atıkların arıtılmasında mikroorganizmaların kullanılması

advertisement
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
YAKIN ÇEVREMİZDEKİ ORGANİZMALAR
Sevcan GÖK , Berrak Karahan , Pınar Kerbetan
Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Öğretmenliği
sevcancansel@hotmail.com, madam_mao@hotmail.com,
aaa_d_aaa@hotmail.com
ÖZET
Yakın çevremizde bizi doğrudan etkileyen ve yaşamımızı
değiştiren birçok organizma bulunmaktadır. Bu organizmalar çoğu
zaman gözle görülemeyecek kadar küçük olduğu için, organizmayla
karşılaşır karşılaşmaz tedbir almamızı engeller.Yakın çevremizdeki
organizmaların bizi etkileyen en önemli faktörü hastalıklar.Bu
hastalıklar çoğu zaman bulaşıcıdır ve birkaç kişiden başlayarak
kıtaları hatta dünyayı etkileyen pandemik salgınlara neden
olmaktadır.Bulaşıcı
hastalıkların
başında
virüsler
gelmektedir.Virüsler canlı ile cansızlar arasında ne olduğu tam olarak
bilinemeyen yaratıklardır.Birçok çeşidi ve şekli olmasına rağmen aynı
yapı planını izlerler.Virüsler ele geçirdiği hücreyi kendi denetimi
altına alarak onun kendi görevini yapmasını engeller ve hastalıklara
neden olur.Dünyada birçok salgın hastalık virüsler yüzünden
meydana gelmiştir.Kuş gribi,domuz gribi,aids gibi birçok hastalık
insanlık tarihini büyük ölçüde etkilenmiştir.Günlük yaşamımıza da
birçok etkileri olan virüslerin, günümüzde neden olduğu bazı
hastalıkların tedavileri kolaylıkla yapılabilirken bazı hastalıkların
hala tedavisi yapılamamaktadır.Buda virüslerin hayatımızı ne kadar
çok etkilediğini göstermektedir.Yakın çevremizde hastalıklara neden
olan etkenlerden birisi de ev tozu akarlarıdır.Bu canlılar
yastıklarda,yorganlarda,halılarda,kilimlerde
bol
miktarda
bulunmakta ve alerjiye neden olmaktaktadır.Ev tozu akarları nemli
ortamda
hızla
çoğalmakta
ve
yüksek
sıcaklıkta
ortadan
kaybolmaktadır.Ayrıca deri döküntüleri ile de beslenmekte ve
dışkısından
hastalık
nedeni
olan
alerjenler
meydana
gelmektedir.Evimizde bu akarlardan korunmanın yolu tüylü
materyallerden uzak durmak,yatak yorgan gibi uykuda temas
ettiğimiz eşyaları havalandırmak,temizliğini düzgün bir şekilde
yapmaktadır.
Yakın çevremizde bulunan diğer organizmalar ise mantarlar,
riketsiyalar ve protozoalardır. Mantarlar ökaryotik, klorofil içermeyen,
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
hiflerden oluşan, spor oluşturan ve heterotrof yaşayan organizma
grubudur. Kendi besinlerini kendileri yapamadıklarından dolayı
saprofit, parazit ve simbiyotik olarak yaşarlar. Mantarlardan bir çok
şekilde faydalanırız. Ekmek yapımında, fermentasyon yaparak alkollü
içkilerin eldesinde ve de penisilin gibi bir çok antibiyotiğin
üretilmesinde mantarlardan faydalanırız. Mantarların faydalanılan
yönlerinin yanında zararları da vardır. İnsan, hayvan ve bitkiler
üzerinde parazit yaşayarak hastalık meydana getirirler. En sık ayak
parmak arası, koltukaltı, kasık gibi yerlere, bunun dısında sırt,
gögüs,ayak tırnakları gibi yerlere yerleşerek kaşıntı, kızarıklık
oluştururlar.Eğer müdahele edilmezse iltihap oluşturabilir ve ciddi
rahatsızlanmalar görülebilir. Korunmak için pamuklu giysiler giymeli,
iyice kurulanmalı, başkasının tarağını, havlusunu kişisel eşyalarını
kullanmamalıyız. Riketsiyalara baktığımızda bunlar bit,pire ve kene
gibi asalakların bağırsaklarında yaşayarak insan kanını bu canlıların
emmesiyle o bölgeyi enfekte ederek hastalık meydana getirirler.Halk
arasında lekeli humma diye bilinen tifüs hastalığı bit aracılığıyla
insana taşınır. Yeryüzündeki tüm hastalıkların çoğu sularla ilişkili
olarak ortaya çıkmaktadır. Yılda yaklaşık 200 milyon insan su ile
ilişkili hastalıklara yakalanmakta ve yılda 2 milyon kişi kirli sulara
bağlı hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Suda yaşayan
canlılardan hastalıklar bulaşmaktadır ve bu canlılardan en önemlisi
PROTOZOA lardır. Protozoalar; kolera, tifo, tetanos ve verem gibi
bulaşıcı hastalıklara yol açar.
Bakteriler de çevremizde bulunan diğer bir organizma türüdür.
Mikroskobik oln bakteriler monera aleminde yer alırlar. Prokaryot
özellik gösterirler fakat zarla çevrili organelleri ve de zarla çevrilmiş
bir nukleusu yoktur. DNA ları sitoplazma sıvısı içerisinde dağılmış
şekilde bulunmaktadır. Ayrıca sitoplazmalarında bulunan tek
organelleri zarsız olup protein sentezlemeye yarayan ribozomdur.
Bunun dışında organel bulundurmazlar. Bakteriler organik atıkların
bol bulunduğu, kirli suların çok olduğu, çöplerin fazlaca birikip
kokuştuğu yerlerde yaşaralar. Bakterileri sınıflandırırken birçok
kıstas kullanmaktayız. Bunlar; beslenme şekillerine göre, oksijen
ihtiyacına göre, Gram boyasıyla boyanmasına göre ve şekillerine
göredir.
Hayatımızda sürekli duymaktayız şu hastalığa sebep olan bakteri,
bakteri vardır elleme, bakterilerden korunmak için ellerini
yıkamalısın gibi kullanımları fakat bahsedildiği gibi bütün bakteriler
zararlı mıdır? Bu soruya cevabımız tabiî ki hayırdır. Yararlı olan
bakteriler de vardır. Hatta hayatımı devam ettirebilmemiz için gerekli
olan bakteriler de.
Bakteriler uygun ortam koşulları sağlandığında çok hızlı olarak
üreyebilmektedirler. Bundan dolayı da zararlı olan yani patojen özelik
gösteren bakteriler vücudumuza girdiğinde onlara uygun ortamı
Gök,Karahan,Kerbetan
sağlamış oluyoruz ve uygun davranmadığımızda çoğalmalarına
yardımcı oluyoruz. Fakat dikkat etmemiz gerekenleri bilirsek patojen
bakterilere karşı dayanıklı olup hastalıklara davetiye çıkarmamış
oluruz.
Anahtar Kelimeler: Virüs, ev tozu akarları, mantar, riketsiya,
protozoa
VİRÜSLER
VİRÜSLERİN KEŞFİ
Virüs kelime olarak zehir anlamına gelmektedir. Robert KOCH,
Louis PASTAEUR ve diğer bilim adamları bulaşıcı hastalıkların
nedenini bakteri olarak bulmuşlardır. Bilim adamları 19. yüzyılda
tütün bitkisindeki mozaik hastalığının nedenlerini araştırırken, bu
hastalığın bulaşıcı olduğunu ortaya koymuşlardır. Ancak buna neden
olan şeyin ne olduğunu bulamamışlardır. Hasta bitkinin yaprakları,
mozaik bir şekilde lekelendiği buruştuğu için, bu hastalığın ismini
tütün mozaik hastalığı olarak belirlemişlerdir.
Virüsler ilk zamanlarda bakterilerin salgılamış olduğu bir zehirli
madde olarak düşünülüyordu. Ancak sonra virüs bir organizmaya
bulaşan, bakterilerin salgıladığı bir zehirli madde olarak kabul edildi.
Bilim adamları virüsün bir organizmaya bulaşarak hastalık yaptığını
gösterdi. Tütün bitkisinden çıkarılan özüt, porselenden yapılmış bir
filtreden geçirilerek virüsler yakalandı. Süzülen özüt, hastalığın
bulaşmadığı tütün bitkisinin yapraklarına sürüldüğünde, bitkinin
hastalandığı ortaya çıktı. Hollandalı mikrobiyolog M.W. BEIJERINCK
bu hastalığın bitkinin bütün organlarına zamanla yayıldığını
gözlemledi.
20. yüzyılda, tütündeki mozaik virüsünün yanı sıra bitkide,
insanda ve hayvanlarda çeşitli hastalıklar yapan canlı sıvıların
olduğu keşfedilmiştir. Salatalık, patateste mozaik hastalığı yapan
virüsler sayılabilir. İnsanlarda ise sarı humma, çocuk felci, grip,
kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve su çiçeği gibi hastalıklara neden
olan virüslerin olduğu da görülmüştür.
VİRÜSLERİN YAPISI
Bir virüs bir organizmada hastalık yapabilen en küçük canlıdır.
Dış görünüşleri, yapıları ve genel özellikleri bakımından diğer
organizmalardan birçok farklılık gösterirler.Bakteri, protozoa ya da
mantarlar gibi gerçek bir bir hücre yapısı göstermezler.
Nanometre
,gözle
göremediğimiz
maddeleri
ölçmek için
kullanılır. 1nm
=o,oooooooo1
m
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Virüslerin bakterilerden ve mikroorganizmalardan daha
küçüklerdir. yaklaşık 20 - 400 nm arasında değişirken, bakteriler
ortalama 1000 nmdir. Başka bir deyişle 1 mikron büyüklüğündedir.
Virüslerin en büyüğü bile, en küçük bakteriden daha küçük ya da
hemen hemen aynı büyüklüktedir.
Nükleik asidi koruyan protein yapısında kılıflar kapsid denir. Viral
genom ve kapsitten oluşan bölüme virion adı verilir. Kapsid,
kapsomer adı verilen daha küçük bölümlerden yapılmıştır. Virüsü
tanımlamada önem taşırlar. Ayrıca kapsidin nükleik asidi koruma,
hücre dışında yaşama ve yeni hücrelere virusun girmesini sağlama
özellikleri vardır. Kapsomerleri oluşturan yapı üniteleri belirli bir
simetri içerisindededirler.Helikal simetri,kübik simetri ve kompleks
yapıda bulunabilirler.
Virüsler tamamen hangi hücreye enjekte olmuşsa o hücrelerin
sistemlerinden faydalanırlar.Bu nedenle zorunlu hücre içi parazit
olarak yaşamlarını sürdürürler.Canlı hücrelerin dışında yaşamlarını
sürdüremezler.Metabolik
aktivite
gösteremezler.Hücre
içine
girmeleriyle
birlikte
o
hücrenin
metabolik
sistemlerinden
yararlanmaya başlarlar.Hücre dışında inaktif ,hücre içinde ise aktif
duruma geçerler.Yalnızken metabolik aktivitelerini sürdürecek
enzimleri bulunmamaktadır.Bu nedenle yaşamlarını sürdürebilmeleri
için mutlaka canlı bir hücreye ihtiyaçları vardır.Bakterilerin ve diğer
mikroorganizmaların ise metabolik faaliyetlerini sürdürebilecekleri
enzimleri bulunur.Bu nedenle bakteriler ve diğer mikroorganizmalar
hücre içinde de aktiftir.
Organizmaya giriş yolu nasıl olursa olsun, virüsler belirli bir
doku ya da organa yerleşme eğilimi gösterir.kuduz ve çocuk felci gibi
virüsler sinir sistemine, sarılık virüsleri
karaciğere,sindirim
sistemine yerleşirler.Virüslerın üretilmeleri için doku kültürlerinden,
Nükleik asit,
bütün canlı
hücrelerde ve
virüslerde
bulunan, nükleotid
birimlerden
oluşmuş
polimerlerdir.
Gök,Karahan,Kerbetan
embriyonlu
yumurtalardan
ve
deney
hayvanlarından
yararlanılır.Üretilmeleri özel ve zor teknikler gerektirir, güç ve masraf
gerektirir.Küçük yapıda oldukları için normal mikroskopta
görülmezler fakat elektron mikroskobunda görülebilirler.
Virüslerde ya DNA ya RNA bulunabilir ancak genelde ikisi birden
olmaz. Bunun bir istisnası insan sitomegalo virüsüdür, bir DNA
çekirdek ve birkaç mRNA parçası bulunur. Virüslerde bulunan
nükleik asit, tek veya çift iplikli olabilir.Bu nedenle virüslerde çift
iplikli DNA, tek iplikli DNA, çift iplikli RNA ve tek iplikli RNA.Hayvan
virüslerinde hem RNA hem DNA olabilir.Bitki virüslerin ise tek iplikli
RNA'ya sahiptirler. Bakteriyofajlarda genelde çift iplikli DNA olur..
Tek iplikli RNA virüslerindeki zincirler ya pozitif anlamlı (artı iplikli
de denir), ya da negatif anlamlı (eksi iplikli denir) olarak
adlandırılabilirler.(Badur,2006)
VİRÜSLERİN SEBEP OLDUĞU HASTALIKLAR
Adenovirüsler:Solunum
sistemi
hastalıkları
Herpes virüsler: Uçuk, gözde keratit, zona, rahim kanseri
(muhtemelen),
Poxumus:Su.
Burkit
lenfoma
(küçük
kız
çocuklarında).
Pücarnovirüs:Çocuk felci,üst solunum yolu hastalıkları, soğuk
algınlığı.
Mixovirüs:Grip.
Paramyxovirüs:Kabakulak,kızamık,SSPEhastalığı.
Rhabdovirüs:Kuduz.
Togavirüs:Sarıhumma,ensafalit.
Rektrovirüs, meselâ HTLU-III: AIDS hastalığı.
1-KUDUZ
Kuduz hastalığı bir hayvanın ısırması ya da hayvanın salyasının
insan vücudundaki bir sıyrıktan vücuduna girip, onun kanına
karışması sonucu ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalıktır ve insanın
ölümüne neden olabilir. Tıpta rabies veya hydrophobia denir
Kuduz hastalığı tüm sıcak kanlı hayvanlarda görülen bir
hastalıktır. Soğuk kanlı hayvanların (yılan, timsah, kurbağa)
vücutlarında ise virüsü taşımalarına rağmen bu hastalığa
yakalanmazlar.5 ya da 8 gün içinde hasta bu hastalıktan
ölebilir.Kuduz hastalığının bulaşması virüsün kuduz hayvanın
salyasının başka bir hayvanı ısırmasıyla o hayvana bulaşmasıyla
Bakteriyofaj,
bakterileri enjekte
eden bir virüstür.
Terim genelde
kısaltılmış hali
olan faj olarak
kullanılır.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
olur.Virüs
tahriş
olmamış
sağlam
deriden
organizmaya
giremez.Hastalık belirtileri tüm hayvanlarda benzer olmasına rağmen
birkaç ufak farklılık vardır.Hasta hayvanın ısırmasını izleyen 14-90
gün içinde hastalık 2-3 gün devam eden sakin kuduz dönemi ile
başlar. Bu dönemde hareketlerde, ve huyda değişiklikler görülür.
Daha sonra 3-4 gün süren hayvanın sese ve ışığa karşı duyarlılığı
gözlenir ve bu dönem saldırgan dönemle devam eder. 2-3 gün süren
ve hayvanın ölümü ile sonuçlanan paralitik devrede çenedeki felçten
dolayı ağız kapanmaz, devamlı salya akar, su ve yiyecek alamayan
hayvan zayıflayarak ölür.
Kuduz virüsü beyni etkiler.Bu hastalığın nedeni ise Rabies
virüsüdür.Bu virüs uygun şartlarda (0-4°C’ta) yıllarca kalabilir.
Güneş ışığı, ultraviyole, X-ray deterjanlar ise bu virüsü etkisiz hale
getirebilir.İnsanlara, hastalığa yakalanan hayvanlardan onların
tükürüğüyle geçer.Köpekler,kediler, tilkiler ve yarasalar bu hastalığa
yakalanabilirler.
Isırılan yerde kızarıklık.ağızdan salya gelmesi,sakinken birden
öfkelenmesi belirtileridir.Aşı ve serum ile tedavi edilebilir.
2-KIZAMIK
Bu hastalığın neden olduğu virüsler Miksovirüs grubundadır.
Hastalık virüsü 150 nanometre boyutundadır.Genetik materyali tek
iplikli RNA’dır. Hastalık solunum ya da hapşırma sonrası zerrecikler
ile bulaşmaktadır.
