Flüoressan Treponema Antikorları) ve TPHA (Treponema Pallidum Hemaglütinasyon). Birinci devre frengide FTA ve TPHA 10. ila 20. günler arasında pozitif olur, Nelson testi bu devrenin sonunda pozitifleşir. Bu devreden sonra bütün testler pozitiftir. Erken tedavi testlerin hepsini negatif yapar. Treponema her çeşit G penisilinine son derece duyarlıdır; bu yüzden, herhangi bir alerji söz konusu değilse bu tedavi uygulanır. ŞARBON Şarbon, Bacillus anthracis adlı mikrop tarafından meydana getirilen bulaşıcı olan, ot ile beslenen hayvanlarda özellikle sığır, koyun ve beygirlerde ani olarak ortaya çıkan bir hastalıktır. Şarbon insanlara da bulaşabilen bir hastalıktır. İnsanlar hastalığı hayvanlar veya bunların ürünlerinden alır. Mikroorganizma insanlara deriden girerse kara çıban denilen karakteristik bölgesel bir çıbanla ödem; kan dolaşımına karışması ile de sepsis (kan zehirlenmesi) ve iç organ lezyonları meydana gelir. Mikroplu etlerin yenmesi ağır bağırsak hastalıklarına neden olmaktadır. Hayvanlarda ise vücut ısısı yükselir, dalak şişer, kan katran gibi koyu bir renk alır ve pıhtılaşmaz. Sığırlarda özellikle olan bir bakteri hastalığıdır. Etle beslenen hayvanlardan insanlara da bulaşabilmekt edir. CÜZZAM Cüzzam veya lepra, Hansen basili (Mycobacterium leprae) adı verilen bir mikroorganizmanın yol açtığı, çevresel sinir sistemi ve deri başta olmak üzere birçok sistem ve organı etkileyebilen, bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık eski dönemlerde miskin hastalığı olarak da adlandırılmıştır. Günümüzde cüzzam korkulacak bir hastalık olmaktan çıkmıştır. Tanı koyulduğunda tedavisi kesin olarak yapılabilmektedir. Birçok hastalıkta olduğu gibi erken tanı önemlidir. Erken tanı yapıldığı durumlarda hiçbir kalıcı sakatlık oluşmadan tedavi edilmektedir. Tedavi bakterinin duyarlı olduğu antibiyotikler ile yapılır. Hastalık yetişkinlere bulaşmaz. Ancak hastalara yakın çevredeki çocukların Çevresel sinir sistemini etkileyen bir hastalıktır. Eskiden miskin hastalığı olarak isimlendirilirdi. Gök,Karahan,Kerbetan hastalıktan korunması düşünülebilir. Bunun için BCG aşılamaları ve 2 yaşından küçüklere haftada Çocukların hastalık olan çevreden uzaklaştırılmaları en uygun tedbirdir. Ayrıca bakterileri şekillerine göre de sınıflandırabiliriz. Bu sınıflandırmaları ışık mikroskobundan elde ettiğimiz verilere göre yapmaktayız. Çubuk Şeklinde Olanlar(BACİLLUS): Tek tek ya da birbirlerine yapışmışlardır. Tifo, tüberkiloz ve şarbon hastalığı bakterileri bu şekildedir. Cocobasillus : Escherichia pestis,Escherichia coli olmaktadır. insanda vebaya neden Streptobasillus: Streptobassillus casei süt ve süt ürünlerinde bulunur. Dipterisid basil: Corynobacterium spedenum patateste çürümeye neden olur. Yuvarlak şekilde olanlar(COCCUS): Genellikle kampçısızdırlar. Zatürre bakterileri ve bel soğukluğu bakterileri bunlara örnektir. Micrococcus: Yakın Çevremizdeki Organizmalar Micrococcus luteus; toprak, su, insan ve hayvan derisinde yaşar patojen değildirler. Diplococcus: Diplococcus pinamonie zatüre hastalığının bakterisidir. Tetracoccus: Gogkokya tetragena bakterisi örnek verilebilir patojen değildir. Streptococcus: Lactis, peynir yapımında etkili patojen olmayan bir bakteri çeşididir. Staphycoccus: