Uploaded by User9062

İlk Polisiye Romanı Sis Ve Gece

advertisement
Turkish Studies - Inter national Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014, p. 1043-1050, ANKARA-TURKEY
AHMET ÜMİT’İN İLK POLİSİYE ROMANI: SİS VE GECE*
Sevgül TÜRKMENOĞLU**
ÖZET
Polisiye roman, Türk edebiyatı için yeni bir türdür. Henüz Türk
edebiyatında hak ettiği yeri almamış olan polisiye roman, özellikle 1980
sonrası gelişir. 1990’lı yıllarda bir polisiye roman furyası başlar. Bu
yıllardan itibaren polisiye roman biraz daha yakın durulduğu görülür.
Polisiye türü; uyuşturucu, fuhuş, cinayet, insan ticareti gibi kriminal
konular üzerine inşa edildiği için gelişme alanı da, bu tür ilişkilerin
yoğun olarak görüldüğü metropol şehirlerdir. Metropolleşen, nüfusu
gitgide kalabalıklaşan ve buna bağlı olarak kriminal vaka sayısında
artış yaşayan İstanbul, Türk polisiyesi için uygun bir mekândır. Buna
rağmen bu türün Türk edebiyatında hak ettiği yeri aldığını söylemek
henüz mümkün değildir. Bu durum, Türk toplum yapısından
kaynaklanır. Fuhuş, uyuşturucu, cinayet, kaçakçılık, insan ticareti gibi
kriminal unsurlar, polisiye romanında sıkça işlenen konulardır. Bu
konular Türk toplumuna çok yakın değildir. Polisiye romanın Türk
edebiyatında çok fazla yer almamış olmasında bu konuların Türk
toplumuna uzak oluşunun da rolü vardır. Son dönemlerde polisiyeye
bir yöneliş başlasa da bu çok yeterli bir teşebbüs değildir. Polisiye
roman, henüz Türk edebiyatında gereken öneme sahip olamamıştır.
Sis ve Gece romanı, Ahmet Ümit’in ilk polisiye romanıdır. Roman,
yayımlandığı dönemde ilgiyle karşılanmıştır. Yunancaya da tercüme
edilen roman, yabancı bir dile çevrilen Türk romanı unvanını da
kazanmıştır. Bu çalışmada Sis ve Gece romanı polisiye roman
bağlamında ele alınarak değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Polisiye Roman, Ahmet Ümit, Sis ve Gece,
Suç, İstanbul
AHMET UMIT’S FIRST DETECTIVE NOVEL: SIS VE GECE
ABSTRACT
Thriller,is a new species for turkish literature.Yet It could not
have got the place it deserves in Turkish literature thriller,especially
develops after 1980.In 1990s a hype of thriller starts. From these years
is seen to focus a little closer to the detective novel. Type of crime,
drugs, prostitution, murder, human trafficking as criminal matters are
*Bu
makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
** Yrd. Doç. Dr. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü, El-mek:
se_cabaz@hotmail.com
1044
Sevgül TÜRKMENOĞLU
built on the area of development, this type of relationship is seen as a
dense metropolitan cities. The population more and more crowded and
consequent increase in the number of criminal cases living in
metropolitan Istanbul,It is a suitable place for the turkish police.
Nevertheless, It is possible to say this species could not have got the
place it deserves in Turkish literature yet.This situation stems from the
structure of Turkish society. Prostitution, drugs, murder, smuggling,
human trafficking as criminal elements, the subjects dealt with are
often in thrillers. These issues are not very close to the Turkish society.
Crime novels take place in Turkish literature have too many of these
issues in the Turkish society. In recent years, begun an orientation to
police that an undertaking is not very adequate. Thrillers, yet have not
been considered important in Turkish literature.
Sis ve Gece, Ahmet Ümit’s the first detective novel is. The novel
had been concerned at the time of publication. The novel was translated
in Greek, translated into a foreign language has gained the title of the
Turkish novel. In this study, Sis ve Gece novel will be evaluated by
considering in the context of detective novels.
KeyWords: Thriller, Ahmet Ümit, Sis ve Gece, Crime, İstanbul.
Giriş
Polisiye roman, Türk Edebiyatı için henüz yeni bir türdür. Dünya edebiyatında, Edgar
Allan Poe’nun 1841 yılında ABD’de Grahm’s Magazine dergisinde yayımlanan Morg Sokağı
Cinayeti ilk polisiye olarak kabul edilir ve bu tarihten sonra polisiye batı edebiyatına girmiş olur.