Belirtileri, ateş, öksürük, yanma, şişmiş gözler, boğaz yanması,
yanak iç cidarında beyaz ufak noktalar, ciltte kızarmalar, kırmızı
lekelerdir.Aşı ve şuruplar ile tedavi edilebilir
3-AİDS
Hastalığın nedeni HIV virüsüdür.Bu virüsü retrovirüsler grubunda
bulunmaktadır. Retrovirüsler de diğer virüsler de olduğu gibi
paketlenmiş genetik yapıya ve bir protein kılıfına sahiptir.Bu virüs
yaklaşık 100 nanometre boyutundadır. Genetik materyali RNA’dır
Aids virüsü kan yoluyla, cinsel ilişkiler veya anneden çocuğa
bulaşır.Tedavi için bir ilaç yoktur fakat AZT (Zidovudine,
Azidotimidin)
adı
verilen
bu
ilacın
hastalığı
yavaşlatıcı
gözlemlenmiştir.
Ayrıca kabakulak,suçiçeği,uçuk,çocukfelci gibi hastalıkların
da virüs kaynaklı olduğu bilinmektedir.
4-SARS (Ağır Akut Solunum Yolu Yetersizliği Sendromu)
Retrovirüs,
Retroviridae virüs
ailesine ait olan
bütün virüslere
denilmektedir.
Gök,Karahan,Kerbetan
Ani başlayan ve hızlı gelişen, öncelikle üst solunum yollarında ve
akciğerlerde görülen bir enfeksiyon hastalığıdır. Sars öksürük ya da
hapşırmayla bulaşır.Bu hastalığa neden olan virüs coronavirüs
familyasından gelmektedir.Yaklaşık 120 nanometre boyutundadır.
Genetik materyali RNA’dır.
VİRÜSLER VE GRİPLER
GRİP NEDİR?
Gribe neden olan virüslerin solunum yollarından bulaşması ile
duyarlı kişilerde ortaya çıkan solunum yolları enfeksiyonuna grip
denir.Grip çok eski çağlardan beri bilinen bir hastalıktır.
İnsanlarda gribe neden olan
İnfluenza virüsleri; İnfluenza A B C dir
İnfluenza A
İnsanda ve diğer memeli türlerinde gribe neden olan virüstür.
Influenza A virüsleri kanatlı hayvanları hariç, insanda domuzda ve
atlarda gribe neden olmaktadır.Influenza A virüslerinden H1,H2,H3
ve N1,N2 antijeni taşıyan virüsün alt tiplerinin insanda gribe ve
salgınlara sebep olmaktadır.En ağır gripten ve salgınlardan asıl
sorumlu olan virüs İnfluenza virüsüdür.Çok sayıda alt tipleri
bulunmaktadır.Bugüne kadar 15 alt tipi bulunmuştur. H1 Molekülü
1918 yılında Kuş Gribi virüsünün insana geçmesine neden olmuş ve
yalnızca akciğerde tutunabilme özelliği sağlamıştır.Ama H5 alt tipi
oldukça tehlikelidir, geçirdiği mutasyonlar sonucu,Kuş Gribi
virüsünün akciğer dışında insanın diğer hücrelerine tutunmasına
neden olmuştur.(Minbay,Akay,Aydın ve İzgür,2004)
Değişinim ya
da mutasyon,
canlının genetik
bilgisinde
meydana gelen
ve kuşaktan
kuşağa aktarılan
kalıtsal
değişmelerdir.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Kuş gribi:
Kuş Gribinin ( Avian Influenza - AI ) baktığımızda,hastalık ilk kez
1878’de İtalya’ da Perroncito ismindeki bilim adamı tarafından
bulunmuştur.Yirmi yıl sonra kuş gribi Almanya,Macaristan ve
Avustralya’ da görülmüştür. Daha sonra bu ülkelere Belçika, Fransa,
Hollanda, Romanya,Rusya ve İsviçre,Mısır,Çin, Japonya,Endonezya
v.s ile Güney Amerika eklenmiştir.I.Dünya savaşında ortaya çıkan ve
20-40 milyon insanın ölümüne neden olan İspanyol Gribine
dayanmaktadır.1918 yılında ilk kez ortaya çıkan H1N1 virüsü
mutasyonlar sonucunda kuşlardan insanlara bulaşarak I. Dünya
savaşında ölen insanlardan fazla sayıda insanın grip yüzünden can
vermesine neden olmuştur.Kuş Gribi bu kadar insanın ölümüne
sebep olunca bilim adamları tarafından laboratuar çalışmalarında
1918 yılında salgına neden olan virüsün genetik yapısını
inceleyebilmek için benzerini üretilmişlerdir.1957 yılında yapısını
değiştiren ve H2N2 haline gelen virüs Asya’ da Asya Gribine neden
olmuştur. 1968 Yılında yine değişime uğrayarak virüs ortaya H3N2
olarak
karşımıza
çıkmış
ve
Hong
Kong
gribine
neden
olmuştur.(Eraksoy,2006,s.24)
Ülkemizde Balıkesir Manyas ilçesi Kızıksa Beldesinde 05 Ekim
2005 tarihinde çıkan ilk kuş gribi enfeksiyonu kolay atlatılırken bir
süre sonra ikinci vaka 26.12.2005’de Iğdır’da ortaya çıktı ve bu
salgını izleyen
ard arda salgınlar devam etti. H5N1 virüslü
materyallerle temas sonucu 06. 01. 2006 tarihinde ayni aileden 3
kişinin ölümü WHO - DSÖ ( Dünya Sağlık Örgütü)’nün işbirliğiyle
olabilecek 21 kişi tanıdan toplam 4’ü ölümle sonuçlanmıştır
Dünyayı büyük ölçüde etkileyen bu salgının sebebi ise değişen
doğal denge ve ekosistem ile canlı yapılarının, yaşayışlarının
farklılaşmasıdır.Kuş Gribi virüsünün RNA polimeraz enziminin, insan
grip virüsünün RNA polimerazına dönüşmesi için gerekli aminoasit
değişikliği sayısı 10dur ve bu dönüşümü sağlayacak mutasyonların
meydana gelmesi için uzun süre beklenmemektedir.Bugüne kadar
RNA
polimeraz,bir
DNA veya RNA
molekülündeki
bilgiyi RNA
molekülü olarak
kopyalayan bir
enzimler
ailesidir.
Gök,Karahan,Kerbetan
insan ve kanatlılardan elde edilen H5N1 virüslerinde bu aminoasit
mutasyonlarından 7 tanesine rastlanmıştır. Dolayısıyla H5N1
virüsü,İnsan Virüsleriyle arasındaki farkı kapatmıştır.Bu nedenle
H5N1’in aşması
gereken çok fazla bir engelin kalmamıştır ve
salgınlara neden olmuştur.
Domuz gribi:
İnfluenza A (H1N1) tipi virüsten kaynaklanan,insanlarda gribe
yani hastalığa neden hastalıktır.Bu hastalığa salgın yapan grip de
denilmektedir.Hastalık ilk kez Meksika’da sonra ABD’de (Nisan 2009)
görülmüş ve daha sonra birçok ülkeye yayılmıştır.Dünyanın bütün
bölgelerinde,bir çok ülkesinde görülmektedir.
Her sene toplumun %5-15’inde gribe neden olur.Her yıl 500
milyon mevsimsel grip 5 milyon hastaneye yatış 250 bin 500 bin
ölüm gerçekleşmiştir.Tüm dünyayı etkileyen salgınlar yeni İnfluenza
A’ya bağlı gelişmiştir.Virüs nokta mütasyona bağlı olarak yapı
değiştirir.Önceden virüse karşı oluşan antikorlar yeni gelişen virüse
etkili olamaz.Farklı türlerdeki İnfluenza virüsleri tek bir türde bir
araya gelip yepyeni bir İnfluenza virüsünün ortaya çıkar ve insanlara
bulaşarak salgına neden olur.(Şadi yenen,2009,s:16)
Antikor,çok
hücreli
hayvansal
organizmaları
n bağışıklık
sistemi
tarafından;
kendi
organizmaları
na ait
olmayan
organik
yapılara karşı
geliştirilen
glikoproteinin
yapısındaki
moleküllerdir.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Virüslerin kendi kendilerini inşa yöntemiyle 3 boyutlu şekilde
oluşmaları fizikçilerin oldukça ilgisini çekmektedir.
Domuz gribi nasıl bulaşır? Hastalığın seyri nasıldır?
1-Hayvanların solunum ürünleri ile yakın bir şekilde temas
sonucu insanlara solunum yolundan geçmektedir.
2-Grip olan bir kişinin ağzındaki zerreciklerle temastan veya 2 m.
Uzaklıkta solunum yollarından geçmektedir.
3-Hasta olan kişinin temas ettiği yerlerde dokunma ile
bulaşmaktadır.
4-Bir kişiye influenza virüsü bulaştıktan sonra hastalık belirtileri
gelişinceye kadar geçen süre: 2-3 gündür.Bu süre bir gün kadar kısa
ya da yedi gün kadar uzun olabilir
5-Mevsimsel grip, kuş gribi ve domuz gribi belirtileri her üçünde
de aynıdır.Hastalık başladıktan yedi (7) gün sonra çoğu zaman
hastalık tamamen iyileşir.(Büke,2009)
Domuz gribi belirtileri ve tedavisi
 Yüksek ateş
 Kuru öksürük ve boğaz ağrısı
 Yorgunluk
 Halsizlik
 Üşüme ve titreme
 Kas ve eklem ağrıları
 İştah kaybı bulantı kusma
Hastalık genel olarak hafif seyretmektedir.Çoğu hastalar bir hafta
dinlenerek ilaç kullanmadan bile iyileşe bilmektedir.Durumu
ağırlaşan kişiler çok sayıda değildir.Bu kişilerde altta yatan astım,
kronik akciğer hastalığı gibi hastalıklar bulunmaktadır. Durumu
ağırlaşan hastalarda diğer organ yetmezlikleri de eşlik etmektedir.
Altta herhangi bir hastalığı olmayan kişilerde de birden bire hastalık
ağırlaşabilmektedir.Bu duruma neden olan faktör/faktörler henüz
bilinmemektedir.Durumu kötüleşen hastalarda kötüleşme ve
hastalığın ağırlaşması hastalığın 3. ile 5. günlerinde kendini
göstermektedir.Bol sıvı ve dengeli beslenmeyle evde yada hastanede
hafif seyirli hastaların tedavileri yapılmaktadır.(Bodur,2009,s:24)
Zatüre ile ilerleyen bu gripte bakteriyel etkenlere de dikkat
edilmelidir.Ağırlaşmış bir hastaya erken antiviral tedavi hayat
kurtarıcı niteliğindedir.
Domuz gribi tedavisinde kullanılan antiviral ilaçlar
Antiviral,
Virus
enfeksiyonların
a karşı
kullanılan
farmakolojik
ajanlardır.
Gök,Karahan,Kerbetan
(48 saatten sonra etki etmemektedir)
1. M2 iyon kanal inhibitörleri
– Amantadin
– Rimantadin
2. Nöraminidaz inhibitörleri
– Oseltamivir
– Zanamivir ( Dirençli kökenler bulunmaktadır.Çok toksik etkiye
sahiptir
Domuz gribi tedavisinde antibiyotikler kullanılamaz.Çünkü
hastalığa neden olan etken virüstür.Antibiyotik ise bakterilerden
kaynaklanın hastalıklarda kullanılır.
Kimler risk grubundadır?
 Hamileler
 İki (2) yaş altındaki bebekler
 Kronik akciğer hastalığı olanlar (astma dahil)
 15 yaşa kadar olan çocuklar
 Diyabetliler
 Kronik kalp hastalığı, böbrek ve karaciğer hastalığı olanlar,
bağışıklık sistemi baskılı hastalığı olanlar ya da bu tür ilaçları
kullananlar
 Aşırı kilolular
Domuz gribi tanısı hangi yöntemlerle konulur?
 rRT-PZR: Referans laboratuarlarında yapılır. Gribin alt tipleri
bulunur.4 5 saatte yapılabilir.
 Viral kültür:Çok pahalı bir yöntemdir.Aşı üretilmesi amacıyla
kullanılır
 Hızlı test:Duyarlılığı düşüktür.30 dakika içinde test sonucu
alınır.
Yakın çevremizde bulunan bu patojenik organizmalardan
biz nasıl korunuruz?
 Aksırma ve öksürme sırasında ağzımızı ve burnumuzu
mendil ile kapatmalıyız.
 Tek kullanımlık kağıt mendil kullanmalıyız.
 Ellerimizi sık sık yıkayıp temizlemeliyiz.
kağıt
İnhibitör,
kimyasal bir
tepkimenin
hızını azaltan
veya önleyen
bir maddedir.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
 Kağıt mendil yoksa dirseğimizin iç yüzü ile ağız ve burunnumuzu
kapatmalıyız.
 Grip olduğunu şüphelendiğimiz kişilerin yanında bulunmamaya
özen gösterelim,zorunlu durumlarda tedbirlerini almalıyız.
 Grip kişi biz isek ; tıbbı maske ile diğer insanların sağlığını
tehlikeye atmamalıyız.
 Dengeli
beslenelim,kronik
rahatsızlığımız
var
ise
bu
hastalıklarımızın tedavisine önem vermeliyiz.
 Toplu taşıma araçlarında ve halka açık yerlerde dokunduğumuz
yerlere dikkat edip,ellerimizi sürekli yıkamalıyız.
Domuz gribi aşıları
Dünyada 4 tane aşı onaylı olarak grip tedavisinde
kullanılmaktadır.Mevsimsel gripte kullanılan aşılardan farklıdır.İlk
aşı Çin’de üretilmiştir.Celvapan, Pandemrix, Focetria, Fluval P gibi
aşılar
domuz
gribi
için
üretilmiştir.Dördünün
de
içinde
Californiya/2009/(H1N1)v,adjuvan
adı
verilen
maddelerden
bulunmaktadır.Yan etkileri milyon kişide 20 olmasına rağmen
adjuvan isimli aşı içeriği maddesi ciddi nörolojik yan etkileri
içermektedir.Bu aşılar ilk 48 saat içinde yapılmalıdır ve tehdid grubu
bu aşılar ile aşılanmalıdır
Grip virüsları, çok hızlı bir şekilde yapısını değiştirirler.Bundan
dolayı aşılanacak olan insanlarda en yüksek düzeyde ve en fazla
korunma gerçekleştirebilmesi için aşının en güncel virüse karşı
geliştirilmiş olması gerekir. Dünya Sağlık Örgütünün, domuz gribi
dışında bile mevsimsel grip aşılarının üretimi ve hazırlanması için en
uygun aday aşı virüsünün seçilebilmesi
amacıyla
dünyadaki
mümkün olduğu kadar çok virüse erişme ihtiyacının bundan
kaynaklanmaktadır.(Us,2009,s:48)
Ülkemizde domuz gribi
Ülkemizde domuz gribinden 400 kişinin üzerinde insan hayatını
kaybetmiştir.Hala tedavi görmekte olduğu bilinen kişiler vardır.26
milyon civarında aşı alınmıştır fakat tartışmalar sonucunda aşı
bilinci ülkemizde tam anlamıyla sağlanamamıştır.Sağlık bakanlığı
aşıların 6. faz çalışmalarını gerçekleştirmiş ve aşılama işlemlerini
kontrol etmektedir.
Aşı,
hastalıklara
karşı
bağışıklık
sağlama
amacı ile
insan veya
hayvan
vücuduna
verilen,
zayıflatılmış
hastalık
etkenidir.
Gök,Karahan,Kerbetan
Ayrıca grip yapan virüslerde İnfluenza B İnfluenza C olmak
üzere 2 tip daha karşımıza çıkmaktadır fakat bunların alt tipleri
bulunmamaktadır.B ve C tek tiptir.
Pandemik
hastalıklar,bir
kıta, hatta tüm
dünya yüzeyi
gibi çok geniş
bir alanda
yayılan ve
etkisini
gösteren salgın
hastalıklara
denir
03 Aralık 2009 tarihi saat 16:30 itibari ile ülkemizde tespit edilen
pandemik H1N1 virüsüna bağlı ölüm vaklarının sayısı maalesef 241
olmuştur.
Domuz
gribine
yapmalıyız?
yakalandığımızı
düşünüyorsak
ne
Eğer kendimizi kırgın hissediyorsak, yüksek ateşimiz varsa, öksürük
ya da boğaz ağrımız var ise:
- Evden dışarı çıkmamaya özen göstermeliyiz; işyeri, okul ya da
kalabalık yerlere mümkün olduğunca bulunmamaya çalışmalıyız
evde kalmaya çaba göstermeliyiz.
- Dinlenmeye ve bol sıvı almalıyın.
Öksürme, aksırma esnasında
temiz mendille ağız ve
burnumuzu kapatmalıyız ve önceden kullandığımız mendilleri bir
daha kullanmamalıyız.
