T.C. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARI 0907 ·BY· 86 · 008 · 013 iLAHIYAT FAKÜLTESi .. . DERGISI III İSLAM HUKUKUNDA VELAYET (*J '(ll)J Dr. Mehmet 1 BİRİNCİ İSLAM'DA ŞENER BÖLÜM MALIN KORUNMASI VE ÖNEMi GİRİŞ İslam dini insan hayatını Rıorumaya verdiği önem kadar, malın korunmasına da önem vermiştir. Din, can (nefis), akıl, nesil ve mal; Şan'in insanlara korunmasını emretıtiği şer'i maksatlardır(ıı. Din ve dünya ile il· r;ili maslahatlar, bu beş esası korumaya bağlıdır. Bunlar yok olacak oluıısa, dünyanın varlığından ba:hsedilemeız. AJhiretle ilgili hususlar da bunlara bağ­ lıdır. E.ğer din olmasa uhrevi ceza sö.z konusu olmaz. Mükellef (insan) ol· masa, dini yaşayan olmayacak, akıl olmazsa, dindarlık (dini yaşama) orta· tadan kalikaca~k, nesil olmazsa, tabi~ olarak insan zürriyeti kesilecek, mal olmazsa hayat diye bir şey olmıyacaktır( 2 l. Nisa suresindeki : <-<Allah'ın sizi başına diktiği mallarl...>->-( 3 ) ayetinde, malı telef etmeyip I~orumaya onu güzel idare etmeye ve onunla hayatı devam ettirmeye teşvik vardır. Böylece mal ile kendi canımızı korumamı­ ım gerekli olduğunu da haber veriyor. Allah, Kitah'ınm bazı yerlerinde bu hususa dikkat çekere~{ şıöyle buyurmuştur. << ... Malını israf ile saçıp savur· ma. Çünkü saçıp-sa vur anlar, şeytanların biraderleri olmu§lardır.»<4J Diğer C*) «İslam Hukukunda Velayetıı (I), Fakülte Dergisi II. sayıda yayımlandı. (1) Eibü Hamid MUJhammed b. Mulhammed el-Gazfıli, I- II Mısır- Bulak 13.?.2 I/286, 287. (2) E!bü İsrhak İ1brahim b. Musa eş-Şatı!bi, el-Muvafakat I-IV,. K8ihire 1969-1970, II/9, 10. (3) Nisa (4), s. ( 4) isra. (17), 26, 27. ·-161- Dr. Mehmet ŞENER bir ayette : <<Elini boynuna bağlı olarak asma. Onu büsbütün de açıp saçma. Sonra kmanmış, pişman bir halde oturup kalıflsın.>>< 5 ) Başka bir ayette: «Onlar ki, harcadıkları vakit ne israf, ne de sıkılık yapmazlar (harcamaları) ikisi arası ortalama olur.»<6) ... gi:bi ayetler, malın muhafazası lmnusunda insanlara birtakım görevler yüklemektedir< 7 ), şeklinde izahlar ya· pan Ebu Bekr Razi el-Cesrsas (ö. 370/9'80), malın ~orunması mevzilunıda . prensip mahiyetinde olan <<Allah'ın sizi başına diktiği malları ... »<sı ayetini izah ederken: <Nani Allab (c.c.), sizi, mallarınızı koruyucu (kavvam) kişiler kıldı. öyleyıse onları telef edip tüketecek, aklın ve şer'in kabul etmediği yollarda harcayacak kimselerin ellerine vermeyin.»< 9 ı şeklinde de tefsir edildiğini naklediyor. 'MAL ÜZE:R[NE VELAYETTE MALI KORUYACAK ~İŞİ : VELI ver VASİ a) Mahiyeti : Velayete konu olan kişi, kasır'ın kendisidir. Konu oluş sebebi de -ileride belirtileceği gibi- onun ekliyetinin noksan veya yok oluşudur. Malı lı.ıoruma, idare etme ve tasarruf g~bi sela:hiyetleri kendisinde bulundura· mayan kasır, kendi malı hakkında adı geçen yetkileri kullanacak bir şahsa ihtiyacı vardır. İşte kasır'ın muhtaç olduğu bu kişi, ya «Veli» veya <<vasi» dir. <Nelt->'nin yetki sahası, «Vas1»'nin yetıki alanından daha geniştir. Çünkü, «Veli», kasır'ın ba:bası veya babadan deaesi olurısa o §ahıs, kasır'ın hem şah· sını temsile ve hem de malını temsile yetkilidir. Başka bir ifade ile, he>rn §ahıs Uzerine velayeti ve hem de mal üzerine velayeti yürütebilir. , Eğer veli, haıba veya dede (babanın baibası) nın dı'§mda biri olacak olursa, o zaman veli, <<VaSi» adını alır. Ve görevi de, sadece kasır'ın «malı·> üzerindeki yetkisini kullanmaktır. b) Veli ve, Vasi'nh1 Tariflefli : Veli. sıözlUkte, yardımcı <ıoı, bir kişi üzerine alıp yUrüten, erkek veya . kadın olsun: d!ost ve arkadaş anlamlarına gelmektedir< nı. (5) İsra (17), 29. · :· l (6) Furkan (25), 67. ı "'f · ~ (7) Elbu Bekr A:hmedı b. Ali er-Razi el-Cessas, Ahkamü'l-Kur'an I-V, Kahire t.y. (ikinci baskı) II/354; Fahrüddin er-Razi, et-Tefsiru'l-Kebar,. I-XXXII, Tahran t.y., IX/185. (8) Nisa (4), s. (9) Ceşş;aş, a.ıg.e., II/354. (10) İibnManzur Cemalüddin 1Vf.uhammed, L.isanü'l-Arab IXX Bulak t.y., XX/287 veli md. (ll) el-Mu'cemü'l-Vasıt, II/1070, veli maddesi .. -162- İSLAM HUKUKUNDA V:ELAYET (ll) Hukuk ıstılillımda ise, veli; «veltlyeti hi'iiz olan, yani, başkasının hak kında sözünü tenfize selahiyetli olan şahisa VELl ·denir.»( 12 ı Başka bir iH'ı­ de ile, <'Hukükun kendilerine velayet hakkı vevdiği kimselere VELİ de· nir>>(ını. Qoğulu evliya gelir. Vasi, bir kimsenin mallarmda veya çocuklarının. işlerinde tasarruf etmek üzere naısib edilen kimsedir. Kendisine «musaileyh» denildiği gibi, haiz olduğu sıfata da <<vesayet» denir( ı. 14 Vasi'n:iın ğir) kııs;ımları : 1) Vaısıyy-ı muhtar, baba! ve dede (babanın babası) gibi küçük (saün veHsci tarafından seçilen ve tayin olunan kişidir. 