Türk toplumunun polisiye ile tanışması ise tercüme romanlarla başlar. Türk edebiyatında ilk yerli
romanın yazıldığı 1871’den sonra tercüme romanlarda artış görülür. Bu türe olan ilgi de artar. İlk
tercüme polisiye roman, 1881 yılında yayımlanan Ponson deTerrail’in Paris Faciaları adlı
eseridir. 1883’te ise Emile Gaboriau’nun Orcival Cinayeti, Ahmet Mithat Efendi tarafından
tercüme edilir. Bu tercüme faaliyetlerinden sonra Ahmet Mithat Efendi ilk yerli polisiye roman
olan Esrâr-ı Cinayât’ı (1884) yazar. Daha sonraları polisiye tercümelerinin sayısı git gide artar.
Bunda İkinci Abdülhamit’in polisiye roman tutkusunun büyük payı vardır. Sultan’ın bu merakı,
“iki ila beş bin arasında rivayet olunan polisiye kitap koleksiyonunu okumak için bir tercüme
bürosu kurdur[maya]” (Türkeş, 2001) kadar varır. Arthur Conan, Doyle Garsto, Loslex Marrice
Leblac, Marcel Âlin-Pirere Sovvestter gibi yazarların romanları Türkçe’ye çevrilir ve Türkiye’deki
polisiye roman okuyucusu, bu yazarların yarattığı Sherlock, Roulatabille, Arsene Lupin, Fantoma
gibi efsanevi kahramanlarla tanışır.(Gürci 2010:10). Bunlar ilk çabalardır. İkinci Meşrutiyet
dönemine gelindiğinde ise telif polisiye roman sayısında artış görülür.
Ömer Türkeş 1930’lu, 1940’lı ve 1950’li yılların polisiye için bir altın çağ olduğunu
belirtir. (Türkeş 2006). 1930′lu yıllarda Cemil Cahit’in İkiz Şeytanlar, Kan İçen Hortlak, Feridun
Hikmet Es’in İki Cinayet Gecesi, Tahsin Abdi Gökşingöl’ün 12 Kadının Esrarı, Süleyman
Çapanoğlu’nun Milyon Avcıları ve Rıza Çavdarlı’nın Müthiş Katil Landuru romanları
zikredilebilir. 1940′lı yıllarda, Hamdi Varoğlu, Rıza Danişment Korok, Melek Z., İlhami Safa,
İskender Fahrettin Sertelli, Ziya Çalıkoğlu, Mecdi Emiroğlu, Cahit Gündoğdu, Turhan Aziz Beler
ve Faik Benlioğlu gibi isimler dikkat çeker. 1950′lerde Refik Halit Karay, Cevat Fehmi Başkut,
Esat Mahmut Karakurt, Aydın Arıt ve Sezai Solelli isimlerini saymak mümkündür. (Türkeş 2001)
1960’lı yıllara gelindiğinde siyasi tansiyonun yükselmesinden dolayı polisiyeye olan ilgi azalır.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Ahmet Ümit’in İlk Polisiye Romanı: Sis Ve Gece
1045
Ejder Çelik, Türk polisiye romanında 1980’li yıllarda sosyal ve siyasal göndermelerin
yapılmadığına (Çelik 2013:57) dikkat çeker. Çelik, Türk polisiye romanında 1990 sonrasında
egemen olan Osman Aysu ve Ahmet Ümit çizgilerinin dışında geleneksel “katil kim?” romanının
örneklerinin de verilmeye devam edildiğini vurgular. Yıldırım Üçtuğ’un, Şah-Mat veÖlüm (1990),
Çapraz Ateş (2001); Hüsnü Arkan’ın, Menekşeler Atlar Oburlar (2001), Selçuk Altun’un Ku(r)şun
Lezzeti (2003) eserlerini buna örnek gösterir. (Çelik 2013:58)
Polisiye, Türk edebiyatının çok yakın ve âşina olmadığı bir türdür. Başka bir ifadeyle Türk
edebiyatı ile polisiye arasında büyük bir mesafe vardır. Bu mesafenin sebebi, Ahmet Ümit’e göre
okurun “polisiye romana karşı önyargılı” (Ümit 2002) oluşudur. Üstelik bu önyargı “polisiye
roman konusunda ciddi bir fikirleri”(Ümit 2002) bile olmayan bir okur kitlesine aittir. Bu ön yargı,
Tacettin Şimşek’in tespitiyle polisiyeyi “edebiyatın üvey evladı” (Şimşek 2002:511) haline
