vergi yargılama hukukunda re`sen araştırma ilkesinin kapsamı ve işlevi

advertisement
T.C
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
MALİYE ANABİLİM DALI
VERGİ YARGILAMA HUKUKUNDA RE’SEN ARAŞTIRMA
İLKESİNİN KAPSAMI VE İŞLEVİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
HAZIRLAYAN
Recep İBİŞ
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. ŞÜKRÜ KIZILOT
Ankara – 2013
T.C
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
MALİYE ANABİLİM DALI
VERGİ YARGILAMA HUKUKUNDA RE’SEN ARAŞTIRMA
İLKESİNİN KAPSAMI VE İŞLEVİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
HAZIRLAYAN
Recep İBİŞ
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. ŞÜKRÜ KIZILOT
Ankara – 2013
ÖNSÖZ
Bilindiği üzere, vergi usul ve vergi yargılama hukuku, kamu hukuku
içinde yer alır. İdari yargı içinde yapılanan ve temel amacı vergi idaresinin
işlemlerinin (Bakanlar Kurulu Kararları ve diğer düzenleyici işlemler de dahil)
hukuka uygunluğunu denetlemek olan vergi yargısı, yargılama süreçlerinde
hem usule hem de maddi vakıaya ilişkin her türlü hususu kendiliğinden
incelemek ve araştırmakla ödevlidir. Böylelikle hukuk devletinin idare ve yargı
bazında realize edilmesi, hukuka uygunluk denetimi yapılırken maddi
gerçeğe ulaşılması ve adil yargılanma hakkının yaşama geçirilmesi ile
mümkündür.
Bütün bunlara imkan sağlayan özelliği itibariyle re’sen araştırma, vergi
yargılama hukukunda önemli bir yere sahiptir. Bu önemine rağmen re’sen
araştırma ilkesi, üzerinde yeterince çalışılmış konulardan değildir. Nitekim,
re’sen araştırma ilkesini derinlemesine inceleyen çalışmalar az sayıdadır;
anılan ilkenin yargı içtihatlarıyla somutlaştırılmasına çalışılmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, vergi yargılama hukukuna hakim olan re’sen
araştırma ilkesinin, kapsam, sınır ve işlevinin belirlenmesi; vergi yargısı
uygulamasında bu ilkeye dair somut olarak karşılaşılan sorunların, kuramsal
düzlemde yansımalarının saptanması; bu saptamalardan sonra da teori ve
pozitif düzenlemeler dikkate alınarak çözüm önerilerinin geliştirilmesidir.
Çalışmamızda, konuyla ilgili olarak başvurulan değerli eserlerin yanı
sıra, mümkün olduğunca yargı kararlarından faydalanılmıştır. Çalışma
metninin akışına ve gerekliliğine göre, faydalanılan bir kararın bazen gerekçe
kısmına, bazen künyesine, bazen de kararın ifade ettiği manaya, metinde ya
da dipnotta yer verilmiştir.
Konu ve materyaller itibariyle, zorluğu takdir edilecek olan bu
çalışmada, yol gösterici yaklaşımı nedeniyle tez danışmanım Sayın Prof. Dr.
Şükrü KIZILOT’a; tüm süreçlerde önerilerini esirgemeyen Sayın Prof. Dr.
Mustafa AKKAYA’ya, mesleki tecrübesiyle katkı sağlayan Danıştay Üyesi
Sayın Mehmet SÖNMEZ’e, teşekkür etmeyi bir görev sayarım.
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ........................................................................................................... i
İÇİNDEKİLER .................................................................................................ii
KISALTMALAR .............................................................................................vi
GİRİŞ ..............................................................................................................1
BİRİNCİ BÖLÜM
VERGİ YARGILAMA HUKUKU VE RE’SEN ARAŞTIRMA KAVRAMI
I. VERGİ YARGILAMA HUKUKU .................................................................. 4
A. Vergi Yargısının Yargı Sistemimiz İçindeki Yeri .................................... 5
1. 1982 Öncesi Dönem .......................................................................... 6
2. 1982 Sonrası Dönem ......................................................................... 7
B. Karşılaştırmalı Hukukta Vergi Yargısı .................................................... 9
1. Fransız Hukuku ................................................................................. 9
2. Alman Hukuku ................................................................................. 10
3. Anglo-Sakson Hukuku ..................................................................... 10
a. ABD Örneği ................................................................................. 11
b. İngiltere Örneği ............................................................................ 11
C. Vergi Davasının Hukuki Niteliği ........................................................... 11
1.Vergi Davasının Hukuki Niteliği Konusundaki Kuramsal Yaklaşımlar 13
2. Vergi Davasının Hukuki Niteliği Konusundaki Danıştay Kararları .... 17
a. İptal Davası Olduğu Yönündeki Kararlar ..................................... 17
b. Tam Yargı Davası Olduğu Yönündeki Kararlar ........................... 19
c. Kendine Özgü Dava Olduğu Yönündeki Kararlar ........................ 21
II. VERGİ YARGILAMASININ FONKSİYONLARI VE HAKİM İLKELER .... 22
A. Vergi Yargısının Fonksiyonları ............................................................ 23
1. Uyuşmazlıkları Sona Erdirme Fonksiyonu ....................................... 23
2. Çıkarlar Dengesini Koruma Fonksiyonu .......................................... 24
3. İçtihat Yaratma Fonksiyonu ............................................................. 24
4. Hukuki Güvenliği Sağlama Fonksiyonu ........................................... 25
5. Vergi Adaletini Sağlama Fonksiyonu ............................................... 26
iii
B. Vergi Yargılama Hukukuna Hakim İlkeler ............................................ 26
1. Kamuya Yararlılık İlkesi ................................................................... 27
2. Yazılılık İlkesi ................................................................................... 27
3. Ekonomik Yaklaşım İlkesi ................................................................ 28
4. Delil Serbestisi İlkesi ........................................................................ 30
5. Delillerin Serbestçe Değerlendirilmesi İlkesi .................................... 31
6. Usul Ekonomisi İlkesi ....................................................................... 31
7. Re’sen Araştırma İlkesi .................................................................... 32
III. VERGİ YARGILAMA HUKUKUNDA RE’SEN ARAŞTIRMA ................. 33
A. Re’sen Araştırma Kavramı .................................................................. 33
B. Re’sen Araştırmanın Dayanağı ve Varlık Nedenleri ............................ 36
C. Re’sen Araştırmanın Uygulandığı Diğer Yargılama Alanları ............... 37
1. Medeni Yargılama Hukukunda ........................................................ 38
2. Ceza Yargılama Hukukunda ............................................................ 39
İKİNCİ BÖLÜM
RE’SEN ARAŞTIRMA İLKESİNİN KAPSAM VE İŞLEVLERİ
I. RE’SEN ARAŞTIRMA İLKESİNİN KAPSAMI .......................................... 41
A. Yetkili Merciiler Bakımından ................................................................ 41
B. Bilgi ve Belgeler Bakımından............................................................... 42
C. Talepte Bulunulacak Kişiler Bakımından ............................................. 43
II. RE’SEN ARAŞTIRMA İLKESİNİN İŞLEVLERİ ....................................... 44
A. Dava Dosyasının Tekemmülü Sürecindeki İşlev ................................. 44
B. Kamu Düzeni Bakımından İşlev .......................................................... 45
C. Dosya Dışı İnceleme Bakımından İşlev ............................................... 47
1. Maddi Olay Bakımından .................................................................. 48
2. Hukuki Nitelendirme Bakımından .................................................... 51
III. RE’SEN ARAŞTIRMA VE ADİL YARGILANMA HAKKI........................ 53
A. Vergi Uyuşmazlıkları ve Adil Yargılanma Hakkı .................................. 56
1. Medeni Hak ve Yükümlülükler ......................................................... 56
2. Suç İsnadı ....................................................................................... 57
iv
B. Adil Yargılanma Hakkını Sağlayan İlkeler ........................................... 58
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkı ..................................................... 59
2. Dava (Ulaşma) Hakkı ...................................................................... 60
3. Yargılamanın Duruşmalı ve Aleni Olması ........................................ 61
4. Hakkaniyete Uygun Yargılanma ...................................................... 62
5. Silahların Eşitliği İlkesi ..................................................................... 63
6. Susma Hakkı ................................................................................... 65
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
RE’SEN ARAŞTIRMA İLKESİNİN SINIRLARI VE UYGULAMADA
KARŞILAŞILAN SORUNLAR
I. RE’SEN ARAŞTIRMA İLKESİNİN SINIRLARI ......................................... 67
A. İYUK Kaynaklı Sınırlar ......................................................................... 68
1. Hukuka Uygunluk Denetimine İlişkin Sınır ....................................... 68
2. Devletin Güvenliğine Dair Sınırlama ................................................ 69
3. İddia ve Savunmanın Genişletilmesi/Değiştirilmesi Yasağı ............. 69
B. Re’sen Araştırma İlkesinin Diğer Sınırları ............................................ 70
1. Diğer Mevzuattan Kaynaklanan Sınırlar .......................................... 71
2. Kamu Düzeni ve Usul Ekonomisi Açısından Sınır ........................... 72
3. Süreç Bakımından Sınır .................................................................. 72
4. İdari İşlemin Unsurları Bakımından Sınır ......................................... 73
5. Diğer Sınırlar ................................................................................... 74
II. RE’SEN ARAŞTIRMA UYGULAMASINDA KARŞILAŞILAN
SORUNLAR ............................................................................................ 75
A. İddia ve Savunmaya İlişkin Kısıtlardan Kaynaklı Sorunlar ................... 76
1. Taleple Bağlılık ve Gerekçe Değişimi .............................................. 79
2. Savunma Hakkı ............................................................................... 83
B. Usul Ekonomisine Dair Sorunlar.......................................................... 86
C. Hukuka Uygunluk Denetimine İlişkin Sorunlar..................................... 90
1. Matrah Araştırmasının Mahkemece Yapılması ................................ 94
2. Defter ve Belge İbrazının Mahkemeye Yapılması............................ 99
3. Tahsil Aşamasında Yapılması Gerekli İşlemler ............................. 109
v
III. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ............................................................................ 112
A. Olan Hukuk Bakımından Çözüm Önerileri ......................................... 113
B. Olması Gereken Hukuk Kuralları Bakımından Çözüm Önerileri ........ 117
SONUÇ .......................................................................................................122
KAYNAKÇA ...............................................................................................125
ÖZET ..........................................................................................................131
ABSTRACT ................................................................................................133
vi
KISALTMALAR
AATUHK
: Amme Alacakları Tahsili Usulü Hakkında Kanun
agb
: adı geçen bildiri
age
: adı geçen eser
agm
: adı geçen makale
AİHS
: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
bkz
: bakınız
BM
: Birleşmiş Milletler
C
: Cilt
Çev
: Çeviren
DİBK
: Danıştay İçtihadları Birleştirme Kurulu
DİDDGK
: Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu
DİDDK
: Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu
DVDDGK
: Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu
DVDDK
: Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu
E
: Esas
hk
: hakkında
HMK
: Hukuk Muhakemeleri Kanunu
İHAM
: İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi
İYUK
: İdari Yargılama Usulü Kanunu
K
: Karar
KDV
: Katma Değer Vergisi
m
: madde
Örn
: Örneğin
s
: sayfa
S
: Sayı
söz
: sözleşme
vb
: ve benzeri
VUK
: Vergi Usul Kanunu
GİRİŞ
Maliye biliminin konusunu, kamu gelirleri ve giderleri ile bunların
denkleştirilmesi oluşturmaktadır1. Devletin ve kamu tüzel kişilerin mali
faaliyetlerinin tamamını düzenleyen hukuk kurallarını inceleyen bilim
disiplinine de “mali hukuk” denir2.
Mali hukukun bir dalı olan vergi hukuku ise; kamu gelirlerinin yalnızca
cebre dayanan kısmı ile ilgili bulunduğundan, bunlara ilişkin uyuşmazlıklara
bakan vergi yargısı da, mali yargının önemli bir bölümünü teşkil etmektedir3.
Devlet, giderlerini finanse edebilmek için büyük oranda vergi ve
benzeri mali yükümlülüklere başvururken; kişiler ise, bütçelerinde bir gider
kalemi olarak gördükleri vergiyi ödemek istemezler. Bu şekilde ortaya çıkan,
iki tarafın çıkarlarının karşı karşıya geldiği ve “kamu hizmetlerinin görülmesi”
ile “hukuk devleti” gibi iki yönlü kamu yararının bulunduğu vergi ilişkisinin,
kanunlara
ve
hukuka
uygun
bir
şekilde
kurularak
sürdürülmesi
gerekmektedir. Bu ilişki ve dengenin herhangi bir şekilde bozulduğu noktada
vergi yargısı denetimi devreye girmektedir.
Ulusal ve uluslararası ölçekte meydana gelen iktisadi ve sosyal
yapıdaki değişiklik ve farklılaşmalar, vergi kanunlarının değiştirilmesini ya da
yorumlanmalarında farklı yaklaşımları beraberinde getirerek tartışmalı
hususlara mahal vermektedir. Bununla beraber vergi ihtilafları yargısal
uyuşmazlık
haline
dönüştüklerinde,
konunun
teknik
ve
muhasebe
boyutlarının bulunması, idari yargılama içerisinde ayrıksı bir yargılama
hukuku yöntem, kural ve ilkelerinin yer almasını kaçınılmaz kılmaktadır4.
1
Akif Erginay, Kamu Maliyesi, Savaş Yayınları, 16. Baskı, Ankara, 1998, s. 14.
Şükrü Kızılot, Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları, Yaklaşım Yayıncılık, Güncellenmiş 15. Baskı,
Ankara, 2009, s. 67.
3
Şerafettin Aksoy, Vergi Yargısı ve Türk Vergi Yargısı Sistemi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1990, s.
6.
4
Aksoy, a.g.e., s. 14.
2
2
Vergi yargılama hukukunda uygulama alanı bulan bu yöntem ve
ilkeler, bazen medeni ve ceza yargılama hukukuna ilişkin olsa da; temelde
idari yargılama usulünün yanında vergi hukukunun farklı özellikleri nedeniyle
bazen de sadece vergi yargılamasında uygulanabilmektedir.
Mesela, bir vergi uyuşmazlığında öncelikle bir kamu hukuku
meselesiyle karşılaştığının bilincinde olan vergi hakimi, vergilendirmenin
dayanağını oluşturan temeldeki ekonomik olay ve bunun gerçek mahiyetini
de dikkate almak; sonra da vergilerin kanuniliği çerçevesine maddi ve şekli
hukuk kurallarını yorumlayarak vergi hukuku bakışı içerisinde uyuşmazlığı
çözmek zorundadır5.
Vergi hakiminin idari işlemi, idari yargıda kullanılan kalıpların ötesinde,
vergi hukukunun bazen tamamen kendine özgü yönleri çerçevesinde
incelemesi de, bu zorunluluğa dayandırılabilir. Vergi yargılamasının bu
özellikleri ve kamu hukukuna dair baskın olan amaçlarına yargı yerlerince
ulaşılırken kullanılan enstrüman ve gözetilen ilkelerin en başında ise “re’sen
araştırma” gelir.
Ayrıca idari yargının medeni yargıdan farklı olarak, yargıladığı işlemler
üzerindeki
kamu
yararı
denetimine
dair
görevi,
tarafların
hak
ve
menfaatlerinin teminini aşan bir kapsama sahiptir. İdari yargı kolu içinde yer
alan vergi yargısında, taraf beyan ve istemlerini aşan re’sen araştırma ve
inceleme yönteminin en önemli varlık nedeni de budur.6
Bunların yanısıra re'sen araştırma; adil yargılanma hakkını temin eden
bazı alt ilkelerin/hakların sağlanması, kamu düzenine ilişkin hususların
tarafların ihtiyarına bırakılmaması, idari işlem ve eylemlerin hukuka uygun
olup olmadığının bir araştırma ve incelemeyi gerektirebilmesi nedenleriyle de
önemli bir ilkedir.
5
Ahmet Kumrulu, Vergi Yargılama Hukukunun Kuramsal Temelleri (Çoğaltma), Ankara, 1989,
s. 45.
6
Erol Çırakman, “Hukuk Yargılama Usulünün İdari Yargıda Uygulanması”, Danıştay İdari Yargıda
Son Gelişmeler Sempozyumu, Ankara 10-11-12 Haziran 1982, Danıştay Yayınları, s. 105.
3
Vergi yargılama hukukunun ve vergi hukukunun neredeyse tüm kurum
ve konuları, bir şekilde re’sen araştırma ilkesiyle ilgili veya bağlantılı
bulunduğundan; bu ilkenin kapsam ve işlevlerinin sınırlandırılması, çalışma
sürecinin en çetrefil sorunlarının başında yer almıştır. Zira, re’sen araştırma
ilkesinin, bünyesinde hem usul hem de maddi hukuka ilişkin geçişleri
barındırması, çalışma planının belli kabuller üzerine yapılandırılması
sonucunu doğurmuş; bu çerçevede çalışma, giriş ve sonuç dışında üç ana
bölümden oluşmuştur.
Birinci bölümde, vergi yargısının yargı sistemimizdeki konumu ile vergi
davasının hukuki niteliği; vergi yargısının fonksiyonları ile bu hukuk dalına
hakim ilkelere yer verilmiş; son olarak re’sen araştırma kavramı irdelenerek
bu ilkenin diğer yargılama alanlarındaki görünümlerine değinilmiştir.
Çalışmanın ikinci bölümünde, re’sen araştırma ilkesinin kapsam ve
işlevlerinin teorik çerçevesi çizilmeye çalışılmış, re’sen araştırma ilkesinin
“adil yargılanma hakkı” perspektifinden üstlendiği diğer işlevlerinin ve
sınırlarının tespiti amacıyla, bu hakkı temin eden bazı ilkeler de ele alınarak,
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) ve yüksek yargı organlarının bu
ilkelere dair yorumları incelenmiştir.
Üçüncü bölümde, sınırları belirlenmeye çalışılan re’sen araştırma
ilkesinin yargılamadan beklenen sonuçlara etki ve katkısı, anılan ilkenin
öngörülüş amaçlarına ulaşılmaya çalışılırken karşılaşılan (mevzuat ve
uygulama kaynaklı) sorun ve tartışmalar; özellikle de çalışmanın bütününde
incelenen hususların analiziyle saptanan sorunlar, olan ve olması gereken
hukuk açısından irdelenmiş; çözüm önerileri geliştirme çabası içinde
olunmuştur.
BİRİNCİ BÖLÜM
VERGİ YARGILAMA HUKUKU VE RE’SEN ARAŞTIRMA KAVRAMI
I. VERGİ YARGILAMA HUKUKU
Hukuk devleti, “vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulundukları,
devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kuralları ile bağlı olduğu bir sistemi
anlatır.”7 Hukuk devletinde vatandaşların devletle ilişkilerini düzenleyen kamu
hukuku içerisinde yer alan vergi hukuku, verginin kanuniliği ilkesi ve eşitlik
ilkesi gibi temel anayasal güvenceleri8 konu edinmektedir.
Anayasamızın 73. maddesindeki “ Herkes, kamu giderlerini karşılamak
üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli
ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç
ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir ve kaldırılır. Vergi,
resim,
harç ve
benzeri mali
yükümlülüklerin
muaflık,
istisnalar ve
indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı
sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir.” hükmü,
ülkemizde vergi hukukunun anayasal temelini oluşturmakta ve devletin vergi
konusunda yapacağı tüm tasarrufların ilkesel sınırlarını çizmektedir.
Devletin
vergilendirme
yetkisini
kullanırken,
hukuka,
anayasal
normlara ve ilgili diğer alt hukuk normlarına aykırı işlem veya eylemde
bulunması ya da böyle olduğuna muhatap kişilerce inanılması halinde,
devletle
bireyler
arasında
uyuşmazlıklar
ortaya
çıkmaktadır.
Bu
uyuşmazlıklar, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun9 ilgili hükümleri uyarınca
vergi hatalarının düzeltilmesi, pişmanlık, cezalarda indirim ve uzlaşma gibi
yollarla idari aşamada çözümlenebileceği gibi -bu idari yollara hiç
7
Ergün Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Gözden Geçirilmiş 4. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara,
1995, s. 99.
8
Ahmet Kumrulu, “Vergi Hukukunun Bir Kısım Anayasal Temelleri”, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, C. XXXVI, Ankara, 1981, s. 159.
9
Çalışmada kısaca “VUK” olarak yazılacaktır.
5
gidilmemesi ya da tatmin edici sonuç alınamaması hallerinde- yargı yoluna
başvurularak da çözümlenebilmektedir.
Vergilendirme yetkisinin kullanımıyla ortaya çıkan bir işlemin temelinde
ise, yükümlünün hukuki ilişkilerde bulunması ya da hukuki sonuçları olan
olayın meydana gelmesiyle idarenin işlem yapmış olması ya da kişilerin
haklarında
yapılmasını
istedikleri
bir
işlemin
idare
tarafından
gerçekleştirilmemesi yatmaktadır.
Bu çatışma noktalarının çözümü amacıyla yargıya başvurulması
halinde, idarenin yargısal denetimi sağlanarak, vergileme işlemlerinin kanuna
ve hukuka uygunluğu ile idarenin mali sorumluluğu irdelenebilmektedir.
Kavram olarak “yargılama hukuku” ise, bir hakkın yargı organları
önünde nasıl tespit ve temin edileceği ve uyuşmazlığın yargı yerlerince ne
şekilde çözümleneceğini gösteren usul ve esaslar bütünü anlamına
gelmektedir10.
Bu açıklamalardan sonra vergi yargılama hukukunu: “Vergi yargı
organlarının, vergi veya benzeri bir mali yükümlülüğü olan kişilerle, devlet
adına vergisel iş gören kamu kurumları arasında, vergi kanunları ve
uygulamalarından doğan uyuşmazlıkları inceleyerek karara bağlarken izlenen
yöntem ve usuller” şeklinde tanımlamak mümkün olacaktır11.
A. Vergi Yargısının Yargı Sistemimiz İçindeki Yeri
Sanayi devrimiyle beraber birçok ülkenin büyük şehirlerinde görülen
nüfus artışıyla başlayan kentleşme hareketlerinin yaşandığı 19. Yüzyılda,
devlet ile kişiler arasındaki ilişkiler yoğunlaşmıştır. Buna bağlı olarak kamu
hizmetlerinin
10
artmasıyla
birlikte
idare
ile
bireyler
arasındaki
hukuki
Orhan Özdeş, “İdari Yargı ve Yargılama Usulünün Özellikleri”, Danıştay Dergisi, S. 12-13,
Ankara, 1974, s. 14.
11
Yusuf Karakoç, Vergi Yargılaması Hukuku, Alfa Basım Yayım Dağım, İstanbul, 1995, s. 17.
6
uyuşmazlıklar da çoğalmıştır. Bu idari nitelikteki uyuşmazlıkların, adli yargı
organlarınca çözümlenmesinin kuvvetler ayrılığı ilkesine ters düşeceği
kanısıyla ve dava türlerindeki farklılaşma ile iş yükü dağılımı da göz önüne
alınarak, adli yargı kolundan ayrı bir idari yargı kolu düzeninin oluşturulması
zorunluluk arz etmiştir12.
Böyle bir ayrıma, “idari davaların, Kamu Hukuku’nun kendine özgü
kavramlarına, mantığına, muhakemesine sahip ve bilgileri ile donanmış olan
ve de hukuk devletine bu kapsamda bakmak ‘uzmanlığına’ sahip bulunan
yargıçlar tarafından yargılanması; bireylerin de, davalı idare’lere karşı, idari
yargı’nın farklı, etkin silahlarından yararlanması demektir.”13 şeklinde
özetlenebilecek gerekçe ile gidildiğinin de kabulü kaçınılmazdır. Bu noktada,
idari yargının farklı ve etkin bir şekilde kullanabileceği enstrüman olarak, en
önde resen araştırma kavramının akla geldiğini belirtmek gerekir.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde zamanla, bağımsız yargı kolu olarak adli
yargı, idari yargı, askeri yargı ve anayasa yargısı uygulamaları ortaya çıkıp
hukuk sistemlerinde yerlerini almıştır.
Ülkemizde yargıya taşınan vergi uyuşmazlıkları, yargı sistemimiz
içinde adli yargı sisteminden ayrı olarak düzenlenmiş bulunan idari yargı kolu
içerisindeki
vergi
yargı
organlarınca
çözümlenmektedir.
Bu
yapının
oluşmasındaki süreç, tam anlamıyla bir yargılama usul kanununun
mevcudiyeti bakımından iki dönem başlığı altında incelenecektir.
1. 1982 Öncesi Dönem
Ülkemizde ilk vergi yargısı teşkilatı, “Şura-i Devlet Nizamnamesi” ile
1868 yılında Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulmuş olup, çeşitli
yasalarla özel bir vergi teşkilatı kurularak il ve ilçe meclisleri ile Danıştay
12
Aksoy, a.g.e., s. 10.
Sait Güran, “İdari Yargı Denetiminin Kapsamı Ve Sınırları”, Danıştay İdari Yargı Sempozyumu,
2008, www.danistay.gov.tr., (17.03.2012).
13
7
görevlendirilmiştir. Cumhuriyet döneminde (adli yargıda görülen dolaysız
vergilere ilişkin uyuşmazlıklar hariç) vergi uyuşmazlıklarını çözme görevi, il ve
ilçe meclislerinden alınarak yeni kurulan idari komisyonlara verilmiştir14.
Bugünkü anlamda ilk müstakil vergi yargısı, 1926 yılında itiraz ve
temyiz (Ankara) komisyonlarını oluşturan 755 sayılı Kazanç Vergisi
Kanunu’nun kabulüyle kurulmuştur. Önceleri sadece kazanç vergilerine
bakarken daha sonra diğer bazı vergilerden doğan uyuşmazlıklara da bakan
bu komisyonlar, 1939 yılında çıkarılan 3692 sayılı Vergilerde İhbarnamelerin
Tebliğine ve İtiraz Temyiz Usullerine ve İtiraz ve Temyiz Komisyonlarının
Teşkiline Dair Kanunla esaslı bir düzenlemeye tabi tutularak, gümrük ve pul
vergileri dışında kalan bütün vergilerden doğan uyuşmazlıklara bakmaya
başlamışlardır.
Ülkemizde,
Almanya’da
olduğu
gibi
tamamen
bağımsız
vergi
mahkemelerinin kurulması yönündeki girişim, 1950 yılında yürürlüğe giren
5432 sayılı Vergi Usul Kanunu görüşülürken tasarı olarak ileri sürülmüş,
ancak parlamento tarafından kabul edilmemiştir15.
1982 öncesinde vergi uyuşmazlıklarının ilk çözüm yeri olan “Vergi
İtiraz Komisyonlarının” kararlarını, temyiz merci olarak “Vergi Temyiz
Komisyonu” inceliyordu. 521 sayılı Kanuna göre faaliyette olan Danıştay ise,
bu iki idari hüviyetli organın kesin olarak çözüme kavuşturamadığı vergi
uyuşmazlıklarında son başvuru ve yüksek yargı organı olarak görev
yapmaktaydı16.
2. 1982 Sonrası Dönem
Türk idari yargı organlarının bugünkü yasal dayanağı, 6 Ocak 1982
yılında birlikte kabul edilen, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2576 sayılı
14
Aksoy, a.g.e., s. 41, 42.
Karakoç, a.g.e., s. 52; Aksoy, a.g.e., s. 43.
16
Kızılot, a.g.e., s. 285.
15
8
Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin
Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanunla düzenlenmiş, bu yargı düzeninde
uygulanacak yargılama usul kuralları ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nda17 düzenlenmiştir. Bu yasalarla, idari yargı kolu içinde yer alan
vergi yargısı, iş ayrımına dayalı bir yargı bölümü olarak öngörülmüştür18.
Günümüzde, ilk derecede bulunan Vergi Mahkemelerinin tek hakimle
verdiği kararlara karşı üst derecede itirazen Bölge İdare Mahkemesine, heyet
halinde verilen kararlara karşı ise temyizen Danıştay’a gidilebilmekte olup,
ayrıca bazı durumlarda (genel düzenleyici işlemler vb.) birinci derecede
Danıştay, uyuşmazlıkları çözmekle görevli bulunmaktadır.
Vergi
mahkemelerinin
görevleri
ise
2576
sayılı
Kanun’un
6.
maddesinde düzenlenmiştir: “Vergi mahkemeleri: a) Genel bütçeye, il özel
idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali
yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları, b) (a)
bendindeki konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları, c) Diğer kanunlarla verilen işleri,
çözümler.”
Vergi yargısının bağımsızlığı üzerine halen tartışmalar bulunmakta ise
de, anılan mevzuat hükümlerine binaen ülkemizde vergi uyuşmazlıklarının
yargısal çözümü -Danıştay ve Anayasa Mahkemesinin baktığı “vergi
davaları” bu aşamada ihmal edilecek olursa19- idari yargı kolu içerisinde yer
alan “vergi mahkemeleri” eliyle sağlanmaktadır.
Özetle, incelediği alan, kullandığı ilkeler ve sonuçları itibariyle idari
yargı içerisinde ayrı bir yargılama hukuku disiplinine sahip bulunan vergi
yargısı, günümüz Türkiye’sinde idari yargı içinde örgütlenmiş bulunmaktadır.
17
Çalışmada kısaca “İYUK” olarak yazılacaktır.
Selim Kaneti, Vergi Hukuku, Filiz Kitabevi, 2. Bası, İstanbul, 1989, s. 276.
19
Kızılot, a.g.e., s. 68.
18
9
B. Karşılaştırmalı Hukukta Vergi Yargısı
Vergi yargısının, tamamen bağımsız bir şekilde (Almanya), adli
yargıya bağlı olarak (Belçika), idari yargıya bağlı olarak (İsveç) ya da karma
bir şekilde (ABD) örgütlendiğini görmek mümkündür20. Bu kısımda özellikle,
Türk
Hukukunun
etkileşimde
bulunduğu
yargı
sistemlerinin
yanısıra
karşılaştırma yapılabilmesi adına Anglo-Sakson sistemleri, ana hatlarıyla
kısaca ele alınacaktır.
Fransa ve Almanya gibi Kara Avrupası ülkelerinde, idarenin kendine
özgü hukuk kurallarına tabi tutulduğu idari rejimin21 bir sonucu olarak
uygulanan, adli-idari yargı kollarının birbirinden ayrıldığı “yargı ayrılığı”
sistemi geçerlidir.
1. Fransız Hukuku
Fransa’da adli yargı düzeninden ayrı olan idari yargı, ilk derecede
“idari mahkeme” ve ikinci derece temyiz merciinde ise, aynı zamanda idari
görevler de üstlenen “Danıştay (Conseil d’Etat)” olmak üzere örgütlenmiştir.
Ayrıca 1989 tarihinden itibaren faaliyete geçen “İdari İstinaf Mahkemeleri” de
Danıştay’a giden dava sayısını azaltıcı mahiyette bir üst mahkeme
niteliğindedir22.
Fransa’da vergi ihtilaflarının büyük çoğunluğu dava konusu edilmeden
önce idari aşamada çözümlenmektedir. Bu safhadan sonra, vasıtasız vergiler
ile muamele vergisinden doğan ihtilaflar “idari mahkemelerde” görülmektedir.
Kalan bütün vasıtalı vergiler ile harçlar ve gümrük vergilerinden doğan
ihtilafların çözümlenmesi ise, adli yargı düzeni içinde bulunan ceza ve hukuk
20
Mehmet Yüce, Türk Vergi Yargısı, Ekin Basın Yayın Dağıtım, Bursa, 2010, s. 60.
Turgut Candan, Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu, Maliye ve Hukuk Yayınları, Ankara,
2005, s. 4.
22
Kızılot, a.g.e., s. 86, 87.
21
10
mahkemelerinde (uygulanacak ceza tedbirlerine göre ayrılarak) bakılan
davalarda sağlanmaktadır23.
2. Alman Hukuku
Almanya’da, vergi ihtilafları idare ile mükellef arasında idari aşamada
çözümlenemezse, yargı yoluna başvurulmaktadır. Yargı aşamasında vergi
uyuşmazlıklarının çözümü için, Almanya’da diğer ülkelerden farklı olarak
tamamen bağımsız bir vergi yargısı sistemi kurulmuştur24.
Bu ülkede vergi yargısı, iki dereceli ve tamamen bağımsız nitelikte
olup, eyalet merkezlerinde oluşturulan vergi mahkemeleri (Finanzgericht) ile
sadece25 vergi davalarında üst yargı organı olarak görevli Federal Mâli
Mahkeme’den (Bundesfinanzhof) oluşmaktadır. Almanya’da bu sistemin ve
uygulama birliğinin kurulmasında, gümrük ve tüketim vergilerine uygulanan
genel vergi yargısı usulünün büyük katkısı olmuştur26.
3. Anglo-Sakson Hukuku
ABD, İngiltere, Kanada gibi Anglo-Sakson ülkelerinde, özel hukukkamu hukuku ayrımının bulunmadığı, yani idarenin ve bireylerin aynı
kurallara tabi olduğu adli rejim nedeniyle “yargı birliği” adıyla anılan bir yargı
sistemi öngörülmektedir.
23
Aksoy, a.g.e., s. 29-34.
Salih Turhan, Vergi Teorisi ve Politikası, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1998, s. 86.
25
Kızılot, a.g.e.,, s. 94.
26
Aksoy, a.g.e., s. 38.
24
11
a. ABD Örneği
ABD’de vergi uyuşmazlıkları, öncelikle idari aşamada giderilmeye
çalışılır; sonrasında ise uyuşmazlığın çözümü için adli mahkemeler görevlidir.
ABD’de vergi davalarına bakmakla görevli üç mahkeme bulunmaktadır: Tax
Court (uzmanlaşmış mahkeme), District Court (jüri yargılamalı iade
mahkemesi) ve Claim Court (tüm ülkede yetkili mahkeme). Amerika’da vergi
davalarında, Birleşik Devletler Vergi Mahkemesi (The United States Tax
Court) genel görevlidir ve bu mahkemede dava açabilmek için, ortada bir
matrah farkının olması gerekmektedir. Bu ülkede ayrı bir idari yargı sistemi
olmadığı için, vergi mahkemesi adli yargı sistemi içinde düzenlenmiştir. Vergi
mahkemelerinin kararlarına karşı, Temyiz Mahkemesi’ne (Appeals Court) ve
Yüksek Mahkeme’ye (Supreme Court) başvurulabilir.27
b. İngiltere Örneği
İngiltere’de
de
vergi
uyuşmazlıkları
öncelikle
idari
aşamada
giderilmeye çalışılmakta, sonuç alınamazsa “genel komiserlere” itiraz
edilmektedir. Bunun dışında vergi türlerine göre, özel komiserler, mahkeme
ve arazi vergisi komiserlikleri ile hakem kurulları, ilk derecede vergi yargılama
organları olarak görev almaktadırlar. Vergi yargısının ikinci derece yüksek
adli Mahkemeleri ise, Yüksek Mahkemeler ve İstinaf Mahkemelerinden
oluşmaktadır28.
C. Vergi Davasının Hukuki Niteliği
Vergi davası, VUK’un “Dava Konusu” başlıklı 378. maddesinde yer
alan “Vergi mahkemesinde dava açabilmek için verginin tarh edilmesi,
cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonları kararlarının tebliğ edilmiş
27
28
Kızılot, a.g.e., s. 95, 96.
Aksoy, a.g.e., s. 22-29.
12
olması; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin
yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması lazımdır.
Mükellefler beyan ettikleri matrahlara ve bu matrahlar üzerinden tarh edilen
vergilere karşı dava açamazlar. Bu Kanunun vergi hatalarına ait hükümleri
mahfuzdur.” hükmünde sayılan tip işlemlere, 6183 sayılı A.A.T.U.H.Kanun’un
13-17, 48, 58 ve 62. maddelerinde yer alan tahsil işlemlerine ve diğer
kanunlarda düzenlenmiş vergisel işlemlere yönelik olarak açılabilmektedir.
Ancak, vergilendirme faaliyetine yönelik olan kesin işlemler, kamu
hizmetini düzenleyen bu ve benzeri yasal düzenlemelerde öngörülen tip
işlemlerle sınırlandırılamaz. Sürekli değişen ekonomik yaşama ve ilişkilere
bağlı olarak, yürütme gücünün kullanılmasıyla ilgililerin hukukuna etki eden
tüm vergilendirme faaliyetleri, yargısal denetim kapsamına29 girmektedir.
Her ne şekilde ortaya çıkmış olursa olsun, bir vergi uyuşmazlığına
ilişkin olan davada yargı yerinin amacı, idarenin hukuka bağlılığını sağlamak
ve de varlığı tespit edilen bir zararı tazmin/iade edip hakkı sahibine vererek,
hukuk düzenini korumaktır.
Bu nedenle vergi davasının, diğer idari dava tipleri içindeki yerini
belirlemek ya da tamamen farklı yönleriyle bu dava tiplerinden ne şekilde
ayrıldığını ortaya koymak, diğer bir ifadeyle vergi davasının hukuki niteliğini
saptamak, vergi yargılama hukuku uygulaması açısından bir mesele haline
dönüştüğünden,
bu
konudaki
yaklaşımların
yakından
incelenmesi
gerekmektedir.
İYUK’un “İdari Dava Türleri Ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı
2/1. maddesine göre İdari dava türleri şunlardır: a) İdari işlemler hakkında
yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı
olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan
iptal davaları, b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan
muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, c) Tahkim yolu öngörülen
29
Kaneti, a.g.e., s. 282.
13
imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu
hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden
dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar.
Bu yasal düzenlemeye göre idari yargı sistemimizde, vergi yargılaması
açısından iptal ve tam yargı olmak üzere iki ana dava tipinin varlığıyla
karşılaşılmaktadır.
Onar’a göre, iptal davasının konusu sadece idari tasarrufun hukuka
uygunluğuna ilişkin iken; tam yargı davasında ise, icra edilen işlem sonucu
ferdin subjektif hakları sahasında oluşan ihlal nedeniyle tazmin ve telafi konu
edilmektedir. Bu nedenle iptal davasında yargılanan nesne idari işlem olup,
davalı idare tam anlamıyla taraf durumunda değildir ve dava objektif
niteliktedir. Ancak tam yargı davasının konusunu, taraf olan idarenin bir borca
mahkum edilmesi oluşturduğundan, subjektif mahiyettedir. 30
Fransız idari hukuk sistemini kabul eden Türk Hukuku’nda, vergi
davasının hukuki niteliğine ilişkin olarak çok farklı yaklaşımlar bulunduğu gibi,
vergi davalarını bu şekilde kategorize etmenin uygulama bakımından bir
sonucu olmayacağını ileri sürenler de31 olmuştur. Diğer yandan, çalışma
konumuz olan “re’sen araştırma ilkesi” açısından vergi davasının hukuki
niteliğinin taşıdığı önem içtihatlarla vurgulanmıştır. Bu nedenle konunun
ilkesel düzeyde bir değerlendirme zeminine kavuşturulması zarureti doğmuş
bulunduğundan, doktrin ve yargı kararları ışığında vergi davasının hukuki
niteliği bu başlık altında incelenecektir.