2) Vasıyy-ı rafından nasıb mansub ise, bir kimsenin her hangi bir ve tayin olunan vasi'dir< 15 l. Veli veya vasi'nin görev sahası işi i:çin halörn ta· : İslam hukukunda ç10cuğun doğumundan, rüşrdüne erinceye kadar geçen zaman içinde •onun ayakta durmasına v·esHe olan- malının korunması gıörevi, veli veya vasiye düşmektedir. Bu görevin adı geçen şah1slara ait o]duğu, bir başka ifade ile onlara verildiği şu ayetten anlaşılmaktadır : Allah vell ve vasilere hitaben : «Sefihlere mallarınızı vermeyiniz>>tı 6 ı, buyuruyor. Veli. veya vasi kasırın malını devamlı kontrol altında bulunduracak değildir. Ancak onun bu görevi yukarda da söylediğimiz gibi, kasırda rüşd (akıl o1gunluğu) 1 görülmesi zamanına kadar devam eder, ve malları kendilerine hemen teslim edilir. Bu lmsus:: «Ve yetimleri nikah çağına ermelerine kadar gö,z:etip denevin. O vakit kend11erinden bir rüşd hissettiniz mi hemen mallarını kendilerine teslim edin»< 17 l ayetinden aç;ıkça anlaşılmak­ tadır. Ve yine bu ayette, yetimler büluğa erdikten ve kendilerinde rUşd hissedHip görülmesinden sonra mallarının hemen kendilerine verilmesine dair €:mir vardır(! sı. (12) Bilmem, Ömer Nesuhi Hukuki İsM.miıyye ve Istılalhat-ı Fı,kıh.iyye Karnusu I-VIII İsta111bul 1967-1970. II/45. (13) Karaman, Hayreddin, Mukayeseli İslam Hukuku, İstaTilbul 1974, . I/250. (14) Bilmen, Ömer Nasühi, Hukuku tslamiyye, V/116. (15) Alr Haydar, Düreru'l-Hükkam Şt;r:tm Mecelleti'l-Aihkam I-IV, Kostantıniyye 1330, III/62; Bilmem, a.g.e., V /116; ez-Zer ka, Prof. Dr. Musta.fa Ahmed, elFıkhu'l-İ.sla.rnl fi S8cvfbllitıi'l-Codid HI, Dımeşk 1963-1964, II/819. (16) Nisa (4), 5. (17) Nisa (4), 6. ( 18) Cessas, a.,g.e., II/357. -163- Dr. Mehmet Bu açıklama taları belirtilmiş ile veli veya vasi'nin görevinin oluyor. başlangıç ve ŞENER, bitiş nok- Kasır'ın himayeye muhtaç oluşu veya velayet altına alınması, onun aciz olmasından, yani kendi adına yapacağı tasarruflara gücünün yetmeylşindend'ir. Gücünün yetmeyişi de, eda ehliyetinden (tasarruf ehliyeti) yoksun olmasındandır. Mali tasarrufta eda ehliyeti önemli rol oynadığı için üzerinde durulması gerekir. Sözü edilen eh1iyet çeşidini iyi kavramak için önce genel manada ehliyet üzerinde duralım. EHLİYET Usül bilginleıine göre, ehliyet iıkiye ayrılır : 1) Vücfib ehliyeti, 2) Eda ehliyetL. 1) VücO.b ehliyeti : <<Kişinin lehine ve aleyılıine şer' i hakların sabit olmasına selahiyetli (yetkili) olmaısıdır.»-(zıı Başka bir tarife göre : «Ki~i­ nin hem ilzam (ibıorçlandırma) ve hem de iltizama (boııçlanma) selahiyetli . olmasıdır», şeklindedir. Tarifteki, «ilzam-> ile : şahsın lehine olan hakların sabit olması; «iltizam» ile de, aleyhine olan hakların sabit olması l;;:astedilmeıktedir( 2 2l. Her iki tarifin de neticeısi aynı makisadı ifade eder. Vücub ehliyeti her insan için vardır. Var özelliğine dayanmaktadır. Bu ehliyet karşısında olmaısı da : «insan olma':· insanın, kadın, erkek, ce- (19) el-Mu'cemü'l-Vaslt, I-II Tahran t.y., eihliıyet maddesi; Abdülvahhab Hall:ll, İlmu Usuli'l-Fı!kih, Kuıveyıt 1972, s. 135. (20) Hallaf, a.g.e., s. 135. (21) İbn Melek, Şerhu'l-Menar, Derseadet 1315 h.,. s. 936. (22) ez-Zerka, el-Fıkhu'l-İslfl.m1 II/742. -164- İSLAM HUKUKUNDA VELAYET (U) nin, gayr-i mümeyyiz çocuk, mümeyyiz çocuk, baliğ, reşid, s'efih, akıUı, mecnün, hasta ve sıhhatli olması müsavidir. (z 3 ı Kişinin bu halleri ondan bu ehliyeti gideremez.' İnsanın bu ehliyet kar§ısında iki durumu vardır: Birinciısi, «nakıs vücüıb varlık ehliyeti» dir ki; bu, <<ceni:nin anneden ayrı bir olmaması yönüyle sadece lehine olan haklara sahip olma keyfiyetidir. İkincisi, ceninin (çocuğun) d!oğumundan sornra sahip cüb ehliyetidir.( 24 l Tarifi yukarıda 1. maddede geçti. olduğu tam vü- 2) Eda Ehliyeti : «Kişinin şer'i bir yolla kendisinden bir fiilin vuküu· na (sadır olmasına) salahiyetli olmas.ıdır.»( 25 l Başka bir ifade ile : <<Hukuk br~krmından muteiber olması akla bağlı olan işleri şahsın bizzat yapma !iiUlahiyet ve ehliyetine eda ehliyeti denir.»( 26 l gda. ehliyetinin mesnedi, akı1dır. Akıl kemale ererse, eda ehliyeti ka· mil (tam) olur. Akıl noksan olursa, nakıs (eksik) olur. hale göre : Bu Eda ehliyeti ikiye ayrılır : a) Kamil (tam) eda ehliyeti : Bu, şer'i teklifler bakımından kişi akıl ve baliğ olunca, mali muameleleri yapabilecek şekilde reş~d olarak bulüğ çağına erince sabit olur, gerçekle§ir. b) Nakl!s (eksik) eda ehliyeti : BUJ da, mümeyyiz olan çocuk ve ben- zerleri (matuh - bunak ... gibi) nin h§jz olduğu m~m muameleler (tasarruflar), akitler ve diğer tasarruflada ilgili bir ehliyettir. Fakat namaz, oruç, hacc ve diğer şer'i teklifler bakımından mümeyyiz çocuk tıpkı gayr-i mümeyyiz ~ocuk gibidir(:ırı Mal üzerine velayet (vesayet) müesses·eısinin doğmasına sebeb, nok· san eda -ehliyeti:dir. Mali temsil (vesayet) konusunda bu çeşit ahliyetin (noksan eda ehliyeti) rolü büyüktür. Çalışınarnızla direk ilgisi olması hakımından insan hayatının devreleri ile eda ehliyetinin bu devreler içindeki durumlarına göz atalım. (23) Hallilf, a.rg.e., s. 136. (24) HalH\f, a.g.e., s. 136, 137. (25) Ya!hya er-R.ahavi, Haşiyetü Şerhi'l-Menar, Derseadet 1315, s. 936, (Menar Şerhi ile birlikte). (26) Karaman, ıvı:uk""yeseli İsl:lm Huhılku, T./180; ez-Zerka, a.g.e., II/744. (27) Ebu Zehra, İslanı Hukuku ıvı:etodolojisi, Çeviren: Dr. AJbdulkadir Şener, Ankara 1973, s. 324. -165- Dr. M.ehmet ŞENER İNSAN HAYATININ DEVRELERİ I - Cenin nevresi : Bu devre çocuğun aı:ıa rahmine dü§mesinden dağınasına kadar devanı ed:er. Bu derverede ek!Sik vücüb ehliyetine sahiptir. Bunun i1çin yalnız lehine olan, neseh (soy), miras, vasiyyet ve vakf gibi zarfiri haklara sahip olur, yani ehildir. Bunun aksine aleyhine. olan haklara ehil deği1dir<:ıs>. Hq.nefilere göre anasının kurnmda iken cenine intikal eden mallar yed-i emine verilir. Bu yed·! emin, o malları yalnız muhafaza eder; artır­ mak. için çalışmaz. . Fakibierin cumhuruna göre iıs·e, onun için bir lir ve bu onun mallarını muhafaza eder< 29 >. vaısi veya veli tayin edi- Buna göre ceninde