Yrd. Doç. Dr. İpek EROĞLU KOLAYİŞ Kuvvet, dayanıklılık ve esnekliği geliştirmeye yönelik programları, amacına uygun olarak hazırlamak ve uygulayabilmek için beden eğitimci ve antrenörlerin kas sistemini iyi bilmeleri gerekmektedir. Hareketlerimiz ATP’nin içindeki kimyasal enerjinin mekanik enerjiye çevrilmesine bağlıdır. Bu özel enerji sonucu iskelet kaslarının hareketi gerçekleşir. Vücudun ani (akut) ve uzun süreli (kronik) egzersize karşı verdiği cevapları anlayabilmek için iskelet kası temel yapısı ve fonksiyonlarını anlamak gerekir. Kas dokusunun görevleri; Hareketi sağlamak Organizmaya destek görevi yapmak Vücudun şeklinin korunmasını sağlamak Isı üretimi Kas dokusu; Kasılma özelliğine sahip, kas lifi adı verilen uzun hücrelerden oluşmaktadır. Kas hücresi kısalıp kalınlaşarak şekillerini değiştirebilir ve tekrar eski hallerine dönebilir Kasıldıklarında vücut bölümlerinin hareket etmesini sağlarlar. Buna göre kasların ortak özellikleri; Uyarılabilirlik (Eksitabilite) Kasılabilirlik (Kontraktilite) Uzayabilme-gerilebilme (Ekstansibilite) Normal boyuna dönebilme (Elastisite) Kasa ilişkin genel bilgiler KASIN ÖZELLİKLERİ; • Eksitabilite: Uyarıları alabilme ve yanıt verebilmeyi ifade eder. • Kontraktibilite: Kasın uyarı karşısında şekil değiştirmesini, kısalması ya da uzamasını ifade eder. • Ekstansibilite: Normal uzunluğunun ötesinde gerilebilmeyi ifade eder. • Elastisite: Gerilme fonksiyonu ortadan kalkınca normal uzunluğa dönmeyi ifade eder. İnsan vücudundaki bütün hareketler (yürüme, solunum gibi) kas kontraksiyonu ile gerçekleşir. Vücudumuzda üç tip kas dokusu vardır. Düz kas dokusu iç organların ve damarların duvarında bulunur. Kalp kası dokusu. Sadece kalpte bulunur. İskelet dokusu Çizgili kaslardır, iskelet sisteminin hareketini sağlarlar. Üç farklı kas dokusu: iskelet, kalp ve düz kaslar Çizgisiz, Düz kaslar Otonom sinir sistemi tarafından innerve edilir (uyarılır) ve istem dışı otomatik olarak kasılırlar. Çizgili kaslara oranla daha yavaş kasılırlar ancak kontraksiyonları daha ritmik ve devamlıdır. Kas lifleri uzun iğ şeklindedir ancak dış görünüşleri çevrelerindeki dokulara uyum sağlamak üzere belli oranda değişebilir. Her lifin yalnız bir çekirdeği vardır. Troponin dışında iskelet kasında bulunan bütün kas proteinleri çizgisiz kaslarda da bulunur. Kalp Kası Yalnızca kalpte bulunur ve iskelet kası gibi sarkomerler içeren çizgili bir yapıya sahiptir. Ancak kalp kası lifleri daha kısadır ve dallanma gösterirler. Mitakondrileri daha büyük ve fazladır. Kalp kası dışarıdan herhangi bir uyarı almaksızın otomatik olarak kasılır. Kalp kası uyarıya karşı bütün kasa yayılan dalgalanmaya benzer bir kontraksiyonla cevap verir. İskelet kasında kuvvet oluşumu derecelendirilebilinir (ihtiyaca göre kuvvet üretimi). Ancak temelde kalp kası ve iskelet kasının kasılma mekanizması aynıdır. İskelet kası İnsan vücudunda toplam olarak 600’den fazla kas bulunur. Bunların yaklaşık 430’u sağlı sollu yani çift olarak bulunan iskelet kaslarıdır. Bunların her biri fibröz bağ dokusundan