TÜRKLER VE IRAK KÜRTLERİ ARASINDA GÜVEN TESİSİ PROJE LİDERİ: DAVID L. PHILLIPS HAZİRAN, 2009 THE ATLANTIC COUNCIL ABD İÇERİK ÖNSÖZ GİRİŞ YÖNETİCİ ÖZETİ KARŞILIKLI ÇIKARLARIN TESBİTİ TÜRK GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI IRAK KÜRTLERİ GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI IRAK GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI İRAN GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI ABD GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI AVRUPA GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI TARİH ÜZERİNE İNŞA ETMEK TÜRKİYEDEKİ KÜRTLER IRAKTAKİ KÜRTLER GELECEK İŞBİRLİĞİNİ KURMAK TÜRKİYE VE IRAK KÜRDİSTANI ARASINDA EKONOMİK BAĞLARI TEŞVİK ETMEK ENERJİ GELİŞİMİ KUVVETLENDİRMEK VE ULAŞIM ALANLARINDAKİ KERKÜK’ÜN STATÜSÜNÜ BARIŞ İÇERİSİNDE ÇÖZÜMLEMEK İŞBİRLİĞİNİ IRAK KÜRDİSTAN’INDA İYİ YÖNETİM VE AZINLIK HAKLARINI GELİŞTİRMEK IRAK KÜRDİSTAN’INDAKİ PKK VARLIĞINI ELE ALMAK PKK KAMUSAL DESTEĞİNİ AZALTMAK SONUÇ KISALTMALAR TEŞEKKÜRLER YAZAR HAKKINDA ÖNSÖZ Ortadoğu bölgesindeki en hassas ve geleceği parlak ilişkilerden biri Türkiye ile Irak arasındaki ilişkidir, bu iki ülke de ABD için çok önemlidir. Türkiye’nin Irak ile ilişkilerinde önemli olan Irak Kürdistanına bakışıdır. Türk liderler, Kürt Bölgesel Yönetimini (KBY), PKK terörist grubuna karşı yeterince sert olmamakla suçladılar. Diğer yandan, Türkiye istikrarlı bir Irak’ın kendi avantajına olduğunun farkında ve Irak Kürdistanı ile geliştirilecek ilişkilerin enerji ve ticaret alanlarında kendisi için çok yarar sağlayacağının bilincinde. Iraklı Kürtler de Türkiye’ye kuşku ile bakıp, Türkiye’nin Kürt azınlığına davranış biçimini problemlerin kaynağı olarak gösteriyorlar. Dahası bu ilişki, Iraklı Kürtlerle Bağdat’teki merkezi yönetim arasındaki gerilim ile daha da karmaşık bir biçim alıyor. Bu gerilimlere rağmen veya belki bu gerilimler yüzünden, Türkler ve Iraklı Kürtler bölgenin istikrarını sağlamak amacıyla pragmatik bir işbirliği ihityacı içerisinde olduklarının farkındalar. Türk ve Kürt bölgesel yönetiminin resmi makamları ekonomi ve enerji alanlarında işbirliği için görüşmeler başlattılar ve bu görüşmeler bazı konularda işbirliği ve uzlaşı biçiminde meyve vermeye başladı. ABD kuvvetleri çekilirken Irak’ta istikrara duyulan ihtiyaç ta gözönüne alınırsa, bu çabaları desteklemesi ABD’nin de yararınadır. Atlantic Council’in kıdemli üyesi David L. Phillips tarafından ortaya çıkarılan “Türklerle Irak Kürtleri Arasında Güven Tesisi” adlı bu döküman, bu diyaloglar için bir yol haritası çizmektedir. Bu rapor, sivil toplumu işin içine katmanın önemini vurgulayarak, Türklerle Irak Kürtleri arasında güven tesis etmek için enerji, ekonomi ve güvenlik işbirliğinden, sınırlar boyunca azınlık haklarının geliştirilmesine kadar değişik alanlarda pratik öneriler sunmaktadır. Rapor, hedefe doğru ilerlemek için Türklerin ve Iraklı Kürtlerin üstlenebileceği eylemleri saptamakta ve diğer yanda ABD hükümetine de bu yerel çabaları desteklemek için atabileceği adımlar için öneriler sunmaktadır. Raporun çıktıları, Türklerle Iraklı Kürtler arasındaki çeşitli sorunların haritasını çıkartmak amacıyla başlatılan ve David L. Phillips tarafından başkanlık edilen bir diyalog sürecinde paylaşıldı. 13-15 Nisan tarihlerinde, Atlantic Council, aralarında Kürt politika belirleyicileri ve Kürt bölgesel hükümetinin üyeleri ile önde gelen Türk kanaat önderlerinin “opinion maker” ve uzmanlarının aralarında bulunduğu 14 Türk ve Iraklı ile bir toplantı düzenledi. Aynı zamanda Phillips bölgeye ziyaretlerde bulunarak Türkiye ve Irak’ta kıdemli resmi makamlarla görüşmelerde bulundu. Bu raporun, İstanbul ve Erbil’le yapılacak diyaloglarda ele alınacak tartışmalar için kıvılcımlar yaratmasını ümit ediyoruz. Atlantic Council, bu açılım için Norveç hükümetinin vermiş olduğu cömert desteği takdir etmektedir, özellikle onsuz bu çabanın mümkün olamayacağının bilinciyle Büyükelçi Wegger Strommen’e ayrıca teşekkürü bir borç biliriz. Atlantic Council’de Transatlantik İlişkiler programının director yardımcısı, Cindy Romero, büyük bir beceri ile delegasyonların ziyaretlerini koordine etti ve araştırmaya yardımcı oldu. Bu proje aynı zamanda, Tarnsatlantik program ve çalışmalar bölmünün direktörü ve başkan yardımcısı Fran Burwell’in katkılarından da yararlanmıştır. En değerli katkıları da tabii ki, Türk ve Iraklı Kürtlerin diyalogları ile kazandık, toplulukları arasındaki ilişkilerde ileri adımlar atabilmek için iyi niyet ve açık görüşle yapıcı önerilerde bulundular. Frederick Kempe Başkan ve CEO TÜRKLER VE IRAK KÜRTLERİ ARASINDA GÜVEN TESİSİ GİRİŞ Obama yönetiminin Irak’tan askerleri çekmek için uygulayacağı sağduyulu planı, kendi kendini yönetebilen ve komşular ile barış içerisinde olan istikrarlı bir devlet ister. İntihar bombası olaylarındaki son günlerdeki artış ve gericilerin şiddet olaylarındaki ani yükseliş Irak’ın süregelen kırılganlığının göstergeleridir. Her ne kadar Kuzey Irak nispeten barış içerisinde ise de, Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) ile Irak Federal Devletinin arasındaki ciddi sorunlar ileride bir çatışmaya dönüşebilir, diğer yandan Irak Kürtleri ile Kuzey bölgesinde yaşayan diğer topluluklar arasındaki problemler de benzer bir potansiyele sahipdir. Dengesizlik ve şiddet, Irak ve genel olarak tüm bölgede ciddi sonuçlar doğurur. 13-15 Nisan 2009 tarihinde ABD’nin Atlantic Council (ACUS)’i, Türkler, Iraklı Kürtler ve diğer Iraklılardan oluşan bir grubu topladı. Toplantının amacı, Türklerle Iraklı Kürtler arasındaki ilişkileri etkileyen sorunları ortaya çıkartarak işbirliğinin geliştirilmesi için neler yapılabileceğini değerlendirmekti. Bu tartışmalara ABD ve Avrupa kökenli uzmanlar da katıldı. Atlantic Council, İstanbul ve Erbil’de yapılacak müteakip toplantılarda Türk ve Iraklı Kürtlerin bu diyaloğa ve sonuçlarına sahip çıkarak karşılıklı ilişkiyi, iletişimi ve işbirliğini kurumsallaştıracaklarını ümit etmektedir. “ikinci kademe” olarak adlandırılan faaliyetler, sivil toplumun karşılıklı anlayışbirliği yaratacağı bir içerikte olup karar vericilere görüş transferi ve kamuoyu oluşturulması ile güven tesisine katkıda bulunacaktır. İkinci kademe faaliyetleri, her iki tarafın resmi makamlarının mevcut çabalarının ve son bir yıl içerisinde Türkiye ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasında gelişmiş olan pozitif eğilimin yerine geçen faaliyetler olmayıp, söz konusu çabaları destekler maiyettedir. Bu rapor, Washington’daki ilk seminerde yapılan görüşmeler üzerine oturtulmuştur. Aynı zamanda araştırma sırasında toparlanan ek bilgi ve görüşlerden ve yazarının Türkiye ve Irak’a yapmış olduğu son ziyaretteki görüşmelerinden de yararlanılmıştır. Türklerle Iraklı Kürtler arasında yapıcı ilişkileri teşvik edip desteklerken bu rapor, diğer yandan bölgede kalıcı barış ve zenginliğin temelini oluşturacak entegrasyonu besleyerek Obama yönetimine yardımcı olacak bir kaynak teşkil etmektedir. YÖNETİCİ ÖZETİ Obama yönetiminin Irak’tan “sağduyulu çekilme” planı, Afganistan ve Pakistan’daki durumun kötüleşmesi ile daha da acil hale gelmiştir. Çekilme planının istenilen ölçekte ve zamanında yapılabilmesi için ABD, Irak’ın istikrar ve komşuları ile barış içerinde bir duruma kavuşmasını beklemektedir. Mezhep kavgaları kaçınılmazdır fakat Irak’ı batırmaz. Oysa ki Araplar ve Kürtler arasındaki etnik anlaşmazlıklar bölgesel etkileri olan çok büyük felaketlere yol açabilir. Bu rapordaki görüşler ve öneriler, Türklerle Irak Kürtlerinin 13-15 Nisan 2009 tarihinde Washington’da yapmış oldukları toplantıdaki görüşmelere ve yazarının Türkiye ve Irak’a yapmış olduğu son seyahatteki görüşmelerine ve toplamış olduğu bilgilere dayanmaktadır. İstanbul ve Erbil’de gelecekte toplantılar yapılması planlanmaktadır. Eylül 2009 için planlanan İstanbul’daki toplantı için Türkler ve Iraklı Kürtlerden oluşan çekirdek grubun genişletilmesi ve Türkiye ve Irak medya temsilcilerine brifing verilmesi planlanmaktadır. Ortak çalışma kolu oluşturulması planlanan konular şöyle sıralanabilir (i) ticaret/yatırım (ii) enerji gelişimi/ulaşım (iii) çevre/su sorunları. Çalışma kolları, Türklerin ve Iraklı Kürtlerin avantajlarını entegre edecek ortak işbirliği alanları saptayacaklardır. Katılımcılar, bölgede barış ve refahı garanti altına alabilmek ve çatışmaları yatıştırabilmek için Türklerle Iraklı Kürtler arasında ortak bir gelecek kurmanın zorunlu olduğu hususunda anlaştılar.Bu amaçla, bu rapor çıkarlar çakışınca işbirliği oluşturmak ve çıkarlar çatışınca çıkan anlaşmazlıkları önlemek üzere temel olarak Iraklıların, Iraklı Kürtlerin, bölgesel oyuncuların ve diğer ana paydaşların görüş ve çıkarlarını değerlendirmektedir. Çıkarları tarihin şekillendirdiğini gözönüne alarak bu rapor, Türkiye’deki ve Irak’taki Kürtlerin tarihini dikkate almaktadır. Aynı zamanda bu rapor, işbirliği olanaklarını değerlendirmekte ve Iraklılar arasında, diğer yanda da Türkiye ile Irak Kürdistanı arasındaki gerginlik noktalarına dikkat çekmektedir. Bölge hala kırılgan ise de, rapor, Türkiye ile Kürdistan Bölgesel yönetimi arasında, geçen yıl resmi makamlar arasında sürdürülen yapıcı diyaloglar sonucu oluşan olumlu havanın önemlli bir gelişme kaydetmiş olduğunu vurgulamaktadır. Türkiye ile Iraklı Kürtler arasındaki görüşmelerin geleceğine temel teşkil etmesi için aşağıda öneriler sunulmaktadır: Irak Kürdistanında Türk ticaretini ve yatırımını teşvik etmek için Habur kapısı ve Zakho, sınırın her iki tarafında da geliştirilmeli, transit işlemleri modernize edilmeli, sıkışıklığı azaltmak için ikinci bir sınır kapısı açılmalıdır. Türkiye ve Irak Kürdistanı karşılıklı olarak ticareti teşvik edecek ofisler açmalıdır. Ekonomik koşulları geliştirmenin, Türkiye’deki Kürtleri yatıştırmak gibi ek bir faydası da olacaktır. Türkiye ve KBY arasında enerji gelişimi ve ulaşım konularındaki işbirliğini beslemek için Irak federe devleti ve KBY, Irak Kürdistanından petrol ihracatına izin veren son düzenlemeler üzerindeki kurguları tamamlamalı, ulusal hidrokarbon ve gelir paylaşımı kanunlarını tamamlamalıdır. Bu programlar, Irak petrolünün üretimini hızlandıracak ve Nabucco boru hattının