5 Cumhuriyet`in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası`nın

advertisement
Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş
Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi)
5
Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve
Ekonomiye Etkisi
Murat PIÇAK
Duygu SÜLOĞLU
Abdullah EKER
Özet
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Osmanlı Devleti’nden miras kalan iktisadi
yapıdaki yetersizlikler nedeniyle, devlet eliyle sanayileşme yoluna
gidilmiştir. Bu çabaların bir sonucu olarak yerli bir girişimci sınıfın
oluşturulmasına öncülük etmek amacıyla İş Bankası kurulmuştur. Bu
çalışmanın amacı İş Bankası’nın kuruluş sürecini mevcut iktisadi koşullar
temelinde değerlendirmek ve dönemin iktisadi yapısına ışık tutmaktır.
Sürecin daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle bankacılık faaliyetlerinin
başlangıcı ele alınacak, ardından da Cumhuriyet öncesi ve sonrasındaki
döneme değinilerek İş Bankası’nın kuruluş süreci ve Türkiye iktisadi
yapısındaki konumu değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Bankacılık ve Türkiye İş Bankası
Jel Kodları: E50, N2, G2
Giriş
Türkiye ekonomisinin temelini anlayabilmek ve günümüzdeki ekonomik
görünüme yorum yapabilmek ilk olarak Cumhuriyet dönemi iktisadi
yapısını anlamayı ve çözümlemeyi gerekli kılmaktadır. Osmanlı’dan
devralınan ilkel sanayi düzeni ve savaş borçları eşliğinde yeni bir devlet ve
sistem yaratma ideali ile yola çıkan genç Türkiye ekonomisi, tarım ve
ticarete dayalı ekonomik yapısını değiştirmek ve yerli bir sanayi kesimi
yaratarak kalkınmayı gerçekleştirmeyi hedeflemiştir (Altun, 2007: s. 7). Bu
amaçla milli unsurların sanayileşme çabalarının desteklenmesi ve yerli bir
140
Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI
(Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK)
burjuvazi yaratılması ideali Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki hâkim görüş
olmuştur.
Osmanlı Devleti döneminden kalan tarımsal üretime dayalı ve sanayi
alanından daha çok imalat niteliğindeki üretim yapısının değiştirilmesi,
ulusal bağımsızlık ölçüsünce değer görmüş ve ulusal kalkınmanın planı
İzmir İktisat Kongresi’nde belirlenmiştir. Yerli burjuvazi yaratılması ve bu
kesimin krediler aracığıyla desteklenmesi ideali milli bir bankanın
kurulmasını gerekli kılmış ve bu görevi üstlenecek bir ana ticaret bankasının
kurulması kararlaştırılmıştır. Bu çalışmanın amacı İş Bankası’nın kuruluş
sürecini Osmanlı İmparatorluğu’ndan devir alınan yapı ve mevcut iktisadi
koşullar temelinde değerlendirmek ve dönemin iktisadi yapısına ışık
tutmaktır. Bu amaçla öncelikle ülkemizde bankacılık faaliyetlerinin
başlangıcı genel olarak irdelenecek ardından Cumhuriyet öncesi ve
sonrasındaki ilk döneme değinilerek İş Bankası’nın kuruluşu ve Türkiye
iktisadi yapısındaki konumu değerlendirilecektir.
Osmanlı Devleti’nde Bankacılık ve Cumhuriyet Öncesi Dönemin
Analizi
Bankacılık tarihi M.Ö. 3500’lere kadar uzanmaktadır (Yetiz, 2016: s. 108).
Bankacılık faaliyetleri ise genel olarak Orta Çağ Avrupa’sındaki sarraflık
faaliyetleri ile birlikte başlatılmaktadır. Sarrafların gelişimleri mevcut
iktisadi yapı içerisindeki ihtiyaçlar temelinde şekillenmiştir. Farklı
ayarlardaki paraların takas edilmesi ve aristokrat tebaanın yüksek oranlı
tüketim gereksinimlerinin karşılanması amacıyla sarraf kredilerine
başvurulması bankacılık sektörünün gelişim sürecini başlatmıştır (Silier,
1975: s. 485). Sarraf olarak nitelendirilen bu kimseler zaman içerisinde
faaliyet alanlarını arttırarak önce bankerlere daha sonra kurum şeklindeki
bankalara dönüşmüşlerdir. Osmanlı İmparatorluğu içerisinde de sarraflık
faaliyeti Orta Çağ ile başlamıştır. Büyük oranda azınlık tebaa tarafından
üstlenilen bu işler, zaman içerisinde sarraflıktan bankerlik aşamasına
taşınmıştır (Artun, 1983: s. 22).
Osmanlı Devleti’ndeki sarraflar İmparatorluk içerisinde Avrupa’daki
sarraflara benzer faaliyetler gerçekleştirmişlerdir. Devlete ait ihtiyaçların
karşılanması ve hazinenin desteklenmesi amacıyla borç para verilmesi,
vergi hâsılatı karşılığında kredi temininin sağlanması vb. görevler bu
dönemde sarraflar tarafından üstlenilmiştir. Tüm bu görevler 19. Yüzyıl
141
Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş
Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi)
itibari ile Galata Sarrafları olarak bilinen girişimcilerin Galata Bankerleri’ne
dönüşümünü hazırlayan süreçleri oluşturmuştur (Silier, 1975: s. 486).
Gelişim seyri bakımından Dünya ile benzerlik gösteren Türk bankacılık
sistemi, ulaşılmak istenen hedefler bakımından ise farklılık içermektedir.
Dünya’daki sistem Sanayi Devrimi ve sermaye birikimlerinin sanayi
kesimine kredi biçiminde aktarılması hedefi ile yola çıkarken, Osmanlı’daki
hedef Hazinenin gereksinimlerinin karşılanması temelinde gelişim
sağlamıştır (Akgüç, 1989: s. 10; Pamuk, 2012: s. 122).
Ülkemizde sarraflık girişimlerinin bankacılık faaliyetlerine dönüşümü
aşamasındaki karar, kâğıt paranın 1840 tarihi ile çıkarılma kararı eşliğinde
gelişim sağlamıştır. Bu süreç içersinde kâğıt para değerindeki düşmeler
nedeni ile hükümet, 1845 yılında en tanınmış iki Galata Bankeri, J. Alleon
ve Th. Baltazzi ile Osmanlı parasının değerinin korunması amacıyla bir
sözleşme yapmıştır. Bu sözleşme ile 1847 tarihinde ülkemizdeki ilk banka
olan İstanbul Bankası (Bangue de Constantinople) kurulmuştur. Bankacılık
faaliyetlerini üstlenen İstanbul Bankası, açılış amacı olan Osmanlı parasının
istikrarının sağlanması konusunda başarı kaydedememesi ve paranın
değerindeki devamlı düşüşler nedeni ile 1852 tarihinde kapatılmıştır (Artun,
1983: s. 22; Akgüç, 1989: s. 10).
1856 Islahat Fermanı’nda bir bankanın kurulması kararı tekrardan gündeme
gelmiştir. Bu karar ile 1856’da merkezi Londra olan Osmanlı Bankası
(Ottoman Bank) kurulmuştur. Osmanlı Bankası’nın açılması pek çok
yabancı bankanın daha açılması sürecini başlatması nedeniyle önem arz
etmektedir (Artun, 1983: s. 23). Osmanlı Bankası, ilerleyen süreçte
hükümetin kâğıt para basılması yönündeki talebi üzerine Bank-ı Osmanii
Şahane adını almış ve devlet bankası statüsü elde etmiştir. Banka devlet
görevlerinin yanı sıra ticari bankacılık faaliyetlerini de sürdürmeyi devam
ettirmiştir (Keyder, 1993: s. 138; Akgüç, 1989: s. 17).
19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Devleti’nin içerisinde yer aldığı
darboğaz giderek ağırlaşmış ve Kırım Savaşı ile ilk kez dış borç ile
tanışılmıştır (Kazgan, 2009: s. 22). Toprak yapısı ve vergilendirme usulleri
nedeni ile artık değer yaratamayan ve Batı Avrupa modeli sanayileşmeyi
sağlayamayan Osmanlı Devleti, son dönemlerinde fetihlerin azalması ve
savaş kayıpları nedeni ile giderek zayıflamış ve bu süreç hazinenin yükünün
her geçen gün giderek ağırlaşmasına sebebiyet vermiştir. Osmanlı Bankası,
bu süreçte Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borçlanmaları konusunda da
142
Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI
(Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK)
görev almış, 1863 tarihinden sonraki dış borçlanmaların tamamına yakını
Osmanlı Bankası aracılığında sağlanmıştır. Osmanlı Bankası ile temin
edilen bu borçlar özellikle İngiltere ve Fransa’dan temin edilmiştir (Artun,
1983: s. 12-27).
