iSLAM HUKUKUNDA HACR (I) Dr. Abdulkadir ŞENER Hukuk sistemlerinde hacr müessesesi, haklarını muhafazadan aciz olanları korumak, başkalarını zarara sokacak durumda bulunanların haksız ve zararlı davranışlarına mani olmak amacını gütmektedir. Başka bir deyişle akıl, iktidar ve her türlü vücut sağlığı gibi bedeni nimetler; adalete bağlılık, hakka saygı göstermek, kanaat ve rıza gibi ruhi nimetler bütün insanlara eşit olarak verilmemiştir. Dolayısıyla, korunmaya, yardıma muhtaç kimseler vardır. İşte bunları korumak ve bir kısım hukuk dışı davranışlardan fert ve cemiyetin zarar görmesini önlemek için diğer hukuk sistemleri gibi, İslam hukuku da, hacr müessesesine lüzum görmüştür. Bacr'in Tarif ve izahı Hacr kelimesi, Türkçenıizde dilimizin fonetiğine uyularak, "hacir" şeklinde telaffuz edilmekte ve genel olarak da bu şekilde yazılmaktadır. "Kısıt" sözcüğü "hacr" ve "kısıtlamak" sözcüğü de "haer etmek" anlanunda kullanılmakta ise de, bunlar, hukukçularımızın çoğu tarafından henüz benimsenmemiştirl• Arapçada hacr kelimesi masdar olup manası engellemek, men etmektir. İsim olarak hacr, elbise, kucak, yuva, yan ve yasak anlanılanna gelmektedir2• Aynı kökten gelen hıcr, akıl manasına olup "Onda akıl sahibi için bir and vardır, değil mi?"3 ayet-i kerimesinde bu anlamda geçmektedir4• 1 Türk Medeni Kanunu'ııun 354.ve müteakip meleri aynen kullamlmaktadır. 2 Sihahu'I-Cevlıeri; Lüanu'I-Arab; 3 Fccr SUrcsi, 5: .r:- Kamus maddelerinde el.Muhit "hacr" ve "maheur" keli. tercümesi Okyanus. <.sLLr"; .!JJ~ .j J.a 4 ıbn Kesir, Tefsir, Knhire 1954, c.lV, s.507; Taberi, Cami'u'I.Beyan, 8.95; Zemahşeri, el-Keşşaf, Mısır 1318, c.III, 8.265. Mısır 1331, c.III, 346 ABDULKADİR ŞENER Terim olarak hacr, çeşitli şekillerde tarif edilmiştir. Bunların en uygun olanı, "Bir şahsı belli sebeplerden ötürü kavIi tasarruflarından men etmektir." şeklinde yapılan tariftir. Tarifteki "belli sebepler", haer'i gerektiren sebeplerdir ki bunlar, ileride anlatılacaktır. "KavIi tasarruflardan men etmek" kaydından anlaşıldığına göre, haeredilen (mahcur) kimsenin akit ve sözleşmede bulunması engellenmektedir. Mahcur'un yaptığı akit ve sözleşmeler geçerli değildir. Bunlardan dolayı aleyhine hiçbir şey terettüp etmez. Yani kavli tasarrufları hükümsüzdür; fakat mahcur'un fiili tasarrufIarından aleyhine herhangi bir hüküm doğabilirs. Sözgelişi, maheur bir küçük, birisinin bir malını tdef etse bu, onun malından tazmin edilir. Birisini öldürse, İslam hukukuna göre cezalanması gerekir. Şu kadar var ki, kısas gerekmez; sadece diyet lazım gelir. çünkü kısas gibi hadd cezalannda kasıt esastır. Hadd cezaları şüphe ilc kalkar. Mahcur bir küçüğün adam öldürmede kasdının bulunup bulunmayacağı şüpheli olduğundan, böyle bir küçüğün kasden adam öldüreceği düşünülemez ve suçu hata ile işlemiş sayılır ki bu da ancak diyeti gerektirir6• Bilindiği gibi ha cr edilen kimseye "maheur" denir. Mecelle'nin 941.maddesi aynen şöyledir: "Hacr, bir şahs-ı mahsusu tasarıuf-i kavHsinden men'dir ki, ba'de'l-hacr ol şahsa mahcur denir." Hacrin Meşru Oluşunun Hikmeti İslam hukukuna göre bütün insanlar, esas itibariyle hür olarak yaratılmakta, fakat sonradan arız olan bazı sebeplerden ötürü birtakım kimselerin medeni haklan kısıtlanmaktadır. Bu