EĞİTİCİ EL KİTABI - iklim değişikliği

advertisement
EĞİTİCİ EL KİTABI
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ..........................................................................................5
ÜNİTE 1
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER...........................6
1.1. Güneş Işınları ve Dünya...................................................................................8
1.2. İklim Nasıl ve Neden Değişir?........................................................................9
ÜNİTE 2
SERA ETKİSİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ.............................................12
2.1. Sera Etkisi.............................................................................................................13
2.2. Sera Gazları..........................................................................................................15
2.2.1. Karbondioksit................................................................................................................. 15
2.2.2. Metan (Bataklık Gazı).................................................................................................. 16
2.2.3. Azot Oksitler.................................................................................................................... 17
2.2.4. Kloroflorokarbonlar..................................................................................................... 17
2.2.5. Su Buharı........................................................................................................................... 17
2.3. İklim Değişikliğine Sebep Olan İnsan Kaynaklı Etmenler...................18
2.3.1. Sanayi Sektöründen Kaynaklanan Sera Gazları.......................................... 19
2.3.2. Enerji Sektöründen Kaynaklanan Sera Gazları............................................ 19
2.3.3. Ulaşım Sektöründen Kaynaklanan Sera Gazları......................................... 20
A. Hava Ulaşımı...................................................................................................................... 20
B. Kara Ulaşımı........................................................................................................................ 21
C. Deniz Ulaşımı.................................................................................................................... 21
D. Demiryolu Ulaşımı......................................................................................................... 21
2.3.4. Tarım..................................................................................................................................... 22
2.3.5. Ormansızlaşma.............................................................................................................. 22
2.3.6. Atıklar................................................................................................................................... 24
2.4. İklim Değişikliğine Sebep Olan Doğal Etmenler....................................24
2.4.1. Enlem................................................................................................................................... 24
2.4.2. Atmosferin Genel Dolaşımı.................................................................................... 25
2.4.3. Okyanusların Genel Dolaşımı................................................................................ 25
2.4.4. Yer Şekilleri ve Yükselti............................................................................................... 26
2.4.5. Fırtınalar............................................................................................................................. 26
2.4.6. Devinme (Presesyon) ................................................................................................ 27
İÇİNDEKİLER
ÜNİTE 3
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GÖZLENEBİLİR VE ÖNGÖRÜLEN
ETKİLERİ.......................................................................................28
3.1.Tarıma Etkileri.....................................................................................................31
3.2.Buzulların Erimesi ve Küçülmesi..................................................................32
3.3.Deniz Seviyesinde Yükselme.........................................................................34
3.4.Aşırı Hava Olayları.............................................................................................36
3.5.İnsan Sağlığına Yönelik Tehditler.................................................................37
ÜNİTE 4
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ............................40
4.1. Su Kaynaklarına Etkileri...................................................................................44
4.2. Tarıma Etkileri.....................................................................................................46
4.3. Kıyılara ve Deltalara Etkileri...........................................................................48
4.4. Doğal Afetler ......................................................................................................49
4.5. İnsan Sağlığına Etkileri....................................................................................50
4.6. Biyolojik Çeşitliliğe, Ekosistemlere ve Ormanlara Etkileri...................52
ÜNİTE 5
ÇÖZÜM ARAYIŞLARI....................................................................54
5.1.İklim Değişikliği ile Küresel Mücadele.......................................................55
5.1.1. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi...................... 57
5.1.2. Kyoto Protokolü............................................................................................................. 57
5.1.3. Paris Anlaşması.............................................................................................................. 58
5.2.Türkiye’de İklim Değişikliği ile Mücadele..................................................61
5.2.1. Türkiye ve Uluslararası Müzakereler.................................................................. 61
5.2.2. Türkiye’de İklim Değişikliği ile Mücadele Faaliyetleri.............................. 62
5.2.3. Türkiye’nin Paris Anlaşması için Sunduğu Ulusal Katkı.......................... 64
5.3. Bireysel Olarak Alınabilecek Önlemler.......................................................64
KAYNAKÇA...................................................................................68
ÖNSÖZ | 5
ÖNSÖZ
Gezegenimiz son yüzyılda beklenmedik bir şekilde hızla ısındı ve ısınmaya devam etmektedir. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, küresel
iklim değişikliğinin ana nedeninin sera gazı emisyonlarında insan faaliyetleri sonucunda gözlenen artış olduğunu ortaya koymakta ve ülkelere iklim
değişikliğine sebep olan bu gazların salımını azaltacak tedbirler alma konusunda çağrılarda bulunmaktadır. İnsan faaliyetleri sonucu oluşan; karbondioksit, metan ve azot oksit gibi sera gazlarının atmosfere salım miktarı
azaltılamazsa dünyayı büyük tehlikelerin beklediği öngörülmektedir.
Atmosfere salınan sera gazlarını azaltmak için devletler kadar bireylere
de önemli sorumluluklar düşmektedir. Alınacak önlemlerin başında toplumların yaşam biçimlerini, tüketim alışkanlıklarını değiştirmek gelmektedir. Bireysel alışkanlıkların değişmesi için daha duyarlı ve bu konuda daha
bilinçli olmaya ihtiyaç vardır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu sorumlulukla
hareket ederek iklim değişikliği konusunda birçok faaliyet yürütmektedir.
Bu faaliyetler içerisinde toplumda farkındalık düzeyini artırmak için eğitimler vermek de yer almaktadır. Okul öncesinden üniversite seviyesine kadar
her kademede öğrenciye ulaşılması planlanan bu eğitimlerden biri de, “İklim Değişikliği Konusunda Farkındalık Geliştirme Projesi”dir. Proje kapsamında farklı branş ve alanlarda eğiticilerin eğitilmesi de amaçlanmaktadır.
Bu eğitici el kitabı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yürüttüğü daha önceki projelerde üretilen çalışmalardan faydalanılarak, alan uzmanları ve
görsel tasarım uzmanları tarafından derlenmiş bir eğitim dokümanıdır.
Kitap, iklim değişikliği konusunda dikkat çekilmek istenen 5 ana başlığı
ünite şeklinde sunmuştur. Eğiticiden beklenen, bu başlıkları uygun ders saatlerinde işleyerek öğrencilerin farkındalık düzeyini artırmasıdır.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
ÜNİTE 1
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE İLGİLİ
GENEL BİLGİLER
ÜNİTE 1 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER | 7
ÜNİTE 1
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE İLGİLİ
GENEL BİLGİLER
İklim sistemi, hava küre (atmosfer), su küre (hidrosfer), buz küre (kırayosfer), taş küre (litosfer) ve yaşam küre (biyosfer) olarak adlandırılan başlıca
beş bileşeni bulunan ve bu bileşenler arasındaki karşılıklı etkileşimleri de
içeren çok karmaşık bir sistemdir.
İklim değişikliğini anlamak için öncelikle hava durumu ve iklim tanımlarını ele almak ve ikisi arasındaki farkı anlamak gerekmektedir.
Hava durumu, atmosferin belirli bir yerinde herhangi bir mevsimdeki
günlük hava koşuludur. İklim ise bir bölgede uzun süre gözlenen ya da
belli bir yer veya bölgede uzun bir zaman zarfında ölçülen ortalama hava
koşullarıdır. İklim değişikliği de belli bir yerdeki ortalama hava koşullarının
değişmesidir.
8 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
Bir bölgenin iklimi ile o bölgenin coğrafi şekilleri, ekosistemleri ve beşeri özellikleri arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. Dünyadaki iklim
tipleri, genel olarak enlem ve sıcaklığa göre sınıflandırılır. Dünyada birbirinden farklı birçok iklim tipi bulunur.
Başlıca iklim tipleri şunlardır:
• Kutup İklimi • Ekvatoral İklim
• Tundra İklimi • Sert Karasal İklim
• Okyanus İklimi • Dağ İklimi
• Subtropikal (savan) İklim
• Akdeniz İklimi
• Muson İklimi • Step İklimi
• Çöl İklimleri (Sıcak ve Karasal)
1.1. Güneş Işınları ve Dünya
Dünya, eğik bir eksende, kendi çevresinde döner. Bunun sonucu olarak
dünyanın her bir köşesinde aynı miktarda ısınma gerçekleşmez. Dünyanın
şekli ekvatordan kutuplara gidildikçe alınan güneş enerjisinin azalmasına;
eksen eğikliği ise mevsimsel değişimlere sebep olur. Dünyamızın farklı kesimleri, yılın farklı zamanlarında, değişik miktarda güneş enerjisiyle ısınır.
Bu nedenle bazı bölgeler diğerlerinden daha sıcak olur ve mevsimsel değişimler yaşanır.
ÜNİTE 1
Dünyanın iki ayrı noktası arasındaki sıcaklık farkları hava basıncında
farklara neden olur, bu da rüzgarları ve fırtınaları oluşturur.
Değişik yüzeylerin yansıttıkları güneş ışını miktarı da farklılık gösterir.
Ormanlar, kum ve toprak, güneş ışınlarının çoğunu yansıtan karlı ve buzlu
yüzeylerden daha az difizyon yaratır. Bu nedenle karlı ve buzlu yüzeylere
göre daha az ısımaya neden olurlar. Herhangi bir yüzeyin üzerindeki hava-
ÜNİTE 1 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER | 9
nın sıcaklığı, o yüzeyin sıcaklığına bağlıdır. Yüzey, hemen üzerinde bulunan
havadan daha sıcaksa, bu havanın ısınmasına yol açar. Aynı şekilde, yüzey
üzerindeki havadan daha soğuksa, hava da soğur. Hava sıcaklığı, yüzey sıcaklıklarından etkilenir. Kutuplar ve ekvatordaki hava sıcaklıkları doğal olarak birbirinden çok farklıdır.
1.2. İklim Nasıl ve Neden Değişti?
İklim değişikliği, jeolojik olaylar sürecinde çeşitli şekillerde değişime
uğramıştır. Çeşitli yöntemler ve cihazlar kullanılarak alınan güvenilir kayıtlar ancak son 100 yılda tutuluyor olsa da, doğal olarak gelişen jeolojik ve
arkeolojik kanıtlar, iklimin yüz binlerce yıla yayılan bir süre içinde önemli
değişikliklere uğradığına işaret etmektedir. Dünyanın güneş etrafında dönmesinden kaynaklanan etkiler, tektonik hareketler (yer kabuğundaki hareketler), güneş enerjisi girdisindeki farklar ve meteorit çarpması gibi çeşitli
nedenler bu değişikliklere neden olmuştur. İklim değişikliğini tetikleyen bir
diğer unsur ise atmosferdeki sera gazlarının yoğunluğundaki değişiklikler
ve buna bağlı olarak atmosferdeki önemli soğuma veya ısınma dinamikleri
olmuştur. Buz devirleri gibi yeryüzünde büyük değişimlere yol açan iklim
değişikliğinin sınırlarını belirlemek çok güçtür.
Glasiyel dönemler (buz devirleri), iklim değişikliğine ve buna bağlı
olaylara dair pek çok kanıt sunar. Ağaç halkaları, mercan halkaları, polen
analizleri ya da buz karotları (buz katmanlarını incelemek için buzul ya da
kalıcı buz kütlelerinden sondajla
çıkarılan dairesel örnekler) gibi
bazı bilimsel yöntemler geliştirilerek bu dönemlere ait veriler
elde edilmeye çalışılmıştır. Son 50
yılda bilim insanları hem mercanlardaki büyüme halkalarının, hem
de ağaç halkalarının genişlemesini küresel ölçekte sıcaklık artışının bir göstergesi olarak kabul
etmektedir.
İklim değişikliğine sebep olan
doğal faktörlerin karmaşık yapısı-
10 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
na rağmen, bilim insanları son 50 yılda gözlemlenen iklim değişikliğinin
insan faaliyetlerinden kaynaklandığı konusunda hemfikir olmuşlardır. Fosil
yakıt kullanımı sonucu atmosferdeki sera gazlarının artması ve arazi kullanımındaki değişiklikler, insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim değişikliğinin başlıca nedenleridir. Özellikle kömür, petrol gibi fosil yakıtların kullanılması, ormansızlaştırma, artan sanayileşme atmosferdeki gaz bileşenlerini
değiştiren önemli insan faaliyetleridir. Şu anda atmosferdeki karbondioksit
yoğunluğu milyonda 403,5 parçadır. Bu miktar, son 650.000 yıldır milyonda
230-300 parça olarak seyreden aralığın çok üstünde yer almaktadır.
Her gün atmosfere yaklaşık 16 milyon ton karbondioksit salınır. Dünya çapındaki karbondioksit salımları her 30 yılda ikiye katlanmaya devam
ederse, bu yüzyılın sonunda atmosferde hacim olarak milyonda 560 parça
(ppm) karbondioksit olacağı belirtilmektedir. Bu oran sanayileşme öncesi
düzeyin neredeyse dört katı, günümüzdeki karbondioksit düzeyinin (atmosferde her bir milyon molekül içinde yer alan 387 parça’nın) neredeyse
üç katıdır.
Su buharı, karbondioksit, metan ve azot oksitler gibi gazlara sera gazları
denir. Bunlar gelen güneş ışınımının dünyanın atmosferinden geçmesine
izin verir, ancak yüzeyden ve alt atmosferden gelen kızılötesi (ısı) ışının çoğunun dış uzaya kaçmasına engel olarak yeryüzündeki sıcaklıkların artmasına neden olur. İklim değiştikçe belli hava olaylarının görülme sıklığı değişmiştir. Örneğin sıcaklıklar arttıkça, sıcak hava ve kuraklık dalgaları daha
sık görülmeye başlanmıştır.
ÜNİTE 1
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde belirtilen
tanıma göre iklim değişikliği, karşılaştırabilir zaman dilimlerinde gözlenen
doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan veya dolaylı olarak küresel
atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan
değişikliklerdir.
Küresel ısınma ise iklim değişikliğinin en gözlenebilir etkisidir. Bu nedenle eş anlamlı gibi kullanılsa da iklim değişikliğinin etkileri daha kapsamlı ve
karmaşık bir çevresel, ekonomik ve sosyal sorundur. Örneğin; dünyanın her
yerinde ısınmaya bağlı kuraklık dalgaları gözlenmeyebilir, farklı bölgelerde
seller ya da kış mevsiminde aşırılıklar gözlenebilir.