- Özellikle öksürme ya da aksırma sonrası olmak üzere ellerimizi
sabun ve bol su ile köpürterek yaklaşık 30 saniye ve sık sık yıkayın.
Hastalığımız
konusunda
ailemizi
ve
arkadaşlarımızı
bilgilendirmeliyiz ve ev halkından alışveriş gibi diğer insanlarla
temas gerektiren işler için yardım istemeliyiz.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
EV AKARLARI
Allerjenler ev içi ve ev dışı olmak üzere 2 grupta incelenir.Dış
ortamda genellikle ağaçlar,otlar,yabani otların polenleri,küfler
bulunur.Yabani küfler bulunur olarak mevsimsel alevlenme gösterir.
Küfler dış ortamda çok miktarda bulunur.Ancak nemli ortamlarda
daha fazla kendilerini gösterirler.Havalardaki değişmeler başladıkça
yani sıcaklıklar artmaya başladığında bunlar etkilerini göstermeye
başlarlar ve en yüksek düzeyde dış ortamda bulunurlar.Ev
Alerji,
vücudun,
aslında zararlı
olmayan bazı
maddelerden
veya hava
şartlarından
etkilenmesidir.
Gök,Karahan,Kerbetan
akarları,küfler ve diğer dış ortam alerjenleri bu dönem içersinde bir
çok semptomlara neden olurlar doğrudan yakın çevrimizde
olmalarından dolayı bizi oldukça fazla etkilemektedirler.
Ev tozu akarları ev tozundaki allerjenlerin önemli kaynağını
oluştururlar.Bu canlıların uzunluğu 0.3mm kadar olup mikroskobik
canlılardır.İnsan deri döküntüleri ve küflerle beslenirler. Yatak,
yastık, battaniye ve tüylü oyuncaklarda akarların en fazla bulunduğu
yerlerdir.Ev içersindeki akarların miktarları coğrafi bölgeye ve iklime
bağlı olarak değişir.Çoğalmaları için en uygun sıcaklık 25
derecedir.Aktif
oldukları
nem
düzeyi
ise
%70
ila
%90
arasıdır.Bunların larvaları ise kuraklığa dayanıklıdır
Dermatophagoides farinae, Dermatophagoides pteronyssinus,
Dermatophagoides microceras, Euroglyphus maynei ve Blomia
tropicalis başlıca ev tozu akarlarına örnektir.
Ev akarları ile en fazla temas uyku halinde olur.Çünkü en fazla
karşımıza
yataklarımızda,yorganlarımızda,yastıklarımızda
çıkarlar.Ayrıca bebeklerin tüylü oyuncaklarında ve kıyafetlerinde de
sıkça rastlanır.
Evin havalandırma düzeyini artırmak nemi azaltarak ev tozu
akarı sayısını da azaltır. Bunu yapmanın en hızlı yolu pencereyi
açmaktır. Nem giderici ve iyonlaştırıcılar oldukça pahalı aletlerdir,
yapılan testlerde kullanımının anlamlı bir farklılık yaptığına
rastlanmamıştır.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Yukarıdaki tabloyu incelediğimizde nem oranı arttıkça ev tozu
akarlarının bölgelere göre nasıl bir değişim ve artış gösteridiğini
görmekteyiz.
Akarların hastalık yapan en önemli nedeni alerjiye neden olan
dışkılarıdır. Bir akar bir gün içerisinde ortalama 20 defa dışkılar ve
100 akar haftada 2 mikro gram alerjen meydana getirebilir.Yakın
çevremizdeki ev tozu akarlarının 1 gramda 2 mikrogramdan daha
fazla alerjeni bulunması alerji gelişimine neden olmakta ve 10
mikrogramın üzerinde bulunması durumunda da , astım atağına
neden olduğu bilinmektedir.
Ev tozu akarlarına karşı önlemler
 Yatak-yastık
kılıflarının
temizliğine
dikkat
edilmelidir.Özellikle evde astım gibi hastalar varsa daha dikkatli
davranılmalıdır
 İç ortam nemini dengede tutulmalı.Akarlar nemi sevdikleri
için ev içi havasız nemli kalması durumda yakın çevremizde bize
en çok zarar veren alerjenler akarlar olabilir.
 Yatak odasından tüylü oyuncakların yorgan battaniyeler
kaldırılması dikkat edilmeli.Çünkü akarlarla en fazla temas
içinde olduğumuz zaman gecedir.Ve uyurken bize fark etmeden
çok fazla zarar verirler.
 Toz tutan eşyaların temizliğine dikkat edilmeli varsa sürekli
toz toplayan eşyalar gerekiyorsa sürekli solunan ortamdan
yakın çevremizden alınmalıdır.
Astım, solunum
yollarının
süregelen bir
iltihap sonucu
aşırı derecede
duyarlı
olmasına ve
bazı etkenlerle
zaman zaman
daralmasına
neden olan
hastalıktır.
Gök,Karahan,Kerbetan
Mite adı verilen ev tozu akarlar gözle görülemeyen, ancak
mikroskopta incelebilen, 0.1 - 0.5 mm çapındaki minik canlılardır.
İnsanların dökülen deri hücreleri, saç, kıl, kepekten ve diğer organik
maddelerden beslenirler. Ne kadar temiz olursa olsun her evde
bulunan ev tozu akarlarının en yoğun olarak üredikleri yerler
insanların yatakları (ideal nem, sıcaklık ve besin nedeniyle), yastık,
yorgan, halı dipleri ve kumaş kaplı mobilyalardır. Bir gram ev tozu
içerisinde 100-500 adeti canlı olmak üzere, neredeyse 19.000 akar
bulunmaktadır.
Elektrik süpürgesiyle temizlik;Delik aralığı 0.3 mikrometreden
ufak olan filitreli bir süpürge ile yapılan temizlik akarlarla savaş için
önemli bir araçtır.
Yatak:Akarları yastığımızdan uzak tutmak için yüksek sıcaklıkta
yıkamalıyız ve yatağı da ara sıra süpürmeliyiz.Yatağımızla aramıza bir
engel koymak da Yatak, yorgan ve yastık üzerine örtmek de oldukça
uygundur.
En kolay çözümlerden biri de, yatağımızı tamamen kaplayacak
plastik çarşaflarla örtmektir.Ama bu tarz örtüler gürültülü olduğu ve
bunalttıkları için rahat değiller.
EV TOZU AKARLARINA ÖRNEKLER
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Ayrıca polenler, hayvan, böcek, besin alerjenlerinin etkilerini de
yakın çevremizde maruz kalmaktayız
MANTARLAR
GENEL ÖZELLİKLERİ
Mantarlar ökaryotik canlılar grubunda yer alırlar.Sporla üreme
ve eşeyli ile eşeysiz üreme görülür. Yapılan araştırmalar sonunda
mantarların ne bitkiler alemine ne de hayvanlar alemine ait olmadiği,
kendine özgü Mantarlar Alemi’nin içinde yer aldığı bulunmuştur.
Çünkü
mantarlar ile
bitkiler arasında büyük farklılıklar
belirlenmiştir.Bu farklılıklardan en önemlisi mantarların bünyesinde
yeşil renkli olan klorofil maddesi bulundurmamasıdır.Klorofil, bitkiler
alemine özgü bir organeldir ve özümleme yaparak bu yolla besin
maddesi
oluşturmaya
yarar.Mantarların
hayvanlar
alemine
sokulamamasının da en önemli nedeni hayvanlar gibi aktif hareket
edemiyor oluşlardan kaynaklanır.
Mantar sistematiğinde tüm dünyada kabul görmüş bir sistem
bulunmamaktadır. Önceleri ikili sistemde bitkiler alemi içinde
incelenirken günümüzde ayrı bir alem olarak ele alınması ve
incelenmesi bütün dünyada kabul görmüş bir olgudur. Bu alem de
kendi içinde 11 bölüme ayrılmıştır (Alexopoulos ve Ark. 1996).
Mantarlar heterotrof yaşayan yani kendi besinini kendi
yapamayan bir organizma grubu olmakla beraber parazit, çürükçül
veya simbiyotik yaşama biçimi gösterirler.Çürükçül olanlar hücre
dısında
besinlerini
sindirdikten
sonra
genelde
bitkilerden,
hayvanlardan ve insanlardan faydalanarak yaşamlarını sürdürerek
karşı tarafta enfeksiyon oluştururlar
Simbiyotik
yaşam; iki
canlının tek bir
organizma gibi
birbirleriyle
yardımlaşarak
bir arada yaşam
göstermeleridir.
YAPISI
Mantar genelde yer altında ya da kütük gibi bir yapının içinde
yaşayan
genellikle
hif
adı
verilen
ipliksi
bir
yapı
gösterir(miselyum).Hifler ise septum adı verilen enine bölmelerle
birbirinden ayrılarak hepsi bir arada miselleri oluştururlar. Miselyum
Miselyumman
tarların
dallanmış
iplikçikler
biçimindeki
beslenmeyi ve
büyümeyi
sağlayan
genellikle
beyaz olan
bölümü
Gök,Karahan,Kerbetan
genelde bir seneden fazla yaşarken meyvelerinin bir çoğu
ömürlüdür.
kısa
Mantarlarda hücre çeperi yer alır ve hücre çeperleri mantarın
türüne göre değişken yapı gösterir.Bazı mantar türlerinde çeper kitin
yapılı iken bazısında selülozdan oluşabilmektedir.Bazılarında ise hem
selüloz yapılı hem kitin yapılı çeper ikisi bir arada bulunabilmektedir.
Bazı
mantarlarda
hareket
etmeye
yarayan
kamçı
bulunabilmektedir.Mantar
hücrelerinde
bulunan
organellere
baktığımızda endoplazmik retikulum, bir ya da birdan çok nukleus,
bazılarında ise golgi aygıtı ve mitokondriler bulunur. Ayrıca sayıları
yaşlandıkça artan kofullar içerirler. Glikojen ve lipid halinde
besinlerini depo ederler.
ÜREMELERİ
Mantar organizmaları eşeyli ve eşeysiz biçimde ürerler ve
mutlaka spor oluştururlar. Bu sporlar bizim mantar dediğimiz
meyvelerin içinde oluşurlar.
Endoplazm
ik
Retikulum;
Hücre içi ve
dışı
taşımayı
sağlar ve
bazı
hücreleri
depo eder.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Eşeyli üremeleri iki haploid hücrenin birleşmesi ile
oluşur.Toprak üstüne dökülen sporlar rüzgarın ve böceklerin
etkisiyle çevreye dağılarak toprakta senelerce yaşamlarını devam
ettirebilirler. İki haploid nükleus birleşir ve zigot oluşturur bu
genellikle üç evreden meydana gelir.İlk evre olan plazmogamide iki
protoplast birleşir ve oluşan yeni hücre iki adet nükleus içerir.
Karyogami ise iki haploid nükleusun birleşmesiyle gerşekleşen ikinci
evredir. Karyogamiyi izleyen mayoz safhasında ise diploid kromozom
sayısı yarıya inerek üçüncü evreyi oluşturur.
Dişi ve erkek hücrelerin meydana getirdiği morfolojik yönden
tamamen benzer olan
gametler izogamet adını alır.Gametler
genellikle morfolojik yönden farklılaşmış gametangium adı verilen
hücreler içinde oluşur ve erkek gametangiyum anteridyum, dişi
gametangiyum oogonyum adını alır. Eğer bu erkek veya dişi
gametangiyumlar aynı vejetatif yapıdan kök almışlarsa yani tek bir
spordan üretilmişseler , organizma homotallik veya hermofrodit
(monozoik) fungus olarak nitelendirilir. Heterotallik (dizoik)
funguslarda ise fungus tallusu ya erkek ya dişidir yani, ya sadece
erkek yada sadece dişi organı taşımaktadırlar.
Mantarlarda eşeysiz üreme çoğu zaman
tomurcuklanma,
parçalanma veya sporlar ile gerçekleşir. Spor oluşumu çok yaygın ve
çeşitlidir. Eşeysiz sporlar sporangium adı verilen bir kese içinde
oluşursa sporangiospor ,eğer bir hifin ucunda oluşmuşsa konidia adı
verilir. Klamidosporlar bir hifin ucunda veya ortalarında oluşan, kalın
ve çift katlı spor kılıfı ile çevrili dayanıklı eşeysiz sporlardır.
Arthrosporlar hifin bölünmesiyle oluşan sporlardır.Blastosporlar ise
maya hücrelerinde görülen tomurcuklanmaya benzeyen eşeysiz
sporlardır.Aşağıdaki şekilde A-Konidiospor , B-Blastospor, CKlamidospor olmak üzere resmedilmiştir.
Bu organizmalar nemli yerleri severler, bu sebeple yağmur
yağdıktan sonra topraktaki sporlar çimlenme göstererek mantarları
meydana getirirler.
Gök,Karahan,Kerbetan
Tek hücreli olan mantarların çoğalması ise tomurcuklanma
yoluyla gerçekleşmektedir.Suda yaşayanlar türlerinde eşeysiz üreme
kamçısı bulunan zoosporlar sayesinde olur.
Mantarların yaşam döngülerinde somatik evre ve üreme evresi
olarak iki evre bulunmaktadır.Somatik evrede mantar besinsel
faaliyetlerini yerine getirirken üreme evresinde sporları üretimi gibi
üreme yapı ve görevleri yerine getirilir.
Mantarların somatik yapıları ya ipliksi bir hif yapısından ya bir
hücreden ya da çok nukleuslu bir yapıdan meydana gelir.
Sonuç olarak mantarların yaşam döngüsünde her şekilde spor
oluşumu göze çarpar. Bu oluşum eşeyli ve eşeysiz üremeyi de
kapsar. Hem eşeyli hem eşeysiz üremenin gerçekleştiği tüm yaşam
döngüsü "holomorf" adını alırken eşeysiz üreme sporları ile ilgili
üreme şekillerinin gözlendiği evre "anamorf" evre adını almaktadır..
Eşeyli üreme ile ilgili yapıların gerçekleştiği evre ise "telemorf" evre
diye bilinir..
MANTARLARIN SINIFLANDIRILMASI
Mantarların sınıflandırılmasında eşeyli sporların bulunduğu
yapılar ve bunların morfolojik özellikleri
dikkat çeker.Örneğin,
zygosporlar zygomycetes üyeleri, askosporlar Askomycetes üyeleri ve
basidiosporlar Basidiomycetes üyeleri tarafından üretilir .
Eskiden bitkiler aleminin içinde iki şekilde(Myxomycotina ve
Eumycotina) olarak yer alan funguslar artık ayrı bir alem olarak
kabul edilmektedir. Alexopoulos ve Mims (1979)'e göre mantarların
sınıflandırılmaları şöyledir.
ALEM : MYCETEAE ( =FUNGI )
1. BÖLÜM : Gymnomycota
2. BÖLÜM : Mastigomycota
Holomorf;
fungal alemde
hem eşeyli
hemde eşeysiz
üreme
safhalarını
içeren tüm
yaşam
döngüsüdür.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
3. BÖLÜM : Amastigomycota
1. Altbölüm : Zygomycotina
2. Altbölüm : Ascomycotina
1. Sınıf : Ascomycetes
3. Altbölüm : Basidiomycotina
1. Sınıf : Basidiomycetes
4. Altbölüm : Deuteromycotina
1. Form-sınıf : Deuteromycetes
Gymnomycota (Cıvık mantarlar): Vücut hücrelerinde hücre
çeperleri bulunmayan küf mantarlarından oluşurken spor
hücrelerinde, gerçek mantarlarda olduğu gibi sert bir hücre duvarı
bulunur.Bu grup diğer mantarlardan fagotrofik beslenmeleri ile
ayrılırlar.
Mastigomycota: Bu türler kamçı taşıyan hücreler oluştururlar.
Kamçılı hücreler, "sporangium" adı verilen keseler içinde üretilen
üreme hücreleri olan "zoosporlar" ya da "planogametler"dir. Söz
konusu hücrelerde bulunan kamçıların sayısı ve pozisyonu,
sınıflandırmalarında önem taşır.Hücre bölünmesi sırasında görev
yapan sentrioller diğer bir önemli özelliğidir. Birkaç tür haricinde
hepsinde hücre duvarı bulunur .Besinlerini absorbsiyonla
alırlar.Çoğunluğu çok hücrelidir.Cıvık mantarlar hariç hayat
devrelerinde kamçılar bulunanların hepsi bu gruba girer.
Amastigomycota: Diğer adı yüksek funguslardır.Hiçbir zaman
hiçbir şekilde kamçılı hücre bulundurmazlar.Besin olarak
tükettiğimiz şapkalı mantarları, küf mantarlarını ve mayaları da
içeren bu bölüm 4 sınıfa ayrılarak incelenir. Bunlar; Zygomycotna,
Ascomycotina,Basidiomycotina ve Deuteromycotina'dır.
