İsrail`in Gazze`de masum insanlara yönelik zalim saldırısı üzüntü

advertisement
İsrail’in Gazze’de masum insanlara yönelik zalim saldırısı üzüntü vericidir
Açıklama: Müslüman ülkelerin büyükelçileri Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Ankara
Bilkent Otel’de düzenlenen iftar yemeğinde bir araya geldi.
Kategori: HABERLER
Eklenme Tarihi: 14 Temmuz 2014
Geçerli Tarih: 18 Temmuz 2017, 18:57
Site: Sütçüler Müftülüğü - Sütçüler / ISPARTA
URL: http://www.sutculermuftulugu.gov.tr/haber_detay.asp?haberID=17
Müslüman ülkelerin büyükelçileri Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Ankara Bilkent Otel’de
düzenlenen iftar yemeğinde bir araya geldi. İftar yemeğine katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Görmez, son yıllarda İslam dünyasının her sene Ramazana buruk ve büyük bir hicranla
girdiğini belirterek, son günlerde İsrail’in Gazze şeridinde masum insanlara yönelik zalim
saldırısının üzüntü verici olduğunu kaydetti.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İngilizce yaptığı konuşmasında, İslam dünyasının içinden geçtiği
zor ve sıkıntılı sürece değinerek, “Son yıllarda her sene Ramazana, buruk, üzgün ve büyük bir
hicranla giriyoruz. Bu sene, bir kez daha İslam Dünyası olarak büyük bir teessür ve üzüntüyle bir
Ramazan geçiriyoruz. Hatta denilebilir ki, İslam dünyasının içinde bulunduğu çok zor ve sıkıntılı
bir süreçten geçiyoruz. Bütün bu olumsuzlukların yanında son günlerde İsrail’in Gazze’de, masum
insanlara yönelik zalim saldırısı da bu üzüntülerimize üzüntü katmıştır.” dedi.
Uzunca bir süredir İslam dünyasında yaşanmakta olan toplumsal krizler, siyasi ve askeri
gerilimler, mezhep ve meşrebe dayandırılmak istenen çatışmaların, bölgenin, hatta İslâm
dünyasının güvenliğini telafisi mümkün olmayacak bir biçimde tehdit edecek boyutlara ulaştığını
ifade eden Başkan Görmez şöyle konuştu;
“İslam dünyasında yaşanmakta olan krizler, İslâm dünyasının güvenliğini tehdit edecek
boyutlara ulaştı…”
Uzunca bir süredir İslam dünyasında yaşanmakta olan toplumsal krizler, siyasi ve askeri
gerilimler, mezhep ve meşrebe dayandırılmak istenen çatışmalar, bölgenin, hatta İslâm dünyasının
güvenliğini telafisi mümkün olmayacak bir biçimde tehdit edecek boyutlara ulaştı. Bu süreçte
üretilen karşılıklı şiddet içerikli beyanlar, cihat ilanları, mukaddes mekânların tahribine dönük
tehditler, insan kaçırma ve öldürmeler, yaklaşmakta olan kitlesel faciaların ön sarsıntıları
mesabesindedir. Söz konusu olayların büyüyerek ön alınamaz bir noktaya gelmesi durumunda,
İslam dünyasında insani, toplumsal, dini ve mezhebi açılardan kalıcı parçalanmalar yaşanması
kaçınılmazdır.
“İslam dünyasında meydana gelen olayların sebebini mezhep ihtilaflarında aramak
beyhudedir…”
Çağdaş dünya bütün bunların sebeplerini okumakta ve tespit etmekte zorlanmaktadır. Herkes bu
vahşetin sebeplerini İslam dininin ve mezheplerin tarihsel köklerinde aramaktadır. Oysa âcizane
kanaatim bunlar dinden ve mezheplerden kaynaklanmadığı gibi bu vahşetin köklerini Hz.
Osman’ın katliyle başlayan fitne döneminin akabinde yaşanan mezhep ihtilaflarında aramak
beyhudedir.
“İslam dünyasında yaşanan çatışmalarda İslam âlimleri yol göstericiliğini kaybederek taraf
olmuşlardır…”
Bütün bunlar, modern zamanların işgal ve sömürgelerinden sonra istibdatların gölgesinde,
yoksulluk, cehalet ve esaretin ürünü olan yaralı bilinçlerin ve ölümcül kimliklerin, kin, öfke, ihtiras
ve intikamlarını din ve mezhep görüntüsü altında meşrulaştırmaya çalışmasından
kaynaklanmaktadır. Ancak dini ve dini metinleri doğru anlayacak sahih bir metodolojiden mahrum
kalındığı, dinle hayat arasında ve vahiyle akıl arasında doğru ilişki kurmakta zorluk çekildiği için
post modern, nevzuhur dini akım ve hareketler ortaya çıkmaktadır. Bu noktada en üzücü olan
husus ise İslam âlimlerinin yol göstericiliğini kaybederek taraf olmaları ve bir fetva kargaşasına
meydan vermeleridir.
