ENGELLİ YA DA ÖZÜRLÜ NEDİR, KİMLERE ENGELLİ (ÖZÜRLÜ) DENİLİR: TANIM: Yasal tanım, 5378 Sayılı ÖZÜRLÜLER KANUNU Özürlü: Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri içinde olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon,(iyileştirme) danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişiye Özürlü denir. Bir başka tanımda ise, Özürlü: Bedensel, zihinsel ve ruhsal özelliklerinden belirli oranda fonksiyon kaybına neden olan organ yokluğu ve bozukluğu sonucu toplumsal rolünü gerçekleştirebilmesi için bakim, rehabilitasyon,(iyileştirme) danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişidir. WHO – DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ TARAFINDAN YAPILAN TANIMLAR: Özürlülük kavramına Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler ve ILO tarafından farklı bakış açılarından yaklaşılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, özürlülük kavramı hakkında aşağıdaki gibi hastalık sonuçlarına dayanan, sağlık yönüne ağırlık veren bir tanımlama ve sınıflama yapmıştır. Noksanlık (Impairment): “Sağlık bakımından “noksanlık” psikolojik, anatomik veya fiziksel yapı ve fonksiyonlardaki bir noksanlığı veya dengesizliği ifade eder.” • Özürlülük (Disability): “Sağlık alanında ‘sakatlık’ bir noksanlık sonucu meydana gelen ve normal sayılabilecek bir insana oranla bir işi yapabilme yeteneğinin kaybedilmesi ve kısıtlanması durumunu ifade eder.” • Maluliyet (Handicap): “Sağlık alanında “maluliyet” bir noksanlık veya sakatlık sonucunda, belirli bir kişide meydana gelen ve o kişinin yaş, cinsiyet, sosyal ve kültürel durumuna göre normal sayılabilecek faaliyette bulunma yeteneğini önleyen ve sınırlayan dezavantajlı bir durumu ifade eder.” Sağlık:“Sağlık yalnız hastalık ve özürlülüğün olmaması değil, aynı zamanda bedensel, ruhsal ve toplumsal yönden tam bir iyilik durumudur. Özürlülük: bedensel, zihinsel ve ruhsal özelliklerinden belirli bir oranda ve sürekli olarak fonksiyon ve görüntü kaybına neden olan organ yokluğu veya bozukluğu sonucu kişinin normal yaşam gereklerine uyamama durumudur. Bu durumdaki kişiye özürlü denilmektedir.” ENGELLİLERİN TOPLUMLA BÜTÜNLEŞME SORUNLARI: Günümüz Türkiye'sinde engellilerin toplumla bütünleşme yönünde yoğun sorunlar içinde yaşadıkları bilinmektedir. Sorunu adlandırmadan başlayan ve yaşamın pek çok alanına yayılan bu sorunlar, engelli bireylerin içinde yaşadıkları toplumla işlevsel bir bütünlük içinde yaşamalarını güçleştirmektedir. Sürekli sorunlarla boğuşan, onlara anlamlı çözümler üretemeyen bireyler, kendilerini mutsuz hissedeceklerdir. Bu da temel bir insan hakkı olan bireyin kendisini gerçekleştirme hakkını ortadan kaldıran düşük yaşam kalitesi demektir. Engellilik Nedir, Engelli Kime Denir? Yalnız bizim dilimizde değil diğer birçok dilde de engelli ve engellilik anlamına gelen birden fazla sözcük bulunmaktadır. Örneğin Türkçede genel düzeyde engelli, özürlü, sakat sözcükleri aslında aralarında anlam fakları olduğu halde aynı anlama gelmek üzere kullanılmaktadır. Genelde tüm engelliler için yaşanan bu karmaşa belirli engelli kümeleri için de geçerlidir. Örneğin kör, âmâ görme engelli, görme özürlü, az gören, vb. Bu sözcükler değişik anlamlar taşıdıkları gibi yer yer aynı anlama gelmek üzere de kullanılabilmektedirler. Bu da insanlar üzerinde ve yorumlarda zihin karışıklığı yaratabilmektedir. Adlandırmadaki bu farklar, zaman zaman öyle çok tartışmaya neden olmaktadır ki, bu tartışmalar, gerçek sorunların önüne bile geçebilmektedir. Engellinin kim, engelliliğin de ne olduğu açık bir biçimde ortaya konmayınca, engellilere yönelik geliştirilecek politikaların, yasaların ve hizmetlerin kapsamı da belirsizleşmektedir. Bu belirsizlik de uygulamada pek çok sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Adlandırmadaki karmaşa ve tanım güçlüğü engellinin kendisini anlatmasını ve diğerlerinin de onları kolayca anlamasını da zorlaştırmaktadır. Engellilerin yaşadığı bir başka sorun da, kendileri ile ilgili sağlıklı istatistiklerin olmayışı. İlk defa son İki nüfus sayımında engellilerin belirlenmesine yönelik bir soru sorulmuş, ancak bunlardan ilkinden sağlıklı bir sonuç elde edilememiştir. Son nüfus sayımında engellilere ilişkin kimi durumlar daha ayrıntılı sorularla sorulmasına karşın kamuoyuna yeterli açıklamalar ulaşmamıştır. Sayım sonucunda ortaya çıkacak bilgilere dayanılarak birçok şeyi konuşabilmek ve pek çok hizmeti planlayıp, programlayabilmek çok daha kolay olacaktır. Engelliliğin her zaman her yerde geçerli ölçülerle tanımını yapmak bir hayli güçtür. Bu yüzden olsa gerek literatürde çok değişik tanımları bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Sakat Haklan Bildirgesinde: "Kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken işleri (bedensel ya da sonradan olma) her hangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar" sakat olarak tanımlanır Engelli sözcüğü genelde hareket yeteneği sınırlanmış bireyi çağrıştırmaktadır. Hareket yeteneğini sınırlayan nedenler ise doğuştan getirilen, doğum sırasında karşılaşılan ya da sonradan yaşanan bir hastalık veya kaza sonucu ortaya çıkan bir işlev bozukluğundan kaynaklanıyor olabilir. Hareket yeteneğinin kısıtlı olması, başlı başına bir engellilik midir? Eğer öyle ise yaşamda hepimizin yapamadığı, beceremediği bir iş ya da eylem yok mudur? Engellilik günlük yaşama katılmayı engelleyen, fiziksel işlevlerdeki bir sınırlılık hali olarak değerlendirilmelidir. Gerçekte önemli olan, bazı işlevlerin yerine getirilmesinde karşı karşıya kalman bir fiziksel sınırlılığın olması değil, bunları "kompanse" edecek destek sistemlerinden yoksun kalmaktır. Eğer bir gözlükle, var olan görme yetersizliğinizi rahatlıkla giderebiliyor ve işlerinizi görebiliyorsanız bir sorununuz yok; ancak geri kalmış bir köyde ya da yörede bu gözlüğe ulaşamıyorsanız, ciddi bir sorunla karşı karşıyasınız demektir. O halde engellilik çoğu zaman değişken bir konudur. Başka bir deyişle nerede ve nasıl karşılaşacağınıza bağlı olarak sonuçları değişen bir durumdur. Bireyin fiziksel işlevlerindeki bozukluk ve bunların hareket yeteneğinde yarattığı eksiklik ve güçlük, onu toplumun diğer bireylerinden farklı kılar. Bu farklılık engellilerin yaşadığı ayrımcılığın da asıl nedenidir. Bilindiği gibi her türlü ayrımcılığın temelinde farklı olmak, yani "alışılmamış özelliklere" sahip olmak vardır. Fiziksel işlevlerdeki bozukluklar ve bunların hareket yeteneği üzerinde yarattığı sınırlamalar bireyi toplumdan uzaklaştırır. Toplumsal destek sistemlerinin yetersizliği, toplumun dışlayıcı tutum ve davranışları da engelli bireyin topluma eşit bireyler olarak katılmasını önler. ENGELLİLİĞİN OLUŞMASI ÖNLENEBİLİRMİ? Birleşmiş Milletler Genel Kurul'unun 20 Aralık 1993 tarihinde yapılan 48. toplantısında 48/96 sayılı kararla kabul edilen "Sakatlar İçin Fırsat Eşitliği Konusunda Standart Kurallar" (yazının bundan sonraki bölümlerinde yalnızca 'Standart Kurallar' diye geçecektir.) engellilerin topluma eşit katılımları için bazı ön koşullardan söz etmektedir: Bunlar: * Bilinçlendirme, * Tıbbi bakım, * Rehabilitasyon ve yardım hizmetleridir (4). Eşit katılım için ön koşullar arasında sayılan tıbbi bakım (Kural 2) engelliliğin önlenmesi ile ilgili hükümler içermektedir. Engelliliğe neden olabilecek durumların ortaya çıkartılması, değerlendirilmesi ve bunların giderilmesi konularında etkili programlar önerilmektedir. Bu programlar yoluyla engelliliğe neden olan etkenlerden korunmak, bu etkenleri azaltmak ya da yok etmek olanaklı olabilecektir. Söz konusu programlara engellilerin, ailelerinin ve ilgili kuruluşların katılımı büyük önem taşımaktadır. Engelliliğin önlenebilmesi için * Erken tanı, * İlk yardım, * Erken müdahale, * Erken bakım ve * Koruma Önemlidir. Ayrıca sağlık personelinin yetiştirilmesi, sağlık alt yapısının ve sağlık sigortasının engellileri de içerecek şekilde geliştirilmesi ve tüm topluma yaygınlaştırılması bu açıdan