Şizofreni`de Anksiyete Belirtilerinin, Pozitif, Negatif ve Depresif

advertisement
TC.
SAĞLIK BAKANLIĞI
BAKIRKÖY ORD. PROF. MAZHAR OSMAN
RUH SAĞLIĞI VE SĐNĐR HASTALIKLARI
EĞĐTĐM VE ARAŞTIRMA HASTANESĐ
9. PSĐKĐYATRĐ BĐRĐMĐ
Şizofreni’de Anksiyete Belirtilerinin,
Pozitif, Negatif ve Depresif Belirtiler, Đntihar Düşüncesi, Đçgörü
Ve Yaşam Kalitesi Açısından Đncelenmesi.
Uzmanlık Tezi
Dr. Emine BELENE
Đstanbul - 2009
TC.
SAĞLIK BAKANLIĞI
BAKIRKÖY ORD. PROF. MAZHAR OSMAN
RUH SAĞLIĞI VE SĐNĐR HASTALIKLARI
EĞĐTĐM VE ARAŞTIRMA HASTANESĐ
9. PSĐKĐYATRĐ BĐRĐMĐ
Şef: Doç. Dr. Hüsnü ERKMEN
Başhekim: Doç. Dr. Erhan KURT
Şizofreni’de Anksiyete Belirtilerinin,
Pozitif, Negatif ve Depresif Belirtiler, Đntihar Düşüncesi,
Đçgörü Ve Yaşam Kalitesi Açısından Đncelenmesi.
Uzmanlık Tezi
Dr. Emine BELENE
Đstanbul - 2009
2
Asistanlık eğitimim boyunca bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım klinik şefim
Doç.Dr. Hüsnü Erkmen’e,
Tezimin gerçekleşmesinde büyük katkıları olan tez danışmanım ve şef yardımcım
Doç.Dr.Y.Armağan Samancı’ ya,
Sağladığı çalışma ortamı nedeniyle Başhekim Doç. Dr. Erhan Kurt’a,
Rotasyonlarım sırasında bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım Dr. Niyazi Uygur, Doç. Dr.
Duran Çakmak, Doç. Dr. A. Solmaz Türkcan, Prof. Dr. Peykan Gökalp, Doç. Dr.Baki Arpacı,
ve Doç.Dr.Yüksel Altuntaş’a, tez sürecine katkılarından dolayı Doç. Dr. M. Emin Ceylan’a,
Eğitimimde emeği geçen kliniğimiz uzmanları ve hastanemiz uzmanlarına, beraber çalıştığımız
tüm asistan arkadaşlarıma,
Tüm 9. psikiyatri birimi hemşire ve yardımcı personeline, psikotik bozukluklar merkezi sevgili
hemşiresi Seyhan Özkan’a,
Asistanlık sürecimin her aşamasında yanımda olan ve zorlukları paylaştığım Fulya’ya,
Desteklerini hiç esirgemeyen babama, kardeşlerime, varlığını hep hissettiğim anneme
ve Alp ailesine,
Yaşamın bana sunduğu en güzel armağan, sevigili eşim Ali’ye,
Kendilerinden mesleğim ve yaşam adına çok şey öğrendiğim hastalarıma teşekkür ederim…..
3
ĐÇĐNDEKĐLER
GĐRĐŞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .4
GENEL BĐLGĐLER
ŞĐZOFRENĐ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..7
ANKSĐYETE KAVRAMI VE ANKSĐYETE BOZUKLUKLARI . . . . . . . . . . . . . . .23
ŞĐZOFRENĐDE ANKSĐYETE BELĐRTĐLERĐ VE
ANKSĐYETE BOZUKLUKLARI BĐRLĐKTELĐĞĐ……………. . . . . . . . . . . . . . . ..25
AMAÇ YÖNTEM VE GEREÇLER . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .43
BULGULAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .48
TARTISMA. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .66
SONUÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .76
ÖZET. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .78
ABSTRACT. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 80
KAYNAKLAR. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 82
EKLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 90
4
GĐRĐŞ
Şizofreni, toplumun yaklaşık % 1’ini etkileyen, genellikle 25 yaşından önce başlayan, bütün
sosyal sınıflarda görülen, kişilerarası ve mesleki işlevselliği bozan ve süregen seyreden çok yönlü
bir hastalıktır. Başlıca belirtileri; sanrılar ve varsanılar, düşünce, konuşma ve davranış
bozuklukları, duygularda ve duygulanımda bozulmalar, bilişsel kayıplar ve irade kaybıdır.
Anksiyete, birçok ruhsal bozuklukta belirti olarak ortaya çıkan, normalde bireye yönelik olası bir
tehlike tehdidi karşısında bireyin harekete geçmesini sağlayan, gerektiğinde tehlikeden koruyan,
uyuma ve evrimsel olarak hayatta kalmaya yönelik bir biyolojik uyarıcı; tehdide göre orantısız,
gelecek yönelimli, öznel ve nesnel bedensel yönleri olan, olumsuz ve hoş olmayan bir
duygulanımdır. Beklenenden fazla ya da şiddetli olan, gereğinden uzun süren ve en önemlisi
kişinin günlük işlevlerini bozarak ya da yeti yitimi yaratarak yaşamı olumsuz etkileyen anksiyete
patolojik olarak kabul edilir.
Anksiyetenin şizofreni patofizyolojisindeki önemi uzun zamandır bilinmesine karşın,
şizofrenideki anksiyete belirtileri ya da sendromlarına ilişkin çalışmalar az sayıdadır. Bunun en
önemli sebebi psikiyatrik tanı sistemlerindeki hiyerarşik yaklaşımlarda, belirtileri kapsayıcı
hastalık ile açıklama eğilimi ve eşlik eden diğer hastalık tanılarının ihmal ediliyor olmasıdır. DSM
IV tanı ve sınıflandırma sisteminde ruhsal hastalıklarda eştanılı durumlara açıklık getirilmesiyle
birlikte, şizofreni ve anksiyete belirtileri/bozuklukları üzerine araştırmalar hızlanmıştır.
Klinik ve epidemiyolojik çalışmalarda şizofreni hastalarında anksiyete bozuklukları eştanısı
% 60’ın üzerinde bildirilmektedir. Klinikte şizofreni hastalarında OKB %0-35, panik bozukluk
%3.3-43, sosyal fobi %8.2-36.3, TSSB %1.3-51, YAB 2.5-16.7, agarofobi %3.8-16.7, özgül fobi
%2.5-13.6 sıklıkta bildirilmektedir.
Şizofreni hastalarında anksiyete belirtileri ya da bozuklukları; yineleme ve intihar riskini
arttırmaları, sosyal, mesleki işlevlerde ve yaşam kalitesinde bozulmaya yol açmaları nedeniyle
5
önemlidirler. Birçok çalışmada anksiyete belirtileri olan şizofreni hastalarının klinik gidişlerinin
daha kötü olduğu, sosyal geri çekilme, umutsuzluk ve depresif belirtilerin daha fazla bulunduğu,
buna karşılık içgörülerinin daha iyi olduğu belirtilmiştir. Şizofrenide anksiyete belirtileri yaşam
kalitesini etkileyen en önemli risk faktörü olarak bildirilmiştir.
6
GENEL BĐLGĐLER
ŞĐZOFRENĐ:
Şizofreni, toplumun yaklaşık %1’ini etkileyen, genellikle 25 yaşından önce başlayan, bütün
sosyal sınıflarda görülen, kişilerarası ve mesleki işlevselliği bozan ve süregen seyreden çok yönlü
bir hastalıktır(1).
Şizofreninin en belirgin ve genel özelliği kişiliği oluşturan öğelerde ve kişiliğin bütününde
mevcut düzensizlik, dağınıklık ve parçalanmadır. Hastanın duygularını ifadesinde, davranışlarında,
düşünce ve konuşmasında, yüz ifadesi ve yürüyüşünde, toplum ile ilişkilerinde düzensizlik,
tuhaflık ve dağınıklık vardır(2).
Psikiyatrik bozukluklar arasında belki de ‘adı’ en ürkütücü olan klinik tablo şizofrenidir. Bunda
hastalığın gidişinin diğerlerine göre daha kötü olduğu biçimindeki genel inanışın yanı sıra,
şizofreni tanısının neden olduğu damgalamanın da (stigma) önemli rolü vardır. Damgalama
yalnızca hastayı değil, onunla ilişkili her şeyi ve herkesi olumsuz etkilemektedir. ABD’de daha
önce şizofreni tanısı almış olmasına karşın son beş yılını tamamen iyi durumda ve çalışarak
geçirmiş bir bireyin toplumca kabul edilmesi, aynı durumdaki bir eski mahkuma göre daha güç
olmaktadır. Çünkü şizofreni damgası bireyleri bazı hak ve yararlardan yoksun bırakmaktadır(3).
Tarihçe
Şizofreninin geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir. Şizofreni belirtilerini konu alan ilk metinler
M.Ö. 15. yüzyıla kadar uzanmaktadır. M.Ö. 1400 yıllarından kalmış Hint Veda yazılı metinlerinde
bugün şizofreni olarak nitelendirilebilecek bir takım olgular ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Yine eski
çağlara ait Çince metinlerde, Tevrat ve Talmut’ta, eski Yunan metinlerinde de şizofrenik
davranışlardan bahsedildiği görülmektedir(4). Carlsson (2003) eski Pharanoic Mısır yazılarında
(M.Ö.2. yüzyıl) depresif, demansif ve şizofrenik durumlara dair bilgiler olduğunu ve o dönemde
bu durumların kalp ve rahimle ilgili semptomlar olarak düşünüldüğünü öne sürmektedir. Hipokrat,
7
mizacı vücut salgılarının niteliği ile tanımlamış, akıl hastalıklarını mizaç özelliklerinin aşırılığı
olarak açıklamıştır. Eski Mısır’da da benzer bir görüşün benimsendiği düşünülmektedir(5).
M.S. 1. ve 2. yüzyıllarda büyüklük ve kötülük görme sanrılarının yanı sıra bilişsel işlevlerde ve
kişilikte yıkımla giden ruhsal bozukluklar tanımlanmıştır(6). Ortaçağdan 18. yüzyıla kadar
psikotik bireyler şeytanın ve kötü ruhların esiri olmuş, tanrının gazabına uğramış varlıklar olarak
nitelendirilmiş, toplum dışına itilmiş, hatta işkence ve ölüm cezalarına çarptırılmışlardır(7).
Ortaçağ Avrupası’na girerken metinlerde sözü edilen yardım çabalarının yerini korkunun ve
düşmanca duyguların aldığı görülmektedir(8). Bu dönemde kilise tarafından şeytanın esiri ve cadı
olarak nitelenen insanlar için yapılan tanımlamalar, şizofreni semptomlarıyla büyük ölçüde
örtüşmektedir(8,9). Bununla birlikte sözü edilen belirtilerin hiçbiri sadece şizofreniye özgü
olmadığından, eski yazılarda, Ortaçağ Avrupası’nda ve takip eden dönemlerde tanımlanan
davranışların bugün şizofreni diye adlandırılan durumla ilişkili olduğu kesin değildir. Bu da
şizofreni tarihçesi ile ilgili farklı fikirlerin ortya atılmasına neden olmuştur. Londra’daki Bethlem
Royal Hastanesi’nden Hare şizofreninin yeni bir hastalık olduğunu ileri sürerek, 1800’lü yıllardan
önce benzer bozukluklarla ilgili tanımlamaların çok az olduğunu söylemiştir. Hare’ye göre delilik
prevelansı, batı toplumlarında 19’uncu, diğer toplumlarda 20’inci yüzyılda artmaya başlamıştır ki
bu düşünce şizofreninin modern batı uygarlığının bir ürünü olduğu görüşüyle uyuşmaktadır(5).
Farklı yazarlar şizofreninin yeni ortaya çıkmış bir akıl hastalığı olduğu düşüncesini
desteklemektedir(9,10).
Şizofreninin araştırılmaya ve tedavi edilmeye değer tıbbi bir durum olarak değerlendirilmesi
ancak Avrupa’da kilise otoritesinin zayıflamaya başladığı, aydınlanma devrinin hızlandığı 18.
yüzyılda gerçekleşmiştir(9,5). 17. yüzyılda Willis (1672), belirgin bir neden olmaksızın kognitif
yıkımla seyreden, juvenile dementia praecox benzeri tablolar tanımlarken, şizofreniyle ilgili ilk
tanımlamalardan biri 19. yüzyılın ilk yıllarında Fransa’da Philippe Pinel tarafından yapılmıştır.
Pinel ruhsal hastalıkları beş kategoriye ayırmış, modern şizofreni ölçütlerini karşılayabilecek
hastaları “düşünce yeteneğinin bozulması ya da ortadan kalkması” diye adlandırdığı kategoriye
almıştır. Aynı dönemlerde Đngiltere’de John Haslam “Deliliğe Dair Đllüstrasyonlar” adlı kitabında
gençlik çağında başlayan, içe kapanma ve düşünce bozukluğu ile seyreden delilikten söz
8
etmiştir(11). Günümüzde bazı Đngiliz psikiyatristler, şizofreniyi Pinel-Haslam hastalığı olarak da
nitelendirmektedir(7).
“Dementia preacox ” (erken bunama) kavramını ilk olarak Benedict Augustin Morel 1860’da
kullanmıştır. 1871’de Ewald Hecker “hebefreni”yi ve 1874’de Karl Kahlbaum “katatoni”yi
tanımladıktan sonra, tanınmış Alman ruh hekimi Kraepelin bu iki hastalık tipine paranoid ve basit
tipleri de ekleyerek, hepsini “dementia praecox” tanısı altında toplamıştır(12). Kraepelin 1896’da
dementia praecox olarak tanımladığı hastalığın organik etmenlere dayandığını, süregen seyrettiğini,
kişide bilinç, duygulanım ve irade alanında yıkıma neden olduğunu belirtmiştir(13). Dementia
praecox’un katatonik, hebefrenik, paranoid ve basit alt tiplerini tanımlamış, daha sonra bunu
yinelemeler ve iyileşmelerle seyreden ve yıkıma yol açmayan manik-depresif psikozdan
ayırmıştır(7).
Klinik görünümlerinin ötesine geçerek, söz konusu bozukluğa eşlik eden zihinsel süreçleri
tanımlayan ilk araştırmacı Đsviçreli Eugen Bleuler’dir. 1911’de yayınladığı “Dementia Praecox
veya Şizofreniler Grubu” adlı kitabında, bu bozukluğun erken yaşlarda başlamasının ve yıkımla
sonuçlanmasının zorunlu olmadığını, bunun sadece çok ağır olgularda görüldüğünü belirtmiştir.
Bu hastalıkta kişinin ruhsal hayatındaki yarılmanın (schisme) önemini vurgulayarak “schizophrenia”, yani zihin bölünmesi, yarılması adını önermiş ve bu hastalığın dört temel semptomunun;
otizm, ambivalans, çağrışım bozukluğu, duygulanımda bozukluk olduğunu söylemiştir. Bleuler
organik etyolojiye Kraepelin kadar önem atfetmemştir, onun için şizofrenideki temel sorun
çağrışım bozukluğudur, sanrılar ve varsanılar çağrışım bozukluğuna ikincil ortaya çıkar(14).
20. yüzyılın ortalarında Kurt Schneider, özel işitsel varsanılar, özel sanrılar, edilgen olmayla
ilgili yaşantılar ve düşüncede yabancılaşmaya ilişkin bir grup belirti tanımlamış, bunları “birinci
sıra belirtiler” olarak adlandırmış ve şizofreni tanısında bunlara öncelik vermiştir. Bu belirtiler
şizofreniye özgü olmamakla birlikte güncel sınıflandırma sistemlerinde de özel önem taşımaktadır.
Schneider’in tanımladığı;
Birinci sıra belirtiler: Kendi düşüncelerinin yüksek sesle söylendiğini işitme, kendisine emir
veren, yönlendiren seslerin işitilmesi, kendisiyle kavga eden, tartışan seslerin işitilmesi, somatik
9
edilgenlik, düşünce çalınması, düşünce yayınlanması, düşünce sokulması, sanrısal algılar, duygu,
düşünce ve davranışta kontrol edilme ve etkilenme hezeyanları,
Đkinci sıra belirtiler: Diğer hallusinasyon şekilleri, depresif veya öforik duygudurum
değişiklikleri, duygusal küntleşme, zihin bulanıklığı / şaşkınlık, ani sanrılı düşünceleri içerir(7).
Freud libidonun bedene ve benliğe yatırıldığı birincil narsisizm dönemini, egonun ve nesne
ilişkilerinin gelişiminden sonra yaşamdaki örseleyici olaylarla birlikte nesnelerden libidinal
yatırımın çekilerek benliğe yatırıldığı ve ego bütünlüğünün kaybolduğu ikincil narsisizm dönemini
tanımlamış ve şizofreninin egonun ilk ortaya çıktığı döneme kadar uzanan bir gerilemeden
kaynaklandığını öne sürmüştür(15). Lacan’a göre psikoz beden imgesinin dağılmasının yanında
simgesel olarak oluşturulmuştur(16).
Psikobiyoloji okulunun kurucusu olan Adolf Meyer, şizofreni ve diğer mental bozuklukları
çeşitli yaşam streslerine karşı birer tepki olarak değerlendirmiş, bu sendroma da bu yüzden
“şizofrenik reaksiyon” adını vermiştir. Kişilerarası psikoanalitik okulun kurucusu olan Harry Stack
Sullivan toplumdan yalıtımın şizofreninin hem bir nedeni, hem de bir belirtisi olduğu üzerinde
durmuştur(1).
Gabriel Langfeldt ise kuramsal formülasyonlara gitmektense ampirik deneyimlerden yola
çıkarak birtakım ölçütler tanımlamış ve bu bozukluğu “gerçek şizofreni” ve “şizofreniform psikoz”
olarak ikiye ayırmış; gerçek şizofreni tanısını sinsi bir başlangıç, otizm, duygusal küntlük,
depersonalizasyon, derealizasyon ve gerçek dışılık duyguları bulgularına dayandırmıştır(17).
1960’lı yıllarda Avrupa’da Schneiderian belirtiler yaygın kullanılırken, Amerika’da Bleuler’in
ölçütleri kullanılıyordu. DSM-III’ün yayınlanmasıyla birlikte Amerikan psikiyatrisinde Bleuler’in
hakimiyeti yerini Kraepelinci deskriptif yaklaşıma bırakmış, tanımlayıcı düzeyle sınırlı bir
şizofreni kavramı ön plana çıkmıştır. Bununla birlikte Timothy Crow’un aynı yıllarda yayımlanan
ve şizofreninin pozitif ve negatif olmak üzere iki ayrı tipi olduğunu öne süren makalesi büyük
ilgiyle karşılanmıştır. Pozitif ve negatif belirtilerin Kraeplin döneminden beri bilinmesine rağmen
şizofrenin belki de ilk kez biyolojik karşılığı bulunan klinik alt gruplara ayrımı, pozitif-negatif ya
da tip 1-tip 2 tanımlamalarıyla gerçekleşmiştir. Negatif şizofreni kavramı ilk kez Crow (1980)
10
tarafından ortaya atılmamışsa da, kabul etmek gerekir ki Crow’un şizofrenide iki sendromu
tanımlamasıyla bu kavram psikiyatri literatüründe kalıcılık kazanmıştır. Negatif belirtilerin
şizofren hastaların toplumsal yaşantıya uyum sağlamalarında önemli olduğunun fark edilmesiyle
birlikte Bleuler’in şizofrenide asıl belirtilerin ambivalans ve otizm (bugünkü terminolojide negatif
belirtiler) olduğu görüşü yeniden değer kazanmaya başlamıştır(6,7,14). Sonuç olarak, DSM-III
tanı ölçütleri dışına itilen Bleulerci kavramlar daha ayrıntılı tanımlamalarla araştırma ölçeklerine
dönüşerek klinik değerlendirme sürecine geri döndüler. 1994 yılında yayımlanan DSM-IV tanı
ölçütleri negatif belirtilere de yer vererek bu dönüşü resmileştirmiştir(6).
Epidemiyoloji
Şizofreni sıklığı ve yaşam boyu yaygınlığının tüm dünyada eşit olduğu söylenmekle birlikte;
Đsveç, Đrlanda ve Hırvatistan’ın bazı bölgeleri ile Kanada’lı katoliklerde yüksek, Tayvan ve
Gana’daki bazı kabilelerde düşük yaygınlık oranları bildirilmiştir(6). Şizofreni tüm dünyada büyük
oranda kişisel ve ekonomik sorunlara yol açan en önemli halk sağlığı sorunlarından biridir(9).
Tüm hastane yataklarının %25’inin işgal edilmesine, üretkenliğin yitimi ve sağaltımla ilişkili
olarak yüksek maliyete, %20 daha kısa yaşam beklentisi ve %10-15 intihar oranına yol açan
şizofreninin yaşam boyu yaygınlığı %0.5 %1,5 (ortalama % 1) arasında değişmektedir(17,18).
Şizofrenide yıllık insidans hızı 100.000’de 10 ile 54 arasında verilmektedir(6,7). Yaygınlık
ölçümlerine, şizoid kişilik bozukluğu, şizotipal kişilik bozukluğu, şizoaffektif psikoz, atipik psikoz
ve hezeyanlı bozukluk gibi şizofreni spektrum bozuklukları dahil edilecek olursa etkilenen kişi
sayısı artmaktadır(9).
Şizofreni genellikle 45 yaşın altında ortaya çıkar . 45 yaşından sonra başladığında geç başlangıçlı
şizofreni olarak tanımlanır. Geç başlangıçlı olgular, kadınlarda daha yüksek oranda görülmesi,
daha iyi mesleki işlevsellik öyküsü, daha fazla pozitif belirti göstermeleri, düşük dozda ve iyi
antipsikotik tedavi yanıtı ve daha az yıkıma uğramaları ile erken başlangıçlı olgulardan
ayrılırlar(1,6).
Erkeklerde ve kadınlarda eşit yaygınlıkta görülmekle birlikte, iki cinsiyette hastalığın başlama
yaşı ve gidişi farklıdır. En sık ortaya çıktığı yaş dönemi erkeklerde 15-25, kadınlarda ise 25-35
11
yaşlarıdır. Ortaya çıkma yaşı kadınlarda orta yaşlarda ikinci bir pik yapar. Kadın hastalarda gidiş
erkeklere göre daha iyidir(6).Erkek şizofreni hastalarının yarısından çoğu, kadın şizofreni
hastalarının ise üçte biri ilk kez 25 yaşından önce bir psikiyatri kliniğine yatırılmaktadır(17,19).
Sosyoekonomik düzeyi düşük olan bireylerde daha yüksek olduğu bildirilen yaygınlığın;
evlilerde, bekar ve ayrı yaşayanlardan daha düşük olduğu ve evliliğin hastalığa karşı koruyucu bir
unsur olduğu ileri sürülmektedir. Göç, viral enfeksiyonlar, doğum mevsimi, stres verici yaşam
olayları da risk etkenleri arasında sayılmaktadır(1,12,14).
Şizofreni yaygınlığı toplumda %1 iken, şizofreni hastalarının birinci derecede akrabalarında
hastalık gelişme olasılığının yaklaşık 10 kat daha fazla olduğu bildirilmektedir. Kontrol denekleri
için %1 olan şizofreni riski, şizofreni tanısı almış kişilerin birinci derece akrabalarında %3-7’dir(6).
Bu oran ebeveyninden biri şizofreni hastası olan çocukta %12, her iki ebeveyni şizofreni hastası
olan çocukta %40, şizofreni hastasının kardeşinde %8, dizigot ikizinde %12 (%8-28), monozigot
ikizinde %47 (%33-78) olarak belirlenmiştir(6,7).
Çalışmalarda üzerinde durulan önemli bulgu, şizofreni gelişme olasılığının, kış ve baharın erken
dönemlerinde doğanlarda daha fazla ve baharın geç dönemi ve yaz mevsiminde doğanlarda ise
daha düşük olmasıdır. Şizofreni oluşumuyla ilgili viral varsayımlar; yavaş virüsleri, retrovirüsleri
ve viral yolla aktive olan otoimmun reaksiyonları içerir. Bazı çalışmalar hamileliğin ikinci üç ayı
sırasında influenza ile karşılaşılmasından sonra şizofreni sıklığında artış olduğunu göstermiştir(1,
20).
Geriye dönük olarak yapılan toplum çalışmaları şizofreni ile özellikle üç grup gebelik ve doğum
komplikasyonu arasında anlamlı ilişki olduğunu göstermiştir:
a- Gebelik komplikasyonları; Kanama, Rh uyuşmazlığı, gestasyonel diyabet, preeklampsi,
malnutrisyon,
b-Fetal gelişim bozuklukları; Düşük doğum ağırlığı, doğumsal malformasyonlar, baş çevresinin
kısa olması,
12
c- Doğum komplikasyonları; Rahim atonisi, asfiksi, acil sezeryan girişimi. Özellikle gebelik ve
doğum sırasında bebeğin oksijensiz kalmasına yol açan durumların şizofreni riskini arttırdığı
düşünülmektedir(6).