da, yine fert ve cemiyetin hak ve menfaatleriyle yakından ilgili bulunmaktadır. Çünkü hacrin sebeplerini incelediğimiz zaman görüyoruz ki bu müessese ile ya doğrudan doğruya mahcur'un kendisinin, yahut başka bir şahsın veya cemiyetin maddi, manevi menfaati korunmak istenmektedir. Mesela; a) Küçük, deli ve bunak (ma'tuh) ha cr altına alınır. Zira bunlar, tasarruf ehliyetine sahip olmayıp kar ve zararlarını bilmez, düşünemez. Yani akıl ve şuur yönünden noksan kimselerdir. Bunlar, alışveriş işlerinde gerçekten razı olup olmadıklarını açıklayacak yetenek5 Merginô.Iıi, el.Hidaye, Mısır 1936, c.III, 5.204; İbn Abidin, Reddu'l-Muhtar, c.V, 8.97. 6 M.lI1uhyiddin Abdullıaınid, el-Ahval eş-Şahnyye, Mısır 1958, s.422. Mısır 1307, İSLA!II HUKUKUNDA HACR 347 ten yoksundurlar. Dolayısıyla mallarını telef ederler, maddi ve manevi menfaatlerini koruyamazlar. Kendi kendilerini savunmaktan bile acizdirler. b) Borcunu ödemek istemeyen bir borçlu hacredilir. Çünkü burada İslam hukuku, alacaklının hakkını korumak, şu veya bu fırsattan faydalanarak başkasının hakkını çiğnemek isteyenlerin önüne geçmek, onların yalan ve hile yollarını tıkamak için hacr müessescsine başvurmuştur. Böylece aldatılanları, hileli iflasa giden sahtecileri başıboş bırakmamıştır. İslam hukuku, hacr müessesesi sayesinde hem alacaklıyı mağdur olmaktan kurtarmaya, hem de dolandırıcılığı önlemeye çalışmıştır. c) Cahil tabm'in hacredilmesi gerekmiştir. Zira o, halkın sağlığını bozacak yanlış tedavi ve tavsiyelerde bulunur. Böyle bir tabihin hacredilmesiyle, yani meslekini icra etmekten alıkonulmasıyla cemiyet, onun zararlı faaliyetlerinden korunmuş olur. İşte İslam hukuku, korunmaya muhtaç olanların maddi ve manevi haklarını güven altına almak, bu hakları çiğnemeye kalkışanları engellemek için hacr müessesesini kabul etmiştir. Demek oluyor ki bu müessese yardımlaşma, şefkat, güven ve koruma esaslarına dayanan insani, medeni, önemli ve gerekli bir hukuk kurumudur7• Hacrin Dayandığı Nass'lar İslam hukukçuları, hacrle ilgili hükümleri çıkarırken bir kısım ayet ve hadislere dayanırlar. Burada biz bunları kısaca açıklamaya çalışacağız. A-Sefihlerin Haeri 1) "Allah'ın sizi başına dikti ği mallarınızı sefihıere vermeyin. Kendilerine bunlardan yedirin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin".8 İmam Ebu Yusuf, İmam Muhammed, Şafii, Malik ve Ahmed b.Hanbel'e göre bu ayet, 5efihlerin hacrini gerektirmektedir. Çünkü burada, velilere mallarını sefihlere vermeleri yasaklanmaktadır. Malların onlara verilmesi, zıyana sebep olacaktır. Buradaki "kendilerine bunlardan 7 Aynı eser, s.424. 8 Nisa Suresi, 5. 348 ABDULKADİR ŞENER yedirin, giydirin" emirleri, onların korunmaya dolayısıyla haer edilmelerini göstermektedir. muhtaç olduklarını ve Öte yandan sefihler (ve aynı lıükümde olar..eblelıler), ittifakla haer edilen küçük ve delilere kıyasen maheurdurlar. Çünkü küçük ve delilerin haeredilmelerinin sebebi, akılları yetmediği İçin bunların mallarını boş yere sarf etmelerinden korkulmasıdır. Sefih (ve ebIch) ise mallarını bizzat boş yere sarf etmektedir. O halde çoeuk ve deli, sefih ve ebleh, aynı sebepten dolayı haeredilmektedir. Elbette sebeplerin aynı olması, hükümlerin de aynı olma!!lnı gerektirir9• el-Keşşaf yazarı; buradaki "sefihler" (.1~~) den maksat, mallannı israf edenlerdir; hitap, yetimlerin velüerinedir; bunun delili, "kendilerine hunlardan yedirin, giydirin" (1""'."