getirmiştir. Berna Moran’ın polisiye türü için, “sınırlı kalıpları, işlevleri değişmeyen kişileri, bir
cinayet ve onun çözümüne dayalı olay örgüsü ve tekrarlanan konvansiyonları yüzünden, yazınsal
değerden yoksun, yalnız vakit geçirmek için okunan bir anlatı türü” (Moran 2001:107)
değerlendirmesini yapması polisiyenin edebi değeri olmayan bir tür olarak dışlandığını göstermesi
bakımından dikkat çekicidir. Polisiye çoğu zaman, edebiyatın “hafif” türleri arasında
sayılmıştır.(Mengi ve Ergül 2014:971). Polisiyenin ötelenmesinin bir sebebi de Türk toplumunun
suça, edebiyatta da olsa, hoş gözle bakmayışıdır. Erol Üyepazarcı kendisi ile yapılan bir röportajda
polisiye türünün sırf suçtan bahsettiği için bayağı görülmesini yanlış bulduğunu söyler. (Menteş
2008). Ahmet Ümit de Üyepazarcı ile koşut doğrultuda suç kavramı ile edebiyat arasında belirsizlik
bağlamında ciddi bir benzerlik olduğunu ve iki kavramın birbirine uzak olamayacağını vurgular.
(Ümit 2006). Bütün bunlara bağlı olarak Türk edebiyatı, yukarıda da belirtildiği gibi polisiyeye
karşı mesafeli durmuştur.
Bu çalışmada ele alınacak olan Sis ve Gece romanı, Türk edebiyatında, son dönemlerde,
polisiye roman denilince akla gelen isimlerden Ahmet Ümit’in ilk polisiye denemesi olarak ele
alınıp değerlendirilmeye çalışılacaktır.
1. Katili ve Dedektifi Aynı Kişi Olan Bir Roman: Sis ve Gece
Sis ve Gece*(1996), Ahmet Ümit’in ilk polisiye romanıdır. İlk yayımlandığında hakkında
birtakım tartışmalar da olan roman, Yunanistan’da yayımlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk
polisiyesi unvanını kazanır. (Gezer 2005:63)Romanın ana karakteri Sedat, istihbarat biriminde
çalışan orta yaşlı, evli ve iki çocuklu bir komiserdir. Birtakım entrikalarla çalıştığı birimden
uzaklaştırılır. Bu, onu büyük bir boşluğa sürükler. Tam da boşluk hissi içindeyken, kendinden bir
hayli genç olan ve üniversitede güzel sanatlar eğitimi alan Mine ile tanışır. Mine, Sedat’ın
hayatındaki boşluğu doldurur ve ona yeniden huzur ve mutluluğu tattırır. Mine, zekâ özürlü kızı
Maria ile yalnız yaşayan bir Rum olan Madam Eleni’nin apartmanında kiracıdır. Sedat, Mine ile
ilişkisini gizli gizli yaşarken ve her şey yolunda giderken genç kız bir gün ansızın ortadan kaybolur.
Bu durum Sedat’ı derinden sarsar. Sedat artık kendini tamamen Mine’yi bulmaya adar. Bu süreçte
Mine’nin anne ve babası da romana dâhil olur. Baba Metin Bey, Mine’nin annesi Sevim
Hanım’dan ayrıdır ve Almanya’da yaşar. Anne Sevim Hanım ise eşinden ayrıldıktan sonra
İstanbul’a yerleşmiş ve yeniden evlenmiştir. Mine’nin kayboluşunun odaklandığı bir kilit noktası
vardır: Sedat’ın en son katıldığı operasyon. Bu operasyon, yasadışı faaliyetleri olduğu tespit edilen
bir örgütün üyelerine yapılır. Örgüt mensupları Üsküdar’da bir ev baskını sonucu ele geçirilirler.
Bu operasyonda Sedat’ın amiri Yıldırım ve Mine’nin bir süre ilişki yaşadığı Fahri öldürülür.
Sedat da yaralanır. Sedat, yaralanmadan önce iki kişiyi vurduğunu, bunlardan birinin yere
yığıldığını, diğerinin de karanlıktan istifade ederek yaralı bir şekilde kaçtığını hatırlar. Bu
*
(2005)Sis ve Gece, 13.Baskı, İstanbul: Doğan Kitap. (Makalemizde verilen sayfa numaraları eserin bu baskısına aittir.)
