FERİT SAYIN IRKÇILIK ÜZERİNE Günden güne; her bakımdan gelişip globalleşen dünyamızda, hâlâ benliğini muhafaza eden bir kavram var ki, aklıma geldikçe dayanamıyorum. Çağımızın en geri kalmış faşist düşüncesi. Neden mi bahsediyorum? Tahmin etmesi çok güç olmasa gerek. Irkçılık… Aşırı milliyetçilik ile kamçılanan, insanları ırklarına göre ayırma ya da benim ırkım senin ırkından daha üstündür düşüncesi ise başlı başına bir fiyasko. Bu fiyaskoyu insanlık tarihinin her döneminde görebiliyor ve tekrar ettiğini, edeceğini, idrak edebiliyoruz. Tarihteki savaşların, anlaşmazlıkların temel nedeni ise bu ve bu tür saçma kavramlar. Tıpkı Yahudi soykırımı veya Boşnak soykırımı gibi tarihin bu acı dönemlerinin sorumlusu ise yine bu ırk ayrımı yapan düşünce yapısıdır. Irkçılık üzerine bugüne dek onlarca makale, araştırma yazıldı ve benim amacım bu dokümanları tekrardan ele almak değil, benim bu yazımdaki asıl gayem ırkçılığın daha ötesine renk ayrımı gözeterek yapılan, uygulanan, insanlar arasındaki eşitsizliğe, ayrımcılığa… Renk… Tek kelime. Renk diyince insanın aklında ne canlanır? Çoğu insanın o anki ruh haline göre kafasında bir şeyler canlanır. Mutlu ise turuncu ve sarı; içimizi ısıtan sıcak renkler kimisin de mavinin o en doyulmaz en gökyüzünü anlatan tonu canlanıverir. Ama hiç kimsenin aklına ten rengi gelmez, gelmemeli. Diyorum ya renk ne kadar da basit çıkıveriyor ağızdan. Düşünün ki karşınızda Afrikalı biri var ve siz bu insana aşağılayıcı bir şekilde bakıyor ve ona “ zenci ” diyebilme hakkını kendinizde bulabiliyorsunuz, peki karşınızdaki kişinin duygularını, incinmiş olan kişiliğini hesaba katabiliyor musunuz? İşte benim merak ettiğim durumda budur, bir insan empati yapmaksızın nasıl başka bir insana ayrımcılık yapar, nasıl kendini diğer insanlardan üstün görebilir. Bana göre, bu basitçe milliyetçilik kavramıyla açıklanabilecek bir olgu değildir. Eski çağlardan beri süre gelen bir olgudur, örnek olarak Roma İmparatorluğu verilebilir. Siyahî insanlar eskiden beri aşağılanan, hor görülen ve hatta insani olmayan hayat şartlarında yaşamaya zorlanmış kişilerdir. Ek olarak, beyazların kendilerini üstün görmelerinin altında yatan muhtemel sebep ise toplum (çevre, sosyal hayat vs.) tarafından empoze edilen beyaz ırkın güzelliğidir. Günümüzde, benim düşünceme göre, çevremizdeki unsurları dikkatli bir şekilde gözlemlersek eğer hep beyaz insanlar üzerinden dönen reklamlar, afişler vs. gibi medya organlarıyla karşılaşıyoruz ve bu durumda, medya bizim fikirlerimizi manipüle ediyor. Daha sonra ise ideal insanın beyaz tende olması gerektiği gibi yanlış bir fikre kapılarak, siyahî insanlara karşı cephe alıyor ve onlardan daha üstün mertebede olduğumuz kanısına varıyoruz. Bu renk ayrımcılığını yapmak saçma ve bir o kadar da kabul edilemez bir gerçekliktir. Görselde gördüğünüz kişi Emmett Till, ondört yaşında ırkçı bir cinayet sonucunda hayatını kaybetmiş Afro- Amerikalı bir çocuk. Görselin sağ kısmında, Till’e uygulanan vahşeti görüyoruz ve bence, siyahîlere karşı yapılan ayrımcılığı algılamamız açısından bu görsel oldukça önemli çünkü bu cinayetten sonra Amerika’da siyahîler kendi haklarını kazanmak için protestolara başlamışlardır ve zamanla, Till siyahî hareketin sembollerinden biri olmuştur. Dünyada bu kadar çok zorluk varken hayatı daha da zor hale getirmenin ne anlamı var ki… Her gün yeni engeller çıkıyorken karşımıza neden yenisini ekliyoruz kendimize. Birileri kendi menfaatlerinin uğruna zaten yeterince hayatımızı zorlaştırmıyor mu? Bir insanı insan olduğu için sevmek bu kadar mı zor? Din, ırk, dil, renk; bunlar neden bu kadar önemli? İnsan; beyazken de siyahîyken de insan değil mi? . Bu yazımda, izlediğim Othello adlı tiyatro oyunundan edindiğim izlenim sonucu ile siyahîlere karşı yapılan anlamsız ırkçılığı gözler önüne sermeye çalıştım, oyunda Venedikli Komutan Othello’nun maruz kaldığı olaylar beni derinden etkiledi ve ırkçılığın ne kadar korkunç bir şey olduğunu hatırlattı. Kaynakça: Eser: Othello, William Shakspeare. Görsel : http://i0.wp.com/libertyandjusticeforall.org/wpcontent/uploads/2015/08/emmett_till1.jpg