..)1 J I""'J;j) J) emirleridir, demektedirlO. Y Taberi; Tefsir'inde, "Said h.Cubeyr'den gelen hir rivayet e göre "sefihler"den maksat, kadın ve küçüklerdir." dedikten sonra, "Ebu Ca'fer'e (yani Taheri'ye) göre bu ayetle küçük, büyük, kadın ve erkek olsun, malını telef eden ve haeri gereken her çeşit e.efih kasdediliyor. Çünkü hiraz ileride, 'Yetimleri nikih çağına erdikleri zamana kadar deneyin. O vakit kendilerinde akıl ve rüşt görürseniz mallarını onlara verin.' 11 buyuruluyor." demektedirıı. 2) "Eğer üstünde hak bulunan sefih, yahut zayif veya bizzat yazdumaya gücü yetmez ise velisİ dosdoğru yazdırsın '.13 İmam Şafii hariç, yukarıda adı geçen imamlara göre hurada sefih, zayıf ve -yazdırınıya aklı ermeyen- deliye veli tayin edilmektedir. Bunlar maheur olmasalardı kendilerine bir veli tayinİne gerek kalmazdı. Veli tayini, hunların maheur olduklarının delilidirl4. Taheri; Tefsir'inde, hu ayette geçen sefihi: yazma bilmeyen, zayıfı: yazmayı hilip hastalık veya dilsizlik gibi hir mazeretten dolayı yazamayan, hizzat yazdırmaya gücü yetmez (J.t. c:: 1 ~)i) sözünü: ha9 Seralısı, el-MebBut, Kahire 1324--1331, c.XXIV, 5.157, 158. 10 Zemahşeri, el.Keşşaf, c.I, s.348. II Nisa Suresi, 6. 12 Taberi, 13 Bakara Cami'u'I.Beyan. Suresi, 282. 14 Seralıst, el-Mebsut, c.IV, 5.115, 116. c.XXIV, 9.157. İSLAM Hl:KCKUNDA HACR 349 piohanede veya yazılacak yerden uzakta bulunan kimse olarak yorumlamıştırls• el.Keşşaf müeııiti; sefihi: müsrif, zayıfi: küçük veya şuuru bozuk yaşlı, bizzat yazdırmaya gücü yetmez sözünü: hasta veya dilsiz diye tefsir etmiştir16• İmam Şafii ise, "bizzat yazdırmaya sat: delidir, demiştirl7• gücü yetmez" sözünden mak- İmam Ebu Hanife'ye göre, her iki ayetteki sefih'ten maksat, deli ve küçüklerdir. Birinci ayetteki "scfihler"den maksat, kadınlar da olabilir. Çünkü cahiliye çağında, geleneğe göre, Arap erkekleri maııanm kadınlarına verirler ve onlar da hu malları istedikleri gibi harearlardı. i 8 Ebu Hanife bu görüşlerini şöyle savunmaktadır: "Yetimleri nildih çağına erdikleri zamana kadar deneyin. O vakit kendilerinde akıl ve rüşt görürseniz maIlarını oanlara verin. Biiyüyecekler diye onları israf ilc tez elden yemeyin."19 ayeti açıkça gösteriyor ki akıl ve baliğ olan kimse üzerinde veIayet hakkı kalkmaktadır. Vdayetin kalkması, hacrin kalkması demektir. Zıhar20 ve katilıı keffaretlerini emreden ayetler, sefih olsun veya olmasın, bu fiiIleri işleyen herkesi içine almaktadır. Aslında bu suçlan işlemek, sefihlikten başka bir şey değildir. Bundan anlaşılıyor ki sefihin mal sarfını gerektiren bir fiil işleyeceğine Kur'an işaret ediyor. Tabiidir ki işlediği böyle bir suça karşılık malım sarf edecektir. Bu durumda, sefilıin haeredilmesinin pek büyük bir faydası görülmemektedir. Aynea kişi, muhatap olduğuna göre hürdür. Malında istediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. İşlediği suçtan ötürü cezalanması, onun maheur olmadığını gösterir. Yoksa küçük ve deli gibi o da teklif ve eczadan muaf tutulurdu. Bir taraftan mükeııef sayıp cezalandırmak, öte yandan malındaki tasarruf hakkını elinden almak, onu deli ve hatta hayvan derekesine düşiirmektedir. 