ÜNİTE 1 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER | 11
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 1988 yılında Kanada’nın Toronto kentinde düzenlenen Değişen Atmosfer Konferansı sonucunda Birleşmiş Milletlerin iki örgütünün, Birleşmiş Milletler Çevre
Programı (UNEP) ve Dünya Meteoroloji Örgütü’nün ortak girişimiyle
kurulmuştur.
İnsan faaliyetlerinin neden olduğu iklim değişikliğinin risklerini değerlendirmek üzere kurulan Panel özerk bir uluslararası kuruluştur. Bilimsel bir kuruluş olan Panel’in görevi, iklim değişikliği ile ilgili veri ve
göstergelerin izlenmesinden ziyade, iklim değişikliğinin daha iyi anlaşılması için bilimsel teknik ve sosyoekonomik bilgilerin gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesidir. Bütün dünyada binlerce bilim insanı,
Panel’in bu görevi yerine getirmesine katkıda bulunmakta ve periyodik olarak İklim Değişikliği Değerlendirme Raporları hazırlamaktadır.
İlki 1990 yılında yayımlanan bu raporların sonuncusu, İklim Değişikliği
Beşinci Değerlendir Raporu olarak 2014 yılında yayımlanmıştır.
2014 yılı itibariyle 195 ülke Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin üyesidir.
İklim değişikliği alanında yetkili bir kuruluş olduğu yaygın bir şekilde
kabul edilen Panel, 2007 yılında Nobel Barış Ödülü’nü kazanmıştır.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
ÜNİTE 2
SERA ETKİSİ VE İKLİM
DEĞİŞİKLİĞİ
ÜNİTE 2 | SERA ETKİSİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ | 13
ÜNİTE 2
SERA ETKİSİ VE
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
2.1. Sera Etkisi
Güneşten gelen ışınların bir kısmı emilip yeryüzünü ısıtmak için kullanılır. Isınan yeryüzü de kızılötesi ışın yayar, bu da uzaya geri yansıtılır. Atmosferden geçen kızılötesi ışınların bir kısmı sera gazı molekülleri tarafından
tutulur ve yeryüzüne geri yansıtılır. Bundan dolayı alt atmosfer ısınır. Bir seranın içindeki havanın dışarıdaki havaya oranla daha sıcak olmasına benzediği için buna “sera etkisi” denir. Sera etkisi yeryüzünde canlı yaşamı kalması için kritik önemdedir. Doğal sera etkisi, yüzey sıcaklığının normalde
olacağından 33 derece daha sıcak olmasına neden olur. Eğer doğal sera
etkisi söz konusu olmasaydı, günümüzde ortalama 15 °C olan dünyanın sıcaklığı -18 °C civarında olacaktı. Bu da yaşamın evrimi için hayati
önemdedir.
14 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
Bilim insanları Joseph Fourier ve John Tyndall, iklimin önemli bir parçası
olan ve bizim sera etkisi adını verdiğimiz etkiyi keşfetmişlerdir. Su buharı,
karbondioksit, metan ve diğer sera gazları, atmosferde çok daha fazla oranda bulunan oksijen ve nitrojenin sahip olmadığı bir özelliği paylaşmaktadır. Bunlar bir ölçüde, bitki yetiştirmede kullanılan bir serada bulunan ve
gün ışığının içerideki havayı ısıtmasına izin veren, ancak sonrasında sıcak
havanın kaçmasını engelleyen cam pencere işlevini görürler. Farklılık, sera
gazlarının havayı engellememesidir. Tam tersine, sera gazları daha çok tek
taraflı bir aynaya benzer; yüzeyi ısıtmak için gün ışığının atmosferden geçmesine izin verir, ama sonrasında, dışarı çıkan ve ısıyı tekrar uzaya taşıyacak
olan ışımanın bir bölümünü alıkoyar.
Bu keşfin iklim açısından iki önemli çıktısı vardır: Birincisi, doğal karbon
döngüleri içinde küçük çaplı sera etkisidir. Bu etki doğal dengeler ve canlı
yaşamı için çok önemlidir. Sera gazlarının müdahalesi olmasaydı, gezegenimiz donardı ve canlılar yaşamlarını sürdüremezdi. İkincisi, sera gazları
oksijen ve azotla karşılaştırıldığında atmosferin sadece çok küçük bir kısmını oluşturmalarına karşın, kızılötesi ışınımını tutma özellikleri sayesinde
tüm atmosferin sıcaklığını değiştirme kapasitesine sahiptir. Bu, tıpkı birkaç
damla mürekkebin bir küvet dolusu suyun rengini değiştirebilmesi gibidir.
ÜNİTE 2
Sanayileşme, yaşam standartlarının yükselmesi ve artan nüfus nedeniyle enerji ihtiyacı ve fosil yakıt kullanımı artmakta, buna bağlı olarak dünyanın ısı dengesini düzenleyen sera gazlarının miktarları da artmaktadır.
Bu artış, doğal sera etkisini çoğaltarak yeryüzünün daha fazla ısınmasına
neden olur.
ÜNİTE 2 | SERA ETKİSİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ | 15
2.2. Sera Gazları
Sera gazlarının başlıcaları şunlardır: Karbondioksit, metan, azot oksitleri,
ozon, kloroflorokarbonlar ve su buharı.
2.2.1. Karbondioksit
Bütün sera gazları arasında, iklim değişikliğinin başlıca sorumlusu olan
gaz karbondioksittir. Doğal olarak dünyanın atmosferinde okyanus ya da
karasal “yutaklarda” (ormanlar gibi) bulunmasına karşın, karbondioksit yoğunluğu dünyanın doğal döngüsünce emilebilen sınırları aştığında, sorunlar da başlar.
Atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu, dünyanın ekonomik büyümesi
için karbon temelli fosil yakıtlara bağımlı hale geldiği Sanayi Devrimi’nden
beri hızla yükselmektedir. 1763’te buharla çalışan makinenin bulunmasıyla
başlayan ve 1800’lü yıllarda hız kazanarak tüm dünyayı etkisi altına alan Sanayi Devrimi’nin ilk zamanlarında, fosil yakıtların yarattığı karbon salınımı
çok azdı. Ancak, 1950’ye gelindiğinde, atmosferdeki karbondioksit seviyesi
çok yüksek miktarlara yıllık 16 milyon tona ulaşmıştır. 2000’de ise bu değer 6,3 milyar tonu bulmuştur. Dünyayı ısıtan sera gazı etkisinin temeli, işte
1950’den beri görülen bu dört misli artışa dayanmaktadır.
Her yıl fosil yakıtların yakılması sonucu atmosfere 6 milyar ton karbondioksit salınır. Petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtların içinde milyonlarca yıldan beri saklı olan karbonun yakılması sonucunda, havadaki
karbondioksit miktarı ciddi ölçülerde değişmektedir. Buna karşın, odun
yakıldığında ya da nefes aldığımızda salınan karbondioksit miktarı uzun
vadede sera gazı oranlarını değiştirmeyecek kadar azdır. Ormansızlaşma-
16 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
dan kaynaklanan net karbon salımı ise kesin olarak bilinmemekle birlikte,
bunun yıllık 1,5 milyar ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Fosil yakıtların yakılması ve ormansızlaşmadan kaynaklanan karbondioksit salımları, doğanın kaldırma kapasitesini zorlamaktadır.
Atmosferdeki karbondioksit seviyeleri 1959’da ilk ölçümler yapılmaya
başlandığından beri, her yıl giderek artmaktadır. Atmosferdeki sera gazları
ve özellikle karbondioksit düzeyi yükseldikçe, dünyadaki sıcaklık da artmıştır.
Bilimsel modellemeler, karbondioksit yoğunluğunun, bu yüzyıl bitmeden Sanayi Devrimi öncesi değerinin iki katına çıkması, yani atmosferde
her bir milyon molekül içinde 560 parçaya (560 ppm) ulaşması durumunda, sıcaklığın 1,4°C ile 5,8°C arasında artacağını öngörmektedir.
Fakat son 650.000 yıl boyunca, karbondioksitin günümüzdeki kadar
yüksek olduğu tek bir dönem yaşanmamıştır. Karbondioksit seviyesine
bakıldığında ise 1900 yılına kadar seviyeler sağlıklı bir biçimde milyonda
260-290 parça (260-290 ppm) seviyesinde kalırken bu seviye, 2016 yılında
milyonda 403.5 parçayı (403.5 ppm) bulmuştur. Başka bir deyişle, dünyanın atmosferi artık Sanayi Devrimi öncesi “doğal” değerlerinden neredeyse
%47 daha yüksek bir karbondioksit seviyesi içermektedir.
ÜNİTE 2
2.2.2. Metan (Bataklık Gazı)
Atmosferdeki küresel ısınmaya neden olan ikinci en önemli gaz metandır ve bu gaz yaklaşık %20 oranında sera gazları artışından sorumludur.
Metan, organik maddelerin oksijensiz ortamda (anaerobik koşullarda) ayrışması sonucunda meydana gelir. Pirinç tarlaları gibi tarım alanları, çiftlik
gübreleri, bataklıklar, çöp yığınları, doğal gaz borularının ek yerleri ve inek
ÜNİTE 2 | SERA ETKİSİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ | 17
gibi evcil büyükbaş hayvanların geviş getirmesi gibi faaliyetler metanın temel kaynaklarıdır. Geviş getirme sürecinde hayvanların bağırsaklarındaki
fermantasyonla her yıl 100 milyon ton kadar metan atmosfere salınır.
Sera gazları, atmosferde ısı tutma kabiliyetleri açısından değişiklik göstermekte olup kendilerinin karbondioksite oranla ısı tutma kabiliyetlerini
nitelendiren bir küresel ısınma potansiyeline sahiptir. Metan gazı karbondioksite göre 25 kat daha fazla potansiyele sahiptir.
2.2.3. Azot Oksitler
Bugün atmosferdeki azot oksit oranı, 200 yıl önce olduğundan %15 oranında daha fazla ve hacim olarak milyarda 319 oranındadır. Bunun başlıca
nedenleri arasında tarımda azotlu gübrelerin gelişigüzel kullanılması, bitki
örtüsünün yakılması ve sanayi sektörünün artan salımları yer alır.
2.2.4. Kloroflorokarbonlar
Kloroflorokarbonlar soğutucularda, klimalarda, köpük ürünlerinde, yalıtım malzemelerinde, püskürtücü olarak spreylerde, bilgisayar ve elektronik
aletleri temizlemede kullanılan çözücülerde olmak üzere birçok değişik
alanda kullanılır. 1989 yılında yürürlüğe giren ve ozon tabakasını korumak
için imzalanan Montreal Protokolü ile kloroflorokarbonlar kullanımdan kaldırılmış ve atmosferdeki yoğunlukları o tarihten itibaren azalmıştır.
2.2.5. Su Buharı
Su buharı atmosferdeki en önemli ve en yoğun bulunan sera gazıdır.
Buna karşın, insan faaliyetlerinin atmosferdeki yoğunluk oranına doğrudan etkisi yok denecek kadar azdır. Ancak sıcaklıkların artması, geri besleme aracılığıyla atmosferde su buharı yoğunluğunun artmasına yol açar.
Havanın daha sıcak olması, buharlaşma oranını artırarak atmosfere daha
fazla su buharı salınmasına neden olur. Isınan hava daha fazla su buharını emer ve böylece çok daha fazla ısınmaya sebep olur. İnsan kaynaklı
faaliyetler nedeniyle, mevcut olan sera gazlarına yaklaşık %60 daha
eklenmiş ve bu oran teknolojik gelişme ve endüstrileşme arttıkça sürekli artmaktadır.
18 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
2.3. İklim Değişikliğine Sebep Olan İnsan Kaynaklı Etmenler
İklim değişikliği, karşılaştırabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişimlerine ek olarak, doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan değişikliklerdir.
Sanayi Devrimi’nin başından beri atmosferdeki sera gazı yoğunluğu, çeşitli insan faaliyetleri yüzünden çarpıcı oranda yükselmiştir. Farklı sektörlerden ve fosil yakıtların kullanımından kaynaklanan sera gazı salımlarındaki
artış iklim değişikliğini tetiklemektedir.
ÜNİTE 2
Kömür, petrol ve doğal gazın kökeni, çürümüş bitkisel ve hayvansal
maddelerdir. Karbon açısından zengin bu fosil yakıtlar yakıldıklarında büyük miktarda karbondioksit, azot oksitler ve kükürt dioksit salarlar. Karbon
açısından zengin fosil yakıtlar, yaygın olarak elektrik üretiminin yanı sıra
sanayi sektöründe ve evlerde yakıt olarak kullanılır. Atmosferdeki sera gazı
salımlarının %77’si petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yanmasıyla oluşur.
ÜNİTE 2 | SERA ETKİSİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ | 19
2.3.1. Sanayi Sektöründen Kaynaklanan Sera Gazları
Sanayi sektöründe elektrik üretimi ile demir-çelik, kimyasal gübre, çimento, cam, seramik, kağıt ve kağıt hamuru üretimi için kullanılan fosil yakıtlardan kaynaklanan sera gazı emisyonları, genellikle enerji sektöründen
kaynaklanan sera gazı emisyonları olarak değerlendirilmektedir. Bununla
birlikte üretim sürecinin bir parçası olarak doğrudan üretilen sera gazları
da (örneğin, kireç taşından çimento üretiminden kaynaklanan karbondioksit) küresel sera gazları salımlarında önemli bir paya sahiptir.
Sanayide doğrudan ihtiyaç duyulan enerjiyi azaltmanın pek çok yolu
vardır. Yeni teknolojik ilerlemeler, temiz üretim programları, enerji verimliliği bunlardan bazılarıdır. Bugün küresel sera gazı salımlarının yaklaşık
%3’ünden sorumlu olan çimento sanayi gibi doğrudan karbondioksit üreten sanayiler için en umut verici yaklaşımlardan biri de karbonu atmosfere
ulaşmadan önce yakalayıp depolamak olacaktır.