Đntihar şizofrenide sık görülen bir ölüm nedenidir. Şizofreni tanısı konulmuş kişilerde
tamamlanmış intihar riskinin yüksekliği oldukça iyi belgelenmiştir (e.g. Caldwell & Gottesman,
1990, 1992; Harris & Barraclough, 1997; Heila ve arkadaşları., 1997). Đntihar düşüncesi ve
intihar teşebbüsü, herhangi bir zamanda intihar düşüncesi deneyimleyen ya da intihar teşebbüsü
öyküsü olan şizofreni hastalarının yarısında mevcuttur. (Fenton, 2000; Fenton, McGlashan,
Victor, & Blyler, 1997; Harkavy-Friedman ve arkadaşları., 2003; Kontaxakis ve arkadaşları.,
2004; Nieto, Vieta, Gasto, Vallejo, & Cirera, 1992; Tarrier, Barrowclough, Andrews, & Gregg,
2004). Araştırmalar şizofreni hastaların en az
%5-13’ünün intihar ederek öldüğünü
göstermektedir. Đntihar riski; beyaz ırktan, genç, erkek cinsiyet, hiç evlenmemiş, hastalık öncesi
işlevsellik düzeyi iyi, post-psikotik depresyonu olan, madde kötüye kullanım ve intihar girişimi
öyküsü olan şizofreni hastalarında en yüksek olduğu konusunda fikir birliği mevcuttur. Ayrıca
umutsuzluk, sosyal izolasyon, hastaneye yatma, hastalık öncesi yüksek işlevsellik düzeyinden
sonra sağlık durumunda kötüleşme, yakın zamanda bir yakının kaybı veya reddedilme, dışardan
kısıtlı destek, ailesel stres veya instabilite şizofreni hastalarında intihar için risk faktörleridir(21).
Etyoloji
Günümüzde şizofreninin çok sayıda etkenin biraraya gelmesi ile oluşan bir hastalık olduğu
konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Genel olarak kabul gören iki vuruş varsayımına göre;
gelişimin erken dönemlerinde genetik ya da çevresel etkenlerle beyin gelişimi bozulmakta, bu
bozukluk kişi için yatkınlık yaratmakta, yaşamın sonraki dönemlerinde kişinin stresli bir
çevresel etkiyle karşılaşması üzerine şizofreni belirtileri gelişmektedir(6,7).
1. Nörogelişimsel varsayıma göre; şizofrenide beyin gelişimi sırasında patolojik süreçler
olduğu ileri sürülmekte, özellikle frontal, parietal, temporal ve limbik korteks arasında
anormal bağlantılara yol açan, anormal beyin gelişimi üzerinde durulmaktadır. Kortikal hatalı
13
gelişime ilişkin olası nedenler araştırılmış; genetik yatkınlık, viral enfeksiyonlar, gebelik ve
doğum komplikasyonları ön plana çıkmıştır(6,7,13,22).
Gebelikte ve doğum sonrası beynin nörogelişimsel sürecindeki anormalliklerin belli bir
latent dönemden sonra, ergenlik ya da genç erişkinlik dönemlerinde dopamine aşırı duyarlılık
gelişmesi,
prefrontal
kortekste
bozulmuş
dopamin
işlevinin
subkortikal
dopamin
aktivasyonunu arttırması gibi patolojik olayları harekete geçirerek şizofreninin ortaya
çıkmasına yol açabileceği düşünülmektedir(7,13).
Şizofreni hastalarının hipokampus ve entorinal kortekslerinde, gelişimin ileri evrelerine
rastlayan genç nöron göçünün hatalı olmasının hücre yapılanmasında potansiyel olarak hatalı
gelişime sebep olacağı, bunun hastalık etiyolojisinde önemli bir noktayı oluşturduğu, temporal
ve frontal lobların beyaz cevherlerindeki nöronların dağılımında oluşan değişikliklerin hatalı
göçe veya programlanmış hücre ölümündeki(apoptozis) değişikliklere bağlı olduğu
bildirilmektedir(14).
Beyin görüntüleme çalışmalarda en ısrarlı bulgu ventriküllerde genişlemedir. Lateral
ventriküllerdeki genişleme ile negatif ve bilişsel belirtiler arasında pozitif korelasyon
saptanmıştır. Ventriküllerdeki genişleme dışında şizofreni hastalarında sulkuslarda genişleme,
beyin hacminde ve özellikle frontal lob, hipokampus, amigdala ve parahipokampal girus
hacminde azalma diğer yapısal bulgulardır. Şizofreni hastalarında nörogelişimsel sapmalara
işaret eden anomaliler izlenmektedir. Korpus kallozum yokluğu, geniş kavum septum
pellisidum, adesyo intertalamikanın yokluğu, gri cevher heterotipisi şizofrenide artmış oranda
görülmektedir.
Đşlevsel
araştırmalarda
frontal
bölgede
kan
akımı
ve
glukoz
metabolizmasındaki azalma dikkati çekmektedir(6,7,13,14,22).
2. Şizofrenide biyokimya araştırmaları nörotransmitterlere odaklanmaktadır. Adı geçen
nörotransmitterler; Dopamin, serotonin, norepinefrin, glutamat ve GABA’dır.
Şizofreni hastalarında kortikal alanlarda dopamin azalması, subkortikal alanlarda ise
dopamin artışından sözedilmektedir. Pozitif belirtiler ventral tegmental alandan limbik sisteme
14
uzanan mezolimbik yolaktaki dopaminerjik artışla, negatif ve bilişsel belirtiler ise ventral
tegmental alandan prefrontal kortekse uzanan mezokortikal yolaktaki dopaminerjik
yetersizlikle ilişkili bulunmuştur(6,7,13,14,22).
Dopaminerjik varsayım iki gözleme dayanmaktadır;
- Birçok antipsikotik ilacın etkinliği ve gücü, dopaminin D2 reseptör blokajı ile paralellik
gösterir.
- Amfetamin, kokain gibi psikomimetrik ilaçlar dopaminerjik aktiviteyi arttırarak şizofreni
benzeri psikotik belirtileri ortaya çıkarabilmektedir.
Serotonin dopamin antagonisti (SDA) ilaçlarla ilgili gözlemlerden sonra şizofrenide
serotonine ilgi artmıştır. SDA ilaçların daha az yan etki ve artmış tedavi edici etkilerinin
olması, serotoninin 5-HT 2A reseptöründeki antagonizma ile ilişkilendirilmiş ve şizofrenide
serotonin ve dopamin sistemleri arasındaki etkileşimde bir bozukluk olduğu öne sürülmüştür
(6,7,13).
Noradrenalinin tek başına olmasa bile diğer nörotransmitter sistemleriyle birlikte şizofrenide
rol aldığı düşünülmektedir. Şizofreni hastalarının bir kısmında özellikle paranoid belirtilerin
baskın olduğu hastalarda beyin omirilik sıvısında noradrenalin düzeyi yüksek bulunmuştur
(7,13).
Glutamatın N-metil-D-aspartat(NMDA) reseptörünü bloke ederek
etki gösteren
fensiklidinin şizofreni benzeri klinik tabloya yol açması, glutamat sisteminin şizofrenideki
rolüne dikkat çekmektedir. Çalışmalarda glutamaterjik disfonksiyon ve özellikle NMDA
reseptör aracılı nöroiletim üzerinde durulmaktadır(6,7,13,22).
Yapılan çalışmalarda şizofreni hastalarında prefrontal ve singulat kortekste GABAerjik
nöronlarda azalma saptanmıştır(6).
3.Genetik yatkınlığın, şizofrenide önemli rolü olmakla birlikte orta düzeyde etkisi olan
genlerin varlığına ilişkin bulgular elde edilmiştir. Son çalışmalarda D3 ve 5 HT 2A
15
reseptörlerini kodlayan en az iki gen allelinin şizofreniye yatkınlığı arttırdığı düşünülmektedir.
Moleküler genetik araştırmalarındaki bulgular farklılık göstermektedir. En çok üzerinde
durulan kromozomlar; 1, 5, 6, 8, 10, 13, 18 ve 22. kromozomlardır. Monozigot ikizlerde
hastalık konkordansı %33-78 arasında değişirken, aynı oran dizigot ikizlerde %8-28 arasında
değişir. Şizofrenlerin birinci dereceden akrabalarında şizofreni gelişme riski,normal kişilerin
akrabalarına göre en az beş kat daha yüksektir. Ebeveynlerden her ikisinin de şizofreni
hastalığına sahip olması durumunda, çocuklarda şizofreni gelişme şansı %40 daha yüksektir
(6,7,13).
4. Stres-diatez modeline göre; özel bir yatkınlığı bulunan kişinin stresli bir çevresel etkiyle
karsılaşması üzerine şizofreni belirtileri gelişmektedir. Diatezin ya da stresin biyolojik veya
çevresel olabileceği ya da her ikisinin bir arada bulunabileceği; biyolojik temelin ilaç kötüye
kullanımı, psikososyal stres ve travma gibi epigenetik faktörlerle de şekillenebileceği öne
sürülmektedir(19,23).
Klinik Özellikler
Hastalık öncesi belirtiler
Şizofreni hastalarının öyküsü incelendiğinde
şizoid ya da şizotipal kişilik özellikleri
gösterdikleri, sessiz, içe dönük ve edilgen oldukları öğrenilir. Çocukluk ve ergenlik
dönemlerinde ya çok az arkadaşları vardır ya da hiç arkadaşları yoktur. Hastalık öncesi
belirtiler hastalığın bir parçasıdır ancak geriye yönelik değerlendirildiğinden geçerliliği
düşüktür. Şizofreni hastalarında hastalık öncesi dönemde, bedensel yakınmalar bulunabilir. Bu
kişiler büyüsel düşünce tarzı, alışılmadık konuşma içeriği veya halüsinatuar deneyimlerle
karışık anormal duygulanım sergileyebilirler. Hastalık öncesi dönemde hastalarda kişilik
değişiklikleri, içe-çekilme, azalmış mesleki ve akademik performans, önceden zevk veren
aktivitelere karşı ilgi kaybı, obsesif-kompulsif davranışlar, kişisel bakımda azalma, sinirlilik,
sığlaşmış duygulanım, büyüsel düşünce ve artmış saldırganlık bulunabilir. Hastalık öncesi
belirtiler aylar ve yıllar sürebilir(6,22,24).
16
Şizofrenide hastalık öncesi belirtiler : (7)
Nörotik belirtiler
Anksiyete, huzursuzluk, kızgınlık, irritabilite
Duygudurumla ilişlkili belirtiler Depresyon, zevk alamama, suçluluk duyguları, intihar
düşünceleri, duygudurumda oynamalar
Đstek değişiklikleri
Apati, dürtü kaybı, ilgi kaybı, halsizlik, enerji azlığı
Fiziksel belirtiler
Somatik yakınmalar, kilo kaybı, uyku düzensizlikleri
Eşik altı psikotik belirtiler
Algısal tuhaflıklar, şüphecilik, beden ve dış dünya
algısında değişiklikler
Bilişsel değişiklikler
Dikkat ve konsantrasyon bozuklukları, zihinsel
meşguliyetler, gündüz düşleri, düşüncede somutlaşma
Davranış değişiklikleri
Đşlevsellikte azalma, sosyal geri çekilme, dürtüsellik,
tuhaf davranışlar, saldırgan tutumlar
Diğer
Obsesif kompulsif belirtiler, dissosiyatif yaşantılar,
kişiler arası duyarlılık artışı.
Faktör analizine dayanan geniş kapsamlı çalışmalar şizofrenide üç ayrı semptom kümesi
tanımlamışlardır(13).
-Pozitif belirtiler; hezeyanlar, hallüsinasyonlar ve yapısal düşünce bozukluğu ile
karakterizedir. Hezeyanlar çoğunlukla paranoid veya bizar doğada olmakla birlikte diğer hezeyan
tipleri görülebilir. Hallüsinasyonlar çoğunlukla işitsel olmakla birlikte diğer duyu alanlarına uyan
hallüsinasyonlar da görülür.
-Dezorganizasyon; çağrışımlarda çözülme, enkoherans, uygunsuz duygulanım ve düşüncede
fakirleşmeyi kapsar.
17
-Negatif belirtiler; duygulanımda sığlaşma, spontanlığın kaybı, irade azlığı, enerji düzeyinde
düşme ve zevk alamamayı içerir.
DSM-IV TR Şizofreni Tanı Ölçütleri:
A. Karakteristik belirtiler: Bir aylık bir dönem boyunca (başarıyla tedavi edilmişse daha kısa
bir süre), bu sürenin önemli bir kesiminde aşağıdakilerden ikisinin (ya da daha fazlasının)
bulunması:
1. hezeyanlar (sanrılar),
2. halüsinasyonlar (varsanılar),
3. dezorganize (karmakarışık) konuşma (örn. çağrışımlarda dağınıklık [sık sık konu dışı sapmalar
gösterme] ya da enkoherans),
4. ileri derecede dezorganize ya da katatonik davranış,
5. negatif belirtiler, yani duygulanım ifadesindeki donukluk (tekdüzelik), aloji (konuşamazlık) ya
da avolisyon.
Not: Hezeyanlar bizar ise ya da halüsinasyonlar kişinin davranış ya da düşünceleri üzerine
sürekli yorum yapmakta olan seslerden ya da iki ya da daha fazla sesin birbiriyle/birbirleriyle
konuşmasından oluşuyorsa A Tanı Ölçütünden sadece bir belirtinin bulunması yeterlidir.
B. Toplumsal / mesleki işlev bozukluğu: Đş, kişilerarası ilişkiler ya da kendine bakım gibi
önemli işlevsellik alanlarından bir ya da birden fazlası, bu bozukluğun başlangıcından beri geçen
sürenin önemli bir kesiminde, bu bozukluğun başlangıcından önce erişilen düzeyin belirgin olarak
altında kalmıştır (başlangıcı çocukluk ya da ergenlik dönemine uzanıyorsa, kişilerarası ilişkilerde,
eğitimle ilgili ya da mesleki başarıda beklenen düzeye erişilememiştir).
C. Süre: Bu bozukluğun süregiden belirtileri en az 6 ay süreyle kalıcı olur. Bu 6 aylık süre, en az
bir ay süreyle (başarıyla tedavi edilmişse daha kısa bir süre) A Tanı Ölçütünü karşılayan belirtileri
kapsamalıdır; prodromal ya da rezidüel belirtilerin bulunduğu dönemleri kapsayabilir. Bu
bozukluğun belirtileri, prodromal ya da rezidüel dönemlerde, sadece negatif belirtilerle ya da A
Tanı Ölçütünde sıralanan iki ya da daha fazla belirtinin daha hafif biçimleriyle (örn. acayip
inanışlar, olağandışı algısal yaşantılar) kendilerini gösterebilir.
18
D. Şizoaffektif Bozukluğun ve Duygudurum Bozukluğunun dışlanması: Şizoaffektif
Bozukluk ve Psikotik Özellikler Gösteren Duygudurum Bozukluğu dışlanmıştır, çünkü ya aktifevre belirtileri ile birlikte aynı zamanda Majör Depresif, Manik ya da Mikst Epizodlar ortaya
çıkmamıştır ya da aktif-evre belirtileri sırasında duygudurum epizodları ortaya çıkmıssa bile
bunların toplam süresi aktif ve rezidüel dönemlerin süresine göre daha kısa olmuştur.
E. Madde kullanımının / genel tıbbi durumun dışlanması: Bu bozukluk bir maddenin (örn.
Kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) doğrudan fizyolojik etkilerine ya da
genel tıbbi bir duruma bağlı olarak ortaya çıkmamıştır.
F. Bir Yaygın Gelişimsel Bozuklukla olan ilişkisi: Otistik Bozukluk ya da diğer bir Yaygın
Gelişimsel Bozukluk öyküsü varsa, ancak en az bir ay süreyle (başarıyla tedavi edilmişse daha kısa
bir süre) belirgin hezeyan ya da halüsinasyonlar da varsa Şizofreni ek tanısı konabilir(25).
Dünya Sağlık Örgütü tarafından geliştirilen ICD-10 tanı kılavuzu DSM-IV’e büyük
oranda benzemekle beraber, DSM-IV’ten farklı olarak; şizofreni tanısı için psikotik
belirtilerin bir aydır devam ediyor olmasının yeterli olduğunu öne sürer, 6 aylık süre koşulunu
koymaz. Ancak, tipik şizofreni belirtileri ortaya çıkmadan önce prodromal bir dönemin
olabileceğini kabul eder. ICD-10 da işlevsellikte bozulma şizofreni için bir tanı ölçütü değildir
(sosyal ya da mesleki performansta belirgin bozulma oluşturan basit şizofreni dışında)(26).
Şizofrenide alt tipler ve ayrımlar
DSM VI’te klinik özellikler, tedavi yanıtı ve seyir esas alınarak şizofrenide; paranoid tip,
dezorganize tip, katatonik tip, ayrışmamış tip ve rezidüel tip olmak üzere 5 alt tip
tanımlanmıştır(7).
Paranoid şizofreni: Bir ya da daha fazla sanrının ve sıklıkla işitsel varsanıların olduğu, dezorganize
ve katatonik belirtilerin bulunmadığı şizofreni tipidir. Başlangıç yaşının daha geç olduğu ve daha iyi
seyir gösterdiği belirtilmektedir.
19
Dezorganize şizofreni: Đlkel, organize olmayan davranışa gerileme sistemli sanrıların ve katatonik
belirtilerin yokluğu ile belirlidir. Sinsi ve erken başlangıç, belirgin düzelme göstermeyen süregen seyir
gösterir.
Katatonik şizofreni: Stupor, negativizm, rijidite, eksitasyon ya da çeşitli postür değişiklerini içeren
psikomotor bozukluklar gösterir. Son yıllarda ender görülmektedir .
Ayrışmamış şizofreni: Diğer alt tiplerin özelliklerini karşılamayan şizofreni tipidir.
Rezidüel sizofreni: Pozitif belirtilerin en alt düzeyde olduğu, negatif belirtilerin baskınlık gösterdiği
hastalık tipidir.
ICD-10’da; Paranoid Şizofreni, Hebefrenik Şizofreni, Katatonik Şizofreni, Ayrışmamış
Şizofreni, Postşizofrenik Depresyon, Rezidüel Şizofreni, Basit Şizofreni, Başka Şizofreni ve
Şizofreni Belirlenmemiş olarak 9 alt tip tanımlanmaktadır(25,26).
Crow şizofrenide iki sendrom ve psikopatolojik süreç tanımlamıştır:
Tip I şizofrenide; varsanılar, sanrılar ve yapısal düşünce bozukluğu ile karakterize pozitif
belirtiler, iyi düzeyde hastalık öncesi işlevsellik, hastalığın ani başlangıcı, antipsikotiklere iyi
tedavi yanıtı, iyi prognoz ve bilişsel yıkımın olmaması gibi özellikler bulunmaktadır.
Tip II şizofrenide ise; sosyal geri çekilme, irade azlığı, duygulanımda sığlaşma, düşünce
içeriği ve konuşmada fakirlik gibi negatif belirtiler baskındır. Hastalık öncesi işlevsellik
düzeyi düşüktür. Bu grupta hastalık başlangıcı sinsi, antipsikotiklerle tedaviye dirençli, gidişi
kötü ve bilişsel yıkım vardır(7).
Andreasen bu ayrımdan hareketle pozitif, negatif ve karma alt tipleri için tanı ölçütleri
geliştirmiştir(7).
20
Gidiş ve Sonlanım
Şizofreni, klasik olarak kronik tabloya akut alevlenmeler ve remisyonların eşlik etmesiyle
seyreder. Kişilik değişikliklerinin görülebildiği, kişinin yavaş yavaş içine kapanmaya, kendine
özgü bir dünyaya girmeye başladığı, çok sayıda olgunun ise özellikle adolesan dönemde yoğun
prepsikotik anksiyete belirtileri gösterdiği, kendi bedeni ile yoğun uğraş sergilediği, öz bakım ve
kişilerarası ilişkilerini ihmal edilebildiği prodromal bir dönemin ardından; bazı hastalarda
hastalık yıllarca sinsi ve yavaş bir seyir sürerken arada aktif hastalık dönemleri, akut
alevlenmeler ortaya çıkabilir. Bu dönemler kendiliğinden ya da tedaviyle yatışır. Bundan sonra,
gene çok yavaş ilerleyen ve daha çok negatif belirtilerin baskın olduğu, rezidüel şizofreni türüne
dönüşebilir(12).
Bazı hastalarda adölesan dönemde, oldukça kısa sürede ağır, renkli psikotik tablolar ortaya
çıkar ve haftalarca, aylarca sürebilir. Bu dönem düzeldikten sonra uzun süre iyi uyum dönemi
olabildiği gibi, negatif belirtilerin baskın olduğu, kronik rezidüel şizofreniye dönüşebilir. Bazen
aktif pozitif belirtiler yıllarca sürebilir (kronik paranoid şizofrenide olduğu gibi)(9,13).
Şizofreninin gidişi konusunda yapılan çalışmalar, kullanılan tanı ölçütlerinin zaman
içinde değişmesi, uzun ve yeterli izlemin yapılamaması, üzerinde anlaşmaya varılmış yaygın bir
iyileşme tanımının olmayışı gibi sebeplerden dolayı farklı sonuçlar vermektedir. Huber 1980
yılında yaptığı bir çalışmada %22 şizofreni hastasında tam remisyondan söz ederken, Westmeyer
ve ark. 1984’te hastalığın başlangıcından 10 yıl sonra hastalık belirtilerinin görülmediği hasta
oranını %25, sosyal bütünleşmenin iyi olduğu hastaların oranını ise %30 olarak bulmuşlardır.
Shepherd ve arkadaşlarının 1989 yılında yayınlanan 5 yıllık izlem çalışmalarının sonuçlarına
göre; hastaların %13’ü tek bir atak geçirip 5 yıl içerisinde bir daha hastalanmamış, %30’unda
hastalık, arada tamamen sağlıklı döneme dönen ya da minimal düzeyde bozukluk gösteren
ataklarla seyretmiş, hastaların %10’unda ise hastalık ilk ataktan sonra hiçbir zaman tamamen
sağlıklı döneme dönmemiştir. Hastaların %47’sinde ise hastalık her seferinde şiddetleri daha da
artan belirtilerle giden epizodik bir seyir izlemiştir(7).
21
Son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda hastalığın gidiş ve sonlanım belirteçleri daha iyi
belirlenmiştir:
-Baslangıç akut bir biçimde gelişir, hastalık geç ortaya çıkarsa ve çevresel stres etkenlerinin yeri
fazla ise gidiş daha iyidir.
-Hastalık öncesi kişiliğin şizoid veya şizotipal oluşu, belirtilerin sinsi ve yavaş ortaya çıkışı daha
kötü bir gidişi düşündürür.
-Hastalık öncesinde toplum, iş ve cinsel yaşamına göreceli olarak iyi uyum sağlamış olanlarda
gidiş ve sonlanım daha iyidir.
-Ailenin hastalığı ve hastayı kabullenişi, tedavi ekibiyle işbirliği ve düşük duygu dışa vurumu
gidişe olumlu katkıda bulunur.
-Hastaneye yatış sayısının çok ve sürelerinin uzun olduğu, remisyon halinin kısa sürdüğü oranda
kötü gidişten bahsedilir.
-Ailede kalıtımsal yüklülük yüksek ise süregenleşme olasılığı yüksektir.
-Negatif klinik belirtilerin baskın oldugu hastalar tedaviden daha az yararlanmakta ve gidişleri
daha kötü olmaktadır.
-Gelişmekte olan ülkelerde ve kırsal bölgelerde şizofreni prognozu, gelişmiş ülkelere ve kentsel
alanlara göre daha iyi bulunmuştur.
-Hastanın evli oluşu iyi gidiş göstergesidir.
-Hastalık belirtileri arasında konfüzyon, pozitif bulgular ve duygusal öğelerin varlığı; hastanın
düşünce ve algı bozukluğu gibi belirtilerden rahatsız olması ve tedavide isbirliği ve uyumu iyi
gidiş belirteçleridir(1,12,14,22).
Hastaneye yatarak tedavi görmüş ilk atak şizofreni hastalarının taburcu edildikten sonra
düzenli antipsikotik tedaviye rağmen, ilk yıl içinde ikinci bir atak geçirme riskleri yaklaşık %35%40’tır(27). Atak sayısı arttıkça kronikleşme olasılığı artar. Hastalığın gidiş ve sonlanışını
önceden kestirmek hemen hemen olanaksızdır. Hastalığın ancak, ilk tanı sonrası 5 yıllık seyri
hastanın gidişatıyla ilgili ipuçları verir(28). Klinik izlem çalışmaları şizofreni hastalarının
yaklaşık %30-40’ının orta ve iyi derecede düzeldiklerini, iş, aile ve sosyal uyumlarının iyi
olduğunu göstermektedir(9,13).
22
20-40 yıllık izlem çalışmaları, şizofreni hastalarının yaklaşık %55’inde hastalığın
olumlu yönde seyrettiği, %45’inde ise daha ağır sonuçlar görüldüğü hesaplanmıştır(9). Diğer
yandan bazı izlem çalışmalarında, ilk hospitalizasyon sonrası şizofreni tanısı almış hastaların
sadece %10-%20’sinin iyi bir sonlanımı olduğu, %50’sinde semptomlarda alevlenme, mükerrer
hastane yatışları, majör duygudurum bozukluğu atakları ve intihar girişimleri ile birlikte kötü
seyir gözlendiği bildirilmektedir. Aynı çalışmalarda iyileşme oranlarının %10 ile %60 arasında
değiştiği, hastaların ortalama %20- %30’nun toplumsal normlara uygun bir yaşam sürebildikleri,
%40-%60’ının ise hastalığın yıkımla giden etkisi altında sosyal ve mesleki yetiyitimi yaşadıkları
belirtilmektedir(28).