Osmanlı Devleti, siyasi ve iktisadi koşulların olumsuz seyri ve borçlanma
sürecinin giderek artması ile 1875 tarihinde dış borçlarını ödeyemeyeceğini
bildirmiş ve moratoryum ilan etmiştir (Kazgan, 2009, s. 23-24). 1878
yılında düzenlenen Berlin Kongresi’nde ise siyasi ve iktisadi zayıflığın ve
çöküşünün bir göstergesi olarak İmparatorluğun mali yapısının zayıflığı ve
mevcut borçların ödenemeyeceği algısı ile bu süreci yönetecek bir kurulun
oluşturulması kararı verilmiştir. 1881 yılına gelindiğinde ise Muharrem
Kararnamesi ile Osmanlı Devleti’nin iflası belgeye bağlanmış ve çok uluslu
bir iflas masası olan Düyun-u Umumiye idaresinin devlet gelirlerine el
koyması karara bağlanmıştır (Pamuk, 2012: s. 230-233).
Tüm bu olumsuz tabloya ve siyasi zayıflıklara nazaran bir takım faaliyetler
sürdürülmeye devam etmiştir. Cumhuriyet öncesi dönemde kurulan bir
diğer önemli banka Ziraat Bankasıdır. Ziraat Bankası 1888 tarihinde ilk
Türk bankası olarak kurulmuştur. Öşür vergisine %1’lik ilave ile sermayesi
oluşturulan Ziraat Bankası’nın başlıca hedefi, çiftçi kesime kredi imkânı
sunarak tarımsal üretimin geliştirilmesini desteklemek olarak belirlenmiştir.
Ancak bu amaç Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunduğu iktisadi koşullar
nedeni ile büyük oranda gerçekleştirilememiş, Cumhuriyet’in ilk yıllarına
kadar tarım sektörü finansmanı sınırlı bir seviyede kalmıştır (Keyder, 1993:
s. 139).
II. Meşrutiyet sonrasında ise İttihat ve Terakki iktidarının etkisi ile Musa
Akyiğitzade ve Ahmet Mithat tarafından savunulan ‘‘mili iktisat’’ tezi
sanayileşmeye dönük devlet müdahalesi ve teşvikleri beraberinde milli
sanayi burjuvazisi yetiştiriciliğini savunuyor, Alman Tarihçi Okulu
himayeci doktrininden hareketle sanayileşmeyi kalkınmanın ana adımı
olarak görüyordu (Boratav, 2012: s. 26). Bu dönemde milli bir burjuvazi
oluşturulmasına katkıda bulunmak amacı ile birtakım yasal düzenlemelerde
bulunulmuştur. Bu kapsamda 1914 tarihinde kapitülasyonlar kaldırılmış,
1916 tarihinde Milli İhracat Birlikleri ve kurların resmi olarak
belirlenebilmesi amacıyla 1917’de Kambiyo İşlemleri Komisyonu
143
Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş
Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi)
kurulmuştur. Spekülasyonlarla mücadele amacıyla Men-i İhtikâr Heyeti’nin
gayrimüslim tebaaya olan yaptırımları da bu düzenlemeler kapsamındadır
(Ergüder: 2011: s. 16).
İttihat ve Terakki iktidarı döneminde benimsenen milli iktisat anlayışı ile
bankacılık ve ticari faaliyetlerde Müslüman-Türk unsurları teşvik etme
politikası Birinci Dünya Savaşı döneminde de devam etmiştir. İttihat ve
Terakki iktidarının bu yöndeki çabalarının en açık göstergesi ise İtibar-ı
Milli Bankası’nın kurulmasıdır (Ökçün, 1975: s. 462). İtibar-ı Milli
Bankası, İttihat ve Terakki hükümetinin mevcut iktisadi düzeni değiştirmek
ve krediler vasıtası ile sanayileşme adımını gerçekleştirebilmek amaçları ile
1916 tarihinde kurulmuştur. Kurucuları: İstanbul mebusu Hüseyin Cahid
Bey, Biga mebusu Cavid Bey, tüccar Tevfik Bey ve Hazine’dir (Ökçün,
1975: 416). Bankanın faaliyete geçirilmesi aşamasında, hedeflenen milli
kalkınma sürecinde etkin bir rol alması planlanmış ve banka 4 milyon lira
sermaye bedeli ile faaliyete başlamıştır (Pamuk, 2012: s. 240).
1909-1918 dönemleri arasında İstanbul’da 15 adet (beşi yabancı sermayeli),
Anadolu’da ise 11 adet banka kurulmuştur. Bu döneme ilişkin verilere göre
İstanbul’da yer alan bankaların tüm bankacılık işlemlerini yürüttükleri,
Anadolu’daki bankaların ise daha çok yerel tüccar örgütü niteliğinde olduğu
belirtilmektedir (Keyder, 1993: s. 139). II. Meşrutiyet sonrası milliyetçi
politikalarında etkisi ile milli bir sanayi kesimi yaratabilmek ve sanayi
yatırımlarını özendirebilmek için bankacılık çalışmalarının yanı sıra 1913
yılında Teşvik-i Sanayi Kanunu kabul edilmiştir. Sanayileşme adımları için
başlangıç niteliğinde olan bu kanun Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde de
Türkiye Cumhuriyeti hükümetince de gözden geçirilmiş ve 1927 yılında
yeniden yürürlüğe konulmuştur (Şahin, 2009: s. 13).
Cumhuriyet öncesi dönemin sanayi faaliyetleri ise oldukça sınırlı bir
düzeyde kalmıştır. 1915 yılında sayıları 255 olan sınaî işletmenin 72 adedi
1908 senesi sonrasında kurulan tesislere aittir. 1913’de gerçekleştirilen
toplam sınaî üretimin %83,5’i, 1915 ’de ise %82,3’ü dokuma ve gıda
sanayilerinden oluşmaktadır. Dokuma ve gıda sanayisi aynı zamanda bu
dönemde faaliyette bulunan toplam işçi sayısının %71 ve %75,8’ine
istihdam sağlamıştır. 1915 yılı verilerine göre, pamuk ipliğinin %20,5’i ve
pamuklu dokuma tüketiminin %9,5’i üretilerek karşılanmakta geri kalan
144
Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI
(Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK)
ihtiyaç miktarı ise ithalat ile kapatıldığı anlaşılmaktadır (Boratav, 2012: s.
33). Sayısal verilerlerden hareketle mevcut yapısı büyük oranda dokuma ve
gıda sanayisinden oluşan Osmanlı ekonomisinin hâkim olduğu alanlarda
dahi büyük oranda dışa bağımlı olduğu görülmektedir.
Cumhuriyet Döneminin Analizi: 1923-1929
Cumhuriyet dönemi ekonomisinin temeli, önder Mustafa Kemal Atatürk
olmak üzere İsmet İnönü ve Celal Bayar tarafından atılmıştır.
Cumhuriyet’in ilanından sonraki ilk on beş yıl boyunca toplumsal, siyasi ve
iktisadi pek çok devrim gerçekleştirilmiştir (Altun, 2007: s. 7). I. Dünya
Savaşı sonrası dönemi, iktisaden çok zayıf imkânlara sahip olan Anadolu
halkının büsbütün yoksunluk içerisine düşmesine neden olmuştur (Cem,
1975, s. 284). Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Anadolu köyleri genel olarak
geçimlik üretimde bulunan, ilkel üretim yöntemlerinin kullanıldığı, dış
dünyaya oldukça kapalı, devlet ile bağlantıları vergilendirme ve askerlik
konularından öteye geçmeyen okul, yol, su, sağlık vb. hizmetlerin yok
denecek kadar az olduğu bir yapıdadır (Çavdar, 2015: s. 132).
Milli mücadele dönemi sonrasındaki iktisadi koşullar da toplumsal yapı gibi
yoksunluklar içerisindedir. Batıcılık anlayışı ve kapitülasyonlar vasıtası ile
geleneksel zanaatlar ve üretim yıkılmış durumdadır. Ulusal ekonomi
içerisinde birkaç fabrika dışında milli sayılabilecek bir sektör
bulunmamaktadır. 1923 verilerine göre, sanayi üretiminden ziyade imalat
özellikleri taşıyan 386 adet iş yerinde 20.000 kadar sanayi işçisi
bulunmaktadır ve temel ihtiyaç maddelerinin büyük bölümü ve önemli
miktarda giyim eşyası dışarıdan karşılanır durumdadır. Cumhuriyet’in ilk
dönemlerindeki bu yoksunluklara koşut ithalat oranları da yüksek
seviyelerde gerçekleşmiştir. 1923 verilerine göre ithalat 145 milyon, ihracat
ise 85 milyon olarak gerçekleşmiştir (Cem, 1975: s. 284-286).