2.3.2. Enerji Sektöründen Kaynaklanan Sera Gazları
Gündelik hayatta kullanılan elektriği üretme amaçlı her türlü insan faaliyeti sera gazlarının salımına neden olur. Her yıl dünya çapında salınan sera
gazlarının yaklaşık %80’inin sorumlusu, tek başına enerji sektörüdür. Bu payın içinde sanayi sektöründe üretim yapmak için kullanılan fosil yakıtlardan
kaynaklanan sera gazı emisyonları da bulunmaktadır.
20 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
İklim değişikliğinin üstesinden gelmek için yapmamız gereken en
önemli şey, enerjiyi daha akılcı kullanmaktır. Bunun da yolu enerji verimliliği, yeni teknolojilerin kullanılması ve/veya mevcut tasarımların iyileştirilmesi yoluyla enerji tüketiminin azaltılmasıdır. İki lambadan birini söndürmek tasarruf, aynı aydınlatmayı sağlayan, daha az enerji tüketen teknolojik
lambaların kullanılması ise verimliliktir. Sürdürülebilir bir iklim ve enerji
politikasının üç ayağı enerji tasarrufu, enerji verimliliği ve su, rüzgar, güneş,
termal, foto voltaik, jeotermal, dalga ve gelgit gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanmak olmalıdır.
2.3.3. Ulaşım Sektöründen Kaynaklanan Sera Gazları
Ulaşım sektörü, her yıl küresel olarak salınan sera gazlarının %14’ünü
üretir. Kara ulaşımında araba ve otobüs gibi ulaşım araçları, çok büyük miktarda sera gazının salınmasına neden olur. Ancak kişi başına her kilometrede en fazla sera gazı salımına yol açan havacılık sektörü, tüm sera gazı
salımlarının yaklaşık %2’sini üretir. Ulaşım alanındaki enerjinin neredeyse
tamamı petrolden gelir. Bugünkü yaşam biçimimizde çarpıcı bir değişiklik
yapmazsak, ulaşımdan kaynaklanan sera gazı salımları 2030 yılında bugünkünden %80 fazla olacaktır.
A. Hava Ulaşımı
ÜNİTE 2
Her yıl yaklaşık 700 milyon ton karbondioksitten doğrudan sorumludur.
Ancak molekül bazında bakıldığında, salımlar yerdekinden çok daha fazlasını içerir; bu nedenle havacılık sektörü küresel ısınmaya önemli derecede
neden olurlar. Yüksek irtifada açığa çıkarılan azot oksidin yanı sıra (başka
bir sera gazı olan ozonu oluşturur) jet motorlarından çıkan ve sirüs bulutu
oluşturabilen yoğunlaşma izindeki su, karbondioksitin doğrudan etkisini
yaklaşık üç kat artırır.
ÜNİTE 2 | SERA ETKİSİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ | 21
B. Kara Ulaşımı
Ulaşım alanındaki tüm sera gazı salımlarının dörtte üçü kara yolu
taşıtlarından kaynaklanır. 2030’a gelindiğinde yollarda bir milyardan fazla
taşıt olacak ve 2050’de buna bir milyar daha eklenecektir.
Bilim insanları ve iş dünyası, farklı çözüm yolları bulmak için çalışmaktadır. Örneğin hibrit araçlar, normal benzinle çalışan içten yanmalı bir motoru, bir elektrik motoru ve bataryasıyla birleştirir. Böylece, yakıt verimliliğini %50’ye yakın artırır ve sera gazı salımlarını aynı ölçüde azaltır. Elektrikli
araçlar, fişli hibritler ile ilgili araştırma-geliştirme çalışmaları devam etmektedir. Eko-sürüş yaklaşımı, bazı ülkelerde ehliyet almadan önce alınması
gereken zorunlu bir kurs haline getirilmiştir. Toplu taşıma olanaklarını, hem
hızlı ve kolay kullanılır hale getirmek, hem de daha güvenilir kılmak için
birçok yerel yönetim çaba sarf etmektedir.
C. Deniz Ulaşımı
Deniz yoluyla gerçekleştirilen bütün uluslararası nakliyeler ve gemi yolculukları her yıl yaklaşık 800 milyon ton karbondioksit salınmasından sorumludur.
D. Demiryolu Ulaşımı
Trenler standart fosil yakıtlar kullanıldığında bile nispeten çevre dostu
bir ulaşım aracıdır. Trenlerin yol açtığı sera gazı salımları, aynı yolculukta
otomobilin neden olduğu salımların %10’u kadardır.
22 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
2.3.4. Tarım
Tarım, küresel sera gazı salınımının yaklaşık %13’ünden sorumludur.
Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan ve küresel ısınmaya neden olan en
önemli etkenler metan ve azot oksit salımlarıdır. Azot oksit ise nitratlı
gübreler ya da hayvan gübreleri nedeniyle fazla azot içeren bileşiklerdeki
topraktan atmosfere salınır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)
Raporu, 2030 yılına gelindiğinde tarımın bu iki sera gazını %31 ila %37 oranında artacağını öngörmektedir.
Tarımdan kaynaklanan salımları kontrol altına almanın çeşitli yolları bulunur. Bunların neredeyse tamamı toprağımızı ve genelde var olan teknolojileri daha verimli ve doğru bir biçimde kullanmak, hayvanlar için daha
iyi beslenme ve barınma düzenleri sağlamak gibi yöntemler gerektirir. Topraktaki besin öğelerini, nitratlı gübreler eklemek yerine daha doğal yollarla
artırmak ve dengede tutmak mümkündür. Doğa dostu tarım yöntemlerinin kullanımı, ekolojik tarım ve iyi tarım uygulamaların artması sağlanabilir.
ÜNİTE 2
2.3.5. Ormansızlaşma
Ormanlar hem en büyük karbon yutak alanı (karbon deposu), hem de
en büyük karbon kaynağıdır. Ancak yeryüzündeki ormanların neredeyse
%70’ini tahrip veya yok ederek iki yönlü zarara yol açmış durumdayız. Birincisi, ağaçların kesilmesi büyük miktarda karbonun (daha önce bitkinin
gövdesinde depolanmış olan karbonun) karbondioksit olarak atmosfere
salınmasına neden olur. İkincisi, ormansızlaşma yüzünden atmosferdeki
karbondioksiti emip yeniden depolayacak ağaç sayısının azalması, atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunu ciddi oranda artırır.
ÜNİTE 2 | SERA ETKİSİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ | 23
Bu da tarım ve ulaşımın yol açtığından daha fazladır. Ormanların yok
edilmesiyle ortaya çıkan karbondioksitin büyük bölümü, tropikal ormanların tahrip edilmesinden kaynaklanır. Kereste elde etmek, tarım alanı açmak, yerleşim alanı açmak, yol yapımı gibi birçok nedenle, ormanlar yok
olma tehdidi altındadır.
Bununla birlikte, ormanlardan dönüştürülerek açılan tarım alanları
birkaç yılda hemen verimsizleşir. Ormanlar, tarım arazilerine göre hektar
başına 20 kat daha fazla karbon depolar. Ormansızlaşmanın engellenmesi, daha iyi ve sürdürülebilir bir orman yönetiminin sağlanması ve uygun
alanların tekrar ağaçlandırılması ile karbon salımları azaltılabilir.
24 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
2.3.6. Atıklar
Atıklar da iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının kaynağıdır. Belediye çöplüklerinde ve katı atık alanlarında atıkların çürümesi (özellikle de
organik atıkların anaerobik çürümesi), büyük miktarda metan gazı salımına
neden olur. İklim temelli bir bakış açısıyla, nesneyi bir kez kullanıp atmak
sürdürülebilir değildir. Doğru tüketim alışkanlıkları geliştirmek, tüketimi
azaltmak, yeniden kullanmak ve geri dönüşüm burada kilit kavramlardır.
2.4. İklim Değişikliğine Sebep Olan Doğal Etmenler
ÜNİTE 2
2.4.1. Enlem
Yerin biçimi ve enlemler ışınların gelme açısını
doğrudan etkiler. Güneşten birbirine paralel
demetler biçiminde gelen ışınlar, yuvarlak
olan yerkürenin ekvator kuşağına dik,
kutuplara eğik açılarla düşer. Bu eğim
farkı yüzünden enerji açısından aynı
güçte olan iki ışın demetinden kutupların çevresine gelen, ekvator çevresine gelenden çok daha geniş bir yüzeyi
aydınlatıp ısıtmak zorundandır. Sıcaklığın ekvatordan kutuplara doğru azalmasına neden olarak yeryüzündeki dağılışını
belirleyen bu olaya, enlem etkisi denir.
ÜNİTE 2 | SERA ETKİSİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ | 25
2.4.2. Atmosferin Genel Dolaşımı
Atmosfer, rüzgarlar nedeniyle sürekli hareket halindedir. Bu rüzgarlar,
hafif meltemler olabildiği gibi büyük ölçekli, şiddetli bölgesel rüzgarlar da
olabilir. Küresel ya da bölgesel atmosfer dolaşımı, genel olarak ekvatordaki
fazla ısınma ve kutuplardaki soğumaya bağlı olarak atmosferde gelişen üç
hücreli dolaşım sonucunda oluşan büyük ölçekli egemen basınç ve rüzgar
sistemlerini içerir. Örneğin, yüzey rüzgarları, tropikal alize rüzgarlarını, orta
enlem batı rüzgarlarını ve polar doğu rüzgarlarını içerir.
2.4.3. Okyanusların Genel Dolaşımı
Atmosferdeki geniş ölçekli hareketler, kısmen okyanuslardaki geniş
ölçekli hareketlere benzer. Okyanuslar da, atmosfere benzer bir biçimde
hareket ederler. Okyanus akıntıları, sıcak su kütlelerini kutuplara, soğuk
su kütlelerini ise ekvatora doğru taşıyarak dünya üzerindeki ısı transferine
yardım etmektedir. Akıntıların iklim üzerindeki etkisi, atmosfer dolaşımındakinden çok daha zayıf olmasına karşın önemsiz değildir. Örneğin, sıcak
akıntıların kıtaların doğu kıyıları açıklarında bulunması, soğuk akıntıların
ise batı kıyıları açıklarında oluşması, kıyı iklimleri üzerinde çok kuvvetli bir
etki yapar.
26 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
2.4.4. Yer Şekilleri ve Yükselti
Sıcaklık, basınç ve nem, troposferde yükseldikçe
azalır. Bu üç eleman ile yükseklik arasındaki basit
ilişki, özellikle dağlık bölgelerdeki birçok iklimsel
özellik için önemli derece karmaşık bir etki yapar.
Bir bölgeye düşen birbirine paralel ışınların yere çarpma açıları, çeşitli yamaç
eğimlerine ve yamacın baktığı yöne
doğru önemli düzeyde farklılık
gösterir. Bunun sonucunda ise
yerel ısınma farkları doğar. Yer
şekillerinin neden olduğu bu farklı ısınma, bakı kavramı ile açıklanır. Örneğin Türkiye’de güneş ışınları, dağların eğimli kuzey yamaçlarına daha dar,
güney yamaçlarına ise daha dik açıyla, hatta bazı koşullarda neredeyse paralel gelir.
2.4.5. Fırtınalar
ÜNİTE 2
Dünya üzerinde, bir bölümü çok geniş alanlı bir dağılış gösteren, bir bölümü ise yerel olarak etkili olan, çok çeşitli fırtına tipleri oluşur. Çoğunlukla
diğer iklim faktörleri arasındaki karşılıklı etkileşimler sonucunda oluşmasına karşın fırtınalar, kendilerine özgü tanıtıcı özellikleri bulunan hava şartları oluşturdukları için önemli bir etkiye sahiptir. Gerçekte, bazı fırtınalar çok
geniş alanlı ve yeterli sıklıkta oluştukları için yalnız hava koşullarını değil
iklimi de etkiler.
ÜNİTE 2 | SERA ETKİSİ VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ | 27
2.4.6. Devinme (Presesyon)
Dünyanın, kendi ekseni üzerinde başını sallayarak süzülen bir topaç gibi
yaptığı dönüş hareketidir. Bu hareketin nedeni, dünyanın ekvator bölgesinin şişkin ve ekseninin eğimli olması ve bunun sonucunda güneşin ve ayın,
yerkürenin çeşitli bölümleri üzerinde farklı çekim yapmalarıdır. Ancak, bu
hareket oldukça yavaştır. Yerküre ekseninin tam bir daire çizmesi için yaklaşık 26.500 yıl geçmesi gereklidir. Diğer bir deyişle, ilkbahar noktasının yeri
de yörünge üzerinde 26.000 yılda tam bir dönüş yapmış olur. Uzun devreler boyunca iklim koşullarında oluşan değişiklikler dikkate alındığında,
presesyonun etkisi üzerinde mutlaka durulmalıdır. Buna karşılık, mevsimlik
değişimler ya da çok kısa süreli iklim değişiklikleri ve özellikle yıllar arası
değişebilirlik açısından presesyonun çok fazla rol almayacağı açıktır.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
ÜNİTE 3
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GÖZLENEBİLİR
VE ÖNGÖRÜLEN ETKİLERİ
ÜNİTE 3 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GÖZLENEBİLİR VE ÖNGÖRÜLEN ETKİLERİ | 29
ÜNİTE 3
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GÖZLENEBİLİR
VE ÖNGÖRÜLEN ETKİLERİ
Sera etkisiyle dünyanın sıcaklığı giderek artmaktadır. Isınmaya, başta
karbondioksit olmak üzere atmosferde ısıyı tutan gazların yoğunluğunun
artması neden olur. Küresel ortalama sıcaklığın 19. yüzyıldan beri yaklaşık
0,75 °C arttığı gerçeği artık kabul edilmektedir. İklim değişikliğine yol açan
sera gazlarının salımını bugün durdursak bile, atmosferdeki sera gazlarının
yoğunluğundan dolayı küresel ısınma devam edecektir. Fosil yakıtla çalışan
tüm elektrik santrallerini kapatsak, tüm uçak, araba ve trenleri durdursak,
orman yangınlarını engellesek bile 0,6°C daha fazla ısınma yaşanacaktır.