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring2014
1046
Sevgül TÜRKMENOĞLU
operasyon ile Mine’nin kayboluşu arasında bir ilgi olduğunu düşünür ve Mine’yi aramaya koyulur.
Baskın yapılan ev ile ilgisi olan herkesi sorguya alır. Bir sonuç elde edemez. Günlerce Mine’yi
arayan Sedat, zaman zaman Mine’nin ev sahibi Madam’ı da ziyaret eder. Madam, bu ziyaretlerden
birinde hayat hikâyesini anlatırken kızı Maria’nin avcılığa meraklı olan babası ile bir anısına yer
verir: Maria’nin babası tavşan, bıldırcın gibi hayvanları avladıktan sonra eve getirir. Maria
üzülmesin diye de onları vurduğunu söylemek yerine hayvanların uyuduğunu ve buzdolabına
koyarlarsa orada daha rahat uyuyacaklarını Maria’ya anlatır. Hayvanların buzdolabında
uyuduklarını da kimseye söylememesini tembih eder. Bu hikâyenin, romanın beklenmedik finaliyle
bağlantısı daha sonra anlaşılır: Mine’nin babası Metin Bey, kızı bulunamayınca onun Madam’ın
dairesindeki eşyalarını alıp kendi evine taşımaya Mine bulununca da orada birlikte yaşamaya karar
verir. Mine’nin eşyalarını taşımaya yardım etmek için Sedat da Madam’ın apartmanına gider.
Mine’nin bütün eşyaları kamyona yüklenir. Tam yola çıkılacakken Maria, Sedat’a Mine’yi aşağıda
unuttuklarını söyler. Sedat, önce buna bir anlam veremez. Bodrum katın anahtarını Madam’dan
isteyip aşağı iner ve buzdolabını açar. Mine’nin günlerdir buzdolabında saklanan donmuş cesediyle
karşılaşır. Olayları yeniden hatırlayıp parçaları birleştirdiğinde operasyon gecesi bahçede vurulup
yaralı bir şekilde kaçan şahsı hatırlar. Bu şahıs Mine’dir ve yaralı olarak kaçıp evinin bahçesine
kadar gelebilmiştir. Bahçede kan kaybından yere yığılmıştır. O sırada bahçede bulunan Maria,
Mine’yi görmüştür. Zihinsel engelli Maria, babasının tavşan ve kuşlarla ilgili nasihatini hatırlamış,
Mine’yi uyuması için buzdolabına kadar taşıyıp yerleştirmiş ve bundan kimseye söz etmemiştir.
Romanın ismini oluşturan “sis” ve “gece” kelimeleri yazarın daha romanın başından
itibaren bir gizem oluşturma gayretiyle yorumlanabilir. Roman, Sedat’ın karmaşık rüyasıyla açılır.
Büyük ve ürkütücü bir konağın önünde beş gündür kaybolan Mine’yi arama gayreti içinde olan
Sedat, ümitsizce Mine’yi ararken rüyanın seyri değişir ve romanın düğümünü oluşturan operasyon
gecesine dönülür. Böylece yazar, romanın bütün sırlarını barındıran operasyona dair bilgileri
Sedat’ın rüyası vesilesiyle aktarır. Romanın birinci bölümünü oluşturan bu operasyonun
anlatımında, polisiye roman anlayışına uygun olarak aksiyon oldukça yüksek tutulmuştur. Buna,
“Ahmet Ümit’in sürükleyici bir anlatım[a]” (Naci 2007:648) sahip oluşu da eklenince romanın
aksiyonu daha da artar. Operasyon bir rüya âlemi içinde anlatıldığı için biraz karmaşık olarak
verilir.
Yazarın, operasyon gecesini aktardığı bu rüya sahnesinden sonra bu belli belirsiz, hayalle
gerçek arasındaki gidiş gelişler bir son bulur ve romanın doğal akışının bol heyecan ve
sürükleyicilikle devam edeceği kısmına geçilir. Sedat’ın artık tek amacı vardır: Mine’yi ne
pahasına olursa olsun bulmak. Romanın dördüncü bölümünden itibaren Sedat artık kendini
tamamen bu amaca vakfetmiştir. Sedat’ın romanda hem anlatıcı konumunda olması hem de
romanın Sedat ekseninde kurgulanmasından dolayı polisiyenin entrik kısmını oluşturan Mine’nin
kayboluşu biraz gölgede kalır. Örneğin, Sedat’ın Mine ile yaşadığı yasak aşktan duyduğu bir
vicdan azabı vardır ve bu, Sedat’ın rüyalarına da girer. Sedat’ın vicdan azabı operasyonda
öldürülen istihbarat amiri Yıldırım ile Sedat arasındaki diyalog üzerinden verilir. Yıldırım, Sedat’ın
rüyalarında onu bu ilişki sebebiyle yargılar.