15 Talıeri. Cami'u'l-Beyan, 16 Zemahşcri, el-Keşş"f, 17 Şam, el-Umm, c.IlI, s.U. c.I, 5.288. Kahire 1321-1325, c.IIl, 18 Seralısı, el-Mebsııt, c.XXIV, 19 Nis •. Sıırcsi, 6. 20 Mücadele Suresi, 3, 21 Nisô Suresi, 92. ,ı- 5.159. s.194. ABDUI,KADİR 350 ŞE~ER Öte yandan Ebu Hanıfeye göre, ayetteki "sefihler" sözü ile mallarını saçıp savuran sefihlerin kasdedildiğini kabul etsek bile, Kur'an'da, "mallarınızı sefihlere vermeyin." buyuruluyor, "sefihlerin mallarını kendilerine vermeyin" diye hir şey yoktur .22 Malı telef etme, elbette bir zarardır. Fakat hacr, ehliyet ve şahsiyeti ortadan kaldıran daha büyük bir zarardır. Hal höyle olunca kü. çiik bir zarar, ondan büyük bir zararla giderilemez. Hacrin sebebi umuma zarar vermc ise, sapık müftı (müfti-i macin), cahil tabib vs.nin zararı gibi, o zaman hacr caiz olur. Çünkü bunların umuma verdikleri büyük zarar, ondan küçük bir zararla önleniyor ki bu küçük zarar dedi. ğimiz şey, ablında onların şahsı çıkarlarıdır. Esasen bunların hacr edilmeleri, meslekıcrini icradan men edilmeleri demektir. Burada hacr, eezadan daha tesirli ve daha faydalıdır, Bu bakımdan sefihi hacretmek, bunlara kıyas edilemcz. Sefihi, küçüğe da kıya!">edemeyiz. Çünkü küçük kendisine bakmaktan acizdir. Sefih ise höyle olmayıp ergin n mükellef bir imandır. Onu, ehliyctini yok edcrek, hayvan derekesine düşürmek asla doğru olmaz23• 3) Ebu Hanife'nin bu görüşlerine katılmayan öteki imamlar, hin hacrine delilolarak şu hadisleri de zikrederler: sefi- a) Habban h.Mıınkız, Uhud savaşında başına değen bir taş sadmesİyle uğradığı bir beyin zedcIenmesinden ötürü alış-veriş yaparken aldaımdı. Ailesi, Hz.Peygaı:nber'e başvurup onun hacrini istedi. Habban da, bcr; alış-vcrişe hiç dayanamam, ya Rebülellah, dedi. Bunun üzerine Hz.Peygamber ona, "Alış-veriş ettiğin zaman, aldalma yok, de." buyurdu ve ona üç günlük muhayyerlik hakkı tanıdı2S• Görülüyor ki 22 Serahsı, el-Meb.<Uı, e.XXIV, s.159, 160, 16L. 23 Ayrıı eser, e.XXIV, 5.157; ]\ferkinanl, el-Hida)'e. e.III, s.205. 24 Seralısı, el-Mebsuı, e.XXIV, 5.157, 158. 25 Buhad, el.Cami'u's-Sahh (Kitabu'I-Buyü', bab: 48), Leiden 1862, e.II, 6.20. Müslim, el-Cami'u's-Sahih (Kitabu'l-Buyu', bab: 48), İstanbul 1334, c.V, s.ll'de Abdullah b.Ömer-' \,)1 : JLii t..J~1.j t..•~ ..;1 ( ~) .,s;Jl ~,) ~).:ı\ den şu hadis rivayet edilmiştir: ~ '";}.>- "1 "Bir adam Peygamber (S.A.V.)'e, alışoverişte aldandığını söyledi. O da, : JA; ~ Lı alış-veriş ettiğin zaman, aldatma yok, de, buyurdu." Nevevi, Müslim şerhinde (el-J1inhac, e.Vl, s.404), İbn Hacer, Buharı şerhinde (Feıhu'l-Bari, e.IV, 6.232) bu şahsın Habban b.Munkız olduğunu Darekutm'den rivayet etmektedirler. Darekutm ve Taberanı'den rivayetle İbn Hacer, aynı eserinde Peygamber (S.A.V.)'in üçgünlük mulıayyerlik hakkı tanıdığını da ilave etmektedir. Tirmizi, Sunen'inde (e.I,s.236) Enes'den Ilabban'ın ismini zikretmeksizin, el-Meb. sut'da ileri sürülen lıadısi aynen rivayet etmekte ve sadece üçgünlük muhayyerlik meselesini kaydetrnemektedir. İSLA:'vl UGK DK DNDA HA CR :151 malı israftan ötürü hacı' meşru olmasaydı Habban b.Munkız'ın ailesi, Hz.Peygamber'den onun hacI'ini istemezdi. Hz.Peygamber de ona üçgünlük mubayyerlik