1. Vergi Davasının Hukuki Niteliği Konusundaki Kuramsal Yaklaşımlar
Temelleri Fransız hukukunca atılmış olan idari yargı sisteminde, idari
uyuşmazlıklar ve bunların çözüm yolları hukuksal niteliklerine göre temelde
30
Sıddık Sami Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, C. III, İstanbul, 1968, s. 1770-1772.
Lütfi Duran, “İdari İşlem Niteliğinde Yargı Kararlarıyla Vergi Davalarının Çözümü II”, Amme
İdaresi Dergisi, C. XXI, Mart 1988, s. 71, 72.
31
14
iki kategoriye ayrılmaktadır: Léon Duguit’in “nesnel uyuşmazlıklar” ile “öznel
uyuşmazlıklar” şeklinde yaptığı ayrıma dayanan birinci kategoride; idari
uyuşmazlıkları çözümleyecek olan yargıcın önüne getirilen hukuki sorunun
niteliği esas alınarak “objektif uyuşmazlık” ve “subjektif uyuşmazlık “ olmak
üzere bir ayrım söz konusudur. Edouard Laferriere’nin ortaya attığı ikinci
kategoride; idari konulardaki çeşitli uyuşmazlıklara bakan yargıca verilen
yetkilerin karşılaştırmalı çözümlemesi esas alınarak idari dava türleri “iptal
davası”, “tam yargı davası” ve “ceza davası” olmak üzere üçlü bir ayrıma tabi
tutularak, vergi davası “tam yargı davası” içinde gösterilmiştir32.
Hemen belirtmek lazım gelir ki; bu kategorilerin oluşturulduğu 19.
Yüzyılda “iptal davası” istisnai bir niteliğe sahip bulunmaktadır. Ayrıca,
Trotabas’ın vergi yargısının objektif nitelikte olduğu ve re’sen araştırma
ilkesinin cari olduğu yönündeki görüş ve tezleri 33 de, vergi davalarının bir
“iptal davası” türü olduğu yönündeki yaklaşımı destekleyerek, Fransız
öğretisinin çoğunluğunca kabul edilmiş bulunmaktadır34.
Castagnede
tarafından
ise,
yükümlünün
vergi
düzenlemeleri
karşısındaki objektif durumu, yükümlü hakkında tesis edilen şart işlemle
bireyselleşmiş olduğundan bahisle, vergi davalarının sayılan dava tipleri
dışında ayrı bir dava türünde olduğu ileri sürülmüştür35.
Alman öğretisinde ise idari davalar, “mahkemeden istenen hukuki
korumaya” göre geleneksel hukuk yargılamasının temel aldığı: Tespit davası,
inşai dava ve edim davası şeklinde ayrılmaktadır36.
Ülkemizde vergi davalarının, Alan ve Mutluer tarafından iptal davası
niteliğinde olduğu37; Tekgündüz ve Turmangil tarafından kendisine özgü,
32
Civan Turmangil, “Vergi Davasının Hukuki Niteliği”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, C. XXXIX, S. 1-4, 1987, s. 137.
33
Louis TROTABAS, “La nature Juridique du Contentieux Fiscal en Droit Français”, in Mélanges
Maurice Houriou, Recueil Sirey, Paris, 1929, s. 709-762; atıf yapan, Kumrulu, a.g.e., s.145, 147.
34
Turmangil, a.g.m., s. 138.
35
Bernard Castagnede, B., Remarques sur la nature juridique du contentieux fiscal, in Revue de
Science Financiére , 1970, s. 19, 21-23; atıf yapan, Kumrulu a.g.e., s. 155, 156
36
Kumrulu, a.g.e., s. 103
15
karmaşık ayrı bir dava türü olduğu 38; Gözübüyük ve Tan tarafından ise39 tam
yargı davası ağırlıklı olarak, kabul edildiği görülmektedir.
Candan, Vergi idaresinin yaptığı işlemin, idare edilenlerin yalnızca
menfaatlerini ihlal ettiği durumlarda adı ne olursa olsun açılacak davanın,
işlemin hukuka uygunluğunun tartışılması sonucunu doğuracak olan iptal
davası niteliğinde olduğunu, ifade etmektedir. Yazara göre mahkeme,
davada, idarenin yetkisini, idari işlemin vergi alanında idari usul kanunu olan
Vergi Usul Kanunu’nda öngörülen sürece uygun olarak alınıp alınmadığını
“şekil”, idarenin dayandığı sebeplerin “vergiyi doğuran olayın” gerçekte var
olup olmadığını, dayandığı sebeplerin kanunun amaçladığı sonucu yaratıp
yaratmayacağını “konu” ve nihayet kamu yararı gözetilip gözetilmediğini
“amaç” açısından araştıracak, bu sayılan yönlerden birisi ile hukuka
aykırılığını saptarsa idari işlemin iptaline karar verecektir. Vergi hukukuyla
ilgili idari işlem, idare edilenlerin haklarını da mameleklerinde bir azalmaya
sebebiyet vererek ihlal etmişse, idari işlem dolayısıyla uğranılan zararın
giderilmesi tam yargı davası ile sağlanabilecektir. Kısaca yazar, vergi
uyuşmazlıkları için ayrı bir dava türü aramaya gerek olmadığını, mevcut idari
dava türlerinin yeterli olduğunu vurgulamıştır.40
Bu konuda oldukça derinlemesine bir incelemenin içinde olduğu
görülen Kumrulu, Fransız öğretisine hakim olan iptal davası-tam yargı davası
ayrımı ile Alman öğretisinin temel aldığı tespit davası, inşai dava ve edim
davası ayrımını birlikte ele alarak bazı sonuçlara ulaşmaktadır.41
Yazara göre, iptal davalarında yargıcın, işlemi salt iptal etmekle
yetineceği; buna karşın, tam yargı davalarında hakkın yerine getirilmesi için
37
Kumrulu, a.g.e., s. 150-152.
Hasan Dursun, “Vergi Uyuşmazlıklarından Doğan Davaların Kuramsal Niteliğini Saptayabilmek”
Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Ankara, S. 78, 2008, s. 256; Turmangil, a.g.m., s. 154.
39
Dursun, a.g.m., s. 260.
40
Turgut Candan, “Vergi Uyuşmazlıkları ve İdari Davalar” Danıştay Dergisi, Yıl 14, S. 54-55, 1984,
s. 32, 34, 40.
41
Ahmet Kumrulu, “Vergi Davalarının Kuramsal Niteliği Üzerine Düşünceler” I. Ulusal İdare
Hukuku Kongresi, Üçüncü Kitap Çeşitli İdare Hukuku Konuları, 1-4 Mayıs 1990, Danıştay
Matbaası, Ankara, s. 970, 971; atıf yapan, Dursun, a.g.m., s. 267.
38
16
bir edime de hükmedeceğini, bir başka deyişle, bu davada yargıcın bir
hususu yerine getirmesi yönünde davalıya emir verdiği görülmektedir.
Bu durumda iptal davalarını inşai dava olarak, tam yargı davalarını ise
edim davası olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır. Yargıcın yaptığı hukuki
değerlendirme, her iki dava türüne de tespit davası özelliğini her zaman
kazandırmaktadır.
Buna göre Kumrulu, vergi davalarının esas itibariyle iptal davası
niteliğini taşıdığı, ancak ayrıksı durumlarda tam yargı davası kimliğine de
bürünebildiği bir karma modeli benimsemeyerek dörtlü bir ayrım yapmaktadır:
a) Tarh işlemine karşı açılan davalarda verilen karar, yeni bir hukuki durum
yarattığından iptal davası niteliğinde olup inşai etkiler yaratmaktadır. b) Tahsil
aşamasında açılan davalar, henüz tahsil gerçekleşmediğinden ve ödeme
emri, haciz ve ihtiyati haciz gibi işlemlerin hukuka aykırılığın ancak bir iptal
davası çerçevesinde denetlenebileceğinden iptal davası niteliğindedir, c)
Tahsilden sonraki davalar ise (iade, istirdat, faiz, tazminat davaları),
yükümlünü malvarlığında meydana gelen azalmayla subjektif bir hakkın
tehdidi söz konusu olduğundan tam yargı niteliğindedir, d) Matrahı, vergi
miktarını ve cezayı değiştirerek objektif hukuki durum içinde yükümlünün
subjektif durumunu gözeterek vergi mahkemesinin davanın esasına ilişkin
karar verdiği durumlarda ise hem tam yargı davası hem de iptal davası
niteliği bulunmaktadır.42
Son maddeye ek olarak, davanın açıldığı anda, hem tam yargı davası
hem de iptal davası niteliğini taşıyan tahakkuku tahsile bağlı olan vergisel
işlemlere (damga vergisi) karşı açılan bir davada mahkeme43, tahakkuk
işleminin hukuka aykırılığını tespit ederse, bunun iptaline hükmederek haksız
yere hazineye geçen varlığın subjektif hakkı ihlal edilen kişiye eda edilmesine
karar verecektir.
42
43
Kumrulu, a.g.e., s. 241-246.
Candan, a.g.m., s. 38, 39.
17
İptal ve tam yargı davasının beraber görüldüğü bu tipik örneği
açıklarken kullanılan terimlere yakından bakılacak olursa, hem objektifsubjektif davalara denk gelen iptal-tam yargı davaları, hem de tespit, inşa ve
edim davalarının, kendilerine doğru bir şekilde bu yargısal ilişki içinde yer
bulabildiği görülecektir.
Ayrıca, tartışmasız olarak vergi mahkemesi tarafından incelenecek iki
tam yargı davası türü de 2577 sayılı Kanunun 28. maddesinin 3. ve 6.
bentlerinde düzenlenmiştir; bunlar, mahkeme kararlarını uygulamayan ya da
geciktiren idare aleyhine açılacak tazminat davaları ile idare tarafından
kararın gereğinin yerine getirilmesinin geciktirilmesi nedeni ile yasal olarak
öngörülen gecikme faizine ilişkin davalardır.
2. Vergi Davasının Hukuki Niteliği Konusundaki Danıştay Kararları
Danıştay
kararları
yakından
incelendiğinde,
uyuşmazlıkların
özelliklerine göre vergi davalarının niteliği bazen iptal, bazen tam yargı, kimi
zaman da kendine özgü dava olarak değerlendirildiği görülmektedir.
a. İptal Davası Olduğu Yönündeki Kararlar
Danıştay Yedinci Dairesinin 18.03.1983 tarih ve E: 1982/2796, K:
1983/445 sayılı kararında, "…her ne kadar, doktrinde vergi davalarının, idare
hukukuna özgü tam yargı davaları içinde sayılması gerektiği yolunda görüşler
var ise de, bu düşünce, daha doğru bir ifade ile böyle bir sınıflandırma, vergi
davalarında rakamla ifade edilen bir miktarın söz konusu olmasından
kaynaklanmaktadır. Yoksa vergi davalarında tam yargı davalarının esas
unsurlarından olan bir zararın giderilmesi ve ihlal edilen bir hakkın yerine
getirilmesi bahis konusu olmamaktadır. Bu nedenle vergi davalarında idare
hukukunun tam yargı ile ilgili genel hükümlerini de uygulama olanağı
bulunmamaktadır" biçiminde görüş ifade etmiştir. Bu karar: Danıştay’ın "tam
18
yargı davası" kavramını "tazminat davası" kavramına indirgeyerek, tam yargı
davalarında hakimin "sınırsız" olması gereken yetkilerinin kapsamını
daralttığı, buna karşılık iptal davasının kapsamını ise fevkalade geniş
yorumlayarak iptal davası sonucu verilen karara, adeta bir tam yargı davası
kararının sonuçlarını tanıdığı gerekçesiyle eleştirilmektedir44.
DVDDGK’nın 19.06.1992 tarih ve E: 1991/556, K: 1992/290 sayılı
kararında45, davacı tarafından ödenen emlak vergisinin faiziyle birlikte iadesi
istemiyle açılan davada Mahkemeden istenilen faiz hakkında hüküm
verilmesine gerek bulunmadığı yaklaşımıyla, dava iptal davası olarak
nitelendirilmiştir. Haksız bir varlık transferinin gerçekleştiği bu dava tipinde
dahi hukuki nitelik olarak vergi davasının “iptal davası” sınıfına alınması
dikkat çekici bulunmaktadır.
DVDDGK 06.02.1997 tarih ve E: 1996/258, K: 1997/117 sayılı
kararında ise; düzeltme-şikayet isteminin reddine dair işleme karşı açılan
davaların, iptal davası niteliğinde olduğu, işlemin iptali ile yetinileceği,
uyuşmazlık konusu ödenen tutar için ayrıca iadeye ve faize hükmedilmemesi
gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
DVDDGK’nın 01.12.1989 tarih ve E: 1989/29, K: 1989/120 sayılı
kararında46, iptal davasının niteliği gereği takdir komisyonunun belirlediği
44
Turmangil, a.g.m., s. 151
Gerekçe: “İptal davasının özelliği gereği yargı yerleri, davaya konu yapılan idari işlemin öğelerinde
hukuka aykırılık olup olmadığını araştırır ve aykırılık saptandığı takdirde idari işlemi iptal etmekle
yetinirler. Temyiz istemine konu yapılan Kararda Danıştay 9. Dairesi, ödenen verginin iade
edilmeyeceği yolundaki işlemi yasaya aykırı bularak iptal etmiştir. Yukarıda açıklanan niteliği gereği
dava, bir alacak davası olmadığından, yargı yerince verilen kararda kanuni faiz isteminin de hüküm
altına alınmasına olanak bulunmamaktadır”
46
Gerekçe: “İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin (2) işaretli fıkrasında idari yargı
yetkisinin, idari işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu, idari
mahkemelerin, yerindelik denetimi yapamayacakları, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil
ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya
idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremeyecekleri hükme bağlandığından; idari
davaların görülmesi sırasında idari mahkemelerin her türlü bilgi ve evrakı isteyerek
değerlendirebileceklerini kurala bağlayan aynı yasanın 20. maddesinin (1) işaretli fıkrası hükmü
sadece dava konusu yapılan idari işlemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi amacını taşımaktadır.
Bu işlem yerine nitelik ya da nicelik yönünden farklı bir işlemin uygulanması gerektiği belirlendiği
takdirde mahkemelerin, olması gereken hüküm altına almaları, 2577 sayılı Kanun’un (2) işaretli
fıkrasında yazılı kurala aykırı olacaktır. Bu nedenlerle, Vergi Usul Kanunu’nun 30. maddesi ile 72,
45
19
matrah için yargı yerinin ayrıca bir belirleme yapamayacağı, re’sen
araştırmanın sadece dava konusu yapılan idari işlemin hukuka uygunluğunun
denetlenmesi amacını taşıdığı ifade edilmiştir. (Oyçokluğuyla)
Danıştay Üçüncü Dairesi, 15.12.1989 tarih ve E: 1989/1325, K:
1989/2825 sayılı kararında47 benzer bir yaklaşım sergileyerek;
idarece
vergiyi doğuran olayı ortaya koyan tespitlerin yapılmaması halinde olayın
tespitine ilişkin inceleme ve araştırmaların idari yargı yerlerince yapılmasının
olanaklı olmadığı, re’sen araştırmanın idarenin izlediği yol ve uyguladığı
yöntemlerle sınırlı olması gerektiğinden bahisle, vergi davalarının iptal davası
niteliğinde olduğu yaklaşımı gösterilmiştir.
b. Tam Yargı Davası Olduğu Yönündeki Kararlar
DVDDGK’nın 08.04.1988 tarih ve E: 1987/35, K: 1988/25 sayılı
kararında, vergi uyuşmazlığından doğan davaların tam yargı davası
niteliğinde olduğu açıkça vurgulanarak, mahkemenin tarh edilen vergi ve
kesilen ceza miktarını değiştirebileceği ifade edilmiştir: “Tarh işlemi,
yükümlülerin menfaatlerini ihlal etmekle kalmayıp, belli miktarda vergi
borcunun borçlusu durumuna da getirmekle onların haklarını da ihlal
74, 74 ve 75.maddelerinden dolayı vergi idaresi tarafından yapılması gereken işlemlerin vergi
mahkemesi tarafından yapılıp, sonucuna göre tarh matrahının belirlenmesi, İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun, idari yargı yetkisinin kullanımına çizdiği çerçeveye aykırıdır”
47
Gerekçe: “2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 2.fıkrasındaki düzenleme
ile işlemin değiştirilmesi, yeni bir işlem haline getirilmesi veya idarenin takdir yetkisinin kaldırılması
yolunda karar verilmesi ve yargı yerinin idare yerine geçerek işlem tesis etmesi önlenmek istenmiştir.
İdari yargı yerlerinin hukuka uygunluk denetimi sırasında bakmakta oldukları davalara ait her çeşit
incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri hususu İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20.
maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Ancak bu incelemenin kapsamının idari işlemin meydana
getirilmesinde idarenin izlediği yol ve uyguladığı yöntemlerle sınırlı olması gerekmektedir. Vergi
dairelerince yapılan tarh işlemlerinde de vergiyi doğuran olaya ilişkin idarece yapılan tespitler veya
matrahın saptanmasına ilişkin hesaplamalarla ilgili her türlü inceleme ve araştırmayı talep olmasa dahi
vergi mahkemeleri yapabileceklerdir. Vergiyi doğuran olayı ortaya koyan bir tespit yoksa
mahkemelerin vergiyi doğuran olayın tespitine ilişkin bir inceleme ve araştırmaya girmeleri söz
konusu olamayacaktır. Bu açıklamalar karşısında, uyuşmazlık konusu olayda idarece yapılan tarh
işleminde, mükellefin defter ve belgelerinin incelenmesi sonucu düzenlenen tutanakla tespiti yapılan
hususlar matrahın hesaplanmasında dikkate alınmayarak başka bir yöntem kullanılmışken, vergi
mahkemesince idarenin yerine geçilmek suretiyle, tutanaklar tenkit konusu yapılmaksızın tespit edilen
konularla ilgili yeni bir matrah farkı yaratılmak suretiyle tarh işleminin değiştirilmesinde isabet
görülmemiştir.”
20
etmektedir. Vergi ve cezaların usulüne uygun biçimde tebliği ile bu hak ihlâli
gerçekleşmekte ve aksine bir nitelik kazanmaktadır. Yükümlünün vergi ve
cezanın yasal dayanağının bulunmadığı, işleme esas olan tespitlerin gerçeği
ifade etmediği, istenen miktarın fazla olduğu yolundaki ya da benzer iddialar
ileri sürerek tarhiyatın tamamen ya da kısmen kaldırılması dileğiyle açacağı
dava, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde hakkın ihlali
nedeniyle açılacağı öngörülen tam yargı davalarındadır. Bu davalarda vergi
mahkemesi çözüme ulaşırken, vergi idaresinin gerçekte yapması gereken
işlemin ne olduğunu göstermesi yeterli olmayıp, haksızlığın varlığını
saptamışsa
bunun
giderilmesi
için
gereken
şeye
de
hükmetmesi
gerekmektedir. Bu suretle mahkeme, davacının isteğini aşarak, başlangıçta
idarenin yapması gerekip de yapmadığını hüküm altına alamayacağından, bu
uygulamanın idarenin yerine geçerek onun adına işlem yapması anlamına
geldiği de söylenemez...” DVDDGK’nın 21.02.1997 tarih ve E: 1995/209, K:
1997/124 sayılı kararı da48 aynı yöde olup, yine Genel Kurul tarafından
verilen 24.01.1997 gün ve E: 1996/111, K: 1997/86 sayılı kararda; bir nakliyat
şirketinin aktifinde kayıtlı araçların satışı nedeniyle beyan edilen satış
bedellerinin düşük bulunması üzerine takdir komisyonunca kasko sigorta
değeri esas alınarak matrah takdir edilerek tarhiyat yapılması halinde, vergi
mahkemesince; araçların emsal bedelinin mahalli ticaret odası ile şoförler ve
otomobilciler derneğinden araştırılarak karar verilmesine hükmedilmiştir
48
Gerekçe: “2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20. maddesinin 1. bendinde, Danıştay ile
idare ve vergi mahkemelerinin bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden
yapacakları hükme bağlanmakla idari yargılama hukukunda resen araştırma ilkesi benimsenmiştir. Bu
ilke uyarınca idari yargı yerleri, uyuşmazlık konusu olayın hukuki nitelendirmesini yapmak, olaya
uygulanması gereken hukuk kurallarını belirlemek ve sonuçta hukuki çözüme varmak yönlerinden
tam bir yetkiye sahip oldukları gibi maddi olayı belirleme yönünden de her türlü inceleme ve
araştırmayı kendiliklerinden yaparak iddia ve savunmalarda ortaya konan maddi durumun gerçeğe
uygun olup olmadığını serbestçe araştırabilir, tarafların hiç değinmedikleri olayları ve maddi unsurları
araştırıp, maddi olayın çözümü için gerektiğinde bilirkişi incelemesi de yaptırabilirler. Bu tür
inceleme ve araştırmaların resen inceleme yetkisinin gereği olarak yapılması, idari yargı yetkisinin
kullanımına 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 2. fıkrasıyla getirilen sınırlamaya aykırı değildir.
Taraflar arasında uyuşmazlık doğuran tarhiyat, yükümlünün defter ve belgelerinde gösterdiği dokuma
tezgahlarının, ticaret ve sanayi odasınca bildirilen fiyattan düşük gösterilmesi nedeniyle
uygulandığından, yükümlünün ticaret ve sanayi odasınca fiyatları bildirilen tezgahların, imal ve satışı
yapılan tezgahlara teknik, fonksiyonel ve ekonomik açıdan benzemediği için tarhiyata bu fiyatların
esas alınamayacağına ilişkin iddialarının doğruluk derecesi yönünden bilirkişi incelemesi
yaptırılmaksızın sonuca ulaşılması ve bu tür incelemenin yargı yerinin idarenin yerine geçmesine yol
açacağıyla görüşüyle verilen direnme kararında hukuka uygunluk bulunmamıştır”
21
Danıştay bu kararlarında, 2577 sayılı İYUK’un 20. maddesinde
belirtilen re’sen araştırma ilkesine dayalı olarak mahkemelerin davanın esası
hakkında karar vereceğini, bu kararın İYUK’un 2. maddesinde ifade edilen
idari işlem veya eylem niteliğinde mahkemelerin karar veremeyeceği
yasağını ihlal etmediğini ifade ederek, vergi mahkemesinin davayı tam yargı
davası olarak nitelendirip bizzat matrah belirleyebilmesini kabul etmiştir.
c. Kendine Özgü Dava Olduğu Yönündeki Kararlar
Danıştay Yedinci Dairesi’nin 12.04.1985 tarih ve E: 1984/3570, K:
1985/1039 sayılı “Takdir komisyonlarınca tahmin ve takdir olunan matrahlara
karşı vergi daireleri tarafından mahkemelerde açılan davalar idari yargıdaki
iptal ve tam yargı davalarına benzerlik arz etmekle beraber kendine özgü
ilkeleri bulunan ve bu dava türlerine benzemeyen tarafları da vardır. Nitekim
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi 2. fıkrasındaki, bu
kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na
atıfta bulunulan haller saklı kalmak üzere vergi uyuşmazlıklarının çözümünde
Vergi Usul Kanunu’nun ilgili hükümlerinin uygulanacağına ilişkin hüküm de
vergi ihtilafının diğer idari dava türlerinden farklı olduğunu açıkça
göstermektedir. Bu davaların niteliği, maddi değerin saptanması göz önüne
alınırsa, vergi mahkemelerinin yapacakları araştırma, soruşturma ve bilirkişi
incelemesi sonucu edindikleri kanıya varırken, yasaya aykırı gördükleri takdir
komisyonu kararının iptali ile yetinmeyip daha ileri giderek anlaşmazlığı
çözüme ulaştırmaları gerekir. Mahkemenin anlaşmazlığı çözmek için verdiği
karar ise, idarenin yerine geçerek karar verme anlamına gelmez.”
gerekçesiyle verilen karar49, genel kurul tarafından onanmıştır. Buna göre
mahkeme uyuşmazlığı çözmek için, İYUK’un 31. maddesinin 2. fıkrası gereği
VUK’un ilgili hükümlerini uygulayacağından, bu durum vergi davalarının
hukuki niteliğine, kendine has özellikli bir durum kazandırmaktadır.
49
www.danistay.gov.tr., (04.03.2012).
22
Bu karara ilişkin olarak bir saptamada bulunmak gerekir ki, kararda
davanın esası hakkında hüküm verilmesinin idari eylem ve işlem niteliğinde
karar verme anlamına gelmeyeceği belirtilmesine rağmen, bu peşin kabulün
dayanağına dair ayrıca açıklayıcı bir gerekçeye kararda yer verilmediği
görülmektedir50.
Yargı
kararları
ve
akademik
yaklaşımlar
yönüyle
yapılan
bu
açıklamalardan sonra, çok farklı yönleriyle sürdürülmesi mümkün bulunan bu
tartışmaya son verirken; vergi davalarının genellikle iptal davası ağırlıklı,
duruma göre de tam yargı davası özelliği taşıdığı yönündeki yaklaşımı
benimsediğimizi belirterek, özellikle kişinin mülkiyetine bir tesirin olduğu
hallerde istisnai olarak tam yargı davasından söz edilebileceğini ifade etmek
gerekir.
Hatta bu noktada, idari işleme (haciz varakası) dayanmaksızın
gerçekleştirilen bir haciz uygulamasında, “idari eylem” den kaynaklı bir hak
(mülkiyet)
ihlalinin
varlığından
söz
edilebilmesi
kanımızca
mümkün
olduğundan, kolaylıkla bir tam yargı davasından da söz edilebilecektir. (Örn.
Vergi borçlusunun banka hesabına elektronik ortamda sehven yapılan ehaciz)
II. VERGİ YARGILAMASININ FONKSİYONLARI VE HAKİM İLKELER
Devletin işlem ve eylemlerinin kanuna ve hukuka uygunluğu ile mali
sorumluluğunu bünyesinde barındıran “hukuk devleti” ilkesini tamamlayan en
önemli unsur, idarenin yargısal denetimidir. Vergi yargısı da, idarenin vergisel

Davanın esası hakkında karar: İşlemi tümüyle iptal eden mahkemenin, bununla yetinmeyerek tarhı
veya ceza miktarını tam yargı davasında olduğu gibi değiştirebilmesi, anlamına gelmektedir. Ayrıntılı
bilgi için bkz.: Kumrulu, a.g.e., s. 244-249.
50
Kumrulu, a.g.e., s. 225.
23
alandaki işlemlerinin denetlenmesini sağladığından, hukuk devleti sisteminde
önemli bir işlevi/fonksiyonu sağlamaktadır51.
Davanın açılmasından hükmün kesinleşmesine kadar olan süreçte
takip edilen usul ve esaslara ilişkin temel kurallar ise, bir yargılama hukuku
koluna egemen olan ilkeleri oluşturmaktadır52.
Bu açıdan, vergi yargılama hukukuna hakim olan ilkeler ile vergi
yargısının fonksiyonları,
yargılamanın öncesi ve sonrası da dahil olmak
üzere tüm süreçlerde ana iskelet görevini üstlenmektedir.
A. Vergi Yargısının Fonksiyonları
Aksoy’a göre vergi yargısının, vergi uyuşmazlıklarını çözümleyen işlevi
itibariyle asli, hukuki içtihat yaratan ve hukuki güvenlik sağlayan işlevleri
itibariyle de tali, olmak üzere iki temel fonksiyonu bulunmaktadır53.
Başka akademisyenlerce de yapıldığı görülen asli-tali ayrımına
gidilmeksizin, vergi yargılama hukukunun birbirleriyle oldukça bağlantılı
fonksiyonlarını topluca saymak gerekirse bunlar: Uyuşmazlıkları sona
erdirme, çıkarlar dengesini koruma, içtihat yaratma, hukuki güvenliği sağlama
ve vergi adaletini sağlama fonksiyonlarıdır.
1. Uyuşmazlıkları Sona Erdirme Fonksiyonu
Devlet ile kişiler arasında çıkan vergi kaynaklı uyuşmazlıkların yargı
önüne getirilmesiyle birlikte, tarafların iddia ve savunmaları ile yargıcın re’sen
yapacağı araştırmalar çerçevesinde uyuşmazlığın sona erdirilmesi amaçlanır.
Bu
51
şekilde
vergi
yargısının
esas
fonksiyonunu,
uyuşmazlıkların
Kumrulu , “Anayasal Temeller”, s. 153.
Mehmet Batun, “Vergi Yargılamasına Egemen Olan İlkeler”, Yaklaşım Dergisi, S. 206, Şubat
2010, s. 258.
53
Aksoy, a.g.e., s. 7-9.
52
24
sonuçlandırılması oluşturmaktadır54. Bir uyuşmazlık sonlandırılırken yapılan
yargılama işine bağlı olarak, yeni türde uyuşmazlıkların ortaya çıkmaması da,
bu fonksiyona anlam kazandıran önemli bir husustur.
2. Çıkarlar Dengesini Koruma Fonksiyonu
Devletin
görevlerini
ve
topluma
sunacağı
hizmetleri
yerine
getirebilmesi için ihtiyaç duyduğu kaynağın büyük bir kalemini oluşturan
vergiler için yapacağı faaliyetlerle; bireylerin ekonomik refah düzeylerini en
üst noktada tutma gayretiyle “vergi” gibi bir külfetten kaçınma faaliyeti
arasında, bir “zıtlığın55” bulunması tabidir. Bu noktada yapılan vergilendirme
işlemlerinin hukuka uygunluğunun yargı eliyle denetlenmesi, bir taraftan
bireyi devlet karşısında korumakta; diğer taraftan devletin hukuka uygun bir
şekilde yaptığı vergisel işlemlerden kaçınma eğilimi olan birey faaliyetleri
karşısında, kamu alacağının korunmasını sağlamaktadır.
Vergi yargısı burada, hukukilik, kanuni idare ve vergilerin kanuniliği
kuralları çerçevesinde yargı denetiminde bulunarak bu temel işlevini yerine
getirmek durumundadır56; ayrıca, bir tarafı devlete ait olan karşılıklı çıkarların
savunulmasında, kamu gücünü kullanamayan taraf aleyhine devinmesi
mümkün olan dengeyi, yeniden sağlamakla da yükümlüdür.
Re’sen araştırma, bu amaçlara yönlenen vergi yargı yerinin elini
güçlendiren etkili bir silahtır.
3. İçtihat Yaratma Fonksiyonu
Sürekli değişen ekonomik koşullar ile vergi yargılama hukukunun yeni
bir dal olması nedenleriyle, uygulamada ortaya çıkan bazı sorunlar, salt
54
Karakoç, a.g.e., s. 39.
Yüce, a.g.e., s. 45.
56
Kumrulu, a.g.e., s. 19.
55
25
mevzuat düzenlemeleri ile çözülememektedir. Bu nedenle bir taraftan
içtihatlar yoluyla vergi uyuşmazlıkları çözümlenirken, diğer taraftan bu yolla
maddi hukuk ve yargılama hukukunun da geliştirilmesi sağlanmaktadır.
Vergi kanunlarında bulunan boşluklar, uyuşmazlıkların çıkmasına
neden olduğundan, bu boşlukları doldurmak, yargı organlarına düşen bir
görev olup bu tip durumlarda vergi yargısı hukuk yaratacaktır. Boşlukların
doldurulması yöntemlerinden biri de kıyastır. Maddi vergi hukukunda kıyas
yasağı vardır. Ancak şekli vergi hukuku açısından kıyas yolu ile boşluk
doldurmak mümkündür. Açıklamak gerekirse, usule ve yargılamaya ilişkin
düzenlemelerde boşluk bulunduğu takdirde vergi yargısı hukuk yaratmakla
görevli olacaktır. Vergi yargısı, usul kurallarını uygularken ya da boşluk
doldururken, hukukun genel ilkelerinden olduğu kadar, yargılama hukukunun
ilke ve kurallarından ve bu arada özel olarak vergi yargılama hukukunun
ilkelerinden yararlanmak, bunları bir bütün halinde göz önünde bulundurmak
durumundadır.57 Ancak bu şekilde, vergi yargılama hukukunun içtihat
yaratma gibi önemli bir işlevi sağlanmış olacaktır.
4. Hukuki Güvenliği Sağlama Fonksiyonu
Vergi
kanunlarının
uygulanması
esnasında
ortaya
çıkan
uyuşmazlıkların çözümünde yargı kontrolünün bulunması, hukuk devletinin
gerekleri arasındaki kanuni idare ilkesi ile devlet faaliyetlerinin belirliliği ilkeleri
gereğince özellikle bireylerin hukuki güvenliğini sağlaması açısından önem
arz etmektedir. Vergilendirmede vergi idaresinin işlemlerinin istikrarlı ve belirli
olması yükümlüler için çok önemlidir. Hukuki güvenlik ilkesi sadece bireyler
için değil, aynı zamanda vergilerin Anayasa ve vergi kanunlarına uygun bir
şekilde
alınmasının
sağlamaktadır58.
57
58
Kumrulu, a.g.e., s. 67.
Aksoy, a.g.e., s. 9.
sağlanmasıyla,
vergi
idaresi
için
de
güvenlik
26
5. Vergi Adaletini Sağlama Fonksiyonu
Anayasanın 73. maddesinin 2. fıkrasında “Vergi yükünün adaletli ve
dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” denilmek suretiyle
anayasa, vergi adaletinin sağlanması hususunda özellikle yasama ve
yürütmeye yönelik görevler yüklemektedir.
Devletin vergilendirme yetkisine dayanılarak yapılan düzenlemelerin
ve gerçekleştirilen vergilendirme işlemlerinin hukuki denetimini yapan vergi
yargısının da, bu açıdan vergi adaletinin sağlanmasına dolaylı olarak
yardımcı olduğunun kabulü gerekmektedir59.
B. Vergi Yargılama Hukukuna Hakim İlkeler
Dava türleri itibariyle vergi yargılama hukukuna egemen olan ilkeler
farklılık gösterebilmektedir. İptal davalarında, kamu düzeniyle doğrudan ilgili
ceza muhakeme usulleri; tam yargı davalarında ise, subjektif bir hakkın konu
edilmesi nedeniyle medeni hukuk usulleri baskındır. Ancak davanın idaresi
bakımından bu usul farklılıkları açık bir surette görülmediğinden, her iki
sisteme de yer verilmektedir60.
Avrupa Toplulukları Adalet Divanı tarafından 1959 tarihinde kabul
edilen bir düzenlemeye göre Fransa, Almanya ve İtalya’nın ortak idari
yargılama ilkeleri şunlardır: Re’sen araştırma, yargılamanın mahkeme
tarafından yürütülmesi, dolaysızlık ve açıklık61.
Ülkemizde de vergi yargılaması hukukuna egemen olan ilkeler, idari
yargılama hukukunun temel ilkeleriyle genel olarak aynıdır62. Vergi yargılama
59
Yüce, a.g.e., s. 50; Karakoç, a.g.e., s. 43.
Onar, a.g.e., s. 1937, 1938.
61
Ali Ülkü Azrak, Avrupa Topluluklarında İdari Yargının Genel Esasları, İ.Ü. SBF. Yayınları,
No:8, İstanbul, 1982, s. 141-146; atıf yapan Kumrulu, a.g.e., s. 80.
62
Kumrulu, a.g.e., s. 66.
60
27
hukukuna hakim ilkeler, atıf yapılan kanun gereği 63 muhakeme kurumları
bakımından organik olarak medeni yargılama hukuku ilkelerine; konunun
kamu yararı öğesindeki baskınlık nedeniyle de özellikle ceza yargılama
hukukundaki ilkelerle yakın benzerlik göstermektedir64. Ancak vergi yargısı,
“ekonomik yaklaşım” gibi tamamen kendine özgü yargılama ilkelerine de
sahip bulunmaktadır65.
1. Kamuya Yararlılık İlkesi
İdare ve vergi hukukunun objektif niteliğinden kaynaklanan kamuya
yararlılık, kamu hukukunun özelliği gereği idari yargının ve vergi yargısının en
temel ilkesidir. Bu ilkeden türediği kabul edilen diğer tüm yargılama ilkelerinin
de kamuya yararlılık ilkesi ekseninde değerlendirilmesi gerekmektedir66.
“Kamu hizmetlerinin görülmesi” ile “hukuk devleti” gibi, devlet ile
kişilere yönelik iki yönü bulunan kamu yararının 67; yargılama sürecinde,
özellikle korunacak öznenin birey olduğu kabulünden hareketle, hak arama
yollarının genişletilerek kamusal adalet ve haklılık duygusunu etkileyen bir
ilke haline dönüştüğü kabul edilmektedir68.
2. Yazılılık İlkesi
İYUK’un 1. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “Danıştay, bölge idare
mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama
usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır.” hükmü uyarınca, dava
ve cevap dilekçeleri yazılı olarak verilir ve şekle tabidir.
63
İYUK’un 31/1. Maddesinde, 6100 sayılı HMK’ya yapılan atıf.
Yahya Zabunoğlu, “İdari Yargılama Usulü: Genel İlkeler Pozitif Düzenlemeler” Danıştay İdari
Yargıda Son Gelişmeler Sempozyumu, Ankara, 1982, s. 95.
65
Karakoç, a.g.e., s. 63.
66
Kumrulu, a.g.e., s. 83.
67
Kumrulu, a.g.e., s. 5.
68
Zabunoğlu, a.g.m., s. 100.
64
28
Kararlar, genelde duruşmasız olarak evrak üzerinden yapılan inceleme
sonucu
verilir. Danıştay,
yazılılık ilkesinin
bir sonucu
olarak vergi
yargılamasında şahit ifadesine yer verilemeyeceği 69, bununla beraber idari
yargılamada ifade alınması yönteminin de bulunmadığı 70 yönünde kararlar
vermiştir
Ancak re’sen araştırma yükümlülüğü gereğince mahkeme, tarafların
yazılı iddia ve savunmaları ile bunları desteklemek amacıyla dosyaya ibraz
ettikleri belgeleri ve ilgili kişilerle kuruluşlardan bizzat getirteceği diğer bilgi ve
belgeleri değerlendirmek; gerektiğinde keşif yapmak ve bilirkişinin görüşüne
başvurmak
ve
duruşma
yapmak
suretiyle
bir
yargıya
ulaşmak
durumundadır71.
3. Ekonomik Yaklaşım İlkesi
Vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyeti, olayların ekonomik içeriği ile
ilgilidir. Vergilendirme esnasında bir olayın görünüşü yerine, gerçek
ekonomik özü, ekonomik yorum yöntemiyle esas alınmalıdır. Bu nedenle
önem
arz
eden
ekonomik
yaklaşım,
kanunların
ve
olayların
yorumlanmasında hukuki biçimlerin ötesine geçilmesine imkan sağlar72.
İYUK’un 31/2. maddesinde “bu kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunan haller saklı kalmak
üzere, vergi uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi Usul Kanununun ilgili
hükümleri uygulanır.” denilmek suretiyle vergi uyuşmazlıklarıyla ilgili özel
olarak yapılan atfın karşılığı, VUK’un 3/B. maddesinde “İspat” kavramıyla
yansımasını bulmaktadır. Bu şekilde ekonomik yaklaşım ilkesi, vergi
69
Danıştay Üçüncü Dairesinin 24.12.1986 tarih ve E: 1986/1201, K: 1986/2706 sayılı kararı.