Fagotrofik
beslenme;
küçük
organik
parçacıkları
alıp
sindirmesi
ve artık
maddeleri
dışarıya
atması
şeklinde
gerçekleşir.
Gök,Karahan,Kerbetan
1. Zygomycotina (Ekmek küfleri, sinek mantarları): Bu
sınıf genellikle toprak içinde ya da ölü organizmalar üstünde
yaşarlar.Bu nedenle, topraktaki organik maddelerin ayrıştırılmasında
büyük katkı sağlarlar.Aplanospor olarak adlandırılan üreme
hücreleri, kamçısızdır ve bu nedenle hareketsiz edemezler.Bu
hücreler, spor keselerinden ayrıldıktan sonra, çimlenir ve miselleri
oluştururlar. Üreme maksadıyla iki organizma karşılıklı geldiğinde,
birbirlerine doğru çıkıntılar uzatırlar. Eğer bu iki organizmanın
kimyasal sinyalleri birbirine uygunsa, çekirdek kaynaşarak üreme
gerçekleşir. Üremek için suya ihtiyaçları yoktur,tamamen kara
yaşamına uyum sağlamışlardır. Ekmek ve meyvelerde yaygınlık
gösterir.
Aplanaspor;
kalın çeperli,
kamçısı
olmayan ve
hareket
edemeyen,
sporangiyumla
rda meydana
gelen sporlar.
2. Ascomycotina(Mayalar ve Yaprak Lekeleri):En önemli
özellikleri eşeyli çoğalma sonucu oluşan sporlarını (askosporlar)
askokarp adı verilen bir kese içinde oluşturmalarıdır.Bu sporlar,
olumsuz çevre şartlarına dayanıklıdırlar.Mantarlar aleminin en
kalabalık grubudur ve "keseli mantarlar" da denir.Hücrelerinde
kamçı bulundurmazlar.Hücre çeperleri genelde kitin ve glukagon
yapılıdır.Maya formunda olan bazı türleri bulunur.Özellikle bitki
yaprakları üzerinde parazit olarak ve çürükçül olarak da toprakta
bitki artıklarında, sucul formları da sudaki artıklarda veya bitkiler
üzerinde bulunur. Mayalar ve yaprak kıvırcıklığı mantarlarını
kapsarlar.
Mayalar tek hücreli canlılardır ve genellikle yuvarlak, oval veya
silindir biçiminde hücrelerden oluşurlar. Mayalar genelde meyve ve
çiçek gibi şeker bulunan yerlerde sıkça görülürler.47 °C'nin üstünde
ve 0 °C'nin altında inaktif olurlar. Aerobik ve anaerobik ortamda
yaşamlarını sürdürebilirlerken hücresel yapıların sentezinde
tomurcuklanmada ve metabolik faaliyetlerin devamında fazla enerjiye
gereksinimleri olduğundan aerobik ortam gelişmeleri için daha
uygundur.
3. Basidiomycotina(Küf Mantarları ve Şapkalı Mantarlar):
Şapkalı mantarlar, bitkiler üzerinde parazit olarak yaşayan pas ve
sürme mantarları bu gruba dahildir.Mantarların ikinci büyük
bölümünü oluştururlar.Sınıfın ismi, hiflerin uçlarında farklılaşan
bazidyum yapılarından kaynaklanır. Hücreleri kamçısızdır. Grubun
en belirgin özelliği, yaşam evrelerinde, hücrelerinin iki çekirdek
taşıdığı bir devre görülmesidir. Bir diğer özelliği ise hücre
Bazidyum;
Yüksek
mantarların
topuz
biçiminde olan
ve spor üreten
organıdır.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
duvarlarının çift katlı olmasıdır. Gruptakilerin çoğu saprofittir. Bir
kısmı bitkilerle simbiyoz, bir kısmı da parazit olarak yaşar.
Şapkalı mantarlar, marketlerden satın aldığımız, tükettiğimiz
mantar türlerini kapsayan bir gruptur. Bir kısmı zehirlidir ve zehirleri
özellikle sinir sistemi üzerinde kendini gösterir.
4.Deuteromycotina (Eşeysiz Mantarlar): Bitkilere zararlı
olan mantar türlerinin büyük kısmı, bu grupta yer alır. Eşeyli üreme
evreleri olmadığı için, "Eksik Mantarlar (Fungi Imperfectae)" olarak da
adlandırılırlar. Sınıf üyelerinin sporları, birbirinden çok farklı yapıda
görülebilir.Çoğu, konidyum adı verilen yapılarla, bu gruba giren
mayalarda tomurcuklanma yoluyla çoğalırlar. Bu grupta doğal
olmayan yapay bir sınıflandırma yapıldığı için, taksonomik birimlerin
başına "form-" öneki getirilir.
Kontrollü çevre şartlarında kültür edildiklerinde eşeyli üreme
yapmaya yönelen üyeleri rastlanmaktadır. Eşeyli üreme ile oluşan
sporların çoğu askospor, fakat birkaç türde basidiospor da görülür.
Eşeyli üreme safhası görülmeyen üyeler hücrelerin oluşum şekli,
rengi ve konidiumların yapısı ve bunların konumlarına göre
yapay olarak sınıflandırılırlar. Bu nedenle sistematik grupların
önüne (yapay bir sistem kullanıldığı için) form ön eki getirilir.
Çoğu saprofit olmakla birlikte bazıları insan, hayvan ve
bitkilerde patojendir.
İnsanlarda parazit olarak bulunan ve hastalık yapan mantarlar
mikozlar, mikroskobik olanlardır. İnsanda parazit olarak yaşayan
doksana yakın türde mantar sayılmıştır. Bunların bir kısmı saprofit
olarak yaşamakta yani hastalığa neden olmamaktadırlar
Günlük hayatımızda mantarlardan nasıl yararlanırız?
Gerçek mantarlardan olan mayalar, fırıncılık ve fermantasyon
sektörünün yapı taşıdır.Mayalar bitki ve hayvanlarda parazit olarak
zararlı etkiler yapsa da, alkolün fermentasyonunda, ekmek
yapımında, yağların, proteinlerin ve B kompleks vitaminlerin
hazırlanmasında ve çok kısa sürede üreyebilmelerinden dolayı
moleküler biyolojide önemli yere sahiptirler.
Mikozlar;
vücutta
mikroskopi
k
mantarların
oluşturduğ
u
hastalıklar.
Gök,Karahan,Kerbetan
En çok karşılaştığımız maya türü Saccharomyces cerevisiae
(ekmek mayası) dir. Bu maya mantarı içerdiği çeşitli fermentler
sayesinde şekeri etil alkole çevirerek nişastayı fermentasyona
uğratir.Hamuru mayalamayı sağlar ve anaerobik ortamda çoğalır ve
bu şekilde alkolik fermentasyona sebep olur.
Penicillium diye bilinen mantarlar
ise sitrik asidin
üretilmesinde ve bazı küflü peynir çeşitlerinin hazırlanmasında
(rokufor, gorgonzola, kamembert gibi) ,penisilin gibi birçok faydalı
antibiyotiğin, thiamin, biyotin, riboflavin gibi bazı vitaminlerin;
ergotamin, kortizon gibi önemli ilaçların kullanılmasında faydalanılır.
Amilaz, pektolaz gibi enzimler; gibberellin gibi bazı hormonlar
da
mantarlardan
faydalanılarak
üretilirler.Ayrıca
genetik
çalışmalarda kullanılan Neurospora cinsi de bir mantardır.
Aspergillus oryza isimli mantar ise oluşturduğu ferment
dolayısıyla pirinçten elde edilen Japon içkisi "sake" nin yapımında
kullanılır.
Patojenler ve Bozucu Mantarlar:
Patojenler gıda ürünlerinde bulunduğunda ve bu gıdalar
tüketildiğinde insanlarda hastalığa ve hatta ölüme kadar neden
olabilen mikroorganizmalardır.
Aspergillus flavus, insan ve hayvanlarda tüberküloza benzeyen
"Aspergillosis Hastalığına" sebep olurlar.
Bazı Penicillium italicum diye bilinen mavi küf mantar türleri
turuçgillerin meyvelerinde, ağaçların üzerinde, depo edilen tahılların
çürümesine mobilyaların,derilerin, kumaşların bozulmasına yol açan
bir türdür(Öner,1988).
Amanita muscaria gibi bazı mantar türleri etkili toksin içermesi
nedeniyle zehirlenmelere neden olurlar.
Gibberellin;
bitkilerde
büyümeyi
düzenleyici
hormon olarak
kulanılır.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Sporotrichum schenkii adlı mantar lenf sistemine yerleşerek deri altında siğil meydana
getirir.
MANTAR ENFEKSİYONLARI
Doğa da 100.000 kadar mantar türünün yayılış gösterdiği
tahmin edilmektedir.Yaklaşık 50 adet mantar türü insanlarda
hastalık riski oluşturmaktadır.Bu mantarların çoğu dış etkilere karşı
oldukça direnç gösterebilir ve her türlü kötü çevre şartlarına uyum
gösterip hayatlarını devam ettirebilirler.Kendilerine uygun bir yer
bularak o bölgeyi enfekte ederler.Özellikle ciltte derinin üst
tabakasında, tırnakta, saçta çoğalma gösterirler.Vücud yüzeyinde
dermatofitler olarak bilinirler ve küf benzeri mantarla enfeksiyona
neden olurlar.
Her yaş grubunda mantar hastalıkları görülebilir.Tinea capitis (
saç mantarı ), tinea cruris ( kasık mantarı ) ve tinea pedis ( ayak
mantarı ), tinea barba ( sakal ), tinea unguim ( tırnak ) yaygın olarak
görülen bazı mantar hastalıklarıdır.
Mantarın oluştuğu o bölgede sıklıkla kaşıntı görülürken bunun
yanında kızarıklık,cilt lezyonları, halka şeklinde lezyonlar,açıklı
koyulu renkleri farklı alanlar görülür.
Mantar oluşan bölgeden alınan parçaların üstüne potasyum
hidroksit eriyiği sürüldükten sonra, mikroskopta incelenerek ya da
alınan parçalar kültüre ekilerek veya
wood ışığını kullanılarak
hastalık teşhis edilir.Burada kullanılan.potasyum hidroksit dokuları
ve yabancı maddeleri eritmeye yarar ve böylece mantarların kolayca
görülmesini sağlar.Kültür yöntemine ise mantarın türünü saptamak
amacıyla ya da kesin tanı konulamadığı durumlarda başvurulur
Mantarların oluşturduğu başlıca enfeksiyonlar:
1-Tinea kapitis:Saç mantarı olarak bilinir.Mantarın saçta
enfeksiyonuyla meydana gelir.Bu hastalığa sebep olan mantar türleri
Trikofiton veya Mikrosporum türleridir. Bu tip mantarlar okul öncesi
ve ilkokul çağındaki çocuklarda sıklıkla görülebilen ve bulaşıcı
mantar türlerindendir.Saçların canlılığını yitirmesine ve saçların
Dermatofit
ler; vücüd
yüzeyinde
hastalıklara
sebep olan
mantarlara
verilen
addır.
Gök,Karahan,Kerbetan
kolay kırılmasına neden olurlar.Hastalık bütün kafa derisini
kaplayabilir ya da bir bölgeyle sınırlı da kalabilir.Kabarık, iltihaplı bir
tabaka oluşturur ve zaman zaman saçların dökülmesine de neden
olabilir.
Bu hastalığı teşhis etmek için kafa derisi Wood ışığı altında
incelenerek gerçekleşir. Teşhiste mantar kültürlerinden de
yararlanılır. Hekimin tavsiyesine göre tedâvi uygulanır.
2-Tinea barba: Yetişkin yaştaki erkeklerde görülen sakal
bölgesinde yer alan ve daha çok kırsal bölgelerde görülen bir mantar
hastalığıdır.Hastalıklı bölge kaşıntıya sebep olur.Kıllar çekildiği
zaman kolayca kopar.
3-Tinea cruris:.Bu mantarların yayılmasında yüksek ısı ve nem
büyük rol oynar. Hastalık halka şeklinde, küçük kabarcıklarla
yayılma gösterir.Yaz mevsimlerinde daha sıklıkla görülür. Bacak ve
kasık mantarı olarak bilinen bu tür bölgede kaşıntılı, keskin sınırlı ve
yarım aya benzer şekilde lezyonlarla kendini gösterir.
4-Tinea pedis: Ayaklarda özellikle ise ayak parmak aralarında
sıklıkla görülmektedir.Özellikle toplu olarak yaşanan askeriye gibi
yatılı okul gibi yerlerde temizliğe özen gösterilmezse ortaya çıkar.Celal
Muhtar tarafından belirtildiğinden “Celal Muhtar Hastalığı” da
denmektedir. En çok üçüncü ve dördüncü parmak aralıklarında
görülür ve tabanda da kendini gösterebilir.Deriyi tahriş eder ve çok
kaşıntılıldır.Mikrop kapmamasına özen gösterilmezse iltihaplar
oluşturabilir.Sıcak ve nemli yerlerde ayakta oluşan maserasyon
hastalığının oluşumunda da etkilidir.
Tedâvî sürecinde öncelikle ayak temizliğine oldukça özen
gösterilmesi gerekmektedir. Naylon çorap giymekten kaçınılmalı ve
pamuklu
çoraplar
giyilmelidir.Ayaklar
sık
sık
havalandırılmalıdır.Tedâvide, griseofulvin hapları, kurutucu toz ve
solüsyonlar
ve
antimikotik
pomadlar
hekim
tavsiyesiyle
kullanılmaktadır.
5-Tinea ungium: Tırnaklarda oluşan bir mantar türüdür.Uzun süre
devam eden ayak mantarı hastalıklarında tırnaklara kadar yayılış
gösterebilir.El tırnaklarında çok sık görülmez.Tırnaklar canlılığını
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
yitirir,tahrip olur ve tırnak plağı ayrılabilir.tırnağın rengi koyulaşarak
gittikçe sararır ve tırnak kalınlaşır.Bazı tedavi durumlarında tırnağın
çekilmesi gerekebilir.
6-Tınea versikolar: Bu mantar enfeksiyonu Malassezia furfur
adlı türünden meydana gelir. Malassezia furfur, çürükçül, maya
benzeri bir tür olan pityrosporumların ( P.ovale ve P.orbiculare)
patojen hale gelemsiyle oluşur. Bu mantarın patojen oluşuna
sıcaklık, ph, nem ve karbondioksitin fazlalığı neden olur. Nohut
büyüklüğünde lekelerle ve beyazdan kahverengiye değişen renklerle
kendini gösterir. Enfeksiyon gövdenin üst kesimlerinden, kollara ve
karın bölgesine kadar dağılabilir.Çocuklarda ve gençlerde yüzde ve
saçta da görülebilir. Hafif şekilde pullanmalar görülür.Bu lekeler
güneşte esmerleşmediğinden görünüş açısından yaz mevsiminde
daha dikkat çeker.Bu enfeksiyon pek kaşıntıya neden olmaz. İlgili
bölgeden kazınarak alınan parçanın mikroskopta gözlenmesi le
hastalığa tanı koyulur.Teşhis aşamasında Wood ışığındanda
yararlanılabilir.
Tedavi aşamasında ise hekim tavsiyesiyle olmak kaydıyla
selenyum sülfür şampuanı 3-4 gün boyunca geceleri hastalıklı
bölgeye sürülerek ertesi sabah yıkanır. Topikal antifungal bir
pomadın günde iki kez, iki hafta kullanımı yeterlidir. Etkisini
önlemek için pamuklu giysiler tercih edilmeli, sık sık banyo yapılıp iyi
kurulanılmalıdır.
7-Candidias: Candida grubu mantarlar deri ve mukozalarda
bulunan saprofit mayalardır.Ancak bazı faktörler ile patojenite
kazanarak hastalık etmeni haline gelirler. Candida’lar içinde hastalık
yapıcı olan en önemlisi Candida albicans’tır.Candidalar fizyolojik ve
patolojik etkenlerle patojenite kazanır.Fizyolojik olarak gebelik ve
yenidoğan dönemindeki faktörler, patolojik olarak ise diabet, ateşli
hastalıklar, kollajen doku hastalıkları, , AİDS, kortikosteroid
kullanımı,antibiyotik, kemoterapötikler, radyoterapi gibi bağışıklığı
baskılayan nedenlerle ortaya çıkar.Ağız mukozasında pamukcuk
olarak adlandırılan, beyaz renkte görülürler. Lezyonlar dil özerinde
ise kirli beyaz bir katman gösterirler.Ayrıca tırnak etrafında da
görülerek tırnak şekil bozukluğuna yol açabilirler. Candida
enfeksiyonlarında tomurcuklanan maya hücreleri görülür. Bunlar
çok kolay ve çabuk üreme gösterirler. Bu sebeple candidiasislerde
Patojenite;
patojenlerin
hastalık
yapabilme
yeteneğidir.