oluşan çeşitli kılıflara sahiptir. Her kas fibril (lif) adı verilen binlerce silindirik kas hücresinden oluşur. Bu uzun, ince, çok nükleuslu lifler birbirine paralel olarak uzanır. Kontraksiyon (kasılma) kuvveti lifin uzun ekseni boyunca oluşur. Bir kasta ne kadar kas fibrilinin olacağı kasın büyüklüğü ve yaptığı işle orantılıdır. Bağ dokusu (Vücudumuzun her yerinde bulunur ve vücut ağırlığının büyük bir bölümünü oluşturur. Bağ dokusu vücut bölümlerini birleştirir; destekler, korur, çatı oluşturur, boşlukları doldurur, yağ depolar, kan hücreleri üretir, enfeksiyonlara karşı korur, hasara uğramış dokuları onarır. Kemik dokusu, eklem dokusu (sert) adipoz (yağ), fibroz bağ doku (yumuşak) gibi) İskelet kası bir tür bağ dokusu zarıyla bir araya getirilmiş binlerce esneyebilen kas lifinden oluşur. Her bir kas hücresini veya fibrilini kapsayan bu bağ dokusuna Endomisyum diyoruz. Hemen bu endomisyuma yapışık, içindeki kas hücresi membranına da sarkolemma denir ancak bağ dokusu değildir.. Sarkolemma tarafında sarılan hücrenin iç kısmı sarkoplazma adı verilen özel bir protoplazmadan oluşur. Sarkoplazma kontraksiyonda rolü olan proteinler, enzimler, yağ ve glikojen partikülleri ile nükleus (çekirdek) ve çeşitli özelleşmiş hücresel organelleri içerir. Sarkoplazmik retikulum olarak bilinen ağ örtüsü şeklinde yaygın bağlayıcı tübüller, kanallar , veziküller (kesecikler) ve enerji üreten hücresel yapılar (mitakondriler) bulunur. Bu son derece özelleşmiş sistem hücrenin yapısal bütünlüğünün sağlanmasında ve kas kontraksiyonunda önemli rol oynar. Kas fibrilleri (hücreleri) kas demetlerini yani fasikülleri meydana getirir. Farklı sayılardaki kas liflerinden oluşan kas demetleri de perimisyum adı verilen bir bağ dokusu yardımıyla bir arada tutulur. Tüm kas (ya da tüm kas demetleri) epimisyum adı verilen bağ dokusuyla çevrilidir. Tendonlar Kas içi tüm bağ dokusu gruplar oluşturur ve her iki ucundaki tendonlardaki bağ dokuları yardımıyla birbirlerine eklenirler. Bu tendonlar kemiğin en dış katmanı olan periosta sıkı sıkıya iskelet kaslarını kemik dokuya bağlarlar. Kas fibrillerinin iskelet ile doğrudan teması yoktur bu sayede kaslar doğrudan birbirine bağlanır ve en yüksek kasılma elde edilir. Tendonlar kaslardan daha sağlamdır ve ayrıca cansız fibrillerden oluşur dolayısıyla büyük bir kasın oluşturduğu kasılmaya çok küçük bir tendon dayanabilmektedir. İskelet kasının kimyasal bileşimi Kasın %75’i su, %20’si protein ve geriye kalan %5’i inorganik tuzlar; yüksek enerji fosfatları, üre ve laktik asit gibi maddeler, kalsiyum magnezyum ve fosfor gibi mineraller çeşitli enzim ve pigmentler, sodyum, potasyum ve klor iyonları, aminoasit, yağ ve karbonhidratlardan oluşur. En önemli kas proteinleri myozin, aktin ve tropomiyozindir. Bu proteinler kasın toplam içeriğinin sırasıyla %52, %23, ve %15’ini oluştururular. Ayrıca 100 gr. kas dokusunda myglobin adı verilen yaklaşık 700 mg. bağlanmış protein bulunur. Kanlanma Kaslar kan damarlarıyla beslenir. Arter ve venler kaslara bağ dokularıyla birlikte girer