henüz eda ehliyeti (muamele ehliyeti) olmadığı ıçın, saıhip olabileceği malların korunması başka bir §ahsa emanet edilmektedir. İşte malının korunması kendisine emanet edilen kişi ya veli'dir, ya vasi'dir veya yed-i emin'dir. Adı II - geçen şahıslar cenin için mını velayet görevini yürütürler. Çocukluk Devres:i! : Bu devre insanın doğumundan temyiz (mümeyyizlik) çağına kadar devam eder. Temyizıden maksat, çocuğun dini emirleri az da (mücınel de) olsa, aniayabilecek bir idrake sahip olmas1dır. Bu idrakle dini ve medeni işleri kav~adığı gi'bi, saltmanın (lbey'in), satın almadan (§ira) farkı o}duğunu, fiat farklarının neticesini azçok anlamaya ba§lar. Çocuk, bu idrak ve temyiz gücüne sahip oluncaya kadar gayr-i mümeyyizlik vaısfı kendisinden ayrılmaz, devam eder. Gayr-i mümeyyiz (ımümeyylz olmayan) çocukta eda ehliyeti (bsarruf eh1iyeti) ba§lamadığı için biz.zat kendisinin yapacağı «SÖ'Z» ve <<fiih-,lı~ ilgili; aleyhine hak (iborç) dloğuracak tasarrufları yapmaya ehildir. Netice itibariyle; gayr-i mümeyyiz çocuğun hüküm ifade eden bütün sözleri geçersiz olduğu gibi §er'i bir hüküm de ifade etmez. Çocuğun ifadeleri hukuki (§er'i) yönden değeri olmadığı için icfub-kabul, ikrar ve ibra (28) ez-Zerka, el-Fıkhu'l-İslami II/749, 750; Karaman, Mukayeseli tsHhn Hukuku, ' I/182. (29) Ebu Zehra, İslam HUJkuku Metodolojisi, s. 323. -166- ISLAM HUKUKUNDA VELAYET (II) lii.."" ~_;;~:~~.c.-a_i ', v~ ~ '-" ~.:.•;ıl'-~ -s•:; ~.;;ı._._,,·-·-·. l . 'lifo~Jf~~-,\';~~···"'it" '. ; .· ' - giibi yaptığı veya yapacağı akitler M.tıldır, hükümsüzdür. Öyle ki, çocuğun hibeyi ve sactakayı kaJbul etmesi, gihi, sırf fayda doğuracak olan tasarrufu bile saıhih değildir. Onun yerine hukuki temsilci (naiib-i şer'i) si olan velisi veya vasisi çocuğun; muhtaç olduğu medeni tasarrufları ve akitleri bizzat onun adına yapar<soı. III - Temyiz Devr!esi : Bu devre temyizıden itibaren kişinin hem biyıoLojik (dsmen) ve hem de p1sikiolojik (a1d1 ve ruhi) bakımdan olgunlaşmasına (bülüğ) kadar d-evam eder. a) Temyiz'in manası: Temyiz'den maksat; Ç1 ocuğun, işlerinin neticesinin nere varacağım iyice kavrama•sa da, iyi ile· kötüyü, hayır ile şerri fayıda ile zararlıyı ayını­ bilecek akli idrake sahip olması demektir. Bu devrede, akıl olguulaşınaya ve zuihur eden gerçekleri ve kavramları anlamaya başlar< sı ı. ib) Temyiz'in ba§langıcı : Temyiz çağının başlangıcı için belli bir üaş olmadığı gibi, tabii bir işarette yoktur. Çocuğun bünye yaprsı, zeka derece-si ve a!kli yönden geliş­ mesine göre, bazan erken, bazan geç olabilir. Bu ancak çocuğun, 'düşünce ve fiilierinde görünen dengeli hareketlerinden anlaşılaıbilir. Hemen görülebilen bir belirti olmayıp1 zamanla (tedricen) ortaya çılmr. Bu devrenin ha·şları, çocukluk çağının sonlarına benzeyebilir. Temyiz devresi için insan ömründen uygun bir. yaşın ha§langıç itibar edilmesi, dini emirlerin hikmeti gereğtdir. Bunun netice:si 'olarak fakihler, <~ömürden yedinci senenin sonunu bu devrenin başlangıcı olarak itibar: etmişlerdir.»<32) <-:Çocuklarınız: yedi yaşında iken onlara namaz ,kılmalarını emreüiniz»<33l, hadis-i şerifi, din nazarında temryiz çağının başladığına veya baş­ laya:bileceğine delalet eder< 34 l (30) ez-Zerka, a.g.e., II/753, 754; Muhammed Kadri Paşa, el-Ahkamü'ş-Şer'ıyye fi'l-Alwali'ş-Şa-hsıyye, Mısır 1315 h., md. 483. (31) ez-Zerka, a.g.e., II/760, 761; Karaman, a.ıg.e., I/184, 185. (32) ez-Zerka, a ..g.e., II/76: 762; Kadri Paşa, a.g.e., md. 494. (33) $üleyman 'b. el-Eş'as escSicistani, Sünenü E'bi Davıld I-V Suriye 1969-1974, I/335 Hadis no : 495. (34) ez-Zerka, a.g.e., li/762, d~pnot 1. -167- Dr. lo/Iehmet ŞENER Çocuk temyiz çağına üla§ınca, istidat ve kabiliyetleri orta derecedt olur. Onun bu durumu, gayr-i mümeyyiz çocuk ile; baliğ ve re§id olan kimse arasındadır. Bu halin gereği i6e, kendisinde tam bir tasarruf (mutlak tasarruf) olmamalkla birlikte, Imntrollü (mukayyet) tasarruf gücüne sa· hip olmasıdır. Başka bir ifade ile, veli veya vasinin dene~timine bağlı bir tasarruf seHihiyetine sahip olur. Velinin denetimine bağlı olması; kend1sinde sağlam dü§ünme ve idrM;;: etme yeteneğini doğuracak i§leri velisi ile birlikte yapınaya (temrin- -ekserıs~z) muhtaç olmasındandır. mğer bir yör,den ise, aklı henüz her §eyi iyice anlayaıbileeek kapasitede olmadığı (kasır o1duğu) için, yapacağı hata ve kötü (zararlı) tasarruflanndan dolayı haklarının velisi veya vasisi tarafından ~orunmasma ihtiyacı vardır. Fakihler bu çağda <temyiz çağı) çocuk için noksan eda ehliyetinin( 3 " 1 var olduğunu kabul etmi§ler ve bundan da ma'ksadm : «mali tasarruf ehliyet>>i olduğunu söylemi§lerdir( 36 l. c> Temyiz çağmda çocuğun sfHıip olduğu ehliyet ç~şitleri : Fıl{]h ve usü.l biLginlerinin mümeyyiz çocuik iç_in, kabul ettikleri din ve maJ ile ilgili hükümlere bakılacak olursa, eda ehliyetini iki kısma ayır­ mak gerekir : 1) Teabbüd ehliyeti (1badet yapabilme ehliyeti) : Bir şahsın, me§rü olan ibadetleri erkanına uyıgun -ye doğru hir şe­ kilde (sahih) yapmaya ehil olma:sıdır ki, buna aynı zamanda «dini eda ehliyeti>> de denir. 