Sanayi Devrimi öncesi dönemlerle kıyaslandığında, dünya için olası en az
sıcaklık artışı 1,4°C civarındadır. Bu, geri dönüşü olmayan bir artıştır. Ancak
uluslararası politika süreçleri aracılığı ile hükümetler iklim değişikliği ile ilgili belirli hedefler oluşturmuştur. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli
(IPCC) tarafından yayınlananlar da dahil, pek çok iklim değişikliği modellemeleri 2°C ve üzerindeki sıcaklık artışları sonucunda değişik etkiler oluşacağını öngörmektedir.
30 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
ÒÒ Küresel ölçekte tarımsal üretim günümüzle karşılaştırıldığında artacak, fakat coğrafi eşitsizlikler söz konusu olacaktır. Orta ve yüksek enlemlerde yer alan ülkelerde mahsuller artarken, şimdiden
üretimin düştüğü tropikal kuşakta üretim daha da düşecektir. Bunun sonucunda 10 ile 30 milyon insan daha açlık riski ile karşılaşacaktır.
ÒÒ İnsan sağlığı özellikle sıcak hava dalgaları, yetersiz beslenme, seller, kuraklıklar ve bulaşıcı hastalıkların yayılmasından dolayı olumsuz etkilenecektir.
ÒÒ Orta enlemler ve yarı kurak tropikal bölgelerde artan kuraklıkla
birlikte su kaynakları da azalacaktır. 400 bin ile 1,7 milyar arasında
insan, su kıtlığından muzdarip olacaktır.
ÒÒ Azalan doğal kaynaklara ulaşım konusundaki anlaşmazlıklar var
olan çatışma ve savaşları şiddetlendirirken, özellikle yaşam alanlarının yükselen deniz seviyesi, seller, kuraklık gibi çevresel etkenlerden dolayı değişmesi, çevresel göç ve mülteci riskini doğuracaktır.
ÒÒ İklim değişikliğinin en belirgin etkisi küresel ısınma olsa da artan
sıcaklıklar, olağanüstü ve aşırı hava olaylarının sayısında ve şiddetinde de artışa neden olacaktır. Bazı yerler kuraklıkla mücadele
ederken, diğer alanlar sellerle uğraşacaktır. Benzer şekilde kasırga
gibi tropik fırtınaların şiddeti ve zararlarının da artacağı öngörülmektedir.
ÜNİTE 3
Öngörülen sıcaklık artışları dünya yüzeyinde eşit olarak dağılmamaktadır. Karalarda sıcaklık artışlarının okyanuslara göre daha fazla olması beklenmektedir. Aynı şekilde yüksek enlemler ekvator bölgelerine göre daha
fazla ısınacaktır. En büyük sıcaklık sıçramalarının, kuzey enlemlerindeki iç
bölgelerde yaşanacağı tahmin edilmektedir.
Şiddetlenen siklon ve kasırga gibi tropik fırtınalar, aralıkları sıklaşan ve
daha zararlı hale gelen sel ve kuraklık dönemleri iklim değişikliğinin çoktan
başladığının açık göstergeleridir. İklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkabilecek doğal afetler, canlı yaşamını olumsuz etkileyecektir.
ÜNİTE 3 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GÖZLENEBİLİR VE ÖNGÖRÜLEN ETKİLERİ | 31
3.1. Tarıma Etkileri
İklim değişikliği tarımda olumlu ve olumsuz pek çok etkiye yol açacaktır. Karbondioksit düzeylerinin yükselmesi, solunum sırasında karbondioksit alarak büyüyen bitkiler için üretkenliği ve büyümeyi artıran bir faktör
olarak ortaya çıkabilir. Ancak, sıcaklığın hafifçe artması genelde büyüme
açısından olumlu sonuç verirken, sıcaklık düzeyinin aniden yükselmesi
bitkilerin büyüme hızını yavaşlatabilir. Sıcaklık arttıkça, buna bağlı olarak
buharlaşma hızı da artarak toprağın kurumasına yol açar. Su kaynaklarının
da yetersiz olmasıyla, bitkilerin yetişmesi olumsuz etkilenir.
İklim değişikliği, tarımsal üretimi aşırı hava koşulları (yüksek sıcaklık, yoğun yağışlar, sel, kuraklık vb.) nedeniyle doğrudan, toprak kalitesinin değişmesi, artan bitki zararlıları, böcekler ve hastalıklara bağlı olarak da dolaylı
yoldan etkileyecektir. Sıcaklık arttıkça, bitki zararlıları ve haşere nüfusu da
çoğalacağından, bunlara bağlı sorunlar da artacaktır.
Deniz seviyesinin yükselmesi kıyı şeridindeki tarım alanlarında tuzlu su
girişini artırabilecektir. Denize yakın bölgelerde denizlerin yükselmesi ve
karalar üzerinde ilerlemesi ile tarım arazileri kayıplarında ve kıyı erozyonlarında artışlar görülecektir. Kıyı çizgisinin kara yönünde yer değiştirmesi
kumulların tarım alanlarına doğru ilerlemesine neden olmaktadır.
İklim değişikliğinin tarıma etkileri ile gıda fiyatlarında artış, gıda sıkıntısı,
tarımla geçimini sağlayan kırsal kesimde daha fazla yoksulluk, köyden kente göçlerde artış yaşanabilecektir.
32 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
3.2. Buzulların Erimesi ve Küçülmesi
Buzullar dünyanın en büyük tatlı su rezervleridir. Sıkışmış kardan
oluşan ve yeryüzünde yavaş yavaş ilerleyerek gezegenimizin yüzeyini şekillendiren morfolojik şekillerdir. Dünya çapındaki buzullar Küçük Buz Devri’nin sonundan beri (yaklaşık 1850 yılından beri) geri çekilmektedir. Ancak buzullar, son on-yirmi yılda tarihsel eğilimlerle açıklanamayacak kadar
hızlı biçimde erimeye başlamıştır. Buzulların erimesi, küresel ısınmanın en
görünür sonuçlarından biridir. Buzulların geri çekilmesi, her kıtada gözlenmiş olan bir durumdur. Alaska’da neredeyse izlenen tüm buzulların eridiği
tespit edilmiştir. Son on yıldaki incelme oranlarının, önceki kayda geçmiş
oranların iki katından da fazla olduğu belirtilmektedir.
1918
2002
Rocky Dağları, Ant Dağları, Alpler ve Himalayalar başta olmak üzere tüm
dünyada buzullar giderek artan bir hızda erimektedir. Bu hızlı erime ve küçülmelerin nedeni, dağlık bölgelerde sıcaklıktaki 1-2°C’lik çok küçük
bir artışın bile yağışlarda ciddi değişimlere yol açmasındandır (yağmur oranındaki artış ve kar oranındaki azalma).
ÜNİTE 3
Dağ buzulları ve kalıcı kar kütleleri, karalar üzerinde yer alan tatlı su depolarıdır. Bu su depoları binlerce yıldır çiftçilerin su gereksinimini karşılamaktadır.
ÜNİTE 3 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GÖZLENEBİLİR VE ÖNGÖRÜLEN ETKİLERİ | 33
Günümüzde dağ buzullarının her geçen gün artarak erimeye devam etmesi, ekosistemleri doğrudan etkilemekte, aynı zamanda tarımda sulama,
şehirlerde içme ve kullanma suyu kaynaklarının azalmasına neden olmaktadır. Deniz suyu seviyeleri yükseldikçe, kıyı yerleşimleri ve yaşam alanları
da yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalacaktır.
Buzulların erimesi ve deniz seviyelerinin yükselmesi nedeniyle risk
altındaki bazı bölgeler
ÒÒ Ekvador, Peru ve Bolivya - Yıl boyunca su sağlayan ama giderek küçülen buzullar, yağışsız mevsimlerde bu ülkelerin tek su kaynağıdır.
ÒÒ Himalayalar - Özellikle buzul göllerinin patlaması ve sele yol açması
çok ciddi bir tehlikedir. Asya’da buzullarla beslenen nehirler dünya nüfusunun üçte birinin su ihtiyacını karşılar.
ÒÒ Tuvalu gibi küçük ada ülkeleri ve Solomon Adaları’nın bazıları - Deniz
seviyesinin yükselmesiyle alçaktaki alanlar su altında kalmakta ve tuzlu su yeraltındaki yaşamsal öneme sahip su rezervlerine sızmaktadır.
Hızla eriyen buzullar, doğa açısından büyük risk taşır. Kutup ayıları şimdiden besin zincirindeki değişiklikler, buzulların erimesi, yaşam ve avlanma
alanlarının daralması yüzünden açlıkla karşı karşıyadır. Pek çok balina türünün ise ana beslenme alanı Kuzey Buz Denizi’dir. Kuzey Buz Denizi, yeryüzündeki en verimli deniz ekosistemi ve kuşların en yoğun olarak yaşadığı
yerdir. Denizlerdeki buzulların kaybolması ve sıcaklığın yükselmesi, balina,
fok, kutup ayısı ve deniz kuşlarının besin kaynaklarının azalmasına yol açacaktır. Pek çok başka tür ve mercan resifleri (deniz seviyesi yükseldiğinde
güneşten aldığı enerjiden mahrum kalabilecek) de bundan etkilenecektir.
34 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
3.3. Deniz Seviyesinde Yükselme
ÜNİTE 3
Deniz seviyesi hem termal genleşme, hem de buzulların erimesinden etkilendiği için küresel ısınmanın hassas
bir göstergesidir. Termal genleşmenin
ve buzulların erimesinin deniz seviyesinin yükselmesine etkileri aşağı yukarı
aynıdır. Sıcaklık artmaya devam ettikçe
bu artış hızlanacaktır. Hükümetlerarası
İklim Değişlikliği Paneli’nin Beşinci Değerlendirme Raporu’nda 21. yüzyıl sonuna kadar deniz seviyesinin yaklaşık
0,8 metreye kadar yükselebileceği öngörülmektedir. 1901-2010 yılları arasında küresel ortalama deniz seviyeleri 19 cm. yükselmiştir.
Deniz seviyesi yükseldikçe, giderek daha fazla toprak su altında
kalacaktır. Sahil kesimleri ve küçük
adaların durumu, denizlerin yükselmesiyle çok riskli hale gelecektir.
Suya gömülme ve erozyona bağlı
olarak toprak kaybı yaşanacak, sel
baskınları, taşkınlar artacaktır. Bir
başka sonuç, tuzlu su girişidir. Deniz
seviyesi yükselince, tuzlu su kıyı tatlı
su akiferlerini istila eder. Bu istila, şu
anda birçok ülkenin kıyı bölgelerinde sorun yaratan taban suyu seviyelerinin yükselmesi ile daha da kötü hale
gelmektedir. İsrail, Pakistan, Hindistan ve Çin bu sorunu yaşayan ülkeler
arasında yer alır. Diğer bir etki ise, kıyı erozyonudur. Dalgalar kıyıya doğru
çarptıkça kıyıyı aşındırır. Tüm bu olayların kıyı tarımına, tatlı su kaynaklarına, dalyanlara, lagün göllerine, insan yerleşimlerine ve insan sağlığına
olumsuz etkileri olacaktır. Konumları mevcut deniz seviyesiyle yakından
ilintili olan ve kuşlara, memeli hayvanlara, balıklara, kumul bitkilerine ve
diğer birçok canlıya ev sahipliği yapan kıyı sulak alanları, deniz seviyesinin
yükselmesine özellikle duyarlı alanlardır.
ÜNİTE 3 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GÖZLENEBİLİR VE ÖNGÖRÜLEN ETKİLERİ | 35
Deniz seviyesindeki bir metrelik yükselme Şangay’ın üçte birini sular altında bırakacaktır. Dünya Bankası’nın bir analizine göre Bangladeş 140 milyon insanın temel besin maddesi olan pirinç üretiminin yarısını kaybederek
en ağır darbeyi alacaktır. Şu andaki pirinç fiyatlarına göre bu Bangladeş’e
3,2 milyar Amerikan Doları’na mal olacaktır. Asya’nın yoğun nüfuslu nehir
vadilerinde yaşayanlar, zaten kalabalık olan iç bölgelere gitmek zorunda
kalacaklardır. Şimdiden nüfus artışı, barınma ve tarım için rekabet ile karşı
karşıya olan birçok gelişmekte olan ülkeyi bir de deniz seviyesi yükselmesi
ve ciddi toprak kaybı gibi sorunlar beklemektedir. Bu durumdan doğrudan
etkilenen ülkelerden bazıları, bu sorunun temel nedeni olan atmosferdeki
karbondioksit artışına en az neden olanlardır.
Yeryüzünde her üç insandan ikisi herhangi bir deniz, göl ya da okyanus
kıyısına 80 kilometre uzaklıkta yaşamaktadır. Bu durum hem az gelişmiş
ülkeleri, hem de sanayileşmiş ülkelerin Londra, New York, Tokyo ve Sydney
gibi büyük kıyı kentlerini de aynı şekilde etkileyecektir.
Özellikle risk altındaki bölgeler Kuzey Amerika, Latin Amerika ve Afrika’nın alçak kesimleri; Avrupa’nın kalabalık nüfuslu kıyı kentleri; Asya’nın
nüfusu yoğun ve hem büyük nehirler, hem de okyanus fırtınaları nedeniyle
taşkın riski barındıran deltaları; denizlerin yükselmesiyle varlıkları tehlikeye
giren çok sayıdaki küçük ada devleti olarak sıralanabilir.
36 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
3.4. Aşırı Hava Olayları
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), aşırı hava koşullarının
daha sık görüleceğini ve şiddetlerinin artacağını öngörmektedir. Sıcak
hava dalgaları, kuraklık, orman yangınları, seller, şiddetli fırtınalar ve toz
bulutları, insan sağlığı ve refahını etkileyeceği gibi geniş çaplı toplumsal ve
kültürel kargaşaya da yol açabilir.