karlılığını arttıracaktır. Kerkük’ün ve diğer tartışmalı bölgelerin durumunu barışçıl bir çözüme kavuşturmak için ilgili taraflar, zorlukları aşmak için çabalarını yoğunlaştırmalıdır. Bu iş uzadıkça toplumsal şiddet olasığı da aynı oranda artacaktır. Kerkük’ü vermek hiçbir Kürt politikacısının aşamayacağı bir kırmızı çizgi de olsa, Irak’ın 2005 anayasasının 140. Maddesi içerisindeki parametrelerde, çarpışan iddiaları bağdaştıracak boşluk mevcuttur. Irak Kürdistan’ının yönetimini ve azınlık haklarını geliştirmek için KBY, anayasasını müzakere etmeli ve hızla yerel yönetim için ademi merkeziyet düzenlemeleri ile insan hakları beyannamesini de içeren taslak anayasasını kabul etmellidir. Azınlık haklarını korumak ve teşvik etmek için KBY, azınlık okullarını finanse etmeli, kamu işlemlerinde azınlık dillerinin kullanımını sağlamalı ve azınlık yerleşim birimlerinin isimlerine, işaretlerine ve sembollerine izin vermelidir. Buna ilave olarak, yerel güvenlik birimi memurları, hizmet etmekte oldukları topluluğun etnisitesini yansıtmalıdır. Irak Kürdistanındaki PKK varlığını ele almak için KBY, PKK lojistiğini kırmak üzere daha etkin bir çaba ile PKK kıdemli önderlerini yakalamalı, finans kanallarını yasaklamalı ve Kandil civarındaki kontrol noktalarını, dağ geçitlerini de içerecek biçimde sıkılaştırmalıdır. Üçlü Güvenlik Komisyonunun Iraklı delegeleri arasına daha fazla KBY temsilcisinin dahil edilmesi, istihbarat paylaşımına daha fazla Kürt yetkilisinin angaje olmasını sağlayacaktır. Türkiye’deki Kürtlerin PKK’ya olan kamusal desteğini azaltabilmek üzere, Ankara, Kürt kimliğini tanımak için ek adımlar atmalı, örneğin, anayasada vatandaşlığın temeli olan “Türklüğü” ortadan kaldırmalıdır. PKK problemi, sadece güvenlik önlemleri ile çözülemez. Nihai çözüm, Türkiye’nin sürdürülebilir demokratikleşmesinde ve gelişiminde, diğer yandan da PKK liderleri ve kadrosu için af düzenlemelerinde yatmaktadır. İş alanı yaratmak için yapılacak yatırımlar ve sosyal servisler de kamusal desteğin kurutulmasına yardımcı olacaktır. Obama yönetiminin tam ilgisini garanti edebilmek üzere ABD, Kuzey Irak ve Bölgesel sorunlar için Özel bir temsilci atamalıdır. Özel elçi iç içe geçmiş olan güvenlik, demokrasi ve gelişim konularının entegrasyonunda ABD çabalarının odaklanmasına yardımcı olacak, bu problemlerin profilini yükseltecek, makamlar arasındaki işlemleri modernize edecek, Bağdat ve Ankara’daki ABD büyükelçiliklerinin çabalarını tamamlayacak ve Amerikan hükümetinin Irak ve Türkiye’ye bakan birimleri arasındaki koordinasyonu sağlayacaktır. TÜRKLERLE IRAK KÜRTLERİ ARASINDA GÜVEN TESİSİ KARŞILIKLI ÇIKARLARIN TESPİTİ Irak Kürdistanı, potansiyel olarak patlamaya hazır durumdadır ve bölgenin istikrarı için bir tehditdir. Kerkük’ün statüsü, tartışmalı bölgelerin durumu, ve KBY, Türkmen ve Araplar arasındaki ilişkilerin hepsi çatışmanın artışını sağlayacak patlama noktalarıdır. Türkiye’nin bağımsız Irak Kürdistanı hakkındaki kuşkusu, KBY tarafından kontrol edilmekte olan bölgelerdeki PKK varlığı ile alevlenmektedir. Irak’ın kendi içerisinde ya da Türkiye ve İran da dahil komşuları arasında gelişecek çatışma ortamı, bölgenin ve ABD’nin çıkarları açısından ciddi bir gerileme yaratacaktır. Başkan Barack Obama’nın göreve başlayışından sadece 77 gün sonra Türkiye’yi ziyaret etmesi ABD-Türkiye ilişkilerinin önemini vurgulayan bir olgudur. Bu ziyaret, her iki ulusa da 50 yıldan fazla bir zamandır fayda sağlamış olan stratejik ortaklığın genişletilmesi için tarihsel bir fırsat idi. Türkiye, ABD’nin en kuvvetli ve güvenilir müttefiklerinden biridir. Avrupa ile Asya arasındaki yerleşimi ile soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği ile ilgili olarak kritik bir rol oynadı. Laik demokrasisi ile Mülüman çoğunluğu olan diğer ülkelere örnek teşkil etmektedir. 11 Eylül’den sonra Türkkiye, Afganistan’a yapılan operasyonlarda kritik bir menzildi. Afganistandaki Uluslararası Güvenlik Destek Kuvvetini iki kez yönetti ve bugün için de Nato’nun Afganistan’daki aktivitelerinde krtik bir role sahiptir. Kendi ülkesindeki radikal marjinal İslamcı grupların saldırılarına rağmen Türkiye, El-kaideye karşı mücadelede çok önemli bir ortaktır. Türkiyenin katılımı ABD’nin diğer stratejik çıkarları açısından da çok kritiktir: Irak’tan askerlerin çekilmesi, İran’ın nükleer gelişiminin sınırlandırılması, Hazardaki kaynakların geliştirilmesi ve Kafkas bölgesinden transferi ile enerji güvenliğinin sağlanması. Türkiye, G-20’nin bir parçası olup, ekonomik krizden çıkışta önemli bir role sahiptir. ABD aynı zamanda Irak Kürtleri ve KBY ile kuvvetli bir dayanışma içerisindedir. ABD’nin yönettiği “Operation Provide Comfort” birliği, 1991 körfez savaşından sonra onbinlerce Kürtün hayatını kurtardı. “Operation Nortern Watch” birliği ile ise ABD güvenliği, 36. Paralelin kuzeyinde uçuşa kapalı bir saha yaratıp, Irak sailhlı kuvvetlerinin baskınlarını engelleyerek, Iraklı Kürtlerin kendi kendilerini yönetmeleri için gerekli koşulları hazırladı. 2003 yılında ABD silahlı kuvvetlerinin Irak’a Türkiye üzerinden geçmesi engellendiği için, ABD, Saddamın devrilmesinden sonra kuzey Irak’ta istikrarı sağlayabilmek üzere KBY ve peşmergeleri ile daha da yakın çalışmaya başladı. Kendiliğinden ulusal koruma olarak işlev gören peşmergeler, kuzey Irak’ın kurtatılmasında da önemli rol oynadılar, ve takip eden askeri operasyonların desteğinde de sıkı ve etkin birer güç olarak yer aldılar. Irak Kürdistanında tek bir ABD vatandaşı, askeri ya da işadamı kaçırılmadı, yaralanmadı veya öldürülmedi. Bağdat’taki politik işbirliğinde Iraklı Kürtler devamlı olarak Irak’ın laik ve demokratik eğilimlerini desteklediler. Irak’ın istikrarını korumak için uzlaşma gerektiğinde ödünde bulunmaları için veya Arap grupları arasında arabuluculuk yapmaları için başvuruldular. Mayıs 2008’de resmi temas başladıktan sonra Türkiye-KBY ilişkileri çok gelişti. Önemli pozitif eğilimlere rağmen, gelişme kırılgandır ve çok kolay tersine dönebilir. Büyük bir PKK saldırısı, askerin karşılık vermesine neden olabilir, böylece Türkiye-KBY ilişkileri tekrar gerilebilir ve Türk Kürtleri radikalleşebilir. Türkiye ve KBY’yi, kökleri derinde olan düşmanlığın üstesinden gelmek ve gelecek için ortak bir vizyon çerçevesinde işbirliği oluşturmak üzere yönlendirmede, ABD’nin angaje olması gereklidir. Bu nedenle, bölgede taraf olan tüm partilerin farklı bakış açılarını ve çıkarlarını doğru tesbit etmek zorunludur. Çıkarların doğru tesbiti, çıkarlar çakışınca işbirliği oluşturmak ve çıkarlar ters düşünce çatışmayı en aza indirgemek için atılması gereken adımlarda yol gösterici olacaktır. TÜRK GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI Türkiye, eğer Kerkük KBY’ye katılırsa, bağımsız ve ekonomik açıdan kendi kendine yeten bir Kürt devletinin temelini oluşturacağından ve bunun da Türk Kürtlerine daha fazla bağımsızlık için esin vereceği düşüncesi ile sürekli bir korku içerisindedir. Eğer Türkiye, Kürtlerin haklarını kısıtlar, veya Kerkük’ün statüsü için yapılacak referandumu engelleme ya da PKK’yı vurma amacı ile büyük bir askeri operasyon düzenlerse, AB’de Türkiye’ye karşı olanlar, bu durumu Ankara’nın adaylığını engellemede bahane olarak kullanabilir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi, AB’nin üyelik krtierlerini karşılayabilmek üzere büyük adımlar atmışlardır. Ancak Iraklı Kürtlerle çatışma, Türk iç politikasını kutuplaştırarak güç dengelerini güvenlik kurumları ve laik elitler lehine bozacaktır. PKK’yı yok etmeden KBY ile işbirliğine karşı çıkanlar, Irak Kürdistanında ikmal malzemeleri ve güvenlik açılarından Türkiye’ye bağımlı bir devlet yaratmak istemektedirler. Onların Rusya, Çin ve İrana olan bağları kuvvetlendiren Eurasia stratejileri, aynı zamanda batının önemini azaltacaktır. Gerilimin artması, aynı zamanda Türk şirketlerinin Irak Kürdistanındaki başat pazar paylarını kaybetmelerine yol açabilir. Gelecekte, Üretim Paylaşım Anlaşmalarında Türk enerji şirketlerine tanınacak imtiyazlı koşulların tehlikeye girmesine ek olarak, bölgesel gerilimin artması, Ceyhan boru hattına akacak petrolün kesilmesine yol açarak Türkiye ve Avrupadaki tüketicileri etkileyecek ve Türkiye’nin enerji sağlayan transit ülke konumundaki güvenilirliğine zarar verecektir. Türkiye’nin kendi bölgesindeki PKK üyelerini hedef seçme yasal hakkını hiç kimse inkar edemez. Ancak sadece askeri çözüm, PKK için halk desteğini arttırarak, problemi alevlendirecektir. Atlantic Council’deki toplantıda yer alan Türk katılımcılar, sadece askeri çözüm ile PKK’nın yenilemeyeceği görüşünü savundular. Silahları bırakma, seferberliği kaldırma ve topluma kazandırma ile birlikte hali hazırda “Türklük” mefhumuna dayalı olan vatandaşlığın yasal tanımının değiştirilmesine dayalı bir stratejiyi savundular. Türkiye’nin, İran’ı frenleyebilmek için istikrarlı bir Irak’a ihtiyacı vardır. Güçlü Iraklı Şii gruplar, Tahran’ın çıkarlarını genişletmek üzere çeşitli eylemlerde bulunurken; istikrarlı, demokratik ve batı yanlısı Irak Kürdistanı, artan biçimde kaotik, politik olarak kutuplaşmış ve dinsel olarak radikalleşmiş Irak’tan doğacak bağnaz şiddete karşı gerekli olan bir tampon bölge oluşturacaktır. IRAK KÜRTLERİ GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI Kürtler dünyada en kalabalık nüfusa sahip, devleti olmayan azınlık konumundadırlar; Türkiye, Irak, İran, Suriye ve Ermenistan’dak bölgeleri kapsayan bir coğrafik alana yayılmış 30 milyon Kürt olduğu tahmin edilmektedir. Iraklı Kürtler daha büyük bir Kürdistan istemiyorlar. Iraklı Kürtlerin ayrı olan belirgin kimliklerine rağmen, Kürt liderler – Kürdistan bölgesinin başkanı Mesud Barzani ve Irak cumhurbaşkanı Celal Talabani – federal, ademi merkeziyetçi ve demokratik Irak’ı kabul etmektedirler. Dışardaki dünya ile İran üzerinden bağlantısı olacak uç bir devlet yerine Iraklı Kürtler, geleceklerini batı ile birlikte görüyorlar ve diğer yandan, Avrupa ve trans-Atlantik kurumları ile tamamen entegre olmuş bir Türkiye ile iyi ilişkilerin öneminin farkındalar. ABD’nin Irak’tan çekilecek olması, KBY’yi, kendisinden ayrılıkçı tutkuları olduğu için şüphelenen ve ABD ile yapmakta olduğu