Danıştay Sekizinci Dairesinin 25.02.2004 tarih ve E: 2003/3369, K: 2004/917 sayılı kararı.
71
Candan, a.g.e., s. 56.
72
Yıldırım Taylar, “Vergi Yargılaması Hukukunda İspat Yüküne İlişkin Genel Esaslar ve Bu
Bağlamda Bir Danıştay Kararının Değerlendirilmesi“, Muallâ ÖNCEL’e Armağan, C. II, Ankara,
2009, Ankara Üniversitesi Yayınları, s. 1197.
70
29
yargılama hukukunun ilkeleri içerisinde özel olarak kendine yer açmış
görünmektedir.
VUK m. 3/B’ye göre; “Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu
olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır” denilerek ekonomik
yaklaşım ilkesi izah edilmektedir.
Bu hükmün devamında,
“…bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek
mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi
doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası
olarak kullanılamaz.” ifadesiyle, ispat araçlarından bahsedilerek bir alt ilke
olarak “delil serbestisi ilkesi”nin vergi yargılamasında kullanılmasına neden
olduğu ileri sürülmektedir73.
Son fıkrasında ise ispat yüküne değinilerek “İktisadi, ticari ve teknik
icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir
durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.”
hükmüne yer verilmiştir.
Ekonomik yaklaşım, vergi hukukuna özgü bir yorum yöntemidir ve gerek
maddi olayın saptanmasını gerek hukuk kuralının yorumunu içerdiğinden bir
üst kavram olarak kullanılır. Vergiyi doğuran olayın, ekonomik niteliği ve
işlerliğine göre saptanmasına ve değerlendirilmesine vergi hukukunda
ekonomik irdeleme denir. Vergiyi doğuran olaya uygulanacak hukuk kuralının
ekonomik gerçekler göz önüne alınarak saptanması ise ekonomik yorumdur ve
bu karar aşamasında yapılan bir yorumdur. Ekonomik irdeleme ve ekonomik
yorum, ekonomik yaklaşım üst kavramının unsurlarıdır74.
73
Karakoç, a.g.e., s. 102.
Mualla Öncel, Ahmet Kumrulu, Nami Çağan, Vergi Hukuku, Değişiklikler İşlenmiş 14. Bası,
Turhan Kitabevi, Ankara, 2007, s. 24, 25.
74
30
4. Delil Serbestisi İlkesi
Genel olarak idari yargılama hukukunda, bir davada hak iddiasıyla
lehe karar elde etmek amacıyla dayanılan olay ve dayanaklar hususunda
mahkemeyi
inandırmaya
yönelik
faaliyetlere
“ispat”
denir.
Bir
şeyi
ispatlamaya elverişli araçlara “delil” denilmesi ve delil türleri hakkında
kanunca yapılmış bir sınırlama ve saptama bulunmaması ve de idari yargıda
re’sen araştırma ilkesinin cari olması75; diğer taraftan idari davaların mahiyeti
icabı yemin hariç her türlü delille ispatının mümkün olduğuna76 dair geçerli
olan genel kabul, “delil serbestisi ilkesinin” dayanaklarını oluşturmaktadır.
Vergi yargılama hukukundaki bu dayanaklar, yargılama tekniği
açısından yukarıda bahsedilen VUK’un 3/B maddesindeki “delil serbestisi
ilkesinden” öncelikli olarak gelmekte ve müstakilen delil serbestisine imkan
vermektedir.
Vergi yargılama hukukunda delil serbestisi esasının benimsenmesinin
bir diğer nedeni, bir davaya konu edilen olayda, maddi gerçeğin mahkemece
re’sen araştırılması zorunluluğuna dayanmaktadır. Bunun için de, ispatlama
vasıtası olarak kullanılabilecek delil türleri konusunda sınırlandırma yapılması
söz konusu değildir77. Bu noktada, İYUK madde 31’de HMK’ya yapılan atıf
konuları arasında bulunmaması ve VUK’un 3. maddesinde de kabul
edilmemiş olması nedenleriyle vergi yargılama hukukunda kullanılamayan tek
delilin “yemin78” olduğunu söylemek mümkün olacaktır.
Fransız öğretisinde Colson, idari yargılamada delil serbestisinin,
medeni yargılamadaki kullanımından daha gerekli ve daha geniş bir kapsama
sahip olduğunu söylemekte ve buna gerekçe olarak, medeni yargılamada
75
Süheyla Şenlen Sunay, İdari Yargılama Usulüne Hakim Olan İlkeler Karşısında İspat ve Delil
Hususları, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul, 1997, s. 27, 33, 57.
76
Erçetin Yorgancıoğlu, “Danıştay Yargılama Usulünde Re’sen İnceleme Yetkisi”, İdare Hukuku ve
İdari Yargı ile İlgili İncelemeler, Danıştay Yayını, Ankara, 1976, s. 237.
77
Kumrulu, a.g.e., s. 87.
78
HMK’ya göre bilirkişiye verdirilen “yemin”, bilirkişi raporunun sıhhat şartına ilişkin olup, tek
başına yargılamada bir delil değildir.
31
esas olarak kanuni delil ilkesinin geçerli olmasına karşın, idari yargılamada
“mutlak gerçekliğin” aranıyor olmasını göstermektedir79.
5. Delillerin Serbestçe Değerlendirilmesi İlkesi
Bu ilke, vergi yargılama hukukuna hakim olan re’sen araştırma ile delil
serbestisi ilkelerinin doğal bir sonucu ve tamamlayıcısı olarak karşımıza
çıkmaktadır. Kesin bir delil kuralına bağlı olmayan mahkeme/hakim; mantık
kurallarını, hayat tecrübesini ve özel bilgilerini kullanarak davanın genel
sonucundan elde ettiği kanaate göre serbestçe karar verecektir80.
Nelerin delil olacağı, delil sayısı ve nitelikleri, hüküm öncesinde geçerli
olan delil serbestisi ilkesine ilişkindir. Delillerin serbestçe değerlendirilmesi
ilkesi ise, delil olarak kabul edilen ispat vasıtalarının önceden konulmuş bir
sınırlamaya
bağlı
olmadan,
yalnız
mahkeme
tarafından
serbestçe
değerlendirildiği hüküm aşamasında geçerli olan bir ilkedir81.
6. Usul Ekonomisi İlkesi
Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında yer alan “Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir.”
hükmündeki ifade nedeniyle çabukluk ve ucuzluk ilkesi olarak da anılan bu
ilke, re’sen araştırma ve yazılılık ilkeleriyle doğrudan ilişkilidir82.
79
Jean-Philippe Colson, L’Office du Juge et la Preuve dans le Contentieux Administratif, Paris
1970.s.165; atıf yapan, Çağdaş Evrim Ergün, “Vergi Yargılamasında Re’sen Araştırma İlkesi”,
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Ankara, C. LV, S. 2, 2006, s. 22,
acikarsiv.ankara.edu.tr., (21.02.2012).
80
Karakoç, a.g.e., s. 118.
81
Karakoç, a.g.e., s. 119.
82
Kumrulu, a.g.e., s. 99.
32
HMK’nın
“usul
ekonomisi
ilkesi”
başlıklı
30.
maddesinin 83
gerekçesinde de, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6. maddesine
atıf yapılarak makul sürede ve az masrafla yapılacak yargılamanın, adil
yargılanma hakkıyla ilişkisi vurgulanmıştır.
Vergi yargılamasında geçerli olan objektif hukukun sağlanması, ne
kadar çabuk ve ucuz olursa, yargılamadan beklenen kamu yararı da o ölçüde
kazanılmış demektir84. Re’sen araştırma ilkesinin bu ilkeyle etkileşimine
üçüncü bölümde değinilecektir.
7. Re’sen Araştırma İlkesi
Çalışma konumuzu oluşturan bu ilkeyle ilgili olarak bu aşamada,
sadece vergi yargılama hukukunda uygulanan bir ilke olarak izahıyla
yetinilmiştir.
Re’sen araştırma ilkesi, İYUK 20/1. maddesinde “Danıştay ile idare ve
vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri
kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri
evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili
diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde
yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir
defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.” hükmüne yer verilmek suretiyle
düzenlenmiştir.
Re’sen araştırma ilkesi gereği mahkeme, dosyanın tamamlanması için
gerekli usul işlemlerini yerine getirerek davanın sevk ve idaresi, maddi
olayların tespiti konusunda, tarafların hiç değinmedikleri olayların ve delillerin
83
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
84
Zabunoğlu, a.g.m., s. 100.
33
elde edilmesi ve dava ile ilgili gerekli görülen ve kamu düzeninden olan
konularda kendiliğinden araştırma yapabilecektir85.
Yukarıda sayılan ilkelerin yanı sıra doktrinde, vergi yargılama
hukukuna hakim ilkeler arasında, toplu yargılama usulü86 ile gizlilik87
ilkelerinin de sayıldığını belirtmek gerekir.
III. VERGİ YARGILAMA HUKUKUNDA RE’SEN ARAŞTIRMA
A. Re’sen Araştırma Kavramı
“Re’sen” kavramı, kendi başına, kendiliğinden, bağımsız olarak ve
kimseye bağlı olmaksızın anlamlarına gelmektedir.88 Örneğin, Anayasanın
105. maddesinde geçen “Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve
emirler aleyhine Anayasa mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz."
ifadesindeki kullanımı gibi, özellikle kamu otoritelerince hiçbir bağımlılığa ya
da sevke bağlı kalmadan icra edilebilen iş ve işlemler için “resen” kavramı
kullanılabilmektedir.
VUK’un 30. maddesine göre “Re’sen vergi tarhı, vergi matrahının
tamamen veya kısmen defter kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere
dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları
tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca
düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı
üzerinden vergi tarh olunmasıdır.”
hükmüyle, yapılacak bir tarh işleminin
kendiliğinden (resen) idarece gerçekleştirilebileceği ifade edilmektedir. Aynı
Kanunun “Re’sen Düzeltme” başlıklı 121. maddesinde ise, “İdarece tereddüt
edilmeyen açık ve mutlak vergi hataları re'sen düzeltilir. Kendi aleyhlerine
85
Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 219.
Yüce, a.g.e., s. 52.
87
Zabunoğlu, a.g.m., s. 98.
88
www.tdk.gov.tr., (09.05.2012).
86
34
düzeltme yapılan kimselerin düzeltmeye karşı vergi mahkemesinde dava
açma hakları mahfuzdur.” ifadesiyle, vergi hatalarının tespiti halinde düzeltme
işleminin, bir talebe dayanılmaksızın idarece kendiliğinden yapılabileceği
belirtilmektedir.
Eğer bir işlemden ziyade, bir hususun araştırılmasına yönelik olarak
re’sen harekette bulunuluyorsa, burada da “re’sen araştırmadan” bahsetmek
gerekecektir.
Vergi toplamakla görevli kamu birim ve görevlilerince, mükellefiyetle
ilgili maddi olayları, kayıtları ve mevzuları araştırmak ve tespit etmek (VUK m.
127), ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak tespit etmek ve
sağlamak (VUK m. 134), gibi yoklama ve inceleme görevleri idari açıdan
“resen araştırma/inceleme” yapılması anlamına gelmektedir.
Bu açıklamalardan hareketle “re’sen araştırma” kavramı için: “Belli bir
hususun gerçekliği, özelliği veya niteliklerinin ortaya konulması amacıyla,
görevli makamlar tarafından kendiliğinden yapılan araştırma ve incelemeler”
tanımlaması yapılabilecektir.
Re’sen araştırmanın, bir de idari yargılama faaliyetlerine bakan yönü
bulunmaktadır.
Yürürlükte
bulunan
Danıştay
Kanunu,
Bölge
İdare
Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve
Görevleri Hakkındaki Kanun ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda, doğrudan
“re’sen araştırma” kavramının geçtiği bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak
vergi yargılama hukukunun kamusal yönü ile adı geçen kanunlarda yer alan
bazı hükümler89 ve yargı içtihatlarından yorumlanarak, bu yargılama
disiplininde re’sen araştırma ilkesinin kendisini baskın bir şekilde hissettiren
varlığına ulaşılabilmektedir90.
Çalışma konumuzla ilgili olarak kapsamlı bir şekilde tanımlamak
gerekirse re’sen araştırma: Vergi yargılamasında ve genel olarak idari
89
90
Başta İYUK’un 20 ve 45. maddeleri ile Danıştay Kanununun 49 ve 61. maddeleri vb.
Öncel, Kumrulu, Çağan, a.g.e., s. 207.
35
yargılama usulünde mahkemenin, davanın açıldığı andan nihai karar
verilinceye kadar geçen safhada, davanın sevk ve idaresi; maddi olayın
mevcudiyeti, delili ve hukuk nitelendirmelerinin yapılması, hukuki çözüme
varmak için olaya uygulanacak hukuk kurallarının tespiti, iddia ve
savunmalarda ortaya konan maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığının
araştırılması; davanın süresinde açılıp açılmadığının araştırılması; idarenin
sorumluluk esasının tespiti ve hatta tarafların hiç değinmedikleri olaylar ve
delillerin elde edilmesi ve kamu düzeniyle ilgili olarak, tarafların talebine
ihtiyaç duymaksızın, kendiliğinden yaptığı tüm araştırma ve incelemeler,
anlamına gelmektedir.91
Bu tanımlama içerisindeki yargılama faaliyetlerine ilişkin uygulama
usulleri, vergi yargılama hukukuna egemen ilkeler arasında, “re’sen araştırma
ilkesi” adıyla yerini almış bulunmaktadır.
Diğer taraftan,
İYUK’un 14. maddesinde düzenlenen ilk inceleme
yetkisi, re’sen inceleme olarak değerlendirilmekte ise de, maddi olayın
araştırılması ve maddi gerçeğe ulaşılması için dava dosyasında yer almayan
bilgi ve belgelere mahkeme tarafından ulaşılmaya çalışılması faaliyetine
ilişkin olan re’sen araştırma, re’sen incelemeyi de kapsayan bir üst kavram
niteliğindedir92.
Dava malzemesinin toplanması konusunda mahkemenin aktifliği
anlamına da gelen re’sen araştırma ilkesi, tarafların ileri sürdüğü delillerle
bağlı olmayan mahkeme için bir “hak”, ama aynı zamanda hukuki talep ve
kamu düzeni bakımından önem taşıyan olayları incelemek zorunda olan
mahkeme için de bir “yükümlülük93 ” niteliğindedir.94
91
Şenlen Sunay, a.g.e., s. 12.
Ergün, a.g.m., s. 4.
93
Bu konuda mahkemenin takdir yetkisinin olmadığı anlamına gelir.
94
Karakoç, a.g.e., s. 88.
92
36
Ayrıca re’sen araştırma ilkesi, uyuşmazlık konusu olayların ve delillerin
mahkemece
tek
başına
araştırılması
değil,
bunların
doğruluğundan
mahkemenin tek başına “sorumlu” olması anlamına da gelmektedir.95
Fransız vergi yargılamasında ise, tahkik usulünün (la procédure
inquisitorial)
benimsenmiş olmasının doğal bir sonucu olarak, Fransız
öğretisinde de re’sen araştırma ilkesi geçerli bir konuma sahip olmuştur.96
B. Re’sen Araştırmanın Dayanağı ve Varlık Nedenleri
İYUK’un 20/1. maddesindeki, “Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri,
bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden
yaparlar. [...] lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin
verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler” hükmü ile VUK’un
3. maddesinde “İspat” başlıklı “B” bendinde yer alan “vergilendirmede vergiyi
doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır”
hükümleri, vergi yargılama hukukunda re’sen araştırma ilkesinin temel yasal
dayanaklarını oluşturmaktadır.
İdari rejim gereği, VUK’un bu hükmü vergilendirme işlemlerini
ilgilendirir gibi görünse de, dava konusu bir vergisel işlemin hukuka
uygunluğunu re’sen araştırmayla denetleyen Mahkemenin, maddi olayı ve
bunun gerçek mahiyetini belirleyebilmesi gerekmektedir97.
Diğer taraftan yargılama usullerini birbirinden ayıran en önemli
farklılıklardan biri, hakimin davanın yürütülmesindeki rolü ve haiz olduğu
yetkidir98. Ceza yargılama hukukunda olduğu gibi kamusal yararın baskın
olması nedeniyle, idari yargılama hukukunda da hakimin yetkileri oldukça
geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu şekilde vergi yargılamasının, bir kamu
95
Karakoç, a.g.e., s. 93.
Louis Trotabas, Jean Marie Cotteret, Droit Fiscal, 3.ed., Dalloz, Paris 1977 s.302; atıf yapan,
Kumrulu, a.g.e., s. 82.
97
Kumrulu, a.g.e., s. 91.
98
Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 219.
96
37
hukuku dalı olması nedeniyle re’sen araştırma kullanılarak kamu düzeni ve
kamu yararının sağlanması amaçlanmaktadır.
Kamu gücünü elinde bulundurması nedeniyle silah (bilgi-belge,
yaptırım vb.) üstünlüğüne sahip olan idare karşısında bireyin korunması,
yargılamanın
sağlıklı
işleyerek
dengenin
sağlanabilmesi
için
gerekli
olduğundan, re’sen araştırma yetkisi işlevsel bir ilke haline gelmektedir 99.
Ayrıca, devlet egemenliğine dayalı olan verginin ve vergilendirme
yetkisinin teorik temelleri de, re’sen araştırma ilkesinin vergi yargısındaki
varlık nedenleri arasında sayılmaktadır100.
Vergi yargılama hukukunda re’sen araştırmanın varlık nedenleri olarak
yukarıda
anlatılan
bütün
bu
hususlar,
toplamda
hukuk
devletinin
gerçekleştirilmesi amacına hizmet etmektedir.
C. Re’sen Araştırmanın Uygulandığı Diğer Yargılama Alanları
Bir
uyuşmazlığın
çözümlenebilmesi
amacıyla
ispat
araçlarının
mahkemeye sunulması ve dava malzemesinin hazırlanması konusunda,
yargılama hukuk dallarında iki yöntem söz konusudur.
Bu yöntemler, davanın ve savunmanın dayanağını oluşturan olayların
ve bunlarla ilgili delillerin (dava malzemesinin) taraflarca mahkemeye
sunulmasını ifade eden “taraflarca hazırlama” ile; dava malzemesinin
hazırlanmasında tarafların yanında mahkemenin de görevli olmasını ifade
eden “re’sen araştırmadır”.101
99
Yücel Oğurlu, “Danıştay Kararları Işığında İdarî Yargılama Usulünde Resen Araştırma İlkesi”,
Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, C. II, S. 1, 1998. s. 121.
100
Mehmet Sönmez, "Vergi Yargısında Re’sen Araştırma İlkesi Ve Yargılama Sürecine Etkisi"
konulu bildiri, Danıştay İdari Yargı Sempozyumu (Yayınlanmamış), Ankara, 2012, s. 4.
101
Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara,
2003, s. 405, 406; Zabunoğlu, a.g.m., s. 93.
38
İdari yargılama hukukuna ve özellikle vergi yargılama hukukuna
egemen olan re’sen araştırma ilkesinin, uygulandığı diğer yargılama alanları
ve uygulama yöntemlerinin açıklanması, re’sen araştırma ilkesinin yargılama
dallarındaki yerinin ve öneminin anlaşılması açısından gerekli bulunmaktadır.
1. Medeni Yargılama Hukukunda
Medeni yargılama hukukuna, taraf hakimiyeti, iddia ve savunmaların
teksifi,
yazılılık,
dosyanın
taraflara
açık
olması
ve
yargılamanın
yürütülmesinde yargıcın egemenliği ilkeleri hakimdir102.
Medeni hukukta, subjektif ispat yükünün paylaştırılmasında, 4721
sayılı Medeni Kanunun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm
bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını
ispatla yükümlüdür.” hükmüyle belirlenen genel kural geçerlidir. Objektif ispat
yükünün ön plana çıktığı re’sen araştırma ise istisnai bir ilkedir103.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Taraflarca getirilme
ilkesi” başlıklı 25. maddesinde yar alan “(1) Kanunda öngörülen istisnalar
dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları
kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi
bulunamaz.
(2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden
delil toplayamaz.” hükmüne göre, bu ilkenin uygulandığı medeni yargılama
hukukunda mahkeme, dava malzemesinin toplanması konusunda yetkisizdir
ve hakim incelemeyi taraflarca oluşturulmuş olan dava malzemesi üzerinden
yapar.
İdari yargıda ise, re’sen araştırma ilkesinin bir sonucu olarak üçüncü
kişilerin
102
103
dahi
hukuku
Zabunoğlu, a.g.m., s. 91-94.
Kumrulu, a.g.e., s. 75.
kendiliğinden
korunacağı
varsayılarak,
davaya
39
katılma/davanın ihbarı gibi müesseselere gerek bulunmadığı yönünde
görüşler ileri sürülebilmektedir104.
Medeni yargıda tarafların eşit konumda olması ve kendi yararını
savunan yanların kendi işlerini en iyi bilecek durumda olması nedenleriyle
mahkeme pasif bir konumda tutulmakta ise de, bu yargı düzeninde görülen
boşanma, babalık ve kadastro gibi “kamu yararı” baskın olan davalarda ve
kamu düzeninden olan dava şartları ile mahkemece tarafların re’sen isticvabı
gibi hallerde re’sen araştırma ilkesi kısmen uygulanmaktadır105.
2. Ceza Yargılama Hukukunda
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 1. maddesinde “Ceza Kanununun
amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini,
kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini
önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun
temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.”
denilmek suretiyle bu hukuk dalındaki kamu yararı ve düzeni öncelenmiş ve
ceza muhakemesi açısından da temel bir konuma yerleşmiştir.
Delil serbestisi, masumluk karinesi ve tasarruf edilmezlik ilkelerinin
hakim olduğu ceza yargılama hukukunun aynı zamanda kamu düzenini
gözeten özelliği nedeniyle, idari yargılama hukukuyla aralarında özellikle
re’sen araştırma ilkesi açısından paydaşlık bulunmaktadır106.
İdari yargıda, idarenin hukuka uygun davranmasının sağlanması
amacıyla re’sen araştırma ilkesi uygulanmakta ise de; ceza muhakemesinde,
asıl amaç maddi gerçeğe ulaşmak olduğundan, yasal kayıtlar ve hatta
104
Candan, a.g.e., s. 714.
Zabunoğlu, a.g.m., s. 92, 93.
106
Kumrulu, a.g.e., s. 72-77.
105
40
sanığın itirafıyla bile bağlı kalınmaksızın daha ileri boyutta bir re’sen
araştırma faaliyetinde bulunulur107.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 160/2. maddesi108 de bize
ayrıca göstermektedir ki, re’sen araştırma ilkesi ceza yargılamasının daha
soruşturma evresinde hayatiyet kazanmaktadır.
107
Kumrulu, a.g.e., s. 72, 73.
“Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için,
emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak
muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”
108
İKİNCİ BÖLÜM
RE’SEN ARAŞTIRMA İLKESİNİN KAPSAM VE İŞLEVLERİ
I. RE’SEN ARAŞTIRMA İLKESİNİN KAPSAMI
İdari yargılama hukukunun temel kanunları olan Danıştay Kanunu,
Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin
Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun ve İdari
Yargılama Usulü
Kanunu’ndaki düzenlemelerden hareketle, vergi yargılama süreçlerinde
re’sen araştırma ilkesinin uygulayıcıları ve uygulama alanları yönünden, ilk
görünüşte bir kapsam belirlemesi yapabilmek mümkündür.
A. Yetkili Merciiler Bakımından
İYUK’un 20/1. maddesindeki “Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri,
bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden
yaparlar...” hükmü uyarınca, re’sen araştırma yapma yetkisi Danıştay, idare
mahkemeleri ve vergi mahkemelerine –ve de hakime- aittir.
Ayrıca, 2755 sayılı Danıştay Kanunu’nun 49. maddesi109, Danıştay’ın
re’sen araştırma yetkisini açıkça düzenlemektedir. Ancak, Danıştay’ın re’sen
araştırma yetki ve görevi, sadece ilk derece yargı yeri olarak bakmakta
olduğu davalar için geçerli olduğundan, “temyizen” incelediği davalarda
re’sen araştırma yapma yetkisi bulunmamaktadır110. Ancak kamu düzeninden
109
“İncelenmekte olan işler hakkında lüzum görülen her türlü evrak getirtilebileceği ve bilgi
istenebileceği gibi, tamamlayıcı veya aydınlatıcı bilgiler alınmak üzere ilgili dairelerden veya uygun
görülecek diğer yerlerden yetkili memur ve uzmanlar da çağırılabilir”
110
Kazım Yenice, Yüksel Esin, Açıklamalı- İçtihatlı- Notlu İdari Yargılama Usulü, Ankara, 1983,
s. 539,540.
42
olan hususlar söz konusu olduğunda, karar düzeltme safhasında dahi bu
ilkenin uygulanabileceğine dair kararlar111 verilebilmektedir.
Danıştay Kanununun 61/2. maddesi gereğince Danıştay savcıları da,
re’sen araştırma görev ve yetkisini Danıştay Başkanlığı aracılığıyla ifa
etmektedirler.
Diğer taraftan İYUK’un 20. maddesinde, Bölge İdare Mahkemeleri
sayılmamakta ise de; aynı Kanunun 45. maddesi112 gereği Bölge İdare
Mahkemeleri, maddi olaylar hakkında edinilen bilgiyi yeterli görmemeleri
halinde, gerekli inceleme ve araştırmayı kendileri yaparak nihai kararı
vereceklerinden, itiraz mercii olarak re’sen araştırma ilkesiyle bağlıdırlar.
B. Bilgi ve Belgeler Bakımından
İYUK’nun 20/1. maddesinde geçen “Mahkemeler belirlenen süre
içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin
verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler” ifadesi gereği
yargılamanın sevk ve idaresinden tek başına sorumlu olan mahkeme113,
hangi bilgi ve belgelerin isteneceği hususunda tam bağımsız bir konumdadır.
Ancak mahkeme, tarafların kamu düzenine ya da maddi olayın
tespitine yönelik bazı bilgi ve belgelerin istenmesi yönündeki taleplerini, yine
re’sen araştırma ilkesi gereğince dikkate almak zorundadır.
111
Danıştay Yedinci Dairesinin 21.04.1973 tarih ve E: 1972/2746, K: 1973/1182 sayılı kararı.
“Bölge idare mahkemesi evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda, maddi vakıalar hakkında
edinilen bilgiyi yeter görürse veya itiraz sadece hukuki noktalara ilişkin ise veya itiraz olunan
karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar verir. Aksi halde
gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas hakkında yeniden karar verir”
113
Maddede geçtiği üzere re’sen araştırma yapan Danıştay, Bölge İdare Mahkemesi ve tek hakim,
“mahkeme” kavramı içinde yer aldığından, çalışmada mahkeme kavramının yanında, ayrıca bu yargı
mercileri zikredilmemiştir.
112
43
Bu konuyla ilgili Danıştay, tesis edilen idari bir işleme ilişkin olarak, o
işlemin gerekçelerini açıklayan bilgi ve belgeler idareden talep edilmeden
yapılan yargılamanın “adil” ve “hakça” olmayacağına hükmetmiştir114.
C. Talepte Bulunulacak Kişiler Bakımından
İYUK’un 20/1. maddesi uyarınca “taraflardan ve ilgili diğer yerlerden”
bilgi ve belge talebinde bulunacak mahkeme, tarafların yanı sıra üçüncü
kişilere de, uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak gidebilecektir. Üçüncü
kişilerden sağlanacak bu bilgi/belgeler, ancak tarafların vakıf olmadığı
hususlara dair olacağından, vergi yargılamasında bu yola istisnai 115
durumlarda başvurulmaktadır.
İdari yargılamada çoğunlukla bilgi ve belgelerin idare elinde bulunduğu
kabul edilmekle birlikte, esas olarak beyan ilkesine dayalı olan vergisel
işlemlerde, yükümlünün aktif olan özelliği ve muhafaza yükümlülüğü itibariyle
bazı belgelerin (muhasebe kayıt, defter, fatura vb.) davacı taraftan da
istenilme zorunluluğu, vergi davalarında kendini göstermektedir. Belgenin
temin edilebileceği yer öncelikle dikkate alınmak suretiyle özellikle, ispat
külfetinin dağılımı itibariyle de bilgi/belge istenilecek taraf mahkemece re’sen
belirlenebilmektedir. Bu konuya ilişkin olarak, DVDDK’nın 16.06.2006 tarih ve
E: 2006/156, K: 2006/117 sayılı kararı yol gösterici niteliktedir116.
114
Danıştay Beşinci Dairesinin 06.06.1991 tarih ve E: 1990/4297, K: 1991/1099 sayılı kararı; atıf
yapan, Ergün, a.g.m., s. 9.
115
Örn. Sahte belge düzenleme faaliyetine ilişkin olarak yapılan ceza soruşturması ya da yargılaması
nedeniyle, defter ve belgelerin adli yargı makamlarının elinde olması.
116
www.danistay.gov.tr (15.05.2012), Gerekçe: “Kredi kartının finansman ihtiyacının giderilmesinde
kullanılması ticari icaplara uygun olmayıp, aksinin ispatı yukarıda açıklanan yasa hükmü gereğince
davacıya aittir. Dava dilekçesinde kredi kartı ile yapılan işlemlerden elde edilen hasılatın kayıt ve
beyan dışı bırakılan kısmının işletmenin finansman ihtiyacını karşılamak amacıyla kullanıldığı iddia
edilmekte ise de, bu durum inceleme sırasında inceleme elemanına belirtilmediği gibi yasal defter ve
belgelerde de izlenemediğinden kredi kartları ile tahsil edilen paraların işletmenin ne tür finansman
ihtiyacının karşılanmasında kullanıldığı da ortaya konulmamıştır. Bu durumda, mahkeme tarafından
vergi ve fon asılları hakkında, kredi kartı işlemlerinden elde edilen hasılatın işletmenin nakit
ihtiyacının giderilmesinde kullanıldığını kanıtlayıcı tüm bilgi ve belgeler davacıdan istenerek
incelendikten sonra…”
44
II. RE’SEN ARAŞTIRMA İLKESİNİN İŞLEVLERİ
Re’sen araştırma ilkesi doktrinde, yargılama sürecindeki belli konular
açısından: Dosyasının tekemmülü sırasında, kamu düzeni bakımından ve
dosya dışında inceleme bakımlarından olmak üzere üç başlığa ayrılarak
incelenmektedir117.
Aslında re’sen araştırma ilkesinin kapsamına dair yapıldığı anlaşılan
bu ayrımla, bu ilkenin yargılama işinin görülmesinde önem kazandığı ve
vazgeçilmez sonuçlarının bulunduğu işlevleri kastedilmektedir.
Re’sen araştırma ilkesinin yargılama süreç ve hususlarına ilişkin bu
işlevlerinin, üst çatıda vergi yargılama hukukunun -birinci bölümde açıklananfonksiyonlarını da desteklediği anlaşılmaktadır.
A. Dava Dosyasının Tekemmülü Sürecindeki İşlev
Vergi yargılamasında mahkeme, uyuşmazlığı, hiçbir usuli engel
kalmaksızın karar verilecek safhaya getirmek zorundadır. Mahkeme bu
işlevini, davanın açılmasından dosyanın tekemmülüne kadar, dilekçeler ve
dosya üzerinde re’sen incelemelerde bulunmak suretiyle gerçekleştirir. Bu
kapsamda, davaya ilişkin ara kararları ile savunmalar için belirlenen sürelerin
uzatılması/kısaltılması
hususlarında
da
mahkeme
re’sen
belirleme
yapabilmektedir.
2577 sayılı Kanunun "Dilekçeler üzerine ilk inceleme" başlıklı 14.
maddesinin
3.
fıkrasında
"Dilekçeler,
Danıştay’da
daire
başkanının
görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise
mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından: a) Görev ve
yetki, b) İdari merci tecavüzü, c) Ehliyet, d) İdari davaya konu olacak kesin ve
yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, e) Süre aşımı, f) Husumet, g) 3
117
Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 218.
45
ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları, Yönlerinden sırasıyla incelenir."
şeklinde yer alan hükme göre, sayılan hususların sırasıyla davanın her
aşamasında re’sen göz önünde bulundurulması gerekmekte olup, aykırılığın
tespiti halinde nasıl bir kararın verileceği ise bu düzenlemeyi takip eden 15.
maddede yer almaktadır.
Ayrıca İYUK’un 6. maddesi gereğince, harç ve posta ücretinin
mevcudiyeti ve yaptırımları ile duruşma (m. 17/4), davanın ihbarı ve bilirkişi
seçimi gibi konularda (m. 31), davaya ilişkin olan dilekçe, savunma, karar gibi
belgelerin tebligat işlemleri (m. 16) ve bağlantılı davalar (m. 38/2)
hususlarında mahkeme, re’sen araştırma/inceleme yapmakla yükümlüdür.
B. Kamu Düzeni Bakımından İşlev
Kamu düzeni kavramı, kamu hizmetlerinin görülmesi, fertlerin
emniyetleri, toplumun dirlik, düzenlik ve huzurunu sağlamaya yönelik olarak,
hukukun gerçekleştirmeye çalıştığı himayeyi ifade etmektedir118.
Vergi kanunları da kamu düzenine ilişkin olduklarına göre 119, bu
kanunlara aykırı bir vergilendirme işleminin, yargılama sürecinde objektif
hukuk statüsü nazara alınarak irdelenmesi gerekecektir.
Vergi yargılama hukukunda, İYUK’un yukarıda açıklanan 14. maddesi
gereğince, dilekçeler üzerinde yapılacak ilk incelemelerin de dahil olduğu
kamu düzenine ilişkin diğer hususlarda, dava sonuçlanıncaya kadar her
aşamada re’sen araştırma yapılmak suretiyle, kamu yararı ve düzeninin
sağlanmasına ilişkin olarak önemli bir işlev yerine getirilmiş olacaktır.
Danıştay Beşinci Dairesi 08.12.1987 tarih ve E: 1985/815, K:
1987/1723 sayılı bir kararında120, re’sen araştırma ilkesine ilişkin olarak “bu
118
Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 226.
Turmangil, a.g.m., s. 156.
120
Ergün, a.g.m., s. 13.
119
46
yöntem, dava konusu işlemin tesisine esas olarak gösterilen hukuki nedenin
var olup olmadığının araştırılması, dayanağı olan bilgi ve belgelerin
derlenmesi şeklinde uygulandığı gibi, taraflarca öne sürülmemiş olsa dahi,
idare hukukunda kamu düzenine ilişkin olduğu tartışmasız kabul edilmiş olan,
görev, yetki, süre gibi konuların incelenmesi şeklinde de anlaşılır” ifadesine
yer vermiştir.
Dilekçeler üzerinde yapılacak ilk inceleme konularını saymazsak,
kamu düzeninin hangi hususlarda ortaya çıktığına dair yürürlükte yasal bir
düzenleme
bulunmadığından
yargı
içtihatlarıyla
bu
husus
açıklığa
kavuşturulmaya çalışılmıştır. Danıştay’ın verdiği kararlardan, yukarıda
sayılanların yanı sıra, kesin hüküm, kanunun normal tatbik alanı dışında
uygulanması veya açıkça öngördüğü esaslı şekil şartlarına uyulmaması,
isteme rağmen duruşma yapılmaması, alt derece idari yargı yerinin yargılama
usulü ilkelerine riayet etmemesi gibi hususların, kamu düzeninden olduğu
sonucuna varılmaktadır121.
Ayrıca tarh ve tahsil zamanaşımları da başlı başına kamu düzeninden
kabul edilerek122 re’sen araştırılması gereken hususlar içinde sayılmakta ise
de; Onar’a göre zamanaşımı (müruruzaman), dava açma süresi gibi hak
düşürücü bir nitelikte olmadığından -bir def’i olduğundan- mahkemece re’sen
nazara alınamayacaktır
123
. Ancak burada, zamanaşımına uğramış bir vergi
konusunda idarenin işlem yaptığı anda, zaman bakımından yetkisizlik 124 söz
konusu olacaktır. “Yetki” başlığı altında gerçekleşen bu hukuka aykırılık ise,
yine kamu düzenine ilişkin olacağından, bu yönüyle zamanaşımının re’sen
araştırılması gerekeceği sonucuna varılabilir.
Fransız Danıştay’ında ise, kamu düzenine ilişkin hususların re’sen
incelenebilmesi için, bu hususun dosya mevcudundan açıkça anlaşılması
121
Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 230.
Danıştay Yedinci Dairesinin E:1973/167, K:1973/3655 sayılı kararı; atıf yapan, Yorgancıoğlu,
a.g.m., s. 230.
123
Onar, a.g.e., s. 1961.
124
Şeref Gözübüyük, Yönetim Hukuku, Turhan Kitabevi, Güncelleştirilmiş 16. Bası, Ankara,
2002, s. 374.
122
47
gerektiğinden, ilk derece mahkemesinde davanın süresinde açılıp açılmadığı
hususu
bile,
ancak
dosyadan
açıkça
görülebilmesi
halinde
re’sen
araştırmaya konu edilebilmektedir125.
Son olarak, vergi yargılama hukukunda “vergi hataları” kamu
düzeninden olmamakla beraber, idare bakımından bu konuda yapılacak
re’sen düzeltme, bağlı yetki konusunu oluşturur. Buradan hareketle, kanunilik
denetiminin esas olduğu vergi yargısında da vergi hatasının re’sen
araştırılacağı sonucuna varmak mümkündür126.
Bu konuda VUK’un 386/2. maddesinde geçen, zamanaşımı ve vergi
hatalarının taraflarca ileri sürülmemiş olsa bile İtiraz Komisyonunca re’sen
nazara
alınacağı,
mealindeki
hüküm,
İYUK
uygulaması
ile
vergi
mahkemelerinin göreve başladıkları tarihten itibaren yürürlükten kaldırılmış
ise de, bu konuda ki yol gösterici özelliğini halen taşımaktadır.
C. Dosya Dışı İnceleme Bakımından İşlev
Bir davada uyuşmazlık, ya maddi olayın mevcudiyetine ve oluş
şekline, ya da bu olayın hukuki tavsifi ile uygulanacak hukuk kuralına, ya da
bunların hepsine ilişkin olabilir. Vergi yargılamasında mahkeme, dava
dosyasını, taraflarca hazırlama ilkesinden (itham usulü) farklı olan tahkik
usulüne (re’sen araştırma) göre incelerken, anılan hususlarda tarafların iddia
ve savunmalarına bağlı kalmaksızın özellikle iptal davalarında dosya dışı
inceleme yöntemlerini kullanarak re’sen araştırma yapmak durumundadır.127
DVDDK’nın 03.07.2009 tarih ve E: 2008/78, K: 2009/362 sayılı
kararında
“Vergilendirmeye karşı açılan davalarda ilgililer adına yapılan
vergilendirmenin hukuka uygunluğu konusunda bir yargıya ulaşabilmek için
idari yargı yerlerince, kendilerine tanınan re'sen araştırma yetki ve görevinin
125
Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 228.
Kumrulu, a.g.m., s. 92.
127
Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 231, 232, 245.
