Slayt 1

advertisement
Sevgi, bir nedene dayandırılamayan
duygudaşlık.[1] Sevgi
kuramının kurucusu Psikanalist Erich
Fromm, sevgiyi, insanlığın sorunlarına bir
yanıt olarak, kişideki aktif
ve yaratıcı gücün kaynağı bir enerji olarak
ve bu söz konusu yaratıcılıkla sevmeyi de
bir sanat olarak tanımlar.[2] Bir sanat
olması bakımından da uygulamada
olgunluk gerektirir.
Tarafsızlık, genel anlamıyla taraf tutmama, yansız
kalma, belirli bir zaman ve mekanda belirlenmiş tutum
ve düşünceler arasında tercih yapmama halidir.
Gündelik dilde, kararsızlık, çekimserlik, eylemsizlik,
tepkisizlik gibi kelimelerin yerine de kullanılmaktadır.
Tarafsızlık bir anlamda gerçeği yansıtmayı, zıt görüşlere
bir arada yer vermeyi ve nesnel olmayı içerebilir.
Tarafsızlık bazı görüşlere göre mutlak anlamda mümkün
değildir. Zira görüş belirtmemek yaşanan gerçekliğe rıza
göstermek ve dolaylı olarak taraf tutmak anlamına gelir.
Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi
adaletle sağlanır.
Adalet kavramı temelde hukuk kurallarına uygunluğu içerir. İnsanların toplum içindeki
davranışlarıyla ilgili olduğundan ahlak ve din kurallarıyla da ilişkilidir ve tarih boyunca tartışmalı
bir alan olmuştur.
Düşünürler eski çağlardan beri adalet kavramıyla ilgilenmişlerdir. Kutsal kitapların hepsinde
adalete ve adil olmaya ilişkin bölümler bulunur.
Eski Yunan düşünür Platon’a göre adalet en yüce erdemlerden biri, insanın ve devletin temel
davranış kuralıdır.
Aristoteles’in hareket noktasını ise eşitlik kavramı oluşturur. Ona göre, herkese eşit davranmak
adalet için yeterli değildir. Bir hukuk düzeni güçsüzleri koruduğu ölçüde adaletli olabilir. Örneğin,
günümüzde kişinin tükettiği herhangi bir maldan alınan katma değer vergisi adil bir vergi değildir.
Çünkü kişinin gelir düzeyini dikkate almaz. Buna karşılık, kişinin geliri üzerinden alınan ve gelir
düzeyi yükseldikçe vergi oranının da arttığı gelir vergisi daha adil bir uygulamadır.
18. yüzyılda Aydınlanma Çağı düşünürleri adalet kavramını daha dar biçimde tanımladılar. Onlara
göre hukuka ve hukuksal eşitliğe uygunluk adalet için yeterlidir. Ne var ki, hukuk düzeni her
zaman adil olmayabilir. Çünkü hukuk yasaların her durumda aynı biçimde uygulanmasını
gerektirir. Oysa yargıç herhangi bir olayda yasayı uygularken, durumun özelliklerini de göz
önünde bulundurmak zorundadır. Böylece genel bir nitelik taşıyan yasanın eksik yanları
uygulamada giderilebilir ve adalete daha çok yaklaşılabilir.
Saygı, ilişki içinde olan birey veya kurumların(örneğin dinlerin veya ulusların),
birbirlerinin ilgi ve tutumlarının farkında oldukları, yapıcı bir davranış tarzını
benimsedikleri olumlu bir duygudur. Saygı, ilişkide olunan, iletişim kurulan varlık veya
oluşumun hak, değer, inanç ve her türlü özelliğini göz önünde tutmak ve
bunlara önyargısız yaklaşmayı içerir. Her ne kadar tersi gibi gözükse de saygı
kavramı haklar kavramının varlığından önce gelir ve haklar kavramına dayanmaz.
"Saygı", terim olarak genellikle kişiler arası ilişkilerde kullanılır. Buna göre Türk Dil
Kurumu'nun saygı sözcüğüne verdiği tanımlar şöyledir:
Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı
dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram.
Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu.[1]
Aslında saygı terimi kişiler arası ilişkilerle sınırlı değildir; hayvanlar,
gruplar, müesseseler ve örneğin ülkeler arasında kullanabilen bir terimdir.
Her ne kadar saygı zaman zaman kibarlık veya görgü ile eş anlamlı kullanılsa da, bunlar
birer davranışken saygı bir tutumdur. Davranışlarda görülen kültürler arası farklılıklar ve
aynı davranışın farklı kültürlerde farklı anlamlar taşıması sonucu zaman zaman kişiler
tamamen kendilerine dair unsurlardan veya dışa dönük çeşitli davranışlarından dolayı,
saygısızlık kastı olmasa da saygısız olarak tanımlanabilirler.
Sözlükte "güven" ne demek?
1. Kendine, değerlerine inanmaktan
kaynaklanan yüreklilik.
2. Birine inanma ve bağlanma duygusu,
itimat.
3. Güvenlik, emniyet
Kaynak: http://guven.nedir.com/#ixzz3OuRv
Yb3l
Doğruluk, hakikat olarak da kullanılan felsefe terimi ya da kategorisi.
Felsefenin bütün gelişim aşamalarında, felsefe içi tartışmalarda ve
tanımlamalarda belirleyici bir konu başlığı olarak yer almıştır.
Dolayısıyla genel bir tanımı olmaktan çok, her felsefe eğiliminde ya da
okulunda farklı şekillerde tanımlanışları söz konusudur. Yine de genel
bir tanımlama yapılacak olursa, Doğruluk ya da Hakikat, gerçek’ten ya
da gerçeklik’ten ayrı olarak belli bir gerçekliğin düşünsel ya da zihinsel
olarak temsil edilmesi ve temsilin gerçeklige uygun olması halidir
diyebiliriz. Bu son derece sorunlu bir tanımlamadır söz konusu felsefeiçi tartışma bağlamında; özellikle de günümüz felsefe tartışmalarının ya
da bu tartışmaların sonuclarının boyutları dolayısıyla.
Her felsefe eğilimi ya da akımı belli bir epistemolojik model
kullanmakta ve dolayısıyla Doğruluk kategorisi buna göre farklı
niteliklerde ele alınıp değerlendirilmektedir.
Sorumluluk, kişinin kendine ve başkalarına karşı yerine getirilmesi
gereken yükümlülüklerini zamanında yerine getirmesi
zorunluluğudur.
Sorumluluk, karakterin en önemli öğelerinden biridir. Sorumlu
olan kişi kendi üzerine düşen görevleri ve işlevleri zamanında ve
istenilen şekilde istenilen biçimde yerine getirmek zorundadır.
Sorumluluk duygusu ya küçük yaşta doğal olarak
varolan çevre dolayısıyla insanın içinde yereder veya daha sonra
dışardan verilen eğitimle yaratılır. Sorumsuz insan sürekli
başkaları tarafından güdülen insandır.Sorumlu insan ise, yapılması
gereken bir işi zamanında yapabilmek için inisiyatifi ele alıp
kendiliğinden harekete geçebilen insandır. Sorumluluk,
varoluşçu felsefe anlayışının en önemli öğesi halindedir.
Aşk, bir başka varlığa karşı duyulan
derin sevgi. Sevgi
kuramının kurucusu Psikanalist Erich
Fromm, sevgiyi, insanlığın sorunlarına bir
yanıt olarak, kişideki aktif
ve yaratıcı gücün kaynağı bir enerji olarak
ve bu söz konusu yaratıcılıkla sevmeyi de
bir sanat olarak
tanımlar.[1] Bir sanat olması bakımından
da uygulamada olgunluk gerektirir.
1.Dürüstlük T.D.K sözlüğünde
“doğruluk” olarak,
diğer sözlüklerde ise “özü sözü bir
olma”, “olanı olduğu gibi yansıtma",
“gerçeği saklamama”, “bildiğinden,
inandığından ve olduğundan başka
türlü görünmeye veya göstermeye
çalışmama” olarak tanımlanır. Eski
Türkçedeki karşılığı samimiyettir.
7/D
SINIFI
Download