ANKSĐYETE KAVRAMI VE ANKSĐYETE BOZUKLUKLARI
Anksiyete kavramı gerek yaşamın temel duygularından birisi olması, gerekse ruhsal
bozukluklara neden olması açısından önemli özellik taşır. Psikoloji ve psikiyatride bir emosyon
olarak kavramlaştırılmıştır. Đnsanların varoluşundan bu yana anksiyete ve korku, her türlü
tehlikeyi savuşturmak için sıklıkla kullanılan savunmalardır. Anksiyete, strese karşı oluşan
yanıtın önemli bir parçasıdır ve kişiyi tehlike anında harakete geçmeye hazırlamaktadır.
Dolayısıyla normal anksiyete mantıklı, gerekli, hatta yaşamsaldır. Olası tehlike uyaranlarına
hayvanlar da, insanlar da, kalıtımsal ve doğumsal bir düzenek olan anksiyete ile yanıt verirler.Bu
tehlikelerin mutlaka yaşamı tehtit eder nitelikte olması şart değildir.Diğer insanlarla ilişkileri
olumsuz etkileyecek, zarar verecek olaylar, durumlar da anksiyete uyarıcıdır(6).
Korkunun, farklı yaşlar, kültürler, ırklar ve türlerde bulunan “temel, ayrı, işlevsel ve en
önemlisi evrensel” bir duygu olduğu konusunda bir tartışma yoktur. Anksiyetenin yaşamı
sürdürmedeki evrimsel rolü üzerinde de hiçbir kuşku bulunmamakla birlikte, anksiyete kavramı
korku ile karşılaştırıldığında birtakım belirsizlikler ve karışıklıklar içermektedir. Bazı yazarlar
anksiyetenin ayrı ve tek bir duygu olmadığını, anksiyete içinde korkunun baskın olarak
bulunduğunu ve bu korkuya “üzüntü, öfke, utanma, suçluluk ve uyarılma” gibi öğelerin de eşlik
ettiği, hibrid bir duygu olduğunu öne sürmektedir. Kuramsal tartışmalar bir yana anksiyete
tehdite göre orantısız, gelecek yönelimli, hem öznel, hem de nesnel bedensel yönleri olan, nahoş
23
ve olumsuz duygusal haldir. Taşikardi, tansiyon değişiklikleri, takipne, tremor gibi artmış
fiziksel bulgular ile belirlidir ve bunlara endişe, korku, obsesyon gibi bilişsel belirtiler eşlik eder.
Anksiyete bozukluklarındaki korku, belirgin dış tehdit olmaması ve tehdit anında verilen cevabın
aşırı olması ile belirlidir(6).
Anksiyete sözcüğü, sıkışma ve darlık anlamına gelen Hint-German dilindeki “angh” kökünden
türetilmiştir. Değişik kültür ve dillerde farklı anlamlar çağrıştırır. Örneğin; Almanca “angst”
sözcüğü, Đngilizce “dread” (önceden korkma) veya “foreboding” (kötü bir şey olacağını hissetme)
anlamında kullanılır. Đngilizce konuşulan ülkelerde “anxiety” yaygın olarak kullanıldığı gibi
dünya literatürüne de bu şekilde girmiştir. Türkçe’de “bun”, “bunaltı”, “can sıkıntısı”, veya
“hoşolmayan bir endişe hali” olarak tanımlanabilir(6).
DSM IV’e göre anksiyete bozuklukları; Panik bozukluk (agorafobi ile birlikte olan veya
olmayan), özgül fobi, sosyal fobi, yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif – kompulsif bozukluk,
akut stres bozukluğu, posttravmatik stress bozukluğu, tıbbi duruma bağlı anksiyete bozukluğu,
madde bozukluğunun yol açtığı anksiyete bozukluğu olarak tanımlanmıştır(25).
Anksiyete bozuklukları, en yaygın psikiyatrik hastalıklardandır ve her dönemde nüfusun
% 15’inden fazlasını etkilemektedir. Fobik bozukluklar (özgül veya sosyal fobi) nüfusun %8-10
gibi bir oranını etkiler.Yaygın anksiyete bozukluğu nüfusun yaklaşık %5’inde, OKB ve panik
bozukluk ise nüfusun %1-3’ünde görülür. Travma sonrası stres bozukluğu muhtemelen yaygın
olmasına rağmen sıklığı bilinmemektedir(29).
Anksiyete bozuklukları semptomatolojik örtüşme göstermelerinin yanı sıra, hem birbirleriyle,
hem de depresyonla yüksek birliktelik göstermektedirler. DSM tanı ölçütleri ile bir anksiyete
bozukluğu tanısı alanların %70’inde bir başka anksiyete bozukluğu saptanmaktadır. Yaygın
anksiyete bozukluğuna %90 oranında başka bir ruhsal bozukluk eşlik etmektedir(6).
24
ŞĐZOFRENĐDE ANKSĐYETE BELĐRTĐLERĐ
VE
ANKSĐYETE BOZUKLUKLARI BĐRLĐKTELĐĞĐ
Geçen 20 yılda anksiyetenin doğası ve tedavisi ile ilgili bilgiler artmıştır. Anksiyetenin
alttipleri de bu dönemde tanımlanmıştır. Ancak çalışmaların çoğunda psikotik hastalıklar (DSMIII-R ile başlayan) dışlama kriterleri içerisinde yer almıştır. Bu nedenle psikotik hastalıklarda
anksiyete ve anksiyetenin psikotik belirtilerle ilişkisi ile ilgili yapılmış az sayıda çalışma vardır.
Epidemiyolojik olarak şizofreni hastalarında anksiyete bozukluklarının arttığını gösteren belirli
çalışmalar mevcuttur. Klinik çalışmalarda ayrıca şizofreni hastalarında anksiyete bozukluğu
sıklığının da yüksek olduğu gösterilmiştir(30).
Anksiyetenin şizofreni psikopatolojisinde önemli bir yer tuttuğu uzun süredir bilinmesine
rağmen anksiyete belirtilerinin veya sendromlarının şizofrenide ortaya çıkışıyla ilgili veri
eksikliği devam etmektedir. Bunun önemli bir nedeni psikiyatrik tanılar için geçerli kriterlerin
hiyerarşik biçimde yapılandırılmış olması ve hiyerarşik olarak altta olan bozukluğun temel tanıya
eştanı olarak eklenememesidir(31,32,33). Bununla beraber değerlendirme ile ilgili çeşitli
güçlükler vardır. Öncelikle psikotik olmayan populasyonda anksiyete düzeyini ölçmek için
geliştirilmiş olan ölçütler şizofreni için özgü değildir. Üstelik anksiyete belirtilerine bakılırken
sıklıkla sosyal anksiyete, panik, post-tramvatik stres, yaygın anksiyete belirtileri ve obsesif
kompulsif fenomenleri tam olarak ayırt edemeyen ölçekler kullanılmakta ve geniş anksiyete
belirti spektrumunun şizofrenili hastalarda sık görülmesi ayrımı daha da zorlaştırmaktadır(34).
Bazı çalışmalar şizofreni hastalarındaki anksiyetenin hem pozitif hem de negatif belirtilerle
ilişkili olabileceğini öne sürmüştür(35,36). Ayrıca nöroleptik tedaviye ikincil gelişen
ektrapiramidal belirtiler de anksiyete belirtileri ile çakışabilir(37).
Şizofreni hastalarında anksiyete belirtilerinin, pozitif, negatif ve bilişsel belirtilere göre daha
az önemli görünse de hastaların yaşamında anlamlı işlev kısıtlamasına neden olduğu
bildirilmiştir(38).
25
Klinik ve epidemiyolojik çalışmalar, şizofreni hastalarında %60 düzeylerine varan eştanılı
anksiyete ve duygudurum bozukluklarının varlığına işaret etmektedirler(39,40). Bu çalışmaların
önemli bir kısmında anksiyete ve depresif bozukluklar bir arada değerlendirilmiştir. Bland ve
arkadaşları yaptıkları toplumdan rasgele seçilmiş bir örneklemde şizofreni hastalarının %85’inde
bir veya daha çok sayıda eşlik eden psikiyatrik bozukluk tespit etmiştir(41). Bermanzohn ve
arkadaşlarının yaptığı çalışmada, şizofreni örnekleminin %76’sında depresyon, OKB, panik
bozukluktan biri ya da daha fazlasına ait belirtiler; %48,6’sında bir yada daha fazla bozukluk
saptanmıştır. Hastaların %27’sinde depresyon, %29,7’sinde OKB, %10,8’inde panik bozukluk
bulunurken hiçbir hastada her üçü birden gözlenmemiştir(42). Fakat tanı sistemlerindeki dışlama
kriterleri hem klinikte hem de araştırma alanında çalışanların bu sendromları tespit etmelerini
güçleştirmektedir. Şizofreni ve bağlantılı psikiyatrik sendromların ilişkisinde devam eden
belirsizlik, yaygınlık tahminlerini ve klinik uygulamaları etkilemektedir. Şizofrenide depresyon
ve anksiyete bozukluklarının varlığını değerlendirmek ve tedavi etmek hastaların klinik ve
toplumsal sonlanımlarını geliştirmede önemli bir katkı sağlayabilir(43).
Epidemiyoloji:
Klinik ve epidemiyolojik çalışmalarda şizofreni hastalarında anksiyete bozuklukları eştanısı
%60’ın üzerinde bildirilmektedir(39).Değişik çalışmalarda şizofreni hastalarında özgül anksiyete
bozukluğu oranları farklı bildirilmektedir(31)(Tablo1).
Toplum örneklemlerinde anksiyete yaygınlığı ile ilgili az sayıda veriye ulaşılabilmektedir. Bu
konuyla ilgili Bland ve arkadaşlarının Kanada’da 2144 birey üzerinde yaptıkları çalışmada
(Diagnostic Interview Schedule (DIS) for DSM-III (DSM-III e göre tanısal görüşme ölçeği
kullanılarak) 20 kişinin şizofreni kriterlerini karşıladığı bildirilmiş (0,71%), bu kişilerin
%59,2’sinin ek olarak obsesif-kompulsif bozukluk, %63,4’nün fobi ve %29,5’inin panik bozukluk
tanısı aldığı belirtilmiştir.Değişik çalışmalarda klinik örneklemler üzerinden şizofrenide anksiyete
belirtileri ve/ veya bozukluklarının varlığı değerlendirilmiştir(Tablo 1). Klinik örneklemlerin
doğasına ve çalışmalardaki hasta sayılarının az olmasına bağlı olarak sonuçlar oldukça değişkendir
ve bunları bir araya getirmek güçtür. (31)
26
Tablo-1. Şizofreni Hastalarında Anksiyete belirtileri ve/veya Anksiyete Bozukluğu
Birlikteliği Sıklığına Đlişkin Çalışmalar
Bildirim
Argyle, 1990
Örneklem ve ölçütler
20 ayaktan takipli şizofreni hastası,
Tanı için SCID DSM-III-R
Eisen ve ark. 1997 52 ayaktan takipli şizofreni veya
şizoaffektif bozukluğu olan hasta,
Tanı için SCID DSM-III-R
Cosoff ve ark. 1998 60 hastanede yatan şizofreni hastası,
Tanı için SCID DSM-III-R
Higuchi ve ark.
1999
45 Ayaktan takipli ve yatan
şizofreni hastası,
Tanı için SCID DSM-III-R
Poyurovsky ve
46 yatan şizofreni hastası ve
ark.1999
şizofreniform bozukluk hastası,
Tanı için SCID DSM-IV
Labbate ve ark.
30 Ayaktan takipli şizofreni hastası,
Tanı için SCID DSM-IV.
1999
Tibbo ve ark. 2000 56 Ayaktan takipli şizofreni hastası,
Tanı için SCID DSM-IV.
Kruger ve ark. 2000 76 hastanede yatan şizofreni hastası,
Tanı için SCID DSM-III-R.
Bermanzohn ve ark. 37 ayaktan hasta,
2000
Tanı için SCID DSM-IV
Sonuçlar
%20 Panik bozukluk, %20 Sosyal fobi
%1.9 OKB, diğer anksiyete bozuklukları
değerlendirilmemiş.
%13 OKB, %5 Panik Bozukluğu, %17
Sosyal Fobi, %12 Yaygın Anksiyete
Bozukluğu, %5 Agarofobi, %5 Özgül
Fobi bildirilmiş.
%20 OKB, diğer anksiyete bozuklukları
değerlendirilmemiş.
%15.2 OKB, diğer anksiyete
bozuklukları değerlendirilmemiş
%13 Panik Bozukluğu, diğer anksiyete
bozuklukları değerlendirilmemiş.
%25 OKB, diğer anksiyete bozuklukları
değerlendirilmemiş.
%15.8 OKB, diğer anksiyete
bozuklukları değerlendirilmemiş
%29.7 OKB, %10.8 Panik Bozukluk,
diğer anksiyete bozuklukları
değerlendirilmemiş.
Povurovsky ve ark. 68 hastanede yatan şizofreni hastası, %23.5 OKB, diğer anksiyete
2001
Tanı için SCID DSM-IV.
bbozuklukları değerlendirilmemiş.
Bayle ve ark.
40 hastanede yatan ve ayaktan
%35 OKB, diğer anksiyete bozuklukları
2001
şizofreni hastası, klinik tanı.
değerlendirilmemiş.
%18.3 OKB, diğer anksiyete
Ohta ve ark. 2003 71 hastanede yatan ve ayaktan
bozuklukları değerlendirilmemiş.
takipli şizofreni hastası, Tanı için
SCID DSM-IV.
Nechmad ve ark. 39 yatan ergen şizofreni hastası,
%30.8 OKB, diğer anksiyete
2003
Tanı için SCID DSM-IV.
bozuklukları değerlendirilmemiş.
27
Bildirim
Goodwin ve ark.
2003
Örneklem ve ölçütler
Sonuçlar
60 hastaneye yatan şizofreni hastası, %5.4 OKB, %7.1 Panik bozukluk,
DSM-III-R
%8.2 Sosyal Fobi, %8.2 Agarofobi,
%13.60 Özgül Fobi
Tibbo ve ark.
32 ayaktan takipli şizofreni hastası,
%0 OKB, %3.3 Panik Bozukluğu,
2003
MINI, SCID DSM-IV
%13.3 Sosyal Fobi, %0 TSSB, %16.7
YAB, %16.7 Agorafobi.
80 ayaktan takipli şizofreni hastası, %22.5 OKB, %13.8 Panik Bozukluğu,
Pallanti ve ark.
SCID DSM-IV
%36.3 Sosyal Fobi, %1.3 TSSB, %2.5
2004
YAB, %3.8 Agorafobi..
53 Ayaktan takipli şizofreni hastası, %15.1 OKB, %5.7 Panik Bozukluğu,
Braga ve ark.
%17 Sosyal Fobi, %3.8 TSSB, %9.4
SCID DSM-IV
2004
YAB, %1.9 Agorafobi, %5.7 Özgül
Fobi, %7,5 BTA Anksiyete Bozukluğu,
%41.5 Komorbid Anksiyete Bozukluğu
Huppert ve ark.
32Ayaktan takipli şizofreni ve
%37.5 OKB, %18.8 Panik Bozukluğu,
2005
şizoaffektif bozukluk hastası, self
%37.5Sosyal Fobi, %12.5 YAB,
report skalalar
%72.5 Komorbid Anksiyete Bozukluğu
Bir ve daha fazla komorbid anksiyete
Ciapparelli ve ark. 98 ayaktan takipli şizofreni,
tanılı 46 (% 46.9) hasta,
2007
şizoaffektif ve bipolar hastası,
15 (32.6%) ‘i birden fazla anksiyete
SCID DSM-IV
tanısı,31 (67.4%)’i bir anksiyete tanısı,
Şizofreni hastalarında sosyal anksiyete
bozukluğuoranı diğer hastalara göre
daha yüksek
Tiryaki ve ark.
98 ayaktan takipli şizofreni hastası, Hastaların 12’sinde (%12.2) eş tanı
%7.1 (n=7) depresyon,
2007
SCID DSM-IV
%3.1(n=3) obsesif kompulsif
bozukluk (OKB),
%1 (n=1) sosyal fobi,
%1 (n=1) depresyon ve panik
bozukluk.
Sedat ve ark.
70 hastanede yatan şizofreni hastası, %8.6 YAB, %5.7 Sosyal Fobi, %4.3
Tanı için SCID DSM-IV,MINI
OKB, %4.3 TSSB, %22.9 hastada en az
2007
bir anksiyete bozukluğu tanısı
28
Cosoff ve Hafner’ın şizofreni, şizoaffektif bozukluk ve bipolar bozukluk tanısı almış, yatarak
tedavi gören 100 hastayla yaptıkları çalışmada, şizofreni hastalarında sosyal fobi %17, OKB
%13, YAB %12, panik bozukluk %10, basit fobi %5 oranında saptanmıştır. Aynı çalışmada
hastaların akut psikotik dönemden sonra anksiyete bozukluğu ile ilgili belirtilerini
tanımlayabildiği bildirilmiştir(44).
Goodwin ve arkadaşlarının hastaneye yatan 60 şizofreni hastasında anksiyete bozuklukları
yaygınlığını araştırdıkları çalışmada, OKB %5.4, panik bozukluk %7.1, sosyal fobi %8.2,
agarofobi %8.2, özgül fobi %13.60 oranında bildirilmiştir(45).
Tibbo ve arkadaşlarının ayaktan takipli 32 şizofreni hastasında anksiyete bozuklukları
yaygınlığını araştırdıkları çalışmada, OKB %0, panik bozukluğu %3.3, sosyal fobi %13.3, TSSB
%0, yaygın anksiyete bozukluğu %16.7, agorafobi %16.7 bildirilmiştir(40).
Pallanti ve arkadaşlarının ayaktan takipli 80 şizofreni hastasında anksiyete bozuklukları
yaygınlığını araştırdıkları çalışmada, OKB %22.5, panik bozukluğu %13.8, sosyal fobi %36.3,
TSSB %1.3, yaygın anksiyete bozukluğu %2.5, agorafobi %3.8. bildirilmiştir(46).
Braga ve arkadaşlarının ayaktan takipli 53 şizofreni hastasında anksiyete bozuklukları
yaygınlığını araştırdıkları çalışmada, yaşam boyu en az bir anksiyete bozukluğu gösterenlerin
oranı %41.5 bulunmuştur. Aynı çalışmada sosyal fobi %17, OKB %15.1, YAB %9.4, panik
bozukluk %5.7, özgül fobi %5.7, TSSB %3.8, agarofobi %1.9, başka türlü adlandırılamayan
anksiyete bozukluğu %7.5 oranında saptanmıştır(39).
Huppert ve arkadaşlarının 32 şizofreni ve şizoaffektif bozukluk tanısı almış hastalarla
yaptıkları çalışmada, en az bir anksiyete bozukluğu tanısı olanların oranı %62 bulunmuş,
bunlarda panik bozukluk %18.8, sosyal fobi %37.5, OKB %37.5, YAB %12.5 oranında
saptanmıştır(30).
Ciapparelli ve arkadaşlarının ayaktan takipli 98 şizofreni, şizoaffektif ve bipolar hastasında
anksiyete bozuklukları yaygınlığını araştırdıkları çalışmada; bir ve daha fazla anksiyete eştanısı
29
alan 46 (% 46.9) hasta, birden fazla anksiyete tanısı alan 15 (32.6%) hasta, bir anksiyete tanısı
alan 31 (67.4%) hasta bildirilmiştir. Şizofreni hastalarında sosyal anksiyete bozukluğu oranı
diğer anksiyete bozukluklarına göre daha yüksek oranda saptanmıştır(46).
Tiryaki ve arkadaşlarının ayaktan takipli 98 şizofreni, hastasında eştanı yaygınlığını
araştırdıkları çalışmada; hastaların 12’sinde (%12.2) eş tanı saptanmış. Bunların %7.1’i
depresyon, %3.1’i obsesif kompulsif bozukluk (OKB), %1’i sosyal fobi, %1’i depresyon ve
panik bozukluk olarak bildirilmiştir(43).
Seedat ve arkadaşlarının, şizofreni tanısı almış 70 hastada yaptıkları çalışmada, sosyal fobi
%5.7, OKB %4.3, YAB %8.6, TSSB %4.3 oranında saptanmıştır(37).
Şizofreni ve Obsesif Kompulsif Belirtiler/ Bozukluk:
Şizofreni hastalarında obsesif-kompulsif belirtilerin varlığı uzun süreden beri bilinmektedir.
Obsesif kompulsif bozukluk, şizofreni ile birlikteliği en iyi araştırılmış hastalıktır(48). Fakat
yapılandırılmış tanı kriterlerinin kullanılmamasından dolayı sonuçlar eksik kalmaktadır.
Şizofreni hastalarında obsesif kompulsif belirtilerin varlığı %1.1-59.2 oranları arasında çok geniş
bir yaygınlıkta bulunmaktadır. Bu farklılık obsesyonları sanrılardan ayırma güçlüğü, farklı hasta
örneklemleri, kullanılan yöntemlerin farklı oluşu, şizofreni ve OKB’nin tanımlamaları, obsesifkompulsif belirtilerin ya da obsesif-kompulsif bozukluğun araştırılıp araştırılmamasına göre,
yaşam boyu veya nokta yaygınlık bildirilip bildirilmemesiyle ilişkilidir. Şizofrenideki obsesifkompulsif belirtiler, genel populasyondaki %2.5’luk OKB oranından çok daha sık görülmektedir
(49,50). 1988 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde 20.861 kişi ile yapılan Epidemiyolojik
Alan Çalışmasında (ECA), şizofreni ve OKB arasında eştanı oranı %12,2 olarak bulunmuştur
(49,50,51).
1996’da Fenton ve McGlashan
şizofreni tanısı olan 163 hastayı retrospektif olarak
değerlendirmişler ve %12,9’unun (n=21) obsesif-kompulsif belirtiler gösterdiğini (DSM-III’e göre)
bildirmişlerdir(52). Eisen ve arkadaşlarının çalışması DSM III-R tanı kriterlerini kullanarak ObsesifKompulsif Bozukluk varlığını araştıran ilk değerlendirmedir. Şizofreni tansı alan 50 hasta ve
30
şizoaffektif bozukluk tanısı alan 25 hastayı SCID ile değerlendirmişler ve tüm hastaların %7,6’sında
OKB saptamışlardır. Şizofreni hastaları arasında yaygınlık sadece %1,9 iken şizoaffektif bozukluk
hastalarında %20 oranında bildirilmiştir(53). Eisen ve arkadaşlarının çalışmalarının sonrasında,
şizofreni hastalarında OKB eştanısı ile ilgili farklı çalışmalar yayınlanmıştır ve oranlar %0 ile %35
arasında değişkenlik göstermektedir (bkz. Tablo 2).
Tablo-2. Obsesif Kompulsif Belirtiler ve/veya OKB Birlikteliği Olan
Şizofreni Hastalarında Epidemiyolojik Çalışmalar.
Bildirim
Örneklem ve ölçütler
Fenton ve McGlashan 163 hastanede yatan hastada dosya
1986
taraması,OKS:davranışsal ölçütler,
Şizofreni: DSM-III-R ölçütleri.
Berman ve ark. 1995 108 ayaktan takipli şizofreni hastası,
OKS:davranışsal ölçütler,
şizofreni için dosya tanıları
Eisen ve ark. 1997
77 ayaktan takipli şizofreni veya
şizoaffektif bozukluğu olan hasta, Tanı
için DSM-III-R ve SCID
Porto ve ark.1997
50 ayaktan takipli şizofreni hastası,
Tanı için DSM-IV ve SCID
Meghani ve ark. 1998 Ayaktan takipli, 192 hasta ile görüşme,
yapılandırılmış tanı araçları ve kendibildirim ölçekleri
Üçok ve ark. 1998
Ayaktan takipli, 73 hasta,
şizofreni:SCID, OKS: Y-BOCS
Sonuçlar
21 hastada (%12.9) obsesif
kompulsif belirtiler.
23 hastada (%31.5) obsesif kompulsif
belirtiler.
Poyurovsky ve
ark.1999
Hastalık süresi < 2yıl, 50 ilk atak
şizofreni hastası, şizofreni ve
OKB:SCID, Y-BOCS
Yedi hastada (%14) DSM-IV’e göre
OKB.
Tibbo ve ark.2000
Ayaktan takipli 52 hasta, şizofreni ve
OKB:SCID, Y-BOCS.
Onüç hastada (%25) DSM-IV’e göre
OKB.
Lysaker ve ark. 2000 Ayaktan takipli 46 hasta,
şizofreni:SCID, OKS: Y-BOCS.
Kruger ve ark. 2000 68 hastanede yatan hasta, şizofreni ve
OKB:SCID, OKS: Y-BOCS.
Povurovsky ve ark. 68 hastanede yatan hasta, şizofreni ve
2001
OKB:SCID, OKS: Y-BOCS.
% 45 obsesif kompulsif belirtiler (YBOCS puanı 8 ve üzeri olanlar)
Obsesif kompulsif belirtiler
%15.8
16 hastada (% 23,5) OKB.
Obsesif kompulsif belirtilerin sıklığı %
26.5.
Yaşam boyu OKB yaygınlığı %7.8 (n=6).
Yaşam boyu yaygınlık: obsesif kompulsif
belirtiler: %43.2 , OKB: %29.7.
61 hastada ( %31. 7 ) OKB .
31
Bildirim
Örneklem ve ölçütler
Sonuçlar
Lysaker ve ark. 2002 Ayaktan takipli 63 hasta,
% 17 obsesif kompulsif belirtiler (Yşizofreni:SCID, OKS: Y-BOCS.