Sıcaklığın hızla değişmesi mevsimleri de etkileyip mevsimlerin süresini değiştirebilir. Örneğin, kısalan
kışlar belli bir ekosistemde kilit rol
oynayan unsurların eşleşememesi
gibi sorunları doğurabilir. Kuşların
beslenme dönemlerinde, solucan
veya böcekler olmayabilir, arılar uyandığında henüz çiçekler açmamış
olabilir. Kuraklık ve sellerin sıklaşması da yerelde gıda üretimini olumsuz
etkilerken, dağlık bölgelerde yaşayan topluluklar eriyen buzulların neden
olacağı sel riskine çok daha açık hale gelebilirler. Buna ek olarak, Güney ve
Güneydoğu Asya’da sellerin neden olduğu hastalıklar ve ishale bağlı ölümler artabilir. Belli bir bölgenin bu tip aşırı hava koşullarından etkilenmeye
açık olması, hem iklim değişikliğinin boyutuna, hem de ülkelerin olası tehditlere karşı etkili çözümler geliştirip geliştirmemesine bağlıdır.
ÜNİTE 3
Isınmadan dolayı enerjisi artan tropik fırtınalar, örneğin kasırgalar, daha
şiddetlenecek ve fırtına yolları muhtemelen yön
değiştirerek kutuplara yönelecektir. Bu yön
değiştirme Avustralya’nın güneyinde,
ABD’nin kuzeyinde ve Avrupa’nın güneyinin önemli bir bölümünde daha
az yağmur görüleceği ve Kuzey Avrupa’yı ise daha güçlü kış fırtınalarının
vuracağı anlamına gelmektedir.
Denizlerin sıcaklığındaki küçük bir
artış bile Avustralya kıyılarını tehdit
eden kasırgaların oluşumuna yol açabilecektir.
ÜNİTE 3 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GÖZLENEBİLİR VE ÖNGÖRÜLEN ETKİLERİ | 37
Örneğin, 1995 yılı Temmuz ayında Chicago’da beş gün boyunca sıcaklık
dalgaları yaşanmış, hava sıcaklıkları 38-41°C’yi bulmuştur. Chicago, klimanın yaygın kullanıldığı modern bir sanayi şehri olmasına karşın, sıcaklık dalgası 500 kişinin hayatına mal olmuştur. Ayrıca Chicago, ABD’nin mısır ekim
bölgesinin merkezinde yer aldığından, bu sıcaklar ABD’nin mısır hasadının
%15 oranında azalmasına ve 3 milyar Amerikan Doları zarara yol açmıştır.
3.5. İnsan Sağlığına Yönelik Tehditler
İklim değişikliğinin insan sağlığına bir takım doğrudan ve dolaylı etkileri
olacağı ortadır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), küresel ısınmaya bağlı sıcak dalgalarının, sellerin, fırtınaların, yangınların ve kuraklığın
dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insanın ölmesine, hastalanmasına
ve yaralanmasına neden olacağını öngörmektedir. Sıcak dalgalarının sıklaşması ve şiddetlenmesine bağlı ölümlerin de artması beklenmektedir.
38 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
Bazı hastalıklar sıcaklık ve yağışa karşı oldukça duyarlıdır. Yüksek sıcaklıkların olduğu dönemlerde özellikle çocuklarda ishal salgınları görülebilir.
1997-1998 yaz aylarında ve El Nino döneminde bağırsak sistemi hastalık
vakalarında artış görülmüştür. Bu durum, gelişmekte olan ülkelerde özellikle çocuk, yaşlı ve kadınları etkilemiştir.
En yoksul bölgelerde sıcaklık değerlerindeki çok küçük değişmeler, büyük sağlık sorunlarına neden olmaktadır.
ÜNİTE 3
Ateşli humma ve sıtma, iklim hassasiyeti olan ve geniş alanları etkileyen
hastalıklardır. Artan sıcaklıklara ve mevsim düzenlerinin değişmesine bağlı
olarak dünyada humma ve sıtma vakalarında artış beklenmektedir.
Özellikle sıcaklıkların yükselmesi ve düzensiz yağış dağılımı, hastalık taşıyıcı vektörlerin/canlıların dağılımını da değiştirecektir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan bilimsel çalışmalara göre, iklim değişikliği
nedeniyle riski artacak hastalık taşıyıcı vektörlerle yayılan hastalıklar şunlardır: Kuş gribi, kene kaynaklı Lyme hastalığı veya ansefalit, kolera, parazitler, veba, kızıl humma, uyku hastalığı, verem, sarı humma, sıtma.
ÜNİTE 3 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GÖZLENEBİLİR VE ÖNGÖRÜLEN ETKİLERİ | 39
Birçok gelişmekte olan ülkede ishale bağlı hastalıklarla, yetersiz beslenme ve buna bağlı rahatsızlıklar daha sık görülebilir, çocukların büyümesini ve gelişmesini etkileyebilir. Her ülkede, kötü yaşam koşullarına karşı en
savunmasız kesimler (yaşlılar, çocuklar ve yoksullar), iklimin daha da fazla
değişmesiyle başa çıkamayabilirler.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
ÜNİTE 4
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ’NİN
TÜRKİYE’YE ETKİLERİ
ÜNİTE 4 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ | 41
ÜNİTE 4
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ’NİN
TÜRKİYE’YE ETKİLERİ
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Dördüncü Değerlendirme Raporu’nda Akdeniz Havzası, iklim değişikliğinden en çok etkilenecek
bölgeler arasında gösterilmektedir. Bir Akdeniz ülkesi olan Türkiye, küresel
iklim değişikliğinin potansiyel etkileri açısından risk grubu ülkeler arasında
yer almaktadır. İklim değişikliğinin Türkiye’deki etkilerinin, artan yaz sıcaklıkları, batı illerinde azalan kış yağışları, su kaynaklarının azalması (özellikle
yüzey sularının kaybı), orman yangınlarının artması, erozyon, tarımsal üretkenlikte değişiklikler, artan sıklıkta kuraklık, toprak bozulması, kıyı erozyonu, sel ve bunlara bağlı ekolojik bozulmalar, sıcak dalgalarına bağlı ölümler
ve vektör kaynaklı (sivrisinek, kene vb.) hastalıklarda artışlar şeklinde olacağı tahmin edilmektedir.
42 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
Gerek IPCC raporu, gerekse yürütülen bir dizi ulusal ve uluslararası bilimsel model çalışmaları, Türkiye’nin yakın gelecekte daha sıcak, daha kurak
ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağını ortaya
koymuştur.
Son elli yılın yaz sıcaklıkları (ortalama ve maksimum) Türkiye’nin
batı illerinde artış gösterirken, kış sıcaklıkları ise genelde kıyı bölgelerinde düşüş göstermiştir. Simülasyonlara göre Türkiye için ortalama yıllık sıcaklık artışının 2100 yılına kadar 2-3°C olacağı öngörülmektedir. Türkiye’nin
batı kısmında ise yaz sıcaklıklarının 6°C’ye kadar artması beklenmektedir.
İstatistiksel anlamda Türkiye genelinde gündüz sıcaklıklarında 10 yıl içinde
önemli bir değişim görülmemiştir. Gece sıcaklıklarında ise önemli artışlar
belirlenmiştir.
ÜNİTE 4
Türkiye’nin batı illerinde kış mevsimi yağışları son 50 yılda önemli ölçüde azalmıştır. Buna karşılık sonbahar yağışları İç Anadolu’nun kuzey bölgelerinde artış göstermiştir. Yaz ve ilkbahar yağışları ise herhangi bir eğilim
göstermemiştir.
Geleceğe yönelik yapılan simülasyonlar; Ege ve Akdeniz kıyıları boyunca
toplam yağışta tahmini bir düşüş ve Türkiye’nin Karadeniz kıyısı boyunca
da bir artış göstermektedir. Yağışlarda en keskin mutlak düşüşlerin ise güneybatı kıyısında olması beklenmektedir.
ÜNİTE 4 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ | 43
Türkiye’de iklim değişikliğinin yaratacağı etkilerin gelecekte ciddi bir
tehdit oluşturacağı görülmekle birlikte, iyi planlandığında bu etkilerin bazı
fırsatları da beraberinde getireceği öngörülmektedir. Bu etkiler ile başa
çıkabilmek ve bunarı yönetebilmek için uyum sağlamaya yönelik çabalar,
iklim değişikliğine karşı hassasiyeti azaltmada son derece önemli bir rol oynayacaktır.
Küresel sera gazı salımlarını sınırlandırmak için güçlü önlemler zamanında alınsa bile iklimin gidişatı nedeniyle ısınmanın tamamen önlenmesi
artık mümkün değildir. Bu durum, iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamaya yönelik önlemlerin alınmasına ve stratejilerin geliştirilmesine olan
ihtiyacı göz önüne sermektedir.
Uyum, toplumların kendilerini belirsiz bir gelecekle daha iyi mücadele
etmelerini sağlayan bir süreçtir. Uyum sağlamaya yönelik birçok seçenek
ve fırsat bulunmaktadır. Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi ve
Eylem Planı’nda su kaynakları yönetimi, tarım sektörü ve gıda güvenliği,
ekosistem hizmetleri, biyolojik çeşitlilik ve ormancılık, doğal afet risk yönetimi ve insan sağlığı başlıkları altında politika, bilimsel araştırma, uygulama ve kapasite geliştirmeye yönelik Türkiye’nin alabileceği önlemler tespit
edilmiştir. Ülke çapında uygulanacak olan bu eylemlerin yanı sıra herkesin
kendi yaşam biçimi ve uygulamalarını değiştirerek iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamada yapabilecekleri bulunmaktadır.
44 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
4.1. Su Kaynaklarına Etkileri
Türkiye’de, kullanılabilir su varlığı bakımından kişi başına düşen su miktarı 1.519 m3 tür. Dünya ortalamasıyla karşılaştırıldığında ülkemizin, genel
olarak bilinenin aksine, sınırlı su kaynaklarına sahip ve su fakiri olma yolunda ülkeler arasında bulunduğu görülmektedir.
Su sıkıntısı Türkiye’nin birçok bölgesinde kendini belli dönemlerde hissettirmektedir ve başta tarım olmak üzere birçok sektörde suya yönelik
talebin hızla artması nedeniyle bu sıkıntı artmaktadır. Türkiye’nin özellikle
iç bölgeleri, 2007’de yaşanılan en sıcak yaz sonrası ciddi şekilde kuraklıkla
karşı karşıya kalmıştır.
ÜNİTE 4
Ankara’nın güneyinden Akdeniz’e kadar uzanan ve Türkiye’nin tahıl ambarı olarak bilinen geniş Konya Ovası yağışsız geçen bir yaz ve son on yıldaki iklim değişikliğinin de etkileriyle kuraklıktan en çok etkilenen bölgeler
arasında yer almış, onlarca göl kuruyarak bölge halkına ve doğal yaşama
çok ciddi sonuçları beraberinde getirmiştir.
Türkiye’nin Ege kıyısında Gediz ve Büyük Menderes Havzaları’ndaki yüzey sularının %50’sinin bu yüzyıl içinde yok olabileceği, böylece tarımda,
evlerde ve sanayide su kullanıcıları için aşırı su kıtlıkları meydana geleceği
belirtilmektedir.
ÜNİTE 4 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ | 45
Sektörel su kullanımı açısından bakıldığında, Türkiye’de %74’lük pay tarım sektöründedir. Ancak suyun önemli bir kısmının tüketildiği tarım sektöründe, sulanabilir arazinin yalnızca %8’inde basınçlı sulama (yağmurlama
ve damla sulama); %92’sinde ise hala geleneksel yüzey sulama yöntemleri
(karık, tava ve salma sulama) uygulanmaktadır.
Su ve sağlıklı sulak alanlar, iklim değişikliği ile mücadelede ve doğal iklim süreçlerinin kontrolünde temel rol oynamaktadır (su döngüsü; biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi ve sera gazı salınımlarının azaltılması etkilerine
karşı tampon görevi görmek suretiyle). Sulak alanların korunması ve akılcı
kullanımı, ortaya çıkabilecek olumsuz ekonomik, sosyal ve ekolojik etkileri
azaltmaya yardımcı olur.
Doğal kaynakların korunması ve su kaynaklarında tahmin edilen değişikliklere uyum sağlanabilmesi için hem tarımda, hem sanayi sektöründe
önlemler alınması gerekmektedir. Ayrıca sulamada ve su dağıtım sistemlerinde de teknolojik değişimlere ihtiyaç duyulmaktadır.
Uyum için Alınabilecek Bazı Önlemler
ÒÒ Tarımda suyun etkin ve tasarruflu kullanılmasını sağlayan sulama
yöntemlerinin kullanılması,
ÒÒ Sanayide suyu verimli kullanan yeni yöntem ve teknolojilerin kullanılması,
ÒÒ Sanayide kullanılan atık suyun yeniden kullanımı için gerekli önlemlerin alınması ve yatırımların yapılması.
46 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
4.2. Tarıma Etkileri
Yağışların azalması, sıcaklık artışı ve kuraklığa bağlı olarak tarımsal üretim potansiyeli ve verimlilik değişebilir. Bu değişiklik bölgesel ve mevsimlik farklılıklarla birlikte, ürünün türüne göre bir artış ya da azalış biçiminde
gerçekleşebilir. Bu değişikliğin farklı senaryolara göre şu şekilde gelişmesi
öngörülmektedir:
Salımların kontrol edilmediği senaryoya göre, 2080’li yıllara kadar Türkiye’nin tarımsal ürün üretiminde yaklaşık %2,5 oranına kadar bir azalma
(%0 - %2,5 arasında) öngörülmektedir.
ÜNİTE 4
Tarımsal verimde düşüşün özellikle yazın yetişen ve sulanmayan zirai
türleri etkileyeceği öngörülmektedir. Bu durumdan olumsuz etkilenecek
başlıca ürünler arasında fasulye, soya fasulyesi ve mercimek gelir. Buna ek
olarak, sebzelerin ekim-dikim zamanları değişebilir. Hastalık ve zararlıların
gelişme hızları artabilir ve yenileri ortaya çıkabilir.
İklim değişikliğinin, Türkiye’de hayvancılığa da etkileri olacaktır. Otlakların sürdürülebilirliği şimdiden çok ciddi bir baskı altındadır.