Mustafa Kemal Paşa, iktisadi sanayileşme lokomotifi ile ulusal kalkınmanın
fertlerin sanayileşme adımlarındaki başarıları ile nihayetleneceğine
inanıyordu. Bu sebeple ulusal ekonomi içerisinde sanayileşme sürecini
başlatacak yerli unsurlardan oluşan bir burjuvazi sınıfının yaratılması
gerekli görülmüştür (Cem, 1975: s. 289). Osmanlı İmparatorluğu
döneminde de cılız olmasına rağmen bir burjuvazi şüphesiz ki mevcuttu
ancak bu kesimin üç özelliği: sanayi alanında değil ticaret alanında gelişmiş
olmaları, bu duruma bağlı olarak komprodar nitelik taşımaları ve büyük
145
Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş
Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi)
oranda gayrimüslim tebaadan oluşmalarıydı. İç ticaretteki küçük ve orta
sermayeli Müslüman ve Türk burjuvazi ise ekonomi içerisinde dağınık
biçimde faaliyette bulunan, örgütsüz, zayıf ve büyük oranda gayrimüslim
burjuvaziye bağımlı şekilde hareket eder durumdaydı (Boratav, 2012: s. 24).
Osmanlı’dan devralınan iktisadi mirasın geliştirilmesi için evvela devlet
desteği ile bir Türk girişimci gücü yaratılması ve bu itici gücün etkisinin
iktisadi gelişime bağlanması hususi olarak İzmir İktisat Kongresi’nde netlik
kazanmıştır (Tezel, 2015: s. 175; Cem, 1975: s. 288). İzmir İktisat
Kongresi, 1923 senesinin Şubat ve Mart aylarında ulusal içerikli bir kongre
olarak düzenlenmiştir. Kongreye katılanlar, Mustafa Kemal Paşa
önderliğinde Ankara’da yer alan muzaffer kademe, meclis üyeleri,
İstanbul’lu iş adamları, Anadolu eşrafından tanınmış kimseler, bir takım
büyük toprak sahipleri ve işçi tebaasından oluşmuştur (Tezel, 2015: s. 175).
Kongre’de, iktisat vekili Mahmut Esat Bey’in ‘‘mesleki temsil’’ ilkesini
temel alarak oluşturduğu işçi, tüccar, sanayici ve çiftçi grupları temsil
edilmiştir. Kongrenin başkanlığını Kazım Karabekir Paşa üstlenmiş, açılış
konuşması ise Mustafa Kemal Paşa tarafından yapılmıştır (Boratav, 2012: s.
45).
Kararların mili iktisat ideali temelinde alındığı İzmir İktisat Kongresi
Boratav’a (2012) göre, ‘‘genel olarak kalkınmacı, yerli ve yabancı
sermayeyi ve piyasaya dönük çiftçiyi özendirici, ekonomik hayatın
denetiminin milli unsurlar eline geçmesini kolaylaştırıcı ve ılımlı bir
korumacılığı ön gören tezlerin ön plana çıktığı’’ bir kongre olarak
değerlendirilmektedir (Boratav, 2012: s. 46). Cumhuriyet’in ilk yıllarında
hükümet, milli unsurlar tarafından üstlenilecek bir ticaretin gelişimine,
fabrikaların açılarak faaliyete geçirilmesine, doğal zenginliklerin ortaya
çıkarılmasına ve Anadolu’daki girişimcilerin desteklenmesine ve
geliştirilmelerine öncülük verilmesi yönündeki politikalara ağırlık vermiştir
(Ahmad, 1996: s. 167).
Ulusal bankacığın geliştirilmesine olan ihtiyaç da resmi olarak ilk kez İzmir
İktisat Kongresi’nde dile getirilmiştir (Artun, 1983: s.52). Kongrede alınan
kararların uygulanmaya başlaması ile ilk olarak Ziraat Bankası’na yeni bir
düzenleme getirilmiş, bankanın sermayesi ve faaliyetleri genişletilmiştir.
Milli unsurların destekleneceği bir ticaret bankası kurulması yönündeki
karar gereği 1924’de İş Bankası, sanayi bankası kurulması yönündeki karar
gereği de 1925’de Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur. Cumhuriyet
146
Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI
(Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK)
yönetimi bu çalışmalar ile hem tarımsal faaliyetleri hem de ticari ve sanayi
faaliyetleri destekleme yönündeki çalışmaların yürütülmesinde görev alacak
bankaların kurulmasında büyük çaba harcamıştır (Artun, 1983: s. 42).
1924 yılında Türkiye ekonomisindeki bankacılık faaliyetleri 17 yabancı
banka, İtibar-i Milli Bankası, Ziraat Bankası ve küçük büyüklüklerdeki 16
Türk bankası tarafından gerçekleştirilmiştir. Mevduat büyüklüğü
bakımından en büyük banka Osmanlı Bankası olmak ile birlikte, Türkiye
Milli Bankası ve Selanik Bankası ise diğer önemli yabancı bankalar olarak
sıralanmaktadır. Keyder’e (1993) göre, Türk bankaları 1920’li yıllarda
genel manada başarılıdır ancak yabancı bankaların faaliyetleri tam olarak
devir alınamamıştır. Ziraat ve İş Bankaları bu dönemde artan oranlarda
mevduat kazanmış, 1924-1929 dönemleri arasında Türk bankalarındaki
toplam mevduat oranı 8 kat artmıştır (Keyder, 1993: s. 140-145).
Bu dönemde yerli ve yabancı bankaların 1923 yılındaki oransal dağılımına
göre, tasarruf mevduat oranının %59,7’si ulusal nitelikli bankalar, %40,3’ü
yabancı nitelikli bankalar aracılığıyla toplanmıştır. 1932 verilerine göre ise
bu oranlar ulusal düzeyde %94,6 olarak gerçekleşmiş, yabancı bankaların
mevduat oranı ise %5,4 seviyesine gerilemiştir. Mudi sayısında da benzer
bir değişime rastlanmıştır. 1923’de yerli-yabancı mudi düzeyi 3184/4874
iken 1932’de yerli-yabancı mudi düzeyi 116407/2873 olarak
gerçekleşmiştir. Bu verilerden hareketle ulusal bankaların faaliyetlerinin
önemli düzeyde gelişim sağladığı görülmektedir (Artun, 1983: s. 45). Milli
bankacılık alanındaki tüm gelişmelere nazaran 1920-1929 dönemleri
arasında Türk tüccar ve sanayici kesimin çok kolay biçimde kredi
bulabildiğini söylemek zordur. Kredi sağlanması aşamasında bankalar daha
çok güven arz eden yabancı tacirleri tercih etmişlerdir. Bu sebeple Türk
imalatçıların durumu, Türk sanayicilerin durumuna göre daha zorlu şartlar
içermiştir. Bu döneme ilişkin bir başka tespit ise, yerli bankaların gelişim
sağlamasına rağmen yabancı bankaların yerini tam olarak alamamış olması
ve yerli tacirlerin kredi bulma çabalarıdır. Milli bankaların adımları
bankacılık faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi açısından bir nebze çare
olmuştur fakat yabancı bankaların gelişiminde söz sahibi olunamamıştır
(Keyder, 1993: s. 146-147).
147
Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş
Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi)
1923-1929 dönemi liberal iktisat programlarının benimsendiği bir
dönemdir. Fakat liberal ifadesi tamamen devlet müdahalesi olmadığı
anlamını taşımamaktadır. Bu dönemde ekonominin inşasına dönük olan
iktisat politikalarındaki ortak payda, piyasa odaklı ancak devlet
müdahaleciliği ve düzenleyiciliğinin de bulunduğu bir sistemdir
(Kocabaşoğlu vd., 2001: s. 3). 1923-29 kuruluş dönemi iktisat politikası,
İttihat ve Terakki döneminden mirasla ‘‘milli iktisat’’ olarak adlandırılmış
ve ekonomik canlanma için gerekli olan sermaye birikimlerinin özel sektör
aracılığıyla sağlanması amaçlanmıştır. Bu anlayış temelinde özel sektör ve
devlet kesimi arasında bir eklemleşme yaratılmak istenmiş ve özel sektöre
bir takım teşvik ve imtiyazlar sağlanmıştır (Kocabaşoğlu vd., 2001: s. 18;
Boratav, 2012: s. 39-40).