BOCS puanı 17 ve üzeri olanlar)
Craig ve ark. 2002
450 ilk başvuru hastanede yatan hasta, Obsesif kompulsif belirtiler %16.2,
şizofreni ve OKB:SCID, OKS: YOKB:%3.8.
BOCS.
Nechmad ve ark.
50 hastanede yatan şizofreni tanısı almış 13 hastada (% 26) OKB.
2003
ergen hasta, OKB:SCID, Y-BOCS.
Ohta ve ark. 2003
60 hastanede yatan 11 ayaktan takipli Obsesif kompulsif belirtiler %18.3
71 hasta, şizofreni ve OKB:SCID, OKS:
Y-BOCS.
Öngür ve ark. 2004 118 ayaktan takipli şizofreni ve
% 8.8 OKB (Y-BOCS ≥16)
şizoaffektif bozukluğu olan hasta,
%11 Obsesif kompulsif belirtiler
şizofreni ve OKB:SCID, OKS: Y(Y-BOCS ≥12).
BOCS.
De Haan ve ark. 2005 113 hastaneye yatan erken başlangıçlı 33 hastada (%29,2) Obsesif kompulsif
şizofreni hastalasında, SCID, Y-BOCS belirtiler 17 hastada (%15) OKB.
uygulanmış.
Byerly ve ark. 2005
Povurovsky ve ark.
2006
100 hastanede yatan 78 şizofreni ve 22 Obsesif kompulsif belirtiler %30
şizoaffektif bozukluğu olan hasta,
(Y-BOCS ≥16), OKB:%23 ,
PANSS, FOCI ve Y-BOCS kullanılmış.
50 hastanede yatan yaşlı şizofreni tanılı OKB sıklığı:%16,
hasta. SCID ve Y-BOCS ile
değerlendirilmiş.
Lysaker ve ark. 2006 67 ayaktan takipli şizofreni spektrum
bozukluğu olan hasta . SCID, PANSS
ve Y-BOCS ile değerlendirilmiş.
Obsesif kompulsif belirtilerin (2 ya da
daha fazla belirti) sıklığı % 16.4 (n:11)
Şizofreni ve Panik Atak/Panik Bozukluk:
Argyle şizofreni hastalarından oluşan klinik bir populasyonda panik bozukluk varlığını ele
alan ilk kişidir. 20 ayaktan takipli şizofreni hastasında DSM-III-R ve SCID kullanılarak yapılan
çalışmada, hastaların %25’inde panik atak saptanmış, %20’sinin ise panik bozukluğun tüm
kriterlerini karşıladığı bildirilmiştir(54). Bunun da ötesinde kesitsel (cross-sectional)
çalışmalarda şizofrenide panik bozukluk sıklığı araştırılmış, elde edilen sonuçlar %3,3 ile %43
arasında değişkenlik göstermiştir(bkz.Tablo 3).
32
Higuchi ve arkadaşlarının 45 şizofreni hastasında, DSM-III-R ve SCID, HAM-D, Simpson
Angus Scale kullanılarak yaptıkları çalışmada 9 hastanın (%20) panik bozukluğu kriterlerini
karşıladığı bildirilmiştir(55). Labbate ve arkadaşlarının 53 ayaktan takipli şizofreni ve
şizoaffektif bozukluğu hastasında, DSM-IV ve SCID kullanılarak yaptıkları çalışmada 21
hastanın (%43) panik atak, bunların 16’sının (% 32.6) da panik bozukluğu kriterlerini karşıladığı
bildirilmiştir(56).
Bayle ve arkadaşlarının 40 hastanede yatan ve ayaktan takipli şizofreni hastasında, DSM-IIIR ve SCID kullanılarak yapılan çalışmada yaşam boyu panik atak yaygınlığı %47.5 (n=19)
bildirilmiştir(57). Chen ve arkadaşlarının 32 şizofreni hastasında, DSM-IV ve SCID
kullanılarak yaptıkları çalışmada 8 hastada (%25) panik atak bildirilmiştir( 58). Ulaş ve
arkadaşlarının 49 şizofreni hastasında, DSM-IV ve SCID kullanılarak yaptıkları çalışmada 15
hastada (%31) panik atak, 7 hastada (%14) panik bozukluğu bildirilmiştir(59).
Tablo-3. Panik Atak ve/veya Panik Bozukluğu Birlikteliği Olan
Şizofreni Hastalarında Epidemiyolojik Çalışmalar.
Bildirim
Higuchi ve ark. 1999
Labbate ve ark. 1999
Bayle ve ark.
1999
Chen ve ark.2000
Goodwin ve ark. 2001
Ulas ve ark. 2006
Örneklem ve ölçütler
45 şizofreni hastası, DSM-III-R
ölçütleri, HAM-D, Simpson Angus
Scale
53 ayaktan takipli şizofreni ve
şizoaffektif bozukluğu hast tanı için
DSM-IV ve SCID
40 hastanede yatan ve ayaktan takipli
şizofreni hastası, Tanı için
DSM-III-R ve SCID
32 şizofreni hastası, Tanı için DSM-IV
ve SCID
Epidemiologic Catchment Area (ECA)
Study verilerinden şizofreni
hastalarındaki eş tanılar gözden
geçirilmiş
49 şizofreni hastası, Tanı için DSM-IV
ve SCID, HDRS,
Sonuçlar
9 hasta (%20) panik bozukluğu,
21 hastada (%43) Panik atak,
Bunların 16’sında Panik bozukluğu,
Yaşam boyu Panik atak yaygınlığı
%47.5 (n=19), bunların 14’ü Panik
Bozukluğu kriterlerini dolduruyor,
8 hastada (%25) Panik atak,
Şizofreni hastalarının %45 inde Panik
Atak
15 hastada (%31) Panik atak,
7 hasta (%14) Panik Bozukluğu.
33
Şizofreni ve Sosyal Anksiyete/ Sosyal Fobi:
Sosyal anksiyete belirtileri, şizofrenide ilk olarak Pilkonis ve arkadaşları tarafından
tanımlanmış ve kontrollerle kıyaslandığında bu hastalarda daha yüksek sosyal anksiyete
oranlarının olduğu gösterilmiştir(60). Aynı zamanda Penn ve arkadaşları 38 şizofreni hastasında
sosyal anksiyeteye özgün davranışları değerlendirmiş ve bu hastalarda sosyal anksiyete
düzeylerinin tedavi öncesi sosyal fobik hastalarla aynı derecede olduğunu saptamışlardır(61).
Sosyal fobinin tam bir tanı kategorisi olarak ele alınması ise ilk kez Argyle ve arkadaşları
tarafından gerçekleştirilmiş ve bu çalışmada değerlendirilen şizofreni hastalarının %20’sinde
sosyal fobi bozukluğu saptanmıştır(54).
Cosoff ve arkadaşlarının çalışmasında, şizofreni hastalarının %17’sinde sosyal fobi
saptanmıştır(44). Tibbo ve arkadaşları şizofreni hastalarının %13,3’ünde; Goodwin ve
arkadaşları %8,2’sinde ve Pallanti ve arkadaşları ise %36,3’ünde sosyal fobi
tanımlamışlardır(40,45,46).
Voges ve arkadaşlarının 60 ilk epizod psikoz hastasında DSM-IV- SCID, Sosyal Fobi ve
Anksiyete Envanteri ( The Social Phobia and Anxiety Inventory (SPAI)), Sosyal Fonksiyon
Ölçeği ( The Social Functioning Scale (SFS)) kullanarak yaptıkları çalışmada, 32 hastanın (%
31) sosyal fobi kriterlerini karşıladığı bildirilmiştir(62).
Bütün bu çalışmalar birbirinden farklı tanı araçları kullanmasına ve farklı sonuçlara
ulaşmasına rağmen şizofrenide sosyal fobi sıklığının yüksek olduğunu öne sürmektedirler.
Şizofreni ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu:
Şizofrenide TSSB varlığını inceleyen çalışmalar şizofreni ile anksiyete eştanısının ne kadar
karmaşık olduğunu ve farklı analitik yaklaşımlarla nasıl farklı sonuçlar elde edilebileceğini
gözler önüne sermektedir. DSM-IV psikozla ilgili belirtileri veya deneyimleri stresör olarak ele
almaz; buna karşın hezeyanlara ve diğer belirtilere karşı pottravmatik reaksiyonları kapsayan
çalışmalar şizofreni hastaları arasında %51 gibi yüksek bir sıklıkta elde edilmiştir(63). Meyer ve
34
arkadaşları 46 psikotik hasta ile yaptıkları çalışmada TSSB sıklığını değerlendirmiş ve hastaların
%50’sinde(n=23) TSSB belirtileri saptamışlardır. Değerlendirilen 152 TSSB belirtisinin sadece
%52’sini psikoz veya tedavi ile ilişkisiz bulmuşlar ve bunları analiz sırasında değerlendirmeye
almamışlardır(64).
Başka bir çalışmada madde kullanım bozukluğu, şizofreni, şizoaffektif bozukluk tanısı olan
54 kadında TSSB sıklığı değerledirilmiştir. Örneklemin %46’sının (n=25) TSSB eştanısı olduğu
görülmüştür. Değişkenlerin çeşitli olmasına bağlı olarak neden-sonuç ilişkisi kurmak güçtür ve
elde edilen bulgular sadece şizofreni tanısına dayanmaktadır(65). Bir diğer çalışmada psikotik
hastalarda TSSB eştanısı araştırılmış ve bu oran %16,6 olarak bulunmuştur(66). Bununla beraber
keza bu çalışmada da şizoaffektif bozukluk hastalarından elde edilen sonuçlar şizofreni
hastalarından elde edilen sonuçlarla birlikte kullanılmışlardır.
Pallanti ve arkadaşları 80 şizofreni hastasının %1,3’ünün DSM-IV’e göre TSSB kriterlerini
karşıladığını saptamışken, Tibbo ve arkadaşları daha küçük bir örneklemle yaptıkları çalışmada
TSSB’ye rastlamamışlardır(40,46). Fan ve arkdaşları 87 şizofreni ve şizoaffektif bozukluğu olan
hasta ile yaptıkları çalışmada, hastaların %17’sinin DSM-IV’e göre TSSB kriterlerini
karşıladığını bildirmişlerdir(67). Seedat ve arkadaşlarının 70 şizofreni hastasını aldıkları
çalışmada, hastaların %4.3’ünün DSM-IV’e göre TSSB kriterlerini karşıladığı belirtilmiştir(37).
Başka bir çalışmada da %3.8 oranında TSSB saptanmıştır(39).
Şizofreni ve Yaygın Anksiyete Bozukluğu:
Cosoff ve arkdaşlarının yaptığı çalışmada YAB şizofreni hastalarında %12 olarak
bildirilmiştir(44). Tibbo ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada YAB %26,7; Pallanti ve
arkadaşlarının yaptıkları çalışmada ise %3,8 olarak bildirilmiştir(40,46).
Seedat ve arkadaşlarının 70 şizofreni hastasını aldıkları çalışmada, hastaların %8.6’sının
DSM-IV’e göre YAB kriterlerini karşıladığı belirtilmiştir(37). Hupper ve arkadaşlarının
çalışmasında 32 şizofreni veya şizoaffektif bozukluk tanısı almış hastaların %12.5inde YAB
bulunmuştur(30). Başka bir çalışmada da %9.4 YAB bulunmuştur(39).
35
Şizofreni ve Agorafobi, Özgül Fobi
Tibbo ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada agorafobi sırasıyla %26,7; Pallanti ve
arkadaşlarının yaptıkları çalışmada ise %2,5 olarak bildirilmiştir(40,46). Cosoff ve arkdaşlarının
yaptığı çalışmada agorafobi şizofreni hastalarında %5 olarak bildirilmiştir(44).
Özgül fobi ise şizofreni hastalarında Goodwin ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada %13,6 ;
Cosoff ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada %5; Pallanti ve arkadaşlarının yaptıkları
çalışmada %2,5 oranında bildirilmiştir(44,45,46). Braga ve arkadaşlarının 53 hasta ile yaptıkları
çalışmada %5.7 özgül fobi bulunmuştur(39).
Klinik Özellikler
Genel bir kural olarak eştanı varlığının birincil hastalık üzerine olumsuz etki yapması beklenir.
Đki farklı tanı için kriterleri karşılayan hastaların sadece bir bozukluğu olanlardan daha fazla
belirtileri olması beklenir. Buna karşın elde edilen bulgular anksiyete eştanısının şizofreniye
etkisi ile ilgili kesin sonuç sağlamamıştır. Şizofreni hastalarındaki anksiyete sendromlarının uzun
süreden beri bilinmesine rağmen bu populasyonda anksiyete belirti/sendrom kavramları henüz
tam olarak anlaşılmamıştır. Şizofreni ile eş zamanlı ortaya çıkan pür anksiyete belirtileri ile
psikotik bozukluğa bağlı anksiyete benzeri belirtiler arasındaki sınır henüz net değildir. Bazı
yazarlar şizofrenideki ilintili belirtileri sendrom olarak adlandırmaktansa “boyut” (dimensions)
olarak adlandırmanın daha iyi olacağını öne sürmüşlerdir. Buna karşın literatürdeki bazı bulgular,
bu hastalarda anksiyete belirtilerinin anksiyolitik ilaçlarla iyileşmesi ve anksiyete eştanısı
olanların “pür” şizofreni hastalarıyla kıyaslandığında nörofizyolojik profillerinin anlamlı farklılık
gösterdiğinin saptanması bunların şizofrenide ayrı bir küme olarak ele alınabileceğini
düşündürmektedir(68,69,70).
Cosoff ve Hafner yaptıkları çalışmada, düzenli olarak hastanede yatarak tedavi olan şizofreni
hastalarında, ayaktan tedavilerine devam edenlere göre daha yüksek oranda anksiyete bozukluğu
bildirilmiştir. Braga ve arkadaşlarının çalışmasında da, anksiyete bozukluğu olan hastaların daha
36
sık yatarak tedavi gördükleri bildirilmiştir(39,44). Ancak Soni ve arkadaşlarının yaptığı
çalışmada anksiyete ve depresyon belirtilerinin ayaktan takip edilen hastalarda yüksek oranlarda
olduğu bildirilmiştir(71).
Şizofrenide anksiyete ile ilişkili belirtiler sık görülse de hangi anksiyete belirtilerinin
hastalıkla ilişkili olduğu ve işlevselliği etkilediği açık değildir. Anksiyete ile ilişkili belirtiler
eştanılı durumlardır ve hastalığın şiddetini arttırmaktadır. Yani anksiyete şizofreni hastalarında
pozitif ve negatif belirtileri arttırarak işlevselliği bozmaktadır. Lysaker ve arkadaşları anksiyete
belirtilerinin yoğun olduğu şizofreni hastalarında halusinasyon, geri çekilme, işlevsellik
kötüleşme ve umutsuzluğun daha fazla olduğunu bildirmiştir(72). Çoğu çalışmada anksiyete
bozukluğu eştanısı gösteren şizofreni hastalarında pozitif ve negatif belirti puanları yüksek
saptanırken, bazı çalışmalarda pozitif ve negatif belirtiler ile anksiyete bozukluğu eştanısı
arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır(30,31,40).
Huppert ve arkadaşlarının 32 şizofreni hastasıyla yaptıkları çalışmada anksiyete ile pozitif,
negatif belirtiler ve yaşam kalitesi arasında ilişki bulunmamıştır(30).
Bir çok çalışmada, obsesif kompulsif belirti gösteren şizofreni hastalarının, hastalıklarının
daha erken yaşta başladığı (73,74,75), daha fazla hastanede kaldıkları (69,74,75) kendine bakım
ve sosyalleşmelerinde daha fazla yetersizlik ve daha kötü klinik gidişlerinin olduğu belirtilmiştir
(52,69,74).
Bazı çalışmalarda obsesif kompulsif belirti gösteren şizofreni hastalarında, pozitif, bilişsel ve
negatif belirtilerin daha fazla olduğu (69,70,76,77,78), bazı çalışmalarda düşük olduğu (78,79)
bildirilirken, bazı çalışmalarda obsesif kompulsif belirtiler ile pozitif, negatif ve bilişsel belirtiler
açısından anlamlı ilişki bulunmamıştır(80,81,82,83,84,85).
Şizofreni hastalarında sosyal anksiyete ile ilgili olarak Penn ve arkadaşlarının yaptıkları
çalışmada kişinin tanımladığı anksiyetenin pozitif belirtileri arttırdığı ancak sosyal
anksiyetenin genel olarak negatif belirtilerde artışa neden olduğu bildirilmiştir(61).
37
Obsesif kompulsif belirtilerin paranoid ve ayrışmamış şizofreni alt tiplerinde daha fazla
görüldüğünü bildiren çalışmalar bulunmaktadır(69,80). Fenton ve arkadaşlarının yaptıkları
çalışmada, obsesif-kompusif belirtilerin şizofreni için kötü gidiş belirleyicisi olabileceği
belirtilmiştir, aynı çalışmada obsesif-kompusif belirtileri olan hastalarda işsizlik, hastaneye yatış
oranı daha fazla ve işlevsellik daha kötü bulunmuştur(52).
Chen ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, yatarak izlenen şizofreni hastalarında, panik
atakların düşmanlık ve öfke nöbetlerini arttırdığı bildirilmiştir(58).
Şizofrenide depresyonun görülme sıklığı %7 ile 75 (ortalama %25) arasında bildirilmiştir(7,
86 ). Bir çalışmada depresif belirtilerin % 38 şizofreni belirtileri ile birlikte, %33 hastalık öncesi
ve ilk atak döneminde, % 29 ise süregen dönemde görüldüğü belirtilmiştir(88). 2007’de ilk
psikotik atağı olan 219 hastada yapılan bir çalışmada hastalık öncesi belirtilerin %61.5’inin
depresif belirti olduğu saptanmıştır(89).
Đki farklı çalışmada obsesif kompulsif belirti gösteren şizofreni hastalarının daha fazla
depresif belirti gösterdikleri bildirilmiştir(78,90). Ülkemizde yapılan bir çalışmada, panik
belirtileri olan şizofreni hastalarında pozitif belirtiler, ekstrapiramidal belirtiler ve depresyon
skorları yüksek saptanmıştır(59).
Voges ve arkadaşlarının ilk atak psikoz hastalarında yaptıkları çalışmada sosyal anksiyetenin
depresyon ve negatif belirtiler ile ilişki olduğu bulunmuştur(62).
Đntihar ve intihar girişimi şizofrenide genel popülasyona göre anlamlı derecede yüksek oranda
ortaya çıkmaktadır. Đzlem çalışmaları ile şizofreni hastalarının %10-13’ünde temel ölüm
nedeninin intihar olduğu belirlenmiştir(91,92).
Goodwin ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada panik bozukluğu veya panik ataklarının
varlığı daha fazla psikiyatrik eştanı, artmış intihar fikirleri, daha fazla aile psikopatolojisi, kötü
rehabilitasyon sonuçları ve yaşam kalitesi ile ilgili bulunmuştur( 93,94).
38
Pallanti ve arkadaşlarının 80 şizofreni hastasıyla yaptıkları çalışmada; şizofroniye eştanı olarak
sosyal fobisi olan hasta grubunda intihar girişimi sayısı, geçmişte madde kullanımı öyküsü, kötü
sosyal uyum ve yaşam kalitesinde bozulma daha fazla bildirilmiştir(46).
Siris ve arkadaşlarının çalışmasında şizofreni hastalarında yaşam boyu panik bozukluğu veya
panik ataklarının intihar düşüncesini arttırdığını belirtilmiştir( 87). Pallanti ve arkadaşları da
çalışmalarında şizofreni hastalarında sosyal anksiyete bozukluğu eştanısının yaşam boyu intihar
girişimi oranını ve ölümcüllüğünü arttırdığını bildirmişlerdir(46).
Hawgood ve arkadaşlarının çalışmasında, genelleşmiş anksiyete bozukluğu, panik bozukluk
ve obsesif-kompulsif bozukluk gibi özelleşmiş anksiyete bozukluklarının özellikle bipolar
bozukluk, şizofreni ve travma sonrası stres bozukluğu ile birlikte oldukları durumlarda intihar
eğilimi ile bağımsız olarak ilişkili oldukları belirtilmiştir(95).
Sevinçok ve arkadaşlarının 24 şizofreni-OKB eştanılı ve 33 şizofreni hastasıyla yaptıkları
çalışmada eştanılı hastalarda geçmişte daha fazla intihar düşüncesi ve girişimi öyküsünün olduğu
ve şizofreni-OKB eştanılı hastalardaki intihar girişiminin sadece şizofreni tanılı hastalardan
anlamlı derecede fazla olduğu bildirilmiştir. Aynı çalışmada şizofreni hastalarındaki intihar
girişimlerinin kompulsiyonlarla birlikte olduğu belirtilmiş ve bu çalışma sonucunda şizofreni
hastalarındaki obsesif kompulsif belirtilerin intihar riski için uyarıcı olabileceği belirtilmiştir(96).
Strauss ve arkadaşlarının 165 şizofreni ve şizoaffektif bozukluk tanılı erkek hastada yaptıkları
çalışmada, travma sonrası stres bozukluğu eştanılı hastalarda intihar düşüncesi ve intihar
davranışının daha fazla olduğu, dolayısı ile bu grup hastada intihar riskinin daha yüksek olduğu
bildirilmiştir(97). Şizofrenili hastaların %10 unun intihar nedeniyle öldüğü göz önüne alınırsa bu
hastalarda eştanılı anksiyete belirtileri ve/veya bozukluklarının tedavisinin intihara bağlı
ölümleri azaltması beklenir(100).
Şizofreni hastalarında travma belirtilerinin ne kadar birlikte olduğu ve bunların pozitif, negatif
belirtilerle ilişkisi tam bilinmemektedir. Araştırmalar birçok şizofreni hastasının hastalık öncesi
39
veye sonrasında travmaya maruz kaldığını göstermektedir. Lysaker ve arkadaşlarının
çalışmasında 81 şizofreni hastasının 68’inde (% 84) en az bir travmatik olay bildirilmiş ve bu
hastaların da 2/3’ ünde anlamlı travma belirtileri (dissosiasyon, girici düşünceler, depresif durum)
olduğu belirtilmiştir(98).
Çoçukluk travmalarının intihar ile ilişkisi bilinmektedir ancak şizofreni ile ilşikisi tam
bilinmemektedir. Roy’un yaptığı çalışmada 50 intihar girişimi olan şizofreni hastasıyla 50 intihar
girişimi olmayan şizofreni hastası Çocukluk Çağı Travma Anketi (Childhood Trauma
Questionnaire (CTQ)) verilerek karşılaştırılmış ve intihar girişimi olan hastalarda duygusal
kötüye kullanma, fiziksel kötüye kullanma, cinsel kötüye kullanma, duygusal ihmal ve fiziksel
ihmal skalaları belirğin yüksek bulunmuştur. Çoçukluk çağı travması olan şizofreni hastalarında
intihar riskinin daha yüksek olabileceği belirtilmiştir(99).
Lysaker ve arkadaşlarının 128 şizofreni veya şizoaffektif bozukluğu tanısı almış hastayla
yaptıkları çalışmada; hastaların 92’sinde (%72) fiziksel ve cinsel travma hikayesi saptanırken
36’sında (%28) saptanmamış. Travmaya uğrayanların 39’unda (%42) hem cinsel hem fiziksel
travma, 29’unda (%32) sadece fiziksel travma, 24’ünde (%26) sadece cinsel travma öyküsü
bulunmuş. Şizofreni ve şizoaffektif grupta travma konusunda farklılık bulunmamış. Kadınların
erkeklere göre daha fazla cinsel travmaya maruz kaldıkları bulunmuş(kadın;%75,erkek;
%46)(72).
Đçgörü, tipik olarak sırasıyla hastalığın farkında olma, belirtilerin farkında olma ve tedavi
gereğini kabul etmeyi kapsar. Birçok şizofreni hastasının bir hastalığı olduğuna, hastalığının
klinik belirtilerine, sosyal zorluklarına ve hastalığından dolayı tedaviye ihtiyaç duyduğuna
yönelik farkındalığı yoktur. Kötü içgörünün bazen bozukluğun sadece bir belirtisi olduğu
düşünülür. Ancak, başka bir görüşe göre kötü içgörü kişinin şizofreni tanısına yanıtını
oluşturur(101,102).
Đçgörü düzeyini şizofrenideki klinik belirtilerin şiddeti ile karşılaştıran birçok çalışma
yapılmıştır. Kimi çalışmalar içgörü düzeyi ile sadece pozitif belirtilerin şiddeti arasında doğrusal
bağlantı olduğunu gösterirken (Baier ve ark. 2000), kimi çalışmalar içgörü düzeyi ile hem pozitif
40
hem negatif belirtilerin şiddeti arasında doğrusal bağlantı olduğunu saptamıştır (Debowska ve
ark. 1998). Kimi çalışmalarda ise içgörü düzeyi ile pozitif ve negatif belirtiler arasında anlamlı
ilişki bulunamamıştır (Schwart ve Peterson 1999)(103).
Kim ve arkadaşlarının çalışmasında umutsuzluk, madde kullanımı ve yüksek içgörünün
intihar düşüncesi ve intihar girişimleri ile ilişkili olduğu ve bunların intihar için öncül faktörler
olabileceği belirtilmiştir(104). Faragian ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, obsesif kompulsif
belirti gösterenlerde, şizofreniye yönelik içgörünün daha iyi olduğu ve obsesyon ve
kompulsiyonlara içgörünün de yüksek (% 86.3) bulunmuştur(105).