İklim değişikliği, özellikle Türkiye’de arazi (toprak) bozulmasını doğrudan etkileyebilecektir. Türkiye’deki çölleşmenin en önemli sebeplerinden
ÜNİTE 4 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ | 47
olan erozyon, iklim değişikliği sonucunda oluşacak olan ani ve şiddetli yağışlar ile kuraklık yüzünden daha önemli bir sorun haline gelecektir. Toprak
verimliliğinin azalması, kırsal alandan büyük şehirlere göçleri artırabilir.
Kuraklık ve verim düşüşü nedeni ile sulama suyu sıkıntısı ve ihtiyacı artacaktır. Kuraklık ile taban suları ve yeraltı suları daha derine inecektir. Orman
ürünlerinde kayıplar oluşacak ve dolayısıyla orman alanlarının verimliliğinde azalmalar görülebilecektir.
Tarımsal üretimin doğrudan bağlı olduğu sanayilerde ekonomik sorunlar ve kayıplar yaşanabilecektir. Çiftçi gelirlerindeki kayıplar ve tarımsal üretimdeki düşüşle orantılı olarak işsizlik artabilecektir.
Uyum için Alınabilecek Bazı Önlemler
ÒÒ İyi tarım uygulamalarının ve organik tarımın (ekolojik tarım) yaygınlaştırılması,
ÒÒ Geleneksel sulama yöntemleri yerine (salma sulama vb.), damla,
yağmurlama, şişleme gibi bitkiye ve toprağın yapısına uygun verimli ve tasarruflu sulama yöntemlerinin kullanılması,
ÒÒ Değişen iklim koşullarına göre ekim-dikim zamanlarının ve ürünlerin hasat dönemlerinin, ürün desenlerinin ve rotasyon planlarının güncellenmesi,
ÒÒ Anız yakılmaması ve toprak yüzeyinin anızsız nadasa bırakılmaması,
ÒÒ Yeni zararlılara dikkat edilmesi, yeni zararlıları, zararlı otları ve hayvan hastalıklarını kontrol altına almak için çalışmalara devam edilmesi,
ÒÒ Etkin ve enerji tasarruflu tekniklerin kullanılması,
ÒÒ Çayır ve mera alanlarının korunması (hayvanların her gün aynı yerde otlatılmaması, toprak yüzeyinin yeşil bitkilerle kapatılması),
ÒÒ İklimsel aşırılıklardan kaynaklanan zararların azaltılması için sigorta sistemlerinin etkinleştirilmesi ve yaygınlaştırılması.
48 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
4.3. Kıyılara ve Deltalara Etkileri
Deniz seviyesinin yükselmesine bağlı olarak Türkiye’nin yoğun yerleşim,
turizm ve tarım alanları durumundaki kıyı ovaları, delta ve haliç tipi kıyıları
sular altında kalabilir. Akdeniz ve Karadeniz bölgeleri için deniz seviyeleri
yükselmeleri son yüzyıl içinde 12 cm civarında olmuştur.
Türkiye’de 30 milyondan fazla insan kıyı bölgelerde yaşamaktadır. Bu
bölgelerdeki altyapı ve tarım arazileri, Ulusal Deniz Seviyesi Gözlem Sistemi tarafından yılda yaklaşık 4-8 mm olarak ölçülen deniz seviyesi yükselmelerine karşı hassas konumdadır.
ÜNİTE 4
Akdeniz Bölgesi’nin kıyı alanlarında, yeraltı sularının giderek daha fazla
çıkarılması suyun azalmasına ve birçok kıyı akiferinin deniz suyuyla dolmasına sebep olmaktadır. Bununla birlikte başta Orta ve Doğu Karadeniz, Ege
Bölgesi’nin kuzeyi ve Akdeniz Bölgesi’nin doğusu olmak üzere Türkiye’nin
kıyı şeritleri günümüzde kıyı erozyonu ve sellerden olumsuz etkilenmektedir. Özellikle bu bölgelerde deniz seviyesinde gerçekleşecek bir yükselme
mevcut sorunların boyutunu daha da artıracaktır.
Seyhan Deltası’nda Küresel İklim Değişikliğine Bağlı Deniz Seviyesi Yükselmesine Uyum ve Etkilerinin Azaltılması Projesi ile farklı senaryolara göre
iklim değişikliğine bağlı deniz suyu seviyesi yükselmeleri nedeniyle sular
altında kalacak olan alanlar belirlenmiştir. Kuş Araştırmaları Derneği tarafından yürütülen proje, deniz suyu seviyesinin yükselmesi nedeniyle Akyatan ve Tuzla lagünleri çevresindeki bir belde ve 11 köyün etkileneceğini
ortaya koymaktadır. Ayrıca daha alçak kesimlerde bulunan tarım ve mera
alanlarının büyük bir kısmının da sular altında kalacağı ve deniz suyunun iç
kesimlere ilerlemesi sebebiyle verimli tarım topraklarının tuzlanacağı, bu-
ÜNİTE 4 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ | 49
nun da hem ekonomik, hem de sosyal açıdan önemli sorunları beraberinde getireceği belirtilmiştir. Projede bunlara ek olarak, tuzlu deniz suyunun
yüzeyden ve yeraltı suyu ile iç kesimlere taşınacağı, içme ve kullanma sularının tuzlanacağı, içme ve kullanma suyu temininde sorunlar yaşanacağı
tespit edilmiştir. Ürün deseninin değişmesi, bulaşıcı hastalıkların artması,
su kaynaklarının azalması veya ürün kalitelerinin düşmesi gibi riskler de
değerlendirildiğinde deniz seviyesi yükselmesi ile alandaki mevcut fiziksel
ve sosyoekonomik yapı değişecektir.
4.4. Doğal Afetler
İklimin değişmesi ile birlikte farklı ölçülerde yaşanan kuraklık ve seller
Türkiye’nin bazı bölgelerinde afet niteliğinde doğal olayları gündeme getirmektedir. İklim değişikliğine bağlı olarak Türkiye’de, doğal afetlerin sıklığı,
şiddeti ve ülke çapındaki coğrafik dağılımlarında artışlar öngörülmektedir.
Örneğin, kış aylarında yüzeysel akışa geçen su miktarının artması, taşkınlar
konusunda ilave önlemlerin alınmasını ve mevcut altyapının geliştirilmesini gerekli kılacaktır. Benzer şekilde yağışların şiddetinin artacağı öngörülen
bölgeler vardır. Dolayısıyla bu tür bölgelerde hem kırsal hem de kentsel
alanlarda taşkın riski ortaya çıkacak veya mevcut taşkın riski artacaktır.
50 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
Kuraklık ulusal bir kriz olarak tanınmaya başlanmış, kuraklık tahminlerini geliştirmek ve kuraklıkla mücadelede çiftçilere destek olmak üzere Konya’da Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü bünyesinde
bir ‘Kuraklık Merkezi’ oluşturulmuştur.
Uyum için Alınabilecek Bazı Önlemler
ÒÒ Erken uyarı sistemlerinin kurulması,
ÒÒ Doğal afet etkilerini azaltıcı veya önleyici altyapıların geliştirilmesi,
ÒÒ Zararları önlemek üzere çevresel etkilere karşı sigorta sisteminin
uygulanması,
ÒÒ Zararları en aza indirgemek için kriz ve afet yönetimi planlarının
hazırlanması,
ÒÒ Afet kaynaklı göç riski altında bulunan alanlar için alternatif planlar geliştirilmesi.
ÒÒ Deniz suyu seviyesinin yükselmesine karşı kıyı bariyerlerinin oluşturulması ve birçok alanda doğal bariyer görevi yapan kıyı kumullarının korunmasının sağlanması,
ÒÒ Taşkın ve sel önleyici faaliyetlerin hayata geçirilmesi,
4.5. İnsan Sağlığına Etkileri
ÜNİTE 4
Sıcak hava dalgaları ve sıcak günlerin sıklığındaki artışlar insan sağlığını
etkileyebilir. Aşırı iklim olaylarının daha sıklaşması nedeniyle hava koşulları
ile bağlantılı ölümler ve hastalıklar artabilir. Örneğin, ardışık çok sıcak günlerin sayısındaki artış özellikle yaşlılar ve kronik kalp-damar ya da solunum
hastalığı olanlarda akut sağlık sorunlarını doğrudan etkileyecektir.
Su sıkıntısı ve ısı stresinden kaynaklanan enfeksiyonlar, özellikle büyük
şehirlerde sağlık sorunlarını artırabilir. İshal salgınları görülebilir. İklim değişikliğine bağlı olarak artacak taşkın riski de bulaşıcı hastalıkların yayılma
risklerini ve bunların dağılım alanlarını değiştirecektir.
Doğu ve Orta Anadolu Bölgesi’nde yaşanacak su sıkıntısı ile göç ve
mevsimlik işçi olarak başka bölgelere gidenlerin artması ile şark çıbanı
(Layşmanya), sıtma, Kırım-Kongo kanamalı ateşi gibi hem vektör-insan kay-
ÜNİTE 4 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ | 51
naklı, hem de verem, trahom, enterik virüsler ve solunum yolları hastalıkları
gibi insandan insana geçen hastalıkların çeşitliğinde de artış olması beklenmektedir. Bütün dünyada artan bir sorun olan veremin (tüberküloz) ise
son yıllarda Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de arttığı bildirilmiştir.
El ve çevre hijyeni konusunda uygulamalı eğitim verilmesi, önleyici hekimlik çalışmalarının yapılması çok önemlidir. Her an patlak verecek bir
salgını en kısa sürede algılayıp tedbirlerin geliştirilmesi ve kontrol altına
alabilecek sistem ve altyapının oluşturulması kaçınılmazdır.
Yerel düzeyde iklim değişikliği ile halk sağlığı arasında bağlantı kurulan
ilk proje Adana’da uygulanan ve Çukurova Tropikal Hastalıklar Araştırma ve
Uygulama Merkezi (THAUM) tarafından gerçekleştirilen Bulaşıcı Hastalıklar
İzleme ve Kontrol Sistemi Projesi’dir. Proje, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinden mevsimlik tarım işçisi olarak gelen ve Karataş ilçesi, Tuzla ve
Yunusoğlu beldeleri ile Yumurtalık ilçesinin Seyhan Nehri çevresindeki kanal ve kanaletler etrafına kurulmuş çadır ve tahta barakalara yerleşen yaklaşık 12.000 tarım işçisinin 3.600’üne ulaşarak salgın hastalıklara tanı koyulmasını, tedavi edilmesini ve hastalık taşıyıcı etmenlerin (böcek, hayvan
gibi) belirlenmesini hedeflemiştir, iklim değişikliğine bağlı olarak bölgede
şark çıbanı (layşmanya), sıtma, Kırım-Kongo kanamalı ateşi, Batı Nil humması gibi vektör-insan kaynaklı hastalıkların yanı sıra tüberküloz, trahom
gibi insandan insana geçen hastalıklarda da artış olacağı öngörülmektedir.
THAUM tarafından Sarıhamzalı, Karataş ve Ali Hocalı ilçelerinde bulunan
göçerlerin yaşadığı alanlarda da bulaşıcı hastalık taramaları yapılmış ve temiz su temin etme ve hijyen konusunda eğitimler verilmiştir.
52 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
Uyum için Alınabilecek Bazı Önlemler
ÒÒ İklim şoklarında halk sağlığını koruyacak mekanizmaların geliştirilmesi,
ÒÒ Sağlık personelinin eğitimi,
ÒÒ Özellikle temiz su temini ve el hijyeni konusunda halkın bilinçlendirilmesi
4.6. Biyolojik Çeşitliliğe, Ekosistemlere ve Ormanlara Etkileri
Türkiye’nin göç yolları üzerinde olması, kısa mesafelerde değişik iklim
koşullarının bulunması ve Anadolu’nun farklı yörelerindeki yaşam alanlarının gösterdiği çeşitlilik çok sayıda bitki ve hayvan türünün yaşamasına
olanak tanır. Ayrıca Anadolu, birçok bitki ve hayvan türünün binlerce yıl
öncesine giden tarihiyle gen merkezidir. Örneğin, badem, kayısı, buğday,
nohut, mercimek, incir, lale, çiğdem vb.
İklim değişikliği Akdeniz Bölgesi’ndeki orman ekosistemlerinin hassaslaşmasına, orman alanlarının azalmasına ve dağılımlarının değişmesine
neden olacaktır. Ormanlar böcek ve yangınlara karşı daha hassas hale gelecektir. Ormanların kendini yenileme kapasitesi düşecektir. Bu olumsuz
etkiler ormanların biyolojik çeşitliliğini, gen rezervlerini, karbon tutma kapasitelerini olumsuz yönde etkilemektedir.
ÜNİTE 4
Türkiye’nin kıyı kesiminde bulunan sulak alanları, lagünleri, kıyı ovaları
da iklim değişikliğinin tehdidi altındadır. Deniz seviyesinin öngörülen şekilde yükselmesi durumunda, kumsalların sular altında kalması, su seviyesindeki değişiklikler, sığlaşma, tuzluluk oranının artması sonucunda bu
alanlar doğal üretkenliklerini kaybetmeye başlayacak, sazlıklar ve buradaki
doğal yaşam yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Ayrıca, öngörülen sıcaklık artışları ve yağışlardaki azalmalar, iç bölgelerdeki sulak alanla-
ÜNİTE 4 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ | 53
rın ve sığ göllerin kurumasına neden olabilecektir. Bu da özellikle göçmen
kuşları etkileyecektir.
