Danışma Meclisi B : 124 Tasarı bütünüyle dil, kavram, tertip ve sistem za­ fiyeti içindedir. Öyle anlaşılıyor ki, değerli üyeler bu Tasarı Genel Kurulumuzu 160 kişilik fok Anayasa Komisyonu gibi, mesai yapmak zorunda bırakacak. Anayasa tarihlimizde veya dünya anayasa tarihinde 160 kişilik bir Anayasa Komisyonu örneği var mıdır 'bilmiyorum; ancak katı gerçek şu ki, Komisyonu­ muz görevlendirildiği tarihten 8 ay sonra tatsız bir sürpriz yaparak acele ile hazırladığı bir Tasarıyı eli­ mize tutuşturmuş ve bizleri de finişe kaldırmıştır. Buradaki tek umudum, Komisyonun Meclisimizin batkılarımı kolaylaştıracağına, uyum ve yatkınlık (sağlayacağına olan sarsılmaz inancımdır. Değerli üyeler; Anayasalar bir tür toplum sözleşmeleridir. Bu sözleşmelerin gücü ve 'sürekliliği bunların içtenlikle benimsenmelerine 'bağlıdır. Bir anayasanın benim­ senme şansı iki şekilde artırılabilir. Bunlardan ilki, anayasanın yapılmasına halkın doğrudan doğruya ve­ ya dolaylı katılmasıdır. Bizler bu yolu 'bir ölçüde denemekteyiz. Halen üç aşamalı ve halkoyuyla so­ nuçlanacak bir yörünge üzerinde (bulunmaktayız. Hal­ kımız son aşamada oylarıyla bu sözleşmeye katılma olanağı bulacaktır. İkinci yol değerli arkadaşlar; anayasa ile getiri­ len çözüm 'biçimlerinin ihtiyaçlara uygunluk derece­ sidir. Sanırım bu nokta birinci noktadan da önemli­ dir. Bu vesile ile bir gerçeğin altım çizmek isterim. Bu Anayasanın özel koşullar içinde hazırlanmakta olduğu doğrudur, ama bunun bir avantajı olduğu da söylenebilir. Gerçekten, çalışmalarımızı toplumsal gü­ rültü ve tansiyondan ve şaşırtıcı demogojilerden uzak bir ortam içlinde sürdürmekte olmamız büyük bir avanıtaj. Ancak, ıbuna karşılık iki tehlike 'bizleri bek­ liyor. Bunlardan ilki, Danışma Meclisiiımizin siyasal ve toplumsal temsil niteliği ile ilgilidir. Danışma Meclisimizin oluşma biçimi ve terkibi foellidk. Toplumun ıtüm katmanlarını Meclisimizde temsil ettiğini söylemek mümkün değil. İşte, bu özel­ liğimiz; eğer dikkat ve özen göstermezsek, anayasal terdihlerimizin fok kısmına oransız ölçüde yansıyabi­ lir. İkinci nokta, yakın geçmişte geçirdiğimiz toplum­ sal şokla 'ilgilidir. Gerçekten, hepimiz bir daha rüya­ larımızda dahi görmeye tahammül edemeyeceğiımliz bir kâbusum derin izlerini ve etkilerini1 taşımaktayız. Bu psikolojide; eğer gereken özeni göstermezsek, baz\ çözümlerimize ölçüsüz biçimde yansıyabilir. 10 . 8 . 1982 O :4 Değerli üyeler; > Belirttiğim bu iki nokta, aslında tarihî sorumluduğumuzu katmerleştirmektedir. Bu sorumluluk herşeyden evvel kişiseli formasyon, tecrübe ve önyargı­ larımızın üzenine çıkmamızı zorunlu kılmaktadır. Başka bir deyişle, kişiliğimizi gerçekten aşmak zo­ rundayız. Eğer bunu başaramazsak, geleceğin huzur­ lu ortamı bir hayal ve yeniden anayasa arayışlarına sürüklenmemiz bir realite olur. Q halde çıkar yol, bu iki faktörün etkisini olabildiğince hafifletmek ve üzerimiizden atabilmektir. Güç olmakla 'beraber bu­ na çaba harcamalıyız. Sayın Başkan, değerli üyeler; İşin özüne ilişkin olmamakla 'birlikte, önemli gör­ düğüm bir eksikliğe parmak basarak sözlerimi sür­ dürmek istJiyorum. Bu da, bir arkadaşımızın, bir hay­ li uzun temas ettiği Tasarının gerekçesidir. Değerli Komisyonumuza sonsuz saygım var, lüt­ fen beni bağışlasınlar. Ancak, şu soruyu sormadan kendimi alamıyorum. Yerine oturmamış bir virgül­ den dahi rahatsız olacak derecede duyarlı olduğuna inandığım çok değerli Komlisyom üyeleri, nasıl oldu da bu derece özensiz kaleme alınmış ve genel gerek­ çesi bulunmayan (bir metne nihai bir metin olarak kalbul edebildiler? İsterdik ki 1982 Anayasa Tasarı­ sının genel ve rnaldde gerekçeleri, 1961 Anayasasın­ dan daha özenle kaleme alınsın ve daha tutarlı ve doyurucu olsun. Yarın tarihe mal olacak olan bu metni inceliyecek olanlar, genel gerekçesi bulunma­ yan ve madde gerekçeleri dikkatsiz biçimde kaleme alındığı izlenimini veren bu metnin aceleye getirildiği yargısına varmayacaklar mıdır? Buna göz yuman Danışma Meclisimiz de aynı yargıdan payını alma­ yacak mıdır? Sayın Başkan, değerli üyeler; Şimdi, Tasarının özüne ilişiklin değerlendkmelerime geçiyorum. Sürenin kısıtlılığı nedeniyle sadece Tasarımın geneline ilişkin bir veya iki yönüne değin­ mek suretiyle düşüncelerimi dile getirmek işitiyorum. önce, önümüze gelen fou Anayasa Tasarısının bir tep­ ki Anayasası olup olmadığını irdelemek istiyorum. 1961 Anayasası, hepimizin 'bildiği gibi, bir tepki anayasası olarak nitelenir. Bilimsel literatüre de böy­ le geçmiştir. Bu Anayasa, o tarihte, iddiaya göre Kurucu Mecliste egemen olan belli bir partinin dü­ şüncelerini yansıttığı, siyasal bir uzlaşmadan çok, tek bir fikrin hakimiyetimi temsil ettiği ihtilal döneminin ürünü olması dolayısıyla bu hareketin izlerini taşıdı­ ğı; başlangıç kısmında millet iradesinin sonuçlarının — 339 —