BÖLGESEL GELİŞMELER İSRAİL’İN DİĞERLERİ Etiyopyalı Yahudiler İsrail toplumunda yer alan Yahudiler arasındaki ırkçılığın tek mağduru sayılamazlar. Ancak özellikle Aşkenaz Yahudi topluluğunun diğer Yahudi topluluklarına karşı beslediği ayrımcı düşünce ve tavırlar ‘beyaz olmayan’ Etiyopyalı Yahudilerin durumunda daha belirgin hale gelmektedir. Zira İsrail devletinin Etiyopyalı Yahudileri ‘beyazlaştırma’ gayreti bu önyargılı tavırlardan dolayı zorlaşmakta ve ırkçılığın daha sistematik ve sinsi olarak İsrail toplumuna yerleşmesini sağlamaktadır. İbrahim EFE İ srail polisinin Etiyopyalı bir İsrail askerini (Damas Pakada) tartakladığı güvenlik kamerası görüntüleri, internette ve sosyal medyada hızla yayıldıktan sonra Beta İsrail olarak da bilinen Etiyopyalı Yahudiler maruz kaldıkları ayrımcılığı ve polis şiddetini protesto etmek için 2015 yılının Mayıs ayının ortalarında Tel Aviv’de tekrar bir araya geldiler ve yine İsrail polisinin sert müdahalesi ile karşılaştılar. Protestocular olayda en çok payı olduğu görülen İsrailli polisin yargılanmasını isteseler de beklenildiği üzere dava polisin disiplin birimine sevk edildi ve söz konusu İsrailli polisin herhangi bir suçla yargılanmayacağı bildirildi. Davayı kapatan Başsavcı Yehuda Weinstein ‘karşılıklı şiddet zincirinin’ Pakada’nın usulüne uygun olarak tutuklanmasına yol açtığını not ederek meseleyi hukuki olarak neticelendirdi. Ayrıca olayı siyasi olarak tatlıya bağlamak ve Pakada’nın gönlünü almak için İsrail vatandaşı Etiyopyalıların 76 temsilcileri ile tertiplenen bir buluşmada Benyamin Netanyahu mağdur asker Pakada ile samimi pozlar vererek “ırkçılık olgusuna karşı birleşmek, onu kınamak ve ortadan kaldırmak” gerektiğini söyledi. Olayın bu şekilde geçiştirilmesi hem İsrail’de yaşayan Etiyopyalıların büyük bir kısmını hem de insan hakları savunucularını tatmin etmedi ve İsrail toplumundaki ayrımcılık/ırkçılık sorununu tekrar gündeme getirdi. Bu durumu açıklamadan önce Beta İsrail toplumunun tarihine kısaca değinmekte fayda var. Beta İsrail ya da Falaşalar Gerek akademik yazında gerekse İsrail medyasında Etiyopyalı Yahudiler için Beta İsrail (İsrail’in Evi) ifadesi yaygın olarak kullanılmakta. Hatta Etiyopyalıların bu kullanımı tercih ettikleri bile söylenmekte. Ancak Amhara dilinde Etiyopya’daki yerli Yahudiler için kullanılan ve ‘sürgünler’ ya da ‘yabancılar’ anlamına gelen ‘Falaşa’ kelimesi, aslında İsrail vatandaşı Etiyopyalıların durumunu özetler niteliktedir. Kökenleri hakkında çeşitli rivayetler bulunan Falaşalar, ilk olarak 1977 yılında İsrail’e göç etmeden önce Etiyopya’nın kuzey batısında, özellikle dağlık alanlarda yaşadılar. 1980’li yıllarda topluluğunun nerdeyse yarısı İsrail’e göç etti ve Beta İsrail topluluğunun merkezi Etiyopya’dan İsrail’e taşındı. 1991 yılındaki Süleyman Operasyonu’nun ardından artık tüm Beta İsrail topluluğu İsrail’de yaşıyordu. Bu hızlı göçün ardından pek çok tartışma ve sorun da beraberinde geldi. Örneğin, bu topluluğun Yahudiliğinin tartışılması, İsrail toplumuna uyumu, ucuz işgücü olarak kullanılması, ayrımcı ve ırkçı tutumlara maruz kalması. Bazı Yahudiler Daha Eşittir Bir kavram olarak Yahudilik çok boyutlu olsa da Etiyopyalı Temmuz-Ağustos Cilt: 7 Sayı: 69 Yahudilerin mevcut duruma gelmelerinin yegâne sebebi Yahudi olmalarıdır. Ayrıca meşhur Geri Dönüş Yasası’na göre Etiyopyalı Yahudiler, İsrail’e yerleşme ve İsrail vatandaşı olma hakkına sahiptir ve bu vatandaşlığın tüm haklarından yararlanabilir. Ne var ki bu topluluğun hayatında ırkın önemli bir yer tutmasına neden olan maruz kaldıkları ayrımcı ve ırkçı tutumlar yaygın olarak bilinmekte ve raporlanmaktadır. Bireysel saldırıların yanı sıra, bu tutumlar daha yapısal bir düzeyde, kurumlar aracılığıyla Beta İsrail topluluğunun