hakkı tanımazdı. b) Abdullah b.Cafer, mallarını ziyafetler vererek telef ederdi. Zi. yafet vermek için yüzhin dirheme bir ev satınalmıştl.Hz.Ali, Hz.Osman'. a gidip Abdullah'ın hacI'ini isteyeceğini söyledi. Abdullah, bu sözü duyunca, işin ciddiyetini kavrayarak, Zubeyr'e gidip durumu haber verdi. O da, beni eve ortak et, dedi. Abdullah bu teklifi kahul etti. Hz.Ali, Hz.Osman'a gelip Abdullah'ın hacI'ini isteyince Osman, Zuheyr'in or. tağını naııı! hacrederim? dedi. Çünkü Zubeyr, ticarette aldanacak biri değ;ld;26. Burada Hz.Ali ve Osman'ın israftan ötürü hacnle ittifakları ye. terli bir delildir. Bu mese1ede Hz.Osman, hacri rcddetmiyor. Abdullah'ın Zubeyr'in ortağı olduğunu ileri sürerek, özür heyan ediyor. Diğer taraftan, israftan ötürü hacı' meşru olmasaydı, Ahduııah, Hz.A1i'nin sözüne önem vermez ve Zubeyr de onu bundan kurtarmak için bir çare aramazdl27. c) Hz. Aişe, mallarını sadaka olarak dağıtıl'dı. Rivayete göre bir evi vardı. Onu da satıp parasını hayra vermek istedi. Abdullah b.Zubeyr bunu işitince, "VaIlahi ya Aişe bundan vazgeçer, yahut da onu haerettiririm." dedi28. İmam Ebu Hanife ise, bu rivayetlerin teklediğini ileri sürer ve şöyle der:29. her üçünün de kendisini des- a) Hadisin lafzından anlaşıldığına göre Hz.Peygamher, Habban h.Munkız'ın, "Ben alışoverişe dayanamam, ya Resuleııah." sözü üzerine onu hacretmemiş ve ona, "Alış-veriş ettiğin zaman, aldatma yok, de." huyurmuştur. b) Hz.Ali istediği halde, Hz.Osman, Abdullah b.Ca'fer'i hacI'etmedi. Çünkü ZubeYI"in eve ortak olması, onun bu işte aldanmadığını 26 Şafii, el-Umm'de (e.III, s.196), "Ziyafet için bir cv ..." yerine "Rir şey ..." 'atın almıştı, şeklinde bu hadisi, Ilişam b. Urve'den aynen rivayet etmiştir. 27 Şafii, el- Umm, c.lII, s.196. 28 Buhari, el.Cami'u's.Sahih'inde (Kitabu'I-Edeb, veya bağışta bulunması üzerine Abdullah b.Zubeyr'jn ten rivayet etmiştir. 29 Serahsi, el-Mebsuı, e.XXIV, s.161. e.TV, 5.129, 130), Bz.Aişe'nin bir satış biL şekilde hareket eLliğini Avf b.Malik'. 352 ABDULKADİR ŞENER gösterİr. Öte yandan, İsraftan ötürü haeri kahul edenlere göre Ahdullah'ın hacredilmesi gerekirdi. Zira, mademki Ahdullah müsrif (israfçı) idi; öyleyse onun hu işte aldanmaması, haeredilmemesi için yeterli ve kurtarıcı bir sebep sayılmamalıydI. c) H7..Aişe ile ilgili rivayet de bizi destekler. çünkü Hz.Aişe, Ahduııah h.Zuheyr'in kendisi hakkında söylediği sözü işitince, onunla hiç konuşmamağa yemin etti. Hz.Aİşe'nin hacri şcr'an gerekseydi o, şer'i olan hir mcselede hiç höyle yemin eder miydi? Bundan anlaşılıyor ki Abdullah'ın Hz.Aişe hakkındaki haer talebi, şer'i değil, helki Peygamhcr'in hanımı olan Hz.Aişc'nin fakir düşüp başkalanna yük olmasından korktuğu içindir. Beri yandan, hu rivayetleri höyle anlamak, israfçılık yüklemekten daha iyidir. sahahilere sefihlik ve Ebu Hanife'nin hu görüşleri tatbikatta kahul görmemiş ve huna karşılık, sefilıin hacri gerektiğini ileri süren imamların görüşleri henimsenmiştir. B- Borçtan Dolayı Haer Kişinİn horç sehehiyle haerinde de İmam Ehu Hanife hariç, hütün imamlar şu hadisleri delilolarak ileri sürerler:30 1) "Ka'h h.Malik, bahasından rivayet ederek, dedi ki: ResiiluIlah (S.A.V.), Muaz'ı haeretti ve horeundan dolayı malını sattı."31 Bu rivayet, horçlunun mahcur olduğunu göstermektedir. 