2) Tasarruf e.hliyeti : Bu da, bir şahsın malla ilgili muameleleri yapma_,ya alış-veriş gibi söz ve fii1den doğan hukuki tasarruflara ehil olmasıdır ki, buna da «medeni edil,! ehliyeti» denilebHir< 37 l. Yalnız biz burada konumuzia ehliyeti» üzerinde duracağız. doğrudan doğruya ilgili olan <~tasarruf <<Ta-sarruf ehliyeti», çocuğun temyiz çağının başından itibaren baş­ lar, bülüğa kadar devam eder. Ancak, bu ehliyet, tam tasarruf ehliyeti değildir, kasır (eksik) dır. Yani veli veya vasinin kontrolüne bağlıdır. Bu (35) Noksan ecU\. ehliyeti için eda ehliyetinin (a) (36) ez-Zerka a.1g.e., II/762. (37) ez-Zerka, el-Fıldm'l-İslami, II/763. -168- şıkkına ibk. İSLAM HUliUI{UNDA VELAYET (H) çağda çocuğun tasarrufunun noksan (<kasır) oluşu; veya veli'ye muhta,;; oluşu, onun kendi haklarını müdafaa etme ve mallarını kloruma mevzüunda mali tasarruflarda tecrübesinin eksikliğinden ve insanların durumlan · nı, tutum ve davranışlarını bilmediğinden ileri gelmektedir< 38 l. Mümeyyiz çocuğun tasarruf. ehliyeti ile ilgili sözlü. (kavli) tasarruflan üç kısma ayrılır : ı) Hibe ve s adakayı kabul giibi saf fayda doğuran tasarruflarıdır ki, velisinin iznine bağlı değildir<n 9 ı. 2) Başka:sına zarar olan bir §eyi hibe etmek, hediye ve sadaka vermek gibi tasarrufları sırf ise, velisinin izni ve müsaa:desi de olsa muteher de- ğildir. 3) Alı§-veriş, icare, bon;:: i,krt'm giibi ... fayda ile zarara ihtimali olan tasarrufları Eğer ancak veli veya vasisinin iznine velisi izin verirse d) Velinin miimeyyiz tasarrufları çocuğaı bağlıdır. geçerli olur. Vermezse olmaz<·ıoı. tasarruf izni vermesi: Vasi (şer'i temsilci), vasıyyeti altında olan mümeyyiz çocuğu, ticaretle, kar ve zararla ilgili i§leri yaptıvmak ve alı§tırmak suretiyle tecrübe ederek, onun (çocuğun), «Satışın mülkiyeti giderdiğini; ahmın (şira) da malı müşterinin mülkiyetine geçirdiğini>> anladığını gördüğü zaman ticaret yapmasına izin verebilir< 41 l. Başka bir ifade ile, örfde ticari işlerden sayılan; . bey', icare, ınüzaraa, rehin ve tevkil gibi ... bütün tasarruflarda veli mümeyyiz çocuğa iz.in verebilir. Ancak çıocuk için sırf zarar durumunda olan, ikraz (borç verme) ve kefalet (kefil olma) gibi ta:sarruflara izin vercmez<42ı. Mümeyyiz çocuğa izin veren veli, ticaret yapma izni verdiği gibi, izninden sonra onun bu işine mani de ola:bilir, yani hacr ecleibilir( 43 l. (38) ez-Zerka, a.g.e., I/764. (39) Elbu Bekr b. Mes'ıld b. Ahmed Alaüddin, Bedftiu's-Sanai' fi Tertibi'ş-Şertii', I-VII Beyrut-Lüibnan 1974, VII/171; İbn Abidin Muhammed Emin b. Ömer, Reddi.i'l Muhtar ala'd"Dürri'l·Muhtar I-V Mwr 1307 h., V/150; ez-Zerka, a.g.e., II/767; Ali Haydar, Dürerü'l-HiHı:ıkam, III/38 (1330 h.); Muhammed Kadri Paşa, el-Ahldmü'ş-Şer'iyye, md. 485. ( 40) Ka.sani, a.g.e., VII/171; İibn Albidin, a.g.e., V /150, 151; ez-Zerka a.g.e., II/764768; Bilmem, Ömer NasÜ'hi, Istılalıat-ı Fı,khiyye, VII/273; Muıhammed Kadri Paşa, a ..g.e., md. 484, 486. (41) Kadri Paşa, el-A!hvil.lıü'ş-Şahsıyrye, md., 492, 493. (42) ez-Zerka, el-FLkıhu'l-İsl@mf, II/770. ( 43) ez-Zerka a ..g.e., II/774. ·-169- Dr. Mehmet ŞENER Önemine binaen bu ü~ devreyi ( cenin, çocukluk ve temyiz devreleri) netice itibariyle özetleyecek olursak : a) lnrsan cenin devresinde, ed.a ehliyetine silhip olmadığından tasarrufla ilgili herhangi bir muamele yapamadığı gibi, aklen de bu mümkün değildir. Ancak noksan vücüh ehliyetine sahip oLduğundan, adına tahak· lmk edecek hakların :ıwrunnıası; veli, vasi veya yed-i emin tayinini gerektirmektedir. b) Çocukluk çağmda ise eda ehliyeti hiç olmadığı için, çocuğun leh ve ale:yıhindeki bütün tasarruflan veU tarafından yürütülür. Velinin esaıı; velilik görevi bu çağdan itibaren başlar ve kendini gösterir. Çocuk bu devrede gayr-i mümeyyizlik vasfım taşır. ise, çocuk yavaş yavaş iyiyi, kötüyü, faydayı ve zararı biı'birinden ayırı:p.aya başlar. Bu hal onda noksan (kasır) eda ehliyetinin başladığını veya varlığını gösterir. Bu haliyle hilbe ve sadaikayı kabul gibi bazı tasarruflarda velinin kontrrolüne ihltiyaç yoktur. c) Temyiz IV - çağında Bülfiğ Devresi : Bülüğ çağı {ergenlik çağı), insan hayatının önemil_bir merhalesidir. Bu çağın gereği olarak, insan çocukluktan çıkıp, gençlik çağına ayak basını§ ve büyüklerinin . yüklendiği mükellefiyetieri yüklenmeye ehliyet kazanmL§ olmal~tadır< 44 l. Erkeğin bülüğa ermeısi, ihtilam olmaısıyla; kızın baliğa olması ise hayız görmesi ve gebe kalmasıyla belli olur. Eğer erkek ve kızın bu halleri. kendilerinde görülmez de, on beş yaşını dıoldururlarsa, baliğ olmuş sayılır­ lar.<45l Bu görüş lmameyn ile fukahanın cumhuruna göredir.t:ıoı Ebü Hanife ise, erkek için on. sekiz, kız iıçin on yedi yaşı, biilüğ çağı için ~son yaş kalbul etmektedir< 47 l. ayak ba:san erkek ve kıza, namaz, oruç, hacc ve diğer dini teklifler de tevecd1h eder, yani yapma mecbüriyeti dioğar. Artık ondan şer'i teklifierin hepsini yapması istendiği gibi, bütün fiil'lerinden de soBu çağa (44) Karaman, Mukayeseli İslium Hiuküku, I/186; ez~Zeı:1ka~ el-Flı!krhu'l-!slam II/777. (45) İJbnü'l-Hüımil:m, Fetıhu'l..J<:::adir, I-X, Mısır 1970, IX/270; İlbn Aı'bidin Reddü']Mu.Q.tar V /132; Mecelle md., 987; Kadri Paşa, A:hıviH-i Şahsiyye, md. 495. ( 46) İıbn J!.ııbidin, a.g.e., V /132; Mecelle, md., 987; ez-Zerk il., a.