“Müslüman kimliği, her türlü mezhebi, meşrebi, coğrafi, etnik ve politik aidiyetin
üstündedir…”
Müslüman kimliği, her türlü mezhebi, meşrebi, coğrafi, etnik ve politik aidiyetin üstündedir.
Hiçbir dinî yapı, siyasi içerikli çabalarının, İslam kardeşliğini ve vahdetini bozmaya yönelik
gelişmesine izin vermemelidir. Kur’an ve Sünnet, insanların birbirine canını, kanını, malını ve
ırzını dokunulmaz kılmıştır. Aynı şekilde haksız yere bir insanın kanını dökmek, dini bakımından
en büyük cürüm olarak kabul edilmiştir.
“Herhangi bir Müslüman grubun kendi dini anlayışını mutlak hakikat kabul ederek diğer
anlayışları tekfir etmesi asla kabul edilemez…”
Herhangi bir Müslüman grup, fırka veya cemaatin, kendi dini anlayışını mutlak hakikat kabul
ederek diğer anlayışları ötekileştirmesi, tekfir etmesi, tekfir ettiklerini de ölüme mahkûm etmesi
asla kabul edilemez. Bu tür anlayışları meşrulaştıracak hiçbir yaklaşım, anlayış ve görüşün,
İslâm’dan destek bulması mümkün değildir.
“Kur’an ve Sünnet, Müslümanın Müslümana canını ve kanını helal gören bir cihadı asla
emretmemiştir…”
Taraflardan birinin diğerine karşı cihat ilan etmesi kabul edilemez. Zira Kur’an ve Sünnet,
Müslümanın Müslümana canını ve kanını helal gören bir cihadı asla emretmemiştir. Bugün,
Müslümanların topyekûn başvuracağı en büyük cihat, cehalete, taassuba, fitne ve tefrikaya karşı
yapacakları cihattır. Hiç kimse, zulme karşı cihat iddiasıyla başkaca mazlûmiyetlerin yaşanmasını
meşru göremez.
“Bugün, âlimlere düşen görev, Müslümanları ayrıştırmak yerine barış ve huzur içinde
birlikte yaşamanın ahlakını ve hukukunu yeniden inşa etmek olmalıdır…”
Bu gibi süreçlerde bireysel olarak âlimlerden ve din kurumlarından ilan edilen fetvalar, son derece
kaygı vericidir. Bugün, âlimlere düşen en büyük görev, Müslüman toplumları ayrıştırmaya yönelik
fetvalar vermek yerine; İslam dünyasında var olan din, dil, meşrep, mezhep ve ideolojik
farklılıkları göz önünde bulundurarak barış ve huzur içinde birlikte yaşamanın ahlakını ve
hukukunu yeniden inşa etmek olmalıdır. Bugün, fitne ateşini söndürmeyen bir sözün hiçbir kıymeti
olmadığı gibi, kan akmasına sebep olacak fetvaların da hiçbir değeri yoktur. Aksi takdirde bütün
İslam âlemi suç ortamına dönüştüğü gibi bütün İslam âlimleri de suç ortağı olur. Bütün bu olup
bitenleri sadece kaygıyla izlemek yetmez. Bölgede oluşabilecek fitne ateşinin, bütün bir coğrafyayı
sarmadan söndürülmesi için çaba ve gayret içerisinde olmak, herkesin üzerine düşen bir mesuliyet
ve büyük bir zorunluluktur.
Şii ve Sünni alimler İstanbul’da iftar sofrasında buluşacak…
Bu çağrımızın İslam coğrafyasının her tarafında yankı bulması, pek çok İslam ülkesinde İslam
bilginlerinin müspet karşılık vermesi umudumuzu artırmıştır. Bu umut, bizi daha güçlü bir
inisiyatif almaya sevk etmiştir. Bu sebeple 17-19 Temmuz 2014 tarihlerinde “Dünya İslam
Bilginleri Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi” başlığı altında doğudan, batıdan, kuzeyden,
güneyden, Şii’si ile Sünni’si ile bütün önemli İslam bilginlerini İstanbul’da toplayarak çağrımızı
daha güçlü bir şekilde seslendirmeye ve bu sözlü çağrımızı ameli bir barış ve sağduyu inisiyatifine
dönüştürmeyi planlıyoruz.
“Bizim yaptığımız Hz. İbrahim’in ateşini söndürmeye giden karınca misali en azından
avuçlarımızda ateşi söndürecek suyu taşımaktır…”
Şüphesiz her bir Büyükelçimizin yönlendirmesi ve vereceği destek gücümüze güç katacaktır.
İslam coğrafyasında yakılan fitne ateşlerinin dumanları altında ki insanların, sesimizi
duymalarının güç olacağının farkındayız. Ancak Hz. İbrahim’in ateşini söndürmeye giden karınca
misali en azından avuçlarımızda ateşi söndürecek suyu taşımak her mü’minin asli vazifesidir. Bu
duygu ve düşüncelerle tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. Mütevazi iftar soframıza
katılımlarınızdan dolayı en kalbî şükranlarımı arz ediyorum.
Download