önem kazanmaktadır. Bir toplumda engellilerin varlığı onların toplumla bütünleşme gereksinimini ve sorununu ortaya çıkarmaktadır. Bu ise oldukça zor ve karmaşık bir süreçtir. Oysa engellilik önlenebilirse, en azından sayıları çok daha aza indirilebilirse, engellilerin topluma kazandırılması konusu, günümüzdeki boyutlarda bir sorun olmaktan çıkacaktır. Engelliliğin nedenleri dikkatle incelenirse, bunların çok önemli bir bölümünün kaçınılabilir, önlenebilir nedenler olduğu görülecektir. Engellilik genelde kaynağına ve sebeplerine göre değişik şekillerde sınıflandırılmaktadır. KAYNAĞINA GÖRE ENGELLİ SINIFLANDIRMASI: 1.Doğuştan gelen engellilik nedenleri arasında 2.Doğum sırasında ve sonradan kazanılan engellilik 3.Doğum sonrasında edinilen engellilikler 1.Doğuştan Gelen engellilik sebepleri: a) Bir takım genetik nedenler, b) Akraba evliliği, c) Gebelik sırasında annenin karşılaştığı travmalar, Hastalıklar, ç) annenin ilaç kullanımı, d) Annenin ışına maruz kalmak, e) Annenin alkol ve madde bağımlısı olması, f) Annenin kötü beslenmesi Gibi nedenler görülmektedir. Sayılan tüm bu nedenler kaçınılmaz, önlenemez durumlar değildir. Tıp bilimince gerçekleştirilen araştırmalarla genetik nedenlerin bile en azından bir kısmı önceden bilinebilmektedir. 2.Doğum sırasında 'kazanılan" engellilik sebepleri: a) Kötü ve yetersiz koşullarda gerçekleştirilen doğumlar, b) Travmalar, c) Yanlış uygulamalar Vb... akla gelmektedir. 3.Doğum sonrasında edinilen engellilikler: Doğum sonrasında karşılaşılan olaylar arasında ise şunları sayabiliriz. a) İş kazaları, b) Ev kazaları, c) Trafik kazaları, ç) Savaşlar, d) Terör olayları, e) Endüstriyel kazalar, f) Deprem, sel, afet gibi doğa ve benzeri yıkım olayları, g) Büyük sanayi kazaları v.b, Temel engellilik nedenleri arasındadır. Bunların büyük çoğunluğunun da önlenebilir nitelikte nedenler olduğu anlaşılmaktadır. O halde "engellilik bir kader değildir". Gerekli önlemler alındığında, bilinçli bir toplum yaratıldığında, engellilik büyük oranda önlenebilir. Bunun için insana her şeyin üstünde değer veren bir anlayışın toplumda benimsenip yerleştirilmesi gerekir. Bu nedenle engelli sorunlarına eğilirken, ısrarla üzerinde durulması gereken konu engelliliğin oluşmasını önlemek olmalıdır. ENGELLİLERİN TOPLUMLA BÜTÜNLEŞMELERİNİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ: Engelli vatandaşlarımızın toplumla bütünleşmelerinin önündeki engelleri şöylece sıralayabiliriz. 1.Yoksulluk, 2.Eğitim, 3.Ulaşım-fiziksel çevre ve konut, 4.Rehabilitasyon 5.Aile yaşamı – Özel yaşamı 6.İstihdam sorunu, Gibi sorunlar engelli vatandaşlarımızın toplumla kaynaşmalarının önünde engel yaratmaktadır. Şimdi bunları sırasıyla açarak sonuçlarını görelim. 1.Yoksulluk: Engellilerin genel olarak toplumla bütünleşmesinin önündeki engellerden birisi ve belki de en önemlisi yoksulluktur. Yapılan araştırmalar, dünyanın her yerinde engellilerin çok büyük çoğunluğunun toplumun yoksul kesimlerinden geldiğini ve yoksulluk içinde yaşadıklarını göstermektedir. Bu belirleme gelişmiş/endüstrileşmiş ülkeler için de geçerlidir. Kuşkusuz bu gerçek bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde çok daha çarpıcı ve dramatik yönleriyle yaşanmaktadır. Yukarda sayılan engellilik nedenleri çoğunlukla yoksul kesimler arasında geçerlilik kazanmaktadır. Ayrıca engellilik işsizliğin de başlıca nedenleri arasında sayıldığı için bu iki olgu arasında bir neden sonuç bağlantısı bulunduğu söylenebilir. Demek ki engellilerin topluma kazandırılmalarının önündeki en ciddi sorunlardan birisi, içinden geldikleri sosyo-ekonomik kesimin bir bütün olarak yaşadığı yoksulluk sorunu/gelir dağılımı sorunudur. Doğaldır ki yoksul kesimler arasından gelen engelliler, yoksulluğu üreten başka sebeplerle de bir arada yaşadıklarından dolayı, onlar için yoksulluk adeta bir kısır döngüye dönüşmektedir. Bu, onların toplumla bütünleşmelerinin önündeki en ciddi engeldir. Standart Kurallar (Kural 8)engellilerin sosyal güvenlik kapsamında korunmalarını ve onlara yeterli düzeyde gelir desteği sağlanmasını öngörmektedir. Bu konuda engellilere yönelik ayrımcı uygulamalar önlenecektir. Engellilerin koruyucu aile uygulaması içinde bakılması için bakıcı ailelerin sosyal güvenlik kapsamına alınarak desteklenmesi ön görülmektedir. Engellilerin kendi kendilerine yeterli olabilmesi için meslek edindirilmeleri ve işe yerleştirilmeleri önemle vurgulanmaktadır. Asıl olan engelli de olsa her bireyin topluma çalışarak üretken bir birey olarak katılmasıdır. 2.Eğitim: Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki bir diğer engel de eğitim konusunda karşılaştıkları sorunlardır. Tüm ülkelerde eğitim sistemi, öncelikle, nüfusun engelli olmayan kesimi için planlanıp uygulanmaktadır. Böylece daha en baştan eğitim sistemi, engellileri dışlayan bir anlayışa sahip olmakta; daha sonra da engellileri eğitim sistemiyle bütünleştirecek çeşitli programlar geliştirilmeye çalışılmaktadır. Aslında bilinçli ya da bilinçsiz gelişen bu dışlayıcı tavır, diğer konular için de söylenebilir. Bir yandan çeşitli konularda engellileri dışlayan süreç devam ederken, bir yandan da onları toplumla bütünleştirme çabası, ne yazık ki birbiriyle çelişen iki süreç olduğu için, çok da başarılı olamamaktadır. Engellilerin eğitimi ile ilgili programların farklı oluşu bu ayrımın nedeni olarak gösterilebilmektedir. Oysa bu yalnızca engelliler için değil her insanın eğitiminde geçerli bir durumdur. Çağdaş eğitim anlayışında, eğitimin odağında, engelli olsun olmasın, insan, insanın özellikleri ve gereksinimleri yer alır. Standart Kurallara göre (kural 6) engelliler de diğer bireyler gibi ilk, orta ve yükseköğrenim olanaklarından yararlanacaklardır. Zorunlu eğitim herkes gibi engellileri de kapsayacaktır. En çok ihmal edilen konulardan biri de engelli çocukların okul öncesi eğitimidir. Ayrıca yetişkin engelliler için örgün ve yaygın eğitim olanakları da son derece sınırlıdır. Bu nedenle öncelikle eğitim alt yapısının nitelik ve nicelik olarak geliştirilmesi ve engellilerin gereksinimlerini karşılayacak bir düzeye eriştirilmesi gerekir. Engellilerin eğitiminde sorumluluk alacak meslek elemanlarının (özel eğitimci, rehber, danışman, sosyal hizmet uzmanı) yeterli sayıda ve donanımda yetiştirilmeleri gerekir. Öte yandan eğitim kurumlarının engellilerin de varlığını hesaba katacak fiziksel düzenlemelere sahip olması, bu kurumlara kolay ulaşım için gerekli önlemlerin alınması, engellilerin özel eğitimi için gerekli ders araç ve gereçlerinin hazırlanması gibi konular engellilerin toplumla bütünleşmelerinin önünde ciddi sıkıntılar yaratmaya devam etmektedir. Engellilerin engel durumlarını hesaba katacak özel ölçme değerlendirme yöntemlerinin ayrıca geliştirilmesi gereklidir. Müfredat programları, engel türleri ve dereceleri ile engellilerin kişisel özellikleri ve gereksinimleri de dikkate alınacak şekilde esnek hazırlanmalıdır. Engellilerin eğitiminde görevli meslek elemanlarının meslek/hizmet içi eğitimlerine de gereken önem verilmelidir. Engellilerin eğitiminde çağdaş bir yaklaşım olarak kabul edilen "kaynaştırılmış eğitim" gerekli alt yapı eksiklikleri giderilerek yaygın bir şekilde uygulanmalıdır. Üniversitelerin engellilerle ilgili eğitim veren bölümlerinde Öncü araştırma ve uygulamalar desteklenmeli, engellilerle ilgili "uygulama araştırma merkezleri" kurulması teşvik edilmelidir. İlgili kurumlar arasında bilgi ve deneyim paylaşımı amacıyla işbirliği ve eşgüdüm sağlayıcı çalışmalara ağırlık verilmelidir. Engelliler eğitim sisteminin dışında kalıp eğitilemeyince, bu durum pek çok başka sorunu da beraberinde getirmektedir. İnsan yaşamında bazı sorunlar, bazı konular vardır ki gerek pek çok sorunun üretilmesinde, gerekse pek çok sorunun çözümünde adeta bir anahtar rolü oynamaktadır. Eğitim de onlardan birisidir. O nedenle engellilerin eğitim sorunlarına gerekli önem ve ağırlık verilmelidir. Ülkemizde engellilerin % 97'sinin eğitim olanaklarından yoksun kaldığı ileri sürülmektedir (15). Bu da sorunun bizdeki boyutu hakkında yeterince fikir vermektedir. Bu eğitim oranıyla engellilerin sorunlarını çözmek, onları topluma kazandırmak, toplumla bütünleştirmek olanaklı değildir. 