Sedat’a “ben öldükten sonra mı başladı bu
ilişki?”(s.16) sorusunu sorar. “Unuttun mu biz her şeyi biliriz, bilmeliyiz.” (s16) diyerek de
Sedat’ın vicdan azabını derinleştirir. Bu durum, romanın altıncı bölümüne kadar devam eder.
Romanın altıncı bölümünden itibaren artık bir entrika ve bunun kilidinin nasıl açılacağına
dair çaba içinde sürüklenen bir kahramanla karşılaşılır. Tek amacı Mine’yi bulmak olan Sedat’ın iç
kaygılarının yanında romana yeni kişiler ve yeni hikâyeler dahil olur. Bu kişiler, hedef şaşırtmayı
amaçlayan kişiler ve entrikanın kilidini açmaya yardımcı kişiler şeklinde ayrılabilir:
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Ahmet Ümit’in İlk Polisiye Romanı: Sis Ve Gece
1047
2. Kişilerin Konumu
2.1.Hedef Şaşırtmaya Yönelik Kişiler
Romanda, Mine’nin kayboluşundan sonra okuyucu, Mine’nin kim tarafından ve nasıl bir
akıbete uğratılmış olabileceği sorusu üzerine odaklanır. Mine’nin kaçırılma ihtimali ağırlık kazanır.
Romanın bu süreçteki seyrinde okuyucu polisiye roman için olağan kabul edilen şüphe duygusunu
sürekli yaşar. Romana dahil edilen kişiler, romandaki gerilim ve heyecanı arttırmaya ve okuyucuda
hedef şaşırtmaya yöneliktir. Bu duruma bağlı olarak Sedat ve arkadaşları birçok kişinin peşine
düşerler. Bazılarını sorgularlar. Hatta Sedat’ın istihbarat biriminde çalışmasına ön ayak olan ve
kendisi de bir istihbaratçı olan amcası, Mine’nin Almanya’da yaşayan babasından bile şüphelenir.
Baba hakkında da tahkikat yaptırır ve onun “Almanya’da bir güvenlik biriminde
çalış”[tığını](s.112) öğrenir. Bu bilgiden hareketle de Metin Bey’in “Bir ara Alman istihbarat
örgütü için çalıştığı”(s.112) bilgisine ulaşır. Metin Bey’in Sedat ile görüştükten sonra Almanya’ya
gitmesini de tuhaf karşılar ve: “Kızı kayboluyor, hatta ölmüş bile olabilir, ama adam sanki hiçbir
şey olmamış gibi Almanya’ya dönüyor”(s.113) cümlesiyle de okuyucunun zihnindeki şüpheleri
arttırır. Romana dahil edilen bir başka isim de eski bir sabıkalı olan Necmettin Karanfil’dir.
(s.114). “Çevrede Piç Neco olarak tanı[nan]” (s.114) bu kişinin “çocuk kaçırmaktan adam
yaralamaya kadar” (s.114) pek çok suçu vardır. Piç Neco romanda iki bölüm boyunca okuyucunun
gözünde “şüpheli” sıfatıyla dikkat çeker. Daha sonra da Mine’nin kayboluşuyla bir ilgisinin
olmadığı tespit edilir. Okuyucu için bir çeşit hedef şaşırtma gayesi güdülerek romana sokulan Piç
Neco, aynı zamanda Tarlabaşı’nın “yıpranmış binalarının arasına sıkışmış, pek de aydınlık
olmayan caddeleri”[ne](s.117) de okuyucuyu sürükler. Okuyucu bir müddet Piç Neco’nun
hikâyesini okur. Mine’nin Neco tarafından kaçırılmış veya öldürülmüş olabileceği şüphesi roman
boyunca okuyucuyu terk etmez. Özellikle Neco sorgudayken Sedat ile aralarında geçen diyalog,
şüpheleri Neco üzerinde toplar:
“«Onu ben öldürmedim!» diye tekrar ediyor yalvararak. Elimle Mustafa’ya durması için
işaret ediyorum.
Derin bir soluk alıyor Neco.