126
48
sınırlarının Vergi Usul Kanununun ilgili hükümleri de gözetilerek belirlenmesi
gerekmektedir. Esasen bu yetki ve görevin, davanın karara bağlanabilmesi
için dava dosyasında bulunmayan ancak, tarafların iddia ve savunmalarının
dayandığı durumların varlığı ve doğruluğunu saptamak amacıyla olanlar da
dahil olmak üzere gerekli görülen bilgi ve belgelerin edinilmesini sağlayan
kanıt toplama yetki ve görevi olduğu da açıktır.” değerlendirmesinde
bulunmuştur.
Öyle ise mahkeme, taraf iddialarına bağlı kalmaksızın, hem maddi
olayı araştırırken hem de hukuki değerlendirme ve nitelemelerini yaparken
re’sen hareket ederek uyuşmazlığı sonlandırmaya çalışacaktır.
1. Maddi Olay Bakımından
İYUK’un 20/1. maddesinde yer alan “lüzum gördükleri evrakın
gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer
yerlerden isteyebilirler” cümlesindeki “lüzum gördükleri” ifadesi mahkemeye,
ihtiyari bir değerlendirmenin ötesinde maddi olayı re’sen araştırma yetki ve
görevini vermektedir.
Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 26.5.2010 tarih ve E: 2009/9364, K:
2010/2639 sayılı kararına göre, "…2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 20. maddesi 1. bendinde, Danıştay ile İdare ve Vergi
Mahkemelerinin bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri
kendiliklerinden yapacakları hükme bağlanmakla İdari Yargılama Usulü
Hukukunda re'sen araştırma ilkesi benimsenmiş, aynı Kanunun 31.
maddesinin atıfta bulunduğu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 275.
maddesinde hakimin özel bilgi ve uzmanlık isteyen bir konuda bilirkişi
incelemesi yaptırmaya yetkili olduğu belirtilmiş bulunmaktadır. İdari yargı
yerleri, uyuşmazlık konusu olayın hukuki nitelendirmesini yapmak, olaya
uygulanması gereken hukuk kurallarını belirlemek ve sonuçta hukuki çözüme
varmak yönlerinden tam bir yetkiye sahiptirler. Ayrıca, bunlara ek olarak
49
olayın maddi yönünü belirleme noktasında da her türlü inceleme ve
araştırmayı kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, iddia ve savunmalarda
ortaya konan maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığını serbestçe
araştırabilirler, Tarafların hiç değinmedikleri olayları ve maddi unsurları
araştırmaya yönelebilecekleri gibi, maddi olayın çözümü için gerektiğinde
bilirkişi incelemesi de yaptırabileceklerdir. Bu durumda, davacı ticaret
odasının, araziler için takdir edilen birim değerlerinin fahiş olduğu iddiasının,
yukarıda belirtilen resen araştırma ilkesi de dikkate alınarak özel bilgi ve
uzmanlık isteyen bu konuda tayin edilecek bilirkişilere inceleme yaptırılmak
suretiyle karar verilmesi gerekirken, mahkemece bu iddia değerlendirilmeden
verilen kararda yasal isabet bulunmamaktadır..." gerekçesiyle, maddi olayı
re’sen araştırma görevi, mahkemeye tevdi edilmektedir.
Vergi yargısında maddi olay, kişi veya kurumların vergiye muhatap
olmalarına neden olan vergiyi doğuran olaydır ve bu maddi olay, verginin tarh
edilme ya da tahsil edilme nedenidir. Re'sen yapılacak araştırma, öncelikle
söz
konusu
tarh/tahsil
nedeninin
ve
de
şartlarının
gerçekleşip,
gerçekleşmediğinin belirlenmesini ve verginin üzerinden hesaplandığı
matrahın, doğru ve gerçek duruma uygun olup olmadığının belirlenmesi
amacını taşır128.
Vergi yargısında maddi olayın tespiti, dosya içeriğinden mümkün
olmadığı hallerde, ara karar ya da İYUK’un 31/1. maddesinde Hukuk
Muhakemeleri Kanununa yapılan atfa dayanılarak, delil tespiti, hakem
hastaneye sevk, bilirkişi ve keşif gibi vasıtalarla129 mümkün olmaktadır.
128
Sönmez, a.g.b., s. 15.
Danıştay Üçüncü Dairesinin 21.06.2001 tarih ve E: 1999/2246, K: 2001/2531 sayılı kararı: “Vergi
mahkemesince idari yargıda re'sen araştırma ilkesi uyarınca uyuşmazlık konusu inşaata ilişkin
mimari ve statik projeler ile inceleme konusu maliyet unsurları ve inşaatın bitim tarihindeki alanı göz
önünde bulundurulmak suretiyle konu hakkında teknik bilgiye sahip uzman bilirkişi kurulunca
mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi ile işin gerçek mahiyetinin araştırılıp,
belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, inceleme elemanının maliyetlerle sınırlı
olarak yapmış olduğu incelemede matrah farkının belirlenme yöntemi yerinde görülerek davacı
iddialarına itibar edilmeksizin ve gerçek maddi durum ortaya konulmaksızın kurumlar vergisi
tarhiyatının onanması yolunda verilen kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.”
129
50
Diğer taraftan, vergi yargılama hukukunda maddi olayın tespiti
bakımından çok özel bir dayanak daha vardır ki bu: İYUK’un 31/2.
maddesinde, Hukuk Muhakemeleri Kanunu yapılan atfa dayanılarak,
vergilendirme işlemlerinin yanı sıra yargılama süreçlerine de130 dahil edilen
VUK m. 3/B’ye göre131 “ekonomik yaklaşım” olarak adlandırılan ilkenin
uygulanmasına ilişkindir.
VUK’un bu maddesiyle; vergiyi doğuran olay nitelendirilirken biçimin
ötesine geçilerek132 özün -iktisadi boyutun- esas alınarak, vergi hukukunda
temel ilke olan "mali güce göre vergilendirme" ilkesinin özel hukuk
işlemleriyle (peçeleme, muvazaa vb.) işlemez hale getirilmesi, hem idari hem
de
yargısal
faaliyetle
önlenip,
vergilendirmede
eşitliğin
sağlanması
amaçlanmaktadır133.
Bahsedilen düzenlemede ayrıca ispat araçlarından bahsedilerek, bu
maddenin “delil serbestisi ilkesinin” vergi yargılama hukukundaki dayanağı ve
re’sen araştırma ilkesinin etkin kullanımı için bir unsur olduğu kabul
edilmektedir134. Maddenin son cümlesinde ise ispat yüküne değinilmektedir.
İdari rejim gereği mahkemenin sadece, VUK’ta yer alan bu
düzenlemeye uygun olarak idarenin işlem yapıp yapmadığını inceleyebileceği
ve idari usul kuralı niteliğindeki bu düzenlemenin mahkeme tarafından
bizatihi uygulanmasının kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğu 135; ayrıca
130
Kumrulu, a.g.e., s. 91.
"İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti
esastır. Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü
delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi
ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz. İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın
özelliğine göre normal ve mutat olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia
eden tarafa aittir."
132
DVDDGK 28.04.1995 tarih ve E: 1994/332, K: 1995/142 sayılı kararı: “...vergilendirmede vergiyi
doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemlerin gerçek niteliğinin esas olduğu kurala bağlandığından,
vergilendirme ile ilgili belgelerin biçimsel kurallara uygun düzenlenmiş olması olayın gerçek
niteliğinin araştırılması ve sonucuna göre işlem yapılmasına engel değildir. Bu tür belgelerin gerçeğe
aykırı veya içeriği yönünden yanıltıcı olduğu usulen geçerli başka kanıtlarla ispatlanabilir...”
133
Mustafa Akkaya, “Danıştay Kararlarında Ekonomik Yaklaşım” Danıştay İdari yargı
Sempozyumu, Ankara, 2004, www.danistay.gov.tr., (23.03.2012).
134
Sönmez, a.g.b., s. 13.
135
Candan, a.g.e., s. 56.
131
51
VUK’a yollamada bulunan İYUK’un 31/2. maddesinin, “atıf normu” niteliğine
uygun
düşmediği
ve
yargılamada
uygulanacak
temel
kanunu
belirsizleştirdiğinden vergi yargısının “kara deliği” olduğu yönünde görüşler
de bulunmaktadır136.
Ancak idari davaların mahiyeti icabı, maddi olayın re’sen araştırılması
ve yemin hariç her türlü delille ispatın mümkün olduğuna dair idari yargıda
münhasıran geçerli olan bu ilkeler ile ispat yüküne ilişkin genel ispat hukuku
ilkeleri zaten bu yargılama disiplini içerisinde mevcuttur.137
Bu
çerçevede
başkaca
bir
idari
usul
düzenlemesine
ihtiyaç
duymayacak olan mahkeme, herhalde re’sen araştırmalarını tamamlamak ve
karar verirken icabında “ekonomik yorumda” bulunmak durumundadır.
2. Hukuki Nitelendirme Bakımından
Re’sen araştırma ilkesi, yasallık denetiminin işleyiş mekanizmasını
ilgilendirdiğinden,
teorik
temeli
itibariyle
objektif
hukuka
uygunluk
çerçevesinde ele alınan “iptal davaları” bakımından daha büyük ölçüde bir
işleve sahiptir. Ancak subjektif hak ihlallerinin esas olduğu tam yargı
davalarının, objektif hukuka yönelik yanı da ihmal edilemeyecektir 138. Bu
durumda, çalışmanın birinci bölümünde değinildiği gibi her iki dava tipine de
benzeyen yönleri olan vergi davalarında mahkeme, maddi olayda olduğu gibi
hukuki değerlendirme hususunda da, kendiliğinden bir araştırmanın içine
girmek zorundadır.
Hal böyle olunca, medeni yargıda geçerli olduğu gibi vergi
yargılamasında da, tarafların olaya ilişkin hukuki değerlendirme ve
nitelemeleri mahkemeyi bağlamayacak, ileri sürülenlerden başkaca iptal
136
Mustafa Akkaya, "Vergi Yargısında Yargılama Süreçlerinin Yeniden Değerlendirilmesi" konulu
bildiri, Danıştay İdari Yargı Sempozyumu (Yayınlanmamış), Ankara, 2012, s. 5.
137
Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 231, 237.
138
Kumrulu, a.g.e., s. 86, 271; Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 231.
52
sebepleri ile sorumluluk nedenleri ve olaya uygulanacak hukuk kuralı
mahkemece re’sen tespit edilerek uyuşmazlığın esası hakkında karar
verilecektir139. İşlem, idarenin gösterdiği kanuni dayanağa aykırı olsa dahi,
mahkeme işlemin hukuka uygunluğunu sağlayan başka bir düzenlemeyi
dikkate alacaktır140. Dahası, uyuşmazlığa dair bir meselenin çözümüne
hizmet edecek mahiyette yasal bir düzenleme bulunmasa da, idari yargı yeri
anayasal kuralları doğrudan somut olaya uygulayarak sonuca ulaşmakla
yükümlüdür141.
Danıştay İkinci Dairesinin 05.04.2011 tarih ve E: 2010/4017, K:
2011/1430 sayılı kararı da bu yöndedir: “2577 sayılı İdarî Yargılama Usûlü
Kanunu'nun ‘Dosyaların İncelenmesi’ başlıklı 20. Maddesinde (…) yer verilen
‘re’sen araştırma’ ilkesi uyarınca, idare mahkemeleri; davanın açılmasından
nihaî kararın verilmesine kadar, davanın sevk ve idaresinde, maddî olayın
varlığının araştırılması ve delillerin elde edilmesinde, maddî olayın hukukî
nitelendirilmesinde, olaya uygulanacak hukuk kuralının tespitinde, iddia ve
savunmada ortaya konan maddî bulguların gerçeğe aykırı olup olmadığının
araştırılmasında ve delillerin takdirinde, tarafların talebine bağlı kalmaksızın
gerekli tüm araştırmalarda bulunma imkânına sahiptir.”
Hatta uyuşmazlık konusu edilen bir genel düzenleyici işlemin varlığının
ispatı dahi, re’sen araştırma kapsamında mahkemeye düşebilmektedir 142.
139
Zabunoğlu, a.g.m., s. 96; Karakoç, a.g.e., s. 86.
İl Han Özay, Günışığında Yönetim, Alfa Yayınları, İstanbul, 2002, s. 406.
141
Ankara İkinci Vergi Mahkemesinin 11.02.2010 tarih ve E: 2009/1339, K: 2010/256 sayılı kararı:
“…Anayasanın emredici kuralına rağmen, 6183 sayılı Yasanın 55.maddesinde bir ödeme emrinde
bulunacak açıklamalar veya ibareler arasında ödeme emrine karşı yapılacak başvuru yeri ve süresinin
öngörülmemiş olmasının, Anayasanın doğrudan uygulanabilirliği tartışmasının yapılmasını zorunlu
hale getirmektedir. Kural olarak Anayasa hükümleri doğrudan uygulanacak hükümler olmayıp,
Anayasada öngörülen düzenlemelere ilişkin olarak uygulama ile ilgili kanunların çıkarılması gerekir.
Ancak Anayasanın ayrıntılı biçimde düzenlediği konularda uygulama kanunu çıkarılması gerekmediği
gibi, mevcut kanunda Anayasaya uygunluğu sağlayacak değişiklik yapılması gerekiyorsa bu
değişikliğin yapılması beklenilmeden ayrıntılı Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul
edilmektedir…”
142
DİDDGK’nın 07.03.2003 tarih ve E: 2002/1149, K: 2003/103 sayılı kararı: “İzmir Barosu
Başkanlığının, televizyon ve gazetelerde yer alan haberler üzerine sözkonusu Bakanlar Kurulu
Kararının iptali istemiyle açtığı davada; dava dilekçesine, kendisine yazılı olarak bildirilmemiş ve
yaptığı tüm başvurulara rağmen elde edememiş olduğu Bakanlar Kurulu Kararını eklememesinin dava
140
53
Diğer taraftan, İYUK’un 3/2. maddesine göre, dava açılırken davanın
konusu, sebepleri ile dayandığı delillerin dava dilekçesinde belirtilmesi
gerekir. Davacı dilekçesinde, davanın konusunun yanında en azından hukuki
ya da maddi bir “sebep” göstermelidir ki, mahkeme durumu değerlendirebilsin
ve
karşı
tarafta
dava
dilekçesine
mukabil
savunmasını
yapabilsin.
Yorgancıoğlu’na143 göre aksi takdirde mahkeme davayı reddedecektir.
Buna ilişkin olarak Yorgancıoğlu’nun örneklediği, Danıştay Yedinci
Dairesinin E: 1971/1812, K: 1973/571 sayılı kararına ilişkin davada, davacı
taraf matrah farkının arttırılmasını isteyen vergi dairesi olduğundan, bu
karardaki yorum vergi yargılamasında istisnai bir özellik taşımaktadır.
III. RE’SEN ARAŞTIRMA VE ADİL YARGILANMA HAKKI
Re’sen araştırmanın, işlevlerine dair yukarıda anlatılanların yanında,
Anayasanın 90/5. maddesi144 gereğince uyulması zorunlu uluslararası
antlaşmalarda öngörülen yargılama ilke ve kurallarından mülhem işlevleri de
vardır. Bu uluslararası belirlemeler, ülkemizin taraf olduğu sözleşme
yükümlülükleri ve daha da önemlisi hukuk devleti idesinin yerleşmesi
açısından, re’sen araştırma ilkesinin doğru bir şekilde uygulanabilmesiyle yol
gösterici ve sınır belirleyici bir mahiyete kavuşmaktadır.
1949 yılında kurulan Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan, İnsan
Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi 4 Aralık 1950
tarihinde Roma’da imzalanmıştır. Sözleşme, Türkiye tarafından 1954 yılında
açma hakkının kullanılmasına engel oluşturmaması gerekir. Zira böyle bir fiili imkansızlık durumunda
idari yargı mercilerinin re'sen inceleme yetkisini kullanarak dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının
varlığını araştırması ve bu araştırma sonucuna göre bir karara varması mümkün bulunmaktadır.”
143
Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 233.
144
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar
hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7.5.20045170/7 m.)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”
54
6366 sayılı Kanun ile onaylanmış olup, 1987 yılından itibaren de, ülkemizde
yaşayan herkese bireysel başvuru yolu açılmıştır.
AİHS’nin İYUK’taki ilk yansıması, bu kanuna 15.07.2003 tarihinde
“Yargılamanın Yenilenmesi” başlıklı 53/1. maddeye yapılan ek (ı) bentte
görülmektedir: “Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair
Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.” Buna
göre, idari yargılamaya ilişkin olarak verilen bir karar hakkında, Sözleşme ya
da protokol ihlalinin İHAM tarafından tespit edilmiş olması halinde, devletin
üstleneceği mali sorumluluğun yanında, başvuru halinde ilk kararı veren idari
yargı yerince yargılamanın yenilenmesi de gerekecektir.
Bu sebeple, vergi yargılama hukukunda incelemeye alınan konuların,
taraf olunan uluslararası sözleşmelerde belirlenen yargılama hukuku kuralları
perspektifinden de ele alınması gerekmektedir.
Yargılama hukukunun bu anlamdaki başat kavramı olan “adil
yargılanma hakkı” ise, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına 2001 yılında “hak
arama hürriyeti” başlığını taşıyan 36. maddede yapılan değişiklikle girmiştir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya
bakmaktan kaçınamaz.” İç hukukumuzda bu kavramın tanımını yapan
herhangi bir düzenleme bulunmadığından, Anayasanın 90/5. maddesi
gereğince uluslararası antlaşmaların bu konudaki hükümleri ve ilgili ulusal ve
uluslararası mahkeme yorumları, tanım ve kapsam belirlemesinde önem
kazanmaktadır.
AİHS’de düzenlenen ve daha sonra protokollerle genişletilen birçok
hakkın (yaşama, işkence yasağı, güvenlik vd.) yanı sıra, sözleşmenin 6.
maddesi
ile
de
adil
yargılanma
hakkı
düzenlenmiştir.
Bu
madde,
55
yargılamanın hangi koşullar altında yapılması gerektiğini belirtir ve yargılama
süreci ile ilgili güvenceleri gösterir:
“Madde 6: Adil Yargılanma Hakkı
1. Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan,
yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının
makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek
hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak(…). 2(...). 3(…).”
Usul hukukunun koruma mekanizmalarını sağlayan bu düzenleme, bir
“adalet standardı”145 oluşturarak, yargılama sürecinde adil bir karar verilip
verilmediğiyle değil, adil karar verilmesine olanak sağlayacak koşulların temin
edildiği bir yargılama sürecinin sorgulanmasıyla, ilgilenmektedir.146
Genel yargılama hukukuna hakim olan ilkelerle147 paralel olmak üzere,
özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki (AİHS) adil yargılanma
hakkı148 çerçevesinde öne sürülen hakların/ilkelerin, vergi yargılama
hukukumuzda uygulanabilirliğinin sağlanması açısından re’sen araştırma,
yadsınamaz bir fonksiyona sahiptir. Adil yargılanma hakkının, vergi yargılama
hukukunda varlık imkanı ile bu hak kapsamındaki bazı ilkelerin, re’sen
araştırma açısından önem ve etkileşimleri dikkate alınmak zorundadır.
Özellikle, vergi yargılama hukukumuzda bir adalet standardı sağlayan
koşulları temin edecek ana ilke olması beklenilen re’sen araştırmanın, tam ve
doğru bir şekilde uygulanmadığında adil yargılanma hakkında meydana
getirdiği tahrifatların yakından görülebilmesi; adil yargılanma hakkını temin
145
Billur Yaltı Soydan, “İnsan Hakları Açısından Vergi Yükümlüsünün Adil Yargılanma Hakkı”,
Vergi Sorunları Dergisi, S. 143, Ağustos/2000, s.153. (Kısaltma: Vergi Yükümlüsü, S. 143)
146
Billur Yaltı Soydan, “İnsan Haklarının Vergi Hukuku Pratiği: Adil Yargılanma Hakkının Vergi
Davalarında Uygulanabilirliği”, Vergi Dünyası, Yıl: 21, S. 254, Ekim 2002, s. 87. (Kısaltma: Vergi
Davaları)
147
Çalışmanın birinci bölümünde değinilmiştir.
148
Adil yargılanma hakkı, BM İnsan Hakları Bildirgesi ve BM Medeni ve Siyası Haklar Uluslararası
Sözleşmesinde de yer almakta ise de, yaptırımları ve önemi itibariyle AİHS çerçevesinde konu
değerlendirilmiştir.
56
eden bazı ilkelerin vergi yargısında tam olarak ne anlama geldiğinin
açıklanması adına bu kısımda adil yargılanma hakkının, vergi uyuşmazlıkları
ve re’sen araştırma yönünden ayrıca
incelenmesi
zarureti doğmuş
bulunmaktadır.
A. Vergi Uyuşmazlıkları ve Adil Yargılanma Hakkı
AİHS’nin 6. maddesine göre adil yargılanma hakkına dair kapsam,
medeni hak ve yükümlülükler ile ceza davaları olmak üzere iki ana alanla
sınırlıdır. Bu düzenleme ilk anda kişisel hak/yükümlülükler ile adli ceza
davalarına ilişkin gibi görünmekte ise, İHAM vergi uyuşmazlıklarından
kaynaklanan birçok ihlal iddiasını inceleyerek adil yargılanma hakkı
kapsamında kararlar vermiştir149.
1. Medeni Hak ve Yükümlülükler
Kişisel hak ve yükümlülükler üzerinde doğrudan belirleyici olan bir
işlem veya eylemin, özel ya da kamusal nitelikte olmasının bir önemi
bulunmamaktadır. Bu nedenle Editions Periscope/Fransa150 davasında
olduğu gibi bir vergilendirme işlemi, kişisel hak ve yükümlülüklere etkisi
itibariyle adil yargılanma hakkı kapsamı içine alınabilmektedir151.
Devletin bir işlemiyle hak veya yükümlülüklere yapacağı müdahale,
mali ya da malvarlığına ilişkin sonuçlar doğurmuşsa kural olarak adil
yargılanma hakkı (söz. m. 6) koruması altındadır.152
Bu durumda, mülkiyet153 hakkına müdahale anlamına gelen haciz,
tazminat ve iade taleplerini konu edinen davalara ilişkin yargılama süreçlerini
149
Yaltı Soydan, “Vergi Yükümlüsü, S. 143” s. 152, 154.
Vergi istisnasının reddinden kaynaklanan maddi zararın tazmini talebini içeren bir davadır.
151
Yaltı Soydan, “Vergi Yükümlüsü, S. 143” s. 157.
152
Osman Doğru, Atilla Nalbant, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli
Kararlar, C. I, Şen Matbaa, 2012, s. 613.
150
57
de bu türden saymak mümkündür. Subjektif yönü itibariyle tam yargı davası
niteliğindeki vergi davaları bu kapsamda değerlendirilebilir.
2. Suç İsnadı
AİHS’nin 6. maddesinin diğer uygulama alanı da ceza yargılaması
olup, birey aleyhine suç isnadında bulunulduğu andan itibaren koruma
başlar154.
Vergi yükümlüsünün kanunlara aykırı fiillerinden dolayı hapis ya da
para cezalarına muhatap olduğu bilinmektedir. Hapis cezasının yanı sıra mali
nitelikli olan vergi cezalarında da, Bendenoun/Fransa155 davasında olduğu
gibi adil yargılanmayı sağlayan bütün haklardan yararlanılabilmesi mümkün
bulunmaktadır.
İHAM, vergi aslına ilişkin davaları 6. madde kapsamı dışına taşıyan
içtihadının aksine, para cezası içeren ve idare tarafından uygulanan vergi
cezalarını, bir suç isnadı olarak değerlendirerek bu kapsama almaktadır.
Bununla birlikte mahkeme, Georgiou/İngiltere davasında olayın niteliği
itibariyle suç isnadına dair cezaya ilişkin bölümlerle, suç isnadı olmayan
(vergi aslı) bölümleri birbirinden ayırmanın güç olduğunu ve yapılacak
değerlendirmenin zorunlu olarak vergi tarhiyatını da içereceğini işaret
etmiştir156.
Bu yaklaşıma göre VUK’un, 344. maddesi kapsamında kesilen vergi
ziyaı cezası ile 352-mükerrer 355. maddeleri mucibince uygulanan
153
Avrupa İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme'ye ekli 1 No’lu
Ek Protokol'ün 1 inci maddesinde; her gerçek veya tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı
gösterilmesini isteme hakkının bulunduğu, herhangi bir kimsenin, ancak kamu yararı sebebiyle ve
kanunda öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden
yoksun bırakılabileceği, hususu düzenlenmiştir.
154
Billur Yaltı Soydan, “İnsan Hakları Açısından Vergi Yükümlüsünün Adil Yargılanma Hakkı”,
Vergi Sorunları Dergisi, S. 144, Eylül/2000, s. 104, (Kısaltma: Vergi Yükümlüsü, S. 144) .
155
Vergi para cezalarına ilişkin olan dava adil yargılanma hakkı kapsamında incelenebilir bulunmuş
ise de, bir ihlal görülmemiştir.
156
Yaltı Soydan, “ Vergi Davaları”, s. 92.
58
usulsüzlük/özel usulsüzlük cezalarına karşı açılan davalarda, adil yargılanma
hakkının sağladığı ilkelerin takip edilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Özellikle
ülkemizdeki vergi davalarında bu ceza türlerinin uygulama yoğunluğu dikkate
alındığında, Sözleşmenin adil yargılanmaya ilişkin ilkelerinin sağlanması için
idare ve mahkemelere büyük sorumluluklar düşmektedir. Diğer bir ifadeyle,
salt ceza veya cezayı da içeren her vergi davasında, adil yargılanma
hakkının temin edilip edilmediğine dikkat edilmesi gerekecektir.
Bir de vergi cezalarındaki orantısızlık nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine dair Mamidakis/Yunanistan davası vardır ki; burada kişisel hak ve
cezai yargılama alanları İHAM tarafından iç içe değerlendirilerek, adil
yargılanma hakkı kapsamına alınmıştır157.
B. Adil Yargılanma Hakkını Sağlayan İlkeler
AİHS’nin 6. maddesinin ilk fıkrasında, adil yargılanmayı sağlayan
ilkelere yer verilmiştir. Bunlar davanın; kanunla kurulan, bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme önünde, makul sürede, hakkaniyete uygun olarak ve açık
duruşmada görülmesidir. İHAM içtihatlarına göre, bu sayılanlar dışında bazı
zımni unsurlar da bulunmaktadır: Silahların eşitliği (çekişmeli yargı) ilkesi,
susma hakkı, masumiyet karinesi bunlardan bazılarıdır158.
Bunlardan özellikle, vergi yargılama hukuku ve re’sen araştırma
ilkesinin temas ettiği ilkeleri kısaca ele almak gerekmektedir.
157
Billur Yaltı, "Vergi Uyuşmazlıklarında Yeni Başvuru Yollarının Etkisi: Ombudsman Başvurusu ve
Bireysel Başvuru" konulu bildiri, Danıştay İdari Yargı Sempozyumu (Yayınlanmamış), Ankara,
2012, s. 15.
158
GÖLCÜKLÜ, Feyyaz, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Doğru Yargılama ve Kanıtların
Değerlendirilmesi” Çev. Tekin Akıllıoğlu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İnsan
Hakları Merkezi Yayınları, Ekim/1994, C. II, S. 2, s. 3.
59
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkı
Sözleşmenin 6. maddesinde, “Herkesin (...) bir mahkeme tarafından
davasının makul bir süre içinde, (...) görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
kuralı getirilerek davanın taraflarını, usulden kaynaklanan kabul edilemez
nitelikteki gecikmelere karsı korumak amaçlanmıştır. Bu şekilde suç isnadı ile
karşılaşan bir kimsenin, akıbeti hakkında uzun süre belirsiz durum içinde
kalmaması ve etkin savunma yapması sağlanmış olur159.
İHAM, Mansur/Türkiye davasında adli ve idari makamlar arasındaki
iletişim eksikliği nedeniyle, davanın makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır 160.
Makul
sürenin
hesabı,
medeni
hak
ve
yükümlülüklerle
ilgili
uyuşmazlıklarda, mahkemeye gidildiği tarihten; ceza davalarında ise, suç
isnadında bulunulduğu (arama, ifade alma, incelemeye başlama gibi idari
aşamaları kapsar) tarihten başlanılarak, yargılamanın kesin olarak bittiği veya
ihlalin giderildiği tarihe kadar geçen süreye göre yapılır 161. Makul süre
değerlendirmesinde; dava konusu olayın karmaşıklığı, başvurucular için
konunun taşıdığı önem, başvurucunun tutumu ve yetkili mercilerin tutumu
hususları dikkate alınmaktadır162. (Örn. Hozee/Hollanda davası)
Yargılama süresinin davacının katlanamayacağı kadar uzamaması
için, idari yargılama hukukundaki re’sen araştırma ilkesinin etkin ve doğru bir
şekilde kullanılması gerekmektedir. Yargılamaya süreç açısından olumlu
katkı sağlaması beklenilen bu ilkenin, kapsam ve sınırları doğru bir şekilde
belirlenemediği sürece uygulamada, makul sürede yargılanma hakkının
tersine sonuçlarıyla karşılaşılması olasıdır.
159
Billur Yaltı Soydan, “İnsan Hakları Açısından Vergi Yükümlüsünün Adil Yargılanma Hakkı”,
Vergi Sorunları Dergisi, S. 145, Ekim/2000, s. 108, (Kısaltma: Vergi Yükümlüsü, S. 145).
160
http://ihami.anadolu.edu.tr/aihmgoster.asp?id=517 (30.05.2012)
161
Yaltı Soydan, “ Vergi Yükümlüsü, S. 144” s. 110, 118.
162
Sibel İnceoğlu, Adil Yargılanma Hakkı ve Yargı Etiği, Şen Matbaa, Ankara, 2007, s. 112,
(Kısaltma: Yargı Etiği); Yaltı Soydan, “ Vergi Yükümlüsü, S. 145” s. 109.
60
2. Dava (Ulaşma) Hakkı
Sözleşmenin 6. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Herkes (...)bir mahkeme
tarafından davasının (...) görülmesini isteme hakkına sahiptir.” hükmüyle, ilgili
için “mahkemeye ulaşma” teminatı sağlanmıştır.
Adil yargılanma hakkı, adaletin örgütlenişi ve mahkemeye ulaşılırken
ekonomik engellemeyle karşılaşma hususlarıyla yakından ilgilidir. Ayrıca bu
hak, mahkemeye gitme olanağının gerçekten ve etkili bir biçimde mevcut
olmasına bağlı bulunmaktadır163.
İHAM, milli mahkemenin maddi olay ve hukuki konulara ilişkin olarak
tam bir yargı yetkisinin bulunmamasını, başvurma hakkının ihlali olarak
görmüştür164. Özellikle re’sen araştırma yetkisinden arındırılmış bir idari yargı
sisteminde,
tam
anlamıyla
bir
yargı
edilemeyecektir. Bu, yargılamanın
yetkisinin
varlığından
sonuçları itibariyle
de
da
söz
önem arz
etmektedir.
Anayasa Mahkemesi 28.3.2002 tarih ve E: 2001/5 K: 2002/42 sayılı
kararında165: “(…) Ancak Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklerin
sınırlandırılması,
Anayasa'nın
ilgili
maddelerinde
özel
sınırlandırma nedeni bulunmasına bağlı tutulmuştur. Anayasa'nın dava
hakkının düzenlendiği 36. maddesinde bu hakkın sınırlandırılması konusunda
özel bir sınırlama nedenine yer verilmemiştir. Bu nedenlerle, dava hakkının
sınırlandırılması Anayasa'nın 36. maddesine aykırıdır” ifadelerine yer vermek
suretiyle, dava hakkının önüne konulan ekonomik engeli, adil yargılanma
hakkını ihlal edici mahiyette bulmuştur.
163
İnceoğlu, “Yargı Etiği”, s. 21.
Terra Woningen BV/Hollanda; atıf yapan İnceoğlu, “Yargı Etiği” s. 27.
165
İtiraz konusu Belediye Gelirleri Kanunu'nun 89. maddesinin (a) bendinin son paragrafında
"Katılma paylarına karşı dava açılabilmesi için, katılma paylarının yarısının önceden belediyelere
ödenmesi gerekir." denilmektedir.
164
61
3. Yargılamanın Duruşmalı ve Aleni Olması
AİHS 6/1’de yer alan “Herkes, (…) davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.”
ifadesi, sadece davanın duruşmalı olmasını değil, bunun yanında yargılama
süreçlerinin şeffaf, yargılamaya dair bilgi ve belgelerin taraflara açık olması
anlamlarına gelmektedir.
İdari yargıda yazılılık ilkesi geçerli olduğu halde, Anayasamızın 141.
maddesi ile İYUK’un 17. maddesi, taraflara duruşma imkanı sağlayan
hükümleri itibariyle; İYUK’un (m. 20) re’sen araştırma ilkesine dair hükmü ile;
ve aynı kanunun 21. maddesi de166 yargılamaya şeffaflık kazandırıp çekişme
sağlayan kısmı itibariyle, AİHS’nin 6. maddesiyle uyumlu görülmektedir.
Maddi olayın bütün yönleriyle değerlendirme yetkisine sahip bir üst
yargı yolu olmadığı durumda, yani bir bakıma temyiz merciinin re’sen
araştırma yetkisine sahip olmadığı bir sistemde, ilk derece mahkemesinde
talep olması halinde duruşma yapılması zorunludur. İHAM, Fredin/İsveç
davasında, konuyu esastan karara bağlayan ilk ve tek yetkili mahkeme olan
Yüksek
İdare
Mahkemesinde
sözlü
duruşma
yapılması
talebinin
reddedilmesini Sözleşmeye aykırı bulmuştur. Stallinger & Kuso /Avusturya
davasında ise,
idare mahkemesinin davacıların aleni duruşma yapılması
talebini, davaya katkı sağlamayacağı için reddetmesini de Sözleşmenin ihlali
olarak değerlendirmiştir167.
Alenilik ise, ilgililerin rahatlıkla kararın sonucuna ulaşabileceği ortamın
sağlanması olarak değerlendirilmektedir. İHAM’ın bu konudaki bilinen
yaklaşımına paralel olarak Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bir
kararda168, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28/(a). maddesinin ikinci
166
“dilekçeler ve savunmalarla birlikte verilmeyen belgeler, (…) kabul ve diğer tarafa tebliğ edilir…”
Sibel İnceoğlu, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma HakkıKamu ve Özel Hukuk Alalarında Ortak Yargısal Hak ve İlkeler, Beta Basım, İstanbul, 2002, s.
330
168
Anayasa Mahkemesinin 14.01.2010 tarih ve E: 2009/27, K: 2010/9 sayılı kararı,
www.anayasa.gov.tr., (06.05.2012).
167
62
tümcesindeki,
karar
ve
ilam
harcı
ödenmedikçe
ilgiliye
ilamın
verilmeyeceğine dair kuralı, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkına
aykırı bulunmuştur.
4. Hakkaniyete Uygun Yargılanma
AİHS m. 6/1’de yer alan “Herkes, (…) davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.”
hükmü hem ceza, hem de medeni hak/yükümlülükleri ele alan yargı
faaliyetlerini kapsaması169 itibariyle hemen hemen tüm vergi dava türlerini
ilgilendirmektedir.
Bu ilkenin sağlanması için, yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan
önlemlerin, savunma hakkının yeterince ve tam kullanılmasıyla uyumlu
olması gerektiğinden, devletler bu amaca ulaşırken uygun ortamı sağlamak
durumundadırlar170.
Hatta maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için, tarafların delil sunmak
ve bazı belgeleri istemek gibi inisiyatiflerinde olan konularda dahi
mahkemelerin
sorumluluğu
bulunduğu
yönünde
İHAM
kararları 171
bulunmaktadır. Bu yaklaşıma göre re’sen araştırma, adil yargılanma hakkını
temin eden “hakkaniyete uygun yargılanma” ilkesiyle sıkı bir şekilde ilişki
kurarak, onun gerçekleşmesini sağlayan önemli bir yargılama aracı haline
gelmektedir.
169
İnceoğlu, “Yargı Etiği” s. 44.
Colozza/İtalya davası; atıf yapan, İnceoğlu, “Yargı Etiği” s. 44.
171
Barbera Messegue and Jabardo/İspanya davası; atıf yapan İnceoğlu , “Yargı Etiği”, s. 45.
170
63
5. Silahların Eşitliği İlkesi
Silahların eşitliği ifadesi, ilk defa Neumeister/Avusturya (27.06.1968)
davasında kullanılmış ve bu karardan sonra, AİHS’nin 6/1. maddesi
kapsamında yer alan bir ilke haline gelmiştir172.
Bu ilke, hem ceza davalarında, hem de medeni hak ve yükümlülüklerle
ilgili uyuşmazlıklarda uygulanarak, mahkeme önünde sahip olunan hak ve
yükümlülükler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunmasını ve
bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasını ifade eder.
Bir tarafı üstün ve ayrıcalıklı yetkilerle donatılmış kamu hukuku
ilişkilerindeki bu doğal eşitsizliğin, özellikle yargılama süreçlerinde minimum
düzeye indirilmesi gerekmektedir. Bunu sağlarken de, başta re’sen araştırma
olmak üzere diğer dengeleyici yargılama enstrümanlarından faydalanmak
gerekecektir.
Anayasa Mahkemesinin 18.10.2005 tarih ve E: 2003/7, K: 2005/71
sayılı kararıyla173 silahların eşitliği ilkesine aykırı bulunarak iptal edilen 4458
sayılı Gümrük Kanunu’nun 245 inci maddesi hükmü şöyledir: “ 2-İdari yargı
mercilerine yapılan itirazda, gümrük idaresine itiraz sırasında kullanılan bilgi
ve belgeler dışında herhangi bir bilgi ve belge kullanılamaz. 3-Alınan
kararlara karşı idari yargı merciine başvurulması, bu kararın idare tarafından
uygulanmasına engel oluşturmaz.”
Mahkeme, söz konusu yasal düzenlemenin, savunma hakkının
kısıtlanmasına yol açarak, yargı merciinin doğru ve adil bir sonuca
ulaşılabilmesini
engelleyeceği
düşüncesiyle
Anayasaya
aykırı
olduğu
sonucuna ulaşmıştır.
172
Hüseyin Cem Eren, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarına Göre Adil Yargılanma
Hakkı Ve Türkiye, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006, s. 40.
173
www.anayasa.gov.tr., (11.05.2012).
64
DİDDK ise bir kararında174, “AİHM kararlarında belirtildiği üzere adil
yargılamanın en önemli gereklerinden biri olarak, mahkeme önünde sahip
olunan hak ve yükümlülükler bakımından davanın tarafları arasında tam bir
eşitlik gözetilmeli (silahların eşitliği), buna bağlı olarak da toplanan deliller
hakkında taraflara görüş bildirme olanağı tanınmalıdır (…) adil yargılanma
hakkı, 2577 sayılı Yasa'nın 20. maddesi değerlendirildiğinde, maddede
öngörülen istisnai durum haricinde davacılara işlemin dayanağı olan her türlü
bilgi ve belgeye ulaşabilme ve bu belgeleri inceleyebilme olanağının
tanınması
gerektiği”
sonucuna
vararak,
tarafların
ancak
soruşturma
raporunda yer verilen maddi olayı, tanık ifadelerini, inceleme yapanın görüş
ve kanaatini, işlemin hukuki dayanağını, soruşturmacının önerilerini açık ve
etraflı bir biçimde ve re’sen araştırma vesilesiyle öğrenerek adil yargılanma
hakkını
kullanabilecekleri,
aksi
halde
iddia
ve
savunmada
bulunulamayacağından silahların eşitliğinin de sağlanmamış olacağını
belirtmektedir.