Şizofrenide yaşam kalitesi ile anksiyete belirtileri arasındaki ilişkiye bakıldığında Lukoff ve
arkadaşlarının çalışmasında, BPRS deki anksiyete puanlarının yaşam kalitesi değerlendirilmesinde
en iyi yordayıcı (prediktör) olduğu gösterilmiştir(106). Yine bu hastaların uzunlamasına
incelenmesi sonucu Huppert ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, anksiyete düzeyindeki
değişimlerin subjektif yaşam kalitesindeki değişimlerin en iyi göstergesi olduğu bildirilmiştir.
Ayrıca anksiyetede değişim kesitsel olarak hem negatif hem de pozitif belirtilerle birliktelik
gösteriyor olsa da tümüne bakıldığında negatif belirtilerle ilişkili olarak bulunmuştur(107).
Goodwin ve arkadaşlarının çalışmasında panik atağı olan şizofreni hastalarında olmayanlara
göre daha düşük yaşam kalitesi saptanmıştır(93). Wetherell ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada
da anksiyete belirtilerinin yaşam kalitesinde düşüşe neden olduğu gösterilmiştir(108). Bu
çalışmalar göstermektedir ki anksiyete belirtileri şizofreni hastalarında süreci ve iyileşmeyi
etkilemektedir.
Anksiyete bozukluğu eştanısı olan şizofreni hastalarında yaşam kalitesinde bozulma ve yeti
yitimi daha fazladır. Huppert ve arkadaşlarının çalışmasında, yüksek anksiyete düzeylerinin
yaşam memnuniyetini azalttığı belirtilmiştir. Aynı çalışmada YAB belirtileri ile Yaşam kalitesi
ölçeği’ nin sosyal yaşam alt puanları arasında anlamlı ilişkili bulunmuş, sosyal anksiyete
belirtileri ile sosyal yaşamdan memnuniyet arasında negatif ilişki saptanmış iken OKB ve panik
belirtilerle yaşam kalitesi arasında ilişki saptanmamıştır(30).
41
Braga ve arkadaşlarının 53 şizofreni hastasıyla yaptıkları çalışmada yaşam boyu anksiyete
bozukluğu eştanısı olan hastalarda, anksiyete bozukluğu eştanısı olmayanlara göre sadece global
fonksiyon azalması değil, aynı zamanda çalışma ve sosyal yaşamda da ciddi kısıtlanmalar
yaşadıkları tespit edilmiştir. Özetle anksiyete bozukluğu olan şizofreni hastalarında yeti yitimi
daha fazla bulunmuştur(39).
42
AMAÇ, YÖNTEM VE GEREÇLER
Bu çalışmada DSM IV-TR’ye göre şizofreni tanısı almış hastalarda anksiyete bozukluğu
sıklığının araştırılması; Anksiyete bozukluğu olan şizofreni tanılı hastalar ile anksiyete bozukluğu
olmayan şizofreni hastalarının; pozitif, negatif ve depresif belirtiler, intihar düşüncesi, içgörü ve
yaşam kalitesi açısından karşılaştırılması, anksiyete belirtilerinin; pozitif, negatif ve depresif
belirtiler, intihar düşüncesi, içgörü ve yaşam kalitesi ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
Araştırmaya Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Psikotik Bozukluklar Tedavi Eğitim ve Araştırma Merkezi tarafından takip
edilen, DSM-IV TR’ye göre şizofreni tanısı konan 105 hasta dahil edilmiştir.
Çalışmamız etik kuruldan onay aldıktan sonra rastlantısal olarak alınan hastalara öncelikle
çalışmanın amacı anlatılarak, katılımları için sözel onayları alınmıştır. Çalışmaya katılmayı
reddetme veya görüşmeyi herhangi bir noktada sonlandırma hakkına sahip oldukları açıklanmış,
kayıtlarının gizli tutulacağına dair güvence verilmiştir.
Đçerme Kriterleri
•
18-64 yaşları arasında olmak,
•
DSM IV-TR kriterlerine göre şizofreni tanısı almış olmak,
•
Son altı ay içerisinde EKT tedavisi almamış olmak,
•
Bilgilendirme sonrası çalışmaya katılmayı kabul etmek,
•
Çalışmada uygulanacak ölçekler, yapılacak değerlendirme ve klinik görüşmelere katılım
konusunda istekli olmak,
•
En az ilkokul mezunu olmak.
Dışlama Kriterleri:
•
Ciddi fiziksel yada nörolojik hastalığı olması,
•
Alkol ya da madde kullanım bozuklukları olması,
•
Son 6 ay içerisinde EKT tedavisi uygulanması,
•
Barnes akatizi ölçeğine göre akatizi gösteren olgular.
43
Çalışmaya dahil edilen hastalar;
•
Sosyodemografik ve klinik veri toplama formu,
•
DSM-IV Eksen I Bozuklukları Đçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-I),
•
Pozitif ve Negatif Sendrom Ölçeği (PANSS),
•
Hamilton Depresyon Değerlendirme Ölçeği ( HAM-D),
•
Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği (HAM-A),
•
Đntihar Düşüncesi Ölçeği,
•
Đçgörünün Üç Bileşenini Değerlendirme Ölçeği,
•
WHOQ-Bref-TR ( Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa formu),
•
Barnes Akatizi Ölçeği ile değerlendirilmiştir.
1. Psikotik Bozukluklar Tedavi Eğitim ve Araştırma Merkezi Polikliniği sosyodemografik ve
klinik veri toplama formu: Hastaların sosyodemografik özelliklerini, hastalıklarının geçmiş ve
güncel durumunu, aldıkları tanı ve tedaviyi, ektanılı durumları, aile öykülerini, yasal sorunları
degerlendirmek için kullanılan, Psikotik Bozukluklar Tedavi Egitim ve Arastırma Merkezi
tarafından takip edilen her hastaya ilk görüşmede verilen forma çocuklukla ilgili öykülere yönelik
sorular eklenerek hazırlanmış olup, görüşmeci tarafından uygulanmıştır.
2. DSM-IV Eksen Tanıları Đçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme Ölçeği (SCID-I):
SCID-I First ve arkadaşları tarafından 1997’de DSM-IV Eksen I bozuklukları için
yapılandırılmış klinik görüşmedir(109). SCID-I tanısal değerlendirmenin standart bir biçimde
uygulanmasını sağlayarak tanının güvenilirliğinin ve DSM-IV tanı ölçütlerinin taranmasını
kolaylaştırarak tanıların geçerliğinin arttırılması, belirtilerin sistematik olarak araştırılması için
geliştirilmiştir. SCID-I’in Türkiye için uyarlama ve güvenilirlik çalısmaları 1999 yılında
Özkürkçügil ve arkadasları tarafından yapılmıstır(110). SCID-I, birinci eksen tanısının herhangi
bir zamanda var olup olmadığını ( yaşam boyu prevalans) ve son 1 ay içinde bozukluğun
semptomlarının varlığını ya da yokluğunu saptar.
3. Pozitif ve Negatif Sendrom Ölçegi (PANSS); Kay ve arkadaşları tarafından geliştirilmiştir
(111). 30 maddelik ve yedi puanlı şiddet değerlendirmesi içeren yarı yapılandırılmıs bir görüşme
44
ölçeğidir. PANSS tarafından değerlendirilen 30 psikiyatrik parametreden yedisi pozitif sendrom
altölçeğine, yedisi negatif sendrom altölçeğine ve geri kalan onaltısı genel psikopatoloji
altölçeğine aittir. Ölçeğin Türkçe güvenilirlik ve geçerlik çalışması Kostakoğlu A. ve arkadaşları
tarafından yapılmıştır(112).
4.Hamilton Depresyon Değerlendirme Ölçeği ; Bu ölçek, Hamilton tarafından 1960’da
oluşturulmuştur(113). 17 itemi vardır ve toplam skoru 53' tür. 25 ve üstü puan ciddi depresyondaki
hastaları göstermekte, 18-24 arası oldukça ciddi, 7-17 arası orta, 7'nin altı iyilesmiş veya depresif
olmayan hastaları göstermektedir. Ölçegin geçerlilik ve güvenilirlik çalısması 1996 yılında
Akdemir ve arkadaşları tarafından yapılmıştır(114).
5.Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği; Hamilton tarafından 1959 yılında geliştirilmiş
olan bu ölçek, ruhsal ve bedensel belirtileri sorgulayan 14 soru içermektedir. Beşli likert tipi ölçüm
sağlamaktadır. Hastalarda ki anksiyete düzeyini ve belirti dağılımını belirler ve şiddet değişimini
ölçer. Ölçeğin Türkçe geçerlilik ve güvenilirlik çalışması Yazıcı ve arkadaşları tarafından 1998
yılında yapılmıştır.(115). Türkiye’de yapılan çalışmada kesme puanı hesaplanmamıştır. Her
maddeden elde edilen puan toplanarak toplam puan eldeedilir. Her maddenin puanı 0-4 arasında,
ölçeğin toplam puanı ise 0-56 arasında değişmektedir.
6. Đntihar Düşüncesi Ölçeği; Linehan M.M. ve Nielsen S.L tarafından geliştirilmiş, intihar
düşüncesinin şiddetini ve girişim ile ilgili bilgileri saptamaya yönelik olan ölçeğin ülkemizde
geçerlilik ve güvenilirliği Dilbaz N. ve arkadaşları tarafından yapılmıştır(116,117). Cevap olarak
"evet" veya "hayır" içeren 16 maddeden oluşur.
7. Đçgörünün Üç Bileşenini Değerlendirme Ölçeği; David, içgörünün var ya da yok şeklinde
değerlendirilemeyeceğini bildirerek, tedaviye uyum, hastalığın farkında olma, psikotik
yaşantıları doğru olarak tanımadan oluşan üç bileşenden yola çıkarak, klinisyen tarafından
uygulanan ve içgörüyü niceliksel olarak değerlendiren Đçgörünün Üç Bilesenini Değerlendirme
Ölçeği’ni (ĐÜBDÖ) geliştirmiştir(102). 8 sorudan oluşan, klinisyen tarafından uygulanan yarı
yapılandırılmış bir ölçektir. Đlk 7 sorunun en yüksek toplam puanı 14’tür. Sekizinci soru
hipotetik olarak sunulmustur, bu sorunun sorulması görüşmeciye bırakılmıştır. Bu soru ile
45
birlikte en yüksek toplam puan 18’dir. Hastanın yüksek puan alması yüksek içgörü düzeyini
gösterir. Bu ölçeğin Türkçe’de güvenilirlik ve geçerlilik çalışması ise Arslan ve arkadaşları
tarafından 2001 yılında yapılmıştır(118). Çalısmamızda ölçegin 8.sorusu değerlendirme dışı
tutulmuştur.
8.WHOQ-Bref-TR ( Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa formu); Türkçe Yaşam
Kalitesi Ölçeği Kısa Formu (WHOQOL-BREF-TR), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Yaşam Kalitesi
Grubu (1996) tarafından geliştirilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü dünyadaki 15 farklı merkezin
yardımıyla yaşam kalitesi için WHOQOL-100 ve WHOQL-BREF olarak 2 ölçek geliştirmiştir
(119). Dünya Sağlık Örgütü yaşam kalitesini, kişinin beklentileri, hedefleri ve standartları ile
ilişkili olarak kendi kültür ve değerler sisteminde yaşamı algılaması olarak tanımlamıştır. Yaşam
kalitesi kişinin fiziksel sağlığı, ruhsal durumu, kişisel inançları, sosyal ilişkileri ve kendi
çevreleriyle ilişkileri gibi birçok faktörlerden etkilenmektedir. WHOQOL-BREF kişilerin kendisi
tarafından doldurulmalı, eğer kendi kendine yapma ile ilgili bir engel var ise görüşmecinin
yardımcı olduğu formlar kullanılmalıdır. Ülkemizde de geçerlik ve güvenilirlik çalışması Eser ve
arkadaşları tarafından yapılmıştır(120,121). WHOQOL-100 içinden seçilen 26 soru ve 4 alanı
kapsamaktadır. Bu 4 alan fiziksel, psikolojik, sosyal ilişkiler ve çevre alanlarıdır. Ölçek likert tipi
kapalı uçlu yanıtlar içermektedir. Sorularda kişinin öznelliği ön plandadır. Kişinin hastalığın
yarattığı somut ve fiziksel bulguları nasıl algıladığını ve yaşadığını, hastalık ile fiziksel aktivite,
sosyal ilişkiler ve çevrenin nasıl bir ilişki içinde olduğunu ölçmektedir. Yanıtlar hastanın
yaşadıklarının şiddetini, sıklığını, yaşadıklarına ilişkin hastanın yorumunu ve kapasitesini
içermektedir.
Fiziksel alanda gündelik işleri yürütebilme, ilaçlara ve tedaviye bağımlılık, canlılık ve bitkinlik,
hareketlilik, ağrı ve rahatsızlık, uyku ve dinlenme, çalışabilme gücü ile ilgili sorular yer almaktadır.
Psikolojik alan, olumlu ve olumsuz duygular, benlik saygısı, beden imgesi ve dış görünüş, kişisel
inançlar ve dikkat; sosyal ilişkiler alanı ise diğer kişilerle ilişkiler, sosyal destek ve cinsel yaşam
ile ilgili sorulardan oluşmaktadır. Ölçeğin çevre boyutunda ev ortamı, fiziksel güvenlik ve emniyet,
maddi kaynaklar, sağlık hizmeti alabilme, boş zamanları değerlendirme, fizik çevre ve ulaşım ile
ilgili sorular bulunmaktadır. Bu ölçek, bireylerin öznel görüşlerini yansıtmaktadır ve diğer benzeri
ölçekler gibi bir toplam puana sahip değildir. Yani bütün alanların puanı toplanıp tek bir yaşam
kalitesi puanı ortaya konamaz ve her bir alanın puanı kendi başına önem taşımaktadır.
46
9. Barnes Akatizi Ölçeği; Antipsikotik tedavi alan hastalarda akatizinin ölçümü için yaygın olarak
kullanılan bir ölçektir. Psödoakatizi ve hafif, orta, ağır akatizi için tanısal kriterleri içerir. Ölçek
hem gözlenen hareketleri hem de subjektif huzursuzluk deneyimini ölçer.
Đstatistiksel Değerlendirme:
Bu çalışmada istatistiksel analizler SPSS for windows 10.0 paket programı ile yapılmıştır.
Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel yöntemlerin (ortalama, standart sapma)
yanı sıra gruplar arası karşılaştırmalarda, ikili grupların karşılaştırmasında bağımsız t testi, nitel
verilerin karşılaştırmalarında ki-kare ve fisher exact testi, değişkenlerin birbirleri ile ilişkilerini
belirlemede Pearson korelasyon testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde
değerlendirilmiştir.
47
BULGULAR
1. Demografik özellikler:
Çalışmaya Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Psikotik Bozukluklar Tedavi Eğitim ve Araştırma Merkezi tarafından takip edilen,
DSM IV TR’ye göre şizofreni tanısı konan 105 hasta dahil edilmiştir. Hastaların cinsiyet
yönünden dağılımı, 25 kadın (% 23,8), 80 erkek (% 76,2) şeklindedir( Tablo-1).
Tablo-1. Çalışmaya dahil edilen hasta sayısı ve cinsiyet dağılımı
Hasta Sayısı (N)
Yüzde (%)
Kadın
25
23,8
Erkek
Toplam
80
105
76,2
100,0
Çalışmaya alınan hasta grubunun 21-56 arasında yaş dağılımı gösterdiği, kadınlarda maksimum
yaşın 52, minimum yaşın 22; erkeklerde ise maksimum yaşın 56, minimum yaşın 21 olduğu tespit
edilmiştir. Genel yaş ortalaması 35.08 (SD 8.29) yıl olarak hesaplanırken, kadınların yaş
ortalamasının 35,77 (SD 8,30) yıl, erkeklerin yaş ortalamasının ise 34,85 (SD 8,33) yıl olduğu
bulunmuştur(Tablo-2).
Tablo-2. Çalışmaya alınan hastaların yaş ortalamaları
Hasta Sayısı (N)
Maksimum yaş
Ortalama
yaş
25
Minimum
yaş
22
52
35,77
Erkek
80
21
56
34,85
8,30
Toplam
105
21
56
35,08
8.29
Kadın
Standart
sapma
8,33
48
Hastaların eğitim durumları 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim uygulamasına göre
sınıflandırılmıştır. Đlköğrenim mezunu ya da ilköğrenimi tamamlayamamış hasta sayısı 46 (%
43.8), lise veya lise dengi okul mezunu hasta sayısı 28 (% 26.7), üniversite mezunlarının sayısı ise
31 (% 29.5) olarak bulunmuştur (Tablo-3).
Tablo-3. Genel hasta grubundaki hastaların eğitim durumları
Hasta Sayısı (N)
Đlköğretim ve altı
46
Yüzde (%)
43,8
Lise
28
26,7
Üniversite
31
29,5
Toplam
105
100,0
Genel hasta grubu medeni durum dağılımı açısından değerlendirildiğinde; bekar olanların
sayısı 81 (% 77.1), evli olanların sayısı ise 15 (% 14.3) ve dul ya da boşanmış olanların sayısı 9
(%8.6) kişi olarak bulunmuştur(Tablo-4).
Tablo-4. Genel hasta grubunda medeni durum dağılımı
Hasta Sayısı (N)
Evli
15
Yüzde (%)
14,3
Bekar
81
77,1
Dul-Boşanmış
9
8,6
Toplam
105
100,0
Hastaların çalışma yaşamları incelendiğinde 70 (% 66,7) kişinin görüşme yapıldığı sırada
halen çalışmadığı, 22 (% 21.0) kişinin halen çalışmakta olduğu, 3 (%2.9) kişinin öğrenci olduğu,
3 (% 2.9) kişinin ev kadını olduğu tespit edilmiştir. Yarı zamanlı ya da rekabete dayalı olmayan
(destekli) çalışma yaşamı olan hastalar, çalışmakta olan gruba dahil edilmişlerdir. Örneklem
içinde normal çalışma sürecini tamamlayarak emekli olan bulunmadığı, 7 (%6.7) kişinin ise
malulen emekli olduğu saptanmıştır(Tablo-5).
49
Tablo-5. Genel gruptaki hastaların çalışma yaşamları
Çalışıyor
Hasta Sayısı (N)
22
Yüzde (%)
21,0
2,9
Öğrenci
3
Çalışmıyor
70
Malulen emekli
7
6,7
Ev kadını
3
2,9
Toplam
105
66,7
100,0
Hastalardan 77 (% 73.3)’inin anne, baba ve kardeşlerden oluşan çekirdek aile içinde yaşadığı,
16 (% 15.2)’sının eş ve çocukları ile, 12 (% 11.4)’sinin ise yalnız yaşadığı tespit edilmiştir.
(Tablo-6).
Tablo-6. Genel hasta grubunun birlikte yaşanılan kişiler açısından dağılımı
Yalnız
Hasta Sayısı (N)
12
Anne-baba-kardeş
77
Yüzde (%)
11,4
73,3
Eş-çocuk
16
15,2
Toplam
105
100,0
16 yaşından önceki öyküye bakıldığında hastalardan 35 (% 33.3)’inin kaygılı, aşırı koruyucu
ya da yetersiz bakım veren anne babaya sahip olduğu, 22 (% 21.0)’inin ebeveynlerinin ayrıldığı
yada birisinin vefat ettiği, 35 (% 33.3)’inin ayrılık anksiyetesi yaşadığı, 22 (% 21.0)’inin anne
babasından uzun süreli ayrıldığı, 34 (% 32.4)’ünün okul fobisi veya başka fobileri olduğu, 23 (%
21.9)’ünün şiddet veya tacize maruz kaldığı, 17 (% 16.2)’sinin psikiyatri dışı hastalığı sahip
olduğu, 52 (49.5)’sinin ailesinde evhamlı birisinin olduğu tespit edilmiştir (Tablo-7).
50
Tablo-7. Genel hasta grubunun aile özellilerine göre dağılımı
Hasta Sayısı (N )
Yüzde (%)
Patolojik ebeveyn
35
33,3
Ailede evham
52
49,5
Anne-baba,ölümboşanma
Ayrılık anksiyetesi
22
21,0
35
33,3
Anne-babadan
ayrılma
Okul fobisi ve
diğerleri
Şiddet taciz
22
21,0
34
32,4
23
21,9
Psikiyatri dışı
hastalık
17
16,2
2.Hastalığa ilişkin özellikler:
Ortalama hastalık süresi 2 ile 31 yıl arasında değişmekte olup, ortalama hastalık süresi 12,47
(SD: 7,56) yıl, ortalama tedavi yılı ise 11,20 olarak bulunmuştur (SD: 7,11). Hastaların herhangi
bir hastanede yatış sayıları 0 ile 20 arasında değişmekte olup, yatış ortalaması 3,27 bulundu(SD:
3,74) (Tablo-8).
Tablo-8. Hastalığa ilişkin özelliklerin dağılımı-1
Minimum
Ortalama
SS
31
12,47
7,56
1
31
11,20
7,11
0
20
3,27
3,74
Hastalık Süresi
(yıl)
2
Tedavi Yılı
Yatış sayısı
Maximum
Olguların 61’inde (% 58.1) paranoid tip şizofreni, 44’ünde ise diğer alt tip özellikleri saptandı.
Öyküsünde intihar girişimi olanlar % 32.4, kendine zarar verici davranışı olanlar %13.3
bulunurken, ailesinde psikiyatrik hastalık öyküsü olanlar ise % 44.8 olarak saptandı (Tablo 9).
51
Tablo-9. Hastalığa ilişkin özelliklerin dağılımı-2
N
%
Şizofreni alt tip:
Paranoid
Non-paranoid
Đntihar girişimi
Kendine zarar verici davranış
Aile Öyküsü
61
44
34
58,1
41,9
32,4
14
13,3
47
44,8
3. Klinik özellikler
Çalışmanın amacı doğrultusunda şizofreni belirtilerini değerlendirmek için PANSS, terapötik
dozlarda kullanılan psikotrop ilaçlara bağlı ortaya çıkan akatiziyi dışlamak için Barnes Akatizi
Ölçeği , hastalardaki anksiyete bozukluklarını ve belirti düzeyini belirlemek için DSM-IV Eksen
I Bozuklukları Đçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-I) Kılavuzu ve Hamilton Anksiyete
Değerlendirme Ölçeği (HAM-A), depresif belirtilerin değerlendirilmesi için Hamilton
Depresyon Değerlendirme Ölçeği (HAM-D), intihar düşüncesinin şiddetini ve girişim ile ilgili
bilgileri saptamaya yönelik Đntihar Düşüncesi Ölçeği, Đçgörü Değerlendirme Ölçeği ve yaşam
kalitesini belirlemeye yönelik WHOQ-Bref-TR ( Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği
Kısa Formu) uygulanmıştır. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan ölçeklerden aldıkları en
yüksek, en düşük ve ortalama puanları, standart sapmaları ile birlikte Tablo-10’de
özetlenmektedir.
52
Tablo-10. Çalışmaya alınan hastaların, uygulanan ölçeklerden aldıkları en yüksek, en düşük ve
standart sapmaları ile ortalama puanları.
Ölçekler
N
Minimum Maximum
Ortalama
SS
PANSS pozitif
105
7
28
12,36
4,74
PANSS negatif
105
7
31
17,48
5,47
PANSS genel
105
17
45
31,69
6,50
PANSS toplam
105
33
91
61,34
13,65
HAM-A
105
0
51
18,19
12,87
HAM-D
105
0
45
6,27
5,39
Đçgörü
105
2
18
15,37
3,58
Đntihar Düşüncesi
105
0
32
4,36
4,25
Fiziksel sağlık alanı
105
6
19
13,82
2,77
Psikolojik alan
105
7
19
13,26
2,72
Sosyal ilişkiler alanı
105
4
20
11,83
4,16
Çevre alanı
105
9
20
13,81
2,33
Barnes Akatizi
105
0
3
,43
,66
53
4. Yaşam boyu ve halen anksiyete bozukluğu gösteren olgular ile göstermeyen olguların;
demografik özellikler,
hastalığa ilişkin özellikler
ve
klinik özellikler
açısından
karşılaştırılması.
Anksiyete bozukluğu gösteren olgular ve göstermeyen olgular arasında; cinsiyet ve birlikte
yaşadıkları kişiler bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmamış olup (p>0.05),
anksiyete bozukluğu olan hastalarda lise mezunu olanların oranı, anksiyete bozukluğu olmayan
olgulara göre anlamlı derecede daha fazladır( p<0.05), (Tablo- 11).
Tablo-11. Yaşam boyu ve halen anksiyete bozukluğu gösteren olgular ile göstermeyen
olguların;cinsiyet, eğitim durumu ve beraber yaşadığı kişiler açısından karşılaştırılması.
Yok
Anksiyete Bozukluğu
Var
n
%
n
%
Erkek
19
76,0
61
76,3
Kadın
6
24,0
19
23,8
Đlkokul ve altı
9
36,0
37
46,3
Lise
2
8,0
26
32,5
Üniversite
14
56,0
17
21,3
Yalnız
4
16,0
8
10,0
Anne,baba,kardeş
19
76,0
58
72,5
Eş,çocuk
2
8,0
14
17,5
Ki-kare
p
0,001
0,980
12,53
0,002**
1,76
0,415
Cinsiyet
Eğitim durumu
Beraber yaşadığı
kişiler
54
Anksiyete bozukluğu gösteren olgular ve göstermeyen olgular arasında; medeni durum,
çalışma durumu, evlilikte sorun ve ekonomik durum açısından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık yoktur(p>0.05), (Tablo-12).
Tablo-12. Yaşam boyu ve halen anksiyete bozukluğu gösteren olgular ile göstermeyen olguların;medeni
durum, çalışma durumu, evlilikte sorun ve ekonomik durum açısından karşılaştırılması.
Yok
Anksiyete Bozukluğu
Var
n
%
n
%
Evli
2
8,0
13
16,3
Bekar
21
84,0
60
75,0
Dul
2
8,0
7
8,8
Halen çalışıyor
3
12,0
19
23,8
Çalışmıyor
19
76,0
51
63,8
Malulen emekli
2
8,0
5
6,3
3
3,8
Ki-kare
p
1,12
0,571
Medeni durum
Đş yaşantısı
Ev hanımı
Öğrenci
1
4,0
2
2,5
yok
24
96,0
72
90,0
hafif
1
4,0
8
10,0
asgari
11
44,0
32
40,0
1-3 kat
14
56,0
48
60,0
-
Evlilik sorunu
0,683
Ekonomik durum
0,12
0,723
55
Anksiyete bozukluğu gösteren olgular ve göstermeyen olgular arasında; aile öyküsü, şizofreni
alt tipi ve tedavi uyumu açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur(p>0.05),(Tablo13).
Tablo-13. Yaşam boyu ve halen anksiyete bozukluğu gösteren olgular ile göstermeyen olguların; aile
öyküsü, şizofreni alt tipi ve tedavi uyumu açısından karşılaştırılması.
Yok
Anksiyete Bozukluğu
Var
n
%
n
%
Var
11
44,0
36
45,0
Yok
14
56,0
44
55,0
Paranoid
14
56,0
47
58,8
Nonparanoid
11
44,0
33
41,3
Var
20
80,0
72
90,0
Yok
5
20,0
8
10,0
Ki-kare
p
0,01
0,930
0,05
0,808
Aile öyküsü
Şizofreni alt tipi
Tedaviye uyum
0,294
Anksiyete bozukluğu gösteren olgular ve göstermeyen olgular arasında; alkol ve madde
kullanımı ve self destrüktif davranış açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
saptanmamıştır(p>0.05). Đntihar girişimi öyküsü, anksiyete bozukluğu olan hastalarda anlamlı
derecede fazla bulunmuştur(p>0.05), (Tablo-14).
56
Tablo-14. Yaşam boyu ve halen anksiyete bozukluğu gösteren olgular ile göstermeyen
olguların; alkol madde kullanımı, self- destrüksif davranış ve intihar girişimi öyküsü açısından
karşılaştırılması.
Yok
Anksiyete
Bozukluğu
Var
n
%
n
%
Var
2
8,0
8
10,0
Yok
23
92,0
72
90,0
Var
3
12,0
11
13,8
Yok
22
88,0
69
86,3
Var
4
16,0
30
37,5
Yok
21
84,0
50
62,5
Ki-kare
p
Alkol madde
kullanımı
-
Self-destrüktif
davranış
-
Đntihar girişimi
4.02
0,045*
Anksiyete bozukluğu gösteren olgular ve göstermeyen olgular arasında; patolojik ebeveyn
(aşırı koruyucu, kaygılı veye yeterli bakım veremeyen), anne baba ölümü, boşanma ve annebabadan
uzun
süreli
ayrılık
açısından
istatistiksel
olarak
anlamlı
bir
farklılık
saptanmamıştır(p>0.05). Ayrılık anksiyetesinin varlığı; anksiyete bozukluğu olan olgularda,
anksiyete bozukluğu olmayan olgulara göre anlamlı derecede daha fazladır (p<0.05) (Tablo-15).
57
Tablo-15. Yaşam boyu ve halen anksiyete bozukluğu gösteren olgular ile göstermeyen
olguların; aile özellikleri açısından karşılaştırılması-1.
Yok
Anksiyete
Bozukluğu
Var
n
%
n
%
Var
5
20,0
30
37,5
Yok
20
80,0
50
62,5
Var
2
8,0
20
25,0
Yok
23
92,0
60
75,0
Var
1
4,0
34
42,5
Yok
24
96,0
46
57,5
Var
4
16,0
18
22,5
Yok
21
84,0
62
77,5
Ki-kare
p
2,62
0,105
3.32
0,068
12,70
0,000***
0,48
0,486
Patolojik ebeveyn
Anne-baba ölümü,
boşanma
Ayrılık anksiyetesi
Anne babadan
uzun süreli ayrılık
Anksiyete bozukluğu gösteren olgular ve göstermeyen olgular arasında; çocuklukta şiddet,
taciz ve başka hastalık varlığı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur (p>0.05).
Okul fobisi varlığı, ailede evhamlı insan varlığı, stres etmeni varlığı; anksiyete bozukluğu olan
olgularda, anksiyete bozukluğu olmayan olgulara göre anlamlı derecede daha fazladır (p<0.05),
(Tablo-16).
58
Tablo-16. Yaşam boyu ve halen anksiyete bozukluğu gösteren olgular ile göstermeyen
olguların; aile özellikleri açısından karşılaştırılması-2.
Yok
Anksiyete
Bozukluğu
Var
n
%
n
%
Var
1
4,0
33
41,3
Yok
24
96,0
47
58,8
Var
2
8,0
21
26,3
Yok
23
92,0
59
73,8
Var
1
4,0
16
20,0
Yok
24
96,0
64
80,0
Yok
17
68,0
35
43,8
Var
8
32,0
45
56,3
Var
2
8,0
24
30,0
Yok
23
92,0
56
70,0
Ki-kare
p
12,07
0,001***
3,70
0,054
Okul fobisi
Şiddet taciz
Psikiyatri dışı
hastalık
0,067
Ailede evham
öyküsü
4,48
0,034*
4,94
0,026*
Stres etmeni
Anksiyete bozukluğu gösteren olgular ve göstermeyen olgular arasında; yaş ve eğitim yılı
ortalaması bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur(p>0.05),(Tablo-17).
59
Tablo-17. Yaşam boyu ve halen anksiyete bozukluğu gösteren olgular ile göstermeyen
olguların; yaş ve eğitim yılı açısından karşılaştırılması.
Yok
Anksiyete
Bozukluğu
Var
Ortalama
SS
Ortalama
SS
p
Yaş
34,40
8,50
34,25
7,61
,934
Eğitim yılı
10,76
4,09
10,05
4,16
,456
Anksiyete bozukluğu gösteren olgular ve göstermeyen olgular arasında; hastalık yılı, tedavi
yılı ve yatış sayısı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktur(p>0.05),(Tablo-18).
Tablo-18. Yaşam boyu ve halen anksiyete bozukluğu gösteren olgular ile göstermeyen
olguların;hastalık yılı, tedavi yılı ve yatış sayısı açısından karşılaştırılması.
Yok
Anksiyete Bozukluğu
Var
Ortalama
SS
Ortalama
SS
p
Hastalık yılı
11,36
7,36
12,81
7,63
,404
Tedavi yılı
10,16
7,09
11,53
7,14
,405
Yatış sayısı
3,16
3,16
3,30
3,92
,871
Anksiyete bozukluğu gösteren olgular ve göstermeyen olgular
arasında; PANSS-pozitif,
PANSS-negatif, PANSS-genel ve PANSS-total puanları bakımından istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık yoktur (p>0.05), (Tablo-19).
60
Tablo-19. Yaşam boyu ve halen anksiyete bozukluğu gösteren olgular ile göstermeyen
olguların;PANSS puanları ile karşılaştırılması.
Yok
Anksiyete Bozukluğu
Var
Ortalama
SS
Ortalama
SS
p
PANSS pozitif
12,88
5,95
12,20
4,33
,534
PANSS negatif
17,60
5,80
17,44
5,41
,898
PANSS genel
31,28
7,38
31,81
6,25
,723
PANSS total
61,76
16,08
61,21
12,91
,862
Hamilton depresyon, intihar düşüncesi ve içgörü puanları; anksiyete bozukluğu olan olgularda,
anksiyete bozukluğu olmayan olgulara göre anlamlı derecede daha fazladır (p<0.05), (Tablo-20).
Tablo-20. Yaşam boyu ve halen anksiyete bozukluğu gösteren olgular ile göstermeyen
olguların; Hamilton depresyon, içgörü ve intihar düşüncesi skorları açısından karşılaştırılması.
Yok
Anksiyete
Bozukluğu
Var
Ortalama
SS
Ortalama
SS
p
HAM-D
3,52
3,92
7,13
5,51
,003**
Đçgörü
13,16
4,75
16,06
2,83
,000***
Đntihar
düşüncesi
2,64
3,03
4,90
4,44
,019*
Anksiyete bozukluğu gösteren olgular ve göstermeyen olgular
arasında; WHOQ-Bref
Psikolojik alan, Sosyal ilişkiler alanı ve Çevre alanı puanları bakımından istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık saptanmaz iken, WHOQ-Bref Fiziksel sağlık alanı puanı, anksiyete
bozukluğu olmayan olgularda, anksiyete bozukluğu olan olgulara göre anlamlı derecede daha
fazladır(p<0.05), (Tablo-21).
61
Tablo-21. Yaşam boyu ve halen anksiyete bozukluğu gösteren olgular ile göstermeyen
olguların; WHOQ-Bref ( Dünya sağlık örgütü yaşam kalitesi kısa formu) skorları ile
karşılaştırılması.
Yok
Anksiyete
Bozukluğu
Var
Ortalama
SS
Ortalama
SS
p
Fiziksel sağlık alanı
15,12
3,15
13,41
2,51
,006**
Psikolojik alan
14,08
3,38
13,00
2,44
,084
Sosyal ilişkiler alanı
12,40
5,12
11,65
3,82
,432
Çevre alanı
14,32
2,25
13,65
2,34
,208
5. Demografik özellikler, hastalığa ilişkin özellikler ve klinik özelliklerin HAM-A
puanlarıyla ilişkisi.
Olguların HAM-A puanları ile evlilikte sorun ve ekonomik durum arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir ilişki saptanmaz iken, patolojik ebeveyn (aşırı koruyucu, kaygılı veya yeterli bakım
veremeyen)
özellikleri
olan
olgularda
HAM-A
puanları
anlamlı
derecede
daha
fazladır(p<0.05),(Tablo-22).
Tablo-22. Ortalama HAM-A puanlarının evlilik sorunları, ekonomik durum ve patolojik
ebeveyn özellikleri açısından karşılaştırılması.
n
Ortalama
SS
Yok
96
18,25
13,20
Hafif
9
17,56
9,17
Asgari
43
16,77
12,93
1-3 kat
62
19,18
12,84
Var
35
23,11
14,29
Yok
70
15,73
11,42
HAM-A ölçek puanı
p
Evlilik sorunu
0,864
Ekonomik durum
0,312
Patolojik ebeveyn
0,012*
62
Olguların HAM-A puanları ile anne baba ölümü veya boşanma öyküsü ve anne, babadan
uzun süreli ayrılık öyküsü arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmaz iken, ayrılık
anksiyetesi
öyküsü
olan
olgularda
HAM-A
puanları
anlamlı
derecede
daha
fazladır(p<0.05),(Tablo-23).
Tablo-23. Ortalama HAM-A puanlarının aile özellikleri açısından karşılaştırılması;
n
Ortalama
SS
Var
22
15,23
11,99
Yok
83
18,98
13,05
Var
22
17,64
12,77
Yok
83
18,34
12,97
Var
35
27,71
10,99
Yok
70
13,43
11,01
HAM-A ölçek puanı
p
Anne-baba ölümü, boşanma
0,190
Anne babadan uzun süreli
ayrılık
0,741
Ayrılık anksiyetesi
0,000***
Okul fobisi, çocuklukta şiddet, kötü muamele ve taciz öyküsü olan olgularda HAM-A
puanları anlamlı derecede daha fazladır(p<0.05),(Tablo-24).
Tablo-24. Ortalama HAM-A puanlarının okul fobisi ve çocuklukta şiddet, kötü muamele ve
taciz açısından karşılaştırılması;
n
Ortalama
SS
Var
34
24,76
11,39
Yok
71
15,04
12,40
Var
23
23,26
13,31
Yok
82
16,77
12,46
HAM-A ölçek puanı
p
Okul fobisi veya başka
fobiler
0,001***
Çocuklukta şiddet,kötü
muamele ,taciz
0,032*
63
Stress etmeni olan ve olmayan olgular arasında HAM-A puanları açısından istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmazken, ailede evhamlı insan ve psikiyatri dışı hastalık öyküsü
olan olgularda HAM-A puanları anlamlı derecede daha fazladır(p<0.05),(Tablo-25).
Tablo-25. Ortalama HAM-A puanlarının stres etmeni, ailede evhamlı kişi ve psikiyatri dışı
hastalık öyküsü açısından karşılaştırılması.
n
Ortalama
SS
Var
17
25,35
12,59
Yok
88
16,81
12,52
Yok
52
13,25
11,76
Var
53
23,04
12,13
Var
26
21,96
13,82
Yok
79
16,95
12,38
HAM-A ölçek puanı
p
Psikiyatri dışı hastalık
0,008**
Ailede evhamlı insan
0,000***
Stres etmeni
0,116
6. HAM-A ölçek puanlarının; PANSS-pozitif, PANSS-negatif, PANSS-genel, PANSS-total,
içgörü, intihar düşüncesi, HAM-D, WHO-Q Bref Fiziksel sağlık alanı, Psikolojik alan,
Sosyal ilişkiler alanı, Çevre alanı puanları ile korelasyonu araştırıldığında;
HAM-A ölçek puanları ile PANSS-pozitif, PANSS-negatif, PANSS-genel ve PANSS-total
puanları arasında anlamlı korelasyon saptanmamıştır.
HAM-A ölçek puanları ile içgörü puanları arasında anlamlı korelasyon saptanmamıştır.
HAM-A ölçek puanları ile HAM-D puanları ve intihar düşüncesi puanları arasında pozitif
korelasyon saptanmıştır. (p<0.01)
HAM-A ölçek puanları ile WHOQ-Bref fiziksel sağlık alanı, WHOQ-Bref psikolojik alanı,
Bref sosyal alanı ve WHOQ-Bref çevre alanı puanları arasında negatif korelasyon
saptanmıştır( p<0.001) ,(Tablo-26).
64
Tablo-26. HAM-A ölçek puanlarının; PANSS-pozitif, PANSS-negatif, PANSS-genel, PANSStotal, içgörü, intihar düşüncesi, HAM-D, WHO-Q Bref Fiziksel sağlık alanı, Psikolojik alan,
Sosyal ilişkiler alanı, Çevre alanı puanları ile ilişkisi.
HAM - A
r
P
PANSS- pozitif
,036
,713
PANSS-negatif
,048
,626
PANSS- genel
,177
,070
PANSS- total
,121
,218
Đçgörü
,191
,051
Đntihar düşüncesi
,272
,005**
HAM-D
,868
,000***
Fiziksel sağlık alanı
-,476
,000***
Psikolojik alan
-,462
,000***
Sosyal ilişkiler alanı
-,316
,001***
Çevre alanı
-,293
,003**
65
TARTIŞMA
Çalışmanın yapıldığı Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikotik Bozukluklar Tedavi Eğitim ve Araştırma Merkezi,
hastane bünyesinde ikinci basamak sağlık hizmeti vermekte, birime hasta kabulü belirli ölçütler
çerçevesinde olmaktadır. Merkezin temel özelliği, tedavi uyumu görece iyi hastalardan
oluşmasıdır.
Çalışmada birincil amaç olarak şizofreni hastalarında; anksiyete belirtileri ve/veya anksiyete
bozuklukları ile pozitif, negatif, depresif belirtiler ve intihar düşüncesi düzeyi; içgörü ve yaşam
kalitesi arasındaki ilişkiler araştırıldı. Anksiyete belirtilerinin düzeyi Hamilton Anksiyete
Değerlendirme Ölçeği (HAM-A), anksiyete bozuklukları ise DSM-IV Eksen I Bozuklukları Đçin
Yapılandırılmış Klinik Görüşme Kılavuzunun(SCID-I) anksiyete bölümü ile belirlendi.
Çalışmada ayrıca sosyodemografik (cinsiyet, yaş, medeni ve eğitim durumu, çalışma yaşantısı)
ve hastalığa ilişkin özellikler ( başlangıç yaşı, hastalık süresi, tedavi yılı, yatış sayısı, alt tipler,
intihar girişimi, aile öyküsü) ile anksiyete belirtilerinin ilişkisi ikincil amaç olarak araştırıldı.
Çalışmanın amacı doğrultusunda şizofreni belirtilerini değerlendirmek için PANNS, terapötik
dozlarda kullanılan psikotrop ilaçlara bağlı ortaya çıkan akatizinin değerlendirilmesi amacıyla
Barnes Akatizi Ölçeği, depresif belirtilerin değerlendirilmesi için Hamilton Depresyon
Değerlendirme Ölçeği ( HAM-D) intihar düşünce düzeyi değerlendirilmesi için Đntihar Düşünce
Ölçeği, içgörünün değerlendirilmesi için Đçgörünün Üç Bileşenini Değerlendirme Ölçeği ve yaşam
kalitesi düzeyinin değerlendirilmesi için WHOQ-Bref-TR uygulandı.
Çalışmaya alınan hastaların, 25’i kadın ( % 23,8), 80’i erkektir (% 76,2). Aradaki fark istatiksel
olarak anlamlıdır(p<0.001). Ancak çalışmamızda cinsiyet farklılığına dayanan sonuçları
araştırmayı hedeflemediğimiz için bu fark bir sorun oluşturmamaktadır. Olguların genel yaş
ortalaması 34,50±7,84 olup kadın ve erkeklerin yaş ortalamaları arasında istatiksel olarak anlamlı
fark saptanmamıştır. Olgular eğitim durumu ve süresi açısından değerlendirildiğinde; % 43.8’i
66
ilköğrenim mezunu ya da ilköğrenimi tamamlayamamış, % 26.7’si lise veya lise dengi okul
mezunu, % 29.5’i üniversite mezunu olarak bulunmuştur
Olgular medeni durum açısından değerlendirildiğinde; bekar olanların sayısı 81 (% 77.1),
evli olanların sayısı 15 (% 14.3) ve dul ya da boşanmış olanların sayısı 9 (%8.6) kişi olarak
saptanmıştır. Bekar olma oranının yüksek bulunması literatürle uyumludur. Hastaların çalışma
yaşamları incelendiğinde; literatürle uyumlu şekilde çalışmayanların oranı (% 66,7) belirgin
olarak yüksek bulunmuştur. Şizofreni, genç erişkin yaşlarda başlayan, kişilerarası ve mesleki
işlevselliği bozan süregen bir hastalıktır(1,6,7,12).
Olguların demografik özellikleri ve hastalığa ilişkin özellikler ile HAM-A puanları arasındaki
ilişki araştırılırken, değişkenler arası ilişki Pearson korelasyon testi ile belirlenmiştir.
Olgular arasında aşırı koruyucu, kaygılı veya yeterli bakım veremeyen ebeveyn (patolojik
ebeveyn) özellikleri olanlarda HAM-A puanı anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. p<0.05
(Tablo-22). Bu konuyla ilgili literatürde yeterli veri bulunmamaktadır.
Olgular arasında ayrılık anksiyetesi öyküsü, okul fobisi öyküsü ve çocuklukta şiddet, kötü
muamele ve taciz öyküsü, psikiyatri dışı hastalık öyküsü ve ailede evhamlı kişi öyküsü olanlarda
HAM-A puanı anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. p<0.001 (Tablo-23,24,25). Literatürde
yeterli veri bulunmamaktadır.
Çoğu çalışmada anksiyetesi olan şizofreni hastalarında pozitif ve negatif belirti puanları
yüksek saptanırken, bazı çalışmalarda pozitif ve negatif belirtiler ile anlamlı ilişki
saptanmamıştır(31,40,30). Çalışmamızda PANSS-pozitif, PANSS-negatif, PANSS-genel ve
PANSS-total puanları ile HAM-A ölçek puanları arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır(Tablo26).
Çalışmamızda olguların anksiyete düzeyleri (HAM-A ölçek puanları) ile intihar düşüncesi
arasında pozitif korelasyon saptanmıştır(Tablo-26). Bir çok araştırmada, şizofrenide anksiyete
67
bozuklukları ile intihar arasındaki ilişki anlamlı olarak bulunmuştur, ancak anksiyete şiddetinin
intihar/intihar riski üzerine etkisini araştıran yeterli çalışma bulunmamaktadır(46,87,95,96,97).
Çalışmamızda olguların anksiyete düzeyleri ile HAM-D puanları arasında pozitif korelasyon
saptanmıştır(Tablo-26). Birkaç çalışmada yüksek anksiyete düzeyleri ile depresyon arasında
anlamlı ilşiki olduğu gösterilmiştir(58,59,72).
Olguların yaşam kalitesi ile anksiyete düzeyleri arasındaki ilişki değerlendirildiğinde; WHOQBref - fiziksel sağlık alanı puanı, psikolojik alan puanı, sosyal alan puanı ve çevre alanı puanı ile
negatif korelasyon saptanmıştır(Tablo-26). Bir çok araştırmada anksiyete bozuklukları ile yaşam
kalitesi arasında anlamlı ilişki bulunmuştur, ancak anksiyete şiddetinin yaşam kalitesi üzerine
etkisini araştıran yeterli çalışma bulunmamaktadır(93,106,107,108). Huppert ve arkadaşlarının
yaptıkları çalışmada anksiyetedeki değişimlerin subjektif yaşam kalitesindeki değişimlerin en iyi
göstergesi olduğu bildirilmiştir(107).
Çalışmaya alınan olgular DSM-IV Eksen I Bozuklukları Đçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme
(SCID-I) Kılavuzu’na göre yaşam boyu ve halen bir anksiyete bozukluğu eştanısı alan ve almayan
olgular olarak gruplandırılmış, demografik özellikleri ve hastalığa ilişkin özellikler arasındaki
ilişki araştırılırken; bağımsız t testi, nitel verilerin karşılaştırmalarında ki-kare ve fisher exact testi
uygulanmıştır.
Olguların %23,80 (n=25)‘inde herhangi bir anksiyete bozukluğu saptanmazken; %47,61
(n=50)’inde birden fazla anksiyete bozukluğu, %4,76 (n=5)’inde panik bozukluğu, %0,95
(n=1)’inde obsesif kompulsif bozukluk, %0,95 (n=1)’inde agarofobi, %4,76 (n=5)’inde sosyal
anksiyete bozukluğu, %14,28 (n=15)’inde özgül fobi, %2,85 (n=3)’inde başka türlü
adlandırılamayan anksiyete bozukluğu bulunmuştur. Olgularımızdan hiç biri travma sonrası stress
bozukluğu ve yaygın anksiyete bozukluğunu yalnız başına karşılamamaktadır. Ancak birden fazla
anksiyete bozukluğunu karşılayan olguların içinde yer almaktadır. (Tablo 27)
68
Tablo 27. Çalışmaya alınan olgularda anksiyete bozukluğu sıklığı
Anksiyete Bozuklukları
Birden fazla anksiyete bozukluğu (Mikst tip)
sıklık ( % )
%47,61(n=50)
Sosyal Anksiyete Bozukluğu
Özgül fobi
%4,76(n=5)
%14,28(n=15)
Panik Bozukluğu
%4,76(n=5)
Obsesif-Kompulsif Bozukluk
%0,95(n=1)
Başka Türlü Adlandırılamayan
%2,85(n=3)
Anksiyete Bozukluğu
Agorafobi
%0,95(n=1)
Çalışmamızda şizofreni tanılı hastaların %86.2’sinin anksiyete bozukluğu kriterlerini
karşıladığı saptandı. Hastaların çoğuna klinik olarak anksiyete bozukluğu tanısı konulmamıştı.
Hastaların %47,61’i birden fazla anksiyete bozukluğu kriterini karşılıyordu. Bu oran literatürdeki
oranlara göre yüksektir ancak ülkeler arası yaşamsal şartlar, rehabilitasyon ve destek sistemleri
göz önüne alınmalıdır. Huppert ve arkadaşları tarafından şizofreni veya şizoaffektif bozukluk
tanısı alan 32 hasta ile yaptıkları çalışmada 9 hastada (%28.1) iki anksiyete bozukluğu eştanısı,
bir hastada (%3.1) üç anksiyete bozukluğu eştanısı ve bir hastada (%3.1) dört anksiyete
bozukluğu eştanısı ve %34.37’inde birden fazla anksiyete bozukluğu eştanısı saptanmıştır(30).
Seedat ve arkadaşlarının yaptığı 70 şizofreni hastasının alındığı çalışmada16 (%22.9) hastanın
MINI’ye göre en az bir anksiyete bozukluğu tanısı aldığı, bu hastaların da 4’ünün(%5.7) iki ve
üzerinde anksiyete bozukluğu tanısı aldığı bulunmuştur(37).
Yaklaşık olarak hastaların %4,76’sı sosyal fobi kriterlerini karşılamıştır ve bu oran Seedat ve
arkadaşlarının tarafından bildirilen orandan çok farklı değildir(37). Birkaç çalışmada ise sosyal
fobi oranları %13.3 ile 37.5 arasında bildirilmiştir(30,39,40,44,62).