işbirliği nedeniyle kızan Irak federal hükümeti ile kavgalarında, giderek artan oranda, kendi kendini idare etmek zorunda bırakacaktır. Bu sırada, düşman komşular, kendi çıkarları için girişimlerde bulunabilirler. Güçlendirilmiş bir KBY, kendi bölgesi üzerinde daha büyük bir kontrolun sahibi olacak ve fırsatları daha etkin bir biçimde karşılayacaktır. Yaklaşmakta olan geçiş sürecinde Kürt liderleri, sabırlı, esnek ve devlet adamı kimliğinde olma gereksinimi içerisindedirler. Irak Kürtleri, 1991’deki Körfez Savaşından beri kazanmış oldukları kapsamlı otonomi ve zorlukla elde edilmiş kazançlarından vazgeçmek istememektedirler. Irak’ın bölünmesinden sorumlu tutulmak istememekle birlikte, hiçbir Kürt liderinin, özellikle de yaklaşmakta olan 25 temmuz seçimlerinden önce, aşamayacağı “kırmızı çizgiler” vardır. Hidrokarbon ve Gelir Paylaşımı anlaşmaları gibi diğer anlaşmazlık konularında da esneklik göstermeleri beklenmektedir. IRAK GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI On yıllar boyunca süren Baas yönetimi ve 6 yılı aşkın bir süredir devam eden ABD işgalinden sonra, Iraklıların çoğu, kendi içinde ve komşuları ile barış içerisinde bir ülkede yaşamak için sonsuz bir istek duymaktadırlar. Bağnazlığın kaynaması, “Irak’ın oğulları”nın dönüşü, ve Mezopotamyada El-Kaidenin canlanması, zaten aşılması zor sorunlar oluşturmuştur hali hazırda. Olaylar, Irak’ın geleceği için ilave ciddi riskler olarak, Türkiye veya İran tarafından müdahaleyi haklı çıkartacak bir zemin oluşturmaktadır. Başbakan Nuri al-Maliki, Arap milliyetçiliğini güçlendirerek halk desteği kazanmıştır. Irak Kürdistanındaki muhalifleri, Maliki’nin Irak anayasasının altını oyduğunu ve Irak’In Hidrokarbon ve Gellir Paylaşımı yasalarında katı bir tutum takındığını, KBY’yi yabancılaştırma ve Araplarla Kürtler arasındaki gerilimi alevlendirme riskini yarattığını düşünmektedirler. Yönetimdeki otoriter yaklaşımı, diğer Şii grupları ve Sunni tarikat şeyhlerini de yabancılaştıracaktır. Iraklı Kürtlere göre, Maliki’nin yönetimdeki merkeziyetçi yaklaşımı ve silahlı kuvvetlerdeki lider pozisyonlarına Baas’çıları geri getirme çabaları, antidemokratik eğilimlerin erken uyarıcıları olabilir. Iraklı Kürtler, Irak’taki çatışmaların her zaman için Bağdat’ın aşırı gücünden ve toplumun militarize olmasından kaynaklandığına inanmaktadırlar. Maliki kendisini, Saddamın imajı altında kuvvetli bir adam olarak biçimlendirme cazibesinden korumalıdır. İRAN GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI Tahran, çoğunluğun iktidarını ve Şiilerin egemenliğini mümkün kılacağı için demokratik ve federal Irak’ı desteklemektedir. İran, çoğunluğu Şii olan ve petrol zengini bölgeleri de barındıran, Irak’ın güneydoğusundaki etki çemberini garantilemek istemektedir. Buna paralel olarak zayıf ve Şiilerin yönettiği ve İran’ın iradesine bağımlı olan bir Irak arayışındadır. Irak’In mevcut politik liderlerinin çoğu Irak muhalefetindendir. Bazıları, Baas rejimi sırasında İran rejiminden politik, güvenlik ve finansal açılardan destek aldıkları Tahran’da yerleşiktiler. Bugün Tahran, tarihsel olarak ilgi duymakta olduğu Irak Kürdistanındakiler de dahil, Irak’taki olayları etkilemek için bu ilişkileri kullanmaktadır. “Böl ve yönet” prensibine bağlı kalarak İran, etkisini arttırmak için Irak’ın zayıflıklarından yararlanmaya çalışmaktadır. İran, Irak federe hükümetine karşı çıkan Şii milisleri, Ansar al-Islam’ı ve Mezopotamya’daki el-kaide ile bağlantılı olan Sunnileri destekleyerek, Irak’ta istikrarı ve ABD’nin çabalarını baltalamaya çalışmaktadır. ABD geri çekilme planı askıda iken İran, olayları manipule etmek amacıyla Irak’ın istikrarını bozmaya çalışmaktadır. Ancak, Irak’ın sınırlarını aşacak istikrarsızlığa ve kargaşaya yol açacağı için iç savaşın olmasını istememekte ve Irak’ın tamamen kontroldan çıkmasını amaçlamamaktadır. Tahran, yönetiminden memnun olmayan yerel grupları bastırmak için demir bir yumruk kullanmaktadır. İran ABD’nin, İran’a karşı rejim stratejisinin bir parçası olarak, PKK’nın İran kolu olan Kürdistan’ın özgür yaşamın partisi (PJAK)’a silah ve para kaynakları sağladığını düşünmektedir. Tahran, PKK/PJAK’a karşı ağır silahlarla yapmakta olduğu saldırılara ek olarak, Türkiye ile birlikte askeri operasyonlar da dahil ilave önlemler almayı düşünmektedir. ABD GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI Irak’ın parçalanma olanağı halen vardır. İç savaş, kaçınılmaz olarak insani açıdan büyük tehlikelerle sonuçlanacak ve Türkiye ile Orta Doğu’ya da yansıyacak stratejik sonuçlar doğuracaktır. Irak’ın batışı, küresel krizin çözümü için ABD liderliğine acil ihtiyaç duyulduğu bir sırada, ABD’nin azalan otoritesini ve gücünü vurgulayan bir etken olacaktır. ABD, müttefik olarak, Türkiye ve Irak Kürdistanı arasında bir seçim yapma konumunda kalmak istememektedir. Türkiye NATO’nun, ABD ile birlikte Kore’de kahramanca savaşan ve soğuk savaş sırasında Birliğin doğu kanadını temsil eden değerli bir üyesidir. Türkiye, Afganistan için Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücünü iki kez yönetmiş olup, NATO’nun bu ülkedeki çabaları için halen vazgeçilemez konumdadır. Türkiye’nin işbirliği, Irak’tan askeri birliklerin ve malzemelerin kuzey rotası yoluyla çekilebilmesi için de elzemdir. KBY, ABD birliklerinin, Irak içindeki terör saldırılarına hızlı bir biçimde karşılık vermeye hizmet edebilmelerini sağlamak üzere Irak Kürdistan’ında kalıcı askeri üsler kurması için ABD’yi davet etmiştir. Bu teklif, ülkelerinin tam bağımsızlığa kavuşmasını isteyen Iraklıların canını sıkmakta ve ABD’nin nezdindeki stratejik değerinin azalmasını istemeyen Türkiye’yi kızdırmaktadır. Henüz işlenmemiş enerji kaynaklarıyla Irak Kürdistanı, hem ABD hem de Irak enerji güvenliği için kritik konumdadır. Kerkük, batı pazarlarına petrol taşıyan Ceyhan boru hattı için önemli bir sevkiyat noktasıdır. Süleymaniye’nin doğusunda Chamchamal’daki ve Kerkük’te Qader Karam yakınındaki doğal gaz alanları, Avrupa pazarları için alternatif enerji kaynakları konumundadırlar. Irak gazı, aynı zamanda Nabucco boru hattının karlılığını arttıracaktır. AVRUPA GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI AB ve NATO üyesi ülkeler, ABD’nin Irak’taki hedeflerini gerçekleştirmesini beklemektedirler. Bunu başaramaması, Irak’a olan bağımlılığını sürekli hale getirerek, yeniden yapılandırılmasında daha fazla rol alması için AB’ye başvurulan Afganistan’daki ABD kapasitesini sınırlandıracaktır. Irak veya Afganistan’da şiddetin ağırlaşması, Avrupadaki Müslümanların da dahil olacağı, dinlerarası ve toplumsal gerilimleri alevlendirecektir. Avrupadaki enerji tüketicileri, Irak enerji kaynaklarını, Rus gazına olan bağımlılıklarını azaltacak bir yol olarak görmektedirler. Hidrokarbon ve gelir Paylaşımı yasalarının kabul edilmesine ilave olarak, Irak’ın istikrarı ve Türkiye-KBY ilişkileri, yeni enerji kaynakları geliştirme ve bunları batı pazarlarına ulaştırmada kritik faktörlerdir. TARİH ÜZERİNE İNŞA ETMEK TÜRKİYE’DEKİ KÜRTLER Atatürk (bütün Türklerin babası) olarak bilinen Mustafa Kemal, 1923 yılında Türkiye Cumhuriyetini yaratmak için Osmanlı imparatorluğun’un kalıntılarını birleştirdi. Atatürk, her ne kadar Avrupa standartlarında bir ülkeye kurmaya kendini adamış ise de Avrupa’nın niyetlerine karşı temkinli idi. 1920 tarihli Sevr Anlaşması, Türkiye’yi bölerek İmparatorluğu üçte biri alana indirdi, Kürtlere de kendilerine ait bir ülke sözü verdi. Atatürk Sevr’I reddetti ve Türkleri bir “Kurtuluş Savaşı”na yönlendirdi. Savaşta zafer kazandı ve Sevr’i ipral ederek, 1923 tarihli Lozan anlaşmasını onun yerine koymakta başarılı oldu. 1925’te Kürtler, Osmanlı idaresi altındaki bağımsızlığa tekrar kavuşmak için ayaklanma başlattı, fakat isyan vahşice bastırılarak liderleri Diyarbakır merkezindeki meydanda idam edildiler. 1937 Tuncelli isyanından sonra, Türkiye, Kürtlerin mevcudiyetini reddeden ve onlardan “dağ türkleri” olarak bahseden acımasız önlemleri yürürlüğe koydu. Kürtçe dili, kültürü ve coğrafik yer isimleri yasaklandı. Türkiye’nin 12 Eylül 1980’deki askeri darbesine kadar söz konusu gerilimler içten içe kaynamaya devam etti. 1970’de Abdullah Öcalan, bir Kürt devleti yaratmak amacıyla Marksist Leninist bir organizasyon biçiminde PKK’yı kurdu. PKK, Kürt kimliğinin şiddet yoluyla ifadesidir. Türkiye’deki Kürtlerin birçoğunun kötü ve acımasız olarak gördüğü Türk devletine, karşı duruşunda kendisine kamuoyu desteği kazanmak için çalışır. Öcalanın kontrolu altında PKK, Stalinist disiplinle çalışan katı bir hiyerarşiye sahip bir organizasyondu. Öcalan, kendisi gibi düşünmeyenleri vahşice bastırdı, muhalifleri tasfiye etti ve Türk kurumlarının yanlısı elitlerin yanısıra, devlet kurumları için çalışan (öğretmen, doktor, hemşire, vb.) kişileri de hedef aldı. Finans kaynakları olarak “devrim vergileri” toplamanın yanısıra, gasp, fidye, adam kaçırma, silah kaçakçılığı, haraç ve esrar ticareti eylemlerinden yararlanıyorlardı. PKK’nın geliri, zirve yaptığı sıralarda, yılda 500 miyon dolar rakamlarına ulaşmıştı. Türkiye, PKK’ya olan kamu desteğini ekonomik gelişim yoluyla kurutmaya çalıştı. Kürt bölgelerinde, 1983-1992 yılları arasında yaşanan %30’luk işsizlik oranı ile mücadele etmek için Türkiye, Dicle ve Fırat nehirlerini, 2.3 milyar dolarlık Atatürk barajı da dahil, 20 baraj ile kullanmayı tasarlayan çok büyük bir sulama ve hidroelektrik planı olan GAP projesine 20 milyar dolarlık yatırım yaptı. Proje 1.7 milyon hektarlık bir alanın sulanmasını, tarımsal üretimi 7 kat artırmayı, kişi başına geliri üç katına çıkarmayı ve 3.3 milyon yeni iş imkanı yaratmayı hedefliyordu. Türk hükümeti, aynı zamanda bir demir yumrukla yanıt verdi. 1978 yılında hükümet, bazı güneydoğu illerinde sıkıyönetim uygulamaya başladı: Diyarbakır, Batman, Şırnak, Mardin, Siirt, Hakkari, Bingöl ve Tunceli, “kritik şehirler” olarak adlandırılarak, özel bir idari yasa ile yönetilmeye başlandı. PKK destekçisi ve uzantısı konumundaki Kürt politik partilerini (HEP, DEP, HADEP, Kongra-Gel,vb.) yasakladı. Hükümet, PKK sempatizanı olduklarında şüphenilen yüzlerce kişiyi öldüren ölüm mangalarının arkasında durdu. 