ve kas fibrillerine paralel uzanırlar. Bunlar bir çok kılcal damarlara ayrılır ve endomisyum içi ve çevresinde çok sayıda şebeke oluştururlar. Böylece her kas fibriline arterial sistemden oksijen yani temiz kan desteği sağlanır ve venöz sistemle karbondioksit gibi atık ve zararlı maddelerin atılması olanağı tanınır. Sedanter erkek ve kadınlarda her kas fibrili çevresinde ortalama 3-4 kılcal damar bulunmasına karşılık bu sayı sporcularda 5-7 arasında değişmektedir. İskelet kasının gereksinim duyduğu kan miktarı kasın aktivite düzeyine bağlıdır. Maksimum yüklenme sırasında kasın kan gereksinimi dinlenmenin 100 katına çıkabilir (Örneğin: Dakikada 4 litre oksijen alımı gerektiren bir egzersizde 30 kg. kas için yaklaşık 3,4 L/dak. Oksijen tüketimi gerçekleşir. Bu miktarda ki kas kütlesinin dinlenik durumda harcayacağı oksijen miktarı 0,3 L/dk. dır). Kan gereksinimi çok sayıda kılcal damarlardan başka yollarla da sağlanabilmektedir. Örneğin aktif kasların kasılma ve gevşemesiyle kan damarları dönemsel olarak sıkışırlar. Bu sayede oluşan pompalama ve emme hareketi kanın kalbe akışını hızlandırır, böylece kaslara dönen temiz kan miktarı artar. Vücudun aktif olmayan bölgelerine (deri, barsaklar, böbrek gibi) kan taşıyan arterlerin büzülmesi ve aktif iskelet kaslarına giden damarların genişlemesi de kaslardaki kan dolaşımını düzenlemeye yardımcı olur. Zorlayıcı tipteki aktiviteler biraz daha farklı bir tablo oluşturur. Bir kas kendi kuvvet oluşturma kapasitesinin % 60’ı oranında kasılırsa, artan kas içi basınç nedeniyle kasa olan kan akışı engellenir. Ayrıca uzun süreli statik ve izometrik kontraksiyonda kontraksiyonun kompresif kuvveti kan akışını durdurur. Bu koşullarda kas çalışmasının devamı için gerekli olan enerji temel olarak depo edilmiş fosfojenlerden ve anaerobik glikoliz yoluyla sağlanır. İnnervasyon Her kas lifi diğer kas liflerinden sarkolemma tarafından sarıldığı için bir kas fibrilinin uyarılması komşu kas liflerini de doğrudan uyarmaz. Bir kası innerve eden bir sinir her biri omuriliğin ayrı bir sinir hücresinden başlayan bir çok sinir hücresinden oluşur motor (efferent) ve duysal (afferent) fibrillerden oluşur ve genellikle kas içine kan damarları ile birlikte girerler. Kas içi bağ dokusu boyunca dallara ayrılıp dağılır ve böylece tüm kas fibrillerine ulaşırlar. Motor sinirler, yani uyarıldığında kasın kasılmasına sebep olan sinirler, MSS’nden köken alırlar (beyin ve omurilik). Bir motor sinirin kas fibrili üzerinde bittiği noktaya Nöromüsküler (sinir-kas) kavşak veya motor son plak adı verilir. Omurilikteki tek bir motor sinir hücresi, bir kasa uyarı gönderdiğinde o sinirin yan dalları tarafından uyarılan bütün kas lifleri aynı anda uyarılır ve kasılırlar. Kasa giren yani uyaran sinirlerin %60’ı motor sinirlerdir. Geriye kalan % 40 oluşturan duysal sinirler ise vücudun herhangi bir noktasındaki ve organların durumunda oluşan değişiklikleri kaslardaki duyu mekanizması aracılığıyla MSS’ ne ulaştırma işlevini görürler. Yani duyu sinirleri kasın duyu organlarından