3.Ulaşım, Fiziksel Çevre ve Konut: Engellilerin topluma katılmalarının önündeki en büyük engellerden biri de ulaşım, fiziksel çevre ve konut sorunudur. Engellilerin içinde yaşadıkları fiziksel çevre, sahip oldukları fiziksel işlev bozuklukları/yetersizlikleri ve bunun yol açtığı sınırlamalar yüzünden büyük önem taşımaktadır. Eğitim konusunda belirttiğimiz gibi, toplumu tasarlarken, bir toplum modeli ortaya koyarken, içinde yaşanılan fiziksel çevreyi de o toplumun içinde yaşayan herkesi düşünerek tasarlamak gerekir. Yaşanılan konuttan tüm kamusal yaşam alanlarına ve ulaşım araçlarına kadar tüm çevresel unsurların engellilerin özellikleri ve gereksinimleri dikkate alınarak tasarlanmadığı bir gerçektir. Yollar, kaldırımlar, kamu binaları, parklar ve bahçeler, okullar, içinde yaşanılan konutlar, ulaşım araçları ve bunun gibi daha birçok fiziksel çevre unsuru, engellilerin topluma katılmasının önünde ciddi birer engel oluşturmaktadır. Böylece sahip olduğu engeli nedeniyle hareket yeteneği sınırlanmış insanların bu ve benzeri sebeplerle yaşadıkları sınırlama daha da pekişmektedir. Bunun anlamı Hareket yeteneği sınırlanan bireyin toplumsal yaşamdan dışlanmasıdır. Oysa bütün bunlar, engellilerin topluma katılmasını, toplumla bütünleşmesini kolaylaştıracak bir biçimde tasarlanabilir ve geliştirilebilir (9). Standart Kuralların eşit katılım için hedef seçtiği alanlardan ilki "ulaşılabilme" (kural 5) konusudur. Bu anlamda fiziksel çevre koşullarının engellilerin yaşamını kolaylaştıracak şekilde düzenlenmesi, eşit katılım açısından yaşamsal değerde kabul edilmektedir. Fiziksel çevrenin yapılandırılmasında sorumlu kişi ve kuruluşların engelli kişiler konusunda bilgili, bilinçli ve duyarlı davranmaları sağlanmalıdır. Bu amaçla fiziksel çevrenin tasarlanması ve yapılandırılması süreçlerinde engellilerin, ailelerinin ve örgütlerinin katılımı konusu büyük önem taşımaktadır. 4.Rehabilitasyon (İyileştirme): Rehabilitasyon ve araç-gereç gereksiniminin yeterince karşılanamaması da engellilerin toplumla bütünleştirilmesinin önündeki en büyük engellerden birisidir. Bilindiği gibi: Rehabilitasyon: Genel olarak, yitirilen bir yeteneğin yeniden kazandırılması, yerine başka bir yeteneğin 'ikame edilmesi" (1; 7) demektir. Her hangi bir sebeple engelli hale gelen birey önceden var olan işini artık yapamıyorsa ya o işi yapabilmek için "yeniden yeten eklendirilmesi = rehabilite edilmesi" gerekmektedir ya da bu İşi yapmak artık olanaklı değilse, yapabileceği yeni bir iş için beceri kazanması (eğitilmesi) gerekmektedir. Böyle bir rehabilitasyon sürecinden geçmemiş olan birey, topluma ve içinde yaşadığı aileye yük olmaktan kurtulamayacaktır. Engellilerin engelleriyle bağlantılı bir eğitim ve rehabilitasyon olanağından yararlanması, onları toplumsal yaşamla bütünleştiren en önemli etkendir. Oysa bu gün, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre az çok fark etse de, engellilerin ezici bir çoğunluğu bu olanaklardan yararlanamamaktadır. Standart kurallara göre (Kural 3) engelliler için geliştirilecek rehabilitasyon programlarına katılım konusunda da eşitlik ilkesi en önemli rehber durumundadır. Programlar engellilerin, ailelerinin ve örgütlenmelerinin katılımı ile geliştirilmeli; nitelik ve nicelik yönden engellilerin gereksinimlerini karşılayacak yeterlikte olmasına özen gösterilmelidir. Eşitlik ilkesi gereği, birden çok özrü bulunanlar ihmal edilmemelidir. Rehabilitasyon programının kapsamında eğitim, danışmanlık, bireysel kapasitenin arttırılması, değerlendirme, rehberlik gibi konular yer almaktadır. Hedef kitlesi ise engellilerin yanı sıra aileleri, ilgili kuruluşların çalışanları, toplum, ilgili meslek elemanları ve medya yer almaktadır. Uygulanan rehabilitasyon programlarının değerlendirilmesinde engellilerin, ailelerinin ve örgütlerinin görüşlerine Önem verilmelidir. Ayrıca her engel kümesinde yer alan bireylerin gereksinim duydukları kimi araç gereçler vardır ki bunlar engelliler için son derece önemlidir, yaşamlarının adeta bir parçası gibidir. Bu araç gereçler engellinin hareket yeteneğini artırıcı özelliklere sahiptir. Bu da engellinin toplumla daha çok bütünleşme demektir. Yoksulluk ve işsizliğin en yaygın olduğu toplumsal kesimin engelliler olduğu düşünülürse, özellikle sosyal güvenlik ve sosyal refah hizmetlerinin yetersiz olduğu ülkelerde engellinin bu tip araç gereçlere kolaylıkla ulaşması beklenemez. Az Önce verilen örnekte olduğu gibi belirli oranda görme engeli olan bir insanın bir gözlük desteği ile bu sorunu çözülecekse ya da yürüme güçlüğü çeken bir insana sağladığınız bir araçla (bir koltuk değneği veya tekerlekli sandalye ile) onun hayatı önemli ölçüde kolaylaşacaksa, böylece engelli karşı karşıya olduğu sınırlamanın, kısıtlılığın dışına çıkabilecekse, bu onun İçin vazgeçilmez bir şeydir. Bu sağlanamadığında engellinin topluma katılmasının önünde ciddi bir engel oluşmuş demektir. Engellilerin onurlu bir yaşam sürebilmeleri için kendi kendilerine yeten bireyler olmalarının önemine değinilmişti. Bu bağlamda kamusal yardımlardan yararlanmak konusunda tam bir eşitlik olmalıdır. Engellilere gereksinim duydukları araçlar, ücretsiz ya da çok ucuza verilmelidir. Engellilerin gereksinim duydukları özel araçların geliştirilmesi konusunda AR-GE araştırmalarının desteklenmesi, araçların üretimi ve ithalinde kolaylıklar sağlanması gerekir. En önemlisi engellilerin bu araçlara kolaylıkla, ulaşabilir olması sağlanmalıdır. Bu araçların üretimi ve dağıtımında tüm engel kümelerinin ve her engelli bireyin gereksinimleri özel olarak dikkate alınmalıdır. Engellilerin yaşamlarını kolaylaştırmak üzere tasarlanmış bu araçlar, onların toplumsal yaşama katılmalarını maksimize edecektir. 5.Engellinin Aile Yaşamı / Özel Yaşamı Topluma katılma, toplumla bütünleşme konusunda bir başka güçlük de, engellinin aile yaşamı / özel yaşamıyla ilgili olarak ortaya çıkmaktadır. Fiziksel işlevlerindeki bozulma ya da bazı eksiklikler nedeniyle engellinin hareket yeteneği sınırlanınca, bu, onun özel yaşamına da bazı kısıtlamalar getirmektedir. Hatta sosyal hizmet kurumlarında sürekli bakım ve koruma altında olan engelliler için adeta özel yaşam yok denebilecek kadar azdır. Engelliye ait bir mekânın yokluğu ve kimi etkinliklerin (cinsel yaşam gibi) yasaklanması (13) gibi pek çok sınırlama özel yaşamı ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca engellilerin evlenmeleri ve aile kurmaları da diğer insanlara oranla daha güçtür; bu da onların toplumla bütünleşmelerini önemli ölçüde engellemektedir (2). Gerek aile ortamında gerekse kurum yaşamında olsun, engelliler, özel bakım ve gereksinim kümesi oldukları için ya da başka zorlayıcı sebeplerle daha çok ihmal ve istismar kurbanı olmaktadırlar. Standart Kurallara göre devletler (Kural 9) engellilerin aile yaşamına tam olarak katılmalarını desteklemek durumundadır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da ayrımcı uygulamalar olmaması için çaba harcanması gerekmektedir. Evlilik, aile yaşamı ve cinsellik gibi konularda engellilere yönelik olumsuz önyargıların değiştirilmesi gerekmektedir. 6.