aleyhine işlemektedir. Bu türden bir ayrımcılığın birkaç farklı boyutu vardır. Ten renklerinin ve ritüellerinin farklı olmasının yanı sıra sosyoekonomik olarak güçsüz olmaları, Beta İsrail topluluğunu İsrail toplumunda daha dezavantajlı bir konuma yerleştirmektedir. Nüfusun % 1.7’sini (135,500) teşkil eden Beta İsrail topluluğu arasında yoksulluk, işsizlik ve eğitimsizlik toplumun geri kalanına nispeten daha yüksektir. Tüm bu nedenlerden dolayı İsrail devletinin ve toplumunun ırkçı tutum ve davranışlarına en fazla maruz kalan ‘siyahlar’ (elbette Filistinlilerden sonra) Falaşalardır. Bu durumu inceleyen pek çok araştırma bu gerçeği ortaya koymaktadır. Jerusalem Post’da 2005 yılında yayınlanan bir araştırma sonucuna göre İsraillilerin neredeyse yarısı (% 43) kendilerinin ya da çocuklarının Etiyopyalı bir Yahudi ile evlenmesini istememektedir. Dahası, 2014 yılında SHATIL ve bazı diğer sivil toplum kuruluşları 21 Temmuz-Ağustos Cilt: 7 Sayı: 69 Mart Uluslararası Irk Ayrımcılığını Ortadan Kaldırma Günü’nü (International Day for the Elimination of Racial Discrimination) anmak için İsrail’de ırkçılık üzerine yapılan bir araştırmanın sonuçlarını açıkladılar. Buna göre İsraillilerin % 95’i ırkçılığı bir sorun olarak görmekte, % 85’i Etiyopyalı göçmenlere karşı bir ırkçılık olduğuna inanmakta ve % 70’i hükümetin ırkçılıkla savaşmak için yeterince çalışmadığını düşünmekte ve yüzde % 19’u hükümetin ırkçılığı cesaretlendirdiğini savunmaktadır. Elbette Etiyopyalı Yahudiler İsrail toplumunda yer alan Yahudiler arasındaki ırkçılığın tek mağduru sayılamazlar. Ancak özellikle Aşkenaz Yahudi topluluğunun diğer Yahudi topluluklarına karşı beslediği ayrımcı düşünce ve tavırlar ‘beyaz olmayan’ Etiyopyalı Yahudilerin durumunda daha belirgin hale gelmektedir. Zira İsrail devletinin Etiyopyalı Yahudileri ‘beyazlaştırma’ gayreti bu önyargılı tavırlardan dolayı zorlaşmakta ve ırkçılığın daha sistematik ve sinsi olarak İsrail toplumuna yerleşmesini sağlamaktadır. İsrail Seçimlerinde Kazanan Sandık: Irkçılık Yirminci Knesset (Meclis) seçimleri, 17 Mart 2015’te sandıklar kapanıncaya kadar İsrail’in Arap vatandaşlarına karşı yürütülen ırkçı siyasete tanıklık etti. Arap vatandaşların katılımını ve hatta varlığını gayri meşrulaştırmaya çalışan tehditler ve sindirme politikaları, pek çok İsrailli siyasetçi tarafından dillendirildi. Bir önceki hükümet döneminde Knesset Seçim Kanunu düzenleyerek meclise girme sınırını % 2’den % 3.5’a çıkardı. Bunun üzerine farklı Arap partileri aynı çatı altında (Birleşik Arap Listesi) birleşerek seçime girme kararı aldı. Birleşmenin ardından Dışişleri Bakanı Lieberman bir TV programında şunları söyledi: “Komünistler, İslamcılar ve Nasırcılar arasında hiçbir fark yoktur. Onları birleştiren yegâne şey İsrail Devleti düşmanlığıdır ve Knesset içerisindeki terörist örgütlenmeleri temsil etmektedirler.” Lieberman’ın toplu bir şekilde Arap siyasetçileri gayri meşrulaştırdığı ve şeytanlaştırdığı (devlet düşmanı olma anlamında) bu ifadeler, Arap siyasetçilere ve seçmenlerine karşı yürütülen ayrımcı politikaların öncüsüydü. Nihayet seçim günü geldiğinde Batı Şeria’daki yerleşimleri temsil eden Samaria Yerleşim Komitesi yöneticisi Sagi Kaisler sandıkları korumak için örgütlenen 1500 kişilik bir gönüllü ekibine şunları söyledi: “Her nerede Arap köyü varsa orada sahtekârlık vardır. Bu onların çalışma şeklidir. Bunu kendi yerel seçimlerinde yapıyorlar, bunu devlete karşı yapmıyorlar, bu onların doğalarında var…” Her ne kadar seçimler Arap partilerinin birleşmesine ve Knesset içerisinde Arapların temsilini güçlendirecek bir sonuca vesile olsa da seçim sonuçları İsrail siyasetinde kazananın ırkçılık olduğunu göstermektedir. Yrd. Doç. Dr., Kilis 7 Aralık Üniversitesi 77