aldığı, ağrı ve vücut kısımlarının algılanışına ait bilgileri MSS’ne iletir. Duysal sinir uçlarının bazıları da kas tendonları ile bağlantılıdır. Bu duysal sinir uçları kas gerilimindeki (kontraksiyon, gevşeme, gerilme gibi) değişiklikler tarafından stimüle edilirler ve uyarıları daha önce de belirtildiği gibi MSS’ ne gönderirler. Bu uyarılar kas tonusunun devam ettirilmesine ve kas hareketlerinin hızının ve miktarının ayarlanmasında önemli rol oynarlar. Kasılma Mekanizması Kaslar 4 değişik protein yapısındadır (aktin, myozin, troponin ve tropomyozin). Aktinler ince myozinler kalın çubuklar şeklinde birbirleri üzerinde dizilmişlerdir. Kas hücresi bu diziliş nedeni ile mikroskop altında çizgili göründüğünden “çizgili kaslar” adını almışlardır. İskelet kasları içinde ayrıca enerji oluşumunda görevli mitakondriler, yağ ve karbonhidrat içeren kesecikler ve enerji üretimi sonunda ortaya çıkan laktik asidi ve kasılmayı sağlayan kalsiyumu boşaltmaya yarayan bir tüp sistemi bulunur. Troponin ve tropopmyozin de gevşeme olaylarında görevlidir. İskelet kaslarına çizgili görünümü veren aktin ve miyozin filamentlerinin dizilişidir. Sarkomer üzerinde, yalnızca aktin filamentlerin bulunduğu bölge I bandı adını alır ve ışık mikroskobunda açık renk görüntü verir. Öte yandan aktin ve miyozin flamentlerinin birlikte yer aldığı kısımlar daha koyu renkte görülürler. Bu bölgeler A BANDI olarak isimlendirilirler. A bandının ortasında aktinin ulaşamadığı ve yalnızca miyozinden oluşan bir alan vardır. H BÖLGESİ olarak adlandırılan bu bölge I bandından daha koyu, A bandından ise daha açık renkte görülecektir. I bandı ortasında dikey olarak uzanan Z ÇİZGİSİ bulunur. Böylece, dinlenim durumundaki, iki Z çizgisi arasında H bölgesini saymazsak sırasıyla I-A-I bantları yer almış olur. Z çizgileri bir myofibrilden diğerine doğru uzanarak kas lifinin içindeki myofibrilleri birbirine bağlarlar. İki Z çizgisi arasında kalan bu bölgeye SARKOMER adı verilir. Sarkomer kas kasılmasında kısalma ve uzamanın gerçekleştiği bölümdür. Sarkoplazma içerisinde yer alan organellerden biriside SARKOPLAZMİK RETİKULUM, uzunlamasına (longitudinal) tübüller ve bunların sonlandıkları sarnıç bölgelerinden oluşur. Uzunlamasına tübüller myofibrillere paralel olarak yerleşmişlerdir. Sarkoplazmik retikulum sarnıçları, hücre zarından lif içine doğru kıvrım yapmasıyla oluşan transvers tübüllerle (T tübüller) her iki yanda komşuluk yapar. Böylece T Tübül-Sarkoplazmik retikulum Sistemi ilişkisi sayesinde aksiyon potansiyeli lif içlerine kadar iletebilir. Bu ileti bir kalsiyum deposu olan sarkoplazmik retikulumdan Ca++ iyonunun sarkoplazmaya salınmasına yol açarak kas kasılmasına neden olur. T-Tübül Sarkoplazmik Retikulum Sist. nin kas lifinde oluşturduğu hacim, antrenmanlı bireylerde normalin 3 katına kadar ulaşabilir. Kas Kasılması Kas kasılmasında aktin ile myozin flamentlerinin etkileşimi sonucu aktin flamentleri ortaya doğru çekilmesi ile sarkomerin boyunun kısalmasıyla gerçekleşir. Aktin ile myozin arasında aktomyozin köprücükleri