Uploaded by glsm_sah

3-İSLAM FELSEFESİ NEDİR

advertisement
İslam Felsefesi
Hazırlayan: Doç.Dr. Celal BÜYÜK
1
İslam düşüncesi veya İslam felsefesi
kavramından ne anlıyorsunuz?
2
«İslam felsefesi» ya da «İslam'da felsefe» deyimleri
kullanılınca hemen İslam'ın felsefesi ya da İslam'da
felsefe var mıdır? şeklinde soru formu içinde bir
itirazla karşılaşıyoruz.
3
 İslam'da felsefeyi ya da İslam felsefesini ret, kaynağını din-felsefe ilişkisinde
bulmaktadır.
 Düşünce tarihi boyunca bu ilişki kurulur ya da çözülürken, biri diğerine irca ya
da birini bertaraf, diğerini yüceltme yoluna gidilmiştir.
 Bu ise düşünceyi büyük ölçüde alternatiflerinden soymak, varlık alanlarının
bazılarını ön plana, bazılarını da parantez içine almak ve peşin yargılardan
kalkmak demektir. Bu düşünme hayatının canlılığını öldürmek, düşünmeyi
varlığı kavrayacak şekilde çok yönlü olmaktan mahrum etmektir.
4
 Çünkü felsefe ve din arasında birini diğerine irca etmeye karşı bir
mukavemet olduğu müddetçe fikir hayatı canlılığını muhafaza
etmiştir...
 Aksi takdirde meseleye halledilmiş gözüyle bakılacağından fikir
hayatındaki canlılık kaybediImiş olur. Artık kapalı ve statik bir fikir
binası karşısında bulunuyoruz demektir. Böyle bir sistemden
yaratıcılık beklenemez. O haliyle tekrarlayıcı kalmaya mahkumdur.
5
İslam kültüründe de tercih edilen “Felsefe” kelimesi
Arapça “falsafa” kelimesinden gelmektedir.
Daha doğrusu “falsafa” Yunanca “filosofia”nın
Arapça’ya uyarlanmış şeklidir.
6
İslam dünyasında filozoflar kendilerine felasife
veya hükema şeklinde atıfta bulunmaktaydılar.
Onlara göre felsefe, insanlığın ortaya
çıkışından itibaren devam eden bir tür hakikat
araştırmasıydı ve onlar da hakikatin peşinden
koşan öğrencilerdi.
7
 İslâm filozofları da kendilerinden önceki düşünürler gibi, felsefeyi
değişik şekillerde tanımlamışlardır:
 İlk İslâm filozofu olarak kabul edilen Kindi’ye göre:
 “Felsefe, insanın kendini tanımasıdır.”
 “Felsefe, sanatların sanatı ve hikmetlerin hikmetidir.”
 “Felsefe, insanın gücü yettiği ölçüde külli-ebedi şeylerin
hakikatlerini, mahiyetlerini ve sebeplerini bilmesidir.”
8
 Ebu Bekir Razi ise felsefeyi “insanın gücü yettiği oranda Tanrıya benzeme” çabası
olarak değerlendirir.
 Farâbî de felsefeyi şöyle tarif etmiştir: “var olmaları bakımından varlıkları
bilmektir.”
 Felsefeyle ilgili yapılan bütün tanımlar dikkate alındığında şu şekilde meşhur
olmuş “altı tarif” diye bilinen tanımlar ortaya çıkarılmıştır. Bunlar:
 1-Etimolojik tarif: “Felsefe hikmet sevgisidir.”
 2-Yakın konusuna göre tarif: “Felsefe, varlıkları olduğu gibi bilmektir.”
 3-Uzak konusuna göre tarif: “Felsefe, ilahi ve insani işlerin işidir.”
Bu üç tarif Fisagor’a aittir.
9
 4-Yakın gayesine ve fiiline göre tarif: “Felsefe, ölüme bir hazırlıktır.”
 5-Uzak gayesine ve fiiline göre tarif: “Felsefe, insanın mümkün olduğu
kadar kendisini Tanrı’ya benzetmesidir.” Bu iki tarif Eflatun’a aittir.
 6-Yüceliğine göre tarif: “Felsefe, sanatların sanatı ve ilmidir.” Bu tarifte
Aristo’ya aittir.
 Müslüman filozoflar yukarıda ifade edildiği gibi bu tariflerle yetinmeyerek
kendilerine has orijinal tarifler yapmışlardır.
10
İslâm Felsefesi Nedir?