1989 ile 1996 yılları arasında Kürt direnişi ile bağlantısı kurulan 1,500’den fazla kişi, faili meçhul cinayetlerin kurbanı oldu. 1991 ile 1997 arasında 500’e yakın kişi kayboldu ve 1983-1994 arasında çoğu Kürt olan 230 kişi, polis gözetimindeyken işkenceden öldü. Kürdü Kürdün karşısına çıkartan hükümet, “korucu sistemi” içerisinde 60,000 milisi kiralayarak silahlandırdı. PKK’nın yöre halkı tarafından barındırılıp desteklenmesini önlemek amacıyla, 2 milyon Kürdü köylerinden çıkaran köy boşaltma politikası uygulandı. PKK ile çatışma, 1984’ten beri, çoğunluğu sivil olmak üzere 30,000 hayata mal oldu. Öcalan’ın 1999 yılında tutuklanmasından sonra çatışma, rota değiştirdi. Avrupa Birliği, Türkiye’nin üyelik başvurusunu, 1999 yılında aday üyelik statüsünü bahşederek, ciddi bir biçimde dikkate almaya başladı. 2002 Kopenhag zirvesinde AB, ortaklık görüşmelerine başlamanın önkoşulu olarak Tükiye’nin karşılaması gereken ekonomik ve politik koşulları ana hatlarıyla belirtti. “Kopenhag kriterleri” olarak bilinen bu koşullar, ekonomik reformlar ve demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü garantileyen sabit kurumları içermekteydi: Erdoğan sürekli olarak Türkiye’nin AB’ye katılımına angaje olduğunu ve Türkiye’nin ordusunu tamamiyle sivil idarenin kontroluna veren düzenlemeler de dahil olmak üzere gerekli reformları takip edeceğini, azınlık haklarında Avrupa standartlarını yakalayacağını teyit etmektedir. Erdoğan, Kürt kimliğini reddetmenin ters teptiğini fark etmiştir. Baskının Kürt milliyetçiliğini ve PKK desteğini arttırdığını anlamıştır. Politik sistemi liberalize eden, basın, örgütlenme ve ifade özgürlükleri üzerindeki kısıtlamaları kaldıran yasal ve anayasal reformları gayretle takip etmiştir. Türkiye idamı kaldırdı, ceza yasasını revize etti, kadın haklarını kuvvetlendirdi, azınlık dillerinde yayın hakkını serbestleştirdi, mahkeme kararı olmadan rastgele aramalara son verdi ve işkenceye karşı sıfır tolerans politikasını gerçekleştirdi. Devlet güvenlik mahkemelerini yürürlükten kaldırmak, yargının bağımsızlığını genişletmek ve hapishane sistemini düzeltmek üzere önlemler aldı. Anti-terör yasası ile birlikte ceza yasası, suç ve idari işlemler yasasını da değiştirdi. Türkiye aynı zamanda azınlık hakları üzerinde Avrupa sözleşmesinin 6 ve 13. Protokollerini imzalayarak onayladı. Bunlara ek olarak AKP, Türkiye’nin güçlü ordusu üzerinde sivil otoriteyi kuvvetlendirme görevi gibi oldukça belalı bir işle de uğraştı. 2004 mayıs ayındaki bir anayasal düzenleme, komutanların gözde projelerini finanse etmekte kullanılan bütçe dışı özel hesapları sonlandırdı. Askeri mahkemelerin, barış zamanında sivilleri yargılaması yasaklandı. Türkiye’nin Milli Güvenlik Kurulu, koltuk çoğunluğu sivillere verilerek genişletildi ve genel sekreterinin atanma yetkisini hükümet aldı. MGK’nın, sivilleri sınırsız yetki ile sorgulamak gibi güçleri kısıtlandı. Askerin toplantılara çağrısı engellenip, toplantıların sıklığı da azaltılınca, MGK, seçilmiş hükümetin kontrolu altında bir danışma organına dönüştü. Askeri bütçe üzerinde parlamenter gözetim ve bütçeleme işlemi ile ilgili olarak ulusal önceliklerin saydam bir biçimde tartışılması gibi ek önlemlerin alınması da planlanmaktadır. İlerlemeye rağmen, Avrupa’daki Türkiye eleştirmenleri, Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek için reformların uygulanmasındaki gecikmeyi bahane etmektedirler. Fransa ve Hollanda’daki Avrupa anayasası oylamasındaki red oyları kısmen, Türkiye’nin adaylığına karşı bir tepkidir. Avusturya, tam üyeliğin dışında özel statülü üye modelini istemektedir. Diğer AB devletleri de Avusturyanın önerisinin desteklemektedirler. AB’nin, Türkiye ile müzakereleri 2005 yılında resmi olarak başlatmış olmasına rağmen Türkiye’nin tam adaylık için tüm koşulları desteklemesi süreci 20 yılı buabilir. Bir AB üyesi olan Kıbrıs ile gümrük birliğini onaylamayı reddetmek, müzekerelerdeki gelişmeyi daha da zora sokar. Dökümanlarda 100,000 sayfalık düzenlemeler var. Türkiye azimli bir ilerleme gösterse de, üyelik garanti değildir. Türkiye’de AB üyeliği için halk desteği gittikçe azalmaktadır: 2003’te Türklerin %74’ü AB üyeliğine onay veriyordu, 2007’de bu oran % 49’a, bugün ise % 30’a düştü. Oysa ki Kürtler, hala AB üyeliğinin dönüştürücü etkisine inanıyorlar. Ezici bir üstünlükle, kendi içerisinde kilitli büyük kürdistandansa Avrupanın bir parçası olmayı tercih ediyorlar. Türkiye’deki Kürtler arasında yapılan ankette % 83.3’ü AB üyeliği sorulduğunda olumlu görüş bildirdiler. Erdoğan, üyelikle ilgili gelişmelerden bağımsız olarak Kopenhag kriterlerine uyumu taahhüt etmiştir. 12 Ağustos 2005 tarihinde Diyarbakır’da, PKK probleminin sadece askeri önlemlerle çözülemeyeceğinin altını çizmiştir. “Büyük ve güçlü bir ulus, kendi kendisi ile yüzleşmek için gerekli özgüvene sahip olmalı, tarihindeki günahları ve yanlışlıkları teşhis etmeli ve geleceğe emin adımlarla yürümeli…. Demokratikleşme sürecimizden geri adım atmayacağız.” Erdoğan güneydoğu illerindeki sıkıyönetimi kaldırdı. AKP, anayasanın 28. Maddesini değiştirerek Kürtçe üzerindeki yasakları kaldırdı. Eve dönüş yasası, silahlarını bırakmayı kabul eden Kürtlerin geçici olarak topluma kazandırılması imkanını sağladı. Köye dönüş programı, geri dönenlerin evlerini, çiftliklerini, hayvanlarını yeniden kurabilmeleri ve toparlayabilmeleri için bağış sözünü içeriyor. Erdoğan’ın politik rakiplerinden çoğu reformlara temkinli yaklaşıyorlar. Erdoğan 24 nisan 2007’de cumhurbaşkanlığı için Gül’Ün adaylığını açıkladığında, Gül’ün İslama bağlılığından korkarak adaylığını engellemeye çalıştılar. Erdoğan, erken seçim kararı ile karşılık verdi ve 22 temmuz 2007 tarihli seçimde oyların % 48’ini alarak ezici bir başarı kazandı ve TBMM’deki 550 koltuktan 340’ına sahip oldu. AKP’nin başarısı, PKK- destekli DTP’den daha fazla oy aldığı güney ve güneydoğu bölgesinin desteği ile körüklendi. Kürtler, AKP’ye Kürt dilinde yayın ve eğitimi de içeren kültürel hakların genişletilmesini sağlayacak yasal düznelemeleri için kredi verdi. AKP aynı zamanda yol, okul ve çeşitli sosyal servisler için büyük miktarda kaynak kullanarak destek kazandı, ve muhafazakar değerleri Kürt seçmenine cazip geldi. AKP’nin zaferi Kürt meselesinin şiddet harici metodlar kullanılarak çözülebileceği hususunda umut uyandırdı. Fakat Erdoğan, Anayasa mahkemesi kendisini, Gülü ve partisini Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırı eylemlerinden dolayı yasaklamaya çalıştıktan sonra, gittikçe artan bir biçimde, riskten kaçar oldu. AKP’yi kapatmak için açılan dava, 5’e karşı 6 oyla reddedildi, ancak Erdoğan, Kürt meselesine demokratik çözüm için daha fazla konuşmayı durdurdu ve PKK’ya karşı daha militarist bir yaklaşımı üstlenmeye başladı. Yerel seçimlerin yaklaştığı 1 Ocak 2009 tarihinde AKP, TRT’de tam zamanlı Kürtçe kanal olan TRT-6’yı başlattı. Erdoğan, kanalın açılışını Kürtçe konuşarak yaptı. Kürt kültürünün varlığını reddeden bir toplumda büyümüş olan Türkler arasında TRT-6 önemli bir etki yaptı, ve Erdoğan’ın Kürtçe konuşması, red politikasını sonlandıran bir sembol olarak önemliydi. TRT-6 kanalının açılması, uluslararası toplum tarafından övgü ile karşılandı. Uluslararsı toplum, aynı zamanda Kürt meselesi hakkındaki üslup değişikliğini de memnuniyetle karşıladı. Cumhurbaşkanı Gül geçtiğimiz günlerde, “Kürt meselesinde yeni fırsatlar doğmakta” dedi. Türk Genel Kurmayı da kapsamlı bir çözüme iştirak etmeye hazır olduklarını belirttiler. Ancak bazı Türk resmi makamları hala “Kürdistan Bölgesel Yönetimi” ya da KBY adını kullanmaya yanaşmıyorlar. KBY’den “bölgesel yönetim” ya da “Irak’ın kuzeyindeki yerel Kürt yönetimi” olarak söz ediyorlar. 29 mart 2009 tarihindeki en son yerel seçimler, AKP’nin politikaları, iktidarı ve doğruluğu hakkında bir referendum mahiyetinde idi. DTP, kontrolundaki belediye yönetimi sayısını 56’dan 98’e çıkarttı. AKP çabalarını, Diyarbakır’ın belediye başkanlığı yarışında DTP adayı olan Osman Baydemir’e karşı yoğunlaştırdıysa da, Baydemir oyların % 66’sını alarak kazandı. Seçim sonuçları, Kürtlerin oylarını yatırımlar ve sadakaya karşılık satmayacağını gösterdi. Dahası Kürtler, kendi politik kültürlerini geliştiriyorlar. Her ne kadar Erdoğan DTP’nin kapatılması yönündeki hukuksal çabalara karşı bugüne kadar direndiyse de, yüzlerce DTP personeli, 13 Nisan 2009 tarihinde başlayan ülke çapındaki baskınlarla tutuklandılar. Takip eden hafta, Baydemir 301. maddeye dayanarak mahkum oldu. IRAK’TAKİ KÜRTLER Kürtlerin, ihanet ve hayal kırıklığı ile dolu acı bir tarihleri vardır. Eski bir Kürt atasözü şöyledir: “Kürtlerin dağlardan başka dostları yoktur.” Iraklı Kürtlerin, Bağdat’la olan ilişkilerine köklü bir güvensizlik hakimdir. Saddam 1970 bağımsızlık anlaşmasının gereğini yerine getimeyi reddetti ve 1980 ve 1990’lardaki “Araplaştırma” politikası birçok Kürt, Türkmen ve diğerlerinin yer değiştirilmeleri ile sonuçlandı. 1987 yılının haziran ayı ile 6 Eylül 1988 tarihleri arasında Saddam, İran-Irak sınırındaki 30-kilometrelik kuşağa odaklanarak, kuzey Irak’taki tüm “insan varlığını” yok etmenin peşinde idi. 16 Mart 1988’deki meşhur Halabja saldırısına ek olarak, Anfal harekatı sırasında, bilinmeyen sayıda sivil öldü. Körfez savaşından sonra Kürtler toparlandı ve Kerkükü aldılar. Saddam helikopter saldırıları ile karşılık verdi ve dehşet içerisinde kalmış 1 milyondan fazla Kürt’ü dağ geçitlerinden Türkiye ve İran’a sürdü. Saddam’ın Kürtlere karşı kampanyası sırasında, Türk cumhurbaşkanı Turgut Özal, Türkiye’nin bölgedeki ilişkilerini değiştirmek için bir fırsat gördü. Irak Kürdistanındaki “hemşerileri”nin koruyucusu olarak hareket ederken, Özal Irak Kürtlerini desteklemek için “Operasyon huzur sağlama” kurulumu için çabalara öncü oldu. Bunun devamı olan “operasyon kuzey izleme”, güneydoğu Anadoludaki İncirlik hava üssünün dışında konuşlanmıştı. ABD koruması, Irak Kürdistanına tartışmasız bağımsızlık sağladı. 