ıg.e., II/778, 779. ( 47) İıbn Abidin, a.g.e., V/132; ez-Zerkgı, a.g.e., II/779. -170- İSLAM HUKUKUNDA VELAYET (ll) rumlu olur. Birisini öldürürıse, kısas yoluyla kendisi de öldürülür. Zina ederse bu suçun cezasına çarptırılır. Birisine <<zina etti» d:iye if'tirada (kazf) bulunu·csa kendisine seksen değneik vurulur ... Böylece o, bütün islami teklifiere muhatap olduğu gibi, işlediğ1 her suç için de cezalandırılır< 48 l. İnsan baliğ olmakla beraiber, aklın olgunluğu demek olan «rü§d» ça · . ğına ermedikç'e, noksan ( ekısik) e da ehliyeti devam edeceğinden; malları kendisine teslim edilmez. Rüşd'e erinceye kadar, o şahıs üzerinde mali velayet (veısayet) görevi devam e:der< 49 l. Kişi reşid olarak bülüğ çağına ermeıdikçe, malının kendisine teslim eıdilemiyeceği konusunda fakihler ittifak halindedirler. Çünkü, Kur'an'da : «Yetimleri evlenme çağına ulaşana kadar deneyin. Onların rüşde erdiklerini görürseniz mallarını kendilerine verini,z.. »< 50 l buyrulmuştur. Yalnız fakihler, kişi bülüğa erdiği halde, reşid olarak ergenlik çağırta ulaşmamı] olan kişinin malının kendisine verileceği zaman ü2ıerinde ihtilafa düşmüç~ lerdi.r< 51 l. Malın te,slimi kınnusundaki ihtilaf sebebleri iledde yeri ge1dikçe izah edilecektir. V- Rüşd. nevresi (akU olgunluk) : a) · Rü§d'ün, mahiyeti : Hidayet giibi... do,ğru ;ınolu bulmak, cHne ve dünyaya zarar verip vermeyecek şeyleri bilmeık< 52 l, anlamına gelen RÜŞD, ıstılahi manada : <-illlalı­ . nı muhafaza hususunda tekayyüd ederek sefil.letten, israftan kaçınan kimsenin vasfııdır>>ki, bu kJLmseye «reş;id>> denir< 53 l. Gerçekte «rü§d>> aklın bülüğudur, olgunlaşmasıdır. Bedenin bülüğa ermesi, illa aklın olgunla§masını gere'Mirm;ez< 54 l. Bu bakımdan fukaha ne:zıdind'e «rüşıd>>; mali konularda vera' ve takva değil, kişi dini yönden fasık da olsa, dünyevi açıdan malını harcama (tasarruf) da <~basiret» sahibi olması demektir( 55 l. IDhü Zehra, İslam Hukuku Metodolojisi, s. 326; krş. ez-Zerka, II/777. ez-Zerka, a.g,e., II/783. Nisa (4), 6. Eibu Zehra, islam Hukuku Metedolojisi, s. 326, 327. ez-Zerka, el-F1khu'l-İslami II/781; Bilrnen, ıstılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, VII/ 269; Karaman, Mukayeseli İslil.ım Hukuku, I/187. (53) Mecelle, md. 947; Bilmen, a.g.e., VII/269. (54) ez-Zerka, a.ıg.e., II/782. (55) ez-Zerka, a.g.e., II/782. (48) ( 49) (50) (51) (52) --ll.!.-- D:r. Mehmet b) Rüşd'ün ŞENER Hükmü : Ki§i yalnız bülüğa. erncıekle değil, reşicl: olmakla ancak tam tasarrui ehliyetine (kamil eda ehliyeti) sahip olur. Bu olgunluk, ona mutlak tasarruf hürriyetini lm21anclırdığı gibi, malının kendisine teslimini de gerekErir. (5 a) Kişi rüşd vasfını kazanınca kendiısinden velayet (şahsi veya malı temsil) veya vesayet1 (mali temsil) kalkar. Hukuki tasarrufları ve ikrarları geçerli olur. Malları da kenclisine teslimi gerekir. (57 > Eğer bi.Uiğ olurıda reşid olmazsa, eda ehljyetinin noksanlığı devam edeceği gibi, malları da kendisine verilmez ve üzerinde mevcut olan mah ve layeti de rü§düne kadar devam eder.\'· 8 ı Bu hususta esas olan şu ayet-: kerimedir: <.Yetimleri nikah çağına e:rıdikleri zaniana kadar gözetip, deneyin. Eğer onlarda akılca bir olgunluk Crüşld) gördünüz mü, mallarını kendilerine hemen teslim edin ...»( 5 9l Mal üzerine velayet (vesayet-huküki temsil) te önemli rolü oynayan eda ehliyeti, kısımları ve insan hayatına paralel olarak gelişmesini gördük. Bundan sonra eda ehliyetinin varlığı veya yokluğu, eksik veya tam oluşu, hüküm itibariyle kasır üzerinde değişik neticeler doğuracağından, velayete muhtaç olan kasırlar (veya mahcurlar) üzerinde ayrı ayrı duracağız. Mal üzerine velayet konusu, fıkıh kitaplarımızın <<hacı>> ve <<me'zün» böli.imlcrinde (kitaplarında) detaylı olarak incelenmiştir. Şimdi ~onumuzun (çalışmaınızın) esasını teşkil eden HACR (taısarruftan men') üzerinde duralım İKİNCİ BÖLÜM HACR (Tasarn.ıftan a) Tarifi: men') .;_ . ı 'ı i .ı i"'!" il Iiliıl ~u Hacr sözlük olarak, ne olursa olsun <-cbir şeyden men etmek» anlamı­ na gelir. Kötülükleri yapmaya mani olduğu için «akl>>a da «hıcı>> denilmiş- · tir. Nitekim : <<Bunlavda akıl sahibi için birer yemin değeri vardır.»c 6 oı Ayetinde <<hıcr» kelimesi bu manada kullanılmıştır. <61 \ (56) ez-Zeı:ıka, a.g.e., II/783. (57) ez-Zerka, a.g.e., II/783; Kadri Paşa, el-Ahvalü'ş-Şahsiyye, md. 496. (58) ez-Zeııka, el-:fıkhu'l-İslfi.mi, II/783; İibn Aibidin, ReddiiJ-Mıfutar V/129. (59) N isa ( 4 ), 6. (60) Fecr (89), 5. (61) Fahruddin Ömer b. Ali ez-Zeyle'i, Teibyinü'l-Hakaik Şerhu Kenzi'd-Deıkaik I-V, Mısır 1315 h., V/190; İıbn Aıbidin, a.g.e., V/122; Ali Ha.ydar, Dürerü'lHukld.\m, III/2 md. 941. --172- İSLAM HUI-tUKUNDA VELAYET (U) tsıtıHihi manada hacr : «Bir muayyen şahsı tasarrufu kavll'sinden men etmektir>> ki, hacr'den sonra o şahsa «mahcür» denilir. (62 l Tasarrufu kavliden men demek, o tasarrufu hükümsüz v-e geçersiz saymak demektir. (63 > b) 'Meşru kılınışı : Allah insanlan akıl yönünden farklı olarak yaratmıştır. Bunlar arasından bazılarını hicHiyet yolunun nişaneleri ve karanlıkların, sapıklıkla­ rın hidayet önderleri kılmıştır. Bazılarını da dünya ile ilgili muamelelerde, aklı olmayan mecnün, aklı ekısik olan matuh (bunak) gibi kimseleri de bu gibi hallere mübtela kılmıştır. Şer'i yönden yani insanların maslahatma binaen, bunların tasarruflarma engel olmak için hacr meşru kılınmıştır. (64 ' «Allah'ın sizi ba§ına diktiği mallarınızı beyinsizlere (sefihlere) vermeyin. Kendilerine bunlardan yedirin, giydirin, onlara güzel söyleyin>>( 65 l, ayet-·i kerimesi, yukarda adı geçen §ahıslar üzerine §er'i yönden ve mallannın zarara uğrarnaması açısından onlar üzerine hacrin