KONSTRÜKTİVİZM (Yapısalcılık/Oluşturmacılık) Konstrüktivizm tam olarak bir teori değildir, bir ontolojidir. Yani, dünya, hayat, insan güdüleri ve aktörler üzerine bir seri öngörüdür. Bu sebeple de Liberalizme veya Realizme değil onların ve İngiliz Ekolünün temelinde yatan Rasyonalizme (Akılcılığa) karşı bir akımdır. Realizme karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkmıştır. Temel Önermeler: Konstrüktivizmin temel iki önermesi vardır: 1) Aktörler (başka aktörler de olabilen) cisimlere doğru hareket ederler. Aktörün mensubu olduğu toplumun (toplum, uluslararası sistem vs.) bu cisimlere biçtiği değer, aktörün bu cisimlerle etkileşmesinin derecesini belirler. 2) Aktörler arasındaki etkileşimin koşulları aktörlerin ortak çıkarlarına göre belirlenir. Bu iki öngörüye göre cisimlerin ortaklaşa yapılan tanımları hareketleri örgütleyen yapıları oluşturur. Örneğin, sistemdeki aktörlerin ‘anarşi’ye verdikleri ortak anlam sonucunda anarşinin ne olduğu, neleri kapsadığı ve bu ortamda, bu yapıda nasıl hareket edilmesi gerektiği ortaya çıkar. Konstrüktivizme göre, mutlak değerler söz konusu değildir. Örneğin, ‘bağımsızlık’ veya ‘anarşi’ gibi terimlere 1930larda, Soğuk Savaş döneminde veya 2014’te verilen anlamlar birbirlerinden farklıdır. Dolayısıyla 1930’da bağımsızlıktan anlaşılan ile 2014’te anlaşılan aynı şey olmadığına göre, Rasyonalist yaklaşımlara güvenemeyiz. Uluslararası İlişkiler bir toplumsal kurgulamadır (social construction). Bir şeyi kurgulamak demek başka şekilde var olmayacak bir şey inşa etmektir. Bunların toplumsal kurgular olması ise her cismin bir anlamı olması ve bu anlamın mensup olduğumuz toplumun değer yargıları, ilkeleri ve ortak akıldaki varsayımlara dayanmasıdır. Sınırlar, devletler, uluslararası kuruluşlar, Uluslararası İlişkilerdeki tüm cisimler hep birer kurgudur çünkü Uluslararası İlişkiler insan doğası temel biriminin üzerine inşa edilmiştir. Hiçbir cisim belirli bir bağlamın dışında var olamaz. Dolayısıyla bağlam en belirleyici unsurdur. Uluslararası sistemde her aktör diğer aktörlerle kurdukları münasebet, bağlam ve ellerindeki imkanlar ölçüsünde hareket edebilirler. Bu durumda da Rasyonalistlerin önerdiği gibi sebepsonuç ilişkisinin mantığı değil, [bağlama] uygunluğun mantığı önemlidir. Önemli Katkılar: Alexander Wendt Konstrüktivizmin kurucusu olarak kabul edilir. Wendt, Realizme karşı çıkmış, Realistlerin kullandığı ‘güç ilişkisi’ gibi bir kavramın bile doğa tarafından bize verilmediği için bir toplumsal kurgu olduğunu önermiştir. Toplumun zihninde oluşan kurgulama, cisimleri ortaya çıkartır, yani anarşi, uluslararası sistem dahil her şey birer sosyal kurgudur. Richard Ashley, Friedrich Kratochwil, ve Nicholas Onuf gibi araştırmacılara göre bir iletişimde kullanılan dil belirleyicidir. Kullandığımız dil, terminoloji, yazılan metinler ve bunlarda ifade edilmeye çalışılan noktalar, bizlere asıl amaçlar konusunda fikir verirler ve neyin kurgulanmaya çalıştığını dil üzerinden anlayabiliriz. Martin N. Barnett ve Martha Finnemore gibi araştırmacılar, uluslararası bürokrasilerin kendi çıkarlarını izlediğini, kendilerinin içinde yer aldıkları devletlere ters düşseler bile öne sürerler. Dolayısıyla devlet içerisindeki bir aktör olan bürokrasinin bile yarattığı kurgu, gerçeklik algısı, devletlerininkinden farklı olabilir. 1