Gök,Karahan,Kerbetan
kültürel yolla incelenir.Kültürde hızlı üreyen kolonilerde tip tayini ve
patojenite testlerinin yapılması tedavi ve açısından önemlidir.
immünosu
pressif
ilaçlar;
bağışıklık
sistemini
baskılayıcı
ilaçlardır.
Tedavide ilk olarak hazırlayıcı etkenlerin bulunup, ortamdan
kaldırılması gerekir. Hastalıklı bölgelerin kuru tutulabilmesi için
pamuklu çamaşırlar giyilmesi tavsiye edilir.
Candidalar
oral
mukozada,
parmaklarda,
intertriginöz
bölgelerde,
bağırsaklarda
ve
vajinada
saprofit
olarak
bulunabilir.Candida
enfeksiyonlarına
yakalanmamak
için
gebelikte,diyabetik
durumlarda
,uzun
süreli
antibiyotik
kullanımında,
kortikosteroid,
immünosupressif
ilaçların
kullanımında, aşırı terleme gösterildiğinde, sabun ve deterjanların
kullanırken dikkat etmek gerekir
RİKETSİYALAR
Riketsiyalar virüs ve bakteri arasında bir geçiş formudur.Hem
virüslere benzeyen hemde bakterilere benzeyen yönleri vardır. Hücre
dışında kristal olmaları, çok küçük boyutları, zorunlu parazit
yaşamları yüzünden virüslere benzerlik gösterirler.Bunun yanında
tüm bakteri organellerini, DNA ve RNA içermeleri, enzim
bulundurmaları ve amitoz bölünme yetenekleriyle de bakteriye
benzetilmektedir. Bit, pire ve kene gibi asalakların bağırsaklarında ve
sindirim sistemlerinde yaşarlar.Bu canlıların insan kanını emmesi ile
tifüs,lekeli humma ve q humması gibi bir takım hastalıklar yaparlar.
Riketsiyalara
karşı
civcivin
vitellüsünden
oluşturulan
aşı
kullanılmaktadır.
TİFÜS ( LEKELİ HUMMA )
Bitler aracılığı ile bulaşır. Tifüslü insanların kanını emen insan
bitinin enfeksiyonu diğer insanlara taşımasıyla bulaşır.Bit, diğer
insanlardan kan emerek beslenirken riketsiyaları cilt üzerinde
bırakır. Bu kişiler saçlarını ovalarken, riketsiyaları ya da bit
parçacıklarını bitin ısırdığı yerin içine sokarak enfekte olurlar.Çok
tehlikeli ve bulaşıcı bir hastalıktır.Tifüsü doğuran nedenler; pislik,
aşırı kalabalık yerlerde yaşamak ve açlıktır. Tifüs 12-14 gün devam
eder. Derinin üzerinde ufak kırmızı lekeler belirir.Bazı hastalarda,
intertrigin
öz bölgeler,
derinin
birbirine
sürtünen
yüzeylerinin
bulunduğu
bölgedir.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
sayıklama, bağırma ve tuvaletini altına kaçırması görülür.Hastaya
sağlıklı kişilerden ayrı bir yerde bakılır ve eşyaları, bulunduğu yer
dezenfekte edilir. Sulu ve sindirimi kolay yiyecekler yedirilerek iyi
beslenmesi sağlanır.
PROTOZOA (TEK HÜCRELİLER )
Protistalar çok küçük su birikintileri, nemli topraklar,
hayvanların vücut sıvıları gibi farklı ortamlarda yaşayabilen
mikroskobik canlılardır.Bu canlıların tüm hayati olayları bir hücre
içinde geçmektedir. Bu canlılar hem bitkisel hem de hayvansal özellik
taşır.Terliksi hayvan, amip, öglena, çan hayvanı protistalar
grubundaki canlılara örnektir.
Sularda bulunan Entamoeba histolytica kanlı ishale (amipli
dizanteri) sebep olduğu gibi, değişik dokulara da yerleşerek amip
apselerine sebep olmaktadır. Bazı protozoalar sıtma hastalığına
sebep olur.Sıtma kan parazitidir ve kan hücrelerini patlatarak
nöbetler şeklinde hastalık oluşturur.Anofel cinsi sivri sinek, sıtma
etkeni olan plazmodyumu insanlara bulaştırır. Şark çıbanı,
Leishmania tropica adı verilen bir protozoondur. Tatarcık aracılığı
ile bulaşır.Bu mikrop kemirgenler, köpek, çakal gibi bazı hayvanlar
tarafından insanlara aktarılmasıyla oluşuyor. Mikrop insana bir
sinekle bulaşır. Nadiren insandan insana geçtiği de görülen hastalık,
ciltte sivilceye benzer oluşumların derin ve çukur yaraya
dönüşmesiyle kendini gösteriyor.
Protozoalar 4 Grupta incelenir:
a)Kamçılılar(Flagalletlar): Bir veya birden çok kamçıları
bulunan ve kamçılarını hareket organeli ve besin almada kullanan
protistlerdir.Bunlar denizlerde,tatlı sularda ve parazit olarak omurgalı
hayvanlarda yaşarlar.Öglena gibi bazı türleri kloroplast taşır.Bunlara
bir diğer örnek
Trypanosoma gambies verilebilir.Çeçe sineği
tarafından taşınan Trypanosoma gambienses paraziti insan kanı içine
yerleşerek, merkezi sinir sistemini tahrip ederek uyku hastalığına
neden olur.Yani çeçe sineği Trypanosoma gambienses'e konukçuluk
eder.
Plazmodyu
m; sıtmaya
sebep olan
parazittir.
Gök,Karahan,Kerbetan
b)Kök Bacaklılar(Rhizopoda): Hareket ve besin almak için
yalancı ayakları vardır.Bazı türleri kabuklu ya da iskeletli
olabilir.Tatlı sularda , denizlerde ve bazıları da omurgalılarda parazit
olarak yaşarlar.Amip örnek gösterilebilir. İnsan bağırsaklarında
yaşama ortamı bulan amipler dizanteri yapabilirler.Amipli dizanteri
de vücuda mikrop girmesinden 10-21 gün sonra hastalık belirtileri
ortaya çıkar. Hastada kanlı ishal, ateş, karın krampları, kilo kaybı ve
halsizlik görülür.
c)Sporlular(Sporozoa):Parazit
olarak
yaşayan
canlılardır.Hareket
organelleri
bulunmaz.
Kofulları
yoktur.Üremelerinde ise bir konukçuya ihtiyaç duyarlar.Örnek
olarak; sıtma plazmodyumu ‘anofel’ denilen sivrisineklerin tükürük
bezinde yaşar. Sivrisineğin insanın kanını emmesiyle insana bulaşır.
İnsanda ‘sıtma hastalığı’ yapar. Sıtma hastalığı ‘kinin’ denilen ilaçla
tedavi edilir.
d)Silliler (Ciliata): Vücutları kısmen veya tamamen sillerle kaplı
canlılardır.
Hareketlerini
ve
besinlerinin
alımını
silerle
gerçekleştirilirler. Tatlı sularda serbest yüzer şekilde veya sabit olarak
yaşarlar.Bazıları parazit ve bazıları da koloni şeklinde yaşamlarını
sürdürürler.Çan hayvancığı buna örnek gösterilebilir.
BAKTERİLER
Bakteriler bağımsız yaşama özelliğine sahip küçük organizmalardır.
Prokaryot yani tek hücreli yapıları ile diğer mikroorganizmalardan
ayrılırlar. Bakerilerin boyları çok çok küçüktür. Ayrıca bakteri boyları
türlerine göre değişiklik göstermektedir. Bakteriler her ortamda
bulunmaktadırlar. Deniz suyunda, toprakta, deride, bağırsaklarda
asitli sularda dahi bakteriler yaşamaktadırlar. Bakteriler dünya
biyokütlesinin çoğunu oluştururlar. Bir gram toprakta bulunan
bakterin sayısı kırk milyondur. Toplu olarak bakteriler dünyada beş
milyondur. Gıdaların geri dönüşümünde, atmosferden azot salınımı
gibi birçok olay da bakteriler görev alırlar. Ancak bakterilerin birçoğu
hali hazırda tanımlanamamıştır. Bunun yanı sıra bakteri şubelerinin
laboratuvar
ortamında
kürtürlenebilenlerinin
sayısı
bakteri
şubelerinin sadece yarısı kadardır. Bakterileri araştıran bilim dalı
mikrobyolojinin bir dalı olan bakteriyolojidir. Büyük bakteriler
çoğunlukla saprofit olarak bulunmaktadır. Prokaryot hücre tipine
sahip olan bakterilerin kendilerine özgü bir hücre yapıları
bulunmaktadır.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
BAKTERİLERİN TARİHÇESİ
Bakteriler tarihte ilk defa 1676'da Antonie van Leeuwenhoek
tarafından, kendi tasarladığı tek mercekli bir mikroskopla
gözlemlenmiştir.
Bakterileri
hayvancık
(animalcules)
olarak
tanımlamış ve gözlemlerini bir mektup ile Kraliyet Derneği’ne yollayıp
yayımlamıştır.
Bacterium sözcüğü daha sonra kullanılmaya başlanmış ve Yunanca
‘’küçük asa’’ anlamına gelmektedir.
Louis Pasteur 1859'da fermantasyonun mikroorganizmaların
büyümesi sonucu meydana geldiğini ve fermantasyonun yoktan
varoluş yoluyla olmadığını gösterdi. Ayni dönemde yaşayan Robert
Koch ile birlikte Pasteur, Hastalık-Mikrop Teorisi' nin erken bir
savunucusu olmuşlardır. Robert Koch tıbbi mikrobiyolojide bir öncü
olmuş, kolera, şarbon ve verem üzerine çalışmalar yapmıştır. Verem
üzerindeki araştırmalarında Koch mikrop (germ) teorisini kanıtlamış,
bu başarısından dolayı da kendisine Nobel Ödülü verilmiştir. Koch
postülatları' nda bir canlının bir hastalığın nedeni olabileceğini
belirlemek için gereken testleri ortaya koymuştur, bu postülatlar
günümüzde hâlâ kullanımını sürdürmektedir.
19. yy la gelindiğinde birçok hastalığa bakterilerin sebep olduğu
bilinmesine
rağmen
hala
bir
tedavi
yöntemi
bulunmuş
değildi.1910'da Paul Ehrlich Treponema palidum 'u (frengiye neden
olan spiroket) seçici olarak boyamaya yarayan boyaları değiştirerek
bu patojeni seçici olarak öldüren bileşikler elde etti, böylece ilk
antibiyotiği geliştirmiş oldu. Ehrlich, bağışıklık üzerine yaptığı
çalışmalar ile 1908 Nobel ödülünü kazanmış, ayrıca bakterilerin
kimliğinin saptanması için boyaların kullanılmasına öncülük
etmiştir; çalışmaları Gram boyasının temelini oluşturmuştur.
GENEL ÖZELLİKLERİ
Monera alemini oluşturan prokaryot canlıların en yaygın
olanları ve en çok bilinenleri bakterilerdir. Bugün dünyamızda
bakterinin bulunmadığı yer yok denecek kadar azdır. En çok organik
atıkların çok olduğu yerlerde ve sularda yaşarlar. Bununla beraber, 90 oC olan buzullar içinde ve +80 oC olan kaplıcalarda yaşayabilen
bakteri türleri de bulunmaktadır. Hava ve su damlaları ile çok
uzaklara taşınabilirler. Bakteriler bütün hayatsal olayların meydana
Bilim tarihinde
pek az bilim
adamı Louis
Pasteur
ölçüsünde insan
yaşamım
doğrudan
etkileyen buluşlar
ortaya
koymuştur.
Günlük dilimize
bile geçen
"pastörizasyon"
terimi onun
buluşlarından
biridir.
Vücudumuz
farklı enfeksiyon
ve toksik
ajanlarla
savaşmak için
bağışıklık
sistemine
sahiptir. Bizi
enfeksiyonlarda
n, çevresel
zararlardan
korur, yanık ya
da ameliyat
sonrası
iyileşmeyi
çabuklaştırır.
Gök,Karahan,Kerbetan
geldiği en basit canlılardır. Tüm bakteriler mikroskobik ve tek
hücrelidir. Büyüklükleri normal çekirdekli hücrelerin mitokondrileri
kadardır.
HÜCRE YAPISI
Bakteri hücresi hücre zarı adı verilen lipit bir zarla çevrilidir. Hücre
zarı, hücrenin dışındaki maddeleri hücrenin içine alıp, besinler,
protein gibi sitoplazmanın gerekli bileşenlerini hücrenin içerisinde
tutar. Bakteriler prokaryot olduklarından zarla çevrili çekirdek,
mitokondri,
kloroplast,
endoplazmik
retikulum,
golgi
gibi
sitoplazmalarında zarla kaplı organeller yoktur. Sadece zarla kaplı
olmayan ribozom organelini bulundururlar.
Bir zamanlar bakterilerin sadece sitoplazmadan ibaret basit
torbalar olduğu düşünülürdü ama artık karmaşık bir yapıları olduğu
tespit edilmiştir. Örneğin prokaryot hücre iskeleti ve bazı proteinlerin
bakteriyel sitoplazmanın belli konumlarında sabit olarak durması
gibi.
Hücre
içi
organizasyonun
bir
diğer
kısmı
da
mikrokompartmanlaşmadır. Bunun bir örneği olan karboksizom, lipit
membran yerine, polihedral bir protein kabukla çevrili olan bir
bölmedir. Bu polihedral organeller, ökaryotlardaki zarla kaplı
organellere benzer bir şekilde, bakteri metabolizmasının bölümlerinin
hücre içinde kalmasını ve birbirlerinden ayrı durmalarını
sağlamaktadır.
Ribozom bütün bakterilerin temel organelidir. DNA, RNA, canlı
hücre zarı ve sitoplazma da bütün bakterilerin yapısında bulunmak
zorundadır. Bunların yanı sıra bütün bakterilerde hücre, cansız bir
çeperle (murein) çevrilidir. Çeperin yapısı, bitki hücrelerisi çeperinden
farklıdır. Selüloz içermez. Bazı bakterilerde de hücre çeperinin
dışında kapsül bulunur. Kapsül bakterinin direncini ve hastalık
yapabilme (patojeliğini) özelliğini artırır.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Bakterilerin genetik şifreleri tek bir dairesel kromozomdan oluşur.
Bakterilerde zarla çevrili bir çekirdek olmadığı için, kromozom
sitoplazmada yer alan nükleoit olarak adlandırılabilir. Düzensiz
şekilli bir cismin içinde yer alır. Nükleoitte DNA, onunla ilişkili
proteinler ve RNA yapıları bulunmaktadır. Planctomycetes ordosu,
bakterilerde ökaryot yapılı canlılarda olduğu gibi zarlı yapıların
bulunmadığı kuralının bir istisnasını oluşturur.
Bunlarda bulunan nükloit zarla çevrilidir, ayrıca bu bakteriler başka
zarla çevrili hücresel yapılara da sahiptirler.
Bazı bakteriler, hücre içinde glikojen, polifosfat, kükürt gibi
besinler için depo granülleri oluştururlar. Bu granüller bakterinin
daha sonradan kullanabilmesi için bu bileşiklerin depolanabilmesini
sağlar. Bazı bakteri türleri; fotosentetik, siyanobakteriler gibi, kalıcı
gazlar oluştururlar, bunlar sayesinde de hafifliklerini ayarlayıp, farklı
miktarlarda ışık ve besin bulunan su seviyelerinde alçalıp
yükselebilirler.
Ökaryotik
hücrelerin
nükleolusuna
eşdeğerdir.
Nükleotid de onu
saran bir zar ve
nükleus
bulunmaz.
Gök,Karahan,Kerbetan
Bakterilerde hücre duvarının iki çeşidi bulunmaktadır. Bunlar
Gram-negatif ve Gram-pozitif olarak adlandırılmaktadır. Bu boyalar
adlarını, hücrelerin Gram boyasıyla tepkimesinden alırlar. Bu,
bakterilerin sınıflandırılmasında çok eskiden beri kullanılan bir
yöntemdir. Gram-pozitif hücreler, pek çok peptidoglikan ve teikoik
asit tabakasından oluşan kalın bir hücre duvarına sahiptir, Gramnegatif bakterilerde ise birkaç peptidoglikan tabakası bulunur,
bunun etrafını ikinci bir hücre zarı sarar ve bu zarda
lipopolisakkaritler ve lipoproteinler bulunur. Bakterilerin büyük
çoğunluğu Gram-negatif bir hücre duvarına sahiptir, sadece
Firmicutes ve Actinobacteria'lar (bunlar daha evvel düşük G+C ve
yüksek G+C Gram pozitif bakteriler diye bilinirdi) Gram-pozitif yapıya
sahiptir. Yapılarındaki bu farklılık, antibiyotiklere karşı gösterdikleri
duyarlılıkları ortaya çıkarır. Örneğin vankomisin Gram-pozitif
bakterileri öldürmesine karşın, Haemophilus influenzae veya
Pseudomonas aeruginosa gibi Gram-negatif patojenlere karşı etki
gösterememektedir.
