T.B.M.M. B : 14 5 . 11 . 2003 O :1 çıkarları ve ulusal güvenlik stratejileri arasında uyuşmazlık varsa, bu devletlerin kendi aralarında ortak bir tehdit değerlendirmesine dayanan yeterli bir ortak çıkar alanı oluşturmaları mümkün olamaz; ortak çıkar alanı olmayınca da, ortak bir strateji belirlenmesi ve ortak amaç ve hedeflerin tanımlanması mümkün olmaz. Değerli arkadaşlarım, bir güvenlik ittifakında üye ülkeler arasında ortak çıkar alanı, o ittifakın dayanışmasının ve işbirliğinin gerçek bir tutkalıdır; bu tutkalın gücü de, ortak tehdit değerlendir­ mesine, ortak değerlere ve ortak hedeflere dayanır; bunlar olmadan ittifak ayakta duramaz. Bu bakımdan, eğer NATO yaşatılacaksa -ki, yaşatılması lazım- bu takdirde, Amerika ile Av­ rupalı üyelerin ve Kanada'nın -tabiî, Türkiye de dahil bunların içine- önce aktüel tehdit değerlendir­ melerine odaklanmış bir ortak stratejiyi ve stratejik hedefleri tanımlayarak bunun üzerinde mutabık kalmaları, sonra da bu hedeflerin nasıl ve hangi yöntemlerle gerçekleştirileceği hususunda anlaş­ maları zorunludur. Değerli arkadaşlarım, ancak biraz önce sunduğum bilgiler, bunun, bugünün ortamında ne den­ li güç olduğunu ortaya koyuyor; çünkü, değerli arkadaşlarım, NATO ittifakı. Bush doktrinini bu haliyle taşıyamaz. Ancak, yanıtlanması gereken önemli bir soru daha var; bu da, acaba, Bush dok­ trinini Amerika taşıyabilecek mi? Bu konuda Amerika'da çok ciddî bir tartışmanın başladığını görüyoruz. Yakın zamana kadar "neo-com" denilen ve Amerikan yönetimine hâkim olan şahin muhafazakârlar, ülke politikasına yön veriyorlardı. Bu fikriyat sahipleri şöyle ifade edilebilecek bir yaklaşıma sahiptiler; diyorlardı ki: "Biz, dünyada bir numarayız; hiçbir devlet bize karşı koyamaz. Bu bakımdan, çıkarlarımız askerî müdahale gerektiriyorsa, Amerika olarak biz önalırız ve gereken operasyonu yaparız; ondan sonra, diğer devletler nasıl olsa peşimize takılır; takılma eğiliminde ol­ mayanlara da gözdağı veririz; ya bizimlesiniz ya da bize karşısınız deriz. Birleşmiş Milletler ve NATO bize ayakbağı oluyor. Bu kuruluşlar by-pass edilmeden aktif bir politika yürütmek mümkün değildir. Her askerî harekât için çıkarlarımıza uygun bir koalisyon kurarız, işlerimizi de böyle yürütürüz. Uluslararası hukuk ve meşruiyet konusuna gelince, uluslararası meşruiyeti ve hukuku, Amerika'nın ulusal çıkarlarının önüne koymak akılcı bir tutum değildir. Evet, yaklaşım bu; Washington'un görüşleri bu merkezdeydi; ancak, bu politikanın beklenen sonuçları vermediği de ortada değerli arkadaşlarım. Dünyanın tek süper gücü olan Amerika, tek başına savaşları kazanıyor; ama, tek başına barışı sağlamaya gücü yetmiyor. Barışı sağlamak için, temel uluslararası ilişkiler kurumu olan Birleşmiş Milletlere, uluslararası meşruiyete ve Avrupalı ül­ kelerin malî ve siyasî desteğine ihtiyaç var. Washington, olayların zorlamasıyla, bu gerçekleri, artık görmeye başlıyor ve politikasında da tedricen buna göre bir ayarlama ihtiyacını duyuyor. Nitekim. Amerika'nın. Birleşmiş Milletlere kilit bir rol vermemesi nedeniyle, pek tatminkâr nitelikte bir metin olmasa da. 1511 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını çıkararak, Birleşmiş Milletlerle kopan ilişkilerini tamire yönelmesi, ayrıca Irak'ın yeniden imar maliyetini diğer ülkelerle paylaşmak için İspanya'da konferans toplaması, bu ihtiyacın işte somut örnekleri. Değerli arkadaşlarım, dünyamızda kurulu düzenin yetersiz ve tatminkâr olmaktan çok uzak ol­ duğu kesin: ama.kesin olan bir başka husus daha var. bu da. ilk uluslararası hukuk düzeninin temel­ lerini atan. 1648 Vestfalya Antlaşmalarından bu yana gelişen uluslararası hukuku yok farz ederek ve uluslararası kurumları hiçe sayarak daha iyi bir düzenin de kurulmasının mümkün olmadığı. Nitekim. Irak'a müdahalenin transatlantik ilişkilerde yol açtığı anlaşmazlık nedeniyle, küresel barış ve istikrarın yaşamsal temel taşlan niteliğindeki üç kurum, ciddî zararlara uğramış durumda. Bu üç kurum. Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği. Bunlardan Birleşmiş Milletlerin say­ gınlığı hayli ağır darbeler almış bulunuyor. NATO ile Avrupa Birliğine gelince, bu örgütlerin bün­ yelerindeki bölünme, onların işlevlerini aksatıcı bir nitelik kazanıyor. -22-