Hastaların %4,76’u panik bozukluğu DSM-IV SCID’in kriterlerini karşılamıştır, bu oran
Braga ve arkadaşları ile Tibbo ve arkadaşlarının çalışmalarıyla uyumludur(39,40). Labbate ve
69
arkadaşlarının 49 şizofreni hastası ile yaptıkları çalışmada 21 (%43) hastada yaşam boyu panik
atak, 16 (%33) hastada şu anda veya geçmişte panik bozukluğu olduğunu bulunmuş(56.) Bir
başka çalışmada ise 40 şizofreni hastasının 19’unda (%47.5) geçirilmiş panik atak bulununmuş
ve bunların 14’ünün panik bozukluk kriterlerini karşıladığı bildirilmiştir. 19 hastanın 7’sinin
panik ataklarının kendiliğinden geliştiği, herhangi bir korku hali, hezeyan ya da paranoid
fikirlere bağlı olmadığı bildirilmiştir(57). Goodwin ve arkadaşlarının ECA çalışmasındaki veriler
üzerinde yaptıkları araştırmada çalışmaya alınan topluluktaki yetişkilerin %4.4’ünün şizofreni
hastası olduğu, %0.5’inin panik atak ve şizofreni kriterlerini birlikte karşıladığı, şizofreni
hastalarının %45’inde panik atak olduğu, panik atakları olanların da %10.3’ünün şizofreni
olduğu bulunmuş(94). Ülkemizde yapılan bir çalışmada da 47 şizofreni hastasından %31’inin
panik atakları olduğu, bunlarında %14’ünün panik bozukluğunu karşıladığı bulunmuştur(59).
Çalışmamızda %0,95 bulunan OKB sıklığı %4.3 ile %37.5’lere varan diğer bildirimler göz
önüne alındığında oldukça düşüktür(30,37,39,52,53). Ülkemizde ayaktan takipli 73 şizofreni
hastayla yapılan çalışmada 23 hastada (%31.5) OKB belirlenmiştir(121).
Çalışmamızda YAB’u tanısını tek başına alan hasta bulunmamıştır ancak mikst grupta YAB
kriterlerini taşıyan 11 (%10.47) hasta bulunmuştur. Bu da literatürdeki diğer çalışmalarla
uyumludur(30,37,39,40,44).
Çalışmamızda TSSB tanısını karşılayan hasta bulunmamıştır. Huppert ve arkadaşlarının 32
şizofreni ve şizoaffektif bozukluk tanısı alan hastalarla yaptıkları çalışmada da TSSB
bildirilmemiştir(30). TSSB oranı Seedat ve arkadaşları tarafından ayaktan takip edilen 70
şizofreni hastasında yaptıkları çalışmada %4.3 bildirimiştir(37). Bir başka çalışmada da %3.8
oranında TSSB bildirilmiştir39,40).
Hastaların %0.95 ‘inde agorafobi saptandı, bu daha önce yapılan çalışmalara göre düşük bir
orandır. Braga ve arkadaşlarının çalışmasında bu oran %1.9 iken, Tibbo ve arkadaşlarının
çalışmasında %13.7 bildirilmiştir(39,40). Özgül fobi hastaların %14.28 inde bildirildi ancak mikst
grup içinde de özgül fobi tanısı olanlar olduğu düşünülürse bu oran daha da yüksektir. Bir
çalışmada da özgül fobi 53 şizofreni hastasının %5.7’sinde bildirilmiştir. Ayrıca çalışmamızda
70
hastaların %2.85’inde başka türlü adlandırılamayan anksiyete bozukluğu bulunmuştur. Bu oran
Braga ve arkadaşlarının çalışmasındaki orana ( %7.5) göre düşüktür(39).
Yaşam boyu ve halen herhangi bir anksiyete bozukluğu eştanısı olanlarda, cinsiyet ve birlikte
yaşadıkları kişiler açısından anlamlı ilişki bulunmamıştır(Tablo-11 ). Çalışmamız literatür ile
uyumludur, bir çok çalışmada hastaların cinsiyeti ile anksiyete bozukluğu eştanısı arasında ilişki
bulunmamıştır(39,44). Ancak Lysaker ve arkadaşlarının 128 şizofreni veya şizoaffektif bozukluk
hastası ile yaptıkları çalışmada kadınların erkeklere göre daha fazla cinsel travmaya maruz
kaldıkları bulunmuş (kadın;%75, erkek; %46) ve kadınlardaki anksiyete (Multidimensional
Anxiety Questionnaire) skorlarının daha yüksek olduğu belirtilmiştir(72).
Çalışmamızda lise mezunu olanların oranı, yaşam boyu ve halen herhangi bir anksiyete
bozukluğu eştanısı olanlarda, anksiyete bozukluğu eştanısı olmayan olgulara göre anlamlı
derecede daha fazla bulunmuştur ( Tablo-11). Literatürde yeterli veri bulunmamaktadır, bunun
nedeni çalışmalara katılan olgu sayısının az olması ve eğitim düzeylerinin bizim grubumuza göre
daha yüksek olması olabilir.
Çalışmamızda yaşam boyu ve halen herhangi bir anksiyete bozukluğu eştanısı olan olgularla
olamayan olgular arasında; medeni durum, iş yaşantısı ve aile öyküsü açısından anlamlı ilişki
bulunmamıştır (Tablo-12). Çalışmamız literatürdeki çalışmalar ile uyumludur(44,39).
Yaşam boyu ve halen herhangi bir anksiyete bozukluğu eştanısı olan olgular ve olmayan
olgular arasında aile öyküsü, şizofreni alt tipi ve tedavi uyumu bakımından anlamlı farklılık
bulunmamıştır (Tablo-13). Ancak bazı çalışmalarda farklı sonuçlar bildirilmiştir. Lysaker ve
arkadaşlarının çalışmasında, hayat boyu hastaneye yatış ile MAQ puanları arasında anlamlı
ilişkili bulunmuştur(72). Bir başka çalışmada anksiyete eştanısı olan hastaların hastaneye yatış
sıklığı, olmayanlara göre daha az bulunmuş(39). Đki çalışmada da paranoid şizofreni hastalarında
panik atak veya panik bozukluğu daha fazla saptanmış(56,57).
Yaşam boyu ve halen herhangi bir anksiyete bozukluğu eştanısı olan olgular ve olmayan
olgular arasında alkol, madde kullanımı ve self-destrüktif davranış bakımından anlamlı farklılık
71
bulunmamıştır (Tablo-14). Bir çalışmada panik atak eştanısı alan şizofreni hastalarında alkol
bağımlılığının daha fazla olduğu bildirilmiştir(94).
Yaşam boyu ve halen herhangi bir anksiyete bozukluğu eştanısı olan olgular ve olmayan
olgular arasında aşırı koruyucu, kaygılı veya yeterli bakım veremeyen ebeveyn (patolojik
ebeveyn), anne ya da babanın ölümü, anne-babanın boşanması ve anne-babadan uzun süreli ayrı
kalma bakımından anlamlı farklılık bulunmamıştır (Tablo-15). Ayrılık anksiyetesi ile anksiyete
bozukluğunun varlığı arasında anlamlı ilişki bulunmuştur (Tablo-15). Başta panik bozukluğu
olmak üzere anksiyetenin kökenleri ya da anksiyete yatkınlığı arasında sayılan ayrılık
anksiyetesinin şizofreni hastalarında araştırılmasıyla ilgili yeterli çalışma yoktur.
Yaşam boyu ve halen herhangi bir anksiyete bozukluğu eştanısı olan olgular ve olmayan
olgular arasında çocuklukta şiddet ve taciz ile psikiyatri dışı hastalık varlığı bakımından anlamlı
farklılık bulunmamıştır. Anksiyete bozukluğu olan hastalarda okul fobisi, ailede evhamlı insan
varlığı( özellikle annede evham) ve stres etmeni varlığı istatistiksel olarak anlamlı düzeydedir
(Tablo-16). Tüm bunlar anksiyete bozuklukları etyolojisini desteklemektedir. Sonuçlar
literatürdeki az sayıdaki çalışmayla uyumludur(93,94). Araştırmalar birçok şizofreni hastasının
hastalık öncesi ve sonrasında önemli derecede travmaya maruz kaldıklarını göstermektedir,
ancak şizofrenide travma belirtilerinin pozitif ve negatif belirtilerle ilişkisi tam bilinmemektedir.
Yeni yapılan bir çalışmada; 81 şizofreni hastasının 68’inde en az bir travmatik olay yaşandığı;
bunların 2/3’ünde klinik olarak anlamlı travma belirtisi bulunmuş(98).
Çalışmamızda yaşam boyu ve halen herhangi bir anksiyete bozukluğu eştanısı olan olgular ve
olmayan olgular arasında PANSS-pozitif, PANSS-negatif, PANSS-genel ve PANSS-total
puanları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (Tablo-19) Çoğu
çalışmada anksiyete bozukluğu eştanısı gösteren şizofreni hastalarında pozitif ve negatif belirti
puanları yüksek saptanırken, bazı çalışmalarda pozitif ve negatif belirtiler ile anksiyete
bozukluğu eştanısı arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır(30,31,40). Ülkemizde yapılan bir
çalışmada, panik belirtileri olan şizofreni hastalarında pozitif belirtiler yüksek saptanmıştır(59).
72
Voges ve arkadaşlarının ilk atak psikoz hastalarında yaptıkları çalışmada sosyal anksiyetin
negatif belirtiler ile ilişki olduğu bildirilmiştir(62). Lysaker ve arkadaşlarının çalışmasında
şiddetli anksiyete gösteren grupta daha fazla hallusinasyon saptanmış(72). Goodwin ve
arkadaşlarının çalışmasında ise panik atak eştanısı olan şizofreni hastalarında koku
hallusinasyonları, referans ve perseküsyon hezeyanları, düşünce okunması ve kontrol edilme
hezeyanlarının daha fazla olduğu bulunmuş(94). Bir çok çalışmada, obsesif kompulsif belirtileri
olan şizofreni hastalarında özellikle yapısal düşünce bozukluğu ve sanrı alt puanlarında belirgin
olmak üzere pozitif belirtilerin arttığı belirtilmektedir(70,76,78).
Çalışmamızda yaşam boyu ve halen herhangi bir anksiyete bozukluğu eştanısı olan olgularda,
olmayan olgulara göre içgörü puanı anlamlı derecede daha fazla bulunmuştur (Tablo-20). Bir
çok şizofreni hastasının bir hastalığı olduğuna, hastalığının klinik belirtilerine, sosyal
zorluklarına ve hastalığından dolayı tedaviye ihtiyaç duyduğuna yönelik farkındalığı yoktur.
Kötü içgörünün bazen bozukluğun sadece bir belirtisi olduğu düşünülür. Ancak, başka bir görüşe
göre kötü içgörü kişinin şizofreni tanısına yanıtını oluşturur, yani bir tür hastalık ile başa çıkma
şeklidir(101,102). Faragian ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, obsesif kompulsif belirti
gösterenlerde, şizofreniye yönelik içgörünün daha iyi olduğu ve obsesyon ve kompulsiyonlara
içgörünün de yüksek (% 86.3) bulunmuştur(105). Dolayısıyla içgörüsü iyi olan kişilerde
anksiyetenin bir yanıt olarak ortaya çıkabileceği söylenebilir.
Şizofrenide depresyonun görülme sıklığı ortalama %25 olarak belirtilmiştir(86). Bir çalışmada
depresif belirtilerin % 38 şizofreni belirtileri ile birlikte, % 33 hastalık öncesi ve ilk atak
döneminde, % 29 ise süregen dönemde görüldüğü saptanmıştır(88). Çalışmamızda literatürle
uyumlu olarak, hastaların %32,28’inde orta derecede depresyon (HAM-D puanı 7-17 arasında),
%3,80’inde ciddi depresyon (HAM-D puanı 18-24 arasında) saptanmıştır. Literatürdeki
farklılıklar kullanılan ölçeklerle ilişkili gibi gözükmektedir. Çalışmalardaki anlamlı sonuçlar
Hamilton Depresyon Ölçeği uygulanan hastalarda daha belirgindir. Seedat ve arkadaşlarının
çalışmasında %10 yaşam boyu major depresif bozukluk saptanmış olup HADS-anksiyete
puanları ile HADS-depresyon puanları arasında korelasyon saptanmamış(39). Bir başka
çalışmada panik atak eştanısı olan şizofreni hastalarının olamayanlara göre HAM-D puanları
anlamlı derece yüksek bulunmuş; yine panik atak eştanısı olan şizofreni hastalarında yapılan
çalışmada depresyonun daha fazla olduğu belirtilmiş(58,94).
73
Şizofreni hastalarının erken ölüm sebepleri arasında intihar ilk sırada yer almaktadır. Đntihar ve
intihar girişimi şizofrenide genel popülasyona göre anlamlı derecede yüksek oranda ortaya
çıkmaktadır. Şizofreni hastalarının yaklaşık %40-50’ si yaşamlarının bir döneminde en az bir kez
intihar girişiminde bulunmakta, bu intihar girişimlerinin %10-15’ i ölümle sonuçlanmaktadır(7,
86)
Literatürde şizofrenide anksiyete eştanısı veya anksiyete belirtileri ile intihar arasındaki ilişki
çok az araştırılmıştır. Çalışmamızda, anksiyete bozukluğu olan olgularda intihar düşüncesi
puanları anlamlı derecede yüksek bulunmuştur(Tablo-20). Çalışmamız literatürle uyumludur.
Siris ve arkadaşlarının çalışmasında şizofrenili bireylerde yaşam boyu panik bozukluğu veya
panik ataklarının suisidal düşünceyi arttırdığını belirtilmiştir(87). Strauss ve arkadaşlarının
yaptıkları çalışmada da travma sonrası stres bozukluğu eştanılı hastalarda intihar düşüncesi ve
intihar davranışının daha fazla olduğu dolayısı ile bu grup hastada intihar riskinin daha yüksek
olduğu bildirilmiştir(97).
Ülkemizde yapılan iki çalışmada [Üçok ve arkadaşları (1998), Sevinçok ve arkadaşları (2007)]
obsesif kompulsif belirtiler ya da OKB eştanısı olan şizofreni hastalarında intihar girişimi ve
eğiliminin anlamlı ölçüde yüksek olduğu bulunmuştur(96,121). Ülkemizde yapılan bir başka
çalışmada panik ataklar ile intihar eğilimi arasında ilişki bulunmamıştır(59). Pallanti ve
arkadaşları da çalışmalarında şizofrenili hastalarda eştanılı sosyal anksiyete bozukluğunun yaşam
boyu intihar girişim oranını ve ölümcüllüğünü arttırdığını bildirmişlerdir(46).
Seedat ve arkadaşlarının çalışmasında %41.5 oranında suisidalite belirtilmiştir(37).
Çalışmamızda örneklem grubunda intihar girişimi olanların oranı literatürle uyumlu şekilde %
32,4 bulunmuş, anksiyete bozukluğu ile anlamlı ilişki saptanmıştır. Anksiyete bozukluğu olan
olgularda intihar girişimi %37,5 oranında saptanmıştır (Tablo-14). Anksiyete bozukluğu
şizofrenide intihar riskini artırmakta ve eştanılı olguların tedavisi şizofrenide önem
kazanmaktadır.
Bir çok çalışmada anksiyete bozukluğu eştanısı olan şizofreni hastalarında yaşam kalitesinde
bozulma ve yeti yitiminin fazla olduğu bildirilmektedir. Huppert ve arkadaşlarının çalışmasında,
74
yüksek anksiyete düzeylerinin yaşam memnuniyetini azalttığı belirtilmiştir. Aynı çalışmada
YAB belirtileri ile Yaşam kalitesi ölçeği’ nin sosyal yaşam alt puanları arasında anlamlı ilişkili
bulunmuş, sosyal anksiyete belirtileri ile sosyal yaşamdan memnuniyet arasında negatif ilişki
saptanmış iken OKB ve panik belirtilerle yaşam kalitesi arasında ilişki saptanmamıştır(30).
Braga ve arkadaşlarının çalışmasında yaşam boyu anksiyete bozukluğu eştanısı olanlarda
olmayanlara göre sadece global fonksiyon azalması değil , aynı zamanda çalışma ve sosyal
yaşamda da ciddi kısıtlamalar yaşandıkları tespit edilmiştir(39). Çalışmalarda farklı ölçüm
sistemleri kullanmasına rağmen, ortak görüş anksiyete bozukluğu olan şizofreni hastalarında
yaşam kalitesinin anlamlı derecede bozulduğudur. Çalışmamızda anksiyete bozukluğu olan ve
olmayan olgular arasında WHOQ-Bref Psikolojik alan (olumlu ve olumsuz duygular, benlik
saygısı, beden imgesi ve dış görünüş, kişisel inançlar ve dikkat ile ilgili bölüm), Sosyal ilişkiler
alanı (diğer kişilerle ilişkiler, sosyal destek ve cinsel yaşam ile ilgili bölüm) ve Çevre alanı (ev
ortamı, fiziksel güvenlik ve emniyet, maddi kaynaklar, sağlık hizmeti alabilme, boş zamanları
değerlendirme, fizik çevre ve ulaşım ile ilgili bölüm) puanları arasında anlamlı bir farklılık
bulunmamıştır. Ancak Anksiyete bozukluğu olmayan olgularda anksiyete bozukluğu olan
olgulara göre gündelik işleri yürütebilme, ilaçlara ve tedaviye bağımlılık, canlılık ve bitkinlik,
hareketlilik, ağrı ve rahatsızlık, uyku ve dinlenme, çalışabilme gücü ile ilgili WHOQ-Bref
Fiziksel sağlık alanı puanı anlamlı derecede fazla bulunmuştur.p<0.01 (Tablo-21) Bu da
anksiyete belirtisi/ bozukluğu varlığının şizofreni hastalarının yaşamlarını ne kadar kısıtladığını
göstermektedir .
75
SONUÇ
Bu çalışmada, şizofreni hastalarında anksiyete belirtileri ile sosyodemografik, hastalık ve
klinik bazı değişkenler arasındaki ilişki araştırılmıştır. Çalışmanın sonuçları özetlenecek olursa;
1. Şizofrenide anksiyete belirtileri ile cinsiyet ve yaş arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır.
Anksiyete bozukluğu eştanısı olan hastalarda lise mezunu olanların oranı anlamlı derecede
daha fazla bulunmuştur.
2. Patolojik ebeveyn (aşırı koruyucu, kaygılı veya yeterli bakım veremeyen) özellikleri, kişide
ayrılık anksiyetesi öyküsü, okul fobisi öyküsü ve çocuklukta şiddet, kötü muamele öyküsü,
psikiyatri dışı hastalık öyküsü, ailede evhamlı kişi öyküsü ile anksiyete düzeyleri arasında
anlamlı ilişki bulunmuştur. Ancak anksiyete bozukluğu eştanısı olanlarda anlamlı farklılık
bulunmamıştır.
3. Hastalık başlangıç yaşı, hastalık süresi, yatış sayısı ile anksiyete belirtileri ve bozuklukları
arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır.
4. Anksiyete düzeyleri ve anksiyete bozukluğu eştanısı ile pozitif, negatif belirtiler arasında
anlamlı ilişki bulunmamıştır.
5. Anksiyete düzeyleri ile içgörü puanları arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır. Ancak anksiyete
bozukluğu olan olgularda, anksiyete bozukuluğu olmayan olgulara göre içgörü puanı anlamlı
derecede daha fazla bulunmuştur.
6. Anksiyete belirtileri ve anksiyete bozukluğu eştanısı ile intihar girişimi arasında pozitif ilişkili
saptanmıştır.
7. Anksiyete bozukluğu eştanısı olan olgularda intihar düşüncesi puanı anlamlı derecede yüksek
bulunmuştur. Anksiyete bozukluğu olan olgularda intihar girişimi %37,5 oranında saptanmıştır.
8. Anksiyete düzeyleri ile depresyon düzeyleri arasında zayıf derecede anlamlı ilişki
bulunmuştur.
76
9. Çalışmaya alınan hastaların %32,28’inde orta derecede depresyon, %3,80’inde ciddi
depresyon saptanmıştır. Anksiyete bozukluğu eştanısı olan olgularda hamilton depresyon puanı
anlamlı derecede yüksek saptanmıştır.
10. Olguların %23,80 (n=25)‘inde herhangi bir anksiyete bozukluğu saptanmazken; %47,61
(n=50)’inde
birden
fazla
anksiyete
bozukluğu,
%4,76(n=5)’inde
Panik
bozukluğu,
%0,95(n=1)’inde Obsesif kompulsif bozukluk, %0,95(n=1)’inde Agarofobi, %4,76(n=5)’inde
Sosyal anksiyete bozukluğu, %14,28(n=15)’inde Özgül fobi, %2,85(n=3)’inde Başka türlü
adlandırılamayan anksiyete bozukluğu bulunmuştur.
11. Yaşam kalitesi ile anksiyete düzeyleri arasındaki ilişkiye bakıldığında; WHOQ-Bref - fiziksel
sağlık alanı puanı, psikolojik alan puanı, sosyal alan puanı ve çevre alanı puanı ile negatif
korelasyon saptanmıştır.
12. Anksiyete bozukluğu eştanısı olan olgularda WHOQ-Bref Psikolojik alan, Sosyal ilişkiler
alanı ve Çevre alanı puanları arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Ancak Anksiyete
bozukluğu olmayan olgularda anksiyete bozukluğu olan olgulara göre WHOQ-Bref Fiziksel
sağlık alanı puanı anlamlı derecede fazla bulunmuştur.
Özetle; Ansiyete belirtileri çoçuklukta ayrılık anksiyetesi, okul fobisi, kötü muamele öyküsü
olan şizofreni hastalarında daha fazla görülmekte, anksiyete belirtileri yada anksiyete bozukluğu
eştanısı olan hastalarda intihar girişi, intihar düşüncesi, depresif
belirtiler belirgin artış
göstermektedir ve ankisiyete belirtileri yaşam kalitesinde bozulmaya neden olmaktadır.
Bu
sonuçlar şizofrenide klinik gidiş ve tedavide anksiyete belirtilerinin ve anksiyete bozukluğu
eştanısını önemini vurgulamakta, tedavi yaklaşımlarında yeni arayışları gündeme getirmektedir.
Sınırlılıklar:
Çalışmanın kesitsel olması, özgül anksiyete bozukluklarına yönelik ölçeklerin uygulanmaması ve
dolayısıyle özgül anksiyete bozukluklarına yönelik daha ayrıntılı özelliklerin tayin edilmemiş
olması ve özellikle antidepresan kullanan olguların dışlanmamış olması, çalışmayı ve sonuçları
sınırlandırmaktadır.
77
ÖZET
Bu çalışmada, şizofreni hastalarında anksiyete belirtileri ve anksiyete bozukluğu eştanısı ile
sosyodemografik, hastalık ve klinik belirtilere ait bazı değişkenler arasındaki ilişki araştırılmıştır.
Çalışmaya Ocak 2008 - Temmuz 2008 tarihleri arasında, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh
Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikotik Bozukluklar Tedavi Eğitim
ve Araştırma Merkezi tarafından takip edilen, DSM IV-TR kriterlerine göre şizofreni tanısı alan
105 hasta dahil edilmiştir. Çalısmaya alınan hastalar için yaş aralığı 18-64 olarak belirlenmiş,
çalışma sırasında özbildirim ölçekleri uygulanacağından okur yazar olma şartı aranmış,
hastaların çalışma için sözlü onayları alınmıştır.
Olgular; Sosyodemografik ve klinik veri toplama formu, DSM-IV Eksen I Bozuklukları Đçin
Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-I) Kılavuzu’nun anksiyete bozuklukları bölümü, Pozitif
ve Negatif Sendrom Ölçeği (PANSS), Hamilton Depresyon Değerlendirme Ölçeği ( HAM-D),
Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği (HAM-A), Đntihar Düşüncesi Ölçeği, Đçgörünün Üç
Bileşenini Değerlendirme Ölçeği, WHOQ-Bref-TR ( Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi
Ölçeği Kısa formu), Barnes akatizi Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Sonuçlar, istatistiksel olarak
p<0.05 anlamlı, p<0.001 ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur.
Çalışmaya alınan hasta grubunun 21-57 arasında yaş dağılımı gösterdiği, medeni durum
dağılımı açısından değerlendirildiğinde; bekar olanların sayısının 81 (% 77.1) ile çoğunlukta
olduğu,
eğitim yılı açısından değerlendirildiğinde, ilköğrenim mezunu ya da ilköğrenimi
tamamlayamamış hasta sayısının % 43.8’i ile çoğunlukta olduğu saptanmıştır.
Çalışmamızda, şizofrenide anksiyete belirtileri cinsiyet, yaş ve eğitim düzeyi arasında
anlamlı ilişki saptanmamıştır. Ancak anksiyete bozukluğu eştanısı olan hastalarda lise mezunu
olanların oranı anlamlı derecede daha fazla bulunmuştur.
78
Çalışmamızda olguların %23,80’inde herhangi bir anksiyete bozukluğu saptanmazken;
%47,61’inde birden fazla anksiyete bozukluğu, %4,76’inde Panik bozukluğu, %0,95’inde
Obsesif kompulsif bozukluk, %0,95’inde Agarofobi, %4,76’inde Sosyal anksiyete bozukluğu,
%14,28’inde Özgül fobi, %2,85’inde Başka türlü adlandırılamayan anksiyete bozukluğu
saptanmıştır.
Anksiyete belirtileri patolojik ebeveyn özellikleri, ayrılık anksiyetesi öyküsü, okul fobisi
öyküsü ve çocuklukta şiddet, kötü muamele öyküsü, psikiyatri dışı hastalık öyküsü, ailede
evhamlı kişi öyküsü olan olgularda daha fazla bulunmuştur.