Kuruç’a (2011) göre, Cumhuriyet rejiminin inanarak benimsemiş olduğu ilk
ilke, devlet ekonomisinin sağlamlaştırılması olmuştur. Buradan hareketle
1924 tarihi itibari ile ekonomide yeni bir zemin oluşturmaya başlanmıştır.
İktisadi koşulların önemine ve iktisadi bağımsızlığın anahtarının da modern
bir ticari seviyeye, sanayi mülkiyete ve mali sermayeye dayandığı temeli ile
bu alandaki açıkları kapatacak politikalar geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu
kapsamda bir dizi yeni kararlar alınmış ve uygulamaya geçirilmiştir. Bu
kararlardan bazıları Aşar vergisinin kaldırılması, Medeni Kanun, İcra-İflas,
Borçlar ve Ticaret Kanunları gibi pek çok değişiklik ve yeniliğin
uygulanması biçiminde gerçekleştirilmiştir (Kuruç, 2011: s. 268-273).
Lozan Antlaşması gereği, Osmanlı Devleti’ne ait borçların 2/3’si olan
yaklaşık 85 milyon altın liralık tutarın ödeneceği yıl olan 1929 senesi aynı
zamanda tüm dünyayı etkisi altına alan Büyük Buhran’ın başladığı yıl
olmuştur. Lozan Antlaşmasına ek imzalanan Ticaret Sözleşmesi ile Türkiye
Cumhuriyeti’nin dış ülkelere uygulayacağı iktisat politikaları beş yıl süre ile
durdurulmuş, gümrük tarifelerinde 1916 tarihli Osmanlı gümrük tarifeleri
temel alınmıştır. Bu tarifeye göre sanayi kesimi himayeden oldukça uzak
kalmış, tarımsal tüketim mallarına da %30-40 oranında vergilendirme
yapılmıştır. Anlaşma kapsamında uygulanan hükümlerin Türkiye
Cumhuriyeti’nin gümrük gelirlerini arttırmasını ve sanayi kesimini dış
rekabete karşı korumasını engellemeye dönük olması dikkat çekicidir.
(Boratav, 2012: s. 43-45).
1929 tarihi itibariyle Cumhuriyet kendi gümrük rejimini yürürlüğe koyarken
aynı zamanda yeni iktisat politikaları belirlemeye de yönelmiştir (Kuruç,
148
Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI
(Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK)
2011, s. 254). Büyük Buhran neticesinde hammadde fiyatları sınaî ürün
fiyatlarına nazaran çok daha fazla düşmüştür. İhracatın reel alım gücündeki
düşmeye paralel ithalat kapasitesinde de büyük oranlı daralmalar meydana
gelmiştir. Bu dönemdeki iktisat politikaları ithalatı sınırlayarak dışa
kapanmak, durgunluk ve buhranın etkilerini bu şekilde bertaraf edebilmek
temelinde şekillendirilmiş, ‘‘üç beyazlar’’ olarak isimlendirilen un, şeker ve
pamuk-kumaştan başlayarak ithal ikameci yatırımlar yapılmıştır (Boratav,
2012: s. 64-65).
Cumhuriyet yönetiminin Osmanlı Devleti’nden devraldığı toplumsal ve
iktisadi yapı ‘‘mili tüccar’’ yaratma politikasının oluşturulmasına ortam
hazırlamıştır. Bu dönemde sermaye birikimi gerçekleştiren yerli bir
burjuvazi olmaması nedeni ile İttihat ve Terakki hükümetince başlatılan
milli girişimci ve tüccar yaratma politikası aynı şekilde sürdürülmüştür
(Altun, 2007: s. 46). Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte hükümet İzmir İktisat
Kongresi’nde alınan kararlar çerçevesinde yabancı bankalar ile rekabet
edebilecek büyük sermayeli bankalar kurma girişimini başlatmıştır (Keyder,
1993: s. 143). İş Bankası’nın kuruluş serüveni de bu kararlar ışığında
başlatılmıştır.
Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu
Savaş sonrası dönemde bir girişimci ve sanayici sınıfı yaratabilmek için
hükümetin iktisat vekâleti bir ‘‘Heyet-i Faale’’ ile İzmir İktisat
Kongresi’nde bir rapor sunmuş ve bu raporda bir finans ve kredi sistemi alt
yapısının varlığının gereğine dikkat çekilmiştir. İktisadi gelişimin
sağlanabilmesi için sanayileşmenin ön koşul olduğu ve devletin bu adımı
atabilecek özel girişime kredi desteği ve teknik destek sağlayarak ve
himayeci gümrük tarifeleri aracılığıyla sanayileşmeyi sağlayabileceği öne
sürülmüştür (Tezel, 2015: s. 176). Kongre’de tüccar grubun ihtiyaçları
belirlenirken; dağınık biçimde bulunan sermaye yapısının toparlanması,
ilgili düzenlemelerin yapılması ve teminat ile kredi imkânları sağlayacak
bankalara ihtiyaç duyulduğu dile getirilmiştir. Bu kararlar üzerine tüm bu
faaliyetleri yürütecek bir ana ticaret bankasının kurulması kabul edilmiştir
(Akgüç, 1989: s. 20-21).
Milli bankaların kurulması yönündeki kararlara nazaran bu husustaki açığı
kapatacak hamlenin yapılabilmesi aşamasında birtakım sorunlar
bulunmaktaydı. F.R. Atay’a göre, bu dönemde Türklerin bankacılık
149
Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş
Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi)
faaliyetlerine girişmeleri hususunda olumsuz görüşler hâkimdi. Bankacılık
faaliyetlerine girişilmesi için yapılan görüşmelerde ‘‘Türkler bankacılık
edemezler. Paranızı bize bırakınız, faizini veririz.’’ cevabı alınmaktaydı ve
bir yabancı bankaya ortak olmak adeta bir hayaldi (Atay, 2008: s. 523).
Kocabaşoğlu’na göre de, Türklerin bir banka kurması idealine o dönem için
kuşku ile bakılmıştır. Lakin tüm kuşkulara karşın ulusal bir bankanın
kurulmasının gerekliliği herkesçe kabul edilen bir görüş olmuştur
(Kocabaşoğlu, 2001: s. 4).
Mustafa Kemal Paşa 1924 tarihinde İş Bankası’nın kurulmasına öncü olmuş
ve bankanın kuruluş sermayesinin bir bölümünü bankaya yatırmıştır (Altun,
2007: s. 134). İş Bankası kuruluş sermayesinin bir bölümü Kurtuluş Savaşı
döneminde Hindistan alt kıtasında yer alan Müslüman vatandaşların
göndermiş oldukları paranın kullanılmayan bölümünden oluşmuştur (Atay,
2008: s. 523). Mustafa Kemal Paşa, 1 milyon lira sermaye bedeli ile kurulan
İş Bankası’na 250 bin lira hisse senedi parasını peşin ödemiş, 26 Ağustos
1924 tarihinde ise bankada yer alan 2 numaralı hesabına 207.400 lira
yatırarak kuruluş aşamasında bankaya 457.400 lira değerinde katkı
sağlamıştır (Kocabaşoğlu vd. 2001: s. 5).
İş Bankası, Cumhuriyet döneminin özel sermaye aracılığı ile kurulan ilk
büyük mali müessesesidir. 20 Ağustos 1924 tarihinde hazırlanan banka esas
nizamnamesi, İcra Vekilleri Heyeti tarafından tasdik edilmiş ve İş Bankası
26 Ağustos 1924 tarihinde kesin olarak kurulmuştur (Aktaran: Özer, 2014:
s. 353). Türkiye İş Bankası’nın ilk ana sözleşmesinde belirtilen görevleri:
her nevi ticaret bankacılığı faaliyetini ifa etmek ile birlikte doğrudan yatırım
faaliyetlerinde bulunarak iştirakler oluşturma biçiminde özetlenebilmektedir
(Aysan, 2004: s. 61). 1924 yılında 2 şube ile faaliyete başlayan İş Bankası,
1925-1929 döneminde kendi fon kaynaklarından %36 kar elde etmiş,
1929’da 28 adet şube sayısına ulaşmıştır. 1929 tarihli mevduat oranı
toplamı, Türk bankaları toplam mevduat oranının 1/3 olmuş, 1930’da
33.466 mudi sayısına ulaşılmıştır (Keyder, 1993: s. 143).