Staphylococcus aureus vajinal haslıklarda Sarcina: Patojen değildir toprakta yaşar. Spiral olanlar(SPİRİLLUM): Kıvrımlı bakteriler. Frengi bakterileri ve dişlerde yerleşen Spiroketler bunlara örnektir. Gök,Karahan,Kerbetan Vibrio: Vibrio cholorae kolera hastalığını yapan patojen bakteridir. Spirohaet: Spirohaeta dentium dişte yaşayan göstermezler, diş çürümelerini önler. bakteridir patojen özellik BAZI BAKTERİLERİN SU VE GIDA GÜVNLİĞİ İLE HALK SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ VBNC (endospor oluşturmayan bazı bakteri türlerinin çoğunlukla Gram negatif bakterilerin zor koşullara maruz kaldıklarında geçtikleri haldir), insanlar için patojen olan bakterilerin fizyolojik bir hali olup bakterilerin bu forma geçerken virülenslerini ve yeniden üreyebilme yeteneklerini korudukları bildirilmekte ve bu nedenlerden dolayı da insan sağlığını ciddi olarak tehdit etmektedirler ( Oliver 2000). Son yıllarda enterokokların salgınlara veya hayati tehlike yaratan solunum yolu infeksiyonlarına yol açmaları nedeniyle giderek önem artmaktadır (Lleo ve ark. 2003). Çünkü bu süreçte bazı enterokokların bazı antibiyotiklere karşı direnç kazandığı ortaya çıkmaktadır. Vankomisine dirençli enterokoklar (VRE); sağlıklı biraylerde(Gordts ve ark. 1995), çevreden, lağım sularından (Torres ve ark. 1994), hayvan dışkılarından ve hayvansal ürünlerde (Lleo ve ark. 2003) tesbit edilmiştir. VRE’nin hayvanlardan insanlara gıda yoluyla geçtiği saptanmıştır (Lleo ve ark. 2003). Vankomisine VBNC formdayken de antibiotiklere direnç göstermekte ve uygun koşullar oluştuğunda tekrar üreme yeteneği Göstermektedirler. Dolayısıyla bu kültürü yapılamayan bakteriler insan sağlığı için potansiyel bir risk oluşturmaktadırlar (Lleo ve ark. 2003). VBNC: Endospor oluşturmayan bakterilerin yaptıkları bir fizyolojik haldir. Kötü koşullara maruz kalınca yaparlar. Yakın Çevremizdeki Organizmalar Vibrio cholerae, insanlar için önemli bir patojen bakteri türüdür.. Kontamine içme sularında bulunabilir ve bu yolla insanlara geçebilir. Bakteri, kontamine yüzey sularında genellikle VBNC formdadır (Brayton ve ark. 1987). Ayrıca VBNC haldeki V. vulnificus hücrelerinin farelerde öldürücü infeksiyona neden olduğu saptanmıştır (Oliver ve Bockian 1995). Campylobacter jejuni gıda kaynaklı enteropatojenik bir bakteridir. Yapılan bir çalışmada VBNC hale geçen 36 suştan insanlar için patojen olan 3 suş tespit edilmiştir. Bunlar da Bf, 79 ve 85 suşlarıdır. Ayrıca VBNC formdaki C. jejuni hücreleri yumurta sarısına yerleştikten sonra VBNC formdan çıkarak tekrar kültür oluşturabilmektedir. E. coli, VBNC hale geçtikten sonra da patojen halini korumaktadır. Enterotoksin üretebilmekte (Pommepuy ve ark. 1996) ve virülens plazmitlerini korumaktadır (Byrd ve Colwell. 