kurulur. Kas kasılması aktin filamentlerin miyozin filamentleri üzerinde kayması ile gerçekleşir. Bu duruma literatürde KAYAN FİLAMENTLER TEORİSİ olarak adlandırılır. Kayan filamentler teorisine göre kalın ve ince filamentler kendi boylarında bir değişiklik olmaksızın birbirlerine doğru kayarlar ve bu kasın kasılması ve uzamasına neden olur. Bu hareket sarkomer içindeki bazı alan ve bandların büyüklüklerini nispeten değiştirir. Kontraksiyon sırasında ince aktin molekülleri myosin filamentlerine doğru kayar ve A bandının içine doğru hareket eder. (İstirahat sırasında A bandının dışına doğru) Bu nedenle kontraksiyon sırasında en önemli yapısal değişiklik I bandının boyunun kısalmasıdır. İzometrik kasılmada lifin boyu nispeten değişmez I ve A bandlarının boyu da nispeten aynı kalır. Eksentrik kasılma sırasında kas boyu uzar ve A bandlarının genişliği artarken kuvvet üretilir. Kayan filamentler teorisine göre kas kasılmasının gerçekleşme aşamaları aşağıdaki gibidir. Dinlenim 1. Dinlenimde aktin üzerindeki miyozin çapraz köprülerinin tutunacağı aktif bölgeler troponin-tropomiyozin kompleksi tarafından kapatıldığından miyozin ile aktin arasında herhangi bir bağlanma yoktur (NOT: Dinlenme halinde myosin filamentleri çapraz köprücükleri aktin filamentlerine doğru uzanırlar ancak onlarla temas etmezler). Çapraz köprücüklerinin ucuna bir ATP molekülü bağlıdır. 2. Aksiyon potansiyeli (sinirsel ileti) kas hücresi içine T-Tübleri yoluyla ulaştığında sarkoplazmik retikulum içinde bulunan Ca++ hücre içine çıkar. 3. Kalsiyum troponin C ile birleşir ve aktin üzerinde troponin tropomiyozin kompleksinin kapattığı etkin noktalar açılır (Ek: Sarkoplazmik retikulum vezikülleri içerisinde bol miktarda Ca++ iyonu depolanır. Ca++ sarkoplazmada serbest halde değilse aktin filamentindeki troponin, myosin çapraz köprüsünün aktine bağlanmasını inhibe eder-engeller. Ca++ iyonlarının Sar. Ret.’dan sarkoplazma içine serbest bırakılması için sinir uyarısı gerekir). 4. (Ek: Bir motor sinirden çıkan sinir uyarısı motor son plağa ulaştığında uyarının diğer dokuya geçmesini sağlayan maddeasetilkolin- salınır ve bu uyarı kas lifinin sarkolemmasında uyarıyı başlatır. Böylece bu uyarı Sar. Ret. Ca++ iyonlarını serbest bıraktırır ve Ca++ aktin üzerindeki troponine bağlanır bu sayede Miyozin başları aktine bağlanır, akto-myozin çapraz köprücükleri kurulur (aktomyosin kompleksi). Aktomyosin oluşumu myosin flamentinin myosin ATP-az enzimini aktive eder ve ATP parçalanarak (ADP+Pi) yüksek miktarda enerji açığa çıkmasına neden olur. Bu açığa çıkan enerji aktin fil.’nin myosin filamentleri üzerinden sarkomerin merkezine doğru kaymasını sağlayacak şekilde yeni bir açıya yönlenmesini sağlar. Böylece kasta gerim meydana gelir ve kısalır. Bir saniyelik bir kontraksiyon sırasında tek bir myosin çapraz köprüsü aktin filamentinin aktif tarafıyla yüzlerce kere birleşip ayrılabilir. Bunun için myosin çapraz köprüsünün yeniden yüklenmesi gerekir. Bunun için çapraz köprünün yeni bir ATP molekülü ile yüklenmesiyle bağlantı