TBMM B: 76 23.3.2010 O: 4 Demokrasi Partisi olarak bu yaklaşımı, Türkiye içerisinde ya da Türkiye'nin dış ilişkilerinde izlenen politikalan da doğru bulmuyoruz ve onaylamıyoruz. Bu, hem eşitliğe aykırı hem de devletin resmî ideolojisi olan Türk-İslam sentezinin bir sonucu olan Turanizm idealini yeniden canlandırma çabasıdır. (BDP sıralarından alkışlar) Böylesi bir yaklaşım, etnik kimliği Türk olmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları açısından ayırımcı anlayıştır ve güven kırıcıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ile Türki cumhuriyetler arasında ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) Bakanlar Kurulunun kararıyla 1992 yılında kurulmuş bir kurumdur. TİKA'nın kuruluş amacı, başta Türk dilinin konuşulduğu ülkeler, Türkiye'ye komşu ülkeler olmak üzere Kafkas ülkeleriyle olan ekonomik, kültürel, sosyal ilişkilerin geliştirilmesi olarak belirlenmiştir. Ancak ilk zamanlarda bazı çabalar gösterilse de daha sonrasında bu faaliyet canlılığını yitirmiştir. "Türk dillerini konuşan, soydaş" vesaire tanımlamaları yapılarak kurulmuş kurumların işlerinin pek randımanlı yürümediği görülmüştür. Hâlihazırda Türki cumhuriyetlerle, resmî olmayan kurum ve kişilerle ekonomik ve sosyal ilişkiler devam etmektedir. Bu ilişkilerin düzenlenmesi ve geliştirilmesi için Türk Başkanlığının kurulmasının gerekli olmadığı görülmektedir. Kaldı ki, ilişki geliştirilmek istenen ülkelerden Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Azerbaycan, hiçbiri kendilerini anayasalarında Türk olarak tanımlamamaktadırlar, resmî dillerine Türk dili dememektedirler. Yani bu ülkeler kendilerini Türk olarak tanımlamazken, bizim tutup "Yurtdışı Türkler Başkanlığı" adı altında bir başkanlık kurmamız siyaseten doğru değildir. Bu ülkeler anayasalannda kendilerini Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmen ve Azeri olarak tanımlıyorlar ve bu yönden bir siyasi tercihte bulunuyorlar. "Türkler Başkanlığı" diyerek ikili ilişkilerin geliştirilmeye çalışılması ise bu ülkelerin tercihlerine saygısızlık anlamı taşıyacaktır. Hatta dil konusunda, kendi dili yüzde 90-95 oranında Türkçe olan Azerbaycan'da resmî dillerini "Azerbaycan dili" olarak tanımlıyorlar. Dolayısıyla böyle bir tercih yaparken bu ülkelere sormadan, onların böyle bir düzeyde ilişki geliştirmek isteyip istemediğini öğrenmeden adım atmak Türkiye'nin dış ilişkilerine zarar verecektir. Dış Türkler siyasetinin Türki cumhuriyetlerle ilişkilerimize nasıl zarar verdiğini 1992-94 döneminde gözledik. Özbekistan, gönderdiği öğrencileri geri çekti. Azerbaycan, yaşadığı iç siyasi çalkantılarda Türkiye'yi müdahalecilikle suçladı. Sayın milletvekilleri, son zamanlarda demokratikleşme üzerine sıkça konuşur, tartışır olduk. Sivil ve demokratik bir anayasa, tüm kimlikleri ve dilleri kabul etmiş bir anayasa mücadelesi içerisindeyiz. Artık, toplumun demokratik özgürlükten ve barıştan yana tüm kesimleri yeni bir anayasa ihtiyacı olduğunu belirtmekte, kısmi değişmelerle değil bir bütün olarak 12 Eylül darbe Anayasası'nın değiştirilmesi için talep yükseltmektedir. Anayasa'nın tek etnik grup üzerine kurulu yaklaşımını değiştirmeye çalışırken Yurtdışı Türkler Başkanlığının kurulmasının büyük bir çelişki olduğu aşikârdır. Demokratik, kapsayıcı bir anayasamız olduğunda ne yapacağız Türkler Başkanlığını; neyi ifade edecektir? Bu şekilde, çağdaş olmayan, kısır bir bakış açısıyla günü kurtarma anlayışının sadece çözümsüzlüğü ve etnik olmayışı kanıtlayacağı apaçık ortadadır. Kanun tasannın gerekçesinde ve birçok maddesinde kullanılan "soydaşlık" ve "akraba toplulukları" ırkçı, milliyetçi; ve modern, demokratik bir Türkiye'nin dış ilişkilerinde kullanmaması gereken bir ifadedir. (BDP sıralarından alkışlar) "Akraba toplulukları" derken, sadece Azerileri, Türkmenleri ifade etmeye çalışırken, Kürtler, Gagavuzlar, Süryaniler, Araplar akrabamız olmuyor mu? Böyle bir başkanlık kurulduktan sonra, hangi halklarla akraba olduğumuzu Yunanistan'dan tutun Ermenistan'a kadar araştıracak mıyız? Böyle bir yaklaşımın toparlayıcı değil, aksine, bölen, aynştıncı -435-