1990). Japonya’da enterohemorajik E. coli O157 (EHEC) ile kontamine olmuş özel olarak yüksek tuz konsantrasyonlu (%13) soya sosunda hazırlanmış somon balığı yumurtası 1998’de dört farklı yerde görülen 62 vaka ile büyük paniğe yol açmıştır. Bu olaylardan sorumlu tutulan gıdanın aynı şirkete ait olduğu ve gıdanın E. coli O157 ile kontaminasyonunun büyük olasılıkla üretim aşamasında şekillendiği bildirilmiştir. Zira bu olayda şüpheli gıdadan E. coli O157’nin kültür teknikleriyle izolasyonu yapılamamıştır. Bu olayda üretimde kullanılan balık yumurtalarının 9 ay süresince dondurularak saklanmış olması ve dolayısıyla E. coli O157’lerin dondurma işlemi, donmuş muhafazanın etkisi ve yüksek tuz konsantrasyonu da etkisi ile kültürü yapılamaz hale geçtikleri görüşü bildirilmiştir (Semanchek ve Golden 1998). Bu bilgilerden yararlanarak, gıdalara bulunan bakteriler, gıdalara uygulanmış olan ısıtma, kurutma, dondurma, tuzlama v.b. işlemlerin sonrasında VBNC forma geçebilmekte ve de bu formdaki bakteriler klasik kültür yöntemleriyle fark edilemediğinden halk sağlığı için büyük tehlike arz etmektedirler. GIDALARIN BOZULMALARI VE HİJYENİ Gıdalarda bozulmalara sebep olan mikroorganizmalar gıda güvenliği açısından çok önemli sorunlar yaratmaktadırlar. Gıdalara Gök,Karahan,Kerbetan bulaşarak sorun yaratabilen en önemli mikroorganizmalar; virüsler, bakteriler ve küflerdir. Gıda zehirlenmelerinin sebebi çoğunlukla bakteri türü mikroorganizmalardır. Bu bakteriler 5-70 oC arasında, en çok da oda sıcaklığı ve üzerindeki derecelerde çoğalma göstermektedirler. Genellikle 5 oC ve altında çoğalamazlar. Gıda zehirlenmelerinin yaz aylarında artmasının sebebi bu yüzdendir. Bu zararlı o mikroorganizmaların ancak 70 C ve üzerindeki ısılarda uygun süre ısıtma ve pastörizasyon ile ölürler. Ancak bu durumlar da bile ölmeyen bakteriler vardır. Bakteriler genellikle evlerde ve hemen yaşamaktadırlar. Besin zehirlenmesine neden olan bakterilerin başlıca kaynağı insandır. İnsanların boğaz, burun, el, deri, bağırsak ve dışkıları bakteri sayısınca oldukça zengindir. Bakterilerin diğer bir kaynağı da hayvanlardır. Tüketilen hayvansal kaynaklı besinlerin kendisi kaynak olduğu gibi, bakteri taşıyıcı olarak kedi, köpek vb. evcil hayvanlar ile sinek, böcek, haşere ve kemirgenler de bu yönden risklidir. Toz, toprak, çamur, kirli sular, kanalizasyon, çöp ve atıklar bakterilerin mutfaklara taşınmasında büyük tehlike oluşturmaktadırlar. Ellerde 100-1.000 adet/cm Alında 10.000 -100.000 adet/cm2 Kafa Derisinde 1 milyon adet/cm2 Koltuk Altında 10 milyon adet/cm2 Burun İfrazatında 10 milyon adet/cm2 Tükürükte 100 milyon adet/cm2 Dışkıda 1 milyar adet/cm2 2 Ayrıca: Derideki ufak yara, kesik ve çatlaklarda milyonlarca bakteri bulunabilir. Tuvalet sonrası temizlenmemiş ellere dışkıdan bakteri bulaşabilir. İnsanların saç, giysi ve sakalları da bakteri kaynağıdır. İnsanların % 30-50 sinin burunlarında besin zehirlenmesine sebep olan bir bakteri türünü taşıdıkları bilinmektedir. Bu oran hastanelerde çalışan personelde % 65-80 ‘ e çıkmaktadır. Yakın Çevremizdeki Organizmalar Bakteriler kendi başlarına hareket edemezler besinlere bulaşabilmeleri için mutlaka bir aracıya gereksinimleri vardır. Bu eller, araç gereç, doğrama tahtaları, çalışma tezgahları, giysiler, öksürme, hapşırmadan kaynaklanan damlacıklar, bakteri bulaşmış ya da potansiyel riskli besinlerden sızan sıvılardır. Personelden kaynaklana bulaşma yolları; eller, ağız, burun, saçlar, dışkı, diğer vücut yüzeyleri, giysilerdir. Bulaşmayı Engellemek İçin Yapılabilecekler Bir mikrobiyolojik problem mikroorganizmanın vücuda bulaşmasıyla başlar. O halde mikroorganizmaların bulaşmasını önleyecek gerekli önlemler alınmalıyız. Bu önlemler, temizlik, dezenfeksiyon, çiğ ve pişmiş gıdaların ayrı bölgelerde ayrı ekipmanlarla pişirilmesi, personel hijyeni, zararlılarla mücadele, temiz hammadde temin edilmesidir. Ancak biz bu konuda ne yaparsak yapalım bulaşmayı tamamen ortadan kaldırmamız yani steril koşullarda yaşamamız kesinlikle mümkün değildir. Asıl hedef üremeyi durdurmak veya kabul edilebilecek bir seviyede tutmaktır. Birey ve Toplum Sağlının Etkilenmesi Gıda kökenli hastalıklar genellikle sindirim sistemi rahatsızlıkları, karın ağrıları, ishal, ateş veya kusma ile beliren sorunlar yaratabilmektedir. Bu sorunlar bazen birkaç saat veya gün içinde giderilebilmektedir fakat bazı durumları ölümle sonuçlanabilmektedir. Gıdaların üretildiği alanda çalışan bireylerin tümünün, kişisel temizliğine yüksek derecede özen göstermesi gerekir. Tırnaklar kısa kesilmiş olmalı, eller sürekli temiz tutulmalı, açıkta yara olmamalıdır. Çalışırken başlık, maske, bone, eldiven ve ayak giysileri gibi uygun koruyucu giysiler gerektiğinde giyilmelidir. Bu giysiler kolay temizlenebilir olmalı ve temiz tutulmalıdır. Üretim esnasında herhangi bir şey yemek, tütün kullanmak, sakız çiğnemek, tükürmek ve gıdalara doğru hapşırmak, öksürmek gibi davranışların yapılmaması gerekir. Kişisel eşyalar ve giysiler gıdaların işlendiği alanlarda bulundurulmamalı, üretim esnasında hiçbir takı takılmamalıdır. Sterilizas yon, bir ürünün içindeki ya da bir cismin üzerindeki bütün mikropları kesin bir şekilde öldürmek anlamına gelir. Gök,Karahan,Kerbetan Gıdalarla taşınması ihtimali olan bir hastalığı, bulaşmış yara, deri enfeksiyonları ve ishal gibi hastalığı olan kişilerin, gıdaları işlemesine, işlendiği alana girmesine, izin verilmez. Bu tip hastalığı olan herkesin belirtilerini, sebeplerini gıda işi yapan işletmeciye bildirmesi gerekmektedir. Sosyal ve Ekonomik Sorunlar Gıda işleme, depolama ve dağıtım zincirinde oluşan mikrobiyolojik sağlık riski yanında ürün kayıpları da meydana getirerek ekonomiye zarar vermektedir. Bu ürün kayıpları yanında oluşan hastalıklar nedeniyle iş gücü kaybı, tedavi masrafları da düşünüldüğünde, olayın ekonomik boyutunun büyüklüğü daha iyi anlaşılmaktadır. Halk Sağlığı İle İlgili Kuralar a) Gıdalara kabul edilemez düzeylerde zararlı maddeler taşıma ihtimali bulunan alanlarda hammadde üretimi yapılmamalı b) Hammaddelerin endüstriyel, evsel ve zirai atıklarla bulaşması önlenmeli ve bu tür atıkların hammadde sağlanan alanlardan uzaklaştırılması ile ilgili işlemler resmi otoritelerce kabul edilebilir olmalı c) Hammaddeler sağlığa zararlı maddeler içeren sularla sulanmamalı d) Hammaddeler üretiminden işleme noktasına gelinceye kadar fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik bulaşanlardan korunmalı e) Hammaddelerin üretiminde kullanılan alet, ekipman ve taşıyıcılar sağlığa zararlı olmamalı f) İnsan tüketimi için uygun olmayan maddeler hammaddeden ayrılarak hijyenik kurallara uygun bir biçimde ortamdan uzaklaştırılmalı g) Hammaddeler bulaşmaya karşı korunabilen, hasar ve bozulmanın en aza indirilebildiği koşullarda depolanmalı h) Hammaddelerinin taşınmasını sağlayacak araçlar temiz olmalı, gerektiğinde dezenfekte edilmeli, ürünün özelliği gerektiriyorsa soğutucu gibi özel donanımlar kullanılmalı Yakın Çevremizdeki Organizmalar Gıdaların