17 Nisan 1993 tarihinde Özal’ın ölümünden sonra, Türkiye’nin güvenlik kurumu, Irak’ta yeniden canlanan Kürt kimliğinin, özellikle de PKK’nın silahlı ayaklanması ile birlikte Türkiye’deki Kürtleri kışkırtacağı konusunda ısrarlı oldu. Ankara, KBY ile temastan kaçınarak düşmanca bir üslupla engel olma politikası benimsedi. Türkiye, Bush yönetiminin 2003 yılında Irak’I işgaline kuvvetle karşı çıktı. Erdoğan, bu işgalin, Irak’ın bölünmesine yolaçacak bir iç savaşı körükleyeceği ve İran’ın yükselen etkisini hızlandırmaya yarayacağı hususlarında uyarıda bulundu. Erdoğan aynı zamanda Türk kardeşlerine etnik köken ve dilbirliği açılarından bağlı olan Irak Türkmenlerinin mazlum bir azınlık statüsünde kalacakları hususunda endişeli idi. Savaşa doğru giden günlerde Erdoğan, yerinden edilmiş insanların sınır boyunca dağılmasını önlemede ve boş bırakıldığında PKK tarafından kullanılabilecek boşluk alanın önceden doldurulmasını sağlayacak olan bir tampon bölgede ısrarcı oldu. ABD ve Türkiye, 31,000 kişilik Türk askeri birliklerinin Irak’ın içerisinde 40 kilometrelik tampon bölgeyi işgal etmesi koşullarını müzakere ettiler. Bu paket aynı zamanda Türkiye için 9,5 milyar dolarlık bir ekonomik destek içeriyordu. 1 mart 2003 tarihinde TBMM, 4. Piyade ordusunun Türkiye üzerinden transit geçmesine onay vermeyi başaramayınca, ABD-Türkiye ilişkileri dibe vurdu. Bu ilişkiler, 2 Temmuz 2003 tarihinde, ABD komutanları, Türk özel güvenlik güçlerinin, Iraklı Kürt politik liderlere suikast planı yaptıklarından şüphelenerek Türk özel güçlerinin 11 üyesini tutuklayıp başlarına çuval geçirerek Irak’tan kovaladıktan sonra daha da bozuldu. Iraklı Kürt liderler, fedealizmi kabul ettikleri halde Iraklı Kürtler hala bağımsızlık hayal ediyorlar. 2005’te yapılmış olan referendum, Kürtlerin % 95’inin bağımsızlık peşinde olduğu sonucunu vermiştir. 1991’den sonra doğan hiçbir Kürt, federal hükümetin otoritesini yaşamamıştır. Birçoğu Arapça bilmiyor ve Iraklılık konusunda herhangi bir duyguları yok. Kürt bayrağı realitesini, Erbil’deki Kürt parlamentosunu ve Bağdattaki Kürt başkanın varlığını kabul etmek Ankara için kolay olmamıştır. Türk resmi makamları, Kürt kimliğine resmi onay veren 2005 anayasasına da itiraz etmişlerdir. Barzani’yi, görünürde KBY kontrolu altında bulunan bölgede PKK merkezinin kurulmasına izin vermekle suçlamaktadırlar. Türkiye, Barzaniyi, Kerkük üzerinde imtiyazlar elde etmek amacıyla PKK’yı besleyerek, Ankara’yı baskı altında tutmaya çalışmakla suçlamaktadır. PKK’yı “terör grubu” olarak adlandırıp, PKK lojistik desteğini kırmak üzere adımlar atmasını talep etmektedir. Buna yanıt olarak Barzani, Türkiye’nin kendi ülkesindeki Kürt kimilği altında yatan problemleri ele alması hususunda ısrarcı olmuştur. Ankara, ABD’den PKK’ya karşı eylemde bulunmasını talep etmiştir. Fakat Iraklıların ayaklanma temposu ile birlikte ABD kumandanlarının başka öncelikleri vardı. Türkiye’nin meseleleri kendi insiyatifine almasını önlemek amacıyla Bush yönetimi, istihbarat paylaşımı için ABD, Türkiye ve Irak’I içeren üçlü bir mekanizma önerdi. 25 Ağustos 2006 tarihinde, General Joe Ralston (ABD ordusu, ret.), PKK terörizmine karşı özel elçi olarak atandı. 15 ay boyunca yapılan 7 toplantıdan sonra komisyon dağıldı. Komisyon Türklerin savaşa gitmesini engellemekte başarılı oldu, fakat Türkiye’nin uzlaşmazlığı, Irak’ın tepkisizliği ve ABD’nin her iki parti üzerinde de anlamlı bir baskı oluşturmaktaki isteksizliği nedenleriyle komisyonun katkıları sınırlı kaldı. 7 Ekim 2007’de PKK, Şırnak’taki bir pusuda 13 Türk askerini öldürdü, ve iki hafta sonra, PKK askerleri Hakkari’deki bir Türk taburuna saldırarak 12 askeri öldürdü ve 8 Türk taburunu rehin aldı. Erdoğan, harekete geçmek için müthiş bir baskı altında idi. Beyaz Sarayı 4 Kasımda ziyaret ettiğinde Bush, PKK kamplarının yerleri ve faaliyetleri hakkında Türkiye’ye işe yarar istihbarat sağlamaya razı oldu. Hava saldırılarına yeşil ışık yakarken, Bush Türkiye’nin kara kuvvetleri ile işgaline karşı uyarıda bulundu. Aynı zamanda Ankara ve KBY temsilcileri arasında diyalogu destekledi. Bir seri hava saldırısı, 21 Şubat 2008 tarihinde Zab bölgesine kara kuvvetleri ile girerek başlayan ana operasyon için zemini hazırladı. Operasyon, taktik ve politik açılardan başarılıydı. Askeri güç uygulamak, hükümete, KBY ile diplomatik ilişkiler içerisine girmek üzere özgüven verdi. Ankara, barzani’ye PKK’yı yasaklaması karşılığında barzaniye politik ve ekonomik ödüller teklif etme stratejik kararını verdi ve bunu da diplomatik olarak buzların çözülmesi izledi. Türk saldırısından birkaç hafta sonra, 7 mart 2008’de başkan Talabani, Ankara’yı ziyaret etti. 10 Temmuzda, Erdoğan, bir Türk başbakanı olarak 18 yıldır ilk defa Bağdatı ziyaret ederek karşılık verdi. Seyahati sırasında Erdoğan ve maliki, “Türk ve Irak hükümetleri arasında yüksek stratejik konsey kurulumu üzerinde ortak politik deklarasyonu” imzaladılar. Bağdattaki diplomatik misyonuna ek olarak Türkiye, Musul’da da bir konsolosluk açtı ve bir tane de Basrada açmayı planlamakta. Bunları, Türkiye’nin yetenekli eski özel elçisi ve Irak’a yeni atanmış olan büyükelçisi, Murat Özçelik tarafından organize edilen, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 24 mart 2009 tarihindeki Bağdat ziyareti de dahil bir dizi temas izledi. Irak’ın başbakan yardımcısı Barham Salih, bu deklarasyonun AB’nin yaratılmasına yol açan Fransız-Alman ortak anlaşması kadar önemli olduğuna inanıyor. Bu deklarasyon, Malikinin el-kaide ile bir tuttuğu PKK’yı yok etmek üzere güvenlik işbirliği taahhütünü ve PKK operasyonlarını, takviyesini, gelirlerini ve basına erişimini sınırlamak üzere aksiyonda bulunma sözünü içeriyordu. Ancak anlaşma, Türk birliklerinin, PKK güçlerini takip ederken Irak alanına girmesine izin vermiyordu. Irak hükümeti, Türkiye’nin, Irak topraklarındaki PKK hedeflerine karşı hava ve kara operasyonlarını ve Kerküke karışmasını reddediyordu. Kürtlerin, Irak hükümetinde önemli pozisyonları tutmaları ile birlikte KBY-Bağdat ilişkileri de gelişmektedir. Ancak zorlu problemler olmaya devam etmekte. Irak hükümeti ve KBY, Kerkük de dahil tartışmalı bölgeler üzerindeki anlaşmazlıkları çözmeyi başaramadılar. Iraklı Araplar, KBY’nin Irak Kürdistanındaki ABD askeri üslerini teşvik eden beyanatlarına kızmış durumdalar. Gelir paylaşımı da bir diğer anlaşmazlık konusu. KBY’nin bütçeden % 17 pay alması gerekirken, gerçek payı, % 13-14 arasında tutuluyor. KBY’nin Irak Devleti petrol pazarlama organizasyonu (SOMO) aracılığı ile petrol ihracı yapması için getirilen yeni düzenlemeler, olumlu gelişmeler olarak addediliyor. İdeolojik farklılıklar da bölücülüğü körüklüyor.. Maliki, merkezi yönetime sarılıyor ve federalizm hakkında aşağılayıcı ve provokatif yorumlar içeren bir dizi açıklamada bulunuyor. Tam tersi, Kürtler, federalizmin problemleri çözmede en iyi yol olduğu konusunda son derece kararlılar. Farklı ideolojileri, anayasayı farklı bir biçimde yorumlamalarına yol açıyor. İşlerine gelince Maliki ve diğer merkeziyetçiler, çoğunlukla anayasayı yok sayıp, hatta Baas rejiminde geçerli olan yasalara başvurabiliyorlar. Malikinin askerlerle bağlantısı, özellikle problemli. Irak askeri güçlerindeki 1.2 milyon askerle, Kürtler Irak toplumunun militarize edilmesinden kuşkulanıyorlar. Güvenlik servislerinin, dıştan gelecek tehditlere karşı ülkeyi korumanın değil de, sistemi ve liderlerini korumanın peşinde koştuğu Baas dönemi ile kıyaslıyorlar. Maliki eski Baaslılarla uzlaşma yanlısı olmasa da, eski rejimin şii ve sünni figürlerine her zaman yaranmaya çalışıyor. Maliki, anayasa gereği olan parlamento onayını atlatarak, Irak ordusunun 16 bölümüne “”aktif komutanlar” atadı, atanan görevlilerin, % 95’i (birbilerini yoldaş diye çağıran) eski Baas’çılar. Kürtler, “demokratik ordu” için ısrarcılar ve insan hakları ile Irak anayasası altında ordunun rolü konularında eğiterek silahlı kuvvetleri profesyonelleştirmek çabasındalar. Washington D.C.’deki toplantıda, Kürt katılımcılardan biri “Maliki ateşle oynuyor” diyerek uyardı. “Bütün tarihimiz boyunca hükümetle mücadele ettik. Hiçbir zaman Araplarla mücadele etmedik.” 31 ocak 2009 tarihli en son yerel seçimlerde Maliki’nin dawa partisi, iktidarda olduğu sırada güvenlikte yaşanan gelişmelerden kaynaklanan artıların semeresini kazandı. Maliki’nin Araplardan aldığı desteğin bir kısmı, Irak Kürdistanına katı yaklaşımının sonucu idi. Birçok Arap, Irak ordusunun 12. bölümünü Kerkük ve Khanaqin’e yerleştirmesini kutladı. Maliki’nin anayasayı değiştirmekle ilgili fikirlerine, Barzani kızgınlıkla tepki gösterince Maliki, Barzaninin cevabını, Araplar arasında kendi politik avantajı için destek aramak amacıyla kullandı. Araplar, Kürtlerin Kerkük, hidrokarbon ve gelir paylaşımı yasaları hususlarındaki pozisyonları nedeniyle, Kürtlere karşı yaygın bir biçimde kin besliyorlar. GELECEK İŞBİRLİĞİNİ KURMAK Aşağıdaki öneriler kesin ve geniş kapsamlı olmamakla birlikte, çatışmaya alternatif olarak işbirliği için fırsatları saptamaktadır. TÜRKİYE VE IRAK KÜRDİSTANI ARASINDA EKONOMİK BAĞLARI TEŞVİK ETMEK Körfez savaşına kadar Irak, Türkiyenin en büyük ticaret ortağı idi. Savaş sonrası Irak’a konulan ekonmik ambargoların bir sonucu olarak Türkiye, ticari kaybundan dolayı yılda 4.5 milyar ABD doları zarar etti. Saddamın devrilmesi ile birlikte ticari yoğunluk eskiye dönmekte. 2003 yılından beri ortalama ticari büyüklük yıllık 5 milyar ABD dolarıdır. Irak ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 2008 yılında 6 milyar dolar idi, 2009 yılında 10 milyar ABD doları, 2010 yılında ise 20 milyar ABD doları olacağı tahmin ediliyor. KBY, Irak’ın toplam gelirindeki %17’lik payından kesilen gümrükleri toplamaktadır. Başlangıçta ticaret, Türk tır sürücülerinin yaygın bir biçimde öldürülmesi ile engellendi, ancak kayıpların çoğu Ninewah bölgesinde vuku buldu. KBY’nin kontrol etmekte olduğu bölgelerde tek bir cinayet olayına rastlanmadı. PKK da Türk tır sürücülerini hedef olarak seçmedi. Türkiye pazara hakim durumda. Mallar Habur kapısı ve Zakho’dan ulaştırılmakta. Irak Kürdistanında satılan malların %80’i Türkiye’den gelmekte. 