gerekli olduğuna kat'i delildir. <66 > Hacri gerektiren veya velayeti bebler: Hac:r;i gerektiren (vesayet~hukO.ki ıs:ebebler şunlardır temsil) doğuran se- şunlar da : 1) Çiocukluk (sığar), 2) Delilik (cünün), 3) Kölelik (rikk), Bunların hacr'i gerektiı1diği üzerinde ittifak ilave ·edilmektedir : varıdır. Bunlara, 4) Hilekar müftü (müfti-i macin), 5) Cahil doktor (taibib-i cahil veya eczacı), 6) Hilekar nakliyeci (mükari-i müflis). (62) Mecelle md.; 941; Muhammed Ali.l.ddiu el-Haskefi, ed-DürDü'l-Muhtar (Reddü'l-Muihtar'la birlikte), V j 122; Bilmen, Istılahat-ı F~kihlyYe VII/267. (63) Bilmen, Istıl3.hat-ı F1kfı\Yye, VII/267. (64) Serahsi, Şemsü'l-Eirrnme Elbü Bekr Muhammed b. Ebi Sehl, el·Mebsüt I-XXX Beyrut-Lübnan t.y., XXIV/156; İibnü'l-Hrümam, Fethu'l-Kadir IX/253. (65) Nisa (4), 5. ( 66) Serasi, a.g.e., XXIV /157; Zeyle'i, Teby1nü'l-Hak;avk, V /192. ~-173- Dr. Mehmet ŞENER Bunlar da, Ebu Hanife (ö. 150/767) 'den bir rivayete g;öre, hacr sebebleri arasına girmede ittifak derecesindedir. 7) Sefeh, 8) Borç (d'eyn).< 67 ı Bu son ikisi, Elbü Hanife (ö. 150/767)'ye göre, hacr sebebi tmameyn'e göre, haer sebebidir. <Gs ı Hacr edilmeleri (velayet maddede mütalaa ed~biliriz : altına almmaları) gereken değildir. şahısları Fakctt iki ana I - Zarfiri hacr altmda olanlar (zaten mahcur olanl_ar) : Bunlar da kendi aralarında ikiye ayrılır : ı) Maraz-ı mevt (ölümle neticelenen hastahk) le hasta olanlar. 2) Kendi,sinde adı geçen hastalık olmayan kimseler ki, bunlar üç ki· şidir : a) Çocuk (sağir), b) Me. en ün (akıl haiSta;sı) , · c) Bunak (matuh) tır. II - Hakim tarafından hacr edilmesi gerekenler, bunlar. da : ı) Sefih. 2) Borçlu (mediyün), 3) Bilgisiz doktor (tabib-i cahil), 4) Hilekar nakliyed (Mükari-i müflis), 5) Yanlış fetva veren kişi (müftH madn) dir. <69 ) Şimdi velayet altında bulunanların alınışlarım, I- sebeblerine işaret hacr (tasarruftan men') altına ederek izah etmeye çalışalım. Zarfiri hacr altmda olanlar : ı) ölüm hastalığıyla ilgili oln11ayanlar : a) Çocuğun Gayr-i Hacri : ınümeyyiz çocuğun aklı başında olmayacağı (adimu'l-akl), ve {67) Hasan b. Amrm1r. eş-Şürünibilali, Gunyetü Zevi'l-Aıhlcam fi Buğıyeti Düreri'J., Hukki'tm I-II, Asitane 1317 h. (Dürer'le birlikte), II/273; Ali Haydar, a.•g.e, III/24, ancak .burada 4., 5. ve 6. maddelerde geçen sebelbler «zarar-ı amme» adı aıtmda geçmektedir. Bunlara <<,gaflet»te ilarve ediliyor. Ali Haıydar, Düreru'l-Hüklkam, III/24. (68) Molla Hüsrerv, Drürer, II/274; Ali Haydar, a.g.e., III/S. (69) Ali Haydar, a.g.e., III/24. -174- İSLAM HUKUKUNDA VELAYET (II) da aklı no'ksan (nakısu'l-akl) olacağı için, yapacağı tasarnıflarda zarar bulunma ihtimali vardır. Bu ihtimal sebeibiyle hacr edilmesi icab eder. Ama i;ıin masla:hat (fayda- yarar) tarafını nazar-ı iUbare alarak, veHsi ınüıneyyiz çocuğa izin verirse, iki yönlü -yani fayda ve z:ı­ rara ihtimali- ülan tasarrufu geı~erli (sahih) olur. ( 7 oı Netice olarak çocuğun üzerinden haeri ;ıu iki şey kaldırabilir: mümeyyiz çocuğun Velisinin, ç,ocuğa ah;ı-veriş yapmasına ızın vermesi ... Yalnız bu izin, çocuğun fayda ile zarar arasmda dlönen ta'satnifu için ge,çerJidir. Yoksa, sırf zarar clioguracak tasarrufuna izin verilmez, yani hacr devam eder. Taki bülüğa erinceye kadar. 1) Qocuk b~Hiğ o1makla kendisinden hacr kalkar. mı Ancak buradaki bülü~, akli olgunluk olan <<rüşd>Ye bağlıdır. Yani çocuk ibülüğa erdiğinde re;ıid değUse, Eibü Hanife (ö. 150/767) 'ye göre, yirmi beş ya;ıına varıncaya kadar malı kendisine teslimedilmez. Yirmi beş yaşına varınca, kendisinde akli olgunluk (rüşd) görülmese hile, malı teslim edilir. Elbü Yusuf (Ö. 182/ 798) ve İmam Muhammed (ö. 189/804) 'e göre ise, çocukta rüşd görülmedi.ği müddetçe eb edi olarak malı kendi,sine teslim edilmez. (72 l 2) lmam Ebü Hanife bu Immıda : « .•. Büyüyecekler (de ellerine alacaklar) diye bunları (malları) israf ile tez elden yeıneyin,»( 73 l ayetini delil ka· bul etmiştir. Bir de, «Yetimlere mallarını verin»( 74 ı ayetinde, <<yetimler,> den maksat, <<haliğ olanhi1dır.» O takj(Hrde bu ayet bülüğ'&m sonra mallarının kendilerine verilmesi .hususunda vücUıb ifade ede.n kesin bir delil (nass) dir. Ancak kişinin rü;ıdü görülmedikçe b~Hiğ de olsa kendisine malının te:slimi gere'kmeyeeeği hususunda: «Yetimleri nikah (çağın) a erdikleri zamana kadar (gözetip) deneyin. O vakit kendilerinde rüşd (akli olgunluk) gördünüzmü mallarını onlara teıslim ediniZ>>< 75 l, ayet-i kerime·si delH olduğu gi!bi; kişi de rüşd Cakli ol:gunluk) görü1dükten s:onra ise hemen malın kendisine teslim edilmesinin v~kip olduğuna da delildir. <76 l (70) Zeyle'i, Teıb:yinü'l-Hakaik, V/191; Mlolla Hüsrev, a.,g.e., II/273; Ali Haıydar, a.g.e., III/24 Madde : 957. (71) Kasani, Bedil.i, VII/171. (72) Ali b. Eibu Bekr el-Merğinani, el-Hidarye (Fethu'IcKadir'le birlikte) IX/261, 262. <73) Ni sa (4) , 6. (74) Ni.sa (4), 2. (75) Nisa (4), 6. (76) Serahsi, Mehsüt XXIV /162; Kasani, a.ıg.e., VII/170. -175- Dr. Mehmet ŞENER b) Mecnun'un Ha eri : olan kişi, eğer devamlı hasta {mecnün-ı mutıbık) ise yukarda belirttiğimiz gibi, gayr-i mümeyyiz çocuk hi.ikımündedir. Aklı başın­ da olmadığı için (a·<Umi.i'l-Akl) de 'tasarrufu geçerli (nafiz) değildir. Akıl hastası Fakat devamlı hasta değil de, aralıklı (zaman zaman) hasta (mecnfm-ı gayr-i mutbık) oluyorsa, bu hanerde iki durum ortaya çıkar :. ' ' 1) Hastalandığı zaman tasarrufunun geçerli olmaması, çünkü, ne konuştuğunu bilemiyeceği için sözüne itibar edilmez. 