İş Bankası kurucu üye sıfatı olan 33 kurucu ortağın üçte birinden fazlası
Mustafa Kemal Paşa’ya yakın isimlerden oluşmuştur. İş Bankası’nın bir
diğer önemli özelliği ise tüm yönetim kurulunun milletvekillerinden
oluşuyor olması ve yönetim kadrosunda iki adet bakanın da yer alıyor
olmasıdır. (Altun, 2007: s. 134). İş Bankası’nın kurulması sürecinde
‘‘Müdür-i Umumi’’ olarak görevlendirilen Celal Bayar, Gemlik Reji İdaresi,
150
Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI
(Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK)
Deutsche Orient Bank ve Ziraat Bankası’nda çalışmış, iktisat vekilliği
görevini üstlenmiştir (Kocabaşoğlu vd. 2001: s. 15). 1921-1924 tarihleri
arasında Mübadele ve İmar-İskân Bakanı görevini yürüten Celal Bayar, İş
Bankası’nın kurulması ve bankanın kuruluşu ile İş Bankası genel müdürü
olması nedeni ile vekillik ve bakanlık görevlerinden ayrılmıştır. Ardından 8
yıl boyunca genel müdürlük yaparak 9 Eylül 1932 tarihinde iktisat vekili
görevi ile tekrar Bakanlar Kurulu’na atanmıştır (Aysan, 2004: s.60).
Hasan Hüsnü (Saka) Bey, anonim şirket şeklinde kurulan İş Bankası’nın ilk
ana sözleşmesini hazırlamıştır. Aynı dönemde ticaret vekilliği görevini de
sürdüren Trabzon Mebusu Hasan Hüsnü (Saka) Bey, ekonomik konulardaki
bilgi düzeyi ile bankanın kuruluşu aşamasında da büyük emek sarf etmiştir.
İş Bankası’nın kuruluşu aşamasında ‘‘Türkiye ĠĢ Bankası’’ sözcüklerini
temsil eden eski harfli ve Latin harfli ‘‘Bangue d’Affaires de Turguie’’
sözcüklerinden meydana gelen iki adet amblemi yer almıştır. İlerleyen
dönemde Latin harflerinden oluşan amblem terk edilmiş ve 1928 tarihi
itibariyle günümüzde de kullanılan ‘‘Ġ’’ ve ‘‘ġ’’ harfleri amblem olarak
kullanılmaya başlanmıştır. Bankanın ‘‘alamet-i farikası’’olan iç içe geçmiş
İ ve Ş harfleri ise 1948 yılında tescil ettirilmiştir (Kocabaşoğlu vd. 2001:
s.13-15).
1927 yılına gelindiğinde İş Bankası’nın sermaye yapısında önemli bir
değişikliğe neden olan ticari bir birleşme yaşanmıştır. İtibar-ı Milli Bankası
29 Haziran 1927 tarihinde tüm hak, borç ve mamelekleri ile İş Bankası’na
devir olmuştur (Kuruç, 2011, s. 286; Keyder, 1993: s. 140; Ökçün, 1975: s.
417). İtibar-ı Milli Bankası’nın İş Bankası ile birleştirilmesi süreci ile ilgili
birtakım faklı yorumlar bulunmaktadır. Bu yorumlara göre, birleştirilme
aşamasında İş Bankası’nın çok fazla kredi vermesi ve mali bir istikrarsızlığa
düşmesinin etkili olduğu belirtilmektedir. Birleşme kararının arkasında
yatan bir diğer gerekçenin ise Ankara hükümeti tarafından İttihat ve
Terakki’nin ekonomik izlerinin tamamen bertaraf edilmesi politikası olduğu
da söylenmektedir (Keyder, 1993: s. 143-144).
Cumhuriyet döneminde başlanan ancak çok sınırlı olan devletçi politikalar,
1932 itibari ile çap olarak daha geniş bir alana yayılmış, devletçilik
politikası bir sanayileşme politikası temelinde uygulanmıştır (Şahin, 2009:
s. 57). Bu dönemde kambiyo rejimleri ve dış ticaret denetim altına alınarak
korumacı politikalar benimsenmiştir (Kocabaşoğlu vd. 2001: s.18). Aynı
dönemde iki önemli karar daha alınarak 1930 itibari ile Türk Parasını
151
Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş
Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi)
Koruma Kanunu ve hemen ardından milli Merkez Bankası’nın kuruluşu
gerçekleştirilmiştir (Kuruç, 2011, s. 254). Merkez Bankasının kurulması ile
para ve kambiyo rejimi tamamen değiştirilmiştir, alınan önlemlerin de
katkısı ile Türk parasının dış değeri istikrar kazanmıştır (Kazgan, 2009: s.
65).
Türkiye’de, Cumhuriyet’in ilk yılları olan 1923-1929 döneminde özel
girişimlerin öncelikli olduğu, milli iktisat anlayışı ile liberal bir iktisadi
gelişme politikası uygulanmıştır. 1932-1939 döneminde ise iç ve dış
etkenlerin de etkisi ile devlet kesiminin etkisinin arttırıldığı ve dolaysız
sanayi yatırımları aracılığı ile sanayileşmenin hızlandırılmasının
hedeflendiği bir iktisat politikasına geçilmiştir. Bu dönemde başlatılan
devletçi sanayileşme ile ulaşılmak istenen amaç özel kesimi bertaraf etmek
değil, özel kesimin yeterli olamadığı alanlarda kontrolü almak ve sanayi
yatırımlarını gerçekleştirmek olarak belirlenmiştir (Şahin, 2009: s. 55-56).
Bu dönem oluşan görüş ve resmi tutum kapitüler ayrıcalıklar içermemek
kaydı ile yabancı sermayeye davetkâr bir yapı arz etmiştir. Osmanlı
topraklarındaki yabancı sermeyenin etki ve yoğunluğu her ne kadar
İmparatorluğun çöküşünü hazırlamak hususunda etken ise de Mustafa
Kemal Paşa pek çok sektördeki ticari eksiklikler nedeni ile ekonominin
millileştirilmesine mani olmayacak şekilde ‘‘kanunlarımıza riayet Ģartıyla
ecnebi sermayelerine lazım gelen teminatı vermeye hazırız’’ demekteydi
(Altun, 2007: s. 68). Bu durumun bir diğer göstergesi olarak Mustafa Kemal
Paşa Cumhuriyet’in ilanı nutkunda ‘‘Türkler bütün medeni ulusların
dostlarıdır. Ecnebiler yurdumuza gelsinler, bize zarar vermemek,
hürriyetlerimizin müĢkülatına sebep olmamak Ģartıyla burada daima iyi bir
surette kabul görecekler.’’ açıklamasını yapmıştır (Altun, 2007: s. 69).
Yabancı sermayenin gerekliliğine olan olumlu bakış açısı ile yeni bir
ortaklık tipi de türetilmiştir. Bu yeni ortaklığa göre, yabancı yatırımcı iş
kolu için gerekli sermayeyi sağlayan taraf konumunda iken yerli ortak ise
siyasi otoriteye yakınlığı ile nüfuzunu kullanarak kolaylık elde eden taraf
konumunda yer almıştır (Boratav, 2012: s. 42). Falih Rıfkı Atay, Çankaya
isimli eserinde İş Bankası etrafında toplanan bu siyasi ve nüfuzlu bir takım
kimseleri Cumhuriyet tarihindeki acı bir aferizm salgınının başlatıcıları
olarak tanımlamaktadır (Boratav, 2012: s. 41). Yerli burjuvazi yaratılması
152
Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI
(Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK)
hususunda görev alan İş Bankası bir süre sonra liderlerin yakınlarına
dağıtılan krediler ile anılır hale gelmiştir (Altun, 2007: s. 134). İş Bankası
grubu olarak tanımlanan bu kişiler Celal Bayar önderliğinde Mahmut
Soydan, Muammer Eriş, Recep Zühtü, Salih Bozok, Kılıç Ali, Cevat Abbas
ve Nuri Conker’dir (Kemal, 1980: s. 18).
1923-1929 döneminde aynı zamanda bazı tekeller imtiyazlı olan yabancı ve
yerli şirketlere devredilmiştir. Bu şirketlerin pek çoğunda ortak ve
hissedarlar siyasi kadrolardan ve devlet kademesindeki önemli kişilerden
oluşmuş ve tekel faaliyetlerden yüksek kazançlar elde edilmiştir (Boratav,
2012: s. 39-40). Bu sebeple Kuruç’a göre, Cumhuriyet’in kuruluş
döneminin hikâyesi bir taraftan da ‘‘yükselen sınıfların hikâyesi’’ olmuştur
(Kuruç, 2011, s. 254). Gündüz Ökçün’ün incelemelerine göre, aralarında
Celal Bayar gibi üst düzey yöneticilerinde yer aldığı 30 kadar
milletvekilinin bu dönemde yabancı sermayeli 32 adet şirkette, 52 yönetim
kurulu üyeliği görevine getirildiği belirtilmektedir. Karma nitelikli şirketler
içerisinde kurucu, yönetim kurulu üyesi ve hissedar görevleri ile faaliyette
bulunanlar arasında Celal Bayar’ın dışında, İsmet Paşa, Kılıç Ali, Yunus
Nadi gibi isimlerin yer aldığına dikkat çekilmektedir. (Altun, 2007: s. 136).