2003 ile 2007 arasında Türkiye başta enerji ve inşaat sektörlerinde olmak üzere, 6,32 ABD dolarlık yatırım yaptı. Bugün Irak Kürdistanında aktif olan 1200 Türk şirketi var, bunların arasında 2 milyar dolarlık inşaat projelerini tamamlayan 300 inşaat firması var. Hali hazırda petrol naklinden yararlanmakta ve eğer Bağdat Irak Kürdistanından petrol ihracatına lisans verecek olursa oluşacak yeni alanlarda yapılacak üretim paylaşım anlaşmalarının meyvelerinden semeresini alacak. Su kaynaklarının paylaşımı da hem Türklerin hem de Iraklı Kürtlerin menfaatlerine hizmet etmekte. KBY, Türkiye’nin yararlanmaya devam edeceği, 100 milyar dolarlık inşaat projeleri planlamakta. Dünyadaki 17. büyük ekonomi olarak, Türkiye’nin ekonomik büyümesi, Ortadoğu ile kuracağı ticari bağlarla beslenecektir, bunun için de Irak’I ulaşımda kilit noktası olarak kullanacaktır. Karşılıklı ticaretin, şimdiye kadar güneydoğu Türkiye’nin ekonomik koşulları üzerinde küçük bir etkisi oldu. Irak Kürdistanında aktif olan Türk şirketlerinin çoğu güneydoğu bölgesinden gelmemekte, inşaat firmaları bu bölgeden insanları çalıştırmamakta. Ekonomik resmi, genellikle Türk ordusu ile bağlantıları olan büyük şirketler oluşturmakta, küçük olanların çoğu ise önemsiz ticaretle uğraşmakta. Irak Kürdistanında, Türkiye’den gelmiş olan küçük ve orta ölçekli firmaların sayısı çok sınırlıdır. Türkiye’nin güvenlik kurumlarından bazıları ve laik eiltler, Irak Kürdistanı ile ticarete karşı çıkmakta ve bunun kuvvetlenmesinin bağımsızlığa yol açacağını iddia etmekteler. Habur kapısını kapatıp, Irak’a gidecek mallarının geçişi için Suriye üzerinden bir kara yolu açılmasını teklif etmekteler. Irak Kürdistanındaki işlemler dolayısıyla oluşan ödeme güçlüklerinden ve gecikmelerden şikayet etmekteler. Ek olarak Irak federal devleti Dohuk ve Musul valiliklerine sağlanan elektrik karşılığı Türkiye’ye 1 milyar dolar borçlu durumda. TÜSİAD, Irak Kürdistanındaki olayları etkilemenin bir yolu olarak ekonomik bağları desteklemekte. ÖNERİLER Erişimi genişletin: Zakho’daki Habur kapısı, sınırın her iki tarafında da iyileştirmeye ihtiyaç duymakta. İkinci bir kapının açılması hem sıkışıklığı önleyecek, hem de Irak federal devleti için ek gümrük gelirleri getirecektir. Yerüstü ulaşım imkanlarını geliştirmek, Urfa-Diyarbakır-Erbil otoyolu inşa etmek de dahil, malların ulaşımını kolaylaştıracaktır. Ticari fuarlar ve sınır yakınlarına Gaziantep’teki gibi serbest bölgeler kurulması, güneydoğuya ticari imkanlar yaratarak fayda sağlayacaktır. Transit işlemleri hızlandırın: Türkiye’den Irak’a çabuk bozulan malzeme veya diğer tüketici malları taşıyan tırları geciktirmek yerine jandarma, ulaşımı hızlandırmalı. Geliştirilmiş gümrük işlemleri sınırın her iki tarafında oluşan tır kuyruklarını azaltacak ve ekstra ücretlerin ödenmesini önleyecektir. Güneydoğuda yatırım yapmayı düşünen veya ortak girişimlerde bulunmak üzere viza isteyen kuzey Iraklı işadamları için Türk içişleri bakanlığı kolaylık sağlamalı. Güneydoğuya sağlanacak ekonomik faydaların Türkiyedeki kürtleri modernize etmek gibi ek faydaları olacaktır. Bağlantıları kurumsallaştırın: KBY, İstanbul, Bursa ve Diyarbakırda ticaret teşvik ofisleri açarak küçük ve orta ölçekli firmalarla ticareti artırabilir. Türkiye, Erbil ve Süleymaniye’de ticaret teşvik/liyezon ofisleri açmayı gözönüne almalı ve bu ofisleri daha sonra diplomatik liyezon ofisine ve en sonunda da konsolosluğa dönüştürmeli. Algıyı değiştirin: Diğer kürdistan liderlerinin yanı sıra, Masoud ve Nechirvan Barzani’nin Türkiye’ye daha çok ziyaretler yapması ilişkilerin gelişimine yardımcı olacaktır. Diğer yanda KBY, Türk medyası ile birlikte çalışarak Irak genel olarak Kürtleri hakkındaki, özel olarak ta Masoud Barzani hakkındaki kalıplaşmış olumsuz yargıyı kırmalı. ENERJİ GELİŞİMİ VE ULAŞIM ALANLARINDAKİ İŞBİRLİĞİNİ KUVVETLENDİRMEK Irak’ın 115 milyar varil (BBL) petrol ispatlanmış rezervi ve 112 trilyon feet küp (TCF) doğal gazı olduğu bilinmekte. Amerikan jeoloji servisi %50 olasılıkla ek 50 BBL’lik petrol rezervi ile 113 TCF’lik doğal gaz rezervi olduğunu tahmin etmekte. Ekonomik anlamı olan alanların geri dönüş oranı tipik olarak, petrol için %30-50, gaz için ise %60-80 arasındadır. Irakta birkaç adet petrol bölgesi bulunmaktadır, çoğu Arap bölgesinde olmak üzere, biri de Zagros Fold Belt’te. Arap bölgesi dünyadaki en bereketli petrol bölgelerinden biri olup Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve en çoğu da Irak’ta olan petrol alanlarını kapsamaktadır. Zagros Fold Belt de oldukça bereketli olup, İran sahalarını, kuzey Iraktakileri ve güneydoğu Türkiyeyi içermektedir. Zagros Fold Belt, Irak’taki keşfedilmemiş petrol yataklarının çoğunu da (38 milyar BBL civarında petrol ve 55 TCF civarında doğal gaz) kapsamaktadır. Mevcut KBY bölgesi, Iraktaki Zagros Fold Belt’in %25-33’ünü içermektedir. Bu da KBY’de keşfedilmemiş 10 milyar BBL petrol ve 16-17 TCF doğal gaz bulunduğu anlamına gelmektedir- yaklaşık olarak Irak’ın mevcut petrol rezervlerinin %3-4’ü ve doğal gaz rezervlerinin ise %10’u kadar. Irak savaşından önce Irakın petrol üretimi 3,5 milyon BPD idi. Şu anda 2,4 milyon BPD civarında dolaşmakta. Irak petrolü, Kerkük’ten Türkiye’de doğu Akdenizde Ceyhan limanına uzanan iki parallel boru hattından taşınmakta, ve Basra limanına bağlı olan boru hatları sisteminden geçmekte. Türkiye boru hattı gelirlerinden yararlanmakla birlikte, Ceyhan’a ulaştırılan petrol, Irak federe devletinden menşe şahadetnamesi gerektirmekte, Bağdat ise ulusal hidrokarbon yasasının yokluğundan dolayı bu belgeyi vermeyi reddetmekte. Türkiye, bir hidrokarbon yasasının kabul edilmesini şiddetle desteklemekte, bunun KBY ile Bağdat arasındaki bağları kuvvetlendireceğini iddia etmekte. Ulusal hidrokarbon yasası ve gelir paylaşımı yasaları üzerindeki görüşmeler 2007 yılında kesildi. Bu açmazın sorumlusu olarak Kürtler, Irak petrol bakanı Hussein Sharistaniyi göstermekte iseler de Bağdat bu sorumluluğun kaynağı olarak Kürtlerin uyuşmazlığını suçlamaktadır. KBY, kendi ulusal hidrokarbon yasasını 6 Ağustos 2007 tarihinde kabul ederek 215 ülkeden 27 firma ile anlaşmaya vardı. Bu anlaşmalar, üretilen ham petrolün paylaşımına dayalı uluslararası ortaklıklar oluşturmakta. Irak federe devleti bu tür anlaşmaları redderek, sadece servis anlaşmalarını tercih etmekte, üretilen petrol üzerinde herhangi bir hak vermeye yanaşmamakta. Irak federe devleti Irak Kürdistanında iş yapan firmaları, kara listeye alarak bu yasanın kabul edilmiş olmasına tepkisini koymuştur. Global enerji fiyatlarının düşmesi her iki tarafın da ödün vererek uzlaşmaya gitmeleri gereğini ortaya çıkarmıştır. 10 mayıs 2009 tarihli örnek anlaşmada, KBY, Tawke Tak Tak alanlarından çıkarılacak petrolün Irak Devleti Petrol Pazarlama Kurumu tarafından pazarlanacağını duyurdu. Gelirler, petrol üretimini artırarak gelirlerindeki azalışı engellemeye ve bütçe açıklarını kapatmaya çalışan Bağdat’a gidecek. Ancak anlaşma, hala tartışmalı bir konu olarak duran, gelecekteki kaynakların yönetimi hakkında herhangi bir husus içermemekte. Türkiye, enerji ürünlerinin büyüyen bir müşterisi konumundadır. Sadece 48,000 BPD üretmekte ama 800,000 BPD ihtiyacı var. Türkiye’nin Pet Gaz’I Süleymaniye eyaletinde Kifri ile Kalar arasında Shakal blokunu geliştirmek için 2002 yılında bir üretim paylaşım anlaşması imzaladı. Daha sonra da Erbil’in kuzeyinde Bina-Bawi blokunu geliştirmek için başka bir anlaşma imzaladı. Genel Enerji, 2003 yılında Kerkükün 60 km kuzeyinde Tak Tak ve Kewa Chirmila bloklarını geliştirmek için bir anlaşma imzaladı. Genel Enerji’nin Tak Tak’ta 60,000 BPD üretim yapan iki alanı bulunmakta. Türkiye hali hazırda Karadeniz üzerinden “mavi akım” boru hattı ile karadeniz üzerinden ve Ukrayna, Moldova, Romanya ve Bulgaristan’dan geçen bir diğer boru hattı üzerinden ulaşan Rus gazına bağımlı. Eğer miktar yeterince yüksek olursa, Süleymaniyenin doğusundaki yeni doğal gaz yatakları Türkiye ve Avrupa için Rus gazına alternatif oluşturacaktır. Irak Kürdistanındaki gaz alanları işleve geçtikçe Kerkük-Yumurtalık hattına ek olarak yeni bir gaz boru hattı gerekli olacaktır. Irak’tan çıkacak gaz, Nabucco boruhattını doldurmaya yardımcı olacak ve bu projeyi karlı hale getirecektir. ÖNERİLER: Farklılıkları giderin: Irak federe devleti ve KBY, en son ihracat anlaşması üzerinde çalışmalı ve hidrokarbon ve gelir paylaşımı yasalarını tamamlamalıdır. Araştırma geliştirmeyi genişletin: TPAO, Irak Kürdistanında jeolojik araştırmalar yaparak kendisini ayrıcalıklı bir pozisyona sokmalıdır. Böyle bir araştırma, tesis geliştirmeyi içermediğinden, Irak federe devletinin kısıtlamalarına uyacak ve müeyyide riski taşımayacaktır. Taşımada işbirliği yapın: KBY, Alarko gibi Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının yapımında yardımcı olan Türk firmalarını, Nabucco’yu besleyecek ve Irak Kürdistan kaynaklarını Ceyhan kanalıyla batı pazarlarına bağlayacak doğal gaz boru hattının yapımı için ön hazırlık mühendislik çalışmalarını yapmak üzere davet etmeli. KERKÜK’ÜN STATÜSÜNÜ BARIŞ İÇERİSİNDE ÇÖZÜMLEMEK Kerkük, Kürtleri Arap ve Türkmenlere karşı tuzağa düşürebilecek potansiyel bir şiddet kaynağıdır. Kerkük’ün statüsünün barışçıl bir biçimde çözüme kavuşturulamaması, Kerkük’ün Irak Kürdistan’ına katılımının bağımsızlığa yol açacağına inanan Türkiye’nin da anlaşmazlığa düşme riskini taşımaktadır. Türkiye’nin askeri müdahaleleri, bölgesel patlamalara yol açabilir. Arap olmayan Kerküklüler, Baas yönetimi altında ıstırap çektiler. Saddam, Araplaştırma Programının bir parçası olarak sistematik sürgünler ve nüfus transferleri gerçekleştirdi ve Arap nüfusunu katmak için vilayet sınırlarını değiştirdi. Kerkük’ün 1957 nüfus sayımı sonuçlarına göre nüfusun dağılımı şöyle idi: Kürtler (%48), Araplar (%28), Türkmenler (%21). Saddam’ın devrilmesi ile birlikte binlerce Kürt, diğer Kuzeylilerin, onları toprak gasp etmekle suçlamalarına rağmen, onlar kendiliğinden, “Kürdistan’ın Kudüs”ü olarak gördükleri Kerkük’e döndüler. Musul’da ve Suriye’nin doğusu ve İran sınırı boyunca güneyde uzanan kentlerde Araplarla Kürtler arasındaki şiddetin alevlenmesi ile birlikte Ninewath bölgesinde politik pozisyonlarını kaybettikten sonra Irak Kürtleri, tarihi topraklarını kontrol etme konusunda son derece kararlılar. KBY, Hawija ve Kerkük vilayetinin güney kısımlarındaki Arap bölgelerini, Kerkük vilayetinden hariç tutmaya hazır olduklarını belirterek esnek olduklarında ısrarlılar. Kürtler, seçilmiş bir parlemento tarafından yazılmış olan ve halk oylamasında Iraklıların %79’u ve Kerküklülerin %63’ü tarafından onaylanmış olan 2005 anayasasını kabul ettiler. 