2) S1hhatte olduğu zaman ha cr edilememeısi, yani bu halde sözlerine mani olunanuyacağı için velinin izni:ne bağlı kalmadan yapacağı tasarruflar geçerli ve sahihtir. Kişi bu haliyle mümeyyiz çocuk g~bidir. <771 'c) Matuh (bunak) 'un Hacri : Matuh'u belirleme konusunda biı~kaç tarif yapılmıştır. Ancak bunlardan en güzeli şudur: <<Matuh, aklı dağınık, idraki az, sözü karışık ve tedbiri bozuk olan kişidir», ki, mecnün gibi vurup kırması yoktur. Matuh'un aklı noksan olduğu için tasarruflarmda mümeyyiz çocuk hükmündedir. (78 J Netice itibariyle, yapacağı taısarruflarda akli noksanlık sebebiyle zarar görıme (veya zarar verme) ihtimaJi olacağından, taısarru~tan men Chacr) edilir. Yani velayet altmda bulundurulur. 2) Maraz-ı mevt {kendisinde ölüm korkusu bulunan) ile hasta olamn hacri: Bu hastalığa tutulan şahıs, varisıerinden baızısına, malını satmak; hibe etmek; ödeme yönünden borçlu olduğu kişilerden birkaçını tercih etmek ve malının üçte birinden fazlasını vasıyyette bulunmak gibi, bizzat -yani hakimin hacrine lüzum kalmadan- tasarruf hakkına sıahip değildir. Yani tasarruftan memnüdur. <79 l kım Bizzat (zaten) hacr olunan kişilerin durumunu gördükten sonra, hatarafından hacredilmesi gerekenleri görelim : II - Hakim tarafından hacr edilmesi gerekenler : a) Sefihin Hac:ri : sefih, diningereğinin aksini yapmaktır ki, o da : <<heva ve arzuya uy· <, 1 (77) Molla Hüsrev, Dürer II/273; Ali Haydar, Düreru'l-Hukkfı.m III/24, 25. (78) Zeyle'i, Tebyinü'l-Hakaik, V/191; Molla Hüsrev, a.g.e., II/273; Ali Haydar, a.g.e., III/13. (79) Ali Haydar, a.g.e., III/24. -176- İSLAM IIUKUI{UNDA VELAYET (U) iyi ve güzel gördüğü şeyleri tetketmektir.,.,.<soı Bu <'SEFİH» denir ki, hafif akıllı anlamına gelir. mak ve şıyana aklın sıfatı ta- Terim olarak : «Malını boş yere yani aklın ve dinin hoş görmediği yerlerde harcamakla tebızir ve iısraf eden kişidir.»< 81 l Burada «tebzir» den maksat; bir şeyi layık olmayan yerıde sarf etmektir. «İsraf» ise; bir şeyi yerinde, fakat yeterinden fazlasını harcamaktır. Bu takdirde içki alemleri düzenleyen; onlara hediye veren ve 1kramda bulunan; çoluk çocuğunun nafakasmı durmadan kötü JCerlerde ]sraf edenler de sefih sayılır. < 82 ı Sefih olan kimse, İmam EibiLHanife (ö. 150/767) 'ye göıre, sefehliği sebebiyle tasarruftan men (hacr) edilemez. Çünkü onun taşıdığı bu vasıf, eda ehliyeti (tasarruf ehliyeti) ni ka1dırmaz. Hatta şer'i hükümlerin (mükellefiyetlerin) düşmesi (yapılmaması) için de bir mazeret te§kil eıtmez. <83 l İmam Ebu Yusuf (ö. 182/798), İmam Muhammed (ö. 189/804) ve İmam Şafii (ö. 204/819) 'ye göre; sefih, israflığı yüzünden zarar doğura· bilecek tasarruflarda bulunmasma engel olunur. Ancak, tmameyn'e göre, bu kişiye (·sefih'e) engel olma:k (hacr etmek), onu ve malını koruma·k, yani zarar görmesini önlemek içindir. İmam Şafii'ye göıre ise, onu hacr et· rnek, onu cezalandırmak içindir< 84 l ki, O' bu tasıamıftan vaz geçsin. Sefih'In hacrini kabul edenler, <<Eğer Üıstünde ha.k bulunan (borçlu) bir beyinsiz (sefih) veya bir zayıf olur, yahO.d da bizzat ya:zıdırmaya <ve ikrara) gücü yetmezıse veUsi dosdoğru ya:ıdırsın ... »< 85 l ayetini delil olarak kabul etmişlerdir. Zaten bu ayet, sefih üzerinde velayet'in varlığını gösteren kat'i bir naısıstır. Sefih de bu haliyle (himayeye) muhtaçtır. Velayet görevi de hacrden sonra doğar. Yine «Allah'ın sizi başına diktiği malları· nızı beyinsizlere (siifeha. - sefihler) vermeyin. Kendilerine bunlardan yedirin, giydirin, onlara güzel sövleyin»< 86 l ayeti de -velinin, sefih'i (kasır) görüp•gözetmesi yönüyle- o'nun üzerinde hacrin varlığım açıkça: gösteren bİr delildir. Bunun neticesi olarak, veli, sefih (ka:sır) in malı hakkında onu muhafaza etme yönüyle biız,zat ta1sarruf yapabilir. <87 1 Mecelle' de, <-<sefih ( 80) Serahsi, Melb:sut, XXIV /157; Zeyle'i, Tabıyirıü'l-Hakaik, V /192. (81) Ali Haydar, Dıürerü'l-Hükkam, III/13; Zeyle'i, a . g.e., VI/192. (82) Ali Haydar, a.g.e., III/13, 14. (83) Serahsi, a.g.e., XXIV/157. (84) Sera:'!tsi, a.g.e., XXIV/157;; Zeyle'i, a.,g.e., V /198. (85) Bakara (2), 282. (86) Nisa (4), s. ( 87) Serahsi, lVIeibsüt, XXIV /157. ~177- Dr. Mehmet olan kimse, hakim tarafından hacr olunaibilir»< 88 ), denilerek bilhassa İmam Eibü Yusuf'un g1örüşü benimsenmiştir. <89 ) ŞENER İmameyn'in, Buraya şunu da ilave edebiliriz : Gafil (.eibleh - sadedil) olmak sebebiyle kar ve fayda yolunu bilemeyipte< alış-verişinde aldanan kimseler se· fih sayılır. Ve do layisiyle imameyn'e gö:re malını klorumaısı için ha cr olunur. <90 ) b) Borçlu (ınedyun)'nun lıacri: Eibü Hanife <ö. 150/767) 'ye göre, borçluyu hacretmek, doğııı değildir. Çünkü, onun ta1sarrufuna engel olmak (hacretme~), ehliyetini (tasarruf ehliyeti - eda ehliyeti) gidermek, yok etmek demektir. Eğer borçlunun malı olur da, hakim dıe onun üzerinde istediği gilb1 hareket etmek (tasarruf) isteııse, bunu yapamaz. Çünkü onun bu hareketi, bir nevi hacrdir, ve borçlunun rızası olmadan yapılan bir ticaret muamelesi olduğuna göre, şer'an (hu:küken) hükümsüzdür. Ama hakim, boı:ıçluyu, alacakılıların borçlarını malını satm<l.'k suretiyle ödeyinceye kadar, hapseder... İmam İmam Eibü Yü:suf ve İmam Muhammed'e göre; alacaklı