Boratav’a (2012) göre, İş Bankası kuruluşu itibariyle yabancı ve yerli
sermaye ile siyasi iktidar arasındaki bütünleşmede aktif görev almış ve bir
takım iktisat politikası kararlarının alınmasında siyasi iktidarı sermaye
zümrelerinin istekleri çerçevesinde yönlendirme hususunda baskın
çalışmalar yürütmüştür. Baskı grubu şeklinde tarif edilen bir takım siyasi ve
nüfuzlu kimseler İş Bankası’nın Fransızca ismi olan Bangue d’Affaires’den
ilham alınarak ancak aynı zamanda ‘‘çıkarcı’’ anlamı da ifade edilerek
‘‘affairiste’’
kelimesinin
anlamı
olan
‘‘aferistler’’
olarak
isimlendirilmişlerdir (Boratav, 2012: s. 41). Bu kimseler pek fazla bir katkı
bedeli ödemeden bankaya ortak olmuşlar ve bankanın gelişen faaliyet
düzeni ile önemli kazançlar elde etmişlerdir (Cem, 1975: s. 300).
1930-1939 dönemi iktisat politikaları açısından belirgin iki temel özellik
devletçilik ve korumacılıktır. Bu dönem Türkiye ekonomisinin dışa
kapandığı ve devlet desteği ile milli sermayenin yaratılmaya çalışıldığı bir
dönemdir (Boratav, 2012: s. 59). Bu dönemde sanayi sektörünün sabit
fiyatlar ile büyüme hızı ortalaması %10,3 olarak gerçekleştirilmiştir.
Cumhuriyet tarihinde bu büyüme hızına başka hiçbir dönemde
ulaşılamamıştır (Boratav, 2012: s. 71). 1933-1938 dönemi, ekonomi
153
Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş
Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi)
politikalarının seyri bakımından üç temel süreci içermektedir. Bu dönemler
arasında ilkin liberalist yapılanmaların terki ve devletçi yapılanma kabul
edilmiş, ikinci olarak iktisadi kalkınmanın lokomotifi olarak sanayileşme
adımlarına öncelik verilmiştir. Üçüncü adım olarak da sanayileşme
sürecinin planlı bir seyirde yürütülmesi kararı alınmıştır (Aktan, 1978: s.
44).
İş Bankası’nın İktisadi Katkıları
Ulusal ekonominin kurulması aşamasında merkezi bir görev üstlenen İş
Bankası, sadece milli sermayenin oluşturulmasını sağlamak ile sınırlı
kalmamış, oluşturulan bu mili sermayenin verimli alanlara aktarılması
sürecinde de aktif olarak görev almıştır. İş Bankası kurulduğu ilk andan
itibaren bir taraftan çağdaş ve ulusal bankacılığın ülkemizdeki gelişimini
sağlarken diğer bir taraftan iştirakleri ve bağlı ortaklıkları yolu ile
Cumhuriyet yönetiminin sanayileşme idealine de ortak olmuştur
(Kocabaşoğlu vd., 2001: s. 3). Türkiye’de tasarruf mevduatı hesaplarının
geliştirilmesi hususunda da öncülükleri bulunan İş Bankası iştirakleri
aracığı ile sanayi sektöründeki gelişim ve yayılıma destek olmuştur (Akgüç,
1989: s. 23).
İştirakler, İş Bankası’nın kuruluşundan itibaren ulusal sanayinin kurulması
ve geliştirilmesinde itici güç görevini üstlendiği alan olarak yer almıştır. Bu
kapsamda İş Bankası öncelikli ihtiyaçların temini ve yurt içindeki imkânlar
ölçüsünde üretimleri gerçekleştirilebilecek ürünlerin sanayisinin kurulması
ve geliştirilmesi alanında iştiraklerde bulunmuştur. Daha sonra yabancı
unsurlar aracılığı ile işletilen ve genel olarak imtiyaz içeren kuruluşların
ulusal sermayeye katılması aşamasındaki iştiraklerde faaliyet göstermiştir.
İş Bankası, iştirakleri aracılığıyla pek çok önemli kuruluşun ya direkt
kurucusu olmuş ya da bankanın genel politikaları ve milli ekonominin
yararı aşamasında gerekli görülmesi durumunda iştirak yatırımlarının
yönetim kontrollerinin yapılması ve işletilmesi faaliyetlerini yürütmüştür
(Aktaran: Özer, 2014: s.361-362).
1924-1929 dönemleri arasında İş Bankası kuruluşundan itibaren farklı
tarihlerde olmak üzere 36 adet iştirak yatırımında bulunmuştur. 1930-1931
döneminde mevcut iştiraklere 8 adet ekleme yapılmış, 9 adet iştirak ise
tasfiyeye uğramıştır. 1931 tarihi ile 35 adet olan iştirakler arasında bir
bölümü de bağlı ortaklıklar olmak üzere en önemli sektörler: dokumacılık,
154
Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI
(Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK)
madencilik ve sigortacılık sektörleri olarak gerçekleşmiştir. Faaliyet alanı
olarak oldukça geniş bir alanı içeren iştirakleri içerisinde İş Bankası, özel
girişimci sıfatı ile karlı faaliyetler gerçekleştirmiştir 1939 yılında toplam
iştirak sayısı 55’e yükselmiştir (Kocabaşoğlu vd., 2001, s. 285-288). İş
Bankası 1925’de 250.000 lira sermaye bedeli ile Bursa’da kurulan
Dokumacılık T.A.Ş.’ye 20.000 lira bedel ile katılım sağlamış ardından
1927’de Bursa Dokumacılık T.A.Ş., 1930’da Bursa Dokumacılık ve
Trikotaj T.A.Ş. (İpek-İş) ve Ankara Mensucat Fabrikası T.A.Ş. (Yün-İş)
faaliyete geçmiştir (Kocabaşoğlu vd., 2001: 295-296).
İthal ikameci politikaların benimsenmesi ile önemli bir tüketim maddesi
olan ve iç tüketimi büyük oranda ithalat ile karşılanan şekerin yerli üretim
sürecinin başlatılması ve fabrikaların kurulması amacıyla 1925’de kanun
çıkartılmıştır. Bu dönemde şeker üretimini arttırabilmek için pek çok teşvik
sağlanmış, İş Bankası ve Sanayi ve Maadin bankası ilgili kredilerin
temininden sorumlu olmuşlardır. Bu kapsamda ilk şeker fabrikaları 1926
yılında Alpullu’ da ve daha sonra Uşak’ da faaliyete başlamıştır (Şahin,
2009: s. 36). Alpullu’ da kurulan şeker fabrikasının %68 hissesi İş Bankası,
%10 hissesi Ziraat Bankası ve Trakya İlleri Özel İdaresi tarafından
üstlenilirken kalan %22 hisseye ise özel sektör katılım sağlamıştır.
Fabrikada ilk yıl 520 ton olarak gerçekleşen toplam ürün, ikinci yılda 960
tona ulaşmıştır (Engin, 1999: s. 38-40).
Osmanlı Devleti dönemin ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında sigotacılık
faaliyetleri tamamen yabancı şirketlerin denetiminde yer almıştır. Bu
sebeple hem sanayi ve ticaret erbabları için hem de ulusal ekonominin
ihtiyaçları temelinde ulusal sermayeye dayalı güvenilir sigorta şirketlerine
ihtiyaç duyulmuştur. İş Bankası 500.000 lira sermaye bedeli ile kurulan
Anadolu Anonim Sigorta Şirketi’ni, İttihad-ı Milli Sigorta Şirketi ile
beraber kurmuştur. 1 Nisan 1925’de faaliyete geçen Anadolu Anonim
Sigorta Şirketi, sanayici ve tüccar kesimin sigortacılık faaliyetlerini
üstlenmiş ve bu iştirak ile İş Bankası için devamlılık arz eden bir kar akışı
temin edilmiştir (Kocabaşoğlu vd., 2001, s. 290-293)
İş Bankası madencilik alanındaki faaliyetlerine Ereğli-Zonguldak-Kozlu
havzasında bulunan zengin kömür yataklarının işletilmesi süreci ile
başlamıştır. Banka, 1926’da 1 milyon liralık sermaye bedelinin %75’ini
elinde bulundurduğu Maden Kömürü İşleri T.A.Ş.’ yi ve 500.000 liralık
sermaye tutarının %51’ini elinde bulundurduğu Kozlu Kömür İşleri T.A.Ş.’