117. Madde, KBY’nin idaresini tanımakta ve Kürtçe ile Arapçanın resmi dil olduğunu beyan etmektedir. 2005 Irak anyasasının 140. maddesi Kerkük’ün statüsünü belirlemek üzere 31 Aralık 2007 tarihine kadar bir referendum yapılmasını öngörmektedir. Verilmiş olan bu mühlet, sürekli ertelenmiştir. Ancak, anayasa akademisyenleri, uygulama için verilmiş olan mühlet dolmuş olsa bile, 140. maddenin halen geçerliliğini koruduğunu teyit etmekteler. KBY, geçen yıl Irak’taki Birleşmiş Milletler Misyonu (UNAMI) tarafından yapılmış olan Kürtlere, Araplara ve Türkmenlere vilayet encümeninde eşit oranda koltuk tahsis etme teklifini reddettiler. Tartışmalı bölgeler, demografik sorunlar ve yargı yetkisinin kontrolu ile ilgili konuları ele almak için Birleşmiş Milletler Misyonu (UNAMI) Başkanı Staffan Mistura aşamalı bir yaklaşım önerdi. Anayasaya uygun olarak önce normalleşme, takiben nüfus sayımı ve referendum planlanıyor. Tartışmalı Dahili Sınırlar konusunda hazırlamış olduğu 22 Nisan 2009 tarihli raporunda UNAMI, Kerkük’ün statüsünü çözmek için senaryolar sunmakta. Bu satırların yazıldığı saate kadar taraflardan hiç biri yanıt vermedi. Ancak Kürtler, 140. maddenin zaten bir taviz olduğuna inanmakta ve daha fazla ödün vermeyi istememekte ve alternatif düzenlemeleri reddetmektedirler. ABD, Kerkük’ün statüsü için yapılacak referandumun şiddeti tetikleyeceğinden kuşkulanmaktadır. ABD yetkilileri, Barzaniyi, Kerkük’ü ele geçirmelerinin, Bağdat ve Türkiye’nin askeri harekatları için bahane oluşturacağı konusunda uyardılar. Maliki’nin milliyetçi provokasyonlarına aşırı tepki göstermemesi konusunda da Barzani’yi uyardılar. Maliki Kerkük ve khanaqin’e askeri birlikler gönderdiğinde, ABD durumun kontrol dışına çıkmasını önlemek amacıyla bir tugay gönderdi. Uluslararası Kriz Grubu, Kerkük ile birlikte diğer tartışmalı bölgeleri ve gelir paylaşımını, hidrokarbon yasasını, federasyonu ve anayasal revizyonları da ele alan “büyük pazarlık” önerdi. Büyük pazarlık, Kürtlerin, Kerkük üzerinde hak sahibi olmalarını sağlamakta ve çatışmanın tırmanmasını önlemekte. ÖNERİLER: Hızlı davranın: Kerkük’ün statüsü için anlaşmayı ertelemek, azınlık grupların heveslerini şiddetlendirecek, kırılganlığı arttıracak ve şiddet olasılığını kuvvetlendirecektir. Kerkük üzerinde hüküm vermeyi ertelemek, aynı zamanda hidrokarbon yasası ve gelir paylaşımı yasalarının kabulünde de gecikmelere yol açacaktır. Sağduyulu olun: Kerkük muammasının çözümü, itidal ve devlet adamlığı gerektirmekte. Tartışmalı bölgeleri ele almada geniş kapsamlı bir yaklaşımla birbirine ters düşen iddiaları uzlaştımak, 140. madde ile belirlenmiş parametreler dahilinde mümkün bulunmaktadır. Uyuşmazlığın çözümüne vurgu yapın: UNAMI’nin senaryoları, Iraklı grupların katılacağı işbirliğini vurgulayan yapısal diyalog süreçlerinde tartışılmalıdır. Sürecin kendisi, taraflar arasında daha ileri mutabakat ve uzlaşı tesis edilmesi beklentisi içeren uzlaşmazlık çözümü çalışmasıdır. Arabuluculuk üzerinde odaklaşın: “Kuzey Irak ve Bölgesel Sorunlar için Özel Elçi” görevlendirilmesinin, birbirleri ile ilişkili olan güvenlik, demokrasi ve gelişim temalarının entegrasyonunda ABD çabalarının odaklaşmasını sağlayacağı hususu Dışişleri Bakanlığı’na rapor edilmeli. Elçi aynı zamanda, bu problemlerin seviyesini yükseltecek, komisyonculuk işlemlerini modernize edecek, Bağdat ve Ankara’daki ABD büyükelçiliklerinin çabalarını tamamlayacak ve ABD devlet yapısındaki Kürt sorunları ile ilgili birimler arası koordinasyonu sağlayacaktır. Türkiye, Pentagon’un Avrupa Kumadanlığının (EUCOM) ve Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa Bürosunun (EUR) bir parçası iken Irak, Merkezi Kumanda’nın (CENTCOM) ve NEA’nın yetki alanına girmektedir. IRAK KÜRDİSTAN’INDA İYİ YÖNETİM VE AZINLIK HAKLARINI GELİŞTİRMEK Uluslararası Af Örgütü, Kürt Bölgesel Yönetimi güvenli güçlerinin (Asayish), yasaların hakimiyetinin dışında çalıştıklarını, insanları rastgele tutukladıklarını, bu insanlardan bazılarının kaybolduğunu, bununla birlikte gazetecilere işkence ederek sindirme ve yıldırma faaliyetlerinde ve ifade özgürlüğünü engelleme eylemlerinde bulunduklarını rapor etmektedir. Rapor aynı zamanda kadınlar üzerindeki şiddet eylemlerinin ve töre cinayetlerinin artışını belgelemekte. Eleştirmenler KBY’nin demokratik reform eksikliğini belirmekteler. Başbakan neçirvan barzani güvenlik güçlerinin direkt olarak Bakanlar Kurulu’na hesap vermesinin sağlanacağını garanti ederek ve KBY’de ifade özgürlüğünü ve kadınların korunmasını sağlamak üzere güçlü çabalar sarf edileceğini ileri sürerek rapora yanıt vermiştir. KBY’nin Washington temsilcisi Qubad talabani, demokratikleşme üzerinde odaklaşmak gerektiğini kabul etmektedir. İlerlemenin bir göstergesi olarak KBY’nin şu özelliklerini belirtmektedir; “demokratik seçimlerle gelmiş bir parlamento, Irak’ta dinsel tolerans açısından en iyi puana sahip, ülkedeki en liberal basın yasası, STÖ’lerinin sınırsız ve bol faaliyetlerinin de göstermekte olduğu gibi gelişen bir sivil toplum.” Kürdistan’daki seçimlerin gözlemi, hükümet tarafından değil, Irak Bağımsız Seçim Komisyonu tarafından yapılacaktır. Bu komisyon, seçimlerde aday gösterebilmek üzere hali hazırda 5 partiyi tasdik etti, 25 adayın da onaylanması beklenmekte. Uluslararası gözlemciler de davet edilmiş durumdalar ve orada bulunacaklar. Bu gelişmelere rağmen Irak Kürdistan’ının demokratikleşme yolunda attığı adımlar, son yıllarda yavaşladı. Bazı Irak Kürtleri, Kürdistan’da varolduğunu hissettikleri akraba kayırıcılığı, torpil ve rüşvet olaylarından dolayı küskünler. Gittikçe daha çok eleştirmen, Irak’taki diğer yerlerde Kürdistandakinden daha fazla özgürlük bulunduğunu düşünmeye başladılar. Merkezi yönetimden yetkilerin dağıtılmasını ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesini bekleyen Kürtlerin taleplerine boş vererek, aşırı merkezi yönetimini sürdürdüğünden dolayı KBY’ne destek aşınmaktadır. 25 Temmuz 2009 tarihinde yapılacak seçimlerin beklentisi ile birlikte değişim-odaklı ve İslamcı partiler ortaya çıkmaya başlamıştır. KBY, taslak anayasasını tamamlamak üzere son aşamaya gelmiştir. Parlamentoda görüşüldükten sonra, Başkan Barzani imzalayacak ve anayasa taslağı, halkoyuna sunulacaktır. KBY anayasası, birçok yönden Irak’ın yüksek standartlı sözleşmesini yansıtmaktadır. Azınlık hakları için haklar beyannamesi ve yerel yönetimler için özerklik düzenlemelerini içermektedir. Türkmenler, 1957 nüfus sayımında Kerkükte oturanların büyük bir yüzdesini teşkil ediyorlardı, kırsal kesimde belirgin bir azınlık grubu oluşturuyorlardı. 1997 nüfus sayımında ise ülke çapında sadece 600,000 Türkmen bulundu. Türkmenler genellikle Türk kimliğinden çok Irak kimliğini benimsemişlerdir. Türkmen topluluğu bir yandan Şii ve Sünni olarak, diğer yandan da laik ve islamcı olarak bölünmüştür. Kerkük yöresindeki dokuz Türkmen yerleşim biriminden, dördünde çoğunluk Şii’dir. Türkmenlerle Kürtler arasında hatırı sayılır ölçüde evlilikler yapılmıştır. KBY, Kürdistan Parlamentosunda Türkmenler için koltuk ayırararak ve Türkmen meseleleri için kabinede de üye olan bir Bakan atayarak Kürdistan bölgesinde yaşayan Türkmenlerin temsilini sağlamıştır. Menfaatlerini kollamak için Ankara’nın 1991’de kurmuş olduğu Irak Türkmen Cephesi (ITC), Irak’ta 5 milyon Türkmenin yaşamakta olduğunu iddia etmektedir. Ancak ITC, 2005 seçimlerinde oyların sadece % 0.87’sini alabilmiştir ve parlamentoda 3 üye ile temsil edilmektedir. 2003’ten sonra Ankara, ITC’ye ve bir bütün olarak Türkmen meselesine olan ilgisini kaybetmiştir; diğer yandan Türkmenler de Türkiye’ye olan ilgilerini kaybetmişlerdir. Iraklı Kürtler ile bazı Türkmenler arasındaki gerilim sürmektedir. Temmuz 2008’de, Kerkük’teki ITC merkez binasının yakınındaki kalabalık içerisinde bir intihar bombacısı üzerindeki bombayı patlatırken Kürtler, Maliki’nin 140. madde aleyhindeki söylemlerini protesto etmekte idiler. Bombacının vurularak yandığı olayı, binadan yapılan ve bombacıyı hedefleyerek yakan silah atışı izledi. İntihar bombası saldırısı, Kürtlerle Türkmenler arasında şiddeti başlatarak hedefine ulaşmış oldu. Aynı zamanda da Kürt-Türkmen ilişkilerindeki sonu gelmeyen kırılganlığı da göstermiş oldu. ÖNERİLER: İnsan haklarını destekleyin: KBY, Uluslararası Af Örgütü raporunda vurgulanan kuşkuları gidermek, özellikle KDP PUK istihbarat örgütü (Mukhabarat) ve güvenli güçlerini (Asayish) dizginlemek üzere pro-aktif önlemler almalıdır. Azınlık haklarına odaklanın: Etnik gruplar arasındaki tarihsel gerilim potansiyelini göz önüne alarak KBY, anayasasında azınlık haklarının uluslararası standartlara uygun bir biçimde korunmasını kapsamalı, diğer yandan azınlık haklarını teşvik etmek üzere de özel düzenlemeler yapmalıdır. Yerel güvenlik güçleri, hizmet vermekte oldukları topluluğun etnisitesini yansıtmalıdır. KBY aynı zamanda, azınlık okullarını finanse etmeli, kamu davalarında azınlık dillerinin kullanılmasını garanti etmeli, azınlık dilindeki yer isimlerini/işaretlerini sergilemeli ve kültürel ifade ve sembollere izin vermelidir. Endişeleri dindirmenin bir diğer yolu da yerel yönetimlerin özerkleştirilmesidir. Anayasayı danışın: KBY, Barzani imzalamadan ve halk oylamasına sunulmadan önce taslak anayasanın kamuoyu tarafından tartışılmasını sağlamak üzere yerel yönetim toplantılarına sunmalıdır. Daha saydam ve danışılan, dolayısıyla etkin süreç, anayasanın halk tarafından benimsenmesini ve desteklenmesini artıracaktır. IRAK KÜRDİSTAN’INDAKİ PKK VARLIĞINI ELE ALMAK Tahminen Türkiye’de 2,000, Irak Kürdistanında 3,500 PKK militanı, 8 bölgede 65 üstten hareket etmekteler. PKK’nın merkezi karagahı, Türkiye’nin Irak sınırından 60 kilometre uzaklıkta ve İran’ın atış sahasında bulunan Kandil dağında donanımlı bir tesiste bulunmaktadır. TBMM, 17 Ekim 2007 tarihinde Irak Kürdistanındaki PKK üslerine karşı piyade operasyonlarını da içeren sınır ötesi operasyonlarına izin veren bir yasayı oyladı. ABD, sadece