«Kızın öldüğünü nereden biliyorsun?» diyorum
Eliyle kıpkırmızı olmuş sağ kulağını ovuştururken:
«Başka ne olabilir ki?» diyor.” (s.130)
Yazar, bu ifadelerle okuyucunun şüphesini derinleştirdikten sonra, bu şüpheyi yaklaşık
yirmi sayfa boyunca götürür ve bu olayın düğümü yirminci sayfada çözülür.Aaranan kişinin Neco
olmadığı anlaşılır. Neco ile ilgili entrika çözüldükten sonra, şüpheler, Madam’ın zekâ özürlü kızı
Maria’yı kaçırmak isteyen Şeref üzerinde yoğunlaşır. Şeref, suçunu itiraf eder: “Tamam Madam’ı
korkutmak istedim. Tamam Piç Neco olayı tezgâhtı. Ama benim Yunanlılarla ilgim filan yok abi.”
(s.141) cümlelerinden sonra Şeref’in de suçsuz olduğu anlaşılır. Daha sonra Hurufat adlı bir dergi
çıkaran ve Mine ile bir süre ilişki de yaşamış olan Fahri’nin arkadaşı Sinan da sorgulanır. En
nihayet örgütle bağlantılı olduğu tespit edilen Cuma sorguya alınır. Bu isimlerin tamamının bir
hayat hikâyesi vardır ve romana birer çerçeve anlatı olarak dâhil olurlar. Bütün bu kişiler ve
çerçeve anlatı şeklinde sunulan hikâyeleri romanda bir süre merak unsurunu beslerler. Daha sonra
da Mine’nın kaybolmasıyla bir ilgilerinin olmadığı anlaşılır.
2.2.Entrikanın İpuçlarını Belirlemeye Yönelik Kişiler ve Çözülüş
Romanda kilit isimler de yer alırlar. Bunlar, Mine’nin hayatına ulanacak olan Madam ve
zihinsel engelli kızı Maria’dır. Yaşlı Madam ve kızı romana dâhil oldukları andan itibaren okur,
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring2014
1048
Sevgül TÜRKMENOĞLU
yeni bir hikâye ile karşı karşıya kalır. Kurtuluş’ta kızı ile birlikte kendi apartmanlarında oturan
felçli Madam, Mine’nin ev sahibesidir. Dahası Mine ile yakın ilişkileri de vardır. Mine, Madam’ın
kızı Maria’yı çok sever. Sedat’ın, Madam’ın apartmanına Mine kaybolduktan sonraki ilk gidişinde
Maria’nın sırtında Mine’nin mavi kabanı[nı]”(s.27) görüp onu Mine sanması, sonradan Mine’nin
kendi kabanının aynısını Maria’ya aldığının anlaşılması da bu sevginin göstergesidir. Kocası
öldükten sonra zihinsel engelli kızıyla birlikte yaşayan Madam Eleni birtakım sıkıntılarla karşılaşır.
Bu sıkıntılar romanda Rum vatandaşlara reva görülen kötülükler şeklinde Madam Eleni üzerinden
bir toplumsal mesele vurgusuyla işlenir. Rum ailelerin pencerelerine akşamları taş atılır,
duvarlarına yazılar yazılır. İmzasız tehdit mektupları gönderilir. Böylece Rum vatandaşlar
korkutulup evleri arazi mafyası tarafından ucuza kapatılır ve buralara apartman dikilir.(s.135)
Benzer biçimde şüpheli sıfatıyla sorguya alınan ve bu sorgu esnasında hayat hikayeleri
birer çerçeve anlatı olarak okuru karşılayan başka isimler de vardır. Bu isimlerden Mine’nin babası
Metin Bey ve annesi Sevim Hanım’ın hikâyeleri romanda merak hissini sürekli canlı tutar.
Ayrıca Metin Bey’in, Mine’nin üvey babası Ceyhun’un genç kıza “sarkıntılık yapabileceği”(s.67)
şüphesinden komiser Sedat’a bahsetmesi, Mine’nin kayboluşu ile Ceyhun’un bu tavrı arasında az
da olsa bir şüphe kapısı aralar. Buna karşılık ilerleyen sayfalarda Mine’nin annesi Sevim Hanım’ın
ifadeleri bu şüpheleri giderici cinstendir: “Evlenince Ceyhun kendi çocuğuymuş gibi sevdi
Mine’yi. Ona şefkat gösterdi, korumak istedi. Ama Mine hep tartışma çıkardı, hep sorun
yarattı.”(s.93)
Mine’nin anne ve babasının çerçeve öykülerinin romana dâhil oluşu, olaylara parçalı bakan
okurun parçaları birleştirerek Mine’yı daha iyi tanımasına zemin hazırlar. Bu çerçeve öyküler
entrikanın kilidini çözmeye yönelik olsa da bu kilidi açacak yeterliliğe sahip değildir. Kilidi
çözecek ipucu –okuyucu romanın başlarında bundan habersiz olsa da- Madam’ın evindedir.