İstihdam Sorunu: Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki bir başka ve önemli engel ise istihdam sorunudur. Çalışmanın gerek bireysel gerekse toplumsal refahın sağlanmasındaki önemi tartışmasız benimsenmektedir. Çalışmayı Özendirmenin hem bireysel hem de toplumsal açıdan sayısız; yararı olduğu söylenebilir. Öte yandan çağdaş anlayışın bir gereği olarak "çalışmak ve işsizlikten korunmak" bir insan hakkı olarak da değerlendirilmektedir (11; 8; 6). İşsizlik ve çalışma yaşamından kaynaklanan sorunlar, engellileri kuşatan sorunlar arasında, adeta diğer sorunların da temeli konumunda olan, bir diğer söyleyişle doğrudan doğruya diğer sorunları doğuran ya da bu sorunların daha şiddetle yaşanmasına neden olacak etkilerde bulunan bir özelliğe sahiptir. Her insanın yapabileceği bir iş vardır ve engelliler de fiziksel ve ruhsal işlevlerinde bir bozulma ya da eksiklik olsa bile, onların bu niteliklerini dikkate alan uygun bir eğitim ve rehabilitasyondan geçirildikleri zaman çalışabilirler, üretime katılabilirler Çalışmanın, kültürün önemli bir parçası sayıldığı toplumlarda, herkes gibi engelliler de çalışmaya/üretmeye isteklidirler (10). İşsizlik, çok yönlü neden ve sonuçlara sahip bir olgudur. Bu sorunu, yalnız engellilerin değil tüm insanların gündeminde bir sorun olmaktan çıkarmak kuşkusuz en büyük amaç olmalıdır. Genel olarak engellilerin istihdamı ile bağlantılı yaşanan sorunları beş noktada ele almak olanaklıdır (5): 1- Bunlardan ilki ülkemizde, henüz engellileri de gözeten sistemli bir iş analizi ve meslek tanımlaması çalışmasının yapılmamış olmasıdır. Bu gün engellilerin, sahip oldukları engelden kaynaklanan özellikleri ve nitelikleri de dikkate alınarak, hangi işlerde çalışabilecekleri konusunda, elde ciddi bir araştırma çalışması bulunmamaktadır. Engelliler çok sayıda işte, kendi kendilerine yaptıkları girişimlerle çalışma deneyimleri yaratmaktadırlar. Oysa gelişmiş ülkelerde iş analizleri, meslek tanımları son derece önemlidir. Engelliler hangi işleri yapabilir? Bu iş, bu meslek hangi eğitim sürecinden geçildikten sonra yapılabilir? Bu eğitim sürecinin özellikleri ve aşamaları nelerdir? Bütün bunların ayrıntılarının belirlenmesi gerekir. İş piyasası, eğer belirli niteliklerle donatılmış bir iş gücüne gereksinme duymuyorsa, iş gücünü, bu niteliklerle donatmayı sürdürmek, bir yandan boşa giden emek ve para, diğer yandan da bu niteliklere sahip işgücünün işsizliğine kapı aralamaktır. Yani, her insanı olduğu gibi, engellileri de iş piyasasının özellikleri ve gereksinimleri doğrultusunda eğitmek, özellik kazandırmak ve iş piyasasına hazırlamak gerekir. 2- Engellilerin istihdamını güçleştiren sayısız neden arasında eğitim ve rehabilitasyon konusundaki yetersizlikler büyük yer tutmaktadır Bu gün ülkemizde ne yazık ki engelliler için yeterli eğitim ve rehabilitasyon (mesleki eğitim ve rehabilitasyon dahil) merkezi bulunmamaktadır. 3- İçinde bulunduğumuz iktisadi yapının, engellileri de içerecek bir şekilde düzenlenmemiş olması, işverenlerin engellileri çalıştırmak konusundaki çekingenlikleri ve önyargıları da istihdamın önündeki engeller arasındadır. Bazı işler vardır ki engelliler bunları gerçekten diğer insanlardan daha iyi yapabilmektedir, bunlar kanıtlanmıştır. Toplum bu konuda bilinçli değildir. Bu bilinç olmadığı için de özellikle, işveren kesimi, "acaba yapabilirler mi" kaygısı içerisinde hareket etmektedirler. İşe alınan engellinin o iş ortamında başarılı olabilmesi, üretken olabilmesi için de işyerinde bazı düzenlemeler yapılmalı, önlemler alınmalıdır. Bunlar yapılmadığı zaman da çalışan engellinin işe yaramadığı, üretken olamadığı gibi bir kanaatin oluşmasına kapı aralanmakta; bu da henüz istihdam edilemeyen insanların önüne yeni engeller çıkarmaktadır (12; 15; 10). 4- Bir başka güçlük de engelli istihdamını kolaylaştırmada kullanılan araçların yeterince geliştirilmemiş olması ve uygulanmamasıdır. Dünyanın her yerinde engellilerin, istihdamı ile ilgili bazı kolaylaştırıcı yollar aranmakta ve uygulanmaktadır. Örneğin, kota rejimi başka koşullarda istihdamında güçlük bulunan nüfus kesimleri için kullanılır. Ülkemizde işyerlerinde 1475 sayılı İş Kanunu gereğince %3 oranında engelli istihdamını zorunlu kılan yasal düzenleme vardır. Ayrıca bu uygulama (istihdamda pozitif ayrımcılık) eski hükümlüler, korunmaya muhtaç gençler ve terörle mücadele sırasında yitirilen kamu görevlilerinin yakınları için de uygulanmaktadır. Bunun dışında korunmalı iş yerleri uygulaması vardır. Zaman zaman bu uygulama eleştiri alsa da, halen bazı engelli kümeleri (örneğin ağır zihinsel engelliler) için özellikle önerilmekte ve kullanılmaktadır. Seçilmiş iş yöntemi, bazı işlerin yalnızca engelliler tarafından yapılması (örneğin santral işletmenliğini yalnız görme engelliler tarafından yapılması gibi) için onlara tahsis edilmesidir. Değişik esnek çalışma biçimlerinin (evde çalışma, evde üretim, yarım zamanlı çalışma v.s.) engelliler için özellikle kullanılması da olanaklıdır. 5- Engellilerin istihdamla bağlantılı sorunları istihdam gerçekleştikten sonra da ortaya çıkmakta ve iş yaşamı içinde de sürmektedir. Bu aşamada engelliler sahip oldukları kişisel özellikleri ve nitelikleri ile bağlantılı pek çok sorunla karşılaşmaktadırlar. Bunlar, olumsuz iş ve işyeri koşullarından tutun da, çalıştığı işte karşılaştığı sosyal güvenlik sorunları, yetersiz ücret, işinde ilerleyememe, erken emeklilik gibi sayısız sorunları içeren geniş bir alana yayılmaktadır (10). Standart Kurallar (Kural 7), istihdam konusunda engelliler aleyhine var olan düzenleme ve uygulamaların kaldırılarak engellilerin istihdamını kolaylaştırmayı öngörmektedir. Engellilerin çalışacağı ortamların onların gereksinimlerini karşılayacak şekilde tasarlanıp yapılması, engellilerin istihdamını kolaylaştıracak teknolojik gelişmenin desteklenmesi, istihdama uygun eğitim verilmesi Standart Kurallarda altı çizilen diğer konular arasındadır. Ayrıca, engellilerin çalışması yönünde, toplumdaki önyargıları giderici çalışmalar ve engellilerin istihdamı konusunda kamu ve özel sektör sorumluluğu özellikle vurgulanmaktadır. Bu gün gelinen noktada, engelli istihdamının görünümü genel olarak şöyledir: Sorun bir yanıyla çok uzun süredir yaşanan, müzminleşerek yapısal bir özellik kazanan, genel işsizlik sorununun bir parçasıdır. Bir yandan da kendine Özgü özellikler taşımaktadır. Genel işsizlik sorununun bir parçası olarak getirilecek çözüm arayışları bu gerçeği de gözetmek zorundadır. Kendine özgü yanları da özgün çözüm arayışlarını zorunlu kılmaktadır. Bu gün ülkemizde engelli iş gücü arasında işsizlik oranının tam olarak ne olduğu bilinmemektedir. Buna karşın bu oranın %99'lar dolayında olduğu ifade edilmektedir. Bu oran gerçeği yaklaşık ifade ediyor bile olsa, sorunun boyutlarını sergilemeye yeterli görünmektedir. Bu nedenle, kendine özgü yanlarıyla engelli sorunlarının en önemli boyutlarından birini oluşturan engellilerin istihdamı sorunu, sosyal politikanın odağında yer alarak en kısa sürede çözüme kavuşturulmayı beklemektedir. Engellilerin çalışması ve işsizlikten korunması konusu bir taraftan uluslararası belgelerde bir taraftan da başta Anayasa olmak üzere ulusal mevzuatımızda gereğince işlenmiştir. Bu yönde, ortaya çıkacak hukuksal düzenleme gereksinimini karşılayacak yeni çalışmalar elbette ihmal edilmemelidir. Ancak bu alandaki asıl sorun toplumsal anlayıştan, uygulamadaki tutarsızlıklardan kaynaklanmaktadır. Bu gün ülkemizde engelliler işsiz kalmanın ezikliği içindedirler. Üretken ve yaratıcı çalışma, insanca ve onurlu bir yaşam sürdürebilmenin ön koşuludur. Bu yüzden engelli bireyin de topluma uyumunda, toplumla bütünleşmesinde bir işe sahip olması büyük önem taşır. Engelli birey işsiz kaldığı ve yaşadığı topluma üreterek katkıda bulunamadığı için kendini gerçekleştirmemekte, ailesine ve topluma yük olmaktadır. ENGELLİLERİN GÜNLÜK HAYATTA KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR: Engellilerin toplumdaki varlıklarını kabul etmek ve bunların hayatlarını kolay şekilde devam ettirebilmelerini sağlamak hükümetlerin ve yerel yönetimlerin görevleridir. Belki engellilerin bir kısmı eğitilerek mevcut ortama uyum göstermeleri sağlanabilir. Ama eğitim almayanların durumu çok daha zordur. Kaldı ki eğitilenler de zaman zaman hiç beklemedikleri sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bu yüzden yerel yönetimlerin ve ilgili kuruluşların bu konuda bazı önlemler alması ve gerekli çözüm yollarını bulması gerekir. Engelliler