2) Hz.Ömcr, hirgün halka şöyle hitahetti: "Ey insanlar, horçtan korkunuz. Zira borcun evveli üzüntü, sonu döğüştür. Cuheyneli Üseyfi', hacılann ilki olmak için rastgeldiğinden horç almaya razı oluyor. Ben onun malını satıp borcuna dağıtacağım. Kimin onda alacağı varsa sahalıleyin gelip alsın". 3z Hz.Ömer'in bu konuşmasını dinleyen sahabilerden hiç kimse itiraz etmedi. Bu hususta sahahilerin ittifak etmesi, kafi hir delildir33. 30 Ayın eser, c.XXIV, s.163, 164. 31 Bu hadisi, Darekutnl rivayet etmiş. eI.Hakim tashih ve Ebu Daveıd mürselolarak riç etmi~tir (Bak. ıbn Hacer, Bulfığu'l.Meram 32 İmam Malik, el.Muvaııa', 33 Serahsl, el.Meb.ut, min EcIilleıi'l.Ahkiim, Kahire 1351, s.106). Mısır 1348, c.ır, s.I36. c.XXIV, 5.164. tah. İSLA,lIi HUKUKUNDA UACn 353 Bu rivayetlere göre, alacaklıların isteğiyle borçlu, kadı tarafından hacredilir. Hibe, vakıf, ikrar ve alım-satım gibi kavIl tasarruflarda bulunamaz. lIaerden sonra ettiği borç ikrarı, hacr vakti mevcut olan malından verilemez. Ancak, haerden sonra kazandığı malda istediği gibi tasarruf edebilir. Sonraki borç ikrarı da, sonradan kazandığı malda muteber olur34. Ebu Hanife'ye göre kadı, borçluyu hacrcdemez; ancak borcunu vermekten kaçındığı için hapsedebilir. Ebu Hanife, alacaklıları veya mahcurun kendisini korumak amacıyla haeri caiz görmez. Çünkü korumak amacıyla hukukun imkanının dışına çıkılamaz. Kişiyc suçundan hüyük ceza verilemez. Hukukun verdiği imkan da, ancak hapsetmekten iharettir35• Bu hapis meselesinde öteki imamlar da aym görüştedirler. Çünkü Hz.Peygamber, euheyneli birisini, başkasıyla ortak olduğu bir köleyi satıp ortağının hissesine düşen parayı vermediği için, elindeki ganimeti satarak ortağının hakkım vcıinceyc kadar onu hapsetmiştir36• Ebu Hahife, horçlunun hacredilemiycceği yolundaki görüşünü, "Aranızda haksız yere birbirinizin mallarını yemeyin. "37 ayct ve "Müslümanm malı, ancak onun gönül rızası ile hela} olur."38 hadisine dayandırdıktan sonra, borçlunun hacrini kabul edenlerin delillerini ele alır ve şöyle izah eder:39 1) Muaz'ın malı borcuna kafi gelmediği için, o, bereket umarak, Hz. Peygamber'in satmasını istemiş olabilir. Hz.Peygamher de, belki bunun üzerine onun malını satıp borcuna dağıtmıştır. Öte yandan, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre kadı, önce borçluya malım satmasını ve horcunu vermesini emreder. Bunu, dinlemezse o zaman kadı onun malını kendisi satar ve bedelini borcuna dağıtır. Buna göre Hz.Peygamber, Muaz'a, malını sat da borcunu öde, deseydi Muaz bunu kabul etmiyecekmiydi? Muaz'ın böyle yapacağım düşünemiyeceğimize göre hu rivayet, kişinin hacredilip rızası olmadan malının Eatılacağına delil olamaz. 34 Aynı eser, e.XXIV, e.165; lIIerginani, el.Hidaye, 35 Seralısi, el-NIebsu!, e.XXIV, s.163. 36 Ayın eser, aynı yer. 37 Bakara Suresi, 188; Nisii Suresi, 29. 38 Seralısı, el-iylebsu!, e.XXIV, 5.164. 39 Ayın eser, e.XXIV, 5.164, 165, 166. e.III, s.208; Mecelle, mad.ı002. 354 ABDULKADİR ŞENER 2) Üseyfi' meselesinde de Hz.