Danıştay Yedinci Dairesi 14.05.2002 tarih ve E: 2002/206, K:
2002/1864 sayılı kararında175 ise, Anayasanın 36’ncı maddesi ile İnsan
Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6’ncı maddesinin 3’üncü fıkrasının (b) bendi ile
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin Mantovanelli/Fransa kararına gönderme
yaparak, savunma hakkının önemi vurgulandıktan sonra; davacı hakkında
yapılan vergilendirme işlemine dayanak alınan üçüncü kişilere ait ifade
tutanaklarındaki esaslı bilgilerin idarece gizlenerek verilen mahkeme
tarafından, davacının bilgisine sunularak tamamlanan yargılamada, davacıya
olay hakkında bir değerlendirme hakkı tanınmadığından, bu durumun,
Anayasa ve Sözleşme hükümlerinde anlatımını bulan savunma hakkı ile ilgili
yargılama hukuku kuralına açık aykırılık oluşturduğu sonucuna varmıştır 176.
174
DİDDK’nın 12.06.2008 tarih ve E: 2005/3292, K: 2008/1633 sayılı kararı.
Bu davada davacı mükellef, açmış olduğu idari davada, yapacağı savunmaya esas olmak üzere,
üçüncü kişilerden alınan ifade tutanaklarının getirtilip kendisine verilmesini ister, ancak idare, ifade
tutanaklarını, ifade sahiplerinin isim ve adresleri silinmiş olarak göndermesine rağmen yerel mahkeme
davayı reddeder.
176
Turgut CANDAN, Danıştay 3. Yuvarlak Masa Toplantısı, Haziran/2010, www.danistay.gov.tr.,
(09.05.2012).
175
65
Savunma hakkının da bir unsuru olan silahların eşitliği ilkesi,
J.J./Hollanda177 davasındaki gibi çekişmeli yargılama ilkesini de içermektedir.
Şöyle ki, bir davada tarafların, karşı tarafın sunduğu delil veya dosyada yer
alan mütalaalar hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili yorum yapma
hakkına sahip olmasıyla çekişme sağlanmış olur178.
Ülkemizde vergi yargılamasında, re’sen araştırma ilkesinin gereği
olarak mahkemelerce davaya esas belge ve bilgiler taraflardan istenmektedir.
Bu noktada özellikle, silahların eşitliği ilkesi gözetilerek, mahkemece temin
edilen yeni belgeler diğer tarafın da bilgisine sunulmak suretiyle, savunma
hakkı ile çekişme sağlanmış ve silahların eşitliği ilkesine işlerlik kazandırılmış
olur.
6. Susma Hakkı
Susma hakkı AİHS’nin 6. maddesinde açıkça ifade edilmemiş ise de,
yargılama sistemlerinde genel kabul gören kendi aleyhine delil vermeme
hakkı179, adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak değerlendirilmiş ve bu
yönde İHAM tarafından kararlar (JB/İsviçre ve Funkee/Fransa180 davaları)
verilmiştir.181
Burada bir nüansa dikkat etmek gerekli: Vergi cezaları açısından
susma hakkı, yargılamadan da önceki bir süreçte başlayarak, yükümlünün
para
cezası
yaptırımıyla
kendi
hakkında
bilgi
ve
belge
vermeye
zorlanamayacağı idari süreci de kapsamaktadır.
177
Vergi cezasına ilişkin olan davada, başvurucunun kanıtlar hakkında görüş bildirememesi, bir ihlal
sayılmıştır.
178
Yaltı Soydan , “ Vergi Yükümlüsü, S. 145” s. 112-115.
179
Anayasamızın 38 maddesi “…Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir
beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz…”
180
Bu kararda, gümrük idaresine belge vermeyi reddeden yükümlüye para cezası kesilmesinin, adil
yargılanma hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.
181
Yaltı Soydan, “ Vergi Yükümlüsü, S. 145” s. 123.
66
Özellikle Türk vergi hukukunda bilgi/belge isteme ve yaptırımlarına
dair VUK’un 148, mükerrer 257 ve mükerrer 355. maddelerinin susma hakkı
açısından değerlendirilmesi ilginç bir durumu ortaya çıkaracaktır. Ancak
beyan
esasına
dayalı
vergilendirme
sistemimizde
ibrazdan
kaçınan
yükümlülerin, para cezasının ötesinde kendi beyanlarının sıhhatini bu
fiilleriyle sakatlamış olabileceği ihtimali de, bu tartışmaya farklı bir boyut
kazandırmaktadır.
Defter, kayıt ve belgeleri ibraz etmeme fiiline karşı hapis cezası
uygulanmasını, Anayasa Mahkemesi “susma hakkı” kapsamında görmeyerek
anayasaya uygun bulmuş ise de182, daha hafif bir cezai tedbir olan para
cezası için İHAM tarafından aksi yönde sergilenen yaklaşım, ayrı bir tartışma
konusu oluşturmaktadır183.
Yargılama
anında
ise,
bir
vergi
davasında
re’sen
araştırma
kapsamında istenilen bilgi/belgelerin, davacı tarafından susma hakkına
dayanılarak mahkemeye sunulmaması başlı başına “davanın reddi” için bir
gerekçe oluşturamaz. Uyuşmazlığın çözümü için gerekli olan bilgi/belgeler,
başka
yerden
temin
edilebiliyorsa184
re’sen
araştırma
kapsamında
mahkemece bu yola gidilecektir. Bu mümkün değilse ve davacının ispat
külfetinden ancak sunacağı bilgi ve belgeyle kurtulması mümkün ise, susma
hakkının davacı lehine bir sonuç doğurması da beklenemez.
182
Anayasa Mahkemesinin 11.03.2003 tarih ve E: 2002/55, K: 2003/8 sayılı; 31.01.2007 tarih ve E:
2004/31, K: 2007/11 sayılı kararları, www.anayasa.gov.tr., (21.05.2012).
183
Ümit Süleyman ÜSTÜN, “Susma Hakkı Çerçevesinde Defter, Kayıt ve Belgeleri Gizleme Suçu”
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XV, S. 3, 2011, s. 387.
184
Danıştay Üçüncü Dairesinin 25.04.1985 tarih ve E: 1985/269, K: 1985/1320 sayılı kararı.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
RE’SEN ARAŞTIRMA İLKESİNİN SINIRLARI VE UYGULAMADA
KARŞILAŞILAN SORUNLAR
I. RE’SEN ARAŞTIRMA İLKESİNİN SINIRLARI
Vergi yargılamasında mahkemeye tanınmış olan re’sen araştırma yetki
ve görevi, elbette ki keyfi185 ya da sınırsız olarak kullanılan bir enstrüman
olmayıp,
hukuka
bulunmaktadır
uygunluk
denetimini
gerçekleştirecek
oranla
sınırlı
186
.
Yargılama hukukumuzda bu ilkenin sınırları öncelikli olarak anayasal
ve yasal düzenlemelerle çizilmiş bulunmaktadır. Tabii olarak uygulamada salt
yasal düzenlemelerin belirlediği sınırların yetersiz kaldığı ya da bir anlam
ifade etmediği durumlar da ortaya çıkabilmektedir.
Böyle durumlarda, adil yargılanma hakkı, yargılama hukukuna hakim
ilkeler ve hukuk mantığı çerçevesinde187 ve de uyuşmazlıkların kendine has
nitelikleri ve re’sen araştırma ilkesinin uyuşmazlığa bakan yönüyle kullanım
imkanları açısından sınırların belirlenmesi yoluna gidilebilir.
Adil
yargılanma
hakkına
ilişkin
ilkelerin,
yargılamanın
bütün
süreçlerindeki gözetleyici misyonu, re’sen araştırma açısından doğal bir sınır
oluşturmaktadır. Ancak bu ilkeler çalışmanın ikinci bölümünde ayrıntılı bir
şekilde ele alındığından, bir sınır çeşidi olarak ayrıca bu kısımda sayılmasına
gerek bulunmamıştır.
185
Oğurlu, a.g.m., s. 132.
Şenlen Sunay, a.g.e., s. 14.
187
Ramazan Çağlayan, İdari Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması, Asil Yayın Dağıtım,
3. Baskı, Ankara, 2004, s. 4.
186
68
A. İYUK Kaynaklı Sınırlar
Çalışmamızın bu kısmında, re’sen araştırma ilkesinin yasal sınırları
belirlenmeye çalışılacak olup, bu sınırların ne şekillerde aşıldığı ve sonuçları
bu bölümün II. kısmında ayrıntılı bir şekilde değerlendirilecektir.
1. Hukuka Uygunluk Denetimine İlişkin Sınır
Anayasanın "Yargı Yolu Başlıklı" 125. maddesinin 4. fıkrasında, "Yargı
yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı
olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme
görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine
getirilmesini kısıtlayacak, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini
kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez." hükmüne yer verilmiş olup,
İYUK’un 2. maddesinin 2. fıkrasında da "İdari yargı yetkisi, idari eylem ve
işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler;
yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen
şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve
işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı
veremezler." ifadeleriyle paralel bir düzenleme yer almaktadır.
Bu düzenlemeler ile idari yargı yerlerinin yargılama faaliyetlerine yasal
olarak dört sınır getirilmiştir. Bunlar a) İdari yargı denetimi hukukilik ile
sınırlıdır, yerindelik denetimi yapılamaz. b) Yürütme görevinin kanunlarda
gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesi kısıtlanamaz. c)
Buna bağlı olarak da takdir yetkisini kaldıracak şekilde ve d) İdari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
69
2. Devletin Güvenliğine Dair Sınırlama
Re’sen araştırma yetkisinin bir diğer yasal sınırı, İYUK’un 20.
maddesinin 3. fıkrasındaki “… istenilen bilgi ve belgeler devletin güvenliğine
veya yüksek menfaatlerine veya devletin güvenliği ve yüksek menfaatleriyle
birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise Başbakan veya ilgili bakan,
gerekçesini bildirmek suretiyle, söz konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir.
Verilmeyen bilgi ve belgelere dayanılarak ileri sürülen savunmaya göre karar
verilemez.“ hükmüyle getirilen düzenlemeye dairdir.
Açık bir şekilde yapılmış olan188 bu düzenlemeye göre, mahkemenin
re’sen araştırma yetkisine dayanarak istediği bilgi ve belgeler, devletin
güvenliği veya yüksek menfaatlerine veya devletin güvenliği ve yüksek
menfaatleriyle birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, gerekçesi yetkililerce
bildirilmek kaydıyla bu bilgi ve belgeleri, kendisinden istenilen taraf
mahkemeye ibraz etmeyecektir. Ancak mahkeme, “gizliliğe” dayanılarak
yapılan savunmayı esas alarak karar veremeyeceğinden189, salt böyle bir
gizlilik savunmanın gerekçelerini meşrulaştırmaz.
3. İddia ve Savunmanın Genişletilmesi/Değiştirilmesi Yasağı
Vergi yargısında iddia ve savunmanının genişletilmesi ve değiştirilmesi
yasağının dayanağı, İYUK’un 16/4. maddesinde yer alan “Taraflar, sürenin
geçmesinden
sonra
verecekleri
savunmalara
veya
ikinci
dilekçelere
dayanarak hak iddia edemezler.” hükmüdür.
188
Şener Özkan, Vergi Yargılama Hukukunda Re’sen Araştırma İlkesi, Yüksek Lisans Tezi,
Ankara, 2005, s. 67.
189
Danıştay Beşinci Dairesinin 25.09.1996 tarih ve E: 1996/1345, K: 1996/2819 sayılı kararı:
“...idarenin savunmasında dava konusu işlemin bazı bilgi ve belgelere dayanak olarak tesis edildiği
belirtilmekle birlikte bu bilgi ve belgeleri 2577 sayılı Kanunun 20/3 maddesi uyarınca mahkemeye
vermemesi durumunda artık mahkemenin verilmeyen bilgi ve belgelere dayalı olarak yapılmış olan
savunmaya göre karar vermesine hukuken olanak yoktur. Böyle bir durumda mahkemenin verilmeyen
bilgi ve belgelere dayalı olarak yapılmış savunma hariç dosyada yer olan bilgi ve belgeleri esas olarak
ulaşacağı kanaate göre karar vermesi gerekmektedir.”
70
Buna göre, davacı açısından genişletme ve değiştirme yasağı, dava
açma süresi sona erdikten sonra, davalı açısında ise, birinci savunma için
geçerli olan cevap verme süresi geçtikten sonra başlamaktadır.
Konuyla alakalı başka bir yasal sınır ise, İYUK’un 21. maddesindeki
“dilekçeler (m. 3, 16) ve savunmalarla (m. 16) birlikte verilmeyen belgeler,
bunların vaktinde ibraz edilmelerine imkan bulunmadığına kanaat getirilirse,
kabul ve diğer tarafa tebliğ edilir…” hükmüyle kendini göstermektedir.
Ancak burada re’sen araştırma ilkesinin vergi yargılama hukukuna
hakim
olan
ağırlığı
karşısında,
iddia
ve
savunmanın
genişletilmesi/değiştirilmesi yasağı ile sonradan temin edilen belgelere ilişkin
olan bu sınırlayıcı hükümlerin bir tezatı ifade ettiğini peşinen belirtmek
gerekir.
B. Re’sen Araştırma İlkesinin Diğer Sınırları
Re’sen araştırma ilkesinin, uygulamada kullanıldığı alanın genişliği ile
idari davalara ilişkin uyuşmazlık tür ve niteliğinde sonu gelmez çeşitlilik, bu
anlamda
yasal
sınırlamaların
yetersizliğine
sebep
olmakta,
özellikle
yargılama ilkelerine dayanılarak yeni sınırlar belirlenmesi hususunda
içtihatlar ortaya konulmaktadır.
Aynı şekilde değişen ekonomik yaşam ve ilişkiler ile vergilendirme
yetkisinin kullanımında ve bundan kaçma/kaçınma eylemlerinde ortaya çıkan
farklılaşmalar: Re’sen araştırma gibi önemli yargılama ilkelerini de durağan
bir şekilde uygulanmasından uzaklaştırarak, yeni kimlik ve kullanım
sınırlarının oluşmasına sebebiyet vermektedir.
71
1. Diğer Mevzuattan Kaynaklanan Sınırlar
VUK’un 253, 254. maddeleri190 ile diğer kanunlarda191 yer alan
hükümler gereğince, ilgili oldukları takvim yılının üzerinden belli bir süre
geçmiş bulunan belge, defter ve vesikaların temini de, re’sen araştırma
ilkesinin uygulanmasında istenilen tarafın mevcuduna –ve ihtiyarına- bağlı
bulunduğundan süre açısından bir sınırın oluştuğu gözlenmektedir.
Re’sen araştırma ilkesi uygulanırken, başkaca yasal düzenlemeler ya
da
olayın
özelliğine
göre
benzeri
sınırlarla
karşılaşılabilir.
Mesela,
doktor/psikiyatr gibi bazı meslek mensuplarının sağlık ya da diğer özel
hayata ilişkin hususlar gereği var olan sır saklama yükümlülüğü192, re’sen
araştırma ilkesi karşısında ayrıcalıklı bir konuma yerleşmektedir. Kurgulamak
gerekirse: Davacının öğrenilmesini istemediği bir sağlık sorunu için yaptığı
gider nedeniyle doğan uyuşmazlığın taşındığı vergi mahkemesi, en fazla
sunulan hizmetin gerçekliği hususunda bir incelemeye girişilebilecek,
belirtilen özel sınır nedeniyle hizmetin içeriğine dair re’sen araştırma ilkesine
dayanarak bir incelemeye gidemeyecektir.
Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular193 veya özel yaşamın
gizliliği ihlal edilerek yapılmış sesli/görsel kayıtlar194, ceza hukukundan
tevarüs olarak idari yargılamada da bir sınır oluşturduğundan, bu alanlara
yönelik re’sen araştırma yapılması mümkün değildir.
190
“Madde 253- Bu Kanuna göre defter tutmak mecburiyetinde olanlar, tuttukları defterlerle üçüncü
kısımda yazılı vesikaları, ilgili bulundukları yılı takibeden takvim yılından başlıyarak beş yıl süre ile
muhafaza etmeye mecburdurlar. Madde 254- Bu kanuna göre defter tutmak mecburiyetinde
olmayanlar, 232, 234 ve 235 inci Maddeler mucibince almaya mecbur oldukları fatura ve gider
pusulası ve müstahsil makbuzlarını tarih sırası ile tanzim tarihlerini takip eden takvim yılından
başlayarak beş yıl süre ile muhafaza etmeye mecburdurlar.”
191
“3473 sayılı Muhafazasına Lüzum Kalmayan Evrak Ve Malzemenin Yok Edilmesi Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun”
192
TCK 134,137/b. maddeler ile 01.02.1999 tarihli Hekimlik Meslek Etiği Kuralları “Madde 9Hekim, hastasından mesleğini uygularken öğrendiği sırları açıklayamaz....Hekim, tanık ya da bilirkişi
olarak mahkemeye çağrıldığında olayın meslek sırrı olduğunu ileri sürerek bu görevlerinden
çekilebilir.” www.ttb.org.tr., (16.05.2012).
193
Anayasanın 38. maddesi “… Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul
edilemez…”
194
İnceoğlu, “Yargı Etiği” s. 81.
72
2. Kamu Düzeni ve Usul Ekonomisi Açısından Sınır
Objektif niteliğinden dolayı özellikle iptal davalarında kamu düzenine
ilişkin olarak taraflar arasında ihtilaflı olmayan konuların da, vergi mahkemesi
tarafından re’sen araştırılacağı kabul edilmektedir. Bu yaklaşım ve içtihadın
mefhumu muhalifi, bir davada kamu düzenine ilişkin olmayan sebep ve
noktalarda ihtilaf bulunmadığı sürece, mahkeme tarafından re’sen inceleme
yapılamayacağına dair bir sınırı da beraberinde getirmektedir.
Bu kapsamdaki bir husus için re’sen araştırma yetkisine dayanılarak
fazladan yapılacak bir inceleme usul ekonomisi (makul sürede yargılama)
açısından da sakıncalı olacağından, uygulamada re’sen araştırma için
böylesine genel-geçer bir sınırın varlığından bahsetmek mümkün olacaktır.
Burada hedef, re’sen araştırma ilkesine dayanılarak gerçekleştirilen
faaliyetlerin, bir diğer yargılama ilkesi olan usul ekonomisiyle ahenkli bir
çerçevede olması gerekliliği noktasında toplanmaktadır.
3. Süreç Bakımından Sınır
Medeni yargıda olduğu gibi idari yargıda da geçerli olan yargının
pasifliği ilkesi gereği, herhangi bir şekilde yapılan idari faaliyetler neticesinde
hukuka aykırı bir durum oluşsa bile, yargı yeri kendiliğinden harekete geçip
re’sen inceleme yaparak bu süreci yargılamaya taşıyamaz195.
Bu husus, özellikle idarenin yaptığı işlem ve aldığı kararların hukuka
uygunluk karinesinden yararlanmasının bir sonucudur196. Diğer bir ifadeyle,
yargı yerini harekete geçiren, hukuka aykırılıktan etkilenen taraf iradesi
195
Şenlen Sunay, a.g.e., s. 10; Çağlayan, a.g.e., s. 41.
Metin Günday, İdare Hukuku, Gözden Geçirilmiş Yeni Baskı, İmaj Yayıncılık, Ankara, 1996. s.
91.
196
73
olduğu için, bu evreden (dava açılması) önce re’sen araştırma ilkesinden
bahsedilemeyecektir197 .
Karar verildikten sonra da, karar gereğinin taraflarca yerine getirilip
getirilmediğinin mahkemece re’sen araştırılması mümkün değildir. Bu konuda
İYUK’un 28/3. maddesi hükmü198, ancak taraf iradesiyle açılacak ayrı bir
davanın konusu olarak yargı yerince değerlendirilebilecektir.
Aynı şekilde karar verildikten sonra taraflar talepte bulunmadığı
sürece, mahkemece re’sen yapılacak bir araştırma ve incelemeyle, “açıklama
(İYUK m. 29)” ya da “yanlışlığın düzeltilmesi (İYUK m. 30)” müesseselerinin
işletilmesi mümkün bulunmamaktadır.
4. İdari İşlemin Unsurları Bakımından Sınır
İdari işlemin hukuka uygunluğunu yetki, şekil, sebep, konu ve maksat
unsurları yönünden inceleyecek olan vergi mahkemesi, re’sen araştırma
yetkisini kullanırken yargılamaya yeni maddi olay getirmemekle sınırlıdır.
Davasız yargılama olmayacağına dair ceza yargılamasına hakim olan ilke,
yargılamaya yeni olay sokarak işlemin sebep ve konu unsurları yargılama
devam ederken değiştirilemeyeceğinden vergi yargılama hukukunda da
geçerlidir.
Re’sen araştırma kapsamında yapılacak inceleme, idari işlemin
hukuka uygunluğuyla sınırlı kalacak, vergiyi doğuran olayı ortaya koyan idari
bir tespit yoksa mahkeme bunu re’sen yapamayacaktır 199.
Danıştay tarafından, işleme gösterilen sebepten başka bir sebeple
hukukilik kazandırma anlamında sebep ikamesinin -tartışmalı olarak- kabul
197
Şenlen Sunay, a.g.e., s. 1.
“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis
edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede
maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.”
199
Karakoç, a.g.e., s. 95; Danıştay Üçüncü Dairesinin 15.12.1989 tarih ve E: 1989/1325, K:
1989/2825 sayılı kararı.
198
74
edilmediği görülmektedir200. Yeni maddi olay getirmeksizin sebep ikamesi
yapılabileceğine dair görüşler201 de bulunmakla birlikte, idari işlemin
unsurlarının yeni maddi olay getirmek suretiyle (yetki, şekil, sebep, konu,
maksat) yargılama esnasında değiştirilmesi mümkün değildir. Bu aynı
zamanda “hukuka uygunluk denetimi sınırının”202 ihlali anlamına gelir.
Hatta Fransız Danıştay’ı, işlem unsurunun değiştirilmesinin de ötesine
giderek, maksat unsuruna dair bir iddiaya ilişkin olarak, davacı lehine re’sen
delil araştırmasına girmeyi reddederek, bunun bizzat davacı tarafından
ispatlanmasını istemektedir.203
5. Diğer Sınırlar
Aksi ileri sürülemeyen iddianın dosya içeriğiyle uyumlu olduğu bir
davadaki204 durum ile istenilen belge/evrakların zayi olması nedeniyle ortaya
çıkan fiili imkansızlığı da, re’sen araştırma ilkesinin sınırları arasında saymak
mümkündür.
200
Danıştay Dördüncü Dairesinin 07.12.2009 tarih ve E: 2007/4769, K: 2009/6354 sayılı kararı.
Danıştay Dördüncü Dairesinin 22.9.2008 tarih ve E: 2007/1942, K: 2008/3250 sayılı kararının karşı
oyu: "(...) İdari yargı denetiminde, özellikle vurgulanması gereken husus, yetki ve şekil unsurları
yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılan bir işlemin, idarece gösterilen sebeple sınırlı olarak yargısal
denetiminin yapılamayacağı, işlemin, mevcut yasal düzenlemeler bütünlüğü içinde hukuka uygun bir
sebebi bulunup bulunmadığının, idare hukukunun en belirgin ilkesi olan re'sen araştırma ilkesi
çerçevesinde incelenmesi gereğidir. Görülmekte olan bir davada idarece dava konusu işlemin tesisinde
esas alınmamış, ancak yargı yerince dosyanın incelenmesi sonucu başka bir neden saptanmış ve
idarece ileri sürülen nedenin hukuken geçerli olmadığı belirtilmiş ise, İdarenin ileri sürdüğü sebep
dışında dosyada saptanan nedene göre uyuşmazlığın çözümlenmesi idare hukukunda ‘sebep ikamesi’
ilkesi olarak nitelendirilmektedir. Dosyanın incelenmesinden, davacının ...günlü ve ... sıra no'lu
takdire sevk fişiyle, 213 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin 2. fıkrasının 2. bendinde belirtilen ‘vergi
beyannamesi kanuni veya ek süreler içinde verilmekle beraber beyannamede vergi matrahına ilişkin
bilgilerin gösterilmemesi’ nedeniyle takdire sevk edilmesine karşın, ... tarih ve ...sayılı takdir
komisyonu kararıyla, aynı Kanun maddesinin 2 nci fıkrasının 1 nci bendinde yer alan ‘vergi
beyannamesinin kanuni süresi içinde verilmemesi’ sebebine dayanılarak matrah takdir edildiği
anlaşılmaktadır. Davacının kanuni süresi içerisinde ilgili dönem beyannamesini vermiş olması
karşısında Takdir Komisyonu kararında re'sen takdir sebebinin yanlış gösterildiği anlaşılmakla
beraber, beyannamede vergi matrahına ilişkin bilgiler eksik gösterildiğinden matrahın re'sen takdiri
yoluna gidilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
202
Bu bölümün II/C kısmında tartışılan bahis.
203
Jean-Philippe Colson, L’Office du Juge et la Preuve dans le Contentieux Administratif, Paris 1970.
s. 55; atıf yapan, Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 242.
204
Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 245.
201
75
Yargılamada re’sen araştırma yapılırken kanunun düzenlemediği
yöntemlerle inceleme yapılamayacağından, duruşmaya ilişkin olarak İYUK’ta
gösterilen esaslar dışında, duruşma yapılmaksızın taraflardan birinin ya da
üçüncü kişilerin çağrılmasıyla bilgisine haricen başvurularak yapılacak re’sen
araştırma da kabul görmemektedir205.
Son olarak, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile
çözümlenebilecek uyuşmazlıklar hakkında bilirkişi incelemesi yaptırılması206
ya da herkesçe malum olunan hususların mahkemece re'sen araştırılması 207,
yargı yetkisinin devredilmezliği ve usul ekonomisi açılarından doğru bir
uygulama olmayacaktır.
II. RE’SEN ARAŞTIRMA UYGULAMASINDA KARŞILAŞILAN SORUNLAR
İdari yargılama hukukunda davacının rolü, yargı yerini harekete
geçiren208 bir şikayetçi durumundan ibaret iken; idare ise, bir davalı
konumunda olmaktan ziyade, kararı bir üst merci tarafından tetkik edilen
makam durumundadır209. Ekseriyetle yargılanan idarenin kendisi değil, dava
konusu edilen bir işlem olduğundan210, idare bu işlemin savunucusu
durumundadır.
Böyle olunca yargılama faaliyetinin hareket alanı genişlemekte ve
kamu hukukunun bir gereği olarak re’sen araştırma, idarenin yaptığı işlemin
her yönüyle doğruluğu ve hukuka uygunluğu incelenirken kullanılmaktadır.
Aksi halde idarenin soyut tespitlerinin, vergi yükümlüsü tarafından aksinin
205
Danıştay Üçüncü Dairesinin 25.10.1989 tarih ve E:1989/452, K:1989/2340 sayılı kararı.
Danıştay Üçüncü Dairesinin 27.09.2005 tarih ve E:2004/2011, K:2005/2014 sayılı kararı.
207
Yargılama masraflarını ve süresini arttıran nitelikte olan “ara kararı” vb. işler.
208
Ali Ülkü Azrak, “İptal Davalarının Objektif Niteliği Üzerine Düşünceler” Onar Armağanı,
Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1977, s. 146.
209
Onar, a.g.e., s. 1830.
210
Onar, a.g.e., s. 1772.
206
76
ispat edilmesi zorunluluğu gibi, hukuk devletinde kabul edilmez bir durum
ortaya çıkacaktır211.
Ancak re’sen araştırma yapılırken, kanunlarla ve bazı kabul görmüş
ilkelerle belirlenen sınırların aşılması veya adil yargılanma hakkının tesis
edilememesi, bu defa hukuk devleti idealinden sapılarak, toplumun bu ideale
olan inancında imarı zor tahrifatlara neden olabilecektir. O halde,
re’sen
araştırma uygulamasının vergi yargısındaki pratik sonuçlarının, kuramsal
düzlemdeki izdüşümlerini ve etkilerini saptamak gerekecektir.
Bu nedenle, kamu yararı ve düzeni sağlanırken vergi yargısında en
fazla ihtiyaç duyulan re’sen araştırma enstrümanının önündeki yasal engeller
ile bu enstrümanının çalışmamızda değinildiği kadarıyla212 sınırları aşılarak
kullanılması ya da hiç kullanılmaması hususlarının, önceki bölümlerde
açıklanan nitelik, ilke ve işlevler açısından sonuçları, çalışmamızın bundan
sonraki kısmında uygulama örnekleri üzerinden incelenmektedir.
A. İddia ve Savunmaya İlişkin Kısıtlardan Kaynaklı Sorunlar
“Biçim keyfiliğin yeminli düşmanı ve özgürlüğün ikiz kardeşidir 213”
yaklaşımı, maddi gerçeğe ulaşmaya çalışan mahkemenin tarafsızlığına
objektif kriterler sağlamasının yanı sıra, taraflara da yargılamanın sonucunu
önceden hesaplayabilme imkanını kazandırır.
Bu kapsamda değerlendirilmesi gereken İYUK’un 16/4. maddesinde
yer alan iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı ile 21.
maddede düzenlenen dilekçeler ve savunmalarla birlikte vaktinde verilmeyen
belgelerle ilgili düzenlemeler, mahkemenin yapacağı re’sen araştırma
211
Taylar, a.g.m., s. 1218.
Gelecekte karşılaşılması muhtemel, yeni türde vergi uyuşmazlıkları, yasal düzenlemeler ve yargı
uygulamaları nedeniyle, şu anda re’sen araştırma sınırlarının tam olarak belirlenme zorluğu
kastedilmektedir.
213
Rudolf von Jhering, Geist des römischen Rechts, Darmstadt, 1954 II, 2, s. 471; atıf yapan, Ejder
Yılmaz “İdari Yargıda İddia ve Savunmanın Genişletilmesi/Değiştirilmesi Yasağı”, Ankara Barosu
Dergisi, S. 3-4, 1983, s. 26.
212
77
faaliyeti için bir sınır oluşturmakla beraber, re’sen araştırma ilkesi ile bu
düzenlemeler arasında ters yönlü bir ilişkinin bulunduğu da hemen fark
edilecektir.
Bu düzenlemeler, medeni yargıdan ilhamla davacı bakımından “iddia”
kavramı; davalı bakımından ise “savunma” kavramı için geçerli gibi
görünmektedir214. Ancak bir vergi davasında her iki taraf için, hem talep hem
de
savunma
hakkı215
açısından
değerlendirilmesi
gerekli
sonuçlar
doğmaktadır. Çünkü davacının, dava açılırken yargı önüne getirdiği mesele
için elde edeceği sonuca yönelik olan “talebinin” yanında, dava devam
ederken, her iki tarafın da yargılamaya ilişkin olarak mahkemeden ve
mahkeme vasıtasıyla karşı taraftan “talepleri” olabilir. Dava konusu olan işin
gereği veya yargılama anında ortaya çıkan bazı hususlara dair kendisinden
bir ispat ya da bir açıklama beklenen taraflar da, “savunma” yapmak
durumundadır.
İptal davasında mahkemenin re’sen araştırmayla yetkilendirilmiş
olması, hukuk devleti olma ilkesine ilişkin olduğundan, taraflarca ileri sürülen
iddia ve savunmalarla mahkemenin bağlı olmadığı öne sürülür216.
İddia ve savunmaya ilişkin olarak getirilen bu kısıtların, yargılama
giderleri ve avukatlık ücretleri yönünden önem taşıdığı 217; re’sen araştırılması
zorunlu hususlardan (ilk inceleme ve kamu düzeni gibi) olmadığı 218 sürece,
yeni maddi olay ve sebeplerin araştırılmamış olması ve karara gerekçe
edilmemiş olmasının yargılamayı sakatlamayacağı, yönünde görüşler de ileri
sürülmüştür219.
214
Yılmaz, a.g.m., s. 11, 12.
Bu hak, genelde davalı taraflar için kullanılmakta ise de, vergi yargılamasında bir mali yaptırım ya
da cezaya muhatap olan davacı, idari ve yargısal süreçlerde çoğunlukla savunma pozisyonuna
düştüğünden “davacıya ait bir savunma hakkından” bahsetmek mümkün bulunmaktadır.
216
Ali Ülkü Azrak “İptal Davalarının Objektif Niteliği”, Ankara Barosu Başkanlığı, Hukuk Kurultayı
2000, s. 334, www.ankarabarosu.org.tr., (27.05.2012).
217
Yenice, Esin, a.g.e., s. 525.
218
Candan, a.g.e., s. 545.
219
Yenice, Esin, a.g.e., s. 525.
215
78
Esasen, idari yargının başlıca görevi hukuka uygunluk denetimi
olduğundan, bu denetimin, adil yargılanma hakkını engellemediği sürece
tarafların iddia ve savunmalarıyla sınırlandırılması kabul edilemez. İdari yargı
tarafından verilen kararın, sadece davacıyı tatmin amacıyla değil, esasen
hukuka dayalı idare ilkesinin yerleşmesi ve hukuk devletinin korunması için
verildiği de bilinmektedir.
Bu itibarla, hakimin sadece tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı
olduğu özel hukuk uyuşmazlıklarında söz konusu olabilecek usuli kazanılmış
hak220 ilkesinin, re'sen araştırma uygulamasının bir gereği olarak idari
yargılamada
uygulanamayacağı
yönündeki
yaklaşımlar221,
iddia
ve
savunmaya kesin bir bağlılığın da re’sen araştırma nedeniyle kamu
hukukunda söz konusu olamayacağı işaretini vermektedir.
Diğer taraftan re’sen araştırmanın öncelikli ilke olduğu vergi yargılama
hukukunda mahkemenin, maddi olayı açıklığa kavuşturmak adına her an
değerlendirmek zorunda olduğu bir bilgi/belge için, taraflarca zamanında
verilip verilmediği hususuna yönelik olan İYUK’un 21. madde zorlamasını
önemsememesi beklenir.
Çünkü uyuşmazlığın çözümüne hizmet edecek bir bilgi/belgenin varlığı
halinde ya da bundan haberdar olunduğu anda bu bilgi/belgeye mahkemenin
ulaşma çabası, tarafları haiz herhangi bir süreyle kayıtsız olarak karar
verilene kadar sürecektir. Artık bu noktada bilgi/belgenin, mahkemenin re’sen
araştırması sonucunda mı, yoksa taraflarca süresinden sonra verilerek mi
temin edildiği meselesinin bir önemi bulunmamaktadır. Davaya etkisi
220
Diğer adı, usule ait müktesep hak olan bu kavram, ilk derece mahkemesince, Danıştay'ın ilgili
Dairesinin temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu bozma kararına uyulmak suretiyle verilen
kararın, Dairesince yeniden temyiz aşamasında yapılacak inceleme, Mahkeme kararının bozma
kararına uygun olup olmadığı, bir başka anlatımla, bozma kararının gereklerinin yerine getirilip
getirilmediği, kararın bozma kararı doğrultusunda olup olmadığı konusuyla sınırlı olmak, anlamına
gelmektedir.
221
DVDDK’nın 05.11.2010 tarih ve E: 2010/314, K: 2010/476 sayılı kararı; DİDDGK’nın 03.03.2000
tarih ve E: 1999/1126, K: 2000/394 sayılı kararının karşı oyu.
79
olmayan ve sırf davayı uzatmak amacıyla verilen bir belgenin, tabi olarak bu
kapsamda değerlendirilmesi de mümkün değildir222.
Kaldı ki uygulamada, bu düzenlemedeki “diğer tarafa tebliğ edilir”
ifadesi nedeniyle 21. maddenin, sadece savunma hakkının taraflara
kullandırılması açısından işlerliğinin bulunduğu kabul edilmektedir223.
İddia ve savunmaya getirilen bu kısıtlara, lafzen yapılacak yorumla
yargı yerince harfiyen uyulması ya da tam aksi bir şekilde re’sen araştırma
ilkesiyle bu sınırların kontrolsüz bir şekilde aşılması hallerinde, ortaya çıkan
ya da çıkması muhtemel sorunları iki başlığa ayırarak incelemek mümkündür.
1. Taleple Bağlılık ve Gerekçe Değişimi
Yargılamaya
ilişkin
olan
iddia
ve
savunmaya
bahsedilen
düzenlemelerle getirilen kısıtlar, davaların daha az emek ve süratle
çözümlenmesi amacının yanı sıra; talebin ne olduğunun karşı tarafça
öğrenilebilmesi ve mahkemenin de yapacağı yargılamanın neye ilişkin
olduğunu başlangıçta bilmesi; amaçlarına hizmet etmektedir224.
Mahkemenin taleple (istemle) bağlı olması kuralının, iptal davasının
objektif niteliği ve re’sen araştırma ilkesiyle bağdaşmadığından sadece tam
yargı (eda davaları)225 davalarında geçerli olacağı ileri sürülmekte ise de, tam
yargı davalarında bile bu kuralın uygulanmayabileceği yönünde Danıştay’ın
222
Yenice, Esin, a.g.e., s. 554.
DVDDK’nın 05.11.2010 tarih ve E: 2010/636, K: 2010/502 sayılı kararı: “Yazılı yargılama
yöntemini benimseyen İdari Yargılama Usulü Kanunu, davaların açılması, delillerin toplanması ve
ilgililerce sonradan ibraz edilen belgelerin incelenmesini öngören 3, 16, 20 ve 21'inci maddelerinde,
tarafların eşit koşullar altında istem ve savunma yapmaları esasını öngörmüştür. Bu cümleden olarak,
3'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasında dava konusu işlem ve belgelerin asılları ve örneklerinin
dilekçeye karşı taraf sayısından bir fazla sayıda eklenmesi; 16'ncı maddesinin 1'inci fıkrasında dava
dilekçesi ve eklerinin birer örneğinin davalıya tebliği; 21'inci maddesinde ise dilekçe ve savunmalarla
birlikte verilmeyen belgelerin, bunların zamanında verilmesine imkan bulunmadığına kanaat
getirilmesi halinde kabulü ile karşı tarafa tebliği kurala bağlanmıştır. Bu düzenlemeler nedeniyle
yargılama aşamasında dosyaya taraflarca sunulan ve sunulması kabul edilen belgeler hakkında diğer
tarafın görüşünün alınması ve hüküm verilirken değerlendirilmesi gerekmektedir.”
224
Karakoç, a.g.e., s. 194, 197.
225
Kumrulu, a.g.e., s. 87, 89.
223
80
içtihadı birleştirme kararı226 bulunmakta, diğer yandan taleple bağlılık
ilkesinin re’sen araştırma ilkesine feda edilmemesi gerektiği yönünde
görüşler de ortaya atılmaktadır227.
Yargının pasifliği ilkesi gereği, iptali istenilen şeyden fazlasına ya da
iptali istenilmemiş bir şeye ve de gerekçesiz olarak istenilenden azına
hükmedilemeyeceği, genelde kabul edilerek bu noktada taleple bağlı
kalınmaktadır.