şehrin zorlu yaşamına, güç de olsa uyum sağlayabilir ya da ayak uydurabilirler. Düşe-kalka, kazalar, hafif sıyrıklarla hayatlarını devam ettirebilirler. Ama şurası unutulmamalıdır ki; alınacak olan bu önlemlerdeki amaç; onların hayatlarını kolaylaştırmak, tehlikelerden ve çarpmalardan korumak, başkasına muhtaç olmadan, özgürce diledikleri yere ulaşmak ve bunda mükemmeli yakalamaktır. Öncelikle şu bilinmelidir ki; görme engelliye rehberlik görevi yapan ve onun gözü yerine kullandığı şey, elindeki bastonudur. Ve onlar bu bastonuyla kenar takibi yapmak suretiyle gideceği yeri ve yönü daha rahat bulabilmektedir. Yollarda ise takip etmek suretiyle yönlerini bulmaya yarayacak şey kaldırım kenarlarıdır. Kaldırımın olmadığı yerlerde ise ev veya bahçe duvarı ya da farklı zemini takip ederler. Bu yüzden şehir planlamaları yapılırken engelliler göz ardı edilmemelidirler. Burada sorunlardan, görme engelliler açısından en önemlileri ele alınmış ve bazı tedbir ve çözüm yolları sunulmuştur. Bu tedbirler kısa, orta ve uzun vadeli programlarla ele alınmalıdır. Bu tedbirlerin alınması için valilik ya da kaymakamlık, belediye başkanlığı, trafik müdürlüğü, kara yolları müdürlüğü, deniz işletmeleri ve demiryolları işletmelerine hem ayrı ayrı görevler düşmekte hem de koordineli bir şekilde çalışmaları gerekmektedir. GÖRME ENGELLİLER İÇİN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ: 1- Ağaçların, elektrik direklerinin, trafik levhalarının dikilmesinde belirli bir standart getirilmelidir. Bunların dikilmesi görme engellilerin ve ortopedik engellilerin yürümelerine engel olacak şekilde olmamalıdır: A-Bunlar yol tarafındaki kaldırım kenarına aynı aralıklarla ve aynı hizada dikilmelidir. Öyle ki görme engelli bir kişi hangi kaldırıma çıkarsa çıksın karşısına çıkacak olan bu engellerin hep aynı olduğunu bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Şayet kaldırımın ortasına dikilmesi gerekiyorsa, kaldırımın yol tarafındaki kenarında bir kişinin ya da tekerlekli bir sandalyenin geçebileceği kadar boşluk bırakılmalıdır. Bebek arabası taşıyanların da aynı sıkıntıyı yaşadıkları unutulmamalıdır. Ayrıca kaldırım kenarına aynı hizada dikilen ağaç ve direklerin bulunduğu kısım, bir hat boyunca görme engellinin kenar takibi yapabileceği şekilde yükseltilebilir. En pratik çözüm de bu olsa gerektir. B- Ağaçların alt dalları görme engellinin kafasına çarpmaması için kesilmelidir. C- Ağaç gövdelerinin etrafı geniş çemberlerle çevrilmelidir. D- Trafik levhaları görme engellilerin kafasına çarpacak şekilde alçak dikilmemelidir. E- Araçların çıkışını engellemek için kaldırım kenarlarına dikilen beton mantarlar, çok kısa olduğundan görme engellilerin ayağının takılıp düşmesine sebep olmaktadır. Şayet dikilmesi gerekiyorsa bunlar daha sık ( bir tekerlekli sandalye sığacak aralıklarla) ve mümkün mertebe yol kenarına yakın dikilmelidir. F- Kaldırım kenarlarına mantar yâda koruyucu zincir dikilmesi gerekiyorsa, dikilecek olan kısım baston takibi yapılabilecek şekilde (ör:3 cm) yükseltilmelidir. 2- Hem tekerlekli sandalye ile yürüyenlerin, hem de koltuk değneği ile yürüyenlerin kaldırıma daha kolay çıkabilmeleri için kaldırımın başında ve sonunda mutlaka eğimler olmalıdır. Bu eğimler usulen değil, belirli standartlarda olmalıdır. Ancak bu eğimleri görme engellilerin de tanıyabileceği bir standarda sokmak gerekir. Kaldırımlar ve rampa başları yol seviyesinden en az 3 cm. yüksek yapılmalıdır. 3- Esnafın kaldırımlarda mallarını sergilemesine kesinlikle izin verilmemeli ve bunu önleyici tedbirler alınmalıdır. 4- Araçların kaldırımlara park etmeleri kesinlikle önlenmeli ve bunun için gerekli önlemler alınmalıdır. 5- Araçların seyir halinde iken kaldırımlara çıkmalarını önleyici engeller konulmalıdır. 6- Su birikintilerini engellemek ve yürüyüşü kolaylaştırmak için kaldırımlardaki ve yollardaki çukurlar, bozukluklar giderilmelidir. Kaldırım yüzeyinin düz olmasına dikkat edilmelidir. 7- Yeni planlamalarda kaldırımlar oldukça geniş tutulmalıdır.(En az 2 metre) 8- Kaldırımlarda bodrum kat girişi ya da merdiven boşlukları bulunmamalıdır. Zorunlu ise bunların bulunduğu kısımların etrafı demir parmaklıklarla çevrilmelidir. 9- Dış kenarı boş veya derin olan kaldırım (ya da kaldırımın olmadığı yollarda), bu kenara duvar veya parmaklıklar yapılmalıdır. 10- Kaldırım olmayan yerlerde şayet araçların yollara park etmesi zorunlu ise kesinlikle ters park ettirilmemelidir. Görme engelliler araçların ters park edilmesinden dolayı özellikle kamyon, kamyonet gibi yüksek araçları bastonlarıyla fark edemediklerinden kafalarını çarparak yaralanmaktadırlar. 11- Bütün trafik ışıklarına sesli sinyalizasyon takılmalıdır. Özellikle trafiğin yoğun, nüfusun kalabalık olduğu yerlerde ses sinyalizasyonu mutlaka bulundurulmalıdır. Trafik ışıklarından geçişler ya da yaya geçitleri uzaktan gelmekte olan sürücünün görüşünü engelleyecek şekilde virajlara yapılmamalıdır. (Bu uzun vadeli bir öneridir. Trafik ışıklarına uyulmamanın yoğun yaşandığı yerlerde risk arz etmektedir. Sinyal sesine göre hareket eden görme engelliye, kurala uymayan sürücünün çarpma ihtimali yüksektir. Sinyaller sadece trafik ışıklarının bulunduğu yaya geçitlerini göstermesi açısından kullanılabilir.) 12- Gidiş-gelişli yollar emniyet bandıyla ayrılmalıdır. Bu itfaiye, ambulans gibi araçların güvenliği açısından mümkün değilse bile en az dört şeritli yollarda mutlaka uygulanmalıdır. Çünkü trafik ışığı olmayan yerlerden geçen görme engelli, yolun geniş olması sebebiyle karşıya geçmekte zorlanmaktadır. Ama emniyet bandının olması halinde yolun yarısını geçerken sol tarafa dikkat ederek geçecek, emniyet bandına geldiğinde de yolun sağ tarafına dikkat ederek geçebilecektir. 13- Yol ve kaldırım yapım çalışmalarında mutlaka görme engellilerin fark edebileceği şekilde barikatlar yapılmalı, yapım çalışması biter bitmez çukurların üzeri kapatılıp düzeltilmelidir. Bu gibi yerlerde engellilere yardımcı olunması için uyarıcı levhalar bulunmalıdır. 14- Yolların zemini düzgün yapılmalı, kanalizasyon ve telefon mazgalları yolla aynı seviyede olmalıdır. Yollar çalışma için kazıldıktan hemen sonra mutlaka eski haline getirilmelidir. Yine buralarda çalışma yaparken gerekli uyarıcı levhalar ve koruyucu engeller bulunmalıdır. 15- Yollarda bulunan kanalizasyon, telefon ve elektrik gibi şeylerin kapakları yol seviyesinde ve mutlaka kapalı olmalıdır. 16- Geniş kaldırımlarda görme engellilerin takip ederek yürüyebileceği farklı zeminler olmalıdır. Ayrıca yaya geçitlerinin ve alt/üst geçit girişlerinin zemini farklı döşenmelidir. Bu zemin görme engelliyi alt/üst geçit merdivenlerine götürebilmelidir. 17- Belediye otobüslerinde: A-Durma düğmeleri bedensel engelli, kısa boylular ve çocuklar için mutlaka aşağılarda ve oturma yerlerine yakın yerlerde olmalıdır. B- Otobüs ve minibüslerdeki koltukların dizilişinde tek yada en fazla iki çeşit standart getirilmelidir. Çünkü bu araçlara binen görme engelliler oturulacak yeri bulma ve koltuğun yönü konusunda zorlanmaktadırlar C- Otobüsün hangi durağa geldiği ve sonraki durağın hangisi olduğu anonsla duyurulmalıdır. Bu hem görme engelliler için hem de şehrin yabancısı olanlar için kolaylık olacaktır. D- Giriş kapılarına sesli sinyalizasyon konulması görme engellinin otobüse kolay binmesini ve inmesini sağlayacaktır. E- Özellikle ana arterler dışında kalan bölgelerde kalan duraklarda, görme engellinin gelen otobüsleri kolayca tanıyabilmesi için bazı teknikler geliştirilebilir. Örneğin Otobüs durağı ile otobüsler arasında, köprü otomatik geçiş sisteminde olduğu gibi elektronik bağlantı kurulabilir. Otobüs ve durağın 50-100 mt. Gerisine monte edilecek manyetik bir cihaz (alıcı-verici) yardımı ile durağa gelen otobüsün hangi yöne gittiğini yine durakta bulunan bir mini hoparlör ile seslendirilmeli. Böylelikle görme engellinin bineceği otobüsü daha kolay bulması sağlanmalıdır. Bu fazla masraf gerektirmeyen basit bir yöntemdir. Üstelik bu hizmetten yaşlı kişilerle okur-yazar olmayan kişilerde faydalanabilir. 