Yalnızca bölgesel özellik taşıyan, endemik ve dar yayılış alanına sahip
olan türler, artan sıcaklık ve azalan yağışa bağlı olarak daha fazla risk altına girebilir veya tamamen ortadan kalkabilir. Türkiye’de yetişen yaklaşık
10.000 bitki çeşidinin 3.000’den fazlası endemiktir; yani yalnızca ülkemizin
belli bölgelerinde doğal olarak yetişir ve bunun bir kısmı dar yayılış alanına sahiptir. Göller bölgesi 900 endemik tür içermekte olup, bunun 48’i
yok olma tehdidi altındadır. Türkiye’de potansiyel risk altında olan bir diğer
bitki grubu ise geofit denilen soğanlı bitkilerdir. 600 soğanlı bitki türünün
300’e yakını endemik özellik göstermektedir. Kış ve erken ilkbaharda çiçeklenen bu bitkiler ve bu bitkilerin yer aldığı ekolojik zincir, kış yağışlarının
azalması ve özellikle kış sıcaklığının artmasından olumsuz etkilenir. Bu tür
olumsuzlukları hafifletmek amacıyla, özel olarak ayrılmış ve düzenlenmiş
koruma alanlarına ve rezerv alanlara ihtiyaç vardır. Buna ek olarak kırsal yaşamın korunması da büyük önem taşımaktadır.
Uyum için Alınabilecek Bazı Önlemler
ÒÒ Organik tarım, doğa dostu tarım, iyi tarım uygulamaları yöntemlerinin kullanılması, yaygınlaştırılması,
ÒÒ Hassas, kırılgan, endemik (o bölgeye özgü) türlerin ve kırılgan
yaşam alanlarının korunması, yenilenebilir enerji kaynaklarının
teşvik edilmesi,
ÒÒ Su toplama yapılarının iklim ve ekolojik sistem dikkate alınarak yapılması,
ÒÒ Tarım alanı açmak amacıyla ormanların tahrip edilmemesi.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
ÜNİTE 5
ÇÖZÜM
ARAYIŞLARI
ÜNİTE 5 | ÇÖZÜM ARAYIŞLARI | 55
ÜNİTE 5
ÇÖZÜM
ARAYIŞLARI
5.1. İklim Değişikliği ile Küresel Mücadele
Günümüzde, bütün canlıların karşı karşıya bulunduğu temel sorunlardan biri de iklim değişikliğidir. 18. yüzyılın ortalarında gerçekleşen Sanayi Devrimi sonucunda kömür, petrol gibi fosil yakıtların yoğun bir şekilde
kullanılmaya başlaması iklim değişikliğinin en önemli nedeni olarak kabul
edilmektedir.
56 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
Sanayi süreçlerinin yanı sıra özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden beri
arazi kullanımı değişiklikleri, ormanların tahrip edilmesi, dünya nüfusunun
ve kentleşme oranının hızla artması gibi aralarında sebep- sonuç ilişkisi
bulunan faktörlerin de etkisiyle iklim değişikliği, bütün canlıların yaşamını
tehdit eder hale gelmiştir.
İklim değişikliğinin ulaştığı boyut, küresel ölçekte bu soruna karşı önlem
alınmasını zorunlu kılmıştır. Bu çerçevede, 1979 yılında Dünya Meteoroloji
Örgütü, Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür
Örgütü (UNESCO) işbirliğinde Birinci Dünya İklim Konferansı düzenlenmiştir.
1988 yılında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 43/53 sayılı ve “Küresel
iklimin, insanlığın bugünkü ve gelecekteki kuşakları adına korunması”başlıklı karar alınmıştır. Aynı yıl, Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Dünya
Meteoroloji Örgütünün ortak girişimi ile iklim değişikliğine ilişkin bilimsel
görüş sunmak amacıyla Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli kurulmuştur. Panel, insan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının küresel ısınmaya neden olduğunu belirten Birinci Değerlendirme Raporunu
1990 yılında yayımlamıştır. Raporun yayımlanmasının hemen ardından
aynı yıl içinde İkinci Dünya İklim Konferansı düzenlenerek iklim değişikliği
ile mücadele amacıyla küresel ölçekli bir anlaşmaya gidilmesi çağrısında
bulunulmuştur.
ÜNİTE 5
Bu çağrı üzerine, 1992 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş
Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı sonucunda, insan kaynaklı faaliyetlerin neden olduğu küresel ısınmanın iklim üzerindeki olumsuz etkilerine
karşı uluslararası düzeyde işbirliğini öngören bir sözleşmenin imzalanmasına karar verilmiştir.
ÜNİTE 5 | ÇÖZÜM ARAYIŞLARI | 57
5.1.1. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, 1992 yılında
Rio’da Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi ve Birleşmiş
Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ile birlikte kabul edilmiştir. 1994 yılında yürürlüğe giren Sözleşmenin amacı, atmosferdeki sera gazı birikimini, insan faaliyetlerinden kaynaklanan tehlikeli etkiyi önleyecek bir düzeyde durdurmayı başarmaktır.
Bugün itibariyle sözleşmenin biri Avrupa Birliği olmak üzere 196 Tarafı
bulunmaktadır. Bu Taraflar gelişmişlik düzeyine göre sözleşmenin eklerinde gruplara ayrılmıştır.
a. Ek–1 Tarafları: 1992 yılı itibarıyla Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) üyesi olan ülkeler, Avrupa Birliği ve eski Doğu Bloku ülkelerinden oluşmaktadır. Bu Taraflar, iklim değişikliği ile mücadele politikaları geliştirmek, bunları uygulamak ve raporlamak ile yükümlüdür.
b. Ek-2 Tarafları: Gelişmişlik düzeyi en yüksek olan Ek-1 Taraflarından
oluşur. Ek-1 yükümlülüklerine ilaveten, Ek-1’de yer almayan Taraflara
finans, teknoloji transferi ve geliştirme ile kapasite geliştirme yardımı
yapma yükümlülükleri bulunmaktadır.
Ek-1’de yer almayan bütün Taraflar Ek-1 dışı Taraflar olarak anılmaktadır.
Bu Taraflar da imkanları ölçüsünde iklim değişikliği ile mücadele politikaları geliştirmek, uygulamak ve raporlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğün
yerine getirilmesinde Ek-2 Taraflarının finans ve teknoloji transferi geliştirme ile kapasite geliştirme yardımlarından yararlanmaktadırlar.
5.1.2. Kyoto Protokolü
Kyoto Protokolü, sözleşmenin uygulama aracı
niteliğindedir. 1997 yılında Japonya’da düzenlenen Taraflar Konferansında kabul edilmiş, 2005
yılında ise yürürlüğe girmiştir. Bugün itibariyle, biri Avrupa Birliği olmak üzere 192 Tarafı
bulunmaktadır. Kyoto Protokolünün Ek-A ve
Ek-B şeklinde iki eki vardır. Ek-A’da, küresel ısınmaya neden olan sera gazları ve kaynakları yer
almaktadır. Ek-B’de ise sera gazı azalım taahhüdü
58 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
olan ülkeler ve azalım oranları sıralanmaktadır. Her iki ekte de 2012 yılında
Katar’ın başkenti Doha’da alınan karar ile değiştirilmiş; ancak bu değişiklikler henüz yürürlüğe girmemiştir. Ek-B Tarafları, 2008-2012 yılları arasında
birinci yükümlülük döneminde emisyonlarını 1990 yılına göre ortalama %
5 oranında; 2013-2020 yılları arasındaki ikinci yükümlülük döneminde ise
ortalama % 18 oranında azaltacağını taahhüt etmiştir. Sera gazı emisyonlarının azaltılmasını desteklemek amacıyla Kyoto Protokolü altında üç ayrı
esneklik mekanizması oluşturulmuştur:
a. Temiz Kalkınma Mekanizması: Kyoto Protokolü Ek-B Taraflarının için
sözleşmenin Ek-1 dışında yer alan ülkelerde emisyon azalım projesi
uygulamasını sağlar.
b. Ortak Uygulama: Kyoto Protokolü Ek-B Taraflarının sözleşmenin
Ek-1’inde yer alan ülkeler de emisyon azaltım projeleri uygulamasını
sağlar.
c. Emisyon Ticareti Sistemi: Kyoto Protokolü Ek-B Taraflarının kendi aralarında emisyon ticareti yapmalarını sağlar.
5.1.3. Paris Anlaşması
ÜNİTE 5
Kyoto Protokolü’nün mevcut yapısı küresel
sera gazı emisyonlarının %15’inden az bir kısmını kontrol ediyor olması sebebiyle, küresel emisyonların tamamını kapsayan yeni bir anlaşmanın
hazırlanması zorunluluk haline gelmiştir.
Bu amaçla, 2011 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Durban kentinde gerçekleştirilen 17.
Taraflar Konferansında kabul edilen kararlar ile
önemli bir adım atılmıştır. Buna göre, 2015 yılında kabul edilmek, 2020 yılında ise yürürlüğe
girmek üzere bütün Sözleşme Taraflarını kapsayacak yasal bir dokümanın hazırlanmasına ve
azalım, uyum, finans, teknoloji transferi, kapasite
geliştirme, eylemin ve desteğin şeffaflığının bu
yasal dokümanın temel unsurları olmasına karar
verilmiştir.
ÜNİTE 5 | ÇÖZÜM ARAYIŞLARI | 59
Bu karara istinaden 2011 yılından beri devam eden müzakereler, 2015
yılı Aralık ayında Paris’te gerçekleştirilen 21. Taraflar Konferansında tamamlanmıştır. Konferans sonucunda, 2020 sonrası iklim değişikliği rejimini belirleyen Paris Anlaşması, 12 Aralık 2015 tarihinde 195 ülkenin oy birliği ile
kabul edilmiştir.
Anlaşma, küresel emisyonların en az % 55’ini temsil eden en az 55 ülkenin taraf olmasından sonraki otuzuncu günde resmi nitelik kazanacak ve
Kyoto Protokolünün uygulama döneminin sona erdiği 2020 yılı sonunda
ise yürürlüğe girecektir.
Paris Anlaşması da Kyoto Protokolü gibi sözleşmenin uygulama aracı
niteliğindedir. İkisini karşılaştırmak gerekirse Kyoto Protokolü’nde ülkeler,
sözleşmenin ek sistemine uygun olarak Ek-1, Ek-2 ve Ek-1 dışı olarak kategorize edilmektedir. Paris Anlaşması’nda ise bu ek sistemine atıf yapılmamıştır. Ülkeler “gelişmiş olan ülkeler” ve “gelişmekte olan ülkeler” olarak
nitelendirilmiştir. Ancak hangi ülkelerin gelişmiş, hangilerinin gelişmekte olan ülke olduğu bu aşamada muallaktadır. Kyoto Protokolü’ne göre
60 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
Ek-B’de yer alan gelişmiş ülkeler (yaklaşık 40 ülke), sera gazı emisyonlarını
1990 yılına göre 2008-2012 döneminde en az %5; 2013-2020 döneminde
ise en az %18 azaltmakla yükümlüdür.
Paris Anlaşması ise sayısal bir azalım
hedefi yerine, ortalama küresel sıcaklık
artışının sanayileşme öncesi döneme
göre sıcaklık artışının 2°C derecenin
oldukça altında tutulması ve en fazla
1,5°C derece ile sınırlandırılması şeklinde genel bir hedef belirlemiştir. Bununla
birlikte, Paris Anlaşması’na göre “gelişmiş” ve “gelişmekte olan” ülke ayrımı
yapılmaksızın bütün ülkeler (195 ülke),
küresel sera gazı emisyonlarının azaltılmasına ulusal katkı (INDC) sağlamak ile
yükümlüdür. Paris Anlaşması için Türkiye de dahil olmak üzere 189 Sözleşme Tarafı, ulusal katkısını sunmuştur.
Özellikle gelişmekte olan ülkeler tarafından sunulan ulusal katkıların bir
kısmı iklim değişikliğine uyum bileşenini de içermektedir. Her bir Sözleşme Tarafı, ulusal katkısını her beş yılda bir gözden geçirerek geliştirmek ile
yükümlüdür.
ÜNİTE 5
Kyoto Protokolü’nde iklim değişikliğine uyum, oldukça sınırlı ve dolaylı
biçimde yer almaktadır. Paris Anlaşması’nda ise emisyonların azaltılması
ile iklim değişikliğine uyuma eşit düzeyde ağırlık verilmiştir. Anlaşmada,
uyum kapasitesinin artırılması, iklim değişikliğine karşı direncin güçlendirilmesi ve kırılganlığın azaltılması şeklinde küresel bir hedefe de yer verilmiştir. Ayrıca, iklim değişikliğine bağlı kayıp ve zararlara ilişkin ayrı bir
madde de bulunmaktadır.
Kyoto Protokolü uyarınca Uygunluk Komitesi ülkelerin yükümlülüklerini
yerine getirip getirmediğini denetlemektedir. Paris Anlaşması altında da
uygunluk mekanizmasına yer verilmiştir. Bununla birlikte hem eylemlerin
hem de gelişmekte olan ülkelere sağlanacak olan finans, teknoloji geliştirme ve kapasite geliştirme desteklerinin izlenmesini sağlayacak bir şeffaflık
sistemi de oluşturulmuştur.
ÜNİTE 5 | ÇÖZÜM ARAYIŞLARI | 61
Sera gazı emisyonlarının azaltılmasına destek olunması amacıyla Kyoto
Protokolü altında, temiz kalkınma mekanizması, ortak uygulama ve emisyon ticaret sisteminden oluşan üç ayrı mekanizma bulunmaktadır. Ülkelerin, bu mekanizmalara katılım şartları ve kuralları net bir şekilde belirlenmiştir. Paris Anlaşması altında ise tek bir gönüllü işbirliği mekanizması
oluşturulmuştur. Bu mekanizma, istekli olan bütün ülkelerin işbirliği yapmasına olanak veren çok daha esnek yapıya sahiptir.
Paris Anlaşması ile gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere hem sera
gazı emisyonlarının azaltımı hem de iklim değişikliğine uyum yükümlülüklerini yerine getirmelerinde finans desteği sağlayacağı hüküm altına alınmıştır.
Paris Anlaşması 2020 yılı sonrası iklim rejiminin genel hatlarını belirlemektedir. 2020 yılına kadar gerçekleştirilecek müzakerelerde alınacak kararlar ile ulusal katkılar, şeffaflık ve gözden geçirme, uygunluk mekanizması, emisyonların azaltılmasına destek mekanizması gibi anlaşmanın temel
unsurlarının uygulanmasına ilişkin esaslar belirlenecektir.