Taleple bağlılığın, iptali istenilen şeyin ya da karşı taraftan istenilen
şeyin ne/ne kadar olduğu hususlarının yanında, işlem iptal edilirken
kullanılması
talep
edilen
gerekçenin
ne
olacağı,
gibi
yönleri
de
bulunmaktadır.
Farklı bir yaklaşıma örnek olarak verilebilecek istisnai bir davada,
“davacının hisseli malik olduğu aracın satış işleminin idarece iptal 228 edilen
kısmının diğer malike ilişkin bulunduğu, araçla hiçbir ilişiğinin kalmadığı
iddialarıyla motorlu taşıtlar vergisinin tamamının kendisinden tahsili amacıyla
adına düzenlenen ödeme emrinin iptali” mahkemeden talep edilmesine
rağmen, davacının ileri sürdüğü gerekçe itibariyle iptal talebini yerinde
bulmayan mahkeme, davanın reddi yerine, “4721 Sayılı Medeni Kanunun
(…) hükümlerinin değerlendirilmesinden, maddi olarak bölünmüş olmayan bir
şeye birden çok kimsenin belirlenmiş paylarla malik olması halinde paylı
mülkiyeti ilgilendiren vergi ve diğer yükümlülüklerin paydaşlar tarafından
payları oranında karşılanacağı anlaşılmakta olup, dava konusu motorlu taşıt
üzerine tahakkuk eden her türlü verginin de (…)
paylı mülkiyete sahip
paydaşlardan hisseleri oranında takip ve tahsiline gidilmesi gerektiği
226
DİBK’nın 29.12.1983 tarih ve E:1983/1, K:1983/10 sayılı kararı; atıf yapan, Kumrulu, a.g.e., s. 90.
Zabunoğlu, a.g.m., s. 97.
228
Söz konusu satışın, diğer malik adına önceden azledilmiş vekil olan şahısla birlikte
gerçekleştirilmiş olması nedeniyle.
227
81
sonucuna varılmaktadır.” gerekçesiyle dava konusu ödeme emrinin iptaline
karar229 vermiştir.
Bu olayda, mahkeme kendini gerekçe yönünden taleple bağlı kabul
etseydi davanın reddi yönünde karar verilebilecek ve bu ret kararı üzerine
amme alacağının tamamı haksız bir şekilde davacıdan tahsil edilmeye
çalışılacaktı.
Böyle bir durumda, idari işleme karşı savunma hakkı yeterince ve tam
olarak
kullanılamayacağından,
adil
yargılanma
hakkına
dair
olan
“hakkaniyete uygun yargılama ilkesi” ihlal edilmiş olacaktır.
Danıştay Onüçüncü Dairesinin şu yorumu230 bu yaklaşımla paralel
niteliktedir: “re'sen inceleme ilkesi gereğince işlemin tümünün incelenmesi
söz konusu olmamalı, davalarda taleple bağlılık ilkesi gereği istem konusuyla
sınırlı inceleme yapılmalıdır. Ancak, ilgilinin kendisine ilişkin kısmın
incelenmesi sonucunda haklı bulunması halinde dolaylı olarak menfaatini
etkileyen işlemin kalan kısmı hakkında hukuki irdeleme yapılabilmesi söz
konusu olabilmelidir.”
Bunun gibi durumlarda vergi yargılama hukukuna hakim olan re’sen
araştırma ilkesi gereği mahkemenin, tarafların talepleriyle bağlı olmaması
gerektiği düşünülebilir ise de, bazen tarafların talepleri dışında bir sonuca
ulaşılması durumunda, talep edilmeyen bir konuda, özellikle davanın
açılması anında ileri sürülmeyen bir tespite kararın gerekçesinde yer
verilmesinin mümkün olup olmadığı tartışmalı bulunmaktadır.
Davacı taraf açısından iptal talebinin dışında bir sebeple (gerekçe
değişimi) mahkemece hüküm kurulması, davacının öngörmediği sonuçlarla
karşılaşmasına sebep olabilecek ve bir idari davadan beklenen “hukuki
229
Ankara Üçüncü Vergi Mahkemesinin 24.11.2008 tarih ve E: 2008/515, K: 2008/1656 sayılı söz
konusu kararına, davacı tarafından itiraz edilmiş ise de, Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından
karar onanmıştır.
230
Danıştay Onüçüncü Dairesinin 12.03.2010 tarih ve E: 2007/8593, K: 2010/2180 sayılı kararı.
82
güvenliği
sağlama”
ve
“uyuşmazlığı
sona
erdirme”
fonksiyonları
gerçekleşmemiş olacaktır.
Örneğin, davacı kendi adına VUK’un mükerrer 355. maddesi uyarınca
kesilen cezaya karşı açtığı bir davada231, sadece “özel usulsüzlük cezası
kesilebilmesi için ceza uygulamasına gidileceğinin süre verilerek bildirilmesi
gerektiği” iddiasıyla kesilen cezanın kaldırılmasını talep etmesine rağmen,
mahkeme
tarafından
“ilgili
dönemde
davacının
ticari
faaliyette
bulunmadığından bahisle mükellefiyet kaydının olamayacağı” gerekçesiyle
dava konusu özel usulsüzlük cezası kaldırılsa idi, davacı için her zaman yargı
yerinden beklenen sonuç tam anlamıyla sağlanmış olabilir miydi?
Bu soruya tereddütsüz bir şekilde olumlu cevap vermek mümkün
değildir. Şöyle ki: Talep olmadığı halde davacının hukuki statüsü hakkında
değerlendirme yapan böylesine bir karar üzerine davalı idare, davacının
mükellefiyet kaydını iptal etse, bu iptale dayanılarak ilgili dönemde davacının
işlerini askıya aldığından232 bahisle girdiği bir ihalenin dışında bırakılması ya
da özel ticari sözleşmelerinde böyle bir mükellefiyet şartının varlığı karşısında
bir sorumluluğa muhatap tutulması söz konusu olabilecektir.
Yani re’sen araştırma yetkisi, bu şekilde kullanılmakla mahkemeye
belirsiz gerekçe hakkını sağlayacak, davacının “talebiyle” mahkemeden
beklediği gerçek sonuç ise gerçekleşmeyecektir. Ayrıca, yargılama sürecinde
tartışılmamış bir gerekçeyi ancak kararda görebilen davalıyı alternatifli
savunma yapmaya yöneltmek suretiyle savunma alanı daraltılacaktır 233. Bu
durum, her iki taraf için “çekişmeli yargıyı” bozarak adil yargılanma hakkını
zedeleyecektir.
231
Ankara Üçüncü Vergi Mahkemesinin 28.03.2012 tarih ve E: 2010/3235, K: 2012/544 sayılı kararı.
4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 10-4/a maddesinde, İflas eden, tasfiye halinde olan, işleri
mahkeme tarafından yürütülen, konkordato ilan eden, işlerini askıya alan veya kendi ülkesindeki
mevzuat hükümlerine göre benzer bir durumda olan isteklilerin ihale dışı bırakılacağı, ifade edilmiştir.
233 Ömer Gören, “Vergi Davalarında Gerekçe Değişimi Savunma Hakkını Sınırlar”, Ankara Barosu
Dergisi, S. 2011/2, 2011, s. 296.
232
83
2. Savunma Hakkı
Anayasanın
36/1.
maddesinde
temel
hakların
güvence
altına
alınmasının bir garantisi olarak dava ve savunma hakkına yer verilmiştir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir”. Savunma hakkı kamu hukukuna taalluk ettiğinden ve hukuk
devleti olma ilkesine ilişkin olduğundan isteğe bağlı değildir234.
Savunma hakkı, İHAM içtihatları gereği adil yargılanma hakkı
açısından, cezai işlemlerin daha idari aşamadaki safhalarında gözetilmeye
başlanmakta ve yargı yerince buna dikkat edilerek savunma hakkının
korunulması gerekmektedir.
Buna
yönelik
olarak,
VUK’ta
yapılan
düzenlemeler235
gereği,
mükellefler hakkında cezayı ve de re'sen tarhı gerektiren inceleme raporunun
birer suretinin ihbarnameye eklenmesi zorunludur. Bu hususa dikkat
edilmeksizin yapılan tebligat üzerine mükellef, hakkında yapılan işlemin
maddi ve hukuki sebebini bilemeyeceği için işlemin hukuka uygunluğu
noktasında da kendince bir değerlendirme ve savunma yapma imkanı
bulamayacaktır.
Böylece VUK'la mükellefe tanınan "uzlaşma" (m. Ek-1) ve "indirim" (m.
376) gibi bir kısım idari başvuru yollarından faydalanılmasına dair seçimlik
hakları ve dava açarken işlemin iptali için ileri sürebileceği unsurlara vakıf
olamaması
nedeniyle
de
“silah
eşitliği”
bozularak
savunma
hakkı,
engellenmiş olacaktır236. Dava sürecinde işlemin sebebine mahkemenin
234
Şenlen Sunay, a.g.e., s. 3, 70.
VUK’un 35. maddesinin son fıkrasında; takdir komisyonunun kararı üzerine tarh edilen vergilerde
kararın ve re'sen takdiri gerektiren inceleme raporunun birer suretinin ihbarnameye ekleneceği ifade
edilmiş, vergi cezalarına ilişkin olmak üzere de paralel bir düzenlemeye yer verilen aynı Kanunun
366. maddesinde, cezayı gerektiren inceleme raporunun birer suretinin ihbarnameye ekleneceği
hüküm altına alınmıştır.
236
Ankara 3.Vergi Mahkemesinin 10.01.2012 tarih ve E: 2011/1189, K: 2012/32 sayılı kararı;
DVDDK’nın 28.05.2010 tarih ve E:2010/80, K:2010/255 sayılı, aynı tarih ve E: 2010/136, K:
2010/256 sayılı kararları.
235
84
re’sen yapacağı faaliyetle davacının ulaşma ihtimali, idari aşamadaki
mükellef
haklarını
geri
getirmeyecektir.
Burada
ayrıca,
“hakkaniyete
uygunluk” ilkesinden uzaklaşılarak adil yargılanma hakkının engellenmesi
söz konusu olacaktır.
Yargılama sürecinde, savunma hakkı özel olarak korunulmakta, hatta
taraflardan
biri
savunma
vermese
de
re’sen
araştırma
yapılması
gerektiğinden, gerekli belge ve bilgilerin getirtilmeden bir tarafın iddiasına
göre karar verilemeyeceğine dair Danıştay kararları bulunmaktadır 237. Yani
idari yargıda ispat külfetinin taraflara getirdiği sorumluluklar hariç, savunma
yapılmaması ya da süresinden sonra savunma yapılması halinde hak
kaybına uğranılmasını engelleyen tek şey, re’sen araştırma ilkesidir.
Ancak, yargılama sistemlerindeki usul hükümleri, tarafların iddia ve
savunmalarını doğru bir şekilde kurgulayarak sunmaları için konmuş kurallar
olduğundan, bu hükümlere riayet edilmemesi bazen savunma hakkının ihlali
anlamına
da
gelebilmektedir.
Yargılama
anında
savunma
hakkının
kullanılmasına ilişkin bir kural ihlali, davaya etkisi araştırılmadan kararın
temyizine neden olabilmektedir238.
Bu husustaki İHAM’ın yaklaşımına göre: Savunma hakkını sınırlayıcı
önlem kesinlikle gerekli olmalı ve daha az sınırlayıcı bir önlem yeterli ise bu
önlem alınmalıdır239.
Mahkemece re’sen araştırma sonucu elde edilen bilgi ve belgelerle
ortaya çıkan yeni durumların, tarafların bilgisine sunulmaması durumunda da,
savunma hakkının ihlali söz konusu olacaktır. Yine işlemin yeni hukuki
sebeplerle iptali halinde bunun tarafların bilgisine sunulmamış olması, bazı
uyuşmazlıklar açısından savunma hakkının belli oranda ihlali anlamına
gelecektir.
237
Örnek olarak: Danıştay Yedinci Dairesinin 26.04.1979 tarih ve E: 1978/1446, K: 1979/863 sayılı
kararı; Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 20.01.2009 tarih ve E: 2007/4149, K: 2009/51 sayılı kararı.
238
Ramazan Çağlayan, İdari Yargıda Kanun Yolları, Seçkin Yayınları, Ankara, 2002, s. 89; atıf
yapan, Özkan, a.g.e., s. 62.
239
Van Mechelen/Hollanda kararı; İnceoğlu, “Yargı Etiği” s. 85.
85
Danıştay’ın bazı kararlarındaki240 karşı oy gerekçesi, re’sen araştırma
kapsamında davalı idareye de savunma hakkının kullandırılması yönündedir:
“Davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı delillerin dilekçede gösterilmesi,
özellikle İdare tarafından doğrudan tesis edilmiş bir işlem bulunmayan ihtirazi
kayıtla yapılan beyan üzerine açılan davalarda uyuşmazlığın sebebi dikkate
alınarak davalı idarece savunma hakkının daha iyi kullanılabilmesi ve
uyuşmazlığın doğru olarak çözümlenebilmesi açısından bir zorunluluktur.
Kanunun 20’nci maddesinde öngörülen re'sen araştırma ilkesi uyuşmazlığın
çabuk ve doğru olarak çözümlenebilmesi için öngörülmüş olup, bu ilkenin
davanın konusunu ve sebebini değiştirme imkanı sağladığından ve idarenin
savunma hakkını sınırlayacak şekilde uygulanabileceğinden söz edilemez.”
Genellikle vergi uyuşmazlıklarında işlemin sebepleri tabii olarak davalı
idare bilgisinde olduğundan, davacı tarafından bir sebep gösterilmese bile
bunun, mahkemece re’sen araştırma çerçevesinde davalı taraftan sorulması
gerekmektedir. Hatta İYUK’un 16/5. maddesi241 gereğince ilk savunmada
işlemin
sebeplerinin
işlem
dosyasıyla
beraber
idarece
kendiliğinden
mahkemeye bildirilmesi bir zorunluluktur. Ancak beyana dayalı olan
vergilendirme sisteminde, ihtirazi kayıtla verilen bir beyan üzerine idarenin
yaptığı
tahakkuk
işlemi
yalnızca
borcun
kesinleştirilmesine
ilişkin
olduğundan, bu işlemin rakamsal ve hukuki sebeplerine davacı tarafın vakıf
olması beklenir.
Bunun gibi bir davada, dava sebebinin açıkça dava dilekçesinde
belirtilmediği halde davalı tarafın isabetli bir savunma yapmasını beklemek,
yargılamanın
sıhhatli
bir
şekilde
sonlandırılması
açısından
mümkün
bulunmamaktadır.
Ayrıca bir davanın “talep” üzerinden yürütülerek görülmemesi
durumunda, mahkemenin kararına gerekçe yaptığı hususlarda, tarafların tam
240
Danıştay Dördüncü Dairesinin 25.12.2008 tarih ve E: 2006/4523, K: 2008/6227 sayılı; 25.12.2008
tarih ve E: 2007/2081, K: 2008/6229 sayılı kararları.
241
“Davalara ilişkin işlem dosyalarının aslı veya onaylı örneği idarenin savunması ile birlikte,
Danıştay veya ilgili mahkeme başkanlığına gönderilir.”
86
olarak bir savunma yapma ihtimali ortadan kalkabilir. Yani, vergi davası
açılırken davalı taraf bir iptal sebebine karşı savunma yapabilmeli ve idari
işlemin iptali için ileri sürülen sebepten başka bir sebebe dayanılarak hüküm
kurulma ihtimali halinde ise, davalı idare bu yeni sebebe karşı da savunma
yapabilmelidir. Aksi şekilde gerçekleşecek bir sürecin sonunda temyize
giderken yapılacak itiraz ise, esasa ilişkin bir incelemeden ziyade mahkeme
kararının incelenmesiyle sonuçlanacağından242, yargılama tekniği açısından
“savunma” niteliğinde olmayacaktır. Çünkü tam anlamıyla bir “yargılama” ilk
derece yargı yerinde yapılır.
Diğer taraftan, süresinden sonra temin edilen belgelerin (İYUK m. 21),
taraflara
tebliğ
edilerek
değerlendirmeleri
alınmaksızın
yargılamanın
tamamlanması da, adil yargılanma hakkının gerçekleşme koşullarından olan
“silahların eşitliğini”243 paralize edecektir. Böyle olunca hem davacının
savunma hakkı elinden alınacak, hem de idarenin işlemdeki olası gerekçeleri
gözardı edilmiş olarak, maddi gerçeğin ve sebeplerin ortaya çıkarılmasında
hatalı bir yol izlenmiş olacaktır.
B. Usul Ekonomisine Dair Sorunlar
Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında yer alan “Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir”
hükmündeki ifade nedeniyle çabukluk ve ucuzluk ilkesi olarak da anılan bu
ilkenin, vergi yargılama hukukuna hakim olan re’sen araştırma ve yazılılık
ilkeleriyle doğrudan ilişkili olduğu daha önce belirtilmişti. İddia ve savunmaya
konulan kısıtların da,
davaların süratle çözülmesi amacına hizmet ettiği
yukarıda ifade edilmiştir.
242
İYUK’un 49/1. maddesi: “Temyiz incelemesi sonunda Danıştay: a) Görev ve yetki dışında bir işe
bakılmış olması, b) Hukuka aykırı karar verilmesi, c) Usul hükümlerine uyulmamış olunması,
Sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozar.”
243
Candan, a.g.e., s. 545.
87
Bu kapsamda AİHS’nin 6. maddesinde ifadesini bulan adil yargılanma
hakkını sağlayan en önemli unsurlardan birisi de, makul sürede yargılanma
ilkesidir.
Uyuşmazlığın mümkün olan en kısa sürede çözümlenmesi amacı,
yazılılık ilkesinin genel, duruşmanın ise istisnai bir uygulama olmasına neden
olmakta ve idari yargıda şahit (tanık) ifadesine yer verilmemesine 244 de
dayanak gösterilmektedir. Ancak mahkemenin, maddi gerçeği re’sen
araştırırken her türlü delilden serbestçe faydalanması gerekmektedir. Hatta
Fransız doktrininden Auby-Drago’ya göre, idari yargı hakimi disiplin
cezalarına ilişkin davalarda, -bir ceza hakimi gibi- ilgilinin genel tutum ve
davranışını nazara alarak karar verebilecektir245.
Bu bakımdan duruşma, tarafları tatmin etme yararından246 öte, vergi
davalarında özellikle dosya üzerinden bir sonuca ulaşmanın mümkün
olmadığı ya da farklı bilgi unsurlarındaki çokluğun, tarafların haklılığı
hususunda değerlendirme yapmaya imkan vermeyecek kadar girift hale
geldiği durumlarda247, hak dağıtmaktan kaçınamayacak248 olan mahkemenin,
subjektif bir değerlendirmeye ihtiyaç duyarak duruşmadaki görgü ve
kanaatlerine göre hüküm verebilmesine de imkan sağlayabilir.
244
Danıştay Üçüncü Dairesinin 24.12.1986 tarih ve E: 1986/1201, K: 1986/2706 sayılı kararı: “İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nda, yazılı yargılama usulü esas alındığına ve esasen İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 31. maddesinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun şahadete ilişkin hükümlerine
atıfta bulunulmadığına göre; yükümlüden canlı hayvan satın alan ....’ın vergi mahkemesince
duruşmada şahit olarak dinlenmesinde, şahide yemin teklif edilmesinde ve yemine icabet etmediği
nedeniyle yemin teklif edilen hususun ikrar edildiğinin kabulü suretiyle delil olarak değerlendirilerek
karar verilmesinde kanun ve usul hükümlerine uyarlık bulunmamaktadır.”
245
Yorgancıoğlu, a.g.m., s. 246.
246
Zabunoğlu, a.g.m., s. 97.
247
Örn. Sahte fatura düzenleme ya da ikrazatçılıktan kaynaklı olarak yapılan tarhiyatlara karşı açılan
veya kimlik bilgileri üçüncü şahıslarca haksız bir şekilde kullanılarak adına vergi mükellefiyeti tesis
edilen kişiler tarafından açılan vergi davaları.
248
Anayasanın 36. maddesi: “… Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz” ; HMK’nın 46/1. maddesi: “Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki
sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir(…) e)Hakkın yerine getirilmesinden
kaçınılmış olması”
88
Vergi davalarında çok sıkça görüldüğü üzere, bir tanığın duruşmaya
çıkmadan sadece vergi incelemesi anında alınan yazılı ifadelerinin 249 delil
olarak kullanılması, tanığın güvenilirliği ve olayların tetkiki açısından
savunma
pozisyonunda
kalan
davacının
savunma
hakkını
elinden
alabilecektir. Bu durum, silahların eşitliği ilkesinin alt kalemi olan “çekişmeli
yargılama ilkesine” aykırı olmakla beraber, gerçeğin tam olarak ortaya
çıkarılmasını da engelleyebilir250.
Böylece makul sürede yargılama ilkesine ulaşmak adına, bir taraftan
yazılılık ilkesi esas alınırken, adil yargılanma hakkının önemi kıyas götürmez
bir diğer ilkesinin ise (silahların eşitliği) zedelenmesine neden olunabilir.
Ayrıca, yargılamanın duruşmalı ve aleni olması ilkesinden beklenen, maddi
olayın
bütün
yönleriyle
şeffafça
değerlendirilebilmesi
sonucu
da
gerçekleşmeyecektir.
Diğer taraftan re’sen araştırma, çoğu zaman usul ekonomisine olumlu
katkı sağlamakla birlikte, gereksiz ve sınırsız bir şekilde kullanıldığında tam
aksi yönde sonuçları da doğurabilmektedir.
Örneğin, taraflar arasında ihtilaf bulunmayan ve kamu düzeninden
olmayan hususlarda ya da idari işlemin dosya mevcuduna göre hukuka
uygun görülen unsurları bakımından hiçbir gereklilik ve iddia bulunmaksızın,
sırf re’sen araştırma yetkisine dayanılarak yapılacak ara kararı, bilirkişi, keşif
gibi dosya dışı inceleme yöntemleri, yargılama masraflarının artmasına
neden olacağı gibi, yargılama için makul sürenin aşılmasına da sebebiyet
verebilir.
Yetki aşımı ile ilgili bir olayda, mahkemenin re’sen yapacağı
araştırmaya, işlemi yapan kimsenin psikolojisini dahi konu edebileceği
savunulabilmektedir251. Ancak ciddi bir iddia ve belirti bulunmadığı sürece,
249
Örn. Gayrimenkul satılan kişilerden alınan beyanlar ya da sahte fatura düzenleyen hakkındaki
üçüncü kişilerin beyanları.
250
İnceoğlu, “Yargı Etiği” s. 85.
251
Orhan Nalcıoğlu, “İptal Davalarının Esastan İncelenmesi”, AİYMD, S. 8, 1994, s. 111 ; atıf yapan,
Oğurlu a.g.m., s. 129, 130.
89
mahkemenin bunun gibi incelemelere252 re’sen kalkışması, önü alınmaz bir
araştırma alanını doğurarak makul sürede yargılanma ilkesini zedeleyeceği
gibi, idari işlemler için geçerli olan “Kanunilik Karinesi253” karşısında da izahı
zor uygulamalara neden olacaktır.
Dava dilekçesi üzerine yapılacak ilk incelemede re’sen belirlenmesi
gereken hususlarda yeterince dikkatli davranılmaması durumlarında da,
davanın ileri aşamalarında hatta dosya tekemmülünden sonra bu hususlar
(hasım düzeltme254, dilekçe ret255, merciine tevdi256 vb.) değerlendirilerek
yargılamanın en başına, dahası idari aşamaya dönüleceğinden, usul
ekonomisi açısından olumsuz sonuçlar meydana gelecektir.
Ayrıca uyuşmazlığın çözümüne hizmet edecek tüm bilgi ve belgelerin,
yargı yerince çok iyi etüt edilerek mümkünse tek ara kararı ile ve de dosya
dışı incelemelerin bir kerede tamamlanarak temin edilmesi gerekirken, re’sen
araştırma yetkisine dayanılarak tekrar tekrar aynı yola başvurulması suretiyle
makul süre aşılarak usul ekonomisi zedelenmiş olacaktır257.
Son olarak, İYUK’un 16/5. maddesinde yer alan “Davalara ilişkin işlem
dosyalarının aslı veya onaylı örneği idarenin savunması ile birlikte, Danıştay
veya ilgili mahkeme başkanlığına gönderilir.” hükmü aslında, re’sen araştırma
uygulamasını kolaylaştırıcı ve de usul ekonomisi açısından önemli bir
düzenleme olmakla beraber, işleme dayanak alınan tüm belgeler ilk
savunmada mahkemeye sunulması gerekirken, uygulamada bu kurala davalı
idarelerce çok da bağlı kalınmadığını belirtmek gerekir258.
252
Örn. Her idari işlem üzerindeki yetkili kişiye ait imzanın, o kişinin eli ürünü olduğunun “imza
istikdabı” suretiyle tespiti ya da imzalayan kişinin o makamda bulunup bulunmadığı gibi detaylı
hususların tespiti.
253
Oğurlu, a.g.m., s. 120.
254
Ankara Üçüncü Vergi Mahkemesinin 2006/745 esas sayılı davası.
255
Ankara Beşinci Vergi Mahkemesinin 2010/779 esas sayılı davası.
256
Ankara Birinci Vergi Mahkemesinin 2008/147 esas sayılı davası.
257
Candan, a.g.e., s. 560.
258
Ankara Üçüncü Vergi Mahkemesinde, davacının gayrimenkulüne konulan haciz işlemine karşı
açılan davada E: 2011/1382 no’lu dosyada 24.01.2012 tarihinde verilen ara karar ile, “davalı
belediyeden haciz işlemine konu amme alacağı için davacı adına düzenlenen ödeme emri ile haciz
varakasının onaylı birer örneği istenilmiştir”; yine Ankara Üçüncü Vergi Mahkemesinde, davacının
90
Oysa, bu maddenin hitap ettiği davalı idarelerin, savunmalarını
yaparken, uyuşmazlıkla ilgili işlem dosyalarını da mahkemeye göndermeleri
halinde, hem işlemin unsurları hususunda yargı yeri tam bir bilgiye sahip
olarak hakkaniyete uygun bir değerlendirme yapabilecek, hem de işlem
dosyasına ulaşmak için ara kararı yapılmasına gerek kalmayarak makul
sürede yargılanma ilkesine katkı sağlanmış olacaktır.
C. Hukuka Uygunluk Denetimine İlişkin Sorunlar
Vergi yargılamasında re’sen araştırma ilkesi, Anayasa, kanunlar ve bu
bölümde bahsedilen hususlar çerçevesinde belirtilen sınırlar içinde kullanılır.
Anayasanın 125. maddesi ile İYUK’un 2. maddesi çerçevesinde
gerçekleştirilecek yargı denetiminin, hukuka uygunlukla sınırlanmasının, aynı
zamanda re'sen araştırma ilkesi kapsamında yapılacak araştırmalar sonucu
verilecek kararın niteliğini de belirlediği söylenmektedir. Sınırın nerede
başlayıp, nerede bittiği, idarenin takdir yetkisi ile yerindelik denetimi veya
idarenin yerine geçmek arasında çok ince çizgiler olması nedeniyle ortaya
çıkan mesele, esasen güçler ayrılığı açısından da üzerinde tartışılmayı hak
etmektedir259.
İhtirazi kayıtla tahakkuk ettirilen damga vergisinin iptali ile ödenen
tutarın iadesine ilişkin olarak açılan bir davada, temyizen inceleme yapan
Danıştay Yedinci Dairesi tarafından, bahsedilen bu hususun değerlendirilerek
karar verildiği görülmektedir260.
iki firmadan aldığı faturalarda yer alan KDV’lerin indirilmesi suretiyle yapılan cezalı(tekerrür)
tarhiyatlara karşı açılan başka bir davada E: 2011/946 no’lu dosyasında 23.02.2012 tarihli ara kararı
ile “davacı adına kesilen vergi ziyaı cezasının niçin % 50 oranında artırıldığı (tekerrürün nedeni)
sorulmuş ve davacı şirketin mal ve/veya hizmet satın almış gözüktüğü ve sahte fatura düzenleyicisi
olduğu ileri sürülen firmalar hakkında düzenlenen vergi tekniği raporları istenilerek bu firmalar
hakkında yapılan işlemler ve sonuçları sorulmuştur”.
259
Sönmez, a.g.b., s. 17.
260
Danıştay Yedinci Dairesinin 21.5.2010 tarih ve E:2008/87, K:2010/2270 sayılı kararı: "İdari Yargı
yetkisi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2'nci maddesinin 2'nci fıkrasında, idari eylem
ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlandırılmış; idari eylem veya işlem niteliğinde
91
Özellikle idari eylem/işlem niteliğinde karar verilememe kuralının
getirilme amacı, mahkeme kararıyla “olumlu kuruculuk” imkanı tanınmasının
önüne geçilerek güçler ayrılığı ilkesini korumaktır261.
Diğer bir anlatımla, mahkeme yapacağı yargılama sonunda işlemi
hukuka uygun bulursa davayı reddedecek, hukuka aykırı bulursa işlemi iptal
edecektir. İptal edilen işlemin yerine yeni işlem tesis edilemeyecektir. Talebe
rağmen bir işlemin yapılmamasına karşı açılacak davalarda ise, sadece
idarenin hareketsiz kalmasıyla hukuka aykırı bir davranışta bulunup
bulunmadığı tespitinin yapılması gerecektir.
Ancak uygulamaya ilişkin klasik bir vergi davasında ise mahkeme,
dava konusu yapılan tarhiyat ve kesilen cezaları kısmen hukuka uygun
bulması durumunda, ceza ve verginin yer aldığı işlemi (ihbarname vb.)
tamamen iptal etmek yerine hukuka aykırı bulunan yönüyle kısmen tarhiyatı
kaldırır. Bu karar üzerine vergi dairesi de yeniden bir işlem tesis etmeksizin
mahkeme kararına göre hesapladığı vergi ve cezaları yükümlüye bildirmekle
yetinir.
yargı kararı verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. İdari yargı yerlerinin bu denetim yetkisi, kanunların
idari makamlara bıraktığı yetkilerin kullanılışının hukuka uygun olup olmadığının araştırılmasını
kapsar; yoksa, söz konusu yetkilerin idari yargı yerlerince kullanılması sonucunu yaratmaz. Böyle
olunca; vergi mahkemelerinin, vergi idaresince tesis edilen işlemin hukuka uygunluğunu denetlemekle
yetinmeleri; onların yerine geçerek, idari işlem niteliğinde karar vermemeleri zorunludur. Öte yandan;
aynı Kanunun 20'nci maddesinin 1'inci fıkrasında, Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinin,
bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeyi kendiliklerinden yapacağı; Mahkemelerin,
belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini
taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilecekleri yolundaki hükümle, Kanun koyucu, İdari Yargı
yerlerine resen araştırma görev ve yetkisi vermiştir. İdari yargı yeri bu yetkisine dayanarak, önüne
gelen uyuşmazlığın çözümünde gerekli gördüğü tüm maddi yönleri ortaya çıkaracak ve maddi
olgulardan hareketle de, yargılama sürecinin sonunda hükme ulaşacaktır. Bu aynı zamanda davaların,
hukuka ve kanuna uygun şekilde çözümünde, yargı yerlerine verilen Anayasal bir görevdir. Olayda;
davacının, ödenen vergilerin faiziyle birlikte iadesine hükmedilmesi istemi hakkında, Mahkemece,
‘…ödenmiş olması halinde davacıya ret ve iadesine...’ şeklinde hüküm tesisi, hem ihtirazi kayıtla
yapılan beyan üzerine tahakkuk ettirilen damga vergisinin davacı tarafından ödenip ödenmediğinin
re'sen araştırma ilkesi gereğince Mahkemece tespit edilmemesi ve hem de vergi idaresi yerine geçmek
suretiyle, idari işlem niteliğinde karar verilmesi sebebiyle Yargılama Hukuku kurallarına uygun
olmamakla birlikte, bu husus bozma sebebi olarak görülmemiştir ".

Diğer ifadesi “İnşailik”: Mahkemenin işlemi iptal ettikten sonra yerine yenisini kurması veya işlemi
düzeltmesidir.
261
Yüce, a.g.e., s. 57.
92
Vergi davalarında tarhiyat hakkında bu şekilde kısmen verilen
hükmün, idarenin yerine geçme sayılmayacağı kabul edilmekte262 ve re’sen
araştırmaya dayandırılmakta263 ise de, aslında bunun gerçek dayanağı vergi
davasının hukuki niteliğine ilişkin olmalıdır. Çünkü mahkeme, tam yargı
davasında istem hakkında kısmen hüküm kurarak ister istemez idari
eylem/işlem niteliğinde karar verebilirken264, objektif nitelikteki iptal davasında
ancak davanın kabulü265(işlemin iptali) ya da reddine hükmedebilir.
Tam yargı davasına göre bir “iptal davasında” re’sen araştırma,
davanın objektif niteliğinden dolayı karar verilinceye kadar daha etkin bir
şekilde
kullanılırken,
karar
verilirken
artık
re’sen
araştırmadan
söz
edilemeyecektir. Kararın idare üzerindeki etkileri itibariyle tam yargı davası,
tamamen bu dava tipolojisine bağlı -re’sen araştırmayla bağlantısız- olarak
mahkemece davanın esası (rakamsal belirleme) hakkında266 hüküm
kurulmasına imkan verecektir.
Bu nedenle bir tarhiyat hakkında esasa girilerek verilen hüküm, re’sen
araştırma ilkesine değil de, davanın hukuki niteliğine dayanmaktadır.
Kaldı ki, re’sen araştırma ilkesinin yer aldığı İYUK’un 20. maddesi,
“dosyaların incelenmesi” kenar başlığı altında düzenlenmiştir. Bu maddenin
“Davaların karara bağlanması” başlıklı 22-25 maddelerinden önce gelmesi ve
bu maddeler içinde böyle bir yetkiden bahsedilmemiş olması nedenleriyle,
ancak dosyaların incelenmesi (tahkikat) sürecinde kullanılabilecek olan
re’sen
araştırma
yetkisinin,
hüküm
aşamasında
kullanılmaması
gerekmektedir.267
262
Danıştay Yedinci Dairesinin 12.4.1985 tarih ve E: 1984/3570, K: 1985/1039 sayılı kararı,
www.danistay.gov.tr., (04.06.2012).
263
DVDDGK’nın 21.2.1997 tarih E: 1995/209, K: 1997/124 sayılı; 14.11.1968 tarih ve E: 1986/16, K:
1986/18 sayılı kararları.
264
Dursun, a.g.m., s. 271.
265
Buradaki “kabul” kavramı, davanın bakılabilir olduğuna dair teknik anlamından ziyade, işlemin
hukuka aykırı bulunmasıyla “iptaline” dair, yargı mercilerince kullanılan yerleşik ifadeye denk
gelmektedir.
266
Kumrulu, a.g.e., s. 299.
267
Duran, a.g.m., s. 73.
93
Gerçekten, düzenlemenin açıkça ifadesinden, re’sen araştırmanın
kanıtları sağlamak ve değerlendirmekten ibaret olduğu, hüküm verilmesi
anını kapsamadığından idarenin yerine geçilmesini de mümkün kılmadığı ilk
okumada anlaşılmaktadır268.
Bu nedenle re’sen araştırma yetkisi, sadece uyuşmazlığın çözümü için
gerekli bilgi ve belgelerin yargı önüne getirilmesine hizmet etmekte, idari
rejimin idareye tanıdığı araştırma ve inceleme yetkisinin yargı yerince
kullanılmasına imkan tanımamaktadır269.
Esasında vergi yargılamasındaki sorun da, ilgilinin devlete ne kadar
borcu olduğunu tespit etmek değil, yasal bir statünün, vergi idaresi tarafından
hukuka aykırı olarak uygulanmasını önlemektir270.
Ancak yine de, verilen bir iptal kararı ile kendiliğinden yeni bir hukuki
durum yaratılarak ister istemez idari işlem/eylem niteliğinde bir sonuç
doğmuş olacağından, iptal kararının niteliğinden kaynaklanan bu çatışmanın
kaçınılmaz271 olduğu da göz önünde tutulmalıdır.
İdari eylem/işlem niteliğinde karar verilememe kuralına rağmen
uygulamada, iptalle yetinilmeyerek davanın esası hakkında karar verilmesi,
çabukluk ilkesine uygun düştüğünden bahisle de savunulmaktadır 272. Ancak
bu şekilde verilecek bir kararın yargılamaya süre olarak olumlu bir etkisinin
bulunmadığı, sadece yargı kararı sonrası yapılacak idari faaliyetlerin kısa
sürede gerçekleştirilmesini sağlayabileceği kabul edilmelidir. Yani yapılanın,
yargılamaya özgü olan “çabukluk” ilkesiyle direkt bir ilişkisi bulunmamaktadır
Bu kuralın ihlaline bir diğer dayanak olarak: Tarh ve tahsil zamanaşımı
süresi karar tarihi itibariyle dolacak olan davalarda, kısmen yerine doğrudan
verilecek bir iptal kararı sonrası, zamanaşımı nedeniyle idarece yeniden tarh
268
Duran, a.g.m., s. 74.
Candan, a.g.e., s. 56.
270
Turmangil, a.g.m., s. 156.
271
Kumrulu, a.g.e., s. 297, 298.
272
Kumrulu, a.g.e., s. 100.
269
94
ve tahsil işlemine geçilmesi mümkün olmayacağından, yargı yerinin kamu
yararını sağlamaya yönelik dürtüsü gösterilebilir.
Hukuka uygunluk denetimine ilişkin sınır nedeniyle, re’sen araştırma
uygulanmasında karşılaşılan sorunlar açısından incelemeye alınabilecek çok
fazla sayıda yargı kararı bulunmakla birlikte, özellikle akademi ve yargı
çevrelerinde re’sen araştırmayla ilişkili olarak son yıllarda çokça tartışılan
bazı dava tiplerini, özellikle Danıştay kararları üzerinden, çalışma konumuzun
somutlaştırılması adına incelemek yararlı olacaktır.
1. Matrah Araştırmasının Mahkemece Yapılması
Bir tarh işlemine karşı açılan davanın objektif nitelikte olduğu genel
olarak kabul edilmekle birlikte böyle bir iptal (vergi) davası, devletin
gerçekleştirdiği diğer idari işlemlere karşı açılan iptal davalarında yapılan
hukuka
uygunluk
incelemesinden,
çok
ince
ve
esaslı
bir
şekilde
ayrılmaktadır. Şöyle ki; atama, disiplin cezası, ihale kararı ve benzeri
işlemlere ilişkin iptal davalarında, ekseriyetle tek bir hususun hukuka
uygunluğu denetlenirken, bir vergilendirme işleminin içerisinde çoğu zaman
birbirinden farklı hususların ya da her birim rakamsal belirlemenin ayrıca
hukuki değerlendirmeye yargı yerince alınması kaçınılmazdır. Aslında bu
durum vergi davasının kendine özgü bir niteliğe sahip olduğu yönündeki
kuramsal ve yargısal yaklaşımları da desteklemektedir.