 “İslâm” her şeyden önce bir din olup değişmez inanç ve prensipler üzerine
kurulmuştur. İslâm bir dini yaşam biçimi oluşturduğu gibi, bir kültür ve
medeniyet de oluşturmuştur. Bunun için, bir dinin adı olduğu kadar, kendi
sistemi etrafında oluşan bir toplumun, bir uygarlığın ve bir medeniyetin de
adıdır.
 Yaşam bilgeliği, evrensel değerlerin bilimi olan “felsefe”; var olan şeylerle ilgili
olarak akla dayanan bir açıklama sağlar. Bilimlerin ayrı ayrı ele aldığı olgu
sınıflarının tümünü birden açıklayan en genel ilkelere ulaşmaya çalışır. Bu
anlamda felsefe, varlığın ilk ilkelerinin bilimidir.
11
 “İslam” ve “felsefe” kavramlarının birleşmesinden
meydana gelen “İslâm felsefesi”, tıpkı “İlkçağ felsefesi”,
“Yeniçağ felsefesi”, “Yunan felsefesi”, “Helenistik
felsefesi”, Hint felsefesi” “Budist felsefe” gibi bir
isimlendirmedir.
 Bu terimlerdeki “felsefe” neyi ifade ediyorsa İslâm
felsefesindeki felsefe de aynı şeyi ifade eder.
12
 Yoksa “İslam” kelimesi bir dinin özel bir adı olarak İslâm dininin
felsefesi anlamında kullanılmamıştır. Çünkü İslâm Felsefesi terimi
ile anlatılmak istenen İslam’ın felsefesi değildir.
 Burada ki “İslâm” kelimesi sıfat olarak kullanılmış ve bu felsefenin
kime ait olduğunu belirtmek içindir.
 İslam felsefesi terimindeki “İslam” kelimesi bu dine bağlı bulunan
insanların oluşturduğu medeniyeti ifade etmektedir.
13
 Bu medeniyet de Müslümanların, İslam dinine bağlı kalarak veya
ondan ilham alarak meydana getirdikleri medeniyeti ifade eder. Bu
haliyle de terim; “İslam medeniyetinin felsefesi” anlamına gelir.
 Dolayısıyla İslâm felsefesi tabirindeki “İslâm” kelimesi İslâm diniyle
eş anlamlı olarak kullanılmamıştır.
 Buradaki “İslâm” kelimesi daha önce de ifade etmiş olduğumuz
gibi bir aidiyet bildirmektedir. Dolayısıyla da bu felsefenin kime
ve neye ait olduğunu belirtmektedir.
14
 “İslam felsefesi” terimi, 19. yüzyıldan itibaren kullanılmaya
başlamış ve giderek yaygınlaşmıştır.
 Daha önceleri bu felsefeye, genel felsefe tarihleri içinde
“Müslüman filozoflar ve felsefeleri” başlığı ile yer verilirdi.
 Buna ilaveten İslam felsefesi ifadesi için “Arap Felsefesi”,
“İslâm’da felsefe” ve “Müslüman felsefesi” tabirleri de
kullanılmıştır.
15
İslâm felsefesi:
İslâm kültür ve medeniyetinin hâkim olduğu
coğrafyada gelişen felsefi düşüncelerin
tamamına verilen addır.
16
 Bu tanımı, 8. ve 16. yy arasına sıkıştıran tanımlar vardır. Yani “8.
yy. ile 16. yy arasında İslâm kültür ve medeniyetinin hâkim
olduğu coğrafyada gelişen felsefi düşüncelerin tamamına İslâm
felsefesi denir.” şeklinde tanımlara rastlanır.
 Ancak bu felsefe hareketini 16. yyda sonlandırmak doğru
değildir. Nitekim bu felsefe sürecinde bazen yavaşlamalar olsa
da hiçbir zaman durmayıp günümüze kadar gelmiş ve devam
etmektedir.
17
 Ayrıca İslâm felsefesi, “Müslüman filozofların ortaya koydukları felsefî
düşünce” olarak da tanımlanır. Ancak bu tanımda, kimin Müslüman olduğuna
kimin karar vereceği problemi vardır. Zira tarihte pek çok filozof ve mütefekkir
birbirini eleştirip, küfürle bile itham etmiştir. Dolayısıyla bu küfre düşen
filozofların yaptığı felsefe İslam felsefesi sayılmayabilir.
 Ayrıca İslâm kültür ve medeniyetinin hâkimiyeti altında yetişip felsefe yapan
fakat Müslüman olmayan bazı filozoflarımız vardır. Bu tanım bu filozofları
dışarıda bırakacağından dolayı eksik sayılabilir.