155
Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş
Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi)
yi kurmuştur. Maden kömürü alanındaki faaliyetlerin devamı niteliğinde
1929’de Kilimli Kömür Madenleri T.A.Ş.’ nin ödenmiş sermaye tutarının
%93.25’i ve 1929’da kurulan Kireçli Kömür Madenleri T.A.Ş 1934 yılında
icra yolu ile İş Bankası’na geçmiştir (Kocabaşoğlu vd., 2001: 293-294). İş
Bankası’nın maden iştirakleri aracılığında kurmuş olduğu işletmeler, bu
şirketlere tanınmış olan imtiyazlardan da faydalanarak ulusal üretim
miktarını arttırmış, ülke ekonomisine katkıda bulunmuş ve hissedarlarına
kazançlar sağlamışlardır. Devlet desteği ve İş Bankası aracılığı ile daha
önceden yabancı sermayenin hâkim olduğu madencilik alanında, yerli
tüccar ve sermayedarların daha etkin görevler almalarının önü açılmıştır
(Özer, 2014, s. 365).
Cumhuriyet döneminde özel sektör desteklenerek oluşturulmaya çalışan
sanayileşme adımının istenen başarıyı elde edememesi nedeni ile devletin
sanayi tesisleri kurarak işletmesi çaresi gündeme gelmiştir. Sanayileşme
adımını gerçekleştirmek adına bütüncül nitelikler içermemesine ve pek çok
sektörün ihmal edilmesine nazaran 17 Nisan 1934’de Birinci Beş Yıllık
Sanayi Planının uygulamaya geçirilmesi kararı alınmıştır (Şahin, 2009: s.
58). Bu dönemde ithal edilen mallara karşılık yerli malı yaklaşımı
benimsenmiş ve zorunlu tüketim malları dışında ithalat yapılmamaya özen
gösterilmiştir (Çavdar, 2015: s. 145). Birinci Sanayileşme Planı kapsamında
kurulması kararlaştırılan ve temel ihtiyaçların giderilmesine dönük 20 adet
fabrikanın kurulması sürecinde İş Bankası, Sanayileşme Planı’nın
gerçekleştirilmesi için gerekli olan yatırımların 2,4 milyon liralık bölümünü
üstlenmiştir (Kocabaşoğlu vd., 2001, s. 286).
Sanayileşme adımlarında aktif olarak görev alan İş bankası, Sanayileşme
Planı kapsamında pek çok faaliyette bulunmuştur. Sanayi Planı ile İş
Bankası’nın, ülkenin şişe ve cam ihtiyacı nedeni ile fabrika kurması,
Keçiborlu’da kükürt fabrikasının kuruluşu ve Sümerbank ile işletilmesi
imtiyazı, kok kömürü ithal düzeyini azaltmak amacı ile sömikok (sömi
antrasit) fabrikasının yapılması ve işletilmesi işlerini yürütmesi
kararlaştırılmıştır (Kocabaşoğlu vd., 2001, s. 286-287). İş Bankası ve
Sümerbank ortaklığında gerçekleştirilen iştirak çalışmaları içerisinde 1934
yılında kurulan Isparta Gülyağı Şirketi’nin kuruluşu Ziraat Bankası’nın da
ortaklığında gerçekleşmiş ve gülyağı üretimi konusunda dünya ölçeğinde
tanınma ve tutunma hedeflenmiştir. Sümerbank ortaklığında 1935 yılında
Keçiborlu Kükürtleri Türk Anonim Şirketi faaliyete geçirilmiş ve senelik
156
Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI
(Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK)
10.000 ton kükürt üretiminin gerçekleşeceği hesaplanmıştır. Yine
Sümerbank ile ortaklaşa kurulan Süngercilik Şirketi 1935’de faaliyete
başlamıştır (Kuruç. 1993: s. 266-267).
Cumhuriyet’in ilk yıllarında cam sanayisindeki pek çok ürünün ülke
ekonomisi şartlarında üretilemeyerek ithal edilmesi süreci Birinci Beş Yıllık
Sanayi Planı içerisinde cam sanayisine öncelik verilmesine neden olmuştur.
17 Şubat 1934’de Bakanlar Kurulu kararı ile İstanbul, İzmit, Bursa,
Balıkesir, Bolu, İzmir, Tekirdağ ve Zonguldak illerinde cam ve şişe sanayisi
kurulması ve işletilmesi beraberinde Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun 20.
maddesi ile bu alandaki faaliyetlere 25 yıllık bir süre için imtiyaz hakkının
tanınması karara bağlanmıştır (Kocabaşoğlu vd., 2001: 298). Bu karar
kapsamında Cumhuriyet hükümeti Türkiye’de cam sanayisi kurma
faaliyetini İş Bankasına vermiştir. İstanbul Paşabahçe’de 1935’de faaliyete
başlayan fabrika 1937 yılı itibari ile kâra geçmiştir. Şişe-cam üretim
verilerine göre, 1936’da 2662 ton olan cam üretimi, 1938’de 5027 tona,
1947 tarihinde ise 10.421 tona çıkarılmıştır (Kuban, 1999: 218-219).
Madencilik, dokuma, sigortacılık, cam ve şeker sanayisi gibi önemli
faaliyetlerinin yanı sıra İş Bankası bir takım farklı iştiraklerde de
bulunmuştur. Burhan Cahit (Morkaya) Bey’in yönetiminde yer alan
Karagöz Gazetesi, İş Bankası’nın ilk iştiraki olması açısından dikkat
çekmektedir. İş Bankası ülkemizde ilk radyo yayınını gerçekleştirmek
amacıyla Telsiz Telefon Türk Anonim Şirketi’ne %40 hisse ile ortak
olmuştur. Kültür, sanat ve sportif alanlarda da öncü faaliyetleri bulunan İş
Bankası, %60 hisse ile Ankara Sinema İşleri Türk Limited Şirketi’nin
kurulmasında görev almış, atletizm, futbol, denizcilik gibi faaliyetlerin
desteklenmesi için çalışmalar yürütmüştür. (Kocabaşoğlu vd., 2001:150153)
1924-1945 döneminde şeker, dokuma ve cam sanayisinin kuruluşu, maden
kömürü işleri ve işletmelerinin kuruluşu, tütün ve pamuk ihracı
gerçekleştiren şirketlerin kurulması ile milli sigortacılık faaliyetlerinin
kuruluşu ve geliştirilmesi İş Bankası’nın yürütmüş olduğu önemli faaliyetler
olarak sıralanabilir (Kocabaşoğlu vd., 2001, s. 283-284). Zonguldak Kömür
havzasında bulunan Madencilik İşletmeleri, Eskişehir, Alpullu ve Turhal
Şeker Fabrikaları, pamuklu ve yünlü dokuma alanlarında Yün-İş ve İpek-İş
Fabrikaları İş Bankası iştirakleri arasında önemli bir yer almaktadır (Şahin,
2009: s. 58). Türkiye 1930’lar ile birlikte birçok temel tüketim maddesinin
157
Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş
Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi)
ithal ikamesini yürütebilir duruma gelmiştir. Çimento, cam ürünleri, şeker,
pamuklu-yünlü dokuma gruplarında iç talep miktarının %80’i yerli üretim
ile karşılanamaya başlanmıştır (Şahin, 2009: s. 69).
Sonuç
Günümüz bankacılık faaliyetlerinin gelişimi Orta Çağ’daki sarraflık
faaliyetlerine uzanmaktadır ve sarrafların gelişimleri bankacılık sektörünün
oluşum sürecini hazırlamıştır. Osmanlı Devleti’ndeki sarraflık faaliyetleri
Avrupa’daki girişimlere paralel gelişmiştir ancak Avrupa’daki gibi
girişimcilere kredi temin etmek amacıyla değil daha çok Osmanlı Devlet
Hazinesi giderlerini finanse etmek temelinde gelişim sağlanmıştır.
İmparatorluk içerisinde kurulan ilk banka devlet desteği ile yabancı iki
banker tarafından 1847 tarihinde kurulan İstanbul Bankası’dır. Merkezi
Londra’ da bulunan Osmanlı Bankası ise 1856’da kurulmuştur. Osmanlı
Devleti’nde ulusal nitelikli bir bankanın bulunmaması nedeni ile kağıt para
basımı ve paranın değerinin muhafaza edilmesi gibi ulusal merkez bankası
faaliyetleri Osmanlı Bankası aracılığında yürütülmüştür.
