-7Yukarıda belirtilen olumsuzluklar nedeniyle ülkemizin Kamu Kesimi Borçlanma Gereği ekonomisinin kaldırabileceği düzeyin üzerinde gerçekleşmiştir. Kamu Kesimi Borçlanma Gereğinin azaltılması için 1999 yılından bugüne kadar kapsamlı bir ekonomik program uygulanmaktadır. Kamu kesiminin yüksek borçlanma gereği fınansal sistem üzerinde başlıcalan aşağıda yer verilen olumsuzlukları meydana getirmektedir. a) Hazine borçlanmalarında yapılan satış miktarları ve borçlanma sonucunda ortaya çıkan faiz oranlan mali piyasaları doğrudan etkileyebilmektedir. b) İç borç itfalarında piyasaya çıkan likiditenin yeni borçlanma ile kısmı döviz ya da hisse senedi fiyatlarını etkilemektedir. Hazine'ye geri dönmeyen c) Hazine borçlanmalarında oluşan faiz oranlan DİBS ikincil piyasa faizlerini doğrudan etkilemektedir. Bu faizler de hem daha sonraki Hazine borçlanmalannı hem de döviz fıyatlannı etkilemektedir. d) Yatırım ve üretim yoluyla istihdam yaratmalan beklenen firmalar kârlannın büyük kısmını DİBS'lerden elde ettikleri faiz gelirinden sağlamaktadırlar. e) Hazine piyasada tek alıcı olmasına rağmen finansman ihtiyacı nedeniyle yapacağı borçlanmalarda faizleri belirleyememekte ve bazı dönemlerde yüksek reel faiz ödemekte, ödenen yüksek faizler nedeniyle ekonomideki tasarruflar kamu kesimine aktanlmakta, tasarruflann yatınma dönüşmesi engellenmekte, özel kesimin kullanacağı fonlar sınırlanmaktadır. Kamu kesiminin aşırı borçlanması, bankacılık kesiminin fonksiyonunu değiştirmektedir. Bankacılık kesimi fonları, fazlası olanlardan ihtiyacı olanlara aktarmak yerine, geliri daha cazip olan DİBS'lere kaydırmaktadır. Hazine'nin borçlanma gereğinin hızla artması ile birlikte bankalar en temel fonksiyonu olan tasarruf sahipleri ile yatınmcılar arasındaki aracılık faaliyetinden hızla uzaklaşarak, ağırlıkla mevduatlardan oluşan kaynaklarla daha risksiz ve daha yüksek getirili DİBS'ler yolu ile Hazine'yi finanse eder hale gelmişlerdir. Özellikle risk analizleri ve buna yönelik olarak otoritelerce yapılan düzenlemelerde DİBS'lerin sıfır risk ağırlıklı sayılması, diğer bir deyimle DİBS'lere yapılan plasmanlar nedeniyle asgari sermaye bulundurma zorunluluğu olmayışı, aynca piyasa riskine2 yönelik düzenlemelerin olmayışının, daha da önemlisi bazı banka sahip ve yöneticilerinin risk analizi konusunda bilgilerinin olmamasının da etkisiyle bazı bankaların risk algılaması ve duyarlılığı zayıflamış ve aşırı DİBS yatırımının bankalar için cazip hale gelmesine neden olmuştur. Böylece, bankacılık sistemi faiz dalgalanmalarına karşı kırılgan hale gelmiştir. 1.2.3) Yüksek Enflasyonun Finansal Sistem Üzerindeki Etkileri Fiyatlar genel seviyesindeki artış yani enflasyon, Türkiye'de, özellikle 1980 sonrasındaki dönemde ekonomideki karar alıcı birimlerin kararlannda önemli rol oynar hale gelmiştir. Ülkemizde yaşanan enflasyonun 3 temel özelliği vardır; uzun süreli ve yüksek olması, bir oranın etrafında fazla dalgalanmadan seyrettiği dönemler olması yani bir atalet göstermesi, üçüncüsü de bu ataletin aniden ortadan kalkarak aşağı ya da yukan yönlü oynamalar gösterebilmesidir. Türkiye 1980 sonrasında ihracata dayalı kalkınma stratejisini uygulayabilmek için bir altyapı seferberliğine girişmiş, bu uzun vadeli yatırımlar, büyük oranda kısa vadeli iç ve dış kaynaklarla finanse edilmiştir. Kamunun ekonomideki ağırlığı bütçe açıklarına yol açmış bu açıklann finansmanı da büyük ölçüde Merkez Bankası kaynakları ile 2 Piyasa Riski: Kur, faiz ve diğer risklerdir.