Madam’ın evindeki buzdolabının birkaç yerde özellikle vurgulanması, dikkatli okuyuculara
romanın sonuna dair ipucunu da vermiş olur. Romanın başında: “Yardımcı kadın yirmi gündür yok,
kızı çocuk doğurmuş köyde. İki aylık yiyeceği alıp aşağıdaki büyük buzdolabına
yerleştirdik.”(s.31) ifadesi yer alır. Ancak burada okuyucunun entrikayı çözebilmesi için henüz çok
erkendir. Romanın ilerleyen bölümlerinde Madam’ın evindeki buzdolabı yine ön plana çıkarılır:
“Kesintisiz bir gürültü, sanki bir yerlerde bir motor çalışıyor. Etrafa bakıyorum.
Gürültünün nereden geldiğini anlayamıyorum. Aşağıya bodrum kata kadar inen merdivenin başına
kadar gidip dinliyorum. Hayır, ses aşağıdan değil, yandaki kapıdan geliyor. Ama burada kimse
oturmuyor ki! Meyhanesi kapandıktan sonra eşyaları satmaya gönlü razı olmayan Mösyö Koço,
onları buraya taşımış. Dairenin kapısına yaklaşıp içeriyi dinliyorum. Yanılmamışım, ses içeriden
geliyor. Kesintisiz bir motor gürültüsü. Ne olabilir ki? Birden hatırlıyorum. Temizlikçi kadın
kızının doğumu için köye gidince iki aylık erzakı buzdolabına koyduklarını söylemişti Madam.
Galiba o buzdolabı çalışıyor.” (s.149)
Bu ifadelerle Madam’ın evindeki buzdolabının sıradan bir eşya olarak anılmadığı ortaya
çıkar. Bu durum, romanın ilerleyen bölümlerinde Sedat ile Maria arasında geçen diyalogla daha
da netleşir:
“ « Merhaba Maria» diyorum.
İri yapısıyla hiç uyuşmayan çocuksu bir tavırla başını öne eğiyor. Kapının önünde dikilip
duruyor. Bir şey söylemesem orada öylece bekleyecek.
«İçeri girsene» diyorum.
Kapıdan adımını atarken, gülümseyerek yüzüme bakıyor. Yanımdan geçerken:
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Ahmet Ümit’in İlk Polisiye Romanı: Sis Ve Gece
1049
«Sedat Bey» diye fısıldıyor yüzünde tuhaf bir ifadeyle. O sırada mutfağın kapısına çıkmış
olan Madam, kızını duyuyor.
«Sizi tanıdı» diyor. «Çoğunlukla kimseyi tanımaz.»
Maria elindeki tabağı annesine veriyor. Sonra yaşlı kadının kulağına eğilip bir şeyler
fısıldıyor. Sadece «tavşan» sözcüğünü duyabiliyorum.” (s.157)
Tavşan, uyku ve buzdolabı arasındaki ilintiyi de okuyucu Madam’ın ağzından öğrenir:
“Efendim biliyorsunuz Mösyö Koço avcı idi. Tavşan, keklik, bıldırcın ne avlar ise eve
getirirdi. Maria korkmasın diye avladığı hayvanların ölü olduğunu gizler, «uyuyor»derdi. «Ama
bunlar en iyi buzdolabında uyur» diye de eklerdi. Maria da babasının getirdiği av hayvanlarını alıp
buzdolabına koyardı. Onları gerçekten de uyuyor sanırdı. Giderek bu işi yalnızca Maria yapmaya
başladı. Babası av hayvanlarını aşağıda bırakır. Maria da bunları alır buzdolabına yerleştirirdi.”
(s.157)
Maria, av hayvanlarını arkadaşlarına da anlatır. Buzdolabında uyuduklarını söyler.
Arkadaşları da onların ölü olduğunu söyleyince Maria çok üzülür. Babası da o üzülmesin diye
bundan sonra hayvanların buzdolabında uyuduklarını kimseye söylememesini, aksi takdirde
hayvanların bir daha gelmeyeceğini tembihler. Maria da o günden sonra bunu kimseye anlatmaz.