kişiler, borçlu· (müflis - medyün) 'nun hacrini hak;imden istedikleri takıdiı:ıde, hakim onu hacred:er, alış-verişine, tasarrufuna ve bir hak ikrarına mani olur. Böyle yapıldığı takdirde, alacaklıların zarar görmesi b ertaraf edilmiş olur. (91) Nitekim Mecelle'de aynı görüşü kalbul etmiştir. (92) c, d, e) BHg;isiz doktor, Hilekar nak;Uyeci ve ld§i'nin fiili tasarruftan m~n'i: Yanlış fetva 'verim Bu üç kişinin aynı başlık altında incelenmesinin sebebi : Bunların, amme (kamu) ye zararlı birer kişi olmaları noktasıı:ıda birleşmeleridir. Bunların tasarruftan men olunmaları, daha önce anlatılan matuh ('bunak), sefeh ve benzerleri gibi .. kişilerin kavli (ısözlü) tasarruflarından men değil, aklsine fiili tasarruflarından men'dir. Binaenaleyh, cahil doktor (vey::ı eczacı) hacl'den sonra ilaç satsa, g:e,çerli olabileceği gibi; yanlış fetva vereı:ı şahıs da hacrden sonra fetva verıse ve bu fetvfusıı:ıda i:sfubet etse caiz olur. (88) Mecelle, (89) (90) (91) (92) ırnad., · 958. Ali Haydar, Düreru'l-Hulklkam III/25. Zeylei, Teibyin, V/198, 199; Mecelle maq. 946; Ali Haydar, a.ıg.e., III/14. Merğinani, Hidarye IX/271-275 (Fethu'l-Kadir Tekmile'si ile); hş. Serahsi, a.,g.e., XXIV/161, 162. Mecelle, mad., 959. -178- İSLAM HUKUKUNDA YELAYET (ll) Bunları hacr etmek ge:rçek anlamda (§er'i anlamda) bir hacr değil, kelime· nin s6zlük anlamı itibariyle fiilden men etmektir. Yani hissi bir hacrdir. (!n, Şimdi bunları ayrı ayrı Bi;~gi!s'iz doktor veya görelim : Eczacı : (el·Mutabboobu'l-Cahil) : Halkın sağlığına! zararlı vani ölüine sebeb olan ilaçları satmak veya sattığı ilaçlar sebebiyle hel'hangi b:ir hastalık baş gösterdiği takdirde, bunu önleycmemek gibi bir durum olursa, böcvle bir şahsın k:amuya zararı olaca· ğından hacr edilir, buna engel olunur. Yanhş fetva ve,ren kıi§i (Müfti-i mac:in): Bu kişi de yine halka bir takım hileler öğretir, asılsız fetvalar verir, hararnı halal, halalı haram sayacaj{ davranışta bulunur ve bundan kendisini sorumlu hisse,tımezse, bu hareketinden doalyı hacr edHir. Bu tür hareketle~ rine engel olunur. Hilekar Nakliyem (el-Mükariü'l·MüfliS) : Parası ve düzenli çalışan naıkil va1sıtaları o1madı,ğı ha1de bir seyahat (turizm) şirık-eti kurarak belirli bir yere veya başka başka yerlere seyahat yapmayı ilan etmek suretiyle yolcu toplayıp biletleri saıttıldan sonra sefer zamanında ,olitadan kaybolan kişi, aldığı ücretlerle, halka zarar vereceğin· ·den, hacr edilir. Bu işine engel olunur. <94 l •· Halka zararı· dokunan kişiyi ha cr etmek, ona mani olmak ~kendisine zarar da olsa· yerine getirilmesi gereken zarurı (vadb) bir ödevdir. <95 l Netice olarak, cahil d01ktor, insanların sağlığını tehlikeye düşürece­ ğinden; yanhş fetva veren is-e, halkın elinini b01zacağmdan; hilekar nakli" yeci de haLkın mallarını heder edeceğinden hacr edilir. <96 l Bu gibi şahısları hacr etme görevi,« ... iyilikle emir, kötülükten men ( =el·emru bi'l-ma'ruf ve'n-n-ehyü ani'l-münker) (97 l prensibinden dvğmaktadır. < 9 sı (93) Kasani, Beda'i, VII/169; Molla Hüsrev, Dürer, II/274; Ali Haydar, Düreru'lHukkam, III/35. (94) Zeyle'i Tebryin V /193; Molla Hüsrev, a.g.e., II/274; İfbn Abidin, Reddü'l-Muhtar, V/127. (95) Zeyle'i, Telbyin, V /193. (96) Serahsi, Mebsılt, XXIV /157; Kasani, a.g.e., VII/169. (97) Al-i Imran (3) 2, 104, 110, 114; el-A'rful', (7) 157; Tev'be (9), 67. (98) Kasani, a.,g.e., VII/169; Molla Hiüsrev, Dürer, II/274; İfbı{ Albidin, Reddü'l1\lluhtar, V/127. ,, -179- Dr. Mehmet Bazı fakihlere göre, umuma zararlı (stokçuluk) yapan ve zarfiri ihtiyaç olan· fiatla satan kimseler de yukarida anlatılan ŞENER olmaları sebebiyle, ihtikarcılık gıda maddelerini fahiş (aşırı) şahrslar gi:bi hacr edilebilir. Adı ge:çen prensdibin geniş anlamlı olmasından hareketle, tasarruftan men etmeyi yalnız ilm kişilere inh~sar 5ttirmemelidir. l 99 i NETİCE Maddi hayatın devamı, huzurun sağlanması, ktşiler arasmda'ki ilişki­ lerin düzenli olma!Sı; şer'in, lmrunma,sını emrettiğ,i maklsatlarıdan biri olan «malın ~orunması» prensibine bağlıdır. Bu prensip üzerinde biraz zihin yorup düşünecek olu:rısak, malın ııol oynamadığı hemen hemen hiç bir saha yok ... Elindeıki mal ile hayır yapıp Allah katında derecesinin yükselmesı yanında, ahiret saadetinin ta kendisi olan imanın dışında, maddi zenginliğe değer verip ona kul olanları, kul yapmada rol oynayan yine mal ve servettir. İnsan hayatının her an ve safhasında fonksiyonunu gösteren böyle bir varlığın (mal ve servet) kazanılması, harcanması (tasarruf) ve saklanması etbette bir takım prensipiere bağlı olmalıdır. En güzel prensipleri kendisinde toplayan İslam bunun için de değişmez esaıslar getirmiş ve tatbikini insanlara bırakml'şhr. Bu cümleden olarak, malın kazanılmasında lıelal yolu, harcanmasında mutedil olmayı yani müsrif olmaınayı, korunmasında da ze'kat, sadaka ve fukaraya yardım gibi haiklara riayet etmeyi mal ve mülk sahiplerinin dini vecibeleıi arasmda saymıştır. İşte bu esaslar dahilinde hareket etmeyen ve etmekten de aciz olanların bu ana çizgiler üzerinde yürümelerini sağlamak amacıyla toplumun iktisadi ve ticari hayatını ayakta tutan mali harcamalafla ilgili, gerek hacr müesıse,sesinin ve gere~se hukuki temsil yani velayet müessesesinin işletn· mesi gerekir, kıım.aatindeyiz. (99) İbn Aıbidin a.g.e., V /127; Ali Haydar, Düreru'l-Hukkfım, III/35. ~180-