Ağustos-1986 HAC İBADETİNİN ÖNEMİ Sadık Eraslan َ اس بِّالْحَج يَأْت َ َواَ ِّذ ْن ِّفي ُوك ِّرجَاالً َو َع ٰلى ِّ الن ِّ ض ِّام ٍر يَأْ ۪تينَ ِّمنْ كُ ِّل َف ٍج ع َ۪م ٍيق َ كُ ِّل Muhterem Müminler! Hac, İslam'ın beş rüknünden biridir. Mümin, sıhhatli, hür, akıllı, zengin, buluğa ermiş her Müslümana ömründe bir defa olmak üzere farzdır. Bu farziyet kitap, sünnet ve icma-ı ümmet ile sabittir. İnkar eden kişi İslam’dan çıkar. Bir ayeti kerimede yüce Mevla şöyle buyurur: "Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rüku edenler ve secdeye varanlar için evimi temiz tut, diye İbrahimi Kabenin bulunduğu yere yerleştirmiştik, insanları, hacca çağır; yürüyerek veya binekler üstünde uzak yollardan sana gelsinler". (1) Böylece Allah'a inananlar tarafından Kabe'nin, çeşitli meşakkatlere rağmen, ziyaret edilmesinin bir ilahi emir olduğu açıkça görülmektedir. Muhterem Müminler! Resuli Ekrem de, Hacc'ın, İslam binasının beş temel esasından biri olduğunu şöyle beyan buyurur: "İslam beş şey üzerine bina edildi: Allah'dan başka ilah yoktur, Muhammed Allah'ın Peygamberidir, diye şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır". (2) Aziz Müminler, Hac ibadeti hem mali ve hem de bedeni bir ibadettir. Dolayısıyla dünyanın dört bir yanından binlerce kilometrelik mesafeler kat edilip, bembeyaz kefen misali ihramlar içerisinde, zengin fakir, amir memur, genç ihtiyar, kadın erkek, büyük küçük milyonlarca Müslümanın toplandığı mübarek ve çok şerefli bir mekanda toplanır. Bu, milyonlarca insanın dilleri, renkleri, kıyafet, adet, gelenekleri değişik olmasına karşılık, inançları birdir. Şüphesiz bu kadar değişik özellikleri olan insanların bir araya gelmesi, kolay olmamakta ve bazı sıkıcı fakat tatlı eziyetlere rastlanabilmektedir. Ancak yaşadıkları toprakların iklim şartlarından tutun da, konuştukları dil, sahip oldukları kültüre varıncaya kadar, değişik bir manzara var eden bu mahşeri kalabalığın, çok önemli bir diğer yönü vardır. Şöyle ki bunların Allah’ı bir, kitabı bir, peygamberi bir, kıblesi bir, imanı bir ve dini bir olup "bütün müminler kardeştir", bayrağı altında toplanıp hakiki kardeş olmuşlardır. Bütün bu gerçek manada birleştirici, manevi ama çok kuvvetli bağların yanında, diğer ufak tefek ve çok zaif maddi değişikliklerin elbette değeri hiçtir. Allah'a karşı yaptıkları büyük günahların dahi rahmeti ilahiyyeye mazhar olup affedildiği bu kardeşlerimizin ufak tefek hata ve kusurlarını görmezden gelmek, onları bağışlamak bizim için bir vazife ve çok şereflice bir meziyet olmaktadır. Çektiğimiz her sıkıntı, gördüğümüz her eziyet, döktüğümüz her damla terin, beraberinde işlemiş okluğumuz günah ve manevi kirlerin giderilmesine sebep olduğunu unutmamalıyız. Böylece, bu manevi ticaretimizden küçük de olsa dünyevi meşakkatlarımıza karşı şükür, haınd ve sabır kalkanlarını kullanarak rızaı ilahiye kazanç ile dönmeliyiz. Aksi takdirde gayretimiz heba olabilir. Bakın bu konuda Cenabı Hak ne buyuruyor: "Hac, malum aylardadır. O aylarda hacca teşebbüs eden kimse bilmelidir ki, hac'da sövüşmek, döğüşmek yoktur. Ne iyilik yaparsanız mutlaka Allah onu bilir. Kendinize azık edinin, şüphe yok ki, azığın en iyisi Allah korkusudur..." (3). Bu konuda bir de Allah'ın Resulüne kulak verelim: Ebu Hüreyre radiyallahu anh'ten Resulullah ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivayet edilir "Kim ki (şu beyti şerifi) Allah rızası için ziyaret eder de, evlilik ilişkilerinde ve ona götürebilecek herhangi bir davranışta bulunmaz ve ilahi rıza dairesinden çıkmazsa, o kimse anasından doğduğu gün gibi günahlardan temizlenmiş olur". (4) Dikkat edilirse hayatımızın gayesi olan bu büyük mükafata mazhar olmak için sadece pasaport ve dövizimizi te'min ederek oraya varmak kafi gelmemektedir. Yukarıda geçen Ayeti kerime ve hadisi şeriften de açıkça anlaşıldığı gibi haccın hakikatta hac olabilmesi için oraya giden Müslümanın kendini mesuliyetsiz ve başıboş sanmaması lazım. Bilakis evinden hareket ettiği andan itibaren yürümesinden, konuşmasından, yemek yemesinden tutunuz, ibadet etmesine varıncaya kadar bütün davranışlarını kontrol etme şuurunda olmalı. Hacı namzedi, herhangi bir ticaret veya seyahat için değil, belki Allah'ın evini ve onun habibini ziyarete gittiğinin şuur ve idrakinde bulunmalıdır. Sadece ismi ve cismiyle değil, belki, ruh ve kalbiyle de hacı olmalıdır. *** 1) 2) 3) 4) Hac Suresi, ayet: 26-27 R. S. T . C. 2, sh. 519 Bakara: 197 Et-T ac, C. 2, S. 106