(s.158) Bu ipucu dikkatli bir okuyucu için aslında romanın finalini de içinde gizler. Okuyucuda
yaralanıp evinin önüne kadar gelmiş olan Mine’nin buzdolabında olma ihtimalinin hiç de uzak
olmadığı hissini uyandırır. Nitekim roman da bu sonla biter.
Sonuç
Polisiye roman, Türk romanı için yeni bir türdür. Henüz edebiyatın “üvey evladı” olma
aşamasını tam olarak geçememiş olmakla birlikte özellikle 1980 sonrası başlayan ve 1990’lı
yıllarda kendi çapında bir furya da başlatmış olan bu türün gün geçtikçe benimseneceği dair
beklentileri arttıran yazarlar dikkat çeker. Bunlardan biri de Ahmet Ümit’tir. Türk edebiyatında son
dönemlerde polisiye denilince akla gelen isimlerin başında yer alan Ümit, ilk polisiye roman
denemesi olmasına rağmen, Sis ve Gece eseriyle adından bir hayli söz ettirmiştir. Roman, beyaz
perdeye de uyarlanarak kendisine gösterilen ilginin büyüklüğünü ortaya koymuştur. Sis ve Gece
romanı, ilk olması münasebetiyle yazarın Bâb-ı Esrâr, İstanbul Hatırası ve Sultanı Öldürmek
eserleri kadar başarılı olmasa da polisiye türü için önemli bir adımdır.
Roman, alışılmış polisiye eserlerine fazla benzemeyen kurgusuyla dikkat çeker. Diğer
polisiyelerden en önemli farkı da katilin ve dedektifin aynı kişi olmasıdır. Kurguyu dikkat çekici
kılan en önemli unsur budur. Romanın kurgusu içine harmanlanmış olan Rum vatandaşlara yönelik
eziyetler ve çerçeve anlatılar da romanı daha akıcı ve ilgi çekici hale getirmiştir. Roman, bir bütün
olarak değerlendirildiğinde yukarıda sayılan nitelikleri yalın kurgusuyla okuyucuya başarılı bir
biçimde aktarır.
KAYNAKÇA
ÇELİK, Ejder (2013) “Türkiye’de Kentsel Değişim Sürecinin Polisiye Romana Yansımaları”, Türk
Dili Dergisi,Cilt: CIV Sayı: 735 Mart
GEZER, Habibe ( 2006), Türk Edebiyatında Polisiye Roman ve Ahmet Ümit’in Polisiye Roman
Kurguları, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring2014
1050
Sevgül TÜRKMENOĞLU
GÜRCİ, M. Emin(2010), Kemal Tahir’in Polisiye Romanları, Van: Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
MENGİ, Nesrin; ERGÜL, Ferhat (2014), “Erhan Bener’in Polisiye
Kurgusunda “Birey”in
Konumu /The Position Of Person In Crime Fiction Of Erhan Bener”Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
ISSN: 1308-2140(Türk Dili ve Edebiyatı Sayısı) Volume 9/3 Winter
2014,www.turkishstudies.net,
Doi
Number:
http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.6344p. 969-984, ANKARA-TURKEY
MORAN, Berna(2001). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3, İstanbul: İletişim Yayınları.
NACİ, Fethi (2007), Yüz Yılın 100 Türk Romanı, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
ŞİMŞEK, Tacettin,(2002) “Romandaki Hafiye ya da Polisiye Roman”, Hece Dergisi Türk Romanı
Özel Sayısı, S.65-66-67. s.510-514.
TÜRKEŞ, A. Ömer (17.02.2006) İyi Başladı..., Radikal Gazetesi.
TÜRKEŞ, A. Ömer (2001), “Polisiye Tarihimize Kısa Bir Yolculuk”, Radikal Kitap, Ağustos.
http://www.cinairoman.com/?p=2772 (Erişim:24.12.2013)
ÜMİT, Ahmet (2005), Sis ve Gece, İstanbul: Doğan Kitap.
ÜMİT, Ahmet (22.11.2002), “Devrimci Polisiye”, Radikal Gazetesi.
ÜMİT, Ahmet(07.04.2006) “Ceza Eğitmez, Evcilleştirir”, Radikal Gazetesi.
ÜYEPAZARCI, Erol(16.11.2008), “Edebiyatta Suçtan Söz Etmek Niye Bayağılık Olsun” (Röp.
Murat Menteş) Star Gazetesi.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 9/6 Spring 2014
Download