İşlenmesi İle İlgili Kurallar a) Hammadde, yardımcı madde veya katkı maddeleri; bozuk veya yabancı maddeler, parazitler, mikroorganizmalar veya bunların toksinleri açısından kabul edilebilir düzeye indirilemedikçe işletmeye alınmamalı b) Hammadde, yardımcı madde ve katkı maddeleri bozulmanın ve bulaşmanın önlenebileceği, zararın en aza indirilebileceği koşullarda depolanmalıdır. Stoklanan hammadde, yardımcı madde ve katkı maddeleri depoya giriş sırasına göre kullanılmalı c) Gıdaların işlenmesinde çalışan personel son ürünü bulaştırma riski açısından gerek görüldüğünde, üretimin değişik basamaklarında tüm koruyucu kıyafetlerini değiştirmeli, ellerini yıkamalı ve gerekirse dezenfekte etdilmeli d) Üretimin bütün aşamalarında işlemlerin, teknolojinin gerektirdiği süreleri aşmaması sağlanmalı, bu yolla bulaşmaya, bozulmaya neden olunmamalı e) Tüm ambalaj maddeleri hijyenik şartlarda ve temiz yerlerde depolanmalıdır. Paketleme veya dolum alanında sadece hemen kullanılacak olan ambalaj materyalleri bulundurulmalı f) Ambalajlar partinin tanınması için üretildiği fabrikası ve partisi açıkça okunacak şekilde kodlanmalıdır. Her parti için üretim kayıtları tutularak parti ile ilgili üretim detayları ve tarihi sürekli olarak okunaklı bir şekilde kaydedilmelidir. Bu kayıtlar en az ürünün raf ömrü boyunca muhafaza edilmeli g) Depolama süresince sadece tüketime uygun gıdalar dağıtılmalıdır. Ürünler depoya giriş sırasına göre sevk edilmeli h) Gıda güvenilirliği açısından tehlike oluşturan aynı partiden ürünler satış noktalarından hemen geri alınmalı, söz konusu ürünler imha,insan tüketimi dışında bir amaçla kullanım veya yeniden işleme safhalarına kadar denetim altında tutulmalı Kontrol İşlemleri a) Gıda üretiminin tüm basamaklarında; yetiştirmeden başlayarak işleme, imalat, dağıtım ve tüketim noktasına ulaşıncaya kadar Gök,Karahan,Kerbetan olabilecek tehlikeler belirlenmeli ve bu tehlikelere karşı etkili olabilecek tedbirler saptanmalı b) Muhtemel tehlikeyi engellemek veya en aza indirmek için üretim zincirinde “kritik kontrol noktaları” belirlenmeli c) Kritik kontrol noktalarına ait kritik limitler tespit edilmeli d) Kritik kontrol noktalarının belirlenen program doğrultusunda denetlenmesi için izleme sistemi oluşturulmalı e) İzleme sisteminde belirli bir kontrol noktasında istenmeyen bir durum gözlendiği zaman etkin önlemler alınmalı f) Kontrol sisteminin etkili bir biçimde çalıştığı, ilave testler ve işlemlerle desteklenmeli g) Tüm bu aşamalarla ilgili kayıtların ve uygulanan işlemlerin yer aldığı bir dökümantasyon sistemi oluşturulmalı Gıdaların Taşınması ve Depolanması a) Gıda maddeleri depolama ve taşıma esnasında her türlü dış etkenden zarar görmeyecek, bozulmayacak şekilde korunmalı b) Depolar giyinme yerleri, yatakhaneler, lavabolar, tuvaletler, banyolar, idari bölümler ve dinlenme yerlerinden ayrı olmalıdır. Depolar hiç bir zaman amacı dışında kullanılmamalı c) Taşıma araçları ve depolarda havalandırma, sıcaklık ve rutubet ürün özelliklerine uygun olmalı, depolarda sıcaklık ve rutubet ölçer cihazlar bulundurulmalı, bilgiler sürekli olarak kaydedilmeli d) Depolarda zemin pürüzsüz, duvarlar düzgün, kolay temizlenebilir nitelikte, sıvası dökülmemiş, ürünlere olumsuz etkide bulunmayacak