koparılır. Böylece hem çapraz köprü hem de aktinin aktif kısmı yeni bir bağlantı için serbest kalır. Kasılmanın Gerçekleşmesi 5. Miyozin çapraz köprü başlarındaki ATP az enzimi ATP yi parçalar, bu durumda açığa çıkan enerji ile aktin filamentler sarkomerin ortasına doğru çekilir. Kas Hücresi içerisine t tübleri yoluyla aksiyon potansiyeli geldiği sürece bu olay devam eder. Kasılmanın Sona Ermesi 6. Aksiyon potansiyelinin kesilmesi durumunda gevşeme süreci başlar. Bu süreçte, kalsiyum aktif transport ile (enerji kullanılarak) sarkoplazmik retikuluma geri pompalanır. 7. Aktin üzerindeki etkin noktalar troponintropomiyozin kompleksi tarafindan kapatılır. Motor Ünite Tek bir motor sinir bir çok dala ayrılarak birden fazla kas lifini uyarır. Örn: 1, 5, 150 veya daha fazla kas lifi. Aynı motor sinir tarafından uyarılan bütün kas lifleri aynı zamanda kasılır ve gevşer ve tek bir ünite olarak çalışır. Bu nedenle tek bir motor sinir ve bu sinirin uyardığı kas liflerine bir motor ünite adı verilir. Motor ünite iskelet kasının temel fonksiyonel ünitesidir. Tek bir motor sinirin uyardığı kas lifi sayısı kasın büyüklüğü ile değil, kasın yaptığı hareketin inceliği, beceri, koordinasyonu ile belirlenir. Örn. Göz kasları gibi ince beceri gerektiren kaslarda bir motor ünite de bir sinire düşen kas lifi sayısı bir taneye kadar düşebilirken Quadriceps gibi daha kaba ve ince beceri gerektirmeyen hareketleri yapan kaslarda bir motor ünite başına düşen kas lifi sayısı yüzlerce hatta binlerce olabilir. Özetle: yüksek kas lifi-sinir oranı daha çok kuvvet veya kaba hareketlerle ilgiliyken düşük kas lifi – sinir oranı daha az kuvvet ancak ince beceri gerektiren hareketlerden sorumlu olan kaslarda görülür. Ya hep Ya da Hiç Kanunu Bir kas lifi ya da motor ünite uyarılma eşik düzeyinde veya üzerinde uyarıldığında beslenme düzeyi, ısı vb. etkilere bağlı kalmaksızın maksimal düzeyde kasılır. Yani eşik düzeyin üzerinde uyaranla kası uyarmak kasın ne kuvvetinde ne de kasılma miktarında artışa sebep olmaz. Yani Kas lifi ya kasılmaz ya da maksimal olarak kasılır bu durum ya hep ya hiç kanunu olarak adlandırılır. Ancak bu kanunun motor üniteler için uygulandığı göz ardı edilmemelidir. Çünkü bir motor ünitedeki kas fibrilleri aynı sinir tarafından uyarılırlar. Bu kanın kasın tamamı için geçerli değildir. Çünkü kasın tamamı birden fazla sinir tarafından uyarılır. Kas kuvvetinin şiddeti nasıl artar? Bu iki şekilde gerçekleşir. Çoklu motor ünite sumasyonu: Kasılan motor ünite sayısının artması. Uyarılan motor ünite sayısı arttıkça oluşturulan kuvvet de artar. Dalga sumasyonu: Motor ünitenin kasılma frekansının (uyaran sıklığı) değiştirilmesi (yüksek frekans daha fazla kuvvet oluşumu anlamındadır.) Kas Lif Tipleri İskelet kasları farklı metabolik ve fonksiyonel özelliklere sahip kas liflerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Kas liflerinin tanımlanmasında biyopsi (resim, …) ile alınan örneklerin histokimyasal veya immünokimyasal olarak boyanması sonucunda kas lifleri mikroskopta çeşitli renklerde (resim .... ) olduğu gözlenir buda onların farklı özelliğine sahip olduğunu belirtir. Histokimyasal olarak miyofibriller ATPaz (m-ATPaz) reaksiyonuna göre kas liflerinin kasılma hızı tahmin edilebilir. Buna göre yüksek ATPaz aktivitesine sahip lifler daha yüksek bir kasılma hızı göstereceklerinden, liflerin ATPaz aktivitesine bağlı olarak bu enzimle yapılan boyama sonrasında vereceği farklı renk o liflerin hızlı ve yavaş olarak ayırd edilmesini sağlar. Böyle bir çalışma sonucunda; genellikle düşük ATPaz aktivitesi gösteren lifler tip I, yüksek ATPaz aktivitesi gösteren lifler ise tip II olarak tanımlanmıştır. Ayrıca tip II lifler de kendi içerisinde tip IIa ve tip IIb diye ikiye ayrılır ve bunlar arasından m-ATPaz aktivitesi en yüksek olan tip IIb fibrilleridir. Diğer histokimyasal boyama yöntemi süksinat dehidrogenez (SDH) enzimi ile yapılan boyama yöntemidir. SDH enzimi mitokandriada yer alır ve aerobik metabolizma ile ilişkilidir. Bu yüzden bu yöntemle yapılan boyama çalışmaları sonucu koyu renkli görülen liflerin oksidatif lifler olduğu, açık renkli görülenler liflerin ise glikolitik lifler olduğu ortaya konmuştur. Buna göre; ◦ 1.-tip I; yavaş oksidatif lifler (SO), ◦ 2.-tip IIA; hızlı oksidatif-glikolitik lifler (FOG), ◦ 3.-tip IIB; hızlı glikolitik lifler (FG), tanımlama yapılabilir. Kas Lif Tiplerinin Özellikleri ST lifleri yavaş kasılma hızı ve düşük miyozin ATP az aktivitelerine sahiptirler. Yorgunluğa dirençli ancak güç üretme yetenekleri düşük liflerdir. Kılcal damarlardan zengin olup, bol miktarda mitokondria içerirler. Aerobik enerji üretiminde ihtiyaç duyulan enzimler bu liflerde daha yoğundur, kırmızı renkli görünümlerinden dolayı kırmızı lifler adı da verilmektedir. Bu liflerin kasılmalarının yavaş, kasılma sürelerinin uzun ve kasılma kuvvetlerinin düşük oluşu, submaksimal şiddetteki uzun süreli egzersizlere daha iyi uyum sağlamalarına neden olmaktadır. FT lifleri ise ST liflerinin aksine yüksek kasılma hızı ve myozin ATP az enzim aktivitesine sahiptirler. ST liflerinin boyunun kısalma hızı 17 mm/sn iken FT lifleri ise 42 mm/sn hızla kasılabilmektedir. Güç üretimleri yüksek olup yorgunlukları çabuk oluşmaktadır. Bu kas lifleri, kısa zamanda büyük kasılma gücü oluşturmaları nedeniyle, yüksek şiddette yapılan kısa süreli egzersizlere uyum sağlamaktadırlar. FTa lifleri ise, FTb ve ST arasında bir özelliğe sahip olup kanlanmasıda FTb’ye göre fazladır. FTb liflerinin aksine bol miktarda mitokondria içerirler ve daha çok aerobik sistem enzimlerine sahiptirler. FOG lifler olarak da adlandırılan bu liflere ara (intermediate) lifler de denir. Sonuç olarak; ST lifleri enerjisini daha ziyade mitokondriada oksidatif olarak, FT lifleri ise sarkoplazmada anaerobik glikoliz ile ATP sentezinden sağladığından dolayı; ST lifleri aerobik, FT lifleri ise anaerobik performansları daha yüksek liflerdir. Lif Tipleri ve Performans Sporcuların performansının değerlendirilmesinde kas lif tipleri önemli bir performans kriteridir. Çünkü, antrenmanlarla kaslarda bulunan ST ve FT