Ömer, belki borcunun cinsinden olduğu için onun malını alacaklılarına dağıtmıştır. Şayet satıp da bedelini dağıtmışsa Üseyfi', belki razı idi. Beri yandan, Ebu Yusuf ve İmam lVIuhammed'e göre kadı, ancak alacaklıların isteği üzerine borçluyu hacreder. Borçlu malını satıp borcuını ödemekten kaçınırsa o zaman kadı kendisi onun malını satar ve borcunu öder. Burada alacaklıların ha cr talebi rivayet edilmediğine göre helki Üseyfi', kendisi malının satılıp borcuna verilmesini istemiştir! Şiiler, bir kısım ZahiriIer, tabiilerden İbrahim Naha'i ve İbn Sirin de; sefih hükmünde olan ebleh ve borçlunun hacredilmesi konusunda Ehıı Hanife gibi düşünmektedirler40. Tatbikat, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'in kavline göredir. Mecelle'de de hu iki imamın görüşü benimsenmiştir41. Burada işaret etmek yerinde olur ki Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'c göre hacr, maheurıı korumak içindir. İmam Şafii'ye göıe ise ceza mahiyetindedir. Bu esasa binaen dini yönden sapık (filsık), fakat mali bakımdan sağlam olan (müsrif olmayan) kimroe, Şafii'ye göre haeredilir, sefih gibi velayet hakkına da sahip olmaz. Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise böyle bir kimse haeredilmez, velayet hakkına da sahip olur. Çünkü Kur'an'da, "Onlarda akıl ve rüşl gö. rürseniz mallarını kendilerine veriniz",42 buyurulmuştur.43 c- Küçük, Deli ve .111a'tuhun Hacri 1) "Abdullah b. Ömer'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Uhud savaşında Hz.Peygamber'e arz olundum; ondört yaşımda idim. Beni kabul etmedi. Hendek savaşında arz olundum; onbeş yaşımda idim. Beni kabul buyurdular".44 2) "Hz.Aişe'den rivayet edildiğine göre Hz.Peygamber şöyle buyurmuştur: Dç kişiden kalem kaldırıldı (yani üç sınıf insan sorumlu de40 İbn Hacer. Fethu'I-Bôri, Mısır 1319, c.V, 5.45; M.M.Abdulhaınid, el-Ahval eş-Şahsıyye, 5.425. 4.\ cl-Mavsıli, eI-llıtiyar, Mısır 1951, e.II, 5.98; Mecelle, mad.946, 955,959. 4.2 1\"i5a Suresi, 6. 43 Merginani, d-IIidr1yc, c.III, s.207; Scralısi, el-Mebsııt, c.XXIV, s.157, 158. 44 Buhar!, el-Cami'u's.Sahih el.illusncd, Mısır 1313, c.lI, s.17. (Kitabu'ş-Şehiidat, bab: 18), e.Il, 5.158; Ahmed h.Hanbel, İSLAM HUKUKUNDA 355 HACR ğildir): 1- Deli, aklı başına gelene kadar; 2. Uyuyan, uyanıncaya kadar; 3. Küçük, ihtilam oluncaya kadar."4s 3) "Ma'tuh ve küçüğün talikından başka her talik viiki'dir."46 Bu hadis gösteriyor ki küçük ve deli -ma'tuh- mükellef olmadıkları için, veIilerinin izin ve ieazeti olsa dahi taliikları viiki olmaz. Zira bunlar, taliıklarındaki menfaati bilemezler. Bunu veIileri de bilemez. Dolayısıyla bunlar, taliik hakkı bakımından da mahcurdurlar47. D- Kölelerin Makeur Oluşları 1) "Köle ve mükitep, taliktan başka hiçbir şeye milik dcğildir."48 2) " ... Köle de efendisinin malının çobanıdır: o da güttüğü şeyden sorumludur. "49 E- Ölüm Hastalarının Haeri 1) "Allah, her hak sahibinin hakkını vermiştir. '0 halde mirasçıya vasiyet yoktur. "so 2) "Mirasçıya vasiyet de, borç ikrarı da yoktur."sı Bu hadislere göre kişinin mirasçısına mal vasiyeti caiz değildir. HanefiIere göre, mirasçıya borç ikrarı da caiz değildir. Öteki mirasçılar kabul ederlerse bunlar caiz olur. çünkü burada, ölüm hastasının mirasçılarından birine borç ikrarında veya vasiyette bulunmasında hazı yakınlarını kayırma ihtimali vardır. Şafiilere göre ise, mirasçı ya borç ikrarı yabaneıya dir. Yabaneıya borç ikrarı da ittifakla eaizdirs2. 