Bazı bakteriler kamçılarıyla aktif hareket edebilirken, bazıları
kamçıları olmadığı için ancak bulundukları ortamla beraber pasif
hareket edebilirler. Buna göre bakteriler, kamçısız, tek kamçılı, bir
demet kamçılı, iki demet kamçılı ve çok kamçılı olarak gruplandırılır.
Bazı bakteriler "mezozom" denilen zar kıvrımları bulundurur.
Burada oksijenli solunum enzimleri (ETS enzimleri) vardır. Oksijenli
solunum yapan, ancak mezozomu bulunmayan bakterilerde ise
solunum zinciri enzimleri hücre zarına tutunmuş olarak bulunur.
Bakterilerde genel yapının % 90'ı sudur. Suda çözünmüş maddeler
hücre zarından giriş-çıkış yaparlar.
ENDOSPORLAR
Bazı Gram-pozitif bakteri cinsleri, örneğin Bacillus, Clostridium,
Sporohalobacter gibi endospor adı verilen çok dayanıklı, 'dormant'
yapılar oluşturabilir. Üremeyle ilişkili olmayan bir süreçtir.
Sonucunda bir hücreden bir endospor oluşur; ancak Anaerobacter
durumunda bir hücrenin içinde oluşabilecek endospor sayısı yediyi
bulabilir. Endosporların merkezinde, içinde DNA ve ribozomlar olan
bir sitoplazma, bunun etrafında ise korteks tabakası, en dışta ise su
geçirmez ve sert bir örtü kısmı vardır.
Endosporlar bir metabolizma belirtisi göstermezler. Aşırı kimyasal ve
fiziksel baskılara dayanıklıdırlar, morötesi ışın, gama ışını,
Mitokondri iç
zarında bulunan
proteinlerdir. Bunlar
sırasıyla FP
sitokrom b, koenzim
Q, sitokrom b ve
sitokrom a dır.
Elektronlar NAD ve
FAD gibi elektron
taşıyıcı moleküllerle
ETS proteinlerine
getirilirler ve bu
tepkimeler sonucu
açığa çıkan enerjinin
bir kısmı ısı olarak
ortama verilir
.Büyük kısmıyla da
ATP sentezlenir.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
deterjanlar, dezenfektanlar, ısı, basınç ve kurutulma vb. Bu uyuşuk
halden sonra bakteriler milyonlarca yıl boyunca tekrar yaşama geri
dönebilirler. Endosporlar bakterilerin uzaydaki boşluk ve radyasyona
dayanmalarını sağlar. Endospor oluşturan bakterilerin bazıları
hastalık da yapabilir örneğin şarbon hastalığı buna örnek verilebilir.
METABOLİZMA
Yüksek yapılı organizmalardan farklı olarak bakterilerde
görülen metabolik tipler büyük bir çeşitlilik sergiler. Metabolik
özelliklerin bir bakteri grubu içinde dağılımı onların taksonomisini
tanımlamak için kullanılmaktadır. Bakteriyel metabolizmayı besinsel
gruplara göre ayırırken üç ana kıstas kullanılmaktadır. Bunlar
büyüme için kullanılan enerji türü, karbon türü ve elektron
vericisidir. Solunum yapan mikroorganizmalar için kullanılan bir
diğer kıstas da, aerobik veya anaerobik solunum için kullanılan
elektron alıcılarıdır.
Beslenme
tipi
Enterji
kaynağı
Karbon kaynağı
Organik bileşikler
(fotoheterotrofler) veya
karbon fiksasyonu
(fotoautotroflar)
Fototroflar
Güneş
ışığı
Litotroflar
Organik bileşikler
İnorganik (litoheterotroflar) veya
bileşikler karbon fiksasyonu
(litoautotroflar)
Organotroflar
Organik
bileşikler
Örnekler
Siyanobakteriler, Yeşil
kükürt bakterileri,
Chloroflexi, veya Mor
bakteriler
Thermodesulfobacteria,
Hydrogenophilaceae, veya
Nitrospirae
Organik bileşikler
(kemoheterotroflar) veya
Bacillus, Clostridium
karbon fiksasyonu
(kemoototroflar)
Bakterilerde karbon metabolizması ya heterotrofiktir, organik
bileşikler karbon kaynağı olarak kullanılır veya ototrofiktir, yani
hücresel karbon, karbon dioksitin karbon fiksasyonu elde edilir.
Ototrofik bakteriler arasında fototrofik siyanobakteriler, yeşil kükürt
bakterileri ve bazı mor bakteriler sayılabilir, ama pek çok kemolitrofik
türler de, örneğin azotlayıcı ve kükürt yükseltgeyici bakteriler de bu
grupta yer alır. Bakterilerin enerji metabolizması ya fototrofiye, yani
ışığın fotosentez yoluyla kullanımına, ya da kemotrofiye, yani enerji
için kimyasal bileşiklerin kullanımıdır ki bu bileşiklerin çoğu oksijen
veya ona alternatif başka elektron alıcıları yoluyla yükseltgenir
(aerobik veya anaerobik solunum).
Aerobik
solunum: Hücre
içerisinde
yalnızca
moleküler
oksijenin
kullanıldığı
solunum şeklidir.
Anaerobik
solunum:
Moleküler
oksijenin
kullanılmadığı
solunum şeklidir.
Gök,Karahan,Kerbetan
Bakteriler ya inorganik ya da organik bileşikler elektron vericileri
kullanmalarına göre, sırasıyla, litotrof veya organotrof olarak
sınıflanırlar. Kemotrofik organizmalar, hem enerji korunumu
(solunum veya fermantasyon ile) hem de biosentetik tepkimeler için
bu elektron vericilerini kullanır, buna karşın fototrofik organizmalar
onları sadece biyosentetik amaçla kullanılmaktadır.
Solunum yapan organizmalar enerji kaynağı olarak kimyasal
bileşikleri kullanırlar, bunun için elektronlar bir redoks tepkimesi ile
indirgenmiş bir substrattan bir son elektron alıcısına taşınır. Bu
tepkimenin açığa çıkardığı enerji ile ATP sentezlenir ve böylece
metabolizma yürütülür. Aerobik organizmalarda ise oksijen elektron
alıcısı olarak kullanılır. Anaerobik organizmalarda nitrat, sülfat veya
karbondioksit gibi başka inorganik bileşikler elektron alıcısı olarak
kullanılmaktadır. Bunlar sonucunda da ekolojide büyük önem
taşıyan denitrifikasyon, sülfat indirgenmesi ve asetogenez süreçleri
meydana gelmektedir.
Kemotroflarda, bir elektron alıcının yokluğunda, diğer bir
yaşama yolu fermantasyondur. Burada indirgeniş substratlardan
elde edilen elektronlar, yükseltgenmiş ara ürünlere aktarılarak
fermantasyon ürünlerini meydana getirir. Örneğin laktik asit, etanol,
hidrojen vb. Substratların enerji seviyesinin ürünlerinkinden daha
yüksek olması nedeniyle fermantasyon gerçekleşmiş olmaktadır.
Böylece organizmalar ATP sentezlerler ve metabolizmalarını
çalıştırırlar. Bu süreçler, çevre kirlenmesine neden olan biyolojik
tepkimelerde de önemlidirler. Örneğin sülfat indirgeyici bakteriler,
cıvanın çok toksik şekillerinin atmosfere salınmasında büyük ölçüde
sorumludur. Solunum yapmayan anaerob bakteriler fermantasyon
yoluyla enerji üretip indirgeyici güç elde ederler. Bu sırada metabolik
yan ürünleri (biracılıkta etanol gibi) atık olarak salgılarlar. Fakültatif
anaeroblar, içinde bulundukları çevresel şartlara göre fermantasyon
ile farklı elektron alıcıları arasında seçim yaparlar. Litotrofik
bakteriler
enerji
kaynağı
olarak
inorganik
bileşikleri
kullanmaktadırlar. Elektron vericileri olarak çoğunlukla hidrojen,
karbonmonoksit, amonyak ve bazı indirgenmiş kükürt bileşikleri
kullanılmaktadır. Metan gazı metanotrofik bakteriler tarafından hem
bir elektron kaynağı hem de karbon anabolizmasında bir substrat
olarak
kullanılmaktadır.
Hem
aerobik
fototrofi
hem
de
kemolitotrofide, oksijen elektron alıcısı olarak kullanılır, anaerobik
durumlarda ise inorganik bileşikler kullanılır. Çoğu litotrofik
organizmalar otortorfiktir, buna rağmen organotrofik organizmalar
heterotrofiktir.
Denitrifika
syon: Nitrat
bileşiğinin
azot gazına
ya da
organik
azot
bileşiklerine
indirgenme
si olayıdır.
Mayalanma ya
da
fermantasyon,
bir maddenin
bakteriler,
mantarlar ve
diğer
mikroorganizma
lar aracılığıyla,
genellikle ısı
vererek ve
köpürerek
kimyasal olarak
çürümesi
olayıdır.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
ÜREME VE ÇOĞALMALARI
1.EşeysizÇoğalma
Bakteriler eşeysiz olarak ölünerek çoğalırlar. Bütün bakteri
türlerinin esas üreme şekli bölünmedir. Bakteriler su, besin maddesi
ve sıcaklığın uygun olduğu şartlarda çok hızlı bölünerek
çoğalabilirler. Bu bölünmeler her 20 dakikada bir gerçekleşir. Böylece
geometrik olarak artmaya başlarlar ama bu artış sürekli olarak
devam etmez. Çünkü zamanla ortamda bulunan CO2 miktarı atar,
ortamda asit birikir ve sıcaklık yükselir, besin maddeleri tükenir. Bu
etkiler bakteriler için öldürücü doza ulaşınca geometrik artış bozulur.
Belli değerlerden sonra artış yerine azalma görülmeye başlanır.
Böylece bakteri populasyonları da dengeye ulaşmış olur. Bakterilerin
bölünmeleri mitoz bölünmeye benzer ancak çekirdek zarı ve belli bir
kromozom sayısı olmadığı için tam bir mitoz bölünme değildir. Bu
bölünme çeşidine Amitoz Bölünme denilmektedir.
2.EşeyliÜreme
Bakteriler bölünerek çok hızlı üreyebilirler, olumsuz şartlarda
da endospor oluşturabilirler buna rağmen, düzensiz de olsa eşeyli
üreyebilirler.
Eşeysiz
üreme
yapmalarının
sebebi
kalıtsal
çeşitliliklerini arttırarak değişen ortam şartlarına daha iyi uyum
sağlamaktır. Bu çeşitliliğe ise Kalıtsal Varyasyon denir. Bakteriler
eşeyli üremeyi konjugasyon yaparak gerçekleştirirler. Konjugasyon
(kavuşma) esnasında DNA yapısı farklı iki bakteri yan yana gelerek
aralarında geçici bir zardan köprü oluştururlar. Oluşturdukları bu
köprü aracılığı ile DNA parçalarını değiştirirler daha sonra
birbirlerinden ayrılarak bölünmelerine devam ederler. Bakterilerin
eşeyli üremesi çok hücreli canlılarda görülen eşeyli üremeden çok
farklı bir şekilde gerçekleşmektedir. Bakterilerde gamet oluşumu
yoktur
ve
döllenme
meydana
gelmez.
Bakteriler diğer canlılara göre daha kolay mutasyona uğrarlar.
Eşeysiz
üreme,
döllenme
olmaksızın
meydana
gelen üreme
şeklidir
.
Gök,Karahan,Kerbetan
Mutasyon genellikle zararlı ve öldürücü olmakla beraber, bakterilerde
bazen olumlu sonuçlar veren faydalı mutasyonlar oluşabilmektedir.
3.Sporlanma
Bakterilerin bazı türleri yaşadıkları ortamın şartları bozulunca
endospor oluşturarak kötü şartları geçirirler. Endosporun bakterinin
kalıtım materyalinin çok az bir sitoplazma ile çevrilmesiyle uyku
halinde kötü şartları atlaması olduğunu görmştük. Ortam şartları
normale döndüğünde endosporun çeperi çatlar ve endospor gelişerek
normal bakteriyi meydana getirir. Bakteriler endospo halinde iken
metabolik faaliyetler minimum seviyededir. Bakteriler endospor
halinde uzun yıllar yaşayabilirler. Olumsuz şartlar olan yüksek
ısıdan, kuraklıktan, donmadan ve besinsizlikten etkilenmezler. 60 yıl
canlı kalan bakteri sporları tespit edilmiştir. Normal bakteri
hücrelerinin tamamı 100oC'de ölürken, endosporlar ancak 120OC'de
15-20 dakika kalırsa ölürler. Soğuk ortamlarda da aynı oranda
dayanıklıdırlar. Bazı türlerde bir bakteriden birden çok endospor
meydana gelebilmektedir.
Resimde
hücre
içine
oluşmuş
endosporlar,
parlak beyaz
renkte
görülmektedir.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
KAMPÇI VE YAPISI
Hareketli bakteriler Kamçı , bakteriyel kayma, seğirmeli hareket
ve batmazlık yoluyla hareket ederler. Seğirmeli hareketlilikte
bakteriler piluslarını bir kanca olarak kullanır, tekrar tekrar onu
uzatır, bir yere saplar ve büyük bir kuvvetle geri çeker.
Bakteriyel türler kamçılarının sayı ve düzenine göre farklılık
gösterirler. Bazı bakterilerin tek bir kamçısı vardır (tek kamçılı veya
monotrik), bazılarının iki uçta birer kamçısı (iki kamçılı veya
amfitrik), bazılarının da uçlarında kamçı kümeleri (iki demet kamçılı),
diğerlerinin ise tüm yüzeylerine yayılmış kamçıları vardır (çok
kamçılı).
Çoğu bakterinin (E. coli gibi) iki farklı hareket biçimi vardır.
Bunlar ileri hareket (yüzme) ve yuvarlanmadır. Hareketli bakteriler
belli uyaranlar tarafından çekim veya itime uğrarlar, bunun neden
olduğu davranışlara taksis denir. Bunların arasında kemotaksis,
fototaksis ve manyetotaksis bulunur. Myxobacterialerde, bireysel
bakteriler beraber hareket ederek hücre dalgaları oluşturur, bunlar
farklılaşıp içinde sporlar bulunduran tohum yapıları oluşturur.
Myxobacteria'lar yalnızca katı ortam üzerindeyken hareket ederler,
buna karşın E. coli hem sıvı hem katı ortamda hareketlidir.
Bakterilerin diğer organizmalarla etkileşimi gayet karmaşıktır.
Bu simbiyotik ilişkiler parazitizm, mutualizm ve komensalizm olarak
incelenir. Komensal bakteriler her yerde bulunur, hayvan ve bitkiler
üzerinde büyümeleri başka yüzeyler üzerinde büyümeleri ile aynıdır,
insanlarda bu organizmalardan çok sayıda olması vücut kokusunun
nedenidir.
Gök,Karahan,Kerbetan
BAKTERİLERİN MUTUALİST YAŞAMLARI
Bazı bakteriler varlıklarının devamı için diğer canlılarla
mekânsal olarak yakın ilişkilere girerler. Bu tür mutualist ilişkilerden
biri anaerobik bakteriler ile, hidrojen tüketen metanojenik arkeler
arasındadır. Bu bakteriler kendileri bu organik asitleri kullanamazlar
çünkü bu reaksiyon sonucu aşığa çıkan hidrojen çevrelerinde birikir.
Hidrojen tüketici arkelerle yakın ilişkileri sayesinde hidrojen
konsantrasyonu yeterince düşük kalır ve bakteriler büyüyebilir.
Toprakta, rizosferde (kökün yüzeyi ve kökü bağlı olan topraktan
oluşan bölgede) mikroorganizmalar azot gazını azotlu bileşiklere
dönüştürürler. Bu süreç sonucunda bitkilerin (bitkiler azot
fiksasyonu yapamazlar) kolayca absorbe edebildiği bir azot kaynağı
meydana gelir. Diğer birçok başka bakteriler, insan ve başka
canlılarda simbioz olarak bulunurlar. Örneğin normal insan
bağırsağındaki bağırsak florasındaki 1000'den fazla bakteri, bağırsak
bağışıklığına, bazı vitaminlerin (folik asit, K vitamini ve biyotin)
sentezine, süt proteinlerinin laktik asite dönüştürülmesine katkıda
bulunur,
ayrıca
sindirilmemiş
kompleks
karbonhidratların
fermantasyonunu sağlar.
İki ya da
daha fazla
türün
karşılıklı
olarak
birbirlerinde
n yarar
sağladığı
birliktelikler
e mutualist
yaşam
denilmekted
ir. .