18- Otobüs Durakları görme engellilerin bastonlarıyla ve ayaklarıyla hissedebilecekleri şekilde zemini kaldırımdan farklı olmalıdır. 19- Tren, tramvay ve metro da görme engellinin, bineceği kapıyı kolayca bulabilmesi için kapılara sesli sinyalizasyon yapılmalıdır. Ya da aracın belirli bir yerde durması sağlanarak açılan kapıya kadar olan kısımda zemin farklı olmalıdır. Örneğin; zemin düz ise, istasyona ya da durağa girişten veya merdivenden inişten itibaren kapının önüne kadar olan kısım tırtırlı olabilir. Bu, görme engellinin farklı zemini takip ederek kapıyı kolay bulmasını sağlayacaktır. 20- Metroda sarı çizgi bastonla tanınabilecek şekilde tırtırlı ve 55-60 cm genişliğinde tutulmalıdır. 21- Vapurlarda yolcuların inip-binme yerlerinin her iki tarafına sesli sinyalizasyon konulmalıdır. Ayrıca ortopedik engellilerin rahat inip-binmeleri için mekanik olarak vapura yanaşan iskeleler yapılmalıdır. 22- Kalkacak ya da yanaşacak olan vapurlar bir başka vapura değil mutlaka iskeleye yanaşmalıdır. 23- Engelliler belediyeye ait ulaşım araçları, vapurlar, trenler ve uçaklardan ücretsiz, refakatçileri ise % 50 indirimli yaralandırılmalıdır. 24- Bütün bunlarla birlikte trafik görevlileri, yol ve kaldırım yapım ve onarımında çalışanlar, vapur, metro,(yer altı treni) tren, belediye otobüsü çalışanları ile konuyla ilgili herkesin sık sık engellilerle ilgili eğitim seminerlerine katılmaları sağlanmalıdır. 25- En önemlisi, toplumun engellilere karşı davranışları konusunda bilgilendirme programları hazırlanmalı televizyon, gazete ve broşürler aracılığıyla yayınlanmalıdır. Yukarıdaki uygulamaların birçoğu belirtilen önerilerin hayata geçirilmesiyle birlikte başarılı sonuçlar elde edilebilir. ÖZÜRLÜLÜĞÜN NEDEN VE SONUÇLARI: Özürlülerin fiziksel ve psiko-sosyal yapılarının toplumda serbestçe gelişmesine uygun ortam yaratmak, çeşitli desteklerle onların yarınlarını güvence altına almak, toplumun üzerinde durması gereken en önemli konulardan birisidir. Onları sevmeliyiz. Ancak sevmekle yetinmemeliyiz. Onların saklı güçlerini ortaya çıkarmalı ve geliştirmeliyiz. Bu da özürlülerin toplumsal yasama tam katilim koşullarının yaratılmasıyla mümkündür. Dünya nüfusunun önemli bir oranını oluşturan özürlülerin sorunlarının çok yönlü, kapsamlı ve çağdaş bir yaklaşımla ele alınıp çözümlenmesi gerekir. Tarihsel süreç içerisinde Ülkemizde özürlülerle ilgili ilk örgütlü çalışmalara 1889 yılında başlanmıştır. 1889 1921 1944 1951 1954 yılında yılında yılında yılında yılında İstanbul’da Sağırlık Okulu, İzmir’de Özel Sağırlar ve Körler Okulu, İstanbul’da bir dernek tarafından Sağırlar Okulu, Ankara’da Körler Okulu, Gaziantep’te Körler Okulu açılmıştır. Eğitilebilir zihinsel özürlüler için ilk özel sınıflar ve bu sınıflarda yetiştirilecek çocukları seçmek, incelemek ve rehberlikte bulunmak üzere ilk psikoloji kliniği, (şimdiki rehberlik ve araştırma merkezi) 1955 yılında Ankara’da faaliyete geçmiştir. 1963 yılında Ankara’da ve İstanbul’da üstün zekâlılar için üst özel sınıflar açılmıştır. 1969 yılında İstanbul’da Eğitimi Güç Çocuklar İlkokulu, 1974 yılında Ankara’da Ortopedik Özürlüler Okulu faaliyete geçmiştir. 1982 yılında alt özel sınıfları bitiren çocuklara iş öğretmek üzere ilk iş okulu Bursa’da açılmıştır. 1983 yılında “Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar kanunu” çıkmış ve yürürlüğe girmiştir. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığında rehberlik hizmetlerinin de dâhil edildiği “Özel Eğitim ve rehberlik Dairesi” oluşturulmuştur. 1983 yılında yürürlüğe giren Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile “Bedensel, zihinsel ve ruhsal özelliklerinde belli oranda fonksiyon kaybına neden olan organ yokluğu veya bozukluğu sonucu normal yasamın gereklerine uyamama durumunda olup, korunmaya, bakıma, yardıma ve yetiştirilmeye muhtaç kişi” özürlü olarak tanımlanmış Ve bu kişilere beceri kazandırılması ya da devamlı bakımıyla ilgili “Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri” kurulması görev olarak Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna verilmiştir. Ancak bugün gelinen nokta iç açıcı değildir. Tüm bu gayretler özürlülerin sorununu çözmeye yetmemiştir. Özürlünün her alanda sağlıklı insanlarla eşit koşullarda yasaması için özel düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bu olgu Uluslar arası ve Ulusal düzeyde düzenlemelere gidilmesini zorunlu kılmıştır. Uluslar arası düzeyde; Birleşmiş Milletler Kararı, İnsan Hakları Beyannamesi, Çocuk Haklarına dair sözleşme, sakat kişilerin hakları bildirisi, Avrupa Sosyal şartı, Avrupa Konseyi kararı, ILO 159 nolu sözleşmesi ve Milletlerarası antlaşmalar özürlülere ilişkin evrensel düzenlemelerdir. Bu evrensel kararlar Ulusal düzeyde öncelikle Anayasamıza yansımıştır. Anayasamızın 40. maddesinde “Devlet durumları nedeniyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır” denilmektedir. 50. Madde de ise “Bedeni ve Ruhi yetersizliği olanların çalışma hayatında özel olarak korunması” da Devlet görevi olarak belirlenmiştir. Yine Anayasamızın 61. Maddesinde “Devlet özürlülerin korunması ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır” denilmiştir. Özürlülerin eğitim, çalışma, topluma uyum ve korunma hakları vardır. Sosyal Güvenlik haklarına ilişkin bu alandaki hedefler, kalkınma planları ve yıllık programlarda alınması gereken tedbirler ve ilkeler olarak belirlenmiştir. Özürlülerle ilgili eğitim, istihdam, sosyal hizmet, sosyal yardım, vergi kanunları gibi birçok kanunda düzenleme yapılmıştır. Ancak uygulamada başarılı olunamamıştır. Tarihsel gelişim incelendiğinde özürlülere götürülen hizmetlerin son derece yetersiz olduğu görülmektedir. Bu anlamda özürlülük nedenlerine göre verilmesi gereken hizmet sınıflandırmalarına bakmakta yarar vardır. Özürlülük Nedenleri: a) Doğum öncesi nedenler. b) Doğum sırasındaki nedenler. c) Doğum sonrasındaki nedenler. d) Kazalar, zekâsal geriliğin oluşumunda duygusal ve sosyal faktörler, savaşlar ve doğal afetler gibi diğer nedenleri sayabiliriz. SONUÇ VE ÖNERİLER: Bireyin sosyal statü sahibi olması, topluma tam katilimi, tüketici olmaktan çıkıp üretken olmasına bağlıdır. Bu üretkenlik ruhsal durumları nedeniyle özürlü vatandaşlarımız için ayrı bir önem taşır. Çağdaş devlet anlayışı ile bu sorunun önemsenip önlemler alınması birinci görev olmalıdır. 1998 Türkiye’sinde 7 milyonu aşan ve dolaylı olarak ülke nüfusunun yarıdan fazlasını ilgilendiren böylesine büyük bir kitlenin daha fazla önemsenmesi tartışılmaz bir gerçektir. Öncelikle mevcut yasaların iyileştirilmesi ya da günün koşullarına uygun yeni yasalar çıkarılması gerekmektedir. 2000’li yılların Türkiye’sinde özürlüler için doğru hedef “onların toplumsal yasama tam katilimi” mümkündür. ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK AYRIMCILIK: Günümüzde insanlık “herkesi içine alan, herkese uygun bir toplum modelinden” yoksundur. İşte bu nedenle insanlık çoğu kez sorunlar karşısında kendisini çaresiz hissetmektedir. Bir toplumun gereksinimlerini karşılayacak hizmetler/çözümler üretirken öncelikle “normal insanlar için” harekete geçiliyor, “ötekiler” için “sonra yaparız” deniliyor. Yaratılan bu eksik modelle toplumun bir bölümü dışlanıyor, sonra da bu dışlamanın yarattığı olumsuzluklarla da pekişen sorunların içinden çıkılamıyor. Dışlanan bu kesimleri toplumla bütünleştirecek (entegre edecek) yollar aranıyor. Ne yazık ki, bir yandan dışlama süreci sürerken, bütünleşme çabaları da başarısız kalıyor. [bu çözümsüzlüğün] nedeni yaklaşımdaki bu yetersizliktir. Bir toplum, kendisini oluşturan bileşenleri iyi tanıyor, onlar hakkında gerçekçi, geçerli bilgiler topluyor ve yaşamı, tüm bileşenleri eşit oranda dikkate alan bir anlayışla planlayıp/şekillendiriyorsa özlenen toplum model, ine doğru yol alıyor demektir. İşte “herkesi içine alan toplum anlayışının temeli” budur. Farklılıklar özünde yadırganacak durumlar değildir. Çünkü farklılık, biz insanların doğasında vardır. Bu fark yalnızca özürlü olmakla değil; pek çok açıdan birbirimizden farklıyız. Hepimizin farklı özellikleri, farklı gereksinimleri var. Güçlerimiz de zayıflıklarımız da farklı. Bu yüzden hepimizin içinde yaşadığı toplum, birkaç kişinin ya da belirli bir kesimin özellikleri temel alınarak şekillendirilemez. Özürlü insanların ihtiyaçları en az özürlü olmayan insanların ihtiyaçları kadar, toplumun düzenlenmesini etkilemelidir. Bu da onların özel bakım isteğinden değil, onlar da herkes gibi toplumun bir parçası olduğundan yapılmalıdır. Herkes, ‘yaptığı hizmetlerden’ özürlülerin de yararlanmasını sağlamaktan sorumludur. Bu sorumluluk herkesindir dolayısıyla sorumluluk doğal ve sürekli bir sorumluluk olarak algılanmadıkça, yerine getirilemez. Özürlünün karşılaştığı ‘engelin’ temelinde, sahip olunan ‘özür’ değil; özrün yarattığı farklılığı bahane eden toplumun, özürlüye karşı geliştirdiği ‘engelleyici tutumlar’ yatmaktadır. Ayrıca özürlülerin kendileri de, sahip oldukları farklılığı, farklı davranmanın ve kendilerine farklı davranılmasının haklı bir gerekçesi sayarak (zaman zaman bunu bir kazanç sayarak) ayrımcı uygulamaları pekiştirecek tutum ve davranışlar içerisinde olabilmektedir. Bu anlamda “özürlüyü kendisinden gelecek ayrımcılığa karşı da korumak” gerekmektedir. Özürlüler gündelik yaşamlarında sayısız ayrımcılık örnekleri yaşamaktadır. Diğer taraftan Özürlülere yönelik ayrımcılığın önlenmesinde en etkili unsur, onları iş yaşamına sokmak, üretken kılmaktır. Unutulmamalıdır ki özürlülerin istihdamı önündeki en büyük engel, “önyargıdır” önyargıyı aşmanın en etkili yolu da çalışma yaşamında gösterilecek başarıdır. Farklı olmak “farklı muameleye tabi tutulmanın” haklı gerekçesi olamaz. Engelliler de herkes gibi, başka hiç bir sebeple değil; salt insan oldukları için “onurlu bir yaşamı” hak etmektedirler. Bunun için toplumsal yaşama tam katılımın önündeki her türlü engel kaldırılmalı ve “eşitlik ilkesi gereğince” yaşamın tüm alanlarında desteklenmelidirler. Oysa engelliler genelde görmezden gelinen, acınan, evde, sokakta, işyerinde, vb. koruma altında bulundurulması gereken kişiler olarak algılanmaktadırlar. Engellilere yaklaşımda dinsel-geleneksel kökenli ‘vicdani yaklaşım’ bireysel, korumacı ve bastırıcı bir tutumdur. Bu yaklaşıma göre iyi bir toplumda, iyi bir insan ‘muhtaç’ kişileri de düşünür. Böyle yaptığında engelliler için toplumsal görev yerine getirilmiş olmaktadır. Çağdaş yaklaşım ise insanların bu türden duygu ve düşüncelerini reddetmez; ancak insanların sorunları ve gereksinimleri karşısında sorumluluğu ağırlıklı olarak kamuya (sosyal devlete) yükler. Bu sorumluluk ise tek tek bireylerin, grupların, toplulukların... Farklı nedenlerden kaynaklı ve tümüyle kendi inisiyatifler, içerisinde gerçekleşen ‘iyilik yapma’ dürtülerine bırakılamaz. Bunları bir hak olarak tanımlıyorsak [ki böyledir] hakkın yerine getirilmesinde bir de ‘muhatap’ bulunmalıdır ki o da devletten başkası değildir. Bu anlayışla bakıldığında, devleti sosyal sorumluluklarından uzaklaştırma ve yerine ‘sivil toplumu’ ikame etme yönünde son yıllarda giderek artan çabaların özünde çağdaşlık karşıtı çabalar olduğu hemen fark edilecektir. “Kimsenin yarın engelli olmayacağının garanti edilemeyeceği” gerçeğinin sık sık anımsatılması üzerine bina edilen, korkuya dayalı davranışlar yerine; başkalarına karşı da sorumlu olduğumuz bilinci konulmalı ve bu bilincin gereği olan kamusal sorumluluklar yerine getirilmelidir. Ayrımcılıkla Savaşım: 1.Öncelikle sorunların çözümü için gerekli iradenin var olması gerekir. Odağına insanı alan bir yaklaşımla, çözüm üretme ve uygulama sürecinde, sorunun etkilediği tüm tarafların etkin katılımına başvurulmalıdır. 2.Ayrımcılıkla savaşımda, öncelikle böyle bir olgunun varlığının kamuoyunca bilinmesi büyük önem taşımaktadır. Günümüzde, burada sözü edilen toplumsal farkındalık olgusunda ‘medyanın’ rolü büyüktür. Ancak özürlülere yönelik ayrımcılık konusunda medyanın soruna daha çok “acıma duyguları içinde yaklaştığı”, sağlıklı bir ele alış üretmediği bilinmektedir. Bu anlamda öncelikle medyanın özürlülere karşı yaklaşımı düzeltilmelidir. 3.Ayrımcılığın önüne geçilebilmesi için eğitime büyük önem verilmelidir. Ayrımcılıkla savaşımda en önemli konu, bakış açımızın genişletilmesidir. Bu amaçla, “ayrımcılık karşıtı bir eğitim” sistemi kurmak ve özellikle de “çocuk yaşta” eğitime önem vererek, toplumsal yaşamın her alanında ayrımcı uygulamalara izin vermemek gerekir. 4.Engellilere yönelik ayrımcılık, toplumun gündemine yerleştirilmeli ve toplumun kendi kendini sorgulaması için bir yol açılmalıdır. 5.Ayrımcılığı yaratan maddi koşulların olabildiğince ortadan kaldırılması ve doğal kabul edilebilecek farklılıklardan bir ayrımcılık türetilmemesi için ayrımcılık karşıtı bir bilincin geliştirilmesi gerekir. Bu doğrultuda temel kabul,” herkesin farklı ve herkesin eşit olduğuna” olan inanç geliştirilmelidir. ENGELLİNİN ÇALIŞMA HAKKI: Aşağıdaki belirtilen kurumlar % 3 oranında engelli çalıştırmak zorundadır: - Genel ve katma bütçeli daireler İl özel idareleri ve belediyeler Kefalet sandıkları, döner sermayeli kuruluşlar Sermayesinin yarısından fazlası devlete ait olan bankalar Hususi kanunlarla kurulmuş banka ve teşekküller Engelli açık kontenjanının doldurulmaması halinde engelli istihdam etmeyen kamu kurum ve kuruluşları için yükümlülüğün dolduğu tarihten yükümlülüklerini yerine getirecekleri tarihe kadar her engelli açık kontenjanı her ay itibarı ile 1475 Sayılı İş Kanununun 98/c maddesindeki para cezası uygulanır. (30 Mayıs 1997 tarihinde Bakanlar Kurulunca alınan karara göre 1475 sayılı İş Kanunu'nun 25. Maddesinin a fıkrasının 1. bendinde zorunlu engelli çalıştırma oranı belirtilmiştir.) Engellinin işyerindeki hakları: * Bir iş yerinden malulen ayrılmak zorunda kalıp da sonradan maluliyeti ortadan kalkan engelli işçiler, eski iş yerlerine alınmalarını istedikleri takdirde işveren kadroda boşluk varsa derhal, yoksa boşalan ilk kadroda kendilerine şans tanımalıdır. * Bir iş yerinde çalışırken iş kazası nedeniyle sakatlanan kişilerin öncelik hakkı vardır. İşveren, bu işçisini sakat kadrosunda öncelikle çalıştırmakla yükümlüdür. Çalıştığı iş yerinde sakatlananlar, durumlarını tescil için İş ve İşçi Bulma Kurumuna başvurabilirler. * Engellilik dereceleri % 40'ın üzerindeyken işe girip de daha sonra durumlarında bir iyileşme görülerek dereceleri % 40'ın altına düşenler engelli kadrosunda çalışmaya devam ederler. * Bu hükümlere aykırı hareket eden, özürlü işçi çalıştırmayan işverene çalıştırmadığı her ay için para cezası verilir. Engellilerin emekli olma ve kendilerine malul aylığı bağlanma şartları: * 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu'na tabi olarak işe girenler; * Çalışma gücünün en az %40'ını kaybettiğini belgeleyerek özürlü olarak işe girmiş olanlar, en az 15 (on beş) yıl fiili hizmet süresini doldurdukları takdirde istekleri üzerine emekliye ayrılabilirler (39. maddenin J Bendi). * 5434 sayılı Kanuna tabi olarak çalışırken herhangi bir hastalık veya kaza sonucu çalışma gücünü kaybederek (hayatını çalışarak kazanamayacak derecede) malul duruma düşenlere 10 yıllık emekliliğe tabi hizmetleri olmaları halinde aylık bağlanır. Yukarıda 1. ve 2. Maddelerde bahsi geçenlerin ölmeleri halinde dul ve yetimlerine de Sandıkça aylık bağlanır (madde 53). * 5 sene emekliliğe esas bir hizmette bulunmak şartıyla tedavisi mümkün olmayacak bir şekilde malul duruma düşen adi malullere 15 sene hizmetleri varmış gibi aylık bağlanır. Ancak bu aylıklar dul ve yetimlere intikal etmez (53.Maddenin son paragrafı). * 5434 sayılı Yasaya tabi olarak çalışırken (en az 5 yıl fiili hizmeti olmak kaydıyla) veya 5434 sayılı Yasaya göre emeklilik hakkını kazanmış ya da emekli aylığı alırken ölmüş olanların yaşları ne olursa olsun malul ve muhtaç erkek çocuklarına emekli aylığı bağlanır (74. Madde). 