5.2. Türkiye’de İklim Değişikliği ile Mücadele
5.2.1. Türkiye ve Uluslararası Müzakereler
Türkiye, OECD üyesi olduğu için başlangıçta sözleşmenin hem Ek-1 hem
de Ek-2 listesinde yer almıştır. Gerçekleştirilen müzakereler sonucunda Türkiye, 2001 yılında Marakeş’ teki 7. Taraflar Konferansı’nda alınan karar ile
en gelişmiş ülkelerin yer aldığı Ek-2 listesinden
çıkarılmıştır. Bu kararın akabinde Türkiye
2004 yılında sözleşmeye taraf olmuştur. Ancak Türkiye, Ek-1’de kaldığı için
Ek-2 Taraflarının Ek-1 dışında yer alan
Taraflara sağladığı finans, teknoloji
transferi ve geliştirme ile kapasite
geliştirme desteklerinden yararlanamamaktadır.
Türkiye, Kyoto Protokolüne ise 2009
yılında taraf olmuştur. Kyoto Protokolünün birinci ve ikinci yükümlülük dönemlerin-
62 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
de sayısallaştırılmış sera gazı azaltım veya sınırlama taahhüdü almamıştır.
Bununla birlikte Türkiye, Kyoto Protokolü’nün Temiz Kalkınma Mekanizması, Emisyon Ticareti ve Ortak Uygulama olarak adlandırılan esneklik mekanizmalarından da yararlanamamaktadır.
Türkiye, 12 Aralık 2015 tarihinde oy birliğine katılarak Paris Anlaşmasını
kabul etmiştir. Paris Anlaşmasının hazırlanması ve kabulü sürecinde Türkiye, günümüzün sosyoekonomik gerçekliklerini yansıtmadığı savıyla Sözleşmenin eklerinin yeni iklim rejiminde kullanılmaması ve buna istinaden
Türkiye’nin yeni anlaşmada Ek-1 ülkesi olarak değil, gelişmekte olan bir
ülke olarak kabul görmesi yönünde çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Buradaki temel amaç, gelişmekte olan ülkelere gelişmiş ülkelerce sağlanan
finans desteğinden Türkiye’nin de yararlanma hakkını elde ederek uluslararası kaynaklarla iklim değişikliği ile daha etkin biçimde mücadele etmesini
sağlamaktır.
ÜNİTE 5
5.2.2. Türkiye’de İklim Değişikliği ile Mücadele Faaliyetleri
Türkiye gerek uluslararası sözleşmelerden gerekse de ulusal mevzuattan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmek için iklim değişikliği ile
mücadele faaliyetleri gerçekleştirmektedir. Ancak iklim değişikliği disiplinler arası ve çok aktörlü bir konudur. Bu nedenle, iklim değişikliği ile mücadele birçok kurumun görev ve sorumlulukları arasındadır.
ÜNİTE 5 | ÇÖZÜM ARAYIŞLARI | 63
İkim değişikliği ile mücadele faaliyetlerinin ulusal düzeyde koordine edilmesi amacıyla 2001 yılında İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu
oluşturulmuştur. Kurulun başkanı Çevre ve Şehircilik Bakanıdır. Kurulun 20
üyesinden 17’si kamu kurumlarının müsteşarı veya eş düzey yöneticisidir.
Diğer ikisi ise özel sektörü temsil etmektedir.
İklim değişikliği ile mücadele amacıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
koordinasyonunda 2010 yılında Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi hazırlanmıştır. Strateji Belgesi ile sera gazı emisyonu kontrolü ve iklim değişikliğine
uyuma yönelik stratejik ilkeler ve hedefler belirlenmiştir.
Stratejinin uygulanması amacıyla 2011-2023 yıllarına yönelik stratejik ilkeleri ve hedefleri içeren İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı hazırlanmış ve
2011 yılının Temmuz ayında uygulamaya konulmuştur. Eylem Planının iki
temel bölümü bulunmaktadır:
ÒÒ Sera gazı emisyonlarının kontrolü bölümünde; enerji, sanayi, ulaştırma, binalar, atık, tarım, arazi kullanımı ve ormancılık
ÒÒ İklim değişikliğine uyum bölümünde ise su kaynakları yönetimi,
tarım ve gıda güvencesi, ekosistem hizmetleri, biyolojik çeşitlilik
ve ormancılık, doğal afet risk yönetimi ile insan sağlığı
Başlıklarına yönelik amaç, hedef ve eylemler bulunmaktadır. Bunların
dışında bütün kurumlar kendi görev ve sorumlulukları çerçevesinde iklim
değişikliği ile mücadele faaliyetleri yürütmektedir.
64 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
5.2.3. Türkiye’nin Paris Anlaşması için Sunduğu Ulusal Katkı
Türkiye, Paris Anlaşması için ulusal katkısını 30 Eylül 2015 tarihinde sunmuştur. Buna göre Türkiye 2020-2030 yılları arasında sera gazı emisyonlarını %21’e kadar azaltacağını taahhüt etmiştir.
Bu rakam, 2030 yılına kadar ekonomi genelinde yani enerji, sanayi, tarım, atık, binalar, ulaştırma ve ormancılık sektörlerinde gerçekleştirilmesi
hedeflenen plan ve politikaların emisyon azaltım etkisini ortaya koymaktadır.
Türkiye, ulusal katkısına göre 2030 yılında 246 milyon ton; 2012-2030
arasında ise toplam 1 milyar 920 milyon ton sera gazı emisyonunu azaltmış
olacaktır. Ayrıca, 2030 yılı itibari ile kişi başı emisyon miktarı, 13,3 tondan
10,5 ton değerine düşecektir.
Türkiye, bu hedefi ulusal kaynaklarını kullanarak gerçekleştirecektir.
Paris Anlaşmasının uygulanacağı 2020 yılı sonrasında uluslararası finans
kaynaklarından yararlanmak amacıyla müzakerelerini sürdürmektedir. Dışarıdan gelecek olan finans yardımı ile Türkiye’de özellikle enerji verimliliği
ve yenilenebilir enerji konularında yatırım yapılması planlanmakta olup, bu
sayede daha fazla sera gazı emisyon azaltımı gerçekleştirilebilecektir.
5.3. Bireysel Olarak Alınabilecek Önlemler
ÜNİTE 5
İklim değişikliği ile mücadelenin esasını oluşturan sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyum için uluslararası, ulusal ve
yerel politikalar geliştirilmesi ve bunların uygulanması gerekmektedir. Bu
konuda temel görev, başta hem uluslararası işbirliği yapacak hem de ulusal
ölçekte politikaları belirleyecek olan devletler olmak üzere uluslararası kuruluşlar, özel sektör, akademik kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşlarına düşmektedir. Bununla birlikte, bireylerin de iklim değişikliği ile mücadeleye
kendi imkanları ölçüsünde katkıda bulunması mümkündür. İklim değişikliğine karşı bireysel olarak alınabilecek önlemler aşağıda sıralanmaktadır:
1. Enerjiyi tasarruflu kullanmak bireysel olarak alınabilecek önlemlerin başında gelmektedir. Enerji
tasarrufu sağlamak amacıyla
enerjiyi verimli kullanan elektrik-
ÜNİTE 5 | ÇÖZÜM ARAYIŞLARI | 65
li alet ve makineler (buzdolabı, çamaşır-bulaşık makinesi, elektrik
süpürgesi, televizyon, bilgisayar, ütü, fırın, ampul vb.) kullanılmalıdır. Televizyon, bilgisayar gibi eşyalar, bekleme konumuna alınmak
yerine kapatılmalıdır, ısı kaybının önlenmesi için evlere yalıtım yapılması gereklidir.
2. Suyu tasarruflu kullanmak yağış rejimindeki değişmelere bağlı olarak
kuraklık riski ile karşı karşıya bulunulması nedeniyle oldukça önemlidir. Bu
amaçla, bulaşık yıkama, duş alma, diş
fırçalama, temizlik, bahçe sulama vb.
gibi her türlü ev ve bahçe işinde su tasarruflu kullanılmalıdır.
3.Ulaşım sektörü, araçlarda fosil yakıtların
kullanılması çok fazla sera gazı emisyonuna, dolayısı ile küresel ısınmaya neden
olan sektörlerden biridir. Bu nedenle, özel
araç yerine toplu taşıma, mümkünse bisiklet veya yaya ulaşımı tercih edilmesi
gibi durumlarda ulaşım alışkanlıklarının
değiştirilmesi de topluca uygulandığında
etkili sonuçlar doğurabilmektedir.
4. Ambalajı geri dönüştürülebilir malzemelerden oluşan ürünlerin tercih edilmesi iklim değişikliği ile mücadeleye
katkı sağlayabilecektir. Cam, metal,
ahşap, kağıt-karton veya plastik gibi
ambalaj atıkları diğer çöplerle karıştırılmadan, ayrı olarak biriktirilerek geri
dönüşüm kutularına atılmalıdır. Geri
dönüşüm kutularına atılan ambalajlar
belediyeler tarafından toplanarak geri
dönüşüm tesislerine sevk edilmekte
bu tesislerde işlenerek yeni bir ürün ya
66 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
da ham madde elde edilmektedir. Ambalaj atıklarını geri dönüştürerek doğal kaynaklarımızın kullanımı azaltılmakta, aynı zamanda
enerji tasarrufu sağlanmaktadır. Örneğin, atık kağıdın geri dönüşümü sağlanarak tekrar kağıt üretiminde kullanılması hava kirliliğini
%74-94, su kirliliğini %35, su kullanımını %45 azaltabilmektedir. Bir
ton kağıdın geri dönüştürülmesiyle 17 ağacın kesilmesi önlenebilir. Plastik ambalaj atıklarının geri kazanılması sonucu ise petrolden
tasarruf sağlanabilmektedir. Dönüşen her ton cam için ise, 100 litre
petrol tasarrufu sağlanır.
ÜNİTE 5
5. İklim değişikliğini önlemek öncelikle çevrenin korunması ile mümkündür. Bu nedenle, çevreyi kirletmemek, ağaçlara, bitki örtüsüne
zarar vermemek ve mümkün olduğunca ağaç dikmek gibi konularda duyarlılık geliştirilerek çevre bilincinin artırılması gerekmektedir.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
KAYNAKÇA
KAYNAKÇA | 69
AB Öncülüğünde İklim Değişikliği ile Mücadele, Avrupa Birliği Delegasyonu Raporu, 2010
A’dan Z’ye İlkim Değişikliği Başucu Rehberi, Y. Arıkan ve G. Özsoy, REC Türkiye, Ankara, 2008
A Teacher’s Guide to “How We Know What We Know About Our Changing
Climate” Carol L. Malnor, dawn Publications, USA, 2008
Climate Change Information Kit, Updated, UNDP, 2003
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, İklim Değişikliği Bülteni, 2008
Eco School Handbook, C21, Tidy Britain Group, UK, 2001
Ekoloji, R.Spurgeon, 7. Baskı, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 1998
Enerji Verimliliği Teknik Kitapçık, Heinrich Böll Stiftung Derneği, İstanbul,
Eylül 2008
Genç Yeşil Tüketici Rehberi, J.Elkington, J.Hailes, D.Hill, User Dış Ticaret A.Ş.,
İstanbul, 1993
Global Warming: Activity Pack for Key Stages 2&3, E.Rowe and J.Buchdal,
updated, ACE, Manchester, UK, 2007
Hava ve İklim, F.Watt ve F. Wilson, 14. Baskı, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları,
Ankara, 2002
IPCC 5. Değerlendirme Raporu - İklim Değişikliği 2014: Etkiler, Uyum ve Kırılganlık Raporu, Ankara, 2014
İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı, T.C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (20112023), Ankara, Temmuz 2011
İklim Değişikliği ve Sürdürülebilir Kalkınma Raporu, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı, 2002
Katı Atıklar ve Geri Kazanım, T.C Çevre ve Orman Bakanlığı, Ankara, 2010
Klimatoloji ve Meteoroloji, Murat Türkeş, İstanbul, 2010
Küresel Isınma ve Tarım, Nazan Darcan, Antalya, Ocak 2008
70 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
Küresel İklim Değişikliğinin İnsan Sağlığına Etkileri, S.Çelik, H.Bacanlı,
H.Görgeç, Telekomünikasyon Şube Müdürlüğü, Kasım 2008
Küresel İklim Değişikliği ve Uyum Stratejileri, M. Kadıoğlu, Kar Hidrolojisi
Konferansı, 27-28 Mart, 2008
Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye, M. Kayhan, 1. Türkiye İklim Değişikliği
Kongresi, TİKDEK İstanbul, 2007
School Manuel on Climate Change, UNDP Tunusia – CIEDE, Tunisia, 2005
Seyhan Nehri Havzası’nda Temel Geçim kaynakları Analizi Final Raporu,
MEGAR, MDG-f 1680: Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin
Geliştirilmesi BM Ortak Programı, Şubat 2009
Sulak Alanların Akılcı Kullanımı, Sulak Alanların Akılcı Kullanımı İçin Ramsar
Kitapçık Serisi, Çeviri: Özlem Karamanlı, Hazırlayan: WWf-Türkiye, Ramsar
Sekreteryası, 2004
Şehircilik ve İklim Değişikliği, M.V. Özbilen, İklim Değişimi ve Su Ekonomisi
Sempozyumu, Gazi Üniversitesi, Ankara, Mayıs 2007
Teaching About Climate Change, T. Grant & G. Littlejohn, Canada, 2008
Türkiye’de Karbon Piyasaları, Türk Yenilenebilir Enerji Yatırımcıları Derneği
Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi 2010-2020, T.C. Çevre ve Ormancılık
Bakanlığı, Ankara, Mayıs 2010
Yaklaşan Fırtına, Yedi Milyar Özel Dizisi, Don Belt, National Geographic
Türkiye, Mayıs 2011
KAYNAKÇA
Yeşil Kutu: Öğretmen El Kitabı, Orta ve Doğu Avrupa Bölgesi Çevre Merkezi,
İkinci Baskı, Türkçe Versiyon, 2007
NOTLAR
NOTLAR | 71
NOTLAR
72 | İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
Download