BAKTERİLERİN PATOJEN YAŞAMLARI
Bakteriler başka organizmalarla parazit ilişkiler kurduğunda
patojen bakterilre olarak adlandırılırlar. Patojen bakteriler insanlarda
ölüm ve hastalığın başlıca nedenleridir. Neden oldukları enfeksiyonlar
arasında tetanoz, tifo, tifüs, difteri, frengi, kolera, besin kaynaklı
hastalıklar, cüzzam ve verem sayılabilir.
Bilinen bir hastalığın patojenik kaynağının bulunması yıllar
sürebilir, örneğin mide ülseri hastalığında olduğu gibi. Bakteryel
hastalıklar tarımda da önemlidir, bakteriler bitkilerde yaprak beneği,
ateş yanıklığı ve solmaya, çiftlik hayvanlarında da paratüberküloz,
mastit, salmonella ve şarbona neden olurlar.
Her patojen türün insan konağında meydana getirdiği
etkileşimlerinin karakteristik özellikleri vardır ve bu özellikler her
patojen hastalık için farklıdır. Bazı organizmalar, örneğin Stafilokok
veya Streptokok, deri enfeksiyonu, menenjit ve hatta şok ve ölümle
sonuçlanan durumlar neden olur. Fakat bu oganizmalar aynı
zamanda normal insan florasına aittir, genelde insan derisi ve
burnunda bulunur ve hiç bir hastalığa yol açmazlar. Buna rağmen
bazı başka organizmalar her durumda insanda hastalık yapabilirler.
Enfeksiyon :
Tıp alanında
kullanılan bu
terim,
“organizmada
hastalığa yol
açan bir
mikrobun
genel veya
yerel
gelişmesi,
yayılması”
anlamındadır.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Örneği Rickettsia, ancak başka canlıların hücrelerinin içinde
büyüyüp çoğalabilen zorunlu bir hücre içi parazittir. Rickettsia'nin
bir türü tifüse, bir diğeri ise Kayalık Dağlar benekli hummasına
neden olmaktadır. Klamidya, zorunlu hücre içi paraziti bir diğer
takımı içinde bulunan bazı türler idrar yolu enfeksiyonlarına neden
olabilir, ayrıca koroner kalp hastalığı ile de ilişkili olabilirler. Nihayet,
bazı bakteri türleri, Pseudomonas aeruginosa, Burkholderia
cenocepacia, ve Mycobacterium avium gibi, fırsatçı patojendirler ve
sadece bağışıklık sisteminin yetmezlik gösterdiği durumlarda veya
kistik fibrozlu kişilerde hastalık yapabilirler.
Zararlı bakteriler genellikle gıdaların yenilmesiyle insanlara ve
hayvanlara ulaşırlar. Bakterilerin uygun ortam bulduklarında nasıl
bir hızla üreyebildiklerini biliyoruz. Gıdalarda bulunan protein gibi
besleyici maddeler ve rutubet gibi faktörler de onların çoğalmasını
sağlayan uygun ortamı oluşturmaktadır. Bazı bakteriler tek başlarına
zararsızdırlar ancak riskli gıdalarda çoğalma fırsatı bulurlarsa toksin
adı verilen zehirleyici maddeler salgılar. Bu toksinler gıdalar yolu ile
insanlara geçerek gıda zehirlenmelerine yol açar.
Bakterilerin bulaştığı gıdalar tüketildiğinde bu zararlı canlılar
bağırsaklarda gelişmeye başlarlar. Yerleştikleri alanda bulunan
hücrelerin ölmesi sonucunda hücre içinde oluşmuş olan toksin dışarı
çıkar ve sindirim sistemine yayılır. Böylelikle bağırsaklarda bir
enfeksiyon oluşmaya başlar. Bazı durumlarda bakteriler canlı
vücuduna girmeden de gıdanın üzerinde toksin maddelerini
bırakırlar. Yemek ile birlikte bu toksin madde vücuda alınır ve ciddi
zehirlenme durumu baş gösterebilir.
Bakterilerin sebep olduğu hastalıkları sıralarsak;
VEBA
Veba bakterisi; fare, sıçan ve sincap gibi kemiricilerin üzerinde
parazit olarak yaşayan pireler yoluyla insanlara bulaşmaktadırlar.
İnsanda bağışıklık sistemini kuşatma altına alan bakteri, hücrede
çoğalmaktadır. Veba bakterisi insan vücuduna deri, göz, ağız,
sindirim kanalı, solunum yolu, kan ve lenf yollarıyla girmektedir.
Bakterinin ilk girdiği deride önce yer yer kesecikler ve torbalar
oluşmaktadır. Bu torbacıklar, vücudun bakteriye karşı gösterdiği ilk
dirençtir, ama vücut bu bakterilere fazla direnememektedir.
Bakterinin üremesi sonucu oluşan toksin, lenf kanalları ile lenf
bezlerine gider. Lenf bezleri bakterinin yerleştiği yerde şişmeye başlar.
Kemirgen
hayvanlardan
insanlara
bulaşan
bakteriyel bir
hastalıktır.
Gök,Karahan,Kerbetan
Bakteriler, lenf bezlerinin çevresinde ödemler oluşturur. Bakterinin
toksini ile dolan lenf bezi içinde kangren meydana gelir. Bunun
anlamı bir organın ya da canlı dokunun belirli bir bölümünün
çürüyüp ölmesi demektir. Bu sırada bir miktar veba bakterisi kana
karışabilir, dalak, karaciğer ve diğer iç lenf bezlerine ulaşır. Bu
durumda dalak ve karaciğer büyümeye başlar. Sonuçta, zamanla
iflas eden vücut organları ve lenfler ölüme sebep olurlar.
KOLERA
Kolera, sık ishal ve kusma ile çok miktarda sıvı ve elektrolit
kaybedilmesine sebep olan ve ince bağırsağı etkileyen bir hastalıktır.
Hastalık, genellikle kirli su ya da bu sularla yıkanmış gıdalar aracılığı
ile yaygınlaşır. Kanalizasyon veya su arıtım tesislerindeki her hangi
bir hasar veya yanlış uygulama koleranın büyük çapta bir alana kısa
sürede yayılmasına neden olur. Basit bir tedavisi vardır. Fakat tedavi
edilmezse de %50 oranında ölümle sonuçlanabilir
Vücudun su
kaybetmesiyl
e ince
bağırsakların
etkilendiği
bakteriyel bir
hastalıktır.
Vibrio cholerae, kirli su veya yiyecek ile vücuda girer. Kuluçka dönemi
sadece 1-5 gündür. Bakterinin ürettiği enterotoksin özgün olarak
bağırsak iç yüzeyini etkiler. Sonuç kusma ve ağır bir ishaldir. Kısa bir
sürede vücut çok büyük miktarlarda su kaybedebilir; örneğin, ağır
kolera hastalarında günde ortalama 10-15 litre su kaybı yaşanabilir.
Eğer bu duruma müdahale edilmezse, hastalık büyük oranda ölümle
sonuçlanır.
FRENGİ
Frengi genellikle cinsel yolla bulaşan bakteriyel bir hastalıktır.
Frengiye treponema pollidum isimli bir bakteri sebep olur. Sifilis diye
de adlandırılmaktadır. Bu hastalık hâlâ sık olarak görülür ve hatta
son yıllarda artış göstermiştir. Frengi tedavi edilmezse, birbirinden
gizli üç devre gösterir.
Frenginin devreleri
1.1 Birinci devre frengi
Bakterileri
n sebep
olduğu
cinsel yolla
bulaşan
bir
hastalıktır.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
1.2 İkinci devre frengi
1.3 Üçüncü devre frengi
Birinci ve ikinci devre lezyonlarında treponemanın görülmesi teşhisi
doğrular. Diğer testler tedavi altında gidişin nasıl olduğunu gösterir:
Nelson testi, FTA testi (Flüoressan Treponema Antikorları) ve TPHA
(Treponema Pallidum Hemaglütinasyon). Birinci devre frengide FTA
ve TPHA 10. ila 20. günler arasında pozitif olur, Nelson testi bu
devrenin sonunda pozitifleşir. Bu devreden sonra bütün testler
pozitiftir. Erken tedavi testlerin hepsini negatif yapar.
Treponema her çeşit G penisilinine son derece duyarlıdır; bu yüzden,
herhangi bir alerji söz konusu değilse bu tedavi uygulanır.
ŞARBON
Şarbon, Bacillus anthracis adlı mikrop tarafından meydana
getirilen bulaşıcı olan, ot ile beslenen hayvanlarda özellikle sığır,
koyun ve beygirlerde ani olarak ortaya çıkan bir hastalıktır. Şarbon
insanlara da bulaşabilen bir hastalıktır. İnsanlar hastalığı hayvanlar
veya bunların ürünlerinden alır. Mikroorganizma insanlara deriden
girerse kara çıban denilen karakteristik bölgesel bir çıbanla ödem;
kan dolaşımına karışması ile de sepsis (kan zehirlenmesi) ve iç organ
lezyonları meydana gelir. Mikroplu etlerin yenmesi ağır bağırsak
hastalıklarına neden olmaktadır. Hayvanlarda ise vücut ısısı yükselir,
dalak şişer, kan katran gibi koyu bir renk alır ve pıhtılaşmaz.
Sığırlarda
özellikle olan
bir bakteri
hastalığıdır.
Etle beslenen
hayvanlardan
insanlara da
bulaşabilmekt
edir.
CÜZZAM
Cüzzam veya lepra, Hansen basili (Mycobacterium leprae) adı
verilen bir mikroorganizmanın yol açtığı, çevresel sinir sistemi ve deri
başta olmak üzere birçok sistem ve organı etkileyebilen, bulaşıcı bir
hastalıktır. Hastalık eski dönemlerde miskin hastalığı olarak da
adlandırılmıştır.
Günümüzde cüzzam korkulacak bir hastalık olmaktan çıkmıştır. Tanı
koyulduğunda tedavisi kesin olarak yapılabilmektedir. Birçok
hastalıkta olduğu gibi erken tanı önemlidir. Erken tanı yapıldığı
durumlarda hiçbir kalıcı sakatlık oluşmadan tedavi edilmektedir.
Tedavi bakterinin duyarlı olduğu antibiyotikler ile yapılır. Hastalık
yetişkinlere bulaşmaz. Ancak hastalara yakın çevredeki çocukların
Çevresel sinir
sistemini etkileyen
bir hastalıktır.
Eskiden miskin
hastalığı olarak
isimlendirilirdi.
Gök,Karahan,Kerbetan
hastalıktan korunması düşünülebilir. Bunun için BCG aşılamaları ve
2 yaşından küçüklere haftada Çocukların hastalık olan çevreden
uzaklaştırılmaları en uygun tedbirdir.
Ayrıca bakterileri şekillerine göre de sınıflandırabiliriz. Bu
sınıflandırmaları ışık mikroskobundan elde ettiğimiz verilere göre
yapmaktayız.
Çubuk Şeklinde Olanlar(BACİLLUS): Tek tek ya da birbirlerine
yapışmışlardır. Tifo, tüberkiloz ve şarbon hastalığı bakterileri bu
şekildedir.
Cocobasillus :
Escherichia pestis,Escherichia coli
olmaktadır.
insanda vebaya neden
Streptobasillus:
Streptobassillus casei süt ve süt ürünlerinde bulunur.
Dipterisid basil:
Corynobacterium spedenum patateste çürümeye neden olur.
Yuvarlak şekilde olanlar(COCCUS): Genellikle kampçısızdırlar.
Zatürre bakterileri ve bel soğukluğu bakterileri bunlara örnektir.
Micrococcus:
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Micrococcus luteus; toprak, su, insan ve hayvan derisinde yaşar
patojen değildirler.
Diplococcus:
Diplococcus pinamonie zatüre hastalığının bakterisidir.
Tetracoccus:
Gogkokya tetragena bakterisi örnek verilebilir patojen değildir.
Streptococcus:
Lactis, peynir yapımında etkili patojen olmayan bir bakteri çeşididir.
Staphycoccus:
Staphylococcus aureus vajinal haslıklarda
Sarcina:
Patojen değildir toprakta yaşar.
Spiral olanlar(SPİRİLLUM): Kıvrımlı bakteriler. Frengi bakterileri ve
dişlerde yerleşen Spiroketler bunlara örnektir.
Gök,Karahan,Kerbetan
Vibrio:
Vibrio cholorae kolera hastalığını yapan patojen bakteridir.
Spirohaet:
Spirohaeta dentium dişte yaşayan
göstermezler, diş çürümelerini önler.
bakteridir
patojen
özellik
BAZI BAKTERİLERİN SU VE GIDA GÜVNLİĞİ İLE
HALK SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ
VBNC (endospor oluşturmayan bazı bakteri türlerinin
çoğunlukla Gram negatif bakterilerin zor koşullara maruz
kaldıklarında geçtikleri haldir), insanlar için patojen olan bakterilerin
fizyolojik bir hali olup bakterilerin bu forma geçerken virülenslerini ve
yeniden üreyebilme yeteneklerini korudukları bildirilmekte ve bu
nedenlerden dolayı da insan sağlığını ciddi olarak tehdit etmektedirler
( Oliver 2000).
Son yıllarda enterokokların salgınlara veya hayati tehlike
yaratan solunum yolu infeksiyonlarına yol açmaları nedeniyle giderek
önem artmaktadır (Lleo ve ark. 2003). Çünkü bu süreçte bazı
enterokokların bazı antibiyotiklere karşı direnç kazandığı ortaya
çıkmaktadır. Vankomisine dirençli enterokoklar (VRE); sağlıklı
biraylerde(Gordts ve ark. 1995), çevreden, lağım sularından (Torres ve
ark. 1994), hayvan dışkılarından ve hayvansal ürünlerde (Lleo ve ark.
2003) tesbit edilmiştir. VRE’nin hayvanlardan insanlara gıda yoluyla
geçtiği saptanmıştır (Lleo ve ark. 2003). Vankomisine VBNC
formdayken de antibiotiklere direnç göstermekte ve uygun koşullar
oluştuğunda tekrar üreme yeteneği
Göstermektedirler. Dolayısıyla bu kültürü yapılamayan bakteriler
insan sağlığı için potansiyel bir risk oluşturmaktadırlar (Lleo ve ark.
2003).
VBNC:
Endospor
oluşturmayan
bakterilerin
yaptıkları bir
fizyolojik haldir.
Kötü koşullara
maruz kalınca
yaparlar.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Vibrio cholerae, insanlar için önemli bir patojen bakteri
türüdür.. Kontamine içme sularında bulunabilir ve bu yolla insanlara
geçebilir. Bakteri, kontamine yüzey sularında genellikle VBNC
formdadır (Brayton ve ark. 1987).
Ayrıca VBNC haldeki V. vulnificus hücrelerinin farelerde öldürücü
infeksiyona neden olduğu saptanmıştır (Oliver ve Bockian 1995).
Campylobacter jejuni gıda kaynaklı enteropatojenik bir
bakteridir. Yapılan bir çalışmada VBNC hale geçen 36 suştan
insanlar için patojen olan 3 suş tespit edilmiştir. Bunlar da Bf, 79 ve
85 suşlarıdır. Ayrıca VBNC formdaki C. jejuni hücreleri yumurta
sarısına yerleştikten sonra VBNC formdan çıkarak tekrar kültür
oluşturabilmektedir.
E. coli, VBNC hale geçtikten sonra da patojen halini
korumaktadır. Enterotoksin üretebilmekte (Pommepuy ve ark. 1996)
ve virülens plazmitlerini korumaktadır (Byrd ve Colwell. 1990).
Japonya’da enterohemorajik E. coli O157 (EHEC) ile kontamine olmuş
özel olarak yüksek tuz konsantrasyonlu
(%13) soya sosunda
hazırlanmış somon balığı yumurtası 1998’de dört farklı yerde görülen
62 vaka ile büyük paniğe yol açmıştır. Bu olaylardan sorumlu
tutulan gıdanın aynı şirkete ait olduğu ve gıdanın E. coli O157 ile
kontaminasyonunun büyük olasılıkla üretim aşamasında şekillendiği
bildirilmiştir. Zira bu olayda şüpheli gıdadan E. coli O157’nin kültür
teknikleriyle izolasyonu yapılamamıştır. Bu olayda üretimde
kullanılan balık yumurtalarının 9 ay süresince dondurularak
saklanmış olması ve dolayısıyla E. coli O157’lerin dondurma işlemi,
donmuş muhafazanın etkisi ve yüksek tuz konsantrasyonu da etkisi
ile kültürü yapılamaz hale geçtikleri görüşü bildirilmiştir (Semanchek
ve Golden 1998).
Bu bilgilerden yararlanarak, gıdalara bulunan bakteriler, gıdalara
uygulanmış olan ısıtma, kurutma, dondurma, tuzlama v.b. işlemlerin
sonrasında VBNC forma geçebilmekte ve de bu formdaki bakteriler
klasik kültür yöntemleriyle fark edilemediğinden halk sağlığı için
büyük tehlike arz etmektedirler.