II. Meşrutiyet ve I. Dünya savaşı arasındaki dönem Osmanlı Devleti
içerisinde İttihat ve Terakki hükümetinin iktidar olduğu süreçtir. Bu dönem
nitelikleri oldukça zayıf olan milli unsurların geliştirilmesi ve kalkınma
adımının gerçekleştirilmesi anlayışına dayanan ‘‘milli iktisat’’
politikalarının egemen olduğu dönem olmuştur. İmparatorluk içerisinde
bulunan Müslüman-Türk unsurların her açıdan geliştirilmesi amacıyla bu
atılımı gerçekleştirecek bir bankanın kurulması kararı alınmış ve İtibar-ı
Milli Bankası’nın kuruluşu İttihat ve Terakki iktidarının desteği ile
gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da Osmanlı Devleti’nden
miras ile ‘‘milli iktisat’’politikası benimsenmiş, milli burjuvazinin
yaratılması ve desteklenmesi esas alınmıştır.
1924-1931 dönemleri arasında milli iktisat anlayışı ile özel girişimciler
desteklenmiştir. Bu dönemde sanayileşme adımlarının milli unsurlar elinde
geliştirileceğine inanan görüş ve politikalar nedeni ile özel kesimi teşvik
edecek pek çok imtiyaza imza atılmıştır. Sanayileşme adımının milli
unsurlar tarafından sağlanması ile kalkınmanın gerçekleştirileceği anlayışı
temelinde uygulanan ilk dönem sanayileşme politikalarının başarısızlıkla
sonuçlanması ve ülke genelinde sanayi sektöründeki gelişmelerin yetersiz
158
Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI
(Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK)
olduğunun anlaşılması ile yeni politikalar gündeme gelmiştir. 1932-1939
dönemi de milli iktisat anlayışı temelinde gelişen politikaları içermektedir.
Ancak ilk dönemden farklı olarak bu sefer devletçi bir sanayileşme
politikası üstlenilmiştir.
Ulusal bankacığın geliştirilmesine olan ihtiyaç resmi olarak ilk kez İzmir
İktisat Kongresi’nde dile getirilmiş ve yerli burjuvaziyi destekleyecek bir
ticaret bankasının kurulması kararı alınmıştır. İş Bankası 26 Ağustos 1924
tarihinde kurulmuştur. Türkiye İş Bankası’nın ilk ana sözleşmesinde
belirtilen görevleri: her türden ticaret bankacılığı faaliyetini gerçekleştirmek
ile beraber doğrudan yatırım faaliyetlerinde bulunarak iştirakler oluşturmak
şeklinde belirtilmektedir. Madencilik, dokuma, sigortacılık, cam ve şeker
sanayisi gibi pek çok önemli girişimde emeği bulunan Türkiye İş Bankası,
bankacılık faaliyetlerinin gelişimi ve milli burjuvazinin desteklenmesi
açısından önemli görevler üstlenmiştir. Milli bir sanayi kesiminin
oluşturulması çabaları çerçevesinde yerel unsurların desteklenmesi ve daha
önceden üretim sahası olmayan birçok alanda faaliyete geçilmesi ülke
ekonomisi için olumlu katkılar sağlamıştır. Son tahlilde, İş Bankası
kuruluşundan itibaren Türkiye’nin kalkınması ve hedeflenen pek çok
politikanın gerçekleştirilmesi aşamasında kritik görevler almış ve Türkiye
tarihinde önemli izler bırakmıştır.
Kaynakça
Ahmad, F. (1996). Ġttihatçılıktan Kemalizme. (F. Berktay, Çev.) İstanbul,
Türkiye: Kaynak Yayınları.
Akgüç, Ö. (1989). 100 Soruda Türkiye'de Bankacılık . İstanbul, Türkiye:
Gerçek Yayınevi.
Aktan, R. (1978). Türkiye Ġktisadı. Ankara, Türkiye: Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları.
Altun, Ş. (2007). Ġlk Hedef Akdeniz'di Ġkici Hedef: Ġktisat- Atatürk, Ġnönü ve
Bayar'ın ÇatıĢan Ekonomi Politikaları. İstanbul, Türkiye: Platin Yayıncılık.
Artun, T. (1983). ĠĢlevi-GeliĢimi-Özellikleri ve Sorunlarıyla Türkiye'de
Bankacılık.. Ankara, Türkiye: Tekin Yayınevi.
159
Murat PIÇAK, Duygu SÜLOĞLU, Abdullah EKER (Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye İş
Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi)
Atay, F. R. (2008). Çankaya. İstanbul, Türkiye: Pozitif Yayınları.
Aysan, M. A. (2004). Atatürk'ün Ekonomi Politikası . İstanbul, Türkiye:
Toplumsal Dönüşüm Yayınları.
Boratav, K. (2012). Türkiye Ġktisat Tarihi (1908-2009). Ankara, Türkiye:
İmge Kitabevi.
Cem, İ. (1975). Türkiye'de Geri KalmıĢlığın Tarihi. İstanbul, Türkye:
Yelken Matbaası.
Çavdar, T. (2015). Türkiye'nin Açlık, Fukaralık ve Yoksunluk Tarihi.
Ankara, Türkiye: İmge Kitabevi.
Engin, A. (1999). Bir Şeker Hikayesi: Alpullu Şeker Fabrikası. 75 Yılda
Çarklardan Chip'lere (s. 37-42). içinde İstanbul, Türkiye: Tarih Vakfı
Yayınları.
Kazgan, G. (2009). Tanzimat'tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi. İstanbul,
Türkiye: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Kemal, M. (1980). Celal Bayar Efsanesi ve Raftaki Demokrasi. İstanbul,
Türkiye: ABECE Yayınları.
Keyder, Ç. (1993). Dünya Ekonomisi Ġçinde Türkiye (1923-1929). İstanbul,
Türkiye: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Kocabaşoğlu, Uygur, Güven Sak, Sinan Sönmez, Funda Erkal, Özgür
Gökmen, Nesim Şeker, Murat Uluğtekin. (2001). Türkiye ĠĢ Bankası Tarihi.
İstanbul, Türkiye: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Kuban, B. (1999). Cam Sektörü ve Şişecam. 75 Yılda Çarklardan Chip'lere
(s. 217-227). içinde İstanbul, Türkiye: Tarih Vakfı Yayınları.
Kuruç, B. (2011). Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi: Büyük Devletler ve
Türkiye. İstanbul, Türkiye: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Ökçün, G. (1975). 1909-1930 Yılları Arasında Anonim Şirket Olarak
Kurulan Bankalar. Türkiye Ġktisat Tarihi Semineri Metinler/TartıĢmalar1973 (s. 409-476). Ankara, Türkiye: Hacettepe Üniversitesi Yayınları.
Özer, M. H. (2014). Cumhuriyetin ilk yıllarında milli tüccar oluşturma
çabalarında İş Bankası'nın rolü. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilgiler
Fakültesi Dergisi, 69(2), 351-377.
160
Dünden Bugüne EKONOMİ YAZILARI
(Editörler: Selçuk KOÇ, Sema YILMAZ GENÇ, Kerem ÇOLAK)
Pamuk, Ş. (2012). Osmanlı Ġmparatorluğu'nda Paranın Tarihi. İstanbul,
Türkiye: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Silier, O. (1975). 1920'lerde Türkiye'de Milli Bankacılığın Genel
Görünümü. Türkiye
Ġktisat Tarihi Semineri Metinler/ TartıĢmalar1973 (s. 485-534). Ankara, Türkiye: Hacettepe Üniversitesi Yayınları.
Şahin, H. (2009). Türkiye Ekonomisi- Tarihsel GeliĢimi ve Bugünkü
Durumu. Bursa, Türkiye: Ezgi Kitabevi.
Tezel, Y. (2015). Cumhuriyet Döneminin Ġktisadi Tarihi (1923-1950).
İstanbul, Türkiye: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Yetiz, F. (2016). Bankacılığın doğuşu ve Türk banka sistemi. Niğde
Üniversitesi Ġkitsadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (9), 107-117.
This article is a chapter in a book (Dünden Bugüne Ekonomi Yazıları). If you want to access
full version of the book please click: http://library.ecoei.org/book/dunden-bugune-ekonomiyazilari/
Citaiton of the article: Pıçak M., Süloğlu D., Eker A. (2017), Cumhuriyet’in İlk Yıllarında
Türkiye İş Bankası’nın Kuruluşu ve Ekonomiye Etkisi, Ed. (Koç et al), in Dünden Bugüne
Ekonomi Yazıları, Küv Yayınları.
161
Download