özellikte olmalıdır. Depo üstü tavan ve çatılar akmayı, sızmayı önleyecek şekilde yapılmalı e) Depolarda ve taşıma araç ve gereçlerinde kullanılan alet, ekipman ve malzemeler temiz, sağlam ve hijyenik amacına uygun olmalı f) Depo ve taşıma araç ve gereçleri yıkama ve dezenfeksiyona uygun olmalı g) Deponun kapı,pencere ve diğer kısımları her türlü zararlının girmesini önleyecek uygun donanıma sahip olmalı Yakın Çevremizdeki Organizmalar h) Depolara ilk gelen ürün önce, son gelen üründe en son çıkarılmalı, istenildiği zaman istenilen ürün grubu veya parti çıkarılabilecek şekilde yerleştirme ve istifleme yapılmalı ı) Çöpler depo uzaklaştırılmalı dışında tutulmalı, atılacak malzeme depodan i) Ürünler zeminle temas etmeyecek şekilde belirli bir yükseklikte ve rutubet geçirmeyen uygun malzeme üzerinde depolanmalı j) Depolama ve taşıma sırasında çevreye zarar verilmemeli k) Depolamada ürünlerin ambalaj ve etiketlerinin zarar görmesi önlenmeli, ürün ve ambalajın özelliğine göre istif ve yığma yapılmalı l) Gıda maddeleri birbirinin özelliğini bozmayacak şekilde taşınmalı ve depolanmalı m) Gıda maddeleri toksik maddeler ile birlikte depolanmamalı ve taşınmamalı n) Gıda maddeleri özelliklerine göre temizlik malzemelerinden ayrı bölmelerde depolanmalı ve taşınmalı o) Gıda maddelerinin taşınması ve depolanması ile ilgili gerekli iş güvenliği önlemleri alınmalı ö) Depolar ve taşıma araçlarının denetim ve kontrolü Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yapılmalı KAYNAKÇA 1- Prof. Dr. Selim BADUR-Viral enfeksiyonlar ve kuş gribinde mikrobiyolojik değerlendirme ve korunma 2-Prof.Dr. Atilla Şimşek-Viroloji anabilim dalı 3.Dr. Dilşad Mungan-Allerjik hastalıklarda korunma 4-Prof.Dr. Osman Şadi Yenen- Sağlık Bakanlığı INFLENZA H1N1 (Domuz Gribi) 5-Doç. Dr. Hürrem Bodur 6-Prof. Dr. A. Dürdal US-Mikrobiyoloji ve klinik Gök,Karahan,Kerbetan 7-Ege üniversitesi tıp fakültesi-2009 ınfluenza A H1N1 2009 8-Prpf. Dr.Mehtap Yazıcıoğlu-Pediatrik astımda alerjenlerin rolu 9-Dr. Metehan Özen Küf Mantarlarının Sebep Olduğu İnvazif Enfeksiyonlar 10-Gıda Mikrobiyolojisi ve Uygulamaları, 2000. Genişletilmiş 2. Baskı; Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü yayını / Kamuran AYHAN 11-Dr. Hakan ALLI-2008/ Muğla Üniversitesi, Mantarlar 12-Yrd. Doç. Dr. Hasan IRMAK/ Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi/SULARLA İLİŞKİLİ HASTALIKLAR 13-Dr. Mesut Darendeli/ Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi/ Mantar Enfeksiyonları 14-Ali Günay Balım/ Canlılar Bilimi 15-Prof. Dr. Hikmet PEKCAN Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Derneği T-HASAK 16-Genel Biyoloji 1. Cilt/ Keeton 17-Orçun Bozkurt / Genel Biyoloji 18-Tahir Güneş/ Genel Biyoloji 19- http://tr.wikipedia.org/wiki/Vikipedi 20- Kültürü Yapılamayan Canlı Bakteriler ve Gıda Güvenliği Yönünden Önemi (N.Deniz AYAZ) 21- Bakteriyel İnokulantların Silaj Fermantasyonu Ve Hayvan Performansına Etkileri; Hayvancılık Araştırma Dergisi (2005) 15, 1: 26– 34) 22- Kan Kültürlerinden İzole Edilen Enterik Bakterilerin Antibiyotiklere Direnç Durumu; Klimik Dergisi Cilt 15, Say›:1 2002, s:25-28 25 23- www.msxlabs.org/.../213401-bakterilerin-insan-yasamindakiyeri-ve-onemi-nedir.html 24- www.biyolojidunyasi.com/Bakteri.asp