18
 İslam felsefesine “Arap Felsefesi” denilmesinin daha doğru olacağını düşünenler de vardır.
 Arap Felsefesi teriminin kullanılması gerektiğini söyleyenlerin başında J. Schacht, M. Wilget ve
Taha Hüseyin gibi isimler gelmektedir. Bunların bu terimin daha doğru olacağı konusunda iki
neden ileri sürmüşlerdir:
 Birincisi, felsefî metinlerin Arapça yazılmış olması,
 İkincisi ise, Arap milliyetçiliğidir. Milliyetçilik duygusuyla böyle bir tespitin yapılması geçerli bir
neden değildir. Eğer bu ilke ile konuya yaklaşılırsa, bu felsefeye katkı veren her millet bu
hakkı kendinde görebilir. Nitekim İslâm Felsefesi Süryani, Arap, Türk, Berberi, Farisi ve daha
başka filozofların da etkin olarak katıldıkları bir felsefe hareketidir.
 “Arap Felsefesi” tabirini kullananlara göre metinlerin Arapça yazılmış olması o kadar önemli
değildir. Çünkü eserlerini Arap diliyle yazanların bir kısmı Arap ırkından değildir.
19
 Dolayısıyla da “Arap Felsefesi” olarak isimlendirmek tutarlı olmayacaktır. Bu
durumda en uygun ve kapsayıcı tabir “İslâm Felsefesi” olmalıdır.
 Felsefeyi yapanların Arap, Türk ve İran’lı olması ve dil olarak Arapça, Türkçe ve
Farsça’nın kullanılması da belirleyici olamaz. Bunların hepsini içine alan
buradaki “İslâm” kelimesi en kapsamlı kullanımı vermektedir.
 Hem İslâm felsefesini herhangi bir ırka isnat etmek yanlış bir hareket tarzıdır.
Çünkü o, Türklerin, Arapların, İranlıların, Endülüslülerin ve daha başkalarının
faal olarak katkıda bulundukları anonim bir üründür.
20
 İslam'da felsefenin olmadığını savunanlar, İslam'da felsefe
yoktur, tefsir vardır, tevil vardır, yorum vardır, bunların da
olmadığı yerde susmak vardır, diyorlar.
 Ve " ... Kur'anda yaş ve kuru her şey vardır .... " ayetine yanlış
anlam vererek Kur'an'da her şeyin bilgisinin Allah tarafından
hazır olarak verildiğini öne sürerler.
21
 Oysa ayet, her şeyin Allah'ın bilgisi dahilinde olup bittiğini ve
bunun da bir kitapta yazılı imiş gibi açık olduğunu bildirir.
 Bu yanlış anlayıştan zorunlu olarak Kur'an-ı Kerim ve
hadislerde, var-olan şeyler hakkında ya da aynı anlama
gelmek şartıyla varlık hakkında her şeyin söylenmiş olduğu,
felsefe ya da başka bir ad altında yeni araştırmalara
girişmenin gereksizliğine inanmaktır.
22
 Halbuki Kur'an-ı Kerim her şeyin bilgisini tüketici olarak
vermemiş, insanın kendi imkanları ile ulaşamayacağı şeylerin
bilgisi yanında bir görüş getirmiştir. Bu da varolan şeylere ve
araştırmaya açık olmaktır.
 Bunun anlamı şudur: Allah insanı bilgi aktları ve kabiliyetleri
ile donatmıştır, varolan şeyleri de karşısına koymuş, bilgi
elde etmeyi vazife olarak ona yüklemiş ve mutluluğunu ve
hayattaki başarısını en geniş anlamı ile bilgisine bağlamıştır.
23
 Çünkü Kur'an'da bilmenin, bilgi elde etmenin bir vazife olduğu
emredilmiş, fakat bilme denince neyi bilme, neyin bilgisini elde
etme olduğu belirtilmemiştir.
 Yine bu tutum ve görüş en açık bir şekilde Allah'ın Resulü'ne ilk
hitabı olan "OKU!" emrinde görülür. Allah oku derken okumaya
kendi adıyla başlamasını belirtmiş fakat neyin okunacağını
belirtmemiştir. Bunun anlamı, senin için bilgi kaynağı olabilecek
her şeyi oku, demektir.
24
İşte böyle bir tutum ve görüşü getirmiş olan Kur'an
ve dolayısıyla İslam, ilme, araştırmaya, ilim ve
araştırma demek olan felsefeye asla karşı olmamış,
üstelik bunu emretmiş, bunu insanın vazifesi ve
mevcudiyet şartı olarak görmüştür.
25
Download