liflerinin sayısal oranlarının artması sağlanamaz. Sadece var olan kapasitelerinin artışı sağlanır. Bu manada ST lifleri daha çok uzun süreli ve dayanıklılık türü yani aerobik egzersizlerle, FT lifleri ise daha çok kısa süreli ve yüksek şiddette yapılan (100-400m gibi) anaerobik egzersizlerle antrene edilerek var olan kapasiteleri geliştirilmeye çalışılır. İnsan iskelet kası ATP ve CP gibi acil enerji kaynaklarına ek olarak glikojen ve yağ depolarını içerir. Yapılan çalışmalar ST fibrillerin FT fibrillere göre 3-5 kat daha fazla yağ düzeyine sahip olduğunu göstermiştir. Diğer yandan Tip II fibrilleri, Tip IIA’ya göre daha fazla glikojen içermektedir. İskelet kası fosfojen içeriği, 23-25 mMol/kg yaş kas olup bunun 18-20’si CP, 4-5 mMol’ü ise ATP’dir. Sonuç olarak; Tip I lifleri dayanıklılık, Tip II lifleri ise yüksek atlama, atmalar, sprint gibi kuvvet ve güç türü aktivitelerle uygunluk gösterir. KASLARIN KASILMA TÜRLERİ •Isotonic: Kasların boyunun uzayıp kısalması şeklinde oluşan kasılmalar. 2 türü vardır: •Concentric: Kasın kısalması sonucu oluşan kasılma şekli, •Eccentric: Kasın uzaması sonucu oluşan kasılma şekli, •Isometric: Kas boyunda değişiklik olmadan oluşan kasılma şekli •Isokinetic: Sabit açısal hızla kasların boyunun uzayıp kısalması şeklinde oluşan kasılmalar. KASLARIN ROLLERİ 1. AGONİST ROL Kasın yaptığı konsantrik kasılma, vücut üyesinin hareket isteği yönünde ise, bu kas agonist rol oynamaktadır. 2. ANTAGONİST ROL Agonist kasların tam tersi hareketi gerçekleştiren kaslardır. Bir hareket yapılırken antagonist kaslar gevşeyerek bu harekete izin verirken, dirsek eklemimizi gerdiğimizde antagonist rol oynayan biceps brachii gevşeyerek hareketin gerçekleştirilmesine izin verirler. Genel olarak bir eklemde ekstansiyon yaptıranlar fleksiyon yaptıranlarla, abduksiyon yaptıranlar adduksiyon yaptıranlarla, dışa rotasyon yaptıranlar içe içe rotasyon yaptıranlarla antagonistdir. 3.STABİLİZATÖR (FİKSATÖR) ROL Bu grup kaslar statik olarak kasılarak vücudun bazı parçalarını, kasılan kasların ya da yerçekiminin yol açtığı çekme kuvvetine veya istenen hareketin yapılmasına engel olan diger güçlere karşı desteklerler. Şınav sırasında karın kaslarının çalışması örnek olarak verilebilir. 4. NÖTRALİZÖR ROL Bir hareket oluştururken, agonistlerin istenmeyen hareketlerinin önlenmesidir. Örneğin, mekik hareketi sırasında sağ ve sol eksternal oblik kaslar. KASLARIN KOORDİNELİ ÇALIŞMALARI Kaslar genel olarak koordineli bir şekilde çalışırlar. Bir hareket oluşturulurken agonist kaslar ( birincil ve yardımcı ) kasılırken antagonistler gevşer. Bu arada bazı kaslar statik olarak kasılarak stabilizör işlev görürler. Kasılmaların bir kısmı da keza, istenmeyen hareketlerin nötralize edilmesine yöneliktir. Agonist-Antagonist kaslardaki koordinasyonsuzluk, kas sakatlanmalarına neden olur. POSTÜRÜN SÜRDÜRÜLMESİ Başlıca postürün sürdürülmesi yani vücudun dik durma durumunun bozulmaması için kasılan kaslar postür kasları olarak adlandırılır. Bu kaslar, bacak, sırt, boyunun ekstansör kaslarıdır.