dava edilebilir istihbarat sağlamakla kalmayıp, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki askeri operasyonlarını koordine etmeyi kabul etti, PKK liderlerinin yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesine yardımcı oldu (örneğin Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Süleyman Hüseyin) kuzey Irak’taki PKK kamplarının lojistik destek kanallarını kesti. ABD’nin Irak hava sahasını açması ve uydu görüntülerini paylaşması sonucunda Türkiye, kasım 2007’den başlayarak PKK kamplarına bir seri hava operasyonu düzenledi. Hava saldırıları bütününde PKK altyapısına ve olanaklarına az zarar verdi. Operasyonlar daha çok Türk kamuoyunu sakinleştirmek ve PKK üzerinde yıkıcı psikolojik etki bırakmak amacıyla yapılmıştılar. Ankara, PKK’ya karşı çabalarında KBY’den, Türk birlikleri ile KBY peşmergelerinin ortak askeri hareketini de içeren işbirliği beklemekte. KBY’nin, PKK liderlerini yakalamasını, Erbil havaalanı kanalıyla PKK’ya ulaştırılan kaynakları kesmesini, seyahat ve basınla ilişkilerini sınırlamak üzere yollarda ve dağ geçitlerinde kontrol noktaları kurmasını, Demokratik Çözüm Paritis (DSP) gibi PKK destekleyicisi partileri yasaklamasını beklemekte. Türkler için PKK çok hassas bir mesele. KBY anlamlı adımlar atmadıkça, Türkiye ile KBY arasındaki yakınlaşmanın çok zor olacağı hususunda Türkiye uyarıda bulunmaktadır, aynen Türkiye’deki reformların PKK’ya olan kamusal desteği azaltmasının yapacağı katkı gibi. KBY, PKK lojistiğini bozmaya razı oldu, fakat Türklere göre bu taahhüt sadece sözde kaldı. KBY’yi Erbil’e havayolu ile giren yolcuları yeterli güvenlik kontrolünden geçirmediği hususnda suçlayarak, Türkiye Irak Kürdistan’ına giden ticari uçuşlara kendi hava sahasını kapattı. KBY, Avrupa pasaportuna sahip birkaç PKK çalışanını yakalamakla birlikte, hemen serbest bıraktı. Kandil civarındaki PKK kontrol noktalarını KBY, kendi kuvvetleri ile değiştirdi, fakat kaynak sağlayıcılar Kandile İran ve Türkiye’den engebeli dağ geçitleri aracılığı ile ulaşmaya devam ediyorlar. DSP’nin Erbil ve Süleymaniyedeki ofisleri kapatıldı, ancak Kerkük’te KBY’nin kontrolu dışında kalan bölgede ofisler tekrar açıldı. ÖNERİLER: Konsensus oluşturun: KBY, PKK da dahil tüm Kürt partilerini ve gruplarını toplamak için bir plan oluşturarak ilerlemeli. PKK’dan bahsederken, KBY resmi makamları Türkiye’nin endişeleri için empati kurmalı ve destek mesajları vermeli. Terörizme karşı işbirliğini geliştirin: Üçlü Güvenlik Komisyonundaki Irak delegasyonuna daha fazla KBY temsilcisinin entegrasyonu, Kürt resmi makamlarını istihbarat paylaşımına ve ortak operasyonlara zorlayacaktır. Lojistiği engelleyin: Atılacak adımlar şunları içermeli; PKK liderlerini yakalama, Erbil havaalanındaki nakit taşıyıcılarını hedefleyen etkin tarama önlemlerini geliştirme, yollarda ve dağ geçitlerinde daha stratejik ve proaktif kontrol noktaları kurmak ve DSP’nin kapatıldığını ve kapalı kalacağını garanti etmek. PKK İÇİN KAMUSAL DESTEĞİ AZALTMAK Irak Kütleri, Türkiye’nin Kürt sorununa askeri çözüm bulunamayacağında ısrarlıdırlar. Türkiye, Kürt kimliğini tanımadıkça ve mağduriyetlerini önleyici adımlar atmadıkça, PKK’ya para kaynaklarının ve militanların akmaya devam edeceğini ileri sürmektedirler. ÖNERİLER: Teröre karşı çıkmanın ötesine geçin: PKK problem, güvenlik önlemlerinin ötesinde adımlar gerektirmektedir. Nihai çözüm Türkiye’nin sürdürülebilir demokratikleşmesinde ve gelişiminde ve aynı zamanda PKK liderleri ve birlikleri için af organizasyonu yapmakta yatmaktadır. Demokratikleşme, DTP tutuklularını serbest bırakmak ve yasal reformlarla (aşağıya bakın) geliştirilebilir. Gelişme projeleri, iş olanakları yaratmaya ve sosyal refaha (aşağıya bakın) odaklı GAP projesinden öğrenilen dersleri benimsemeli. Yasal reformları üstlenin: Türkler federalizmi bölünmeyle eşanlamlı gördüğünden, daha az göze çarpan ademi merkeziyet planları tasarlanmalı. Anayasanın 7. Maddesi (“Türklüğü” vatandaşlık olarak tanımlayan) değiştirilmeli, Anti-terör yasasındaki 215, 216, 217, 220. maddeler ve Ceza yasasındaki 301. madde gibi gerici yasal düzenlemeler ya değiştirilmeli ya da yürürlükten kaldırılmalı, kültürel reformların tam olarak uygulanması Türkiye’nin demokratik gelişimine ve yasaların hakimiyetinin genişletilmesine kadar varacak uzun bir yol olmalı. Katı, hesap sorulamaz ve aşırı tutucu olan yargının ıslahı için de önlemler alınmalı. İş olanakları yaratmaya odaklanın: Güneydoğudaki ekonomiyi canlandırmak, çözümün bir parçasıdır. Yollar, su işletmeleri, elektrik ve telefon servisi gibi altyapıda daha fazla yatırım gerekli, diğer yandan da özelleştirme ve toprak reformu yapılmalı. Yeni sulama ve gübreleme üretim metodlarının tanıtılması, hayvancılıkta yapılacak gelişmeler ve tarımsal teşvik kredilerini artırmak küçük ölçekli tarım işletmelerini geliştirecek ve iş olanaklarını, özellikle kadınlar için, artıracaktır. Sosyal servisleri geliştirin: özellikle kadınlar ve kızlar için sağlık ve eğitim gibi sosyal servisleri genişletmek, kadınları fakirlikten, cahillikten ve eziyetten kurtaracak önemli bir adım oluşturacaktır. Aşiret düzenini ve feodal yapıyı parçalayacak ve gelişmeyi hızlandıracak önlemler alma gereği vardır. Kürtler arasındaki çoklu evlilikler ve çok büyük aileler dikkate alındığında, nüfus planlama programlarının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. “Eve dönüş program”ını destekleyecek fonlar kullanılmalıdır. Koruyucu sistemi yürürlükten kaldırıldıktan sonra iş olanakları ve emeklilik düzenlemeleri yapılmalıdır. Düşmanla konuşun: Ankara, Öcalan’la konuşmayı red edebilir, fakat demokratik seçimlerle gelmiş olan DTP üyeleri etkin birer muhatap olabilir. Erdoğan DTP milletvekilleri ile görüşmeli ve DTP’yi geniş kapsamlı görüşmeler için bir kanal olarak görmeli. Uzlaşmayı teşvik edin: Gerçek uzlaşma süreci, çatışma sırasında (1984’ten beri süren) iki tarafta da doğmuş olan mağduriyeti göz önüne almalı. İtiraf, sorumluluğu bertaraf etmemeli. Süreç diğer karşılaştırılabilir çatışma sonrası durumlarla canlandırılmalı. Bölgesel bir yaklaşım uygulayın: Türkiye ile KBY arasında geliştirilecek ilişkiler, Türkiye’deki Kürtler üzerinde güvenlik tesis edici önlemler olarak işlev görecek, güneydoğudaki gerilimi azaltacaktır. Avrupa ile entegrasyonu cesaretlendirin: Türkiye’yi AB üyeliği yolunda tutmak, Türkiye’nin daha da demokratikleşmesi, Türkiye’deki Kürtlerin içinde bulundukları koşulları ve Türkiye-KBY ilişkilerinin sürdürülebilir gelişimi için elzemdir. Avrupa Türkiye’nin üyeliğinin desteklenmesi için tek bir sesle konuşmalı ve özel ortaklık için çağrıları terk etmelidir. SONUÇ ABD, Irak içerisinde, Irakla Türkiye arasında ve Irak Kürdistanı ile Türkiye arasında entegrasyonu teşvik etmekte çok önemli bir role sahiptir. Ancak, esas sorumluluk Türklerin ve Iraklı Kürtler de dahil Iraklıların menfaatlerini temsil eden pollitik liderlerde bulunmaktadır. Onların vizyonu, cesareti ve adanmışlıkları, önlerindeki fırsatı karşılamakta kritik faktörler olacaktır. Yakınlaşma için kamuoyu hazırlamak üzere “ikinci kademe” diyalogları geliştirmek bütün partilerin avantajına olacaktır, ve gelecek için ortak bir vizyona dayalı çok sayıda birleşik faaliyetler yaratılmalıdır. Her ne kadar uluslararası bir arabulucu yardımcı olabilirse de esas itici güç, Türklerden ve Iraklı Kürtlerin kendilerinden gelmelidir. Sivil toplum faalliyetleri, resmi görüşmeleri tamamlayabilir ama onların yerine geçemez. Ancak “ikinci kademe” faaliyetleri, resmi makamlar tarafından atılacak proaktif adımları cesaretlendirebilir ve olayların negatif bir yöne sapması durumunda bir güvenlik çemberi oluşturabilir. Kendi içerisinde ve komşuları ile barış içerisinde olan bir Irak’ın kendi sınırları ötesinde de pozitif yankıları olacaktır. Krizlerin bulaşıcı olması gibi, ilerlemenin de Orta Doğu ve Güney Asya’daki olaylar üzerinde etkileri olacaktır. Iraklılar arasındaki etkin güç paylaşımı, politik gayelere ulaşmak için şiddete alternatif bir yol gösterecektir. Iraklı Kürtler ve Türkler arasındaki bölgesel iişbirliği meydan okumadansa işbirliği yapmanın faydalarını kanıtlayacaktır. Türkiye’nin sürdürülebilir demokratikleşmesi ve gelişimi, Kürtler de dahil olmak üzere tüm Türklere yararlı olacak ve laik demokrasinin faydalarını Arap ve Müslüman dünyasına kanıtlayacaktır. TEŞEKKÜR Atlantic Council, “Türklerle Iraklı Kürtler arasındaki sorunları adresleyen” projeye vermiş olduğu destek için Norveç hükümetine müteşekkirdir. Özellikle tartışmalara katılan Norveç’in ABD büyükelçisi H.E. Wegger Strommen ve Norveç Dışişleri Bakanlığının memurlarına teşekkürü bir borç bilir. Atlantic Council aynı zamanda toplantılara katılan 14 Türk ve Iraklı Kürtleri de içeren Iraklı’nın katkılarını da minnettarlıkla karşılamaktadır. Konferanslara katılabilmek için çoğu uzun seyahatler yaptılar, onların katkılarını takdir ediyoruz. Aşağıda isimleri verilen ve toplantılara fasilitatör, sunucu ya da kaynak sağlayıcı olarak katılan kişilere de teşekkür borçluyuz. Mike Amitay (Açık Toplum Enstitüsü, Kıdemli politika analizcisi, Orta doğu, kuzey afrika, güney ve doğu asya bölgelerinden sorumlu) Fran Burwell (ABD Atlantic Council başkan yardımcısı, transatlantik program ve çalışmalarının direktörü) Jay Garner (Irak yeniden yapılandırma ve hümaniter yönlendirici ofisinin eski direktörü) Joost Hilterman (Uluslararası Kriz grubunun, ortadoğu programları direktör yardımcısı) Preston Hughes (Amerikan Türk Konseyi, savunma ve güvenlik işleri başkanı) Fred Kempe (ABD Atlantic Council başkanı) Stephen Larrabee (RAND Corporation kidemlli politik uzmanı) Aliza Marcus (Kan ve İnanç: PKK ve Kürt özgürlük savaşçıları adlı romanın yazarı) Eric Melby (Scowcroft grubunun kurucu üyesi) Carole O’Leary (Amerikan Üniversitesi, Global barış merkezi, orta doğu programları direktörü) Andrew Parasiliti (Güvenlik çalışmaları uluslararası enstitüsünün direktörü) Kieran Prendergast (Birleşmiş Milletler eski genel sekreteri, pollitik meselelerden sorumlu) Cynthia Romero (Transatlantik ilişkiler program direktör yardımcısı, Atlantic Council) Charles Wald (ABD ordusu generali) Ross Wilson (Türkiye eski ABD büyükelçisi)