O
halde,
yargı
yerinin
bazı
vergi
davalarında
bir
matrah
belirleyebilmesi gerekmekte, ancak bunu yaparken, kendi yargısal sınırları
içinde kalarak sonuca ulaşması beklenmektedir.
Örneğin, bir mükellef hakkında düzenlenen vergi inceleme raporunda
yapılan tespitlerden hareketle ikmalen tarh edilen vergi ziyaı cezalı kurumlar
vergisine karşı açılan davada Ankara Üçüncü Vergi Mahkemesi’nce verilen
95
kararda273 “arsa bedeli ve alt yapı katılım paylarının yatırım indirimi
istisnasına konu edilemeyeceği, yapımı devam eden fabrika binası inşaatı
için
kullanılmış
gerekeceğinden
finansman
kurum
giderlerinin
kazancının
bina
maliyetine
tespitinde
eklenmesi
doğrudan
gider
yazılamayacağı, gayrimenkul için yapılan normal tamir, bakım niteliğindeki
harcamaların kurum kazancının tespitinde doğrudan gider yazılabileceği,
yapımı devam etmekte olan fabrika bina inşaatına ilişkin olarak yapılan
harcamaların aktife girdiği tarihten itibaren amortismana tabi tutulabileceği”
değerlendirmesi yapılarak, bu hususlara dair davacı şirket hakkında yapılan
tarhiyatın yasal isabet bulunmayan kısmı kaldırılarak, tarhiyatın kalan
kısmına ilişkin olarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bir diğer örneğe göre Ankara Birinci Vergi Mahkemesi’nin 16.04.2012
tarih ve E: 2011/1458, K: 2012/607 sayılı kararında274 olduğu gibi, yargı
yerince
kısmen
matrah
belirlenmesinin
bir
vergi
incelemesini
gerektirmeyecek basit bir tespit ya da kanunen belirli bir maliyet veya
haddin/istisnanın
matraha
uygulanması
suretiyle
yapılabilmesi,
yargı
yetkisinin ve re’sen araştırma ilkesinin kullanım sınırları açısından herhangi
bir sorun yaratmayacaktır.
VUK’un 30. maddesine göre re’sen vergi tarhı, vergi matrahının
tamamen veya kısmen defter kayıt, belgelere veya kanuni ölçülere
dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları
tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca
düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı
üzerinden vergi tarh olunmasıdır.
273
Ankara Üçüncü Vergi Mahkemesinin 04.03.2008 tarih ve E: 2007/170, K: 2008/313 sayılı kararı.
“Mahkememizce 9.000,00 TL'ye iktisap edilen taşınmazın endekslenmiş maliyet bedeli, elden
çıkarılan ay hariç olmak üzere Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki
artış oranı esas alınmak suretiyle 10.139,10 TL olarak belirlendiği, intifa hakkının kaldırılması için
davacı tarafından ödenen 10.000,00 TL bedel eklenerek toplam maliyet 20.139,10 TL olarak tespit
edildiği, taşınmazın satış bedeli olan 30.000,00 TL'den toplam maliyet bedeli olan 20.139,10 TL ile
450,00 TL satış giderinin ve 2008 yılına ilişkin 6.800,00 TL istisna tutarının tenzili suretiyle de
vergiye tabi tutulacak değer artış kazancı 3.060,90 TL olarak hesaplanmıştır. Bu durumda, davacının
3.060,90 TL değer artış kazancı elde ettiği sonucuna varıldığından, matrahın 3.060,90 TL'lık kısmına
isabet eden birkat vergi ziyaı cezalı gelir vergisinin onanması geri kalan bir kat vergi ziyaı cezalı gelir
vergisinin yasaya uygun olmaması nedeniyle terkini gerekmektedir.”
274
96
Mükellef veya sorumlunun eksik beyan ettiği ya da beyanda
bulunmadığı vergi matrahlarının kanunda bahsedildiği şekilde tespit edilmesi
gerektiği durumlarda, bu işle yetkilendirilmiş inceleme elemanları ve de takdir
komisyonları görev üstlenerek, gerçek matrahın re’sen takdirine275 yönelik
faaliyette bulunmaktadırlar.
Vergilemede mükelleflere düşen ödevler olduğu gibi vergi idaresine
düşen ödevler de bulunmaktadır. Mükelleflerin vergilendirmeye müteallik
faaliyetlerinin büyüklüğü, hasılatları, iş kapasiteleri, verilen beyannamelerin
gerçek duruma uygunluğu, devamlılıkları gibi hususların tespiti ve takibiyle,
vergi idaresine düşen bu görev sağlıklı bir şekilde icra edilebilir. Takdir
komisyonlarınca tamamen varsayım ve kanaate dayalı olarak vergileme
yapılmasının önlenmesi de ancak bu şekilde mümkündür.
Takdir komisyonunun matrah takdirine esas olacak şekilde, mükellef
faaliyetlerinin büyüklüğü, önceki ve sonraki dönem kazançları ile aynı
sektörde mevcut benzer büyüklük ve iş kapasitesine sahip firmaların aynı
dönemlerdeki matrahlarının incelenmesiyle muhtemel vergi matrahının
kavranması için gerekli ve yeterli araştırmalar yapılmadan, matrah takdir
edilmesi vergilemenin temel ilkelerine aykırı düşmektedir. Böyle takdir edilen
matrahlara istinaden yapılacak cezalı tarhiyatların tamamının, hukuka
aykırılığından bahsetmek mümkündür.
Ancak Danıştay tarafından verilen bir kararda276, “213 sayılı Vergi Usul
Kanununun 30. maddesinin 2. fıkrasında, vergi beyannamesinin kanuni
süresi geçtiği halde verilmemiş olması durumunda matrahın re'sen takdir
edileceği, aynı Kanunun 31/8. maddesinde ise; takdir kararında takdirin
dayanağı ve takdir hakkında izahatın bulunacağı hükümleri yer almaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/1. maddesinde de, Danıştay
ile idare ve vergi mahkemelerinin bakmakta oldukları davalara ait her çeşit
incelemeleri kendiliklerinden yapacakları hükme bağlanmıştır. Olayda, davacı
275
Yılmaz Özbalcı, Vergi Usul Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Oluş Yayıncılık, Ankara, 2002, s.
213.
276
Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 24.03.2008 tarih ve E: 2006/3420, K: 2008/1471 sayılı kararı.
97
şirketin ilgili dönem katma değer vergisi beyannamesini süresi içinde
vermediği sabittir. Ancak, hem yukarıdaki madde hükümleri hem de davacı
şirketin defter ve belgelerinin incelenmesi sonucu herhangi bir matrah
farkının bulunmadığının tespit edileceği yönündeki iddiaları gözönüne
alındığında, Mahkemece söz konusu dönemlerde davacı şirketin ticari
faaliyetinin olup olmadığı ve faal ise ticari kazancının ne olduğu hususunun
defter ve belgelerinin incelenmesi gerekirse bilirkişi incelemesi yaptırılması
suretiyle araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.”
ifadesine yer verilerek, faaliyetin tespiti ve varsa matrahın da belirlenmesi
görevi re’sen araştırma kapsamında mahkemeye yüklenmiştir.
Aynı
kararın
karşı
oyunda
ise
“Dosyanın
incelenmesinden;
beyanname verilmemesi nedeniyle davacının takdir komisyonuna sevk
edildiği, ancak takdir komisyonu kararında 213 sayılı Yasa'nın 31/8.
maddesine aykırı olarak takdirin dayanağı ve takdir hakkında izahata yer
verilmediği anlaşılmış olup, buna göre sözü edilen karar esas alınarak
yapılan cezalı tarhiyatta mevzuata uyarlık görülmediği” görüşüne yer
verilerek, idari görevli olan kişilerce yapılacak işlemlerde yargı yerince
eksiklikler veya hata bulunması halinde, bu işlemlere dayanılarak yapılan
tarhiyatların, VUK’un 134. maddesine ya da 31/8. maddesine aykırı
olduğundan
bahisle
mahkemece
doğrudan
iptalinin
gerçekleştirilmesi
gerektiği ileri sürülmektedir277.
Gayrimenkul alım-satımından elde edilen ticari kazancın beyan
edilmediği ileri sürülerek, takdir komisyonu kararı uyarınca salınan gelir
vergisine karşı açılan başka bir davada “takdir komisyonunun matrah takdiri
esnasında herhangi bir inceleme ve araştırma yapmadığı, buna ilişkin
herhangi bir belgenin dosyaya ibraz edilmediği, takdirin dayanağının
gösterilmediği, soyut, genel ifadelerle ve kanaate dayalı olarak yapılan
tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığı” gerekçesiyle cezalı tarhiyatı kaldıran
277
Benzer kararlar için bkz.: Danıştay Dördüncü Dairesinin 08.02.2011 tarih ve E: 2008/8380, K:
2011/563 sayılı kararı; Danıştay Üçüncü Dairesinin 22.09.2011 tarih ve E: 2008/5285, K: 2011/5049
sayılı kararı.
98
ilk derece mahkemesi kararını, temyizen inceleyen Danıştay278, "vergi
mahkemesince re'sen araştırma ilkesi uyarınca, davacı tarafından satış
yapıldığında ihtilaf bulunmayan taşınmazların gerçek satış bedellerinin tespiti
amacıyla tapu harç matrahları da göz önünde bulundurularak gerekirse
bilirkişi incelemesi yaptırılıp maliyet ve giderleri de dikkate alınmak suretiyle
tarh matrahı tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir."
gerekçesiyle kararı bozarak, matrahın vergi mahkemesince tespit edilmesi
gerektiğine hükmetmiştir.
Ayrıca, re’sen araştırmanın yanında “vergi incelemesinin amacına da
uygun
olarak”
ifadesine
yer
verilmek
suretiyle,
bazı
inceleme
ve
araştırmaların yargı yerince yapılması gerektiği yönünde oluşturulan
içtihatlarda279, yürütme ve yargı organları arasında fonksiyonel açıdan amaç
birlikteliği varmış gibi bir sonuca ulaşılmıştır.
Bu kararlara göre ilk derece mahkemesi, adeta bir idare elemanı gibi
vergi incelemesine girişecek, bahsedilen yasal düzenlemelerde bu iş için
yetkilendirilmiş
memur
ve
komisyonların
yapması
gereken
işlemleri
gerçekleştirmeye çalışacaktır.
Mahkemenin bunu yapabilecek vergi inceleme enstrümanlarına sahip
olmaması ayrı bir mesele olmakla beraber, bu noktadan sonra mahkemenin
yapacağı her faaliyet, yargılama hukukuna değil, bir vergi tekniği ve
vergilendirme yetkisine ilişkin olacaktır. Bu haliyle mahkeme tarafından ancak
idarenin yerine geçilerek yapılabilecek olan işin, yargılama amacının dışına
taşacağı ve hukuka uygunluk denetimi sınırını bir hayli aşarak kuvvetler
ayrılığı prensibini ihlal edeceği açıktır.
278
Danıştay Üçüncü Dairesinin 07.04.2011 tarih ve E: 2010/5801, K: 2011/1078 sayılı kararı.
Danıştay Dördüncü Dairesinin 24.02.2010 tarih ve E: 2008/1525, K: 2010/854 sayılı kararının
özeti: “Re'sen araştırma ilkesi uyarınca ve vergi incelemesinin amacına da uygun olarak takdir
komisyonu kararına esas alınan SSK kayıtları ile ilgi tüm bilgi ve belgelerin Sosyal Sigortalar
Kurumu Genel Müdürlüğü ve davalı İdareden istenerek, bu bilgi ve verilerin hukuka ve gerçeğe
uygunluğunun araştırılmasından sonra, vergilemeye esas alınıp alınamayacağının incelenmesi ve
sonucuna göre karar verilmesi gerektiği hk.”
279
99
Bu yaklaşıma göre verilen kararın idari işlem niteliğindeki sonucuna,
uyuşmazlığın çözümünde yargı yerinin uyguladığı belirleme itibariyle idarenin
görevini kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine
getirmesini kısıtlayarak ulaşacaktır. Çünkü idarenin vergilendirmeye ilişkin
yürütme yetkisinin hukuka uygun olarak kullanılmadığının tespiti halinde
verilecek bir iptal kararıyla; bu yetkinin üstlenilerek verginin rakamsal olarak
ne olması gerektiğine yönelik olarak maddi olaylar ve alt kalemleri üzerinde
yapılacak ayrıntılı bir inceleme sonucu verilecek karar arasında, yargılama
yetkisinin kullanım mahiyetleri açısından önemli farklar bulunmaktadır.
Bu konuda mahkemece yapılan belirlemenin, hukuka aykırı bulunan
kısma ilişkin olduğu ve diğer kısma ilişkin olmaması nedeniyle idari işlem
niteliğinde olamayacağı şeklindeki savunmanın; gelir-gider, maliyet, karlılık,
randıman, fire oranı ve benzeri hesaplamalara göre ödenmesi gereken
verginin belirlenmesine yönelik olarak tüm vergisel faktörlerin mahkemece
değerlendirilmesiyle girişilen idari nitelikli bir faaliyet karşısında, ikna
etkinliğinin zayıf olduğunu kabul etmek gerekir.
Ayrıca mahkemenin bu şekilde yapacağı bir belirleme, yeni bir
uyuşmazlık
konusuna
neden
olabileceğinden,
vergi
yargısının
esas
fonksiyonu olan “uyuşmazlığı sona erdirme” işlevi de gerçekleştirilememiş
olacaktır.
2. Defter ve Belge İbrazının Mahkemeye Yapılması
Kamu düzeni ve yararı, sadece vergi mükellefinin haklarının yargı
önünde savunulmasıyla sağlanamamaktadır. Bu noktada, toplumda vergisel
yükümlülüklerini muntazaman yerine getiren vatandaşların nazarından
kaçmayan, bazı idari ve yargısal faaliyetler sonucunda ortaya çıkan durumlar
ile toplumun geneline sunulan kamu hizmetlerinin kaynağı olarak vergi
toplama işindeki kamu yararı yönünün de ihmal edilmemesi gerekmektedir.
100
KDV Kanununun 29'uncu ve 34'üncü maddeleri gereği, emtia veya
hizmet alışını temsil eden fatura veya yerine geçen belgenin, yasal defterlere
usulüne uygun olarak kaydedilmesi ve bu belgelerde katma değer vergisinin
ayrıca gösterilmesi, katma değer vergisi indirimi yapılabilmesinin ön
koşullarını oluşturmakla birlikte, indirim konusu yapılacak verginin gerçekten
yüklenilmiş olması da gerekmektedir.
Vergi mükelleflerinden istenilen defter ve belgelerin incelemeye ibraz
edilmemesi
indirim
nedeniyle,
konusu
yapılan
vergilerin
belgelendirilemediğinden bahisle katma değer vergisi indirimleri kabul
edilmeyerek, yeniden düzenlenen beyan tablosuna göre re'sen salınan vergi
ziyaı cezalı katma değer vergisine ilişkin uyuşmazlıklarda, farklı yargı
kararlarıyla karşılaşılmaktadır.
Böyle bir uyuşmazlıkta, davanın reddine ilişkin olarak verilen
kararın280,
Danıştay
mahkemesince,
tarafından
inceleme
bozulması281
elemanınca
davacıdan
üzerine,
ilk
istenilen
derece
defter
ve
belgelerin mücbir sebep ileri sürülmeksizin ibraz edilmediği gerekçesiyle,
verilen ısrar kararı da DVDDK kararıyla282 bozulmuştur. Kurulun bu kararında
önemli belirlemeler yapılmış olup, kararda şu gerekçelere yer verilmiştir:
“İdari Yargılama Usulü Kanununun 20'nci maddesinde, idare ve vergi
mahkemeleri ile Danıştay'ın bakmakta oldukları davalara ait her çeşit
incelemeleri,
tarafların
herhangi
bir
isteminin
varlığı
aranmaksızın
kendiliklerinden yapması, gerek gördükleri belgelerin gönderilmesini ve
280
Ankara Beşinci Vergi Mahkemesinin 07.07.2004 tarih ve E: 2004/29, K: 2004/780 sayılı karar
“…3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 29 uncu ve 34 üncü maddelerinde düzenlenen katma
değer vergisi indirimine ilişkin esaslara göre yüklenilen katma değer vergisinin indirim konusu
yapılabilmesi için indirime konu verginin fatura ve benzeri belgelerde ayrıca gösterilmesi ve alış
belgelerinin yasal defterlere kaydedilmesinin zorunlu olduğu, davacı şirketin 1998 ila 2002 yıllarına
ilişkin defter ve belgelerini ibrazı istenen yazının, şirketin bilinen son adresinde posta vasıtasıyla
tebliğ edilememesi ve Ankara Ticaret Sicil Memurluğundan bu adresinden mahkeme kararı ile tahliye
edildiğinin anlaşılması üzerine, şirketin kanuni temsilcisinin ikametgâh adresinde annesine tebliğ
edildiği, mücbir sebep ileri sürülmeksizin defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmemesi nedeniyle
belgelendiremediği katma değer vergisi indirimlerinin kabul edilmemesi suretiyle yapılan tarhiyatta
yasaya aykırılık görülmediği”
281
Danıştay Dördüncü Dairesinin 10.10.2006 tarih ve E: 2006/518, K: 2006/1798 sayılı kararı.
282
DVDDK’nın 22.1.2010 tarih ve E: 2008/882, K: 2010/10 sayılı kararı.
101
bilgilerin verilmesini sadece taraflardan değil, ilgili gördükleri diğer yerlerden
isteyebilecekleri öngörülmek suretiyle idari yargı yerlerine, re'sen araştırma
yetki ve görevi verilmiştir. Verilen bu yetki ve görev, hukuka uygunluk
denetiminin gerektirdiği her çeşit incelemeyi kapsamaktadır. Aynı Yasanın
31'inci maddesinin 2'nci fıkrasında ise İdari Yargılama Usulü Kanunu ve
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa gönderme yapılan haller saklı kalmak
üzere vergi uyuşmazlıklarının çözümünde, Vergi Usul Kanununun ilgili
hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmıştır. Bu nedenle vergilendirmeye
karşı açılan davalarda ilgililer adına yapılan vergilendirmenin hukuka
uygunluğu konusunda bir yargıya ulaşabilmek için idari yargı yerlerince,
kendilerine tanınan re'sen araştırma yetki ve görevinin sınırlarının Vergi Usul
Kanununun ilgili hükümleri de gözetilerek belirlenmesi gerekmektedir. (…)
Kendisinden bu amaçla istenen defter ve belgelerini ibrazdan ve vergi
idaresinin denetiminden kaçınan davacının, yargı yerine ibraz edilen defter
ve
belgeleri
üzerinde
kullanılamayacağından,
vergi
idaresine
indirim
konusu
tanınmış
yapılan
yetki
vergilerin
ve
teknikler
gösterildiği
faturaların gerçekten yapılmış bir teslime dayandığının ve yüklenilmiş vergi
olduğunun yargılama usulünde öngörülen herhangi bir başka incelemeyle
ortaya çıkarılması olanaklı değildir. Esasen, konusu, vergi idaresi tarafından
kendisine ibrazdan kaçınılması nedeniyle yasanın öngördüğü belgelendirme
yükümlülüğünü yerine getirmeyen davacı adına yapılan vergilendirmenin
hukuka uygunluğu ile ilgili olduğu halde davanın, diğer taraf olan idarenin
henüz bilgisine ulaşmamış defter ve belgeler hakkında hiçbir görüş
belirtmesine olanak tanınmadan sonuçlandırılması da İdari Yargılama Usulü
Kanununa uygun düşmeyecektir.
Yazılı yargılama yöntemini benimseyen İdari Yargılama Usulü Kanunu,
davaların açılması, delillerin toplanması ve ilgililerce sonradan ibraz edilen
belgelerin incelenmesini öngören 3, 16, 20 ve 21'inci maddelerinde, tarafların
eşit koşullar altında istem ve savunma yapmaları esasını öngörmüştür. Bu
cümleden olarak, 3'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasında, dava konusu işlem ve
102
belgelerin asılları ve örneklerinin dilekçeye karşı taraf sayısından bir fazla
sayıda eklenmesi; 16'ncı maddesinin 1'inci fıkrasında, dava dilekçesi ve
eklerinin birer örneğinin davalıya tebliği; 21'inci maddesinde ise dilekçe ve
savunmalarla birlikte verilmeyen belgelerin, bunların zamanında verilmesine
imkan bulunmadığına kanaat getirilmesi halinde kabulü ile karşı tarafa tebliği
kurala bağlanmıştır. Bu düzenlemeler nedeniyle yargılama aşamasında
dosyaya taraflarca sunulan ve sunulması kabul edilen belgeler hakkında
diğer tarafın görüşünün alınması ve hüküm verilirken değerlendirilmesi
gerekmektedir.
İncelenen bu davanın çözümü, davacı tarafından daha önce vergi
idaresine ibrazdan kaçınılmış faturaların gerçekten yapılmış bir teslime
dayandığı ya da aksi yönde bir belge olduğu konusundaki saptamaya bağlı
olduğu
gibi
böyle
bir
saptama
ancak,
vergi
idaresi
tarafından
yapılabileceğinden, vergi mahkemesine sunulan defter ve belgeler hakkında
vergi idaresinin bilgi ve tespitlerine başvurulması gereklidir. Yaptığı
vergilendirmeye karşı açılan davanın tarafı olan vergi idaresinin, ancak
yargılama sırasında ulaşabildiği defter ve belgeler hakkında gerek biçimsel
yönden, gerekse belgelerin temsil ettiği hukuki muamelelerin gerçekliği
konusundaki saptamaları, kendisine Vergi Usul Kanununun tanıdığı yetki ve
tekniklere
göre
yapacağında
kuşku
yoktur.
Davalı
idarenin;
vergi
mahkemesince gerekli görülmesi üzerine yapacağı saptamayı bir inceleme
raporuna dayandırması halinde bu incelemenin, görülmekte olan davanın
konusuyla sınırlı olması da gerektiğinden, davacı adına aynı nedene
dayanılarak yeni bir vergilendirme yapılmasına olanak sağlamaya elverişli
olmayacağı açıktır.
Vergi mahkemesi tarafından, yukarıdaki saptamalardan sonra durum
gerektirdiği takdirde diğer kanıtların, 2577 sayılı Yasanın 31'inci maddesinin
1’inci fıkrası uyarınca elde edilmesi olanaklıdır. Belirtilen hukuksal nedenlerle,
davacının vergilendirme dönemine ilişkin yasal defterleri ve belgelerinin
dosyaya sunulması istenip, defterlerdeki kayıtlar incelenmeden ve bu kayıt ve
103
belgeler hakkında davanın diğer tarafı olan vergi idaresinin görüşü ve
saptamaları alınmaksızın verilen davanın reddi yolundaki ısrar hükmünün
bozulması gerekmiştir…”
Bu karara göre, yasal defter ve belgelerin vergi incelemesi
aşamasında ibraz edilmese dahi, yargı yerine ibraz edilmesi halinde delil
kabul edilerek, karşı taraf olan vergi idaresinin bilgisine sunulması ve
tespitlerin alınması, re'sen araştırma ilkesine bağlı olan mahkemece
yapılmak zorundadır283. Aksi bir yaklaşımla davanın reddi yönünde verilecek
kararla KDV’nin yansıma özelliğinin bozulacağı, vergi idaresi tespitlerini bir
inceleme raporuna dayandırması halinde bu incelemenin görülmekte olan
davanın konusuyla sınırlı olması gerektiği, dolayısıyla idarece tarh nedeninin
değiştirilemeyeceği, yeni tarh nedeninin yeni bir tarhiyatı gerektirdiği
hususlarına da bu kararda işaret edilmektedir.
Ancak, davacının KDV indirimlerinin reddedilmesiyle yapılan tarh
işleminin sebep unsurunu, indirimlerin belgelendirilememesi oluşturmaktadır;
ve indirim hakkının sağlandığına ilişkin ispat, ancak vergi idaresi nezdinde
gerçekleştirilebilir.
Çünkü, beyana dayanan vergilendirme sistemimizde vergi idaresi
sadece mükellef tarafından verilen beyana göre tarh ve tahakkuk işlemini
sağlamakta olup, bu şekilde gerçekleştirilen işlemde asıl irade ve sorumluluk
sahibi olan taraf vergi mükellefidir. Dolayısıyla herhangi bir sebeple
kendisinden defter ve belgeleri istenilen mükellefin, kendi beyanlarının
doğruluğunu da vergi idaresi ve ajanı nezdinde ispatlaması gerekmektedir.
Böyle bir davada davacının delil olarak mahkemeye sunabileceği
bilgi/belgeler
ise,
sadece
ibraz
yükümlülüğünün
yerine
getirilmesini
engelleyen mücbir sebep284 veya fiili bir imkansızlık285 varlığının ispatına
283
Benzer bir karar için bkz.: Danıştay Dördüncü Dairesinin 22.10.2009 tarih ve E: 2007/4647, K:
2009/5052 sayılı kararı.
284
VUK’un 13. Maddesi: “Mücbir sebepler: 1. Vergi ödevlerinden her hangi birinin yerine
getirilmesine engel olacak derecede ağır kaza, ağır hastalık ve tutukluluk; 2. Vergi ödevlerinin yerine
getirilmesine engel olacak yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler; 3. Kişinin iradesi dışında
104
ilişkin belgeler olabilir ya da belge isteme yazısının usulüne uygun olarak
tebliğ edilmediğinin286 ispatına dair kanıtlardan oluşabilir.
Kurulun başka bir kararında287 "resen araştırma yetkisinin, vergi
davalarının
çözümlenmesi
yönünden
vergiyi
doğuran
olayın
niteliği,
vergilendirmenin matrahı, salınan vergi ve kesilen cezanın miktarını da
kapsadığı açıktır. (...) vergiyi doğuran olayın gerçek niteliği, salınan vergi ve
kesilen cezanın miktarı ve üzerinden hesaplandığı matrahın hukuka
uygunluğu saptanmak üzere yapılması gereken araştırma ve incelemelerin,
2577 sayılı Yasanın 2'nci maddesinde yargı yetkisine getirilen sınırı
aşacağından söz edilmesine olanak yoktur…” ek gerekçesine yer verilmiş,
ancak kararın karşı oy’unda ise: “Usulüne uygun olarak düzenlenen belge ve
kayıtların vergilemeye esas alınabilmesi veya yapılan vergilendirme işleminin
doğruluğuna kanıt olabilmesi için, ibrazın vergi idaresine veya karşıt
incelemeye yetkili elemanına yapılmış olması gerektiği sonucu ortaya
çıkmaktadır. Yasada öngörülen zorunluluğa karşın, usulüne uygun olarak
verilen süre içerisinde, haklı mazeret olmaksızın, belge ve defterlerin
ibrazından kaçınılması, vergi idaresinin denetiminden saklanılmak istenilen
kimi durumların olduğu ve bunların karşıt inceleme yoluyla ortaya
çıkarılmasının engellenmesinin amaçlandığı anlamına gelir. Salt bu nedenle,
haklı mazeret olmaksızın, yetkililere ibraz edilmeyen belge ve defterler, ilgilisi
vukua gelen mecburi gaybubetler; 4. Sahibinin iradesi dışındaki sebepler dolayısiyle defter ve
vesikalarının elinden çıkmış bulunması; gibi hallerdir.”
285
İlginin askerde bulunması, belgelerin adli makamların elinde olması vb.
286
DVDDK’nın 15.10.2010 günlü ve E: 2010/25, K: 2010/437 sayılı kararının karşı oyu: “usulüne
uygun olarak tebliğ edilmeyen ya da tebliğ usulü kanuna aykırı olan istek yazısına dayanılarak ibraz
etmeme eyleminin oluştuğundan söz edilmesi hukuken olanaklı bulunmadığından, dönem matrahının
re'sen takdir sebebi de gerçekleşmiş olmaz. Başka bir anlatımla da; yapılan re'sen takdir ve tarh işlemi
hukuki sebepten yoksun olarak hukuk düzeninde doğmuş demektir. Kurul kararında da açıkça
söylenildiği üzere; olayda, istek yazısının tebliğine ilişkin ilmuhaberedeki imzanın davacı şirketin
müdürüne ait olmadığı imza istiktabı ile anlaşıldığından, ibrazdan kaçınma halinin varlığının kabulüne
olanak yoktur. Dolayısıyla; olayda re'sen takdir sebebi de doğmamıştır. Re'sen takdir sebebinin
doğmamış olması ise, yapılacak tarhiyatı hukuki sebep yönünden hukuka aykırı kılmaktadır. Bu tür
tarh işleminin iptali istemiyle açılacak idari davada; idari yargı yerince, dava konusu işlemin hukuki
sebepten yoksunluğu gerekçesiyle iptali yoluna gidilmesi gerekirken; tarhiyatın maddi sebebinin
gerçekliğinin araştırılmasına girişilmesi, Anayasanın 125'inci maddesinde, 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun da 2'nci maddesinin 2'nci fıkrasında yasaklanan idari eylem ve işlem niteliğinde
yargı kararı verme halini oluşturacağından, kabul edilebilir değildir.”
287
DVDDK’nın 15.10.2010 tarih ve E: 2010/25, K: 2010/437 sayılı kararı.
105
lehine kanıt olma değerini yitirirler. (...) Bilindiği üzere; 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun ‘idari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı’
başlıklı 2’nci maddesinin 2’nci fıkrasında (...) Bu hükme göre idari yargı
yerlerinin denetim yetkisi, kanunların idari makamlara bıraktığı yetkilerin
kullanılışının hukuka uygun olup olmadığının araştırılmasını kapsar; yoksa
söz konusu yetkilerin idari yargı yerlerince kullanılması sonucunu yaratmaz.
2577 sayılı Kanunun 20’nci maddesinde düzenlenen re'sen araştırma yetkisi,
idarenin kendi yetkisini kullanarak yapmış olduğu inceleme ve araştırmaya
dayalı idari işlemden kaynaklanan idari uyuşmazlığın çözümü için gerekli
belge ve bilgilerin, davaya bakan yargı yerine sağlanması amacını, bir başka
anlatımla dava konusu yapılan idari işlemin hukuka uygunluğunu denetleme
amacını güder. Buna göre davacının tutum ve davranışı ile idarenin inceleme
ve araştırma yapmasını önlemesi sonucu tesis edilen işlemin iptal davasına
konu edilmesi durumunda, idari yargı yerinin idarece yapılamayan inceleme
ve araştırmayı yapması idarenin yerine geçmesi sonucunu doğuracağından
böyle bir inceleme ve araştırma yapılmasının re'sen araştırma yetkisinin
kullanılması olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır. Böyle olunca; vergi
mahkemelerinin vergi idaresine ait vergi incelemesi ve karşıt inceleme yapma
yetkisinin kullanılışının hukuka uygunluğunu denetlemekle yetinecekleri;
onların yerine geçerek, vergi incelemesi ve karşıt inceleme yoluyla defter
kayıtlarının ve bu kayıtların dayanağı olan belgelerin gerçek durumla uyumlu
olup olmadıklarını araştıramayacakları tabiidir. Bunun sonucu olarak, vergi
incelemesi yapmaya yetkili denetim elamanına ibraz edilmediği için,
biçimselliğinin gerçek mahiyetle uyumlu olup olmadığı tespit edilemeyen
defter ve belgelerin, çıkan uyuşmazlık dolayısıyla açılan idari davada, karşıt
inceleme yetkisi bulunmayan idari yargı yerince, davacı lehine verilecek
karara dayanak alınması, vergilemede esas olan ‘gerçek mahiyet’in
biçimselliğe feda edilmesi anlamına gelir ki, vergiyle ilgili muamelelerinin
gerçek mahiyetlerini vergi idaresinin denetiminden kaçırmayı düşünen vergi
mükelleflerinin, bunu sağlamak amacıyla, defter ve belgelerinin inceleme
elemanı yerine yargı yerlerine ibrazını yeğlemelerine yol açabilecek böyle bir
anlayışa kanun koyucunun izin vereceği düşünülemez. Bu bakımdan; gerçek
106
mahiyetle uyumlu olduklarının, idari yargı yerince saptanmasına olanak
bulunmayan; aksine, yetkili elemana ibraz edilmedikleri için, kanıt olma
değerini yitiren, defter ve belgelere dayanılarak, bir idari davada, davacı
lehine karar verilemez. (...)" denilmek suretiyle, defter ve belgelerin
incelemeye ibraz edilmemesi halinde, mükellefin vergi incelemesinden
kaçındığı, bu nedenle defter ve belgelerin artık davacı lehine kanıt niteliğini
yitirdiği, vergi mahkemelerinin, vergi dairesinin inceleme ve karşıt inceleme
yetkisine
dayanılarak
tesis
edilen
işleminin
hukuka
uygunluğunu
denetleyebileceği, idarenin yerine geçerek defter ve belgelerin gerçeğe
uygunluğunu inceleyemeyeceğinden yargı yerlerine ibraz edilse dahi davanın
reddi gerektiği vurgulanmıştır288.
Gerçekten de, vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyetinin ortaya
çıkarabilmesi için ticari faaliyetlerin kayıt altına alındığı defter ve belgelerin,
şekle ve usulüne uygunluğu, mahiyeti, hukuki muamelelerin gerçekliği,
kapsamlı bir vergi incelemesiyle ve de vergiye konu ekonomik ilişkinin karşı
tarafı nezdinde vergi idaresinin kanunlarla üstlendiği yetkilerle yapacağı
inceleme ve araştırmayla mümkündür.
Aynı konuda kurulun en son verdiği karar289 ise, bahsedilen karşı oy
yönündedir. Yakın tarihli ve birbirleriyle tam zıt yönde az bir oy farkıyla bu
kararların oluşması, re’sen araştırma ekseninde gerçekleşen bu tartışmanın
devam edebileceğini ve yüksek vergi yargısının bu konudaki “içtihat yaratma
fonksiyonunu” tam anlamıyla sağlayamadığını göstermektedir.
Vergi yükümlüsünün hazırlayıcı bir idari işlem karşısında mazeretsiz
olarak gerçekleştirdiği aktif veya pasif tutumu sonucunda, bir şekilde tesis
edilen işlemin yargı önüne taşınması halinde, vergi yargı yerinin idarece
yapılamayan inceleme ve araştırmayı yapması, idarenin yerine geçmesi
sonucunu doğuracağından, bu uygulamanın re'sen araştırma yetkisinin
kullanılması olarak kabulü mümkün değildir. Bu yönde de Danıştay Dördüncü
288
289
Sönmez, a.g.b., s. 22.
DVDDK’nın 26.12.2012 tarih ve E: 2010/707, K: 2012/618 sayılı kararı.
107
Dairesinin kararı bulunmakta olup, bu şartlarda oluşturulan bir davanın da,
vergi yükümlüsünün aleyhine sonuçlanması kaçınılmaz bulunmaktadır290.
Buradan hareketle, mücbir sebebin varlığı ya da hazırlayıcı işlemin
hatalı tebligatından kaynaklı bir mazerete rağmen, yükümlünün vergisel
sorumluluğuna gidilmesiyle doğacak bir uyuşmazlıkta ise, vergi yargı yerinin
sebep unsurundaki sakatlık nedeniyle doğrudan işlemi iptal ederek
uyuşmazlığı sonlandırması beklenir. Böyle bir durumda yargı yerinin, re’sen
araştırma sınırını aşmak suretiyle -defter ve belgelerin davacıdan istenilerek
devamında gerçekleştirilecek- daha ileri bir aşamaya geçmemesi, yargı
görevinin ve buna bağlı olarak yasama organınca tanınmış yetkilerin
(özellikle
re’sen
araştırma),
yargı
yerince
tam
ve
sınırları
içinde
gerçekleştirilmiş olduğu anlamına gelecektir.
Daha somut bir ifadeyle, mükellefler tarafından yüklenilen katma değer
vergilerini, hesaplanan katma değer vergilerinden indirim konusu yapabilmesi
için 3065 sayılı Kanunun 34. maddesinde öngörülen her iki koşulun da
(KDV’yi
faturada
göstermek
ve
defterlere
kaydetmek)
aranması
gerektiğinden, defter ve belgeleri herhangi bir mücbir sebep olmaksızın
incelemeye ibraz etmemek suretiyle sözü edilen her iki koşulu da birlikte
yerine getirdiğini kanıtlayamayan bir mükellefin, yargılama sürecinde sadece
ibraz etmeme fiilinin haklı gerekçelerini ispatlamaya ve buna ilişkin delillerle
mahkemeyi ikna ederek işlemi iptal ettirmeye çalışması gerekmekte olup,
aksi halde davasının retle sonuçlanmasına katlanması beklenir.
Yargı yerince bunun ötesinde re’sen araştırmaya ya da başka bir
nedene dayanılarak yapılacak bir faaliyetin, hukuka uygunluk denetimine
ilişkin sınırın ihlali anlamına geleceği kabul edilmelidir ki; bu gerekçeyle
davanın reddi yönünde verilmiş mahkeme kararları da bulunmaktadır 291.
290
Danıştay Dördüncü Dairesinin 22.06.2012 tarih ve E: 2009/6237, K: 2012/3666 sayılı kararı.
Ankara Üçüncü Vergi Mahkemesinin, 12.05.2009 tarih ve E: 2008/1851, K: 2009/842 sayılı,
30.12.2009 tarih ve E: 2009/960, K: 2009/2575 sayılı kararları.
291
108
Kaldı ki, yargılama anında temin edilen belgeler üzerinde vergi
idaresinin
yapacağı
tespitler
davanın
konusuyla
sınırlı
olacağından,
incelemeyle ilgisiz başka hususlarda vergiden kaçınma/kaçırma amacına
yönelik olarak yapılması muhtemel mükellef girişimlerinin, bu yöntemle
sürekli olarak inceleme dışında bırakılmış olmasına sebebiyet verilecektir.
Mahkemeye sunulan defter ve belgeler üzerinde, idarenin davanın
konusu dışında yapacağı tespit ve yeni tarh nedenleri ise; yargılamaya yeni
maddi olay getirmek anlamına geleceğinden, sebep ikamesinin bile tartışmalı
bulunduğu idari yargılama sistemimizde kabul görmeyecektir.
Ortaya çıkan bu durum nedeniyle nihayetinde, vergi yargılamasına
hakim olan kamuya yararlık ilkesi akim kalacak, çıkarlar dengesi devlet
gelirleri aleyhine bozulacak, idari yargı yetkisinin sınırı aşılacak ve vergi
yargısından ikincil düzeyde beklenilen vergi adaletini sağlama fonksiyonu da
bu defa üçüncü kişiler aleyhine işlerliğini kaybedecektir.
Danıştay Dördüncü Dairesinin 25.12.2008 tarih ve E: 2007/5744, K:
2008/6228 sayılı kararında292, re’sen araştırmanın vergi adaletini sağlamaya
yönelik bu müstesna özelliğine vurgu yapılmıştır.