45 Buhari, el-Cami'u's-Sahih (Kitabıı'I-Hudud, vabıı'I-Hudud), Mısır 1292 c.I, s.267. borç ikrarı gihi- bab: 22), c.IY, s.300; Tirmizi, Sun en (Eb- 46 Tirmizi, bu hadisi farklı lafızlarla rivayet eder (Bak.Sunen, 47 Merglnanı, el-Hidaye, c.III, s.204; el-Mavsıll, el-Ihtiyar, Ebvabu't-Talak, c.I, s.244). c.II, s.9S. 48 Merglniinı, el-Hidiiye, c.III, s.20S; el-Mavsıli, el-Ihtiyar, c.II, s.95. İbn Mace, Abduııah b.Abbas'tan şu Iıadisi rivayet etmiştir: "Peygamber (S.A.Y.)'e hir köle gelip, ya Resuleııah. dedi, benim efendim ciiriyesiyle beni evlendirdi. Şimdi ise beni ondan ayırmak istiYM. Bunun üzerine Hz.Peygamber, minbere Çıkıp şiiyle rutabetli: Ey insanlar, sizden birine ne oluyor ki kölesini ciiriyesiyle evlendiriyor, sonra da onlan ayırmak istiyor! Talak, ancak istifraş edenin hakkıdır." (Bak.Sunen, Ebvabu't.Talak, c.I, s.328). 49 Buhari, el-Cami'u's.Sahih (Kitabu'n.l\'ikah, 50 Tirmizi, Sunen (Ebviibu'I-Yasayii, suya, bab:6), Mısır 1313, c.lI, s.83. 51 Merglnani, el-Hidaye, c.III, 52 Aynı eser, c.III, 5.137, 138. s.137. bab: 81), c.III, s.440. bab: 5), c.II, 5.16; İbn Mace, Sunan (Ebvabu'I.Ya. 356 ABDULKADİR şEl'"En 3) "Sa'd h.Ebi' Vakkas'tan rivayet edilmiştir, demiştir ki: Hz.Peygamber'e, ya Resulellah, benim malı m vardır. Bir kızdan başka mirasçım da yoktur. Malımın üçte-ikisini sadaka olarak vereyim mi? dedim, "Hayır" buyurdu. Yarısını sadaka olarak vereyim mi? dedim, yine "Hayır" buyurdu. Vçte-birini sadaka olarak vereyim mi? dedim, "üçtebir, üçte-bir de çoktur." dedi.s3 4) Yine, "Sa'd b.Ebi Vakkas'tan rivayet edilmiştir, demiştir ki: Peygamber (S.A.V.)'e, ya Hesı1lellalı, malımın hepsini vasiyet etmek istiyorum, dedim, "Hayır" dedi. Öyleyse yarısını vasiyet edeyim, dedim, "Hayır" dedi. O halde üçte-birini vasiyet edeyim, dedim, "üçtebir, üçte-bir de az değildir." buyurdu."s4 Bu hadisler gösteriyor ki 1/3 ten fazla malda vasiyet caiz değildir; öteki mirasçılar müsaade ederlerse hu eaiz olahilir.s5 F- Umuma Zarar Verenlerin Haeri 1) "Mü'min erkekler de mü'min kadınlar da birbirinin veIileridir. Onlar, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar."s6 2) "Fitneden de sakının ki o, sizden yalnız zulmedenlere isabet etmez."57 Abdullah b.Abbas'a göre, hu ayetle Allah, mü'minlere, aranızda kötülüğün yayılmasına izin vermeyin ki azabımı ve fitnenin şerrini hepinize teşmil etmeyin, buyurmaktadır5B. 3) "Ebu Said el-Hudri'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Peygamber (S.A.V.) buyurdu ki, sizden biri bir kötülük görürse onu eliyle men etsin. Buna gücü yetmezse onu diliyle men etsin. Ona da gücü yetmezse kalbiyle onu men etsin. İşte bu, imanın en zayıf derecesidir."59 Gelecek yazımızda hacr'in dereceleri, sebepleri, maheurların sınıfları, hacrin kalkması, velayet konuları üzerinde durmak ve bu mevzuda Medeni Kanunumuzla kısa bir karşılaştırma yapmak suretiyle bu bahsi bitirmeye çahşaeağız. 53 tbn Miice, 'Sunen (Ebviibu'I-Vasayii, bab: S), c.n.s.R2; Tirmizi, Sunen (Ebviibu'l-Vasiiya), c.lI, 5.15. 54 Buharl, el-Cami'u's.Sahih, c.II, s.18S. 55 Merglniiuı, el-IIidaye, c.nı, s.171. 56 Tcvbe Suresi, 71. c.n, 57 Enfal Suresi. 25. 58 Tuberi, Cami'u'l-Be.l'an, c.IX, s.135. 59 Müslim, el.Cami'u's-Sahih (Kitabu'ı-tmau), s.26. c.I, s.50; Tirmizi, Sunen (Ebviibu'l-Fiteu),