Anksiyete belirtileri veya anksiyete bozukluğu eştanısı olan olgularda içgörü
daha iyi,
intihar girişimi ve intihar düşüncesi yüksek saptanmıştır. Depresyon belirtileri ile anksiyete
düzeyleri arasında zayıf derecede ilişki saptanmıştır. Yine bu hasta grubunda yaşam kalitesinda
bozulmanın daha fazla olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlar şizofrenide klinik gidiş ve tedavide
anksiyete belirtilerinin ve anksiyete bozukluklarının önemini vurgulamakta, tedavi
yaklaşımlarında yeni arayışları gündeme getirmektedir.
79
ABSTRACT
In this study we aimed to search the correlation of anxiety symptoms and comorbid anxiety
disorders, several variables including sociodemographic features and clinical findings in
patients with schizophrenia. From January 2008 to July 2008, DSM-IV TR diagnosed 105
schizophrenic patients that were being followed in Psychotic Disorders Unit in Bakırköy
Research and Training Hospital for Psychiatry, Neurology and Neurosurgery. The patients’ age
ranged between 18 and. 64 years. As we planned to apply several self-rated scales, illiteracy
was one of the exclusion criteria, and patients have given informed consent orally
aimed to explore.
The subjects were assessed by using a sociodemographic form of the Psycotic Disorders
Treatment and Investigation Center, the Structured Clinical Interview for the Diagnostic and
Statistical Manual of Mental Disorders - Fourth Edition, Positive and Negative Syndrome
Scale (PANSS), Hamilton Depression Rating Scale (HDRS), Hamilton Anxiety Rating Scale
(HAM-A), Scale for suicidal Ideation, Schedule For Assesment of Three Components of
Insight, WHOQ-Bref-TR (The World Health Organization Quality of Life Bref Form, Turkish
version), Barnes Akathisia Rating Scale.
Recruited patients’ age ranged between 21 and 57 years. With respect to marital status, the
majority (n=81) were single corresponding to a percentage of 77.1%. With respect to education
level, the majority (n=46) were the ones that gratuated from primary school or left primary
school (% 43.8).
Neither sociodemographic variables such as gender, age, living alone or with others nor
variables such as education level and illness sub-type were found to be correlated with anxiety
symptoms.
80
Specific prevalences of anxiety comorbidity were: one more anxiety disorders (47,61%),
social phobia (4,76%), OCD (0,95%), anxiety disorder NOS (2,85%), panic disorder (4,76%),
specific phobia (14,28%), agoraphobia (0,95%). TSSB (0%) and GAD (0%).
Schizophrenic patients with comorbid anxiety symptoms or anxiety disorders showed
significantly higher correlation pathological parents, separation anxiety, school phobia, trauma
of cildhood, other illness (out of the psychiatric illness) and scrupulous person in the family
than their counterparts without comorbid conditions.
A strong correlation between suicidal ideation, attempted suicide and anxiety in
schizophrenia patients was detected. Schizophrenic patients with comorbid anxiety symptoms
or anxiety disorders showed correlation depression symptoms, although this correlation did not
reach a sinificant level.
We found that highly significant correlation between insight and anxiety in schizophrenic
patients with comorbid anxiety symptoms or anxiety disorders.
We found that schizophrenic patients with comorbid anxiety symptoms or anxiety disorders
exihibited a higher degree of social, physical, psychologicaland functional impairment.
We conclude that anxiety symptoms and anxiety disorders are important features of
schizophrenia effecting various aspects of the disease and needs to be further investigated for
phenomenologic clearity.
81
KAYNAKLAR
1. Kaplan & Sadock (2005) Klinik Psikiyatri El Kitabı 2. baskı; Güneş kitabevi, Đstanbul.
2. Dinçmen K. (1981) Deskriptiv ve Dinamik Psikiyatri; Yayın Dağıtım, Đstanbul.
3. Üçok A. (1999) Şizofreni: Damga, Mitler ve Gerçekler; Psikiyatri Dünyası, 3: 67-71.
4. Erkoç Ş, Aker T. (1998) Şizofreni Monografları-I. Okuyanus Yayın, Đstanbul.
5. Lieberman JA, Stroup TS, Perkins DO. (2006) Textbook of Schizophrenia 1st ed. American
Psychiatric Publishing, Washington.
6. Köroğlu E, Güleç C. (2007) Psikiyatri Temel Kitabı, Hekimler Yayın Birliği, Ankara.
7. Işık E. (2006) Güncel Şizofreni, Format Matbaacılık, Ankara.
8. Mete L. (1998) Şizofreni:En Uzak Ülke. Đletişim Yayınları, Đstanbul.
9. Sadock BJ, Sadock V. (2000) Kaplan & Sadock.s Comprehensive Textbook of Psychiatry.
Lippincott Williams&Wilkins, Philadelphia.
10. Higgins ES, Kose S. (2007) Absence of Schizophrenia in a 15th-Century Islamic
Medical Textbook. Am J Psychiatry 164:1120.
11. Stefan M, Travis M, Murray MR. (2002) An atlas of schizophrenia, Parthenon Publishing,
London.
12. Öztürk O. (1997) Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, Hekimler Yayın Birliği, Ankara.
13. Ebert MH, Loosen PT, Nurcombe B. (2003) Current Psikiyatri Tanı ve Tedavi, Güneş
kitabevi, Ankara.
14. Ceylan ME. (2001), Araştırma ve Klinik Uygulamada Biyolojik Psikiyatri, Şizofreni,
1. Cilt, 2. Baskı, Đstanbul.
15. Fenichel O. (1974) Nevrozların Psikanalitik Teorisi; (çev) Tuncer S, Ege Ün matbaası,
Bornova, Đzmir.
16. Vanier A. (2004) Semptom ve Psikoz. 6. Đstanbul Psikanaliz Buluşmaları, Đstanbul.
17. Kaplan HI, Sadock BJ (1998) Kaplan and Sadock’s Synopsis of Psychiatry. Eight
Edition, Williams&Wilkins, Philadelphia.
82
18. Breier A.(1998) Şizofrenide Yeni Đlaç Tedavileri, Hekimler Yayın Birligi, Ankara.
19. Köroglu E. (1996) Şizofreni, Psikiyatri ; 239-272.
20. Boyd JH, Pulver AE, Stewart W (1986) Season of birth Schizophrenia and
bipolar disorder. Schizophr. Bull; 12:173-185.
21. Pompili M, Amador XF, Girardi P et al.(2007) Suicide riskin schizophrenia: learning
from the past to change the future. Annals of General Psy,6:10.
22. Lieberman AJ. (2006) Textbook of Schizophrenia.The American Psychiatric Publishing.
Washington DC and London.
23. Arkonaç O.(1996) Psikotik bozukluklar ve tedavileri. Nobel Tıp Kitabevi, Istanbul.
24. Deveci A, Danacı AE (2006) Şizofrenide Erken Uyarıcı Belirtiler. Düşünen Adam
Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi;19(1): 20-23 .
25. Amerikan Psikiyatri Birliği Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Gözden
Geçirilmiş Dördüncü Baskı (DSM-4 TR) (2000). Amerikan Psikiyatri Birliği, Washington
DC, Çeviri Editörü Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara.
26. ICD-10 Ruhsal ve Davranışsal Bozukluklar Sınıflandırması Klinik Tanımlar ve Tanı
Kılavuzları. Dünya Sağlık Örgütü (çev ed. Öztürk O, Uluğ B) Ankara:Türkiye Sinir ve Ruh
Sağlığı Derneği 1993.
27. Herz MI J, Lamberti S, Mintz J. (2000) A Program for Relaps Prevention in
Schizophrenia. Arch Gen Psychiatry; 57:277-283.
28. Sadock BJ, Sadock VA. (2003) Synopsis of Psychiatry, Behavioral Sciences/Clinical
Psychiatry. Ninth edition. Lippincott Williams&Wilkins, New York.
29. Yetkin S, Aslan S, Akdemir A, Örsel S. (2005) Anksiyete bozuklukları. In: Sadock
BJ,Sadock VA. Kaplan ve Sadock Klinik Psikiyatri. Đkinci baskı.Güneş Kitabevi, Ankara.
30. Huppert JD, Smith TE. (2005) Anxiety and schizophrenia: the interaction of subtypes of
anxiety and psychotic symptoms. CNS Spectr.;10(9):721-31.
31. Braga RJ, Petrides G. (2004) Anxiety disorders in schizophrenia.Compr Psychiatry;
45(6):460-8.
32. Bleuler E. (1911) Dementia praecox or the group of schizophrenia. Đnternational University
Press, New York.
33. Leonhard K. (1957) The classification of endogenous psychoses. Eli Robins,Berlin,
Germany:
83
34. Craig T, Hwang MY, Bromet EJ. (2002) Obsesive-compulsive and panic symptoms in
patients with first admission psychosis. Am J Psychiatr;159:592-598.
35. Norman RMG ve ark. (1998) Aspects of dysphoria and symptoms of schizophrenia.Psychol
Med.; 28: 1433-1441.
36. Siris SG ve ark. (1998) Postpsychotic depression and negative symptoms: An investigation
in symptom overlap. Am J Psychiatry,145: 1532-1537.
37. Seedat S, Fritelli V ve ark. (2007) Measuring anxiety in patients with schizophrenia. J Nerv
Ment Dis.195(4):320-4.
38. Davis LW, Strasburger AM, Brown LF. (2007) Mindfulness: an intervention for anxiety in
schizophrenia, J Psychosoc Nurs Ment Health Serv. 45(11):23-29).
39. Braga RJ, Mendlowicz MV, ve ark. (2005) Anxiety disorders in outpatients with
schizophrenia: prevalence and impact on the subjective quality of life. J Psychiatr Res.
39(4):409-14.
40. Tibbo P, Swainson J ve ark. (2003) Prevalence and relationship to delusions and
hallucinations of anxiety disorders in schizophrenia. Depress Anxiety.17(2):65-72.
41. Bland RC, Newman SC, Orn H. (1987) Lifetime comorbidity in a community sample. Acta
Psychiatr Scand; 75:383-391
42. Bermanzohn PC, Porto L, Arlow PB ve ark. (2000) Hierarchical diagnosis in chronic
schizophrenia a clinical study of co-occurring syndromes. Schizophrenia Bulletin, 26;517-525.
43. Tiryaki A, Özkorumak E, Ak Đ. (2007) Şizofreni Tanısı Almış Poliklinik Hastalarında
Psikiyatrik Eş Tanılar; Klinik Psikofarmakoloji Bülteni;17:174-180
44. Cosoff SJ, Hafner RJ. (1998) The prevalence of comorbid anxiety in schizophrenia,
schizoaffective disorder and bipolar disorder. Aust N Z J Psychiatry.,32(1):67-72.
45. Goodwin RD ve ark. (2003) Anxiety and substance use comorbidity among inpatients with
schizophrenia. Schizophr Res,61:89-95.
46. Pallanti S, Quercioli L, Hollander E MD. (2004) Social Anxiety in Outpatients With
Schizophrenia: A Relevant Cause of disability. Am J Psychiatry; 161:53–58.
47. Ciapparelli A, Paggini R, Marazziti D ve ark.(2007) Comorbidity with axis I anxiety
disorders in remitted psychotic patients 1 year after hospitalization.. CNS Spectr,12(12):913-9
48. Jahrreis W. (1926) Obsessions during schizophrenia. Arch Psychiatr;77:740-788.
84
49. Kayahan B, Öztürk Ö, Veznedaroğlu B (2005) Şizofrenide obsesif-kompulsif belirtiler ,
Türk Psikiyatri Dergisi,16(3) 205-215.
50. Bottas A, Cooke RG, Richter MA (2005) Comorbidity and pathophysiology of obsessivecompulsive disorder in schizophrenia Đs there evidence for a schizo-obsessive subtype of
schizophrenia? J Psychiatry Neurosci, 30: 3.
51. Özerdem A. (1998) Obsesif-kompolsif bozukluk ve psikoz üzerine bir gözden geçirme
Klinik Psikiyatri; 2: 98-102.
52. Fenton WS, McGlashan TH (1986) The prognostic significance of obsessive compulsive
symptoms in schizophrenia. Am J Psychiatry;143(4): 437-41.
53. Eisen JL, Beer DA, Pato MI ve ark. (1997) Obsessive-compulsive disorder in patients with
schizophrenia or schizoaffective disorder. Am J Psychiatry; 154: 271-3.
54. Argyle N. (1990) Panic attacks in chronic schizophrenia .Br J Psychiatry,157: 430-433
55. Higuchi H ve ark. (1999) Panic attacks in patients with chronic schizophrenia: a
complication of long term neuroleptic treatment. Psychiatryb Clin Neurosci, 53:91-94
56. Labbate LA, Young PC, Arana GW. (1999) Panic disorder in schizophrenia. Can J
Psychiatry;44(5):488-90.
57. Bayle FJ, Krebs MO, Epelbaum C ve ark. (2001) Clinical features of panic attacks in
schizophrenia.Eur Psychiatry.16(6):349-53.
58. Chen CY, Liu CY, Yang YY.(2001) Correlation of panic attacks and hostility in chronic
schizophrenia. Psychiatry Clin Neurosci.55(4):383-7.
59. Ulas H, Alptekin K, Akdede BB ve ark. (2007) Panic symptoms in schizophrenia:
comorbidity and clinical correlates. Psychiatry Clin Neurosci.61(6):678-80.
60. Pilkonis PA, Feldman H, Himmelhoch J, Cornes C (1980)Special anxiety and psychiatric
diagnosis. J Nerv Ment Dis;160:13-18.
61. Penn DL, Hope DA, Spaulding W, Kucera J. (1994) Social anxiety in schizophrenia..
Schizophr Res.;11(3):277-84.
62. Voges M, Addington J. (2005) The association between social anxiety and social
functioning in first episode psychosis. Schizophr Res.15;76(2-3):287-92.
63. Priebe S, Broker M, Gunkel S. (1998) Involuntary adnission and posttraumatic stres
disorder symptoms in schizophreniapatients. Compr Psychiatry; 39: 220-224.
85
64. Meyer H, Taiminen T, Vuori T, Aijala A, Helenius H. (1999) Posttraumatic stres disorder
symptoms related to psychosis and acute involuntary hospitalization in schizophrenic and
delusional patients. J Nerv Ment Dis;187:343-352.
65. Georan JS, Kaltman SI, Brown C, Bellack AS.(2003) Traumatic life events and PTSD
among women with substance use disorders and schizophrenia. Psychiatr Serv; 54:523-528.
66. Resink SG, Bond GR, Mueser KT. (2003) Trauma and PTSD in people with
schizophrenia.J Abnorm Psychol; 112:415-423.
67. Fan X, Henderson DC, Nguyen DD, ve ark.(2008) Posttraumatic stress disorder, cognitive
function and quality of life in patients with schizophrenia. Psychiatry Res. 30;159(1-2):140-6.
68. Opler LA,Hwang MY.(1994) Schizophrenia: a multidimentsional disorder. Psychiatr
Ann;24: 491-495.
69. Hwang MY, Morgan JE, Losoncz MF (2000) Clinical and neuropsychological profiles of
OCD and schizophrenia. Neuropsychiatry and Clin Neurosci,12: 91-94.
70. Lysaker P.H., Marks, K.A., Picone, J.B. (2000) Obsessive and compulsive symptoms in
schizophrenia clinical and neurocognitive correlates. Journal of Nervous and Mental Disease;
188, pp. 78–84.
71. Soni SD, Mallik A, Reed P, Gaskel K. (1992) Differencs between chronic schizophrenic
patients in the hospital and in the community. Hospital and community Psychiatry 43:12331238.
72. Lysaker PH, Salyers MP. (2007) Anxiety symptoms in schizophrenia spectrum
disorders:associations with social function, positive and negative symptoms, hope and trauma
history. Acta Psychiatr Scand.116(4):290-8.
73. Poyurovsky M, Fuchs C, Weizman A. (1999) Obsessive- compulsive disorder in patients
with first episode schizophrenia. Am J Psychiatry,156;1998-2000.
74. Berman I, Kalinowski A, Berman SM ve ark. (1995) Obsessive and compulsive symptoms
in chronic schizophrenia. Compr Psychiatry,36; 6-10.
75. Poyurovsky M, Fuchs C, Faragian S (2006) Preferential Aggregation of ObsessiveCompulsive Spectrum Disorder in Schizophrenia Patients with Obsessive- Compulsive
Disorder. Can J Psychiatry; 51;12.
76. Kruger S, Braunig P, Hoffler J ve ark. (2000) Prevalance of obsessive-compulsive
disorder in schizophrenia and significance of motor symptoms. J Neuropsychiatry Clin
Neurosci,; 12;16-24.
86
77. Nechmad A, Ratzoni G, Poyurovsky M, ve ark. (2003) Obsessive–compulsive disorder in
adolescent schizophrenia patients. Am J Psychiatry;160(5);1002-4.
78. Öngür D. Donald CG (2004) Obsessive–Compulsive Symptoms In Schizophrenia
Associated Clinical Features, Cognitive Function And Medication Status Schizophrenia
Research.
79. Kwon JS, Shin YW, Kim CW. (2003) Similarity and disparity of obsessive- compulsive
disorder and schizophrenia in MR volumetric abnornalities of the hippocampus amygdala
complex. J Neurol Neurosur Psychiatry; 74:962-964
80. Poyurovsky M, Bergman J, Weizman R (2006) Obsessive-compulsive disorder in elderly
schizophrenia patients. J Psychiatr Res. Apr; 40(3): 189-91
81. Berman L, Merson A, Viegner B ve ark.(1998) Obsessions and compulsions as a distinct
cluster of symptoms in schizophrenia a neuropsychological study. J of Nerv and Men Dis;
186:150-51.
82.Tibbo P, Kraetsch M, Chue P ve ark. (2000) Obsessive-compulsive disorder in
schizophrenia. J Psychiatry Res, 34: 139-146.
83. Poyurovsky M, Hramenkov S, Isakov V ve ark. (2001) Obsessive- compulsive disorder
in hospitalized patients with chronic schizophrenia. Psychiatry Research, 102: 49-57.
84. Ohta M, Kokai M, Morita Y. (2003) Features of obsessive–compulsive disorder in patients
primarily diagnosed with schizophrenia. Psychiatry Clin Neurosci; 57(1): 67-74.
85. Byerly M, Goodman W, Acholonu W, Bugno R, Rush AJ (2005) Obsessive-compulsive
symptoms in schizophrenia frequency and clinical features. Schizophr Res; 76: 309–316
86. Hwang MY, Bermanzohn PC. (2001) Şizofreni ve ektanılı durumlar, tanı ve tedavi,
Yelkovan Yayınları; 57-75.
87. Siris SG, Mason SE, Shuwall MA. (1993) Histories of substanse abuse, panic and suicidal
ideation in schizophrenic patients with histories of post-psychotic depressions. Progress in
Neuro-psychopharmacology & Biological Psychiatry;17:609-17.
88. Siris SG. (1991) Diagnosis of secondary depression in schizophrenia implications for
DSM-IV. Sch Bull, 17; 75-98.
89. Shioiri T, Shinada K, Kuwabara H, Someya T. (2007) Early prodromal symptoms and
diagnoses before first psychotic episode in 219 inpatients with schizophrenia. Psychiatry Clin
Neurosci. 61(4);348-54.
87
90. de Haan L, Beuk N, Hoogenboom B ve ark. (2005) Obsessive-compulsive symptoms and
positive, negative, and depressive symptoms in patients with recent-onset schizophrenic
disorders. Can J Psychiatry 50; 519–524.
91. Palmer B.A., Pankratz V.S., Bostwick J.M. (2005) The lifetime risk of suicide in
schizophrenia: a reexamination. Arch Gen Psychiatry, 62:247-253.
92. Pompilli M., Mancinelli I ve ark. (2005) Where schizophrenic patients commit suicide: a
review of suicide among inpatients and former inpatients. Int J Psychiatry Med, 35:171-190).
93. Goodwin R, Stayner DA, Chinman MJ, Davidson L. (2001) Đmpact of panic attacks on
rehabilitation and quality of life among persons with severe psychotic disorders. Psychiatr Serv;
52: 920-924.
94. Goodwin R, Davidson L. (2002) Panic attacks in psychosis. Acta Psychiatr Scand; 105:1419
95. Hawgood J, De Leo D. (2008) Anxiety disorders and suicidal behaviour: an update. Curr
Opin Psychiatry.21(1):51-64
96. Sevincok L, Akoglu A, Kokcu F. (2007) Suicidality in schizophrenic patients with and
without obsessive-compulsive disorder. Schizophr Res.;90(1-3):198-202.
97. Strauss JL, Calhoun PS, Marx CE ve ark. (2006) Comorbid posttraumatic stress disorder is
associated with suicidality in male veterans with schizophrenia or schizoaffective disorder.
Schizophr Res.84(1):165-9.
98. Lysaker PH, Larocco VA. (2008) The prevalence and correlates of trauma-related
symptoms in schizophrenia spectrum disorder . Compr Psychiatry. 49(4):330-4.
99. Roy A. (2005) Reported childhood trauma and suicide attempts in schizophrenic patients.
Suicide Life Threat Behav. 35(6):690-3
100. Turnbull G, Bebbington P. (2001) Anxiety and the schizophrenic process: clinical and
epidemiological evidence. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol.36(5):235-43
101. Cuesta, M.J., Peralta V. (1994) Lack of insight in schizophrenia. Schizophr. Bull.20: 359–
366.
102. David, AS.(1990) Insight and psychosis. Br. J. Pschiatry;156: 798–808.
103. Kaiser SI, Synder JA et al. (2006) The Relationships Among Insight, Social Support, and
Depression in Psychosis. The journal of Nervous and Mental Disease Volume,194:905-908.
104. Kim CH, Jayathilake K, Meltzer HY. (2003) Hopelessness, neurocognitive function, and
insight in schizophrenia: relationship to suicidal behavior. Schizophr Res.60(1):71-80.
88
105. Faragian S, Kurs R, Poyurovsky M. (2007) Insight into Obsessive-Compulsive Symptoms
and Awareness of Illness in Adolescent Schizophrenia Patients with and without OCD. Child
Psychiatry Hum Dev. J; 13.
106. Lucoff D, Liberman RP, Nuechterlein KH. (1986) Symptom monitoring in the
rehabilitation of schizophrenic patients. Schizophr Bull.12:578-602.
107. Huppert JD, Weiss KA, Lim R, Pratt S, Smith TE. (2001) Quality of life in schizophrenia:
contributions of anxiety and depression. Schizophr Res.51:171-180.
108. Wetherell JL, Palmer BW, Thorp SR ve ark. (2003) Anxiety symptoms and quality of life
in middle-aged and older outpatients with schizophrenia and schizoaffective disorder. J Clin
Psychiatry.64(12):1476-82.
109. First MB, Spitzer RL, Gibbon M, Williams JBW (1997): DSM-IV Axis I Disorders
(SCID-I). Clinical Version First published in the United States by American Psychiatric Press,
Inc., Washington DC and London, England.
110. Özkürkçügil A, Aydemir Ö, Yıldız M ve ark. (1999): DSM-IV Eksen I Bozuklukları
(SCID-I) için Yapılandırılmıs Klinik Görüsmenin Türkçe’ye Uyarlanması ve Güvenilirlik
Çalısması. ilaç ve Tedavi Dergisi. 12: 233-236.
111. Kay SR, Fiszbein A, Opler LA (1987) The positive and negative syndrome scale (PANSS)
for schizophrenia. Schizophr Bull, 13; 261-276.
112. Kostakoglu (Anıl) AE, Batur S, Tiryaki A ve ark. (1999) Pozitif ve Negatif Sendrom
Ölçeginin (PANSS) Türkçe Uyarlamasının Geçerlilik ve Güvenilirligi. Türk Psikoloji
Dergisi,14: 23-32.
113. Hamilton M (1960): A rating scale for depression. J Neurol Neurosurg Psychiatry.23: 5662.
114. Akdemir A, Örsel S ve ark. (1996): Hamilton depresyon derecelendirme ölçeği
(HDDÖ)’nin geçerliği, güvenirliği ve klinikte kullanımı. Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji
Dergisi. 4: 251-259.
115. Yazıcı K, Demir B, Tanrıverdi N ve ark. (1998) Hamilton Anksiyete Değerlendirme
Ölçeği, değerlendiriciler arası güvenirlik ve geçerlik çalıþması. Türk Psikiyatri Dergisi, 9:114117.
116. Linehan M.M., Nielsen S.L. (1981) Assussement of suicide ideation and parasuicide
Hopelessness and Social Desirability, Journal of Consulting and Clinical Psychology; 49: 773775
117. Dilbaz N., Holat H., Bayam G., Tüzer T. ve ark (1995) Đntihar Düşüncesi Ölçeğinin
Geçerlilik ve Güvenirliliği, XXXI. Ulusal Psikiyatri Kongresi.
89
118. Arslan S, Günay Kılıç B, Karakılıç H ve ark. (2001) Đçgörünün Üç Bileşenini
Değerlendirme Ölçeği güvenirlik ve geçerlik çalışması. Türkiye’de Psikiyatri, 3:17-24.
119. World Health Organizition: Measuring Quality of Life. WHO/MNH/PSF 1994/2,1994
120. Eser E, Fidaner H, Fidaner C, Eser SY, Elbi H, Göker E. (1999) WHOQOL-100 ve
WHOQOL-BREF’in psikometrik özellikleri. 3P Dergisi;7(Ek 2).23-40.
121. Üçok A. Tükel R. G.Ö. ve ark. (1998) Şizofreni hastalarında obsesif kompulsif belirtilerin
ve bozukluğun sıklığı. 3 P dergisi; 6 (2):107-110.
90
Download