GIDALARIN BOZULMALARI VE HİJYENİ
Gıdalarda bozulmalara sebep olan mikroorganizmalar gıda
güvenliği açısından çok önemli sorunlar yaratmaktadırlar. Gıdalara
Gök,Karahan,Kerbetan
bulaşarak sorun yaratabilen en önemli mikroorganizmalar; virüsler,
bakteriler ve küflerdir.
Gıda zehirlenmelerinin sebebi çoğunlukla bakteri türü
mikroorganizmalardır. Bu bakteriler 5-70 oC arasında, en çok da oda
sıcaklığı ve üzerindeki derecelerde çoğalma göstermektedirler.
Genellikle 5 oC ve altında çoğalamazlar. Gıda zehirlenmelerinin yaz
aylarında
artmasının
sebebi
bu
yüzdendir.
Bu
zararlı
o
mikroorganizmaların ancak 70 C ve üzerindeki ısılarda uygun süre
ısıtma ve pastörizasyon ile ölürler. Ancak bu durumlar da bile
ölmeyen bakteriler vardır.
Bakteriler genellikle evlerde ve hemen yaşamaktadırlar. Besin
zehirlenmesine neden olan bakterilerin başlıca kaynağı insandır.
İnsanların boğaz, burun, el, deri, bağırsak ve dışkıları bakteri
sayısınca oldukça zengindir.
Bakterilerin diğer bir kaynağı da hayvanlardır. Tüketilen
hayvansal kaynaklı besinlerin kendisi kaynak olduğu gibi, bakteri
taşıyıcı olarak kedi, köpek vb. evcil hayvanlar ile sinek, böcek, haşere
ve kemirgenler de bu yönden risklidir.
Toz, toprak, çamur, kirli sular, kanalizasyon, çöp ve atıklar
bakterilerin
mutfaklara
taşınmasında
büyük
tehlike
oluşturmaktadırlar.
Ellerde
100-1.000 adet/cm
Alında
10.000 -100.000 adet/cm2
Kafa Derisinde
1 milyon adet/cm2
Koltuk Altında
10 milyon adet/cm2
Burun İfrazatında
10 milyon adet/cm2
Tükürükte
100 milyon adet/cm2
Dışkıda
1 milyar adet/cm2
2
Ayrıca:
Derideki ufak yara, kesik ve çatlaklarda milyonlarca bakteri
bulunabilir. Tuvalet sonrası temizlenmemiş ellere dışkıdan bakteri
bulaşabilir. İnsanların saç, giysi ve sakalları da bakteri kaynağıdır.
İnsanların % 30-50 sinin burunlarında besin zehirlenmesine sebep
olan bir bakteri türünü taşıdıkları bilinmektedir. Bu oran
hastanelerde çalışan personelde % 65-80 ‘ e çıkmaktadır.
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Bakteriler kendi başlarına hareket edemezler besinlere
bulaşabilmeleri için mutlaka bir aracıya gereksinimleri vardır. Bu
eller, araç gereç, doğrama tahtaları, çalışma tezgahları, giysiler,
öksürme, hapşırmadan kaynaklanan damlacıklar, bakteri bulaşmış
ya da potansiyel riskli besinlerden sızan sıvılardır. Personelden
kaynaklana bulaşma yolları; eller, ağız, burun, saçlar, dışkı, diğer
vücut yüzeyleri, giysilerdir.
Bulaşmayı Engellemek İçin Yapılabilecekler
Bir mikrobiyolojik problem mikroorganizmanın vücuda
bulaşmasıyla başlar. O halde mikroorganizmaların bulaşmasını
önleyecek gerekli önlemler alınmalıyız. Bu önlemler, temizlik,
dezenfeksiyon, çiğ ve pişmiş gıdaların ayrı bölgelerde ayrı
ekipmanlarla pişirilmesi, personel hijyeni, zararlılarla mücadele,
temiz hammadde temin edilmesidir. Ancak biz bu konuda ne
yaparsak yapalım bulaşmayı tamamen ortadan kaldırmamız yani
steril koşullarda yaşamamız kesinlikle mümkün değildir. Asıl hedef
üremeyi durdurmak veya kabul edilebilecek bir seviyede tutmaktır.
Birey ve Toplum Sağlının Etkilenmesi
Gıda kökenli hastalıklar genellikle sindirim sistemi
rahatsızlıkları, karın ağrıları, ishal, ateş veya kusma ile beliren
sorunlar yaratabilmektedir. Bu sorunlar bazen birkaç saat veya gün
içinde
giderilebilmektedir
fakat
bazı
durumları
ölümle
sonuçlanabilmektedir. Gıdaların üretildiği alanda çalışan bireylerin
tümünün, kişisel temizliğine yüksek derecede özen göstermesi
gerekir. Tırnaklar kısa kesilmiş olmalı, eller sürekli temiz tutulmalı,
açıkta yara olmamalıdır. Çalışırken başlık, maske, bone, eldiven ve
ayak giysileri gibi uygun koruyucu giysiler gerektiğinde giyilmelidir.
Bu giysiler kolay temizlenebilir olmalı ve temiz tutulmalıdır.
Üretim esnasında herhangi bir şey yemek, tütün kullanmak, sakız
çiğnemek, tükürmek ve gıdalara doğru hapşırmak, öksürmek gibi
davranışların yapılmaması gerekir. Kişisel eşyalar ve giysiler gıdaların
işlendiği alanlarda bulundurulmamalı, üretim esnasında hiçbir takı
takılmamalıdır.
Sterilizas
yon, bir
ürünün
içindeki ya
da bir
cismin
üzerindeki
bütün
mikropları
kesin bir
şekilde
öldürmek
anlamına
gelir.
Gök,Karahan,Kerbetan
Gıdalarla taşınması ihtimali olan bir hastalığı, bulaşmış yara, deri
enfeksiyonları ve ishal gibi hastalığı olan kişilerin, gıdaları işlemesine,
işlendiği alana girmesine, izin verilmez. Bu tip hastalığı olan herkesin
belirtilerini, sebeplerini gıda işi yapan işletmeciye bildirmesi
gerekmektedir.
Sosyal ve Ekonomik Sorunlar
Gıda işleme, depolama ve dağıtım zincirinde oluşan
mikrobiyolojik sağlık riski yanında ürün kayıpları da meydana
getirerek ekonomiye zarar vermektedir. Bu ürün kayıpları yanında
oluşan hastalıklar nedeniyle iş gücü kaybı, tedavi masrafları da
düşünüldüğünde, olayın ekonomik boyutunun büyüklüğü daha iyi
anlaşılmaktadır.
Halk Sağlığı İle İlgili Kuralar
a) Gıdalara kabul edilemez düzeylerde zararlı maddeler taşıma
ihtimali bulunan alanlarda hammadde üretimi yapılmamalı
b) Hammaddelerin endüstriyel, evsel ve zirai atıklarla bulaşması
önlenmeli ve bu tür atıkların hammadde sağlanan alanlardan
uzaklaştırılması ile ilgili işlemler resmi otoritelerce kabul edilebilir
olmalı
c) Hammaddeler sağlığa zararlı maddeler içeren sularla sulanmamalı
d) Hammaddeler üretiminden işleme noktasına gelinceye kadar
fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik bulaşanlardan korunmalı
e) Hammaddelerin üretiminde kullanılan alet, ekipman ve taşıyıcılar
sağlığa zararlı olmamalı
f) İnsan tüketimi için uygun olmayan maddeler hammaddeden
ayrılarak hijyenik kurallara uygun bir biçimde ortamdan
uzaklaştırılmalı
g) Hammaddeler bulaşmaya karşı korunabilen, hasar ve bozulmanın
en aza indirilebildiği koşullarda depolanmalı
h) Hammaddelerinin taşınmasını sağlayacak araçlar temiz olmalı,
gerektiğinde dezenfekte edilmeli, ürünün özelliği gerektiriyorsa
soğutucu gibi özel donanımlar kullanılmalı
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
Gıdaların İşlenmesi İle İlgili Kurallar
a) Hammadde, yardımcı madde veya katkı maddeleri; bozuk veya
yabancı maddeler, parazitler, mikroorganizmalar veya bunların
toksinleri açısından kabul edilebilir düzeye indirilemedikçe işletmeye
alınmamalı
b) Hammadde, yardımcı madde ve katkı maddeleri bozulmanın ve
bulaşmanın önlenebileceği, zararın en aza indirilebileceği koşullarda
depolanmalıdır. Stoklanan hammadde, yardımcı madde ve katkı
maddeleri depoya giriş sırasına göre kullanılmalı
c) Gıdaların işlenmesinde çalışan personel son ürünü bulaştırma
riski açısından gerek görüldüğünde, üretimin değişik basamaklarında
tüm koruyucu kıyafetlerini değiştirmeli, ellerini yıkamalı ve gerekirse
dezenfekte etdilmeli
d) Üretimin bütün aşamalarında işlemlerin, teknolojinin gerektirdiği
süreleri aşmaması sağlanmalı, bu yolla bulaşmaya, bozulmaya neden
olunmamalı
e) Tüm ambalaj maddeleri hijyenik şartlarda ve temiz yerlerde
depolanmalıdır. Paketleme veya dolum alanında sadece hemen
kullanılacak olan ambalaj materyalleri bulundurulmalı
f) Ambalajlar partinin tanınması için üretildiği fabrikası ve partisi
açıkça okunacak şekilde kodlanmalıdır. Her parti için üretim kayıtları
tutularak parti ile ilgili üretim detayları ve tarihi sürekli olarak
okunaklı bir şekilde kaydedilmelidir. Bu kayıtlar en az ürünün raf
ömrü boyunca muhafaza edilmeli
g) Depolama süresince sadece tüketime uygun gıdalar dağıtılmalıdır.
Ürünler depoya giriş sırasına göre sevk edilmeli
h) Gıda güvenilirliği açısından tehlike oluşturan aynı partiden
ürünler satış noktalarından hemen geri alınmalı, söz konusu ürünler
imha,insan tüketimi dışında bir amaçla kullanım veya yeniden işleme
safhalarına kadar denetim altında tutulmalı
Kontrol İşlemleri
a) Gıda üretiminin tüm basamaklarında; yetiştirmeden başlayarak
işleme, imalat, dağıtım ve tüketim noktasına ulaşıncaya kadar
Gök,Karahan,Kerbetan
olabilecek tehlikeler belirlenmeli ve bu tehlikelere karşı etkili
olabilecek tedbirler saptanmalı
b) Muhtemel tehlikeyi engellemek veya en aza indirmek için üretim
zincirinde “kritik kontrol noktaları” belirlenmeli
c) Kritik kontrol noktalarına ait kritik limitler tespit edilmeli
d) Kritik kontrol noktalarının belirlenen program doğrultusunda
denetlenmesi için izleme sistemi oluşturulmalı
e) İzleme sisteminde belirli bir kontrol noktasında istenmeyen bir
durum gözlendiği zaman etkin önlemler alınmalı
f) Kontrol sisteminin etkili bir biçimde çalıştığı, ilave testler ve
işlemlerle desteklenmeli
g) Tüm bu aşamalarla ilgili kayıtların ve uygulanan işlemlerin yer
aldığı bir dökümantasyon sistemi oluşturulmalı
Gıdaların Taşınması ve Depolanması
a) Gıda maddeleri depolama ve taşıma esnasında her türlü dış
etkenden zarar görmeyecek, bozulmayacak şekilde korunmalı
b) Depolar giyinme yerleri, yatakhaneler, lavabolar, tuvaletler,
banyolar, idari bölümler ve dinlenme yerlerinden ayrı olmalıdır.
Depolar hiç bir zaman amacı dışında kullanılmamalı
c) Taşıma araçları ve depolarda havalandırma, sıcaklık ve rutubet
ürün özelliklerine uygun olmalı, depolarda sıcaklık ve rutubet ölçer
cihazlar bulundurulmalı, bilgiler sürekli olarak kaydedilmeli
d) Depolarda zemin pürüzsüz, duvarlar düzgün, kolay temizlenebilir
nitelikte, sıvası dökülmemiş, ürünlere olumsuz etkide bulunmayacak
özellikte olmalıdır. Depo üstü tavan ve çatılar akmayı, sızmayı
önleyecek şekilde yapılmalı
e) Depolarda ve taşıma araç ve gereçlerinde kullanılan alet, ekipman
ve malzemeler temiz, sağlam ve hijyenik amacına uygun olmalı
f) Depo ve taşıma araç ve gereçleri yıkama ve dezenfeksiyona uygun
olmalı
g) Deponun kapı,pencere ve diğer kısımları her türlü zararlının
girmesini önleyecek uygun donanıma sahip olmalı
Yakın Çevremizdeki Organizmalar
h) Depolara ilk gelen ürün önce, son gelen üründe en son çıkarılmalı,
istenildiği zaman istenilen ürün grubu veya parti çıkarılabilecek
şekilde yerleştirme ve istifleme yapılmalı
ı) Çöpler depo
uzaklaştırılmalı
dışında
tutulmalı,
atılacak
malzeme
depodan
i) Ürünler zeminle temas etmeyecek şekilde belirli bir yükseklikte ve
rutubet geçirmeyen uygun malzeme üzerinde depolanmalı
j) Depolama ve taşıma sırasında çevreye zarar verilmemeli
k) Depolamada ürünlerin ambalaj ve etiketlerinin zarar görmesi
önlenmeli, ürün ve ambalajın özelliğine göre istif ve yığma yapılmalı
l) Gıda maddeleri birbirinin özelliğini bozmayacak şekilde taşınmalı
ve depolanmalı
m) Gıda maddeleri toksik maddeler ile birlikte depolanmamalı ve
taşınmamalı
n) Gıda maddeleri özelliklerine göre temizlik malzemelerinden ayrı
bölmelerde depolanmalı ve taşınmalı
o) Gıda maddelerinin taşınması ve depolanması ile ilgili gerekli iş
güvenliği önlemleri alınmalı
ö) Depolar ve taşıma araçlarının denetim ve kontrolü Tarım ve
Köyişleri Bakanlığınca yapılmalı
KAYNAKÇA
1- Prof. Dr. Selim BADUR-Viral enfeksiyonlar ve kuş gribinde
mikrobiyolojik değerlendirme ve korunma
2-Prof.Dr. Atilla Şimşek-Viroloji anabilim dalı
3.Dr. Dilşad Mungan-Allerjik hastalıklarda korunma
4-Prof.Dr. Osman Şadi Yenen- Sağlık Bakanlığı INFLENZA H1N1
(Domuz Gribi)
5-Doç. Dr. Hürrem Bodur
6-Prof. Dr. A. Dürdal US-Mikrobiyoloji ve klinik
Gök,Karahan,Kerbetan
7-Ege üniversitesi tıp fakültesi-2009 ınfluenza A H1N1 2009
8-Prpf. Dr.Mehtap Yazıcıoğlu-Pediatrik astımda alerjenlerin rolu
9-Dr. Metehan Özen Küf Mantarlarının Sebep Olduğu İnvazif
Enfeksiyonlar
10-Gıda Mikrobiyolojisi ve Uygulamaları, 2000. Genişletilmiş 2.
Baskı; Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği
Bölümü yayını / Kamuran AYHAN
11-Dr. Hakan ALLI-2008/ Muğla Üniversitesi, Mantarlar
12-Yrd. Doç. Dr. Hasan IRMAK/ Ankara Eğitim ve Araştırma
Hastanesi/SULARLA İLİŞKİLİ HASTALIKLAR
13-Dr. Mesut Darendeli/ Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi/
Mantar Enfeksiyonları
14-Ali Günay Balım/ Canlılar Bilimi
15-Prof. Dr. Hikmet PEKCAN Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Derneği
T-HASAK
16-Genel Biyoloji 1. Cilt/ Keeton
17-Orçun Bozkurt / Genel Biyoloji
18-Tahir Güneş/ Genel Biyoloji
19- http://tr.wikipedia.org/wiki/Vikipedi
20- Kültürü Yapılamayan Canlı Bakteriler ve Gıda Güvenliği
Yönünden Önemi (N.Deniz AYAZ)
21- Bakteriyel İnokulantların Silaj Fermantasyonu Ve Hayvan
Performansına Etkileri; Hayvancılık Araştırma Dergisi (2005) 15, 1: 26–
34)
22- Kan Kültürlerinden İzole Edilen Enterik Bakterilerin
Antibiyotiklere Direnç Durumu; Klimik Dergisi Cilt 15, Say›:1 2002,
s:25-28 25
23- www.msxlabs.org/.../213401-bakterilerin-insan-yasamindakiyeri-ve-onemi-nedir.html 24- www.biyolojidunyasi.com/Bakteri.asp
Download