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'na tabi olarak işe girenler; *Sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten önce malul sayılmayı gerektirecek derecede hastalık ve arızası bulunan ve bu nedenle malullük aylığından yararlanamayan veya Sakatlığı nedeniyle vergi indiriminden yararlanmaya hak kazanmış durumda olan sigortalılar, yaşları ne olursa olsun, en az 3600 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları pirimi ödenmiş olmak şartıyla yaşlılık aylığından yararlanırlar (60. maddenin C bendinin a ve b fıkraları). * Malul sayılanlara (çalışma gücünün 2/3'ünü ya da iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60'ını yitirdikleri resmi sağlık kurulu raporuyla saptanan) emekli aylığı bağlanabilmesi için toplam 1800 gün ve en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık süresinin her yılı için ortalama 180 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası pirimi ödenmiş olması gerekmektedir (54. maddenin C Fıkrası). * 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı çalışırken (en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup sigortalılık süresinin her yılı için ortalama 180 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası pirimi ödenmiş olması kaydı ile) yaşlılık aylığı almaya hak kazanmış veya yaşlılık aylığı alırken, ölenlerin malul ve muhtaç erkek çocuklarına (Sosyal Sigortaya yahut Emekli Sandığına tabi çalışmalarından dolayı gelir ve aylık almama şartıyla) aylık bağlanır. (23.maddenin C Bendinin b Fıkrasının V. Paragrafı ve 68. maddenin C Bendinin b Fıkrasının V. Paragrafı). 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu'na tabi olarak çalışanlar; * Çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirerek malul duruma düşenlere en az 5 (beş) tam yıl Bağ-Kur primi ödemiş olmaları ve yazılı istekte bulunmaları şartıyla malullük aylığı bağlanır (29. Madde). * Bağ-Kur'da fiili sigortalılığı devam ederken bir iş kazası veya meslek hastalığı sonucu çalışma gücünün en az üçte ikisini kaybedenler için 5 yıl sigorta primi ödenmiş olma şartı aranmaz. * En az 3 (üç) tam yıl Bağ-Kur pirimi ödemiş olmaları şartıyla ölen Bağ-Kurlunun veya 5 (beş) tam yıl Bağ-Kur pirimi ödeyerek malulen emekli olduktan sonra ölen ya da herhangi bir şekilde yaşlılık aylığını hak eden veya yaşlılık aylığı alırken ölen Bağ-Kurlunun malul ve muhtaç erkek çocuklarına aylık bağlanır (Madde 41). 2022 Sayılı Kanun'a göre Sakatlık ve Malullük Aylığı; Sakatlık aylığı: Çalışma ve iş görme gücünün %40 ile %70 arasında kaybetmiş muhtaç sakatlara bağlanan aylıklardır. Aylık bağlanabilmesi için 18 yaşını doldurmuş olmak, çalışma ve iş görme gücünü en az %40 oranında kaybettiklerini tam teşekküllü hastanelerden alacakları sağlık kurulu raporu ile kanıtlamaları gerekmektedir. Malullük aylığı: Çalışma ve iş görme gücünü %70'in üzerinde kaybetmiş muhtaç sakatlara bağlanan aylıklardır. 18 yaşını doldurmuş olmak, başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek şekilde malul olduğunu tam teşekküllü hastanelerden alacakları sağlık kurulu raporu ile kanıtlamaları gerekmektedir. Aylıkların Bağlanma Şartları: a) T.C. vatandaşı olmak, b) Muhtaç olmak, c) Bağlanacak aylık miktarına eşit veya fazla devamlı gelir sağlayamamak, d) Kendisine kanunen bakmakla yükümlü kimsesi olmamak. Aylık Bağlanması İçin Gerekli Belgeler: a) 2022 sayılı kanuna göre başvuru formu (Bu formda yer alan; aylık istek dilekçesi ile mal bildirim belgesi kişi tarafından doldurulacaktır. Muhtaçlık belgesi ve vukuatlı nüfus kayıt örneği, ikametgâh ilmühaberi bölümleri ise yetkililerce imzalanacak ve mühürlenecektir.) b) Sağlık Kurulu Raporu (Mal Müdürlüğü tarafından sevk edilen bir hastaneden) c) Üç adet fotoğraf Bu belgelerle Emekli Sandığı veya valilik ya da kaymakamlık makamlarına başvurulur. Aylığı almakta olan aile reisinin aylığı; eşinin de bu aylığı hak etmesi halinde veya bu aylığı alma hakkına sahip biriyle evlenmesi durumunda %50 oranında artırılmaktadır. 2022 sayılı Yasaya göre aylıklar üç ayda bir peşin olarak alınır. Aylık bağlananlar devlet hastanelerinde ücretsiz tedavi görürler. Araştırma-inceleme Niyazi ARSLAN Gölbaşı Kent Konseyi Başkanı 20.04.2011 YARARLANILAN KAYNAKLAR: 1. Adil, Nevzat. "Körlerin Mesleki Rehabilitasyonu" Görme Engellilerin Mesleki Rehabilitasyonu ve İstihdamı, Kasım Karataş (Yayına Hazırlayan) Ankara: Altı Nokta Körlere Hizmet Vakfı Yayını No.: 2, 1997, ss. 99-104. 2. Arıkan, Çiğdem. Türkiye'de Görme Özürlü Kadınlar: Sorunlar, Beklentiler, Çözüm Önerileri. Ankara: Körler Federasyonu Yayını No: 3. 2001. 3. Başbakanlık Özürlüler idaresi Başkanlığı, Özürlüler İle İlgili Mevzuat, Ankara: 2002. 4. Birleşmiş Milletler Sakatlar İçin Fırsat Eşitliği Konusunda Standart Kurallar, Birleşmiş Milletler Genel Kurul'unun 20 Aralık 1993 tarihinde yapılan 48. toplantısında 48/96 sayılı kararı. 5- İçli, Turhan, Eyüp Doğan ve Kasım Karataş "Önsöz" Görme Özürlüler İçin Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni Rehabilitasyon Politikaları ve Meslek Tanımları, Yayına Hazırlayan: Kasım Karataş. Ankara: Körler Federasyonu Yayını No.: 4, 2001, ss. 1-3. 6. Karataş, Kasım "İnsan Hakları Açısından Özürlülerin İstihdamı" Görme Engellilerin Mesleki Rehabilitasyonu ve İstihdamı, Kasım Karataş (Yayına Hazırlayan) Ankara: Altı Nokta Körlere Hizmet Vakfı Yayını No.: 2,1997, ss. 184-187. 7. Karataş, Kasım "özürlülerin Mesleki Rehabilitasyonu ve istihdamı Sorunu" Sosyal Hizmet Sempozyumu '96. Toplumsal Gelişme ve Değişme Sürecinde Sosyal Hizmet, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayın No.: 02, 2001a, ss.: 112-117. 8. Karataş, Kasım. "Genç İşsizliğinin Psiko Sosyal Sonuçlan" Sosyal Hizmet, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Yayın Organı. Yıl 6, Sayı 13, Nisan 1996b, ss.: 16-22. 9. Karataş, Kasım. "Özürlüler Kentlerde Özgürce Yaşamak İstiyorlar" Ufkun Ötesi Aylık Dergi, Yıl 2, Sayı 4, 97 Kasım-98 Nisan, ss.: 10-13. 10. Karataş, Kasım. "Özürlülerin İstihdamı ve Çalışma Yaşamında Karşılaşılan Sorunlar" Görme Özürlüler İçin Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni Rehabilitasyon Politikaları ve Meslek Tanımları, Yayına Hazırlayan: Kasım Karataş. Ankara: Körler Federasyonu Yayını No.: 4, 2001b, ss. 141-152. 11. Karataş, Kasım. Genç İşsizliği: Ekonomik, Toplumsal ve Ruhsal Sonuçları. Ankara: Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Genel Merkezi, Yayın No.: 2, 1996a. 12. Koçyıldırım, Şener “Görme Özürlülerin İstihdamını Zorlaştıran Etmenler ve Önyargılar” Görme Özürlülerin Mesleki Rehabilitasyonu ve İstihdamı, Kasım Karataş (Yayına hazırlayan) Ankara: Altı Nokta Körlere Hizmet Vakfı yayını No: 2, 1997, ss. 51-57. 13. Küçükkaraca, “Zihinsel Özürlülük ve Cinsel Yaşam” Sosyal Hizmet Sempozyumu’97: Toplumla Bütünleşme Sürecinde Özürlüler ve Sosyal Hizmet. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayın No: 003, 1998, ss. 100-103. 14. Uşan, Fatih. İş Hukukunda Sakat İstihdamı, Ankara: Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası Yayını, 1999 15. İçli, Turhan. “Görme Özürlülerin İstihdamında İşveren Tutumları ve Beklentileri” Görme Özürlüler için Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni Rehabilitasyon Politikaları ve Meslek Tanımları, Yayına Hazırlayan: Kasım Karataş. Ankara: Körler Federasyonu Yayını No: 4, 2001, ss. 88-90. Diğer Kaynaklar: www.sosyalhizmetuzmani.org ©Sosyal Hizmet Uzmanı Web Sitesi Ahmet ÜNÜVAR Mutluer,1997 http/www.who.com Sosyal hizmet uzmanı web sitesi (http:/www.who.com): Bu Yazı Engelliler.Net alınmıştır. Yrd. Doç Dr. Kasım KARATAŞ Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Öğretim Üyesi. kasim_63@yahoo.com kkaratas@hacettepe.edu.tr Kasım 2002 tarihinde yayınlanan ‘Ufkun Ötesi Bilim Dergisi’ Cilt 2, Sayı 2 Yrd. Doç. Dr. Kasım Karataş Hacettepe Ünv. S.H.Y.O. Öğretim Görevlisi