Bir de tarh zamanaşımı (VUK m. 114) ve defter/belge saklama (VUK
m. 253) için öngörülen 5 yıllık sürenin bu yöntemle (belgelerin inceleme
yerine mahkemeye sunulma) aşılması halinde, geçmişe yönelik olarak vergi
incelemesiyle ortaya çıkarılması muhtemel diğer vergi konularındaki matrah
farklarının bilinçli olarak saklanmasıyla, bunu yapmayan diğer vergi
292
Gerekçe: "...Vergi davası yoluyla amaçlanan husus, bir yandan bireyin mamelekinin kendisinden
çok güçlü olan Devlete karşı yargı yoluyla korunmasını sağlarken, İdarenin vergi kanunlarını yanlış
uygulamasını engelleyerek, kamu düzenini ve kamu yararını sağlamaktır. 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 20’nci maddesinin 1 numaralı fıkrasında yer alan ‘Danıştay ile idare ve vergi
mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar.’ hükmü
ile idari yargıda ‘re'sen araştırma ilkesi’ benimsenmiş olup, verginin birey ve toplum açısından
sonuçları dikkate alındığında, vergi davalarında ‘re'sen araştırma ilkesi’ ayrı bir önem taşımaktadır.
Bu ilke gereğince, Mahkemeler, sadece dava dilekçesinde ve savunmalarda gösterilen sebep ve
delillerle bağlı kalmayıp, kamu düzenini ve kamu yararını sağlamak amacıyla, Kanunla verilen yetki
uyarınca, mali güce göre vergilendirme ve gerçek gelirin vergilendirilmesi ilkeleri çerçevesinde her
türlü inceleme ve araştırmayı yapmakla yükümlüdürler..."
109
yüklenicileri için kamu düzeni açısından katlanılması mümkün olmayan bir
durum ortaya çıkacaktır.
Bu açılardan bakıldığında vergi yargılaması, yargı faaliyetini ve buna
ilişkin ilkeleri yerine getiren bir hukuk dalı olmasının ötesinde, sonuçlarının
topluma yansıması itibariyle kamu düzeni ve yararının sağlanması açısından
önemli bir yargı koludur. Bu düzen ve yararın sağlanması, vergi yargısının en
önemli argümanı olan re’sen araştırmanın titizlikle yapılması ve sınırlarına
riayet edilmesiyle mümkün olur.
Ayrıca
yargılama
sürecinde,
bahsedilen
uyuşmazlık
türünde
bazılarınca delil olarak kabul edildiği görülen defter ve belgelerin, davanın
diğer tarafının incelemesine terk edilerek bir matrah belirlemesine gidilmesi,
“çekişmeli yargılama ilkesindeki” bir tarafın iddiaları ve delilleri hakkında
görüş bildirme/savunma yapma amacını aşacaktır. Bu yönüyle vergi
idaresine yaptırılacak incelemenin, vergi yargılama hukukunda sadece
mahkemeye tanınmış olan “delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkesini”
ihlal ettiğini de söylemek mümkün olacaktır.
3. Tahsil Aşamasında Yapılması Gerekli İşlemler
Vergi uyuşmazlıklarında, bir borcun kesinleşmesinden sonra tahsiline
yönelik olarak yapılan idari işlemler, mükellefin subjektif hukukuna ancak
mülkiyet hakkına müdahaleyle gerçekleştirilebildiğinden, bu süreçte ayrı bir
idari titizliğin de beraberinde gelmesi beklenmektedir.
Kesinleşmiş bir amme alacağının tahsiline çalışılırken, 6183 sayılı
Kanun uyarınca düzenlenen ödeme emri ve hacizden önce yapılması zorunlu
işlemlerin
davalı
idarece
usulüne
uygun
olarak
gerçekleştirilip
gerçekleştirilmediği hususları, yetkili idari yargı yerlerince incelenmektedir.
Örneğin; 6183 sayılı A.A.T.U.H.Kanunun 79. maddesinin 1 ve 3.
fıkrasına
göre,
amme
borçlusunun
borcunun
üçüncü
şahıslardaki
110
alacaklarından karşılanabilmesi için, üçüncü şahıs nezdinde herhangi bir
alacağın bulunduğuna dair bir tespit veya bilginin alacaklı tahsil dairesince
edinilmiş olması ve kanunda belirtilen 7 günlük süre içerisinde üçüncü şahsın
böyle bir borcun bulunmadığı, ödendiği, tüketildiği veya benzeri şekillerde
yed'inden çıktığı yönünde yazılı olarak alacaklı tahsil dairesine bildirimde
bulunulmamış olması gerekir.
Danıştay Üçüncü Dairesi bu konuya ilişkin olarak bir kararında
293
“(…)
amme borçlusunun üçüncü şahıslardaki hak ve alacakları üzerine haciz
uygulanabilmesi için borçlu mükellefin üçüncü şahıs nezdinde alacağının
bulunduğunu bildirmiş olması veya idarece borçluların üçüncü şahıstan
alacağının tespit edilmesi gerekmektedir. Olayda ise davacı banka şubesine
gönderilen haciz bildirisiyle, nezdinde menkul kıymeti, herhangi bir hakkı
veya alacağı bulunup bulunmadığı belirsiz binlerce mükellefin hesap
durumları araştırılarak borçlarına yetecek kadar hak ve alacağına haciz
konulmasının istenmesinde, yukarıda belirtilen kanun hükümlerine uygunluk
bulunmadığından aksi görüşle verilen mahkeme kararının bozulması
gerekmiştir.” sonucuna ulaşmaktadır.
Bu yaklaşıma göre, davacının kendisine haciz bildirisi gönderildiği
dönemde, asıl amme borçlusuna davacı üçüncü şahsın borçlu olduğuna dair
bir tespitin idarece yapılmış olması gerekmekte, bu tespitin idarece
yapılmaması halinde, re’sen araştırma yetkisine dayanılarak mahkeme
tarafından böyle bir incelemeye girişilmemesi gerekmektedir.
Gerçekten de, yargılama sürecinde mahkemece böyle bir araştırmaya
gidilmesi, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun
olarak yerine getirilmesinin kısıtlanmasından ziyade; yürütmeye ait bir
görevin yargı yerince üstlenilmesi anlamına gelerek, kuvvetler ayrılığına
aykırı bir şekilde, re’sen araştırmanın sınırları aşılmış olacaktır. Bu şekilde
mahkemece yapılacak idari nitelikli bir araştırma sonucunda verilecek karar
da hiç şüphesiz idari işlem niteliğinde olacaktır.
293
Danıştay Üçüncü Dairesinin 24.02.2004 tarih ve E: 2003/1382, K: 2004/425 sayılı kararı.
111
Başka bir davada294 ise, temyiz üzerine Danıştay295 farklı bir
yaklaşımda bulunarak, "2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20'nci
maddesinde, Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinin bakmakta oldukları
davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapacakları düzenlenmiş,
58'inci maddesinde, tarafların, idari dava açmalarından sonra bu davalara
ilişkin delillerin tespitinin ancak davaya bakan Danıştay, idare ve vergi
mahkemelerinden
istenebileceği,
bu
yargı
yerlerince,
istemin
uygun
görülmesi halinde tespitin mahalli idari veya adli yargı mercilerince de
yaptırılmasına karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 70'inci maddesinin 11'inci
bendinde, borçlunun haline münasip evinin ancak evin değeri fazla ise,
bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek miktarı borçluya bırakılmak
üzere haczedilerek satılabileceği belirtilmiştir. Mahkemece, haciz varakasına
dayalı olarak haciz yapıldığı ortaya konulamayan kısım hakkında verilen
hükümde hukuka aykırılık bulunmamakta ise de, re'sen araştırma ilkesi
uyarınca, vadesinde ödenmeyen vergi borçlarından dolayı haczedilen ve
dava konusu edilen mesken niteliğindeki taşınmazın haline münasip ev olup
olmadığı ve satış sonrası elde edilecek tutardan kamu alacağına yetecek
miktarın tahsilinden sonra haline münasip bir ev alınıp alınmayacağı tespit
edilerek karar verilmesi gerekirken bu araştırmanın davalı idare tarafından
yapılmadığı gerekçesiyle haciz işlemini iptal eden mahkeme kararında
hukuka uyarlık bulunmamaktadır." gerekçesiyle, haczedilen meskenin
davacının haline münasip olup olmadığı hususu idarece araştırılmamış
olmasına rağmen, bu araştırmanın mahkeme tarafından re'sen araştırma
ilkesi mucibince yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
294
“Mahkeme kararları üzerine 2 nolu ihbarnameler ve sonrasında ödeme emirleri düzenlenip tebliğ
edildiği halde ödeme yapılmaması üzerine haciz varakalarının düzenlenerek, davacının taşınmazı
ikametgah olarak kullandığı iddiası karşısında taşınmazın değerinin haline münasiplik ölçüsünü aşıp
aşmadığı, satışı ile elde edilebilecek gelirden davacıya bırakılacak kısım dışındaki tutarın ne miktarda
borcu karşılayabileceği yolunda bir araştırma yapılmadığı” gerekçesine dayanan Mersin İkinci Vergi
Mahkemesinin 13.11.2009 tarih ve E: 2009/633, K: 2009/1297 sayılı kararına ilişki dava.
295
Danıştay Üçüncü Dairesinin 06.02.2012 tarih ve E:2010/173, K:2012/264 sayılı kararı.
112
Ancak, mülkiyet hakkına ilişkin olması itibariyle adil yargılanma hakkı
kapsamına girdiği anlaşılan dava konusu işlem için idari safhada yapılacak
işlemlerin, tam ve doğru bir şekilde tamamlanması hukuksal bir zorunluluktur.
İdari aşamadaki herhangi bir eksikliğin sonradan yargı yerince
tamamlanması da, mülkiyet hakkına hukuksuz olarak ilk anda yapılan
müdahaleyi meşrulaştırmayacağı gibi, mahkemenin de böyle bir görevi
bulunmadığından yine idari işlem niteliğinde bir yargı kararının doğmasına
sebep olacaktır.
Vergi idaresi işlemlerinin istikrarlı ve belirli olması gerekirken idari
aşamada eksiklikler bulunması, kanuni idare ile devlet faaliyetlerinin belirliliği
ilkelerini zedeleyecektir. Böylesine bir işlem için yargı yerinden bu sonuca
ulaşarak işlemi iptal etmesi beklenirken, eksik işlemin tamamlanma yoluna
gidilmesi,
vergi
yargısının
“hukuki
güvenliği
sağlama
fonksiyonunu”
gerçekleştiremediği anlamına gelecektir.
III. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Yukarıda yaptığımız tespit ve aktarmalara göre re’sen araştırma
yetkisinin kullanılmasında karşılaşılan sorunların temelinde, yargı yerlerince
kanuni sınırların aşılması; bazı kanuni sınırların bu ilkenin doğru bir şekilde
uygulanmasının önünde engel oluşturması; bu ilkenin kendisiyle ilgisi
bulunmayan yargılama faaliyetlerine gerekçe edilmesi; gibi temel nedenler
yatmaktadır.
Bu ise, başta adil yargılanma hakkına dair ilkeler olmak üzere, vergi
yargılama hukukunun birçok temel işlev ve ilkesini ihlal etmektedir. Yargılama
hukukunda doğurduğu bu olumsuz sonuçlarının bertaraf edilebilmesi
amacıyla bu sorunlara, pozitif hukuk kuralları ve olması gereken hukuk
kuralları itibariyle bu kısımda çözüm önerileri getirilmeye çalışılacaktır.
113
A. Olan Hukuk Bakımından Çözüm Önerileri
Yargı yerleri ve idareler, çalışma konumuz olan re’sen araştırmaya
dair, idari yargılama usulünün temelini oluşturan anayasal ve yasal hükümler
çerçevesinde faaliyet göstermek durumundadırlar. Bu nedenle, yukarıda
ayrıntıları verilen uygulamadan kaynaklı sorunların çözümü açısından,
yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre yapılacak bazı öneriler bu başlık
altında maddelendirilmiştir:
- Vergi davasının hukuki niteliği konusunda bir sonuca ulaşmanın,
başka bir çalışmanın konusunu oluşturacak derinlikte ayrı bir mesele olması
ve
çalışmanın
birinci
bölümündeki
değerlendirmeler
ve
bu
konuda
Danıştay’ın farklı kararları nedeniyle, burada kesin bir saptamada bulunarak
bu mesele üzerine öneride bulunmak anlamsız olacaktır.
Ancak şu kabul edilmelidir ki, dava dosyalarının incelenmesi
aşamasında kullanılacak olan re’sen araştırma yetkisi, hüküm evresinde
verilen idari işlem/eylem niteliğindeki kararlara dayanak oluşturamaz. Dava
niteliğinin belirlenmesinden sonra, gerektiğinde ve bazen de zorunlu olarak
idari işlem ve eylem niteliğinde karar verilebileceği de vergi yargısının
kaçınamayacağı bir gerçekliktir. Ancak dava tipolojisine bağlı olan bu
durumun re’sen araştırmayla bir ilgisi bulunmamaktadır.
Bu noktada ortaya çıkan temel sorunun, uygulamadan ziyade yasal
düzenlemelerden kaynaklandığını sabitlemek gerekir.
Vergi uyuşmazlıklarının özelliği gereği yargı yerinin, vergi davasının
hukuki niteliğine bağlı olarak, yargılama faaliyeti çerçevesinde somut
tespitlerden hareketle bir matrah belirlemesi yapabileceği kabul edilebilir
bulunmaktadır296. Ancak özellikle vergilendirme yetkisine bağlı olarak
296
“İnşaat malzemeleri toptan satışı işiyle uğraşan davacının 2004 takvim yılı yasal defter ve
belgelerinin sahte belge kullanımı yönünden sınırlı incelenmesi neticesi tanzim vergi inceleme
raporuyla, sahte fatura düzenlediği daha önce tespit edilen 3 şirketten aldığı faturaları defterlerine
kaydederek yaptığı katma değer vergisi indirimlerinin reddi suretiyle yapılan tarhiyatlara” karşı açılan
davada, Ankara İkinci Vergi Mahkemesi 31.12.2009 tarih ve E: 2009/1166, K: 2009/2416 sayılı
114
idarenin
uyması/yapması
gereken
usul
ve
işlemlerin
yargı
yerince
kullanılarak, ödenecek verginin tespitine ulaşılırken ayrıntılı hesaplama,
inceleme ve muhasebe yöntemlerine gidilmemesi veya en azından bunun
re’sen araştırmaya dayandırılmaması gerekir.
Diğer bir yönüyle, idarece vergiyi doğuran olayı ortaya koyan
tespitlerin yapılmaması halinde de, olayın tespitine ilişkin inceleme ve
araştırmalar ya da davaya yeni bir maddi olay getirecek nitelikte faaliyetler,
idari yargı yerlerince yapılmamalıdır.
-İddia ve savunmaya getirilen kısıtlar, yargı yerlerince, hakkaniyete
uygun bir yargılamanın aracı olarak algılanmalı, yargılamanın temel usullerini
ve savunma hakkını olumsuz bir şekilde etkilemediği sürece bu kısıtlar katı
bir şekilde uygulanmamalı, yargılama hukukunun ilke ve işlevlerinin
korunulması amacıyla esnetilebilmelidir.
-İYUK’un 21. maddesi kapsamında edinilen bilgi ve belgeler, her
aşamada re’sen araştırmanın bir gereği olarak dikkate alınmalı ve karara
etkisinin bulunması halinde bu bilgi/belgeler karardan önce mutlaka taraflara
tebliğ edilerek görüşleri alınmalıdır.
-Yargılama sürecinde karşılıklı olarak tartışılmamış bir iptal sebebi
mahkemece
belirlenmiş
ise,
-tarafların
savunma
hakkını
olumsuz
etkiyebilecek hallerde- karardan önce bu husustaki taraf görüşlerinin alınması
uygun olacaktır. Gerekçede yapılan tespitler itibariyle davacı aleyhine hukuki
sonuçlar doğuracak belirlemeler hususunda da, yargı yerinin dikkatli bir
yaklaşım göstererek özellikle davacı tarafın hukuki güvenliğini gözetmesi
gerekmektedir.
-Re’sen araştırma yetkisine dayanılarak başvurulacak ara kararı,
bilirkişi, keşif gibi dosya dışı inceleme yöntemlerinin uyuşmazlığın çözümüne
kararıyla, sadece 2 firmadan alınan faturaların sahte nitelikte olduğu sonucuna vararak, mahkemece
yeniden düzenlenen KDV tablosuna göre olması gereken matrah farkları üzerinden ödenecek vergiler
belirlenerek davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar vermiştir.
115
hizmet edecek bir gerekliliğe sahip olmasına dikkat edilerek, yargılama
masraf ve süresini arttırıcı mahiyetteki gereksiz araştırma yöntemlerinden
kaçınılmalıdır. Ayrıca dava dilekçeleri üzerinde yapılacak ilk incelemelere
dikkat edilmesi, bu hususların yargılamanın ilerleyen süreçlerinde sadece
tedbiren değerlendirmeye bırakılması gerekir.
-Davanın taraflarının uyuşmazlık öncesi safhada yerine getirmediği
yükümlülüklerin
re’sen
araştırmaya
dayanılarak
yargı
yerlerince
üstlenilmesiyle bazı mutat uygulamaların da oluşması muhtemeldir. Bu
durumun, dava sayılarında ve makul sürede çözümlenmelerinde altından
kalkılmaz bir iş yükünü beraberinde getireceğini ve vergi kanunları
bakımından kötü niyetli olarak kullanılabileceğini nazara almak gerekir.
Bu
nedenle
mevcut
yasal
düzenlemeler
üzerinden,
özellikle
vergilendirme sistemimizin gerçek gelirin vergilendirilmesi ve beyana
dayanan özellikleri göz önünde tutularak yargı yerlerince oluşturulacak
içtihatlarla,
re’sen
araştırmanın
kapsam
ve
sınırları
daha
da
belirginleştirilmelidir. Aksi halde yargı yerinin sahip olduğu re’sen araştırma
yetkisi, vergi idaresi ve vergi mükelleflerinin sorumluluklarından kurtulmak
amacıyla kullandıkları birer yol haline gelecek; tarafların dava öncesi
yükümlülükleri konusunda doğru tavırlı ve iyi niyetli davranmalarını sadece
temenni eden bir ilke haline dönüşecektir.
-İYUK’un
16/5.
maddesi
hükmü
gereğince
davalı
idareler,
savunmalarını yaparken uyuşmazlıkla ilgili işlem dosyalarını ve özellikle
evrak kalabalığına yer vermeden davayla doğrudan ilgili bilgi ve belgeleri,
mahkemeye göndermek zorundadırlar. İdarelerce, mahkemenin yapmak
zorunda olduğu re’sen araştırmaya dayanılarak bu zorunluluktan kaçmanın,
usul ekonomisi ve kanuni idare ilkelerinin zarar görmesiyle sonuçlanacağının
bilinmesi gerekmektedir.
-Tüm uluslararası yargı sistemlerinde bir şekilde yer edinmiş olan “adil
yargılanma hakkı” kavramının, yargılama hukukuna etkinlik kazandırırken
116
kullandığı re’sen araştırma önemli bir fonksiyona sahiptir. Ancak re’sen
araştırma yetkisi, bazen kanuni düzenlemelerle güçsüzleştirilirken, bazen de
sınırsız veya gereksiz bir şekilde kullanılarak adil yargılanma hakkının ve bu
hakkı temin eden yargılama ilkelerinin zedelenmesine neden olmaktadır.
Bu nedenle, çalışmamızda ayrıntıları verildiği üzere, adil yargılanma
hakkını temin eden ilkeler özellikle vergi yargılama süreçlerinde korunulmaya
çalışılarak, re’sen araştırma ilkesinin bu amaç doğrultusunda kullanılmasına
özen gösterilmesi gerekmektedir.
-İHAM
tarafından
medeni
hak
ve
yükümlülükler
kapsamında
değerlendirilen vergi tahsil işlemlerinin adil yargılanma hakkının koruması
altında olduğu kabul edilerek, tahsil safhasında idarece kesinlikle yapılması
gerekli olan işlemlerin yargı yerince üstlenilmemesi gerekmektedir.
-İHAM tarafından suç isnadı kapsamında değerlendirilen vergi ceza
işlemleri, özellikle idari aşamada adil yargılanma hakkına ilişkin silahların
eşitliği ve çekişmelilik yönlerinden dikkatli bir şekilde uygulanmalıdır.
Bu amaçla, üçüncü kişilerden davacı aleyhine edinilen bilgi ve
beyanlara karşı, tarhiyattan önce mükelleflere mutlaka tam bir savunma
hakkı tanınmalı, vergi inceleme/tekniği raporu, takdir komisyon kararı,
tutanak ve de düzeltme fişi gibi dayanak alınan belgeler de mutlaka
ihbarnameyle birlikte mükellefe tebliğ edilmelidir.
-Bu
kapsamdan
hareketle,
her
çeşit
incelemenin
yapılmasını
gerektiren re’sen araştırma ilkesi çerçevesinde, uyuşmazlıktaki önemine
binaen tanık delilinin de taraflarca ve yargı yerince sorgulanması, bir önceki
öneride anılan adil yargılanma ilkelerinin yanı sıra, alenilik ve hakkaniyete
uygun yargılama ilkelerini de realize edecektir.
Bu nedenlere ve delil serbestisi ilkesinin vergi yargılama hukukundaki
hakimiyetine dayanılarak, yasaklayıcı bir düzenleme bulunmadığı sürece
“tanık” delilinin duruşmada kullanılabilmesi için ayrıca bir kanuni dayanak
117
(HMK’ya atıf gibi) aranmaması gerektiğinden, buna imkan tanıyacak içtihatlar
oluşturulmalıdır.
B. Olması Gereken Hukuk Kuralları Bakımından Çözüm Önerileri
Kamu yararı ve düzenini sağlamak amacıyla getirilen pozitif hukuk
kurallarının, her zaman bu amacı tesis ettiğini söylemek mümkün
olmadığından, ideal hukuk kavramıyla karşı karşıya kalınmaktadır.
Vergi hukukunun konusu, vergi ödevini sadece yürürlükteki kanunlar
açısından incelemekle sınırlı olmayıp, verginin kişilerden adalet, eşitlik ve
genellik ilkeleri çerçevesinde alınması hususlarını da kapsadığından bu
disiplin,
olması
gereken
hukuku
da
kendine
inceleme
konusu
edinmektedir297. Bu itibarla vergi yargılama hukuku da, özellikle birinci
bölümde bahsedilen fonksiyonlarını sağlarken “olması gereken hukuku”
inceleme alanına almak durumundadır.
Bu yönleriyle vergi yargılamasında re’sen araştırma kullanılırken,
konulmuş hukuk kurallarından kaynaklı sorunlarla karşılaşıldığından, bu
sorunların yasal düzlemde çözümüne yönelik olarak getirilebilecek öneriler
şunlardır:
-Anglo-Sakson hukukunda idareye bir dereceye kadar emir ve direktif
verebilecek
şekilde
mahkemeye
tanınan
yetkinin,
idari
rejim
ile
bağdaşmadığından hukukumuzda kabul edilmediği varsayılır298.
Bu çalışmanın konusu olmamakla beraber, salt hukuka uygunluk
denetimi sınırının aşılmasına “re’sen araştırmanın” dayanak gösterilmesi
nedeniyle, vergi davalarının hukuki niteliği, özellikle İYUK’un “İdari Dava
Türleri Ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2.
297
maddesinin 1. fıkrası
Hasan Hüseyin Bayraklı, Osman Pehlivan, Vergi Hukuku İlkeler ve Türk Vergi Sistemi, Eser
Ofset, Trabzon, 1997, s. 43.
298
Onar, a.g.e., s. 1984.
118
açısından belirlenerek, belki maddede geçen dava türleri arasına vergi
davaları için bir yer açılması gerekecektir.
Tabi buna bağlı olarak, hukuka uygunluk denetimi sınırına ilişkin
İYUK’un 2. maddesinin 2. fıkrası ile Anayasa’nın yargı yolu başlıklı 125.
maddesinin 4. fıkrası, idari ve özellikle vergi uyuşmazlıklarının kendine has
durumlarına ve bunlara ilişkin yargı kararlarından bir hukuk devletinde
beklenen etkinliğe göre yeniden düzenlenmelidir.
Çünkü vergi mahkemesinin, matrahı tespit ettiği ya da verginin
iadesine hükmettiği bir karar, doğal olarak idari işlem ve yerindelik denetimi
niteliğinde olacağından ve bazen de idarenin usulleri kullanılarak hukuka
uygunluk sınırı aşılacağından, yargı yerlerinin bunu kanunlarda yer alan
başka
düzenlemelere
bırakılmaması gerekir
suni
olarak
dayandırmaya
çalışmak
zorunda
299
.
Pozitif hukukumuz üzerinde bu çalışmaların yapılmaması halinde, idari
yargı rejiminden vazgeçilmesi gerekliliği gündeme gelecektir300. Ancak böyle
bir öneri, bu çalışmanın, ayrıntılı bir şekilde değerlendirdiği konulardan
olmadığı gibi, hedeflediği sonuçlardan biri de değildir.
-Uygulamada vergi mahkemelerinin, tarhiyatın tamamen iptaline dair
verilecek bir karardan sonra, vergi idaresince yapılacak yeni bir tarhiyatın
“zamanaşımına”
uğrama
ihtimaline
karşı;
çoğu
zaman
idareye
ait
vergilendirme yetkilerini de kullanmak suretiyle matrah belirlemesine giderek
davanın esası hakkında karar verdikleri daha önce vurgulanmıştı.
Eğer idari yargılama usulündeki dava tipleri açısından “vergi davası”
için özel bir yasal alan açılması mümkün değil ise, takdir komisyonuna
başvurulmasında
299
olduğu
gibi301,
dava
açmakla
tarh
zamanaşımının
Kumrulu, a.g.e., s. 299.
Kumrulu, a.g.e., s. 298.
301
VUK 114/2. maddesi: “Şu kadar ki, vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna
başvurulması, zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı mezkûr komisyon kararının vergi dairesine
300
119
duracağına dair VUK’un 114. maddesine bir ekleme yapılması önerilebilir.
Böylece, yargı yeri idari işlem niteliğinde karar vermeye zorlanmayacak;
ayrıca da, vergiden kaçınma/kaçırma gayreti olan mükellefler açısından,
zamanaşımı bir sığınak olmaktan çıkacaktır.
Ancak böyle bir önerinin, adil yargılanma hakkı kapsamındaki “dava
hakkı” ilkesiyle çatışma ihtimali bulunduğundan, meselenin yapılacak
kapsamlı bir çalışma üzerinden ayrıca tartışılması gerekmektedir.
- Vergisel uyuşmazlıkların çözümünde Hukuk Muhakemeleri Kanunu
ile Vergi Usul Kanununun ilgili hükümlerine yapılan atıfların, vergi yargılama
hukukunda re’sen araştırma yapılırken bir takım sorunları da beraberinde
getirdiği anlaşılmaktadır.
İdare hukuku ve idari yargılamanın nitelikleri, mahkemenin re’sen
araştırma ve davaya yön verme gibi yetkileri ile idari davalardaki tarafların
birbirleri karşısındaki özellikli durumları dikkate alındığında, çabuk, basit ve
etkili bir yargılamanın sağlanabilmesi için bazı özel usul düzenlemelerine
gidilmesi gerekli bulunmaktadır302.
Çünkü
tarafları
eşit
konumda
olan
kişiler
arasındaki
hukuki
uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin yargılama hukuku kurallarını düzenleyen
HMK’da öngörülen kurum ve kuralların, bir tarafta üstün olan devletin
bulunduğu bir yargılama sistemine hakim olan bazı ilkelerle uyuşması ve
böylesine özel bir yargılama alanını kusursuz bir şekilde kapsaması mümkün
değildir.
Ayrıca, vergilendirme usul ve tekniklerine ilişkin olan bir idari usul
kanununun (VUK), tamamen farklı ilke, kural ve amaçları bulunan yargılama
hukukunda doğrudan kullanılması, erkler ayrımı açısından yargılamadan
beklenmeyen sonuçların doğmasına sebebiyet vermektedir.
tevdiini takip eden günden itibaren kaldığı yerden işlemeye devam eder. Ancak işlemeyen süre her hâl
ve takdirde bir yıldan fazla olamaz.”
302
Çırakman, a.g.m., s. 112.
120
Bu nedenlerle bahsedilen atıfların kaldırılarak, idari ve vergi yargılama
tekniği açısından gerekli olan müesseselerin, idari yargılama hukukunun
özellikleri ve amacı dikkate alınmak suretiyle İYUK’a dahil edilmesi
gerekmektedir.
- Medeni hukuk yargılamasından ithal edildiği anlaşılan, İYUK’un 16/4.
maddesinde yer alan iddia ve savunmanın genişletilmesi/değiştirilmesi
yasağı ile 21. maddede düzenlenen dilekçe ve savunmalarla birlikte vaktinde
verilmeyen belgelerle ilgili kısıtlayıcı düzenlemeler, bir kamu hukuku dalı olan
idari yargılamaya uygun düşmemektedir.
Özellikle kamu düzeninden olan hususlar ve uyuşmazlığın çözümüne
katkı sağlayan bilgi/belgeler için 16/4. ve 21. maddelerindeki süre açısından
kısıtlayıcı hükümler, re’sen araştırma ilkesinin uygulanmasını kolaylaştırıcı,
ama savunma hakkını da koruyucu nitelikte olmak üzere yeniden
düzenlenmelidir.
Örneğin, Alman İdari Yargılama Yasası’nın 91. paragrafındaki,
“ilgililerin rızası ve mahkemenin davanın amacına uygun bulması halinde
davanın
değiştirilebileceği”
yönündeki
düzenlemeden
yararlanılarak
kanunlarımızda yapılacak değişiklikler ile hem yargılamanın nihai amacı olan
uyuşmazlığı çözme ve adaleti sağlama görevleri gerçekleşmiş olacak, hem
de ileride doğması muhtemel uyuşmazlıkların da önüne geçilerek bir bakıma
usul ekonomisi ilkesi işlerlik kazanmış olacaktır303.
-İdari yargı yerlerince salt HMK’ya atıf yapılmaması nedeniyle tanık
dinlenilmeyerek bu delilin dışlandığını ve bazı dava türlerinde özellikle
yargılama anında çekişmeli yargı ve savunma hakkı açısından bu delilin
taşıdığı önemi daha önce belirtmiştik.
Yargı yerlerinin bu delili kullanabilmesi açısından, bu hususun ya
HMK’ya atıf yapılan konular içine alınması ya da bu kısımda değinildiği üzere
303
Yılmaz, a.g.m., s. 33, 34.
121
diğer atıf konularıyla birlikte “tanık” delilinin de doğrudan İYUK içine alınması
gerekmektedir.
-İdari aşamada mükelleflerin kendi aleyhine bilgi ve belge vermeye
zorlayıcı nitelikteki vergi aslına bağlı olmayan cezai 304 yaptırımların, adil
yargılama hakkına ilişkin olan “susma hakkı” yönünden değerlendirilerek,
İHAM içtihatlarına ve beyan esasına dayanan vergi sistemimize uygun bir
şekilde düzenlenmesi gerekir.
Şu an için çok aktüel bir konu olmasa da, AİHS kapsamında ülkemiz
aleyhine ileri de doğabilecek sorumluluklar ve daha da önemlisi ceza
hukukunun genel ilkeleri yönünden, bu sorun gündemde tutulmalıdır.
-Son olarak, özellikle mülkiyet hakkına müdahaleyle sonuçlanan idari
faaliyetler için tüm aşamalarda tamamlanması zorunlu işlemler konusunda,
idarelere ve ajanlarına yönelik olarak yaptırımları uygulanan kurallar
getirilmelidir. Diğer vergisel işlemler için de, idarece yapılması zorunlu
hazırlayıcı faaliyetlerin eksiksiz olarak yerine getirilmesi adına, yargı kararları
ışığında
kesin
düzenleme
ve
sorumluluk
belirlemelerinin
yapılması
gerekmektedir.
304
VUK’un 148, mükerrer 257 ve mükerrer 355.
cezaları.
maddeleri gereğince kesilen özel usulsüzlük
SONUÇ
Çalışmamızın konusunu oluşturan re’sen araştırma ilkesinin, vergi
yargılama hukukunun neredeyse tüm dokularına nüfuz ettiğini söylemek, bu
çalışma sonuçlarına göre abartılı olmayacaktır. Öyle ki, vergi yargılama
hukukunda bu ilkenin tam olarak anlamını ortaya koyup uygulayabilmek,
vergi yargısının mekanik işleyişini sağlıklı bir şekilde çözümlemekle
eşdeğerdir.
Bir devlette erkler arasında doğacak güvensizlik, her erkin elindeki
gücü kullanarak kendi sınırını diğerinin aleyhine aşındırmasıyla hukuk
devletinden uzaklaşılmasına meydan verecektir. Hukuk devletinde tüm
erklerin hukuka uygun davranması beklenirken, bireyler üzerindeki etkisi ve
toplumsal düzenin sağlanması bakımından “hukuka uygun yargı”, hukuka
uygun idareden önce gelmekte ve ondan da önce, yazılı hukuk kurallarının
hukuk devleti amacına hizmet eder mahiyette olması gelmektedir.
Re’sen araştırma ilkesi, vergi yargı yerlerine uyuşmazlıkların çözümü
adına geniş yetkiler vermesine rağmen, bazen yerinde kullanılmamakla
amacının tersine işleyen bir ilke haline dönüşebilmektedir. Bazı kanuni
düzenlemeler de, bu yetki sayesinde ulaşılması hedeflenen kamu yararı ve
düzeninin tam olarak gerçekleşmesini engellemektedir.
Bu sorunların altında temel olarak, özellikle tarafları eşit olan medeni
hukuk usul kurallarının, olduğu gibi kamu hukuku alanına aktarılmış olması
ve re’sen araştırma yetkisinin, yargı yerlerince amacı ve sınırları dışında
kullanılması meseleleri yatmaktadır.
Sonuçta bu ilkenin, bazen uygulamada hukuka uygunluk denetimi
sınırının aşılmasına dayanak edildiği; diğer yargılama ilkeleriyle çatışacak
şekilde kullanıldığı, yargılamada tarafların savunma hakkının kısıtlanması ya
da talep edilmeyen sonuçlara ulaşılması gibi tartışmaya açık hususları
beraberinde getirdiği; bazı kanuni düzenlemelerin de, hukuk devletine
123
ulaşılırken yargılama süreçlerinde kullanılan bu ilkenin önünde engel
oluşturduğu, görülmektedir.
Çalışmamızda yasal düzenlemeler ve yargı kararları üzerinden
ayrıntıları verilen bu sorunlar nedeniyle nihayetinde, vergi yargısının bütün
foksiyonları yerine göre işlevsizleşmiş, idari yargı yetkisinin aşılması suretiyle
kuvvetler ayrılığı ilkesi zedelenmiş, kamuya yararlılık, usul ekonomisi ve
delillerin serbestçe değerlendirilmesi gibi vergi yargılama hukuku ilkeleri ile
AİHS çerçevesinde belirlenen adil yargılanma hakkını sağlayan silahların
eşitliği, çekişmeli yargı, susma hakkı ve hakkaniyete uygun yargılama ilkeleri
ihlal edilmiş, kamu düzeni, kanuni idare, idari faaliyetlerin belirliliği ve istikrarı
gibi kamu hukukunun vazgeçilmez kavramlarından hukuk sistemimiz bir
ölçüde uzaklaşmıştır.
Bu nedenlerle çalışmamızda:
Re’sen araştırma ilkesi hakkında kapsam, sınır ve işlev belirlemesine
gidilerek, bu ilkenin yargı rejimi ve vergi davalarının hukuki niteliği
bakımından ifade ettiği anlam ortaya çıkarılmıştır.
Yargılamanın işlev ve ilkeleri ile hukuk devletine ulaşılırken takip
edilen uluslararası referans noktalarının, re’sen araştırmayla etkileşimlerine
değinilmiştir.
Vergi yargı yerlerinin bu ilkeyi mevcut yasal zemin üzerindeki algılama
ve uygulama yaklaşımları ile bu zeminin yeterliliği noktalarından hareketle
ortaya çıkan sorunlara değinilmiştir.
Re’sen araştırma ilkesi uygulanırken karşılaşılan sorunların aşılması
ve tespiti yapılan olumsuz sonuçların bertaraf edilmesi amacıyla, bu
çalışmanın topluca bir sonucu olarak üçüncü bölümün son kısmında, olan
hukuk kuralları bakımından yürütme ve yargı organlarına, olması gereken
hukuk kuralları bakımından da
yasamaya,
yani tüm erklere
sorumluluklar yüklenerek çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır.
belirli
124
Son olarak, bu konuda hukuk devleti idealinin gerçekleşmesi amacına
yönelik olarak yapılacak akademik çalışmalar ve oluşturulacak yeni
içtihatların, vergi yargılama hukukundan beklenen kamusal ve bireysel
yararları temin ederek, kamu düzeninin korunmasına katkı sağlayacağını
belirtmek gerekir.
125
KAYNAKÇA
AKKAYA, Mustafa; "Danıştay Kararlarında Ekonomik Yaklaşım", Danıştay
İdari Yargı Sempozyumu, Ankara, 2004. (www.danistay.gov.tr)
AKKAYA, Mustafa; "Vergi Yargısında Yargılama Süreçlerinin Yeniden
Değerlendirilmesi" konulu bildiri, Danıştay İdari Yargı Sempozyumu
(Yayınlanmamış), Ankara, 2012.
AKSOY, Şerafettin; Vergi Yargısı ve Türk Vergi Yargısı Sistemi, Filiz
Kitabevi, İstanbul, 1990.
AZRAK, Ali Ülkü; “İptal Davalarının Objektif Niteliği Üzerine Düşünceler”,
Onar Armağanı, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1977, s. 145-155.
AZRAK, Ali Ülkü; Avrupa Topluluklarında İdari Yargının Genel Esasları,
İ.Ü.SBF. Yayınları, No:8, İstanbul, 1982.
AZRAK, Ali Ülkü; “İptal Davalarının Objektif Niteliği”, Ankara Barosu
Başkanlığı, Hukuk Kurultayı 2000. (www.ankarabarosu.org.tr.)
BATUN, Mehmet; “Vergi Yargılamasına Egemen Olan İlkeler”, Yaklaşım
Dergisi, S. 206, Şubat 2010, s. 258-264.
BAYRAKLI, Hasan Hüseyin, PEHLİVAN, Osman; Vergi Hukuku İlkeler ve
Türk Vergi Sistemi, Eser Ofset, Trabzon, 1997.
COLSON, Jean-Philippe; “L’Office du Juge et la Preuve dans le Contentieux
Administratif”, Paris, 1970.
CANDAN, Turgut; “Vergi Uyuşmazlıkları ve İdari Davalar”, Danıştay Dergisi,
Yıl 14, S. 54-55, 1984, s. 31-40.
CANDAN, Turgut; Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu, Maliye ve
Hukuk Yayınları, Ankara, 2005.
126
CANDAN, Turgut; Danıştay 3. Yuvarlak Masa Toplantısı, Haziran/2010,
(www.danistay.gov.tr)
CASTAGNEDE, Bernard; “Remarques sur la nature juridique du contentieux
fiscal”, Revue de Science Financiére, 1970, s. 5-29.
ÇAĞLAYAN, Ramazan; İdari Yargıda Kanun Yolları, Seçkin Yayınları,
Ankara, 2002
ÇAĞLAYAN,
Ramazan;
İdari
Yargı
Kararlarının
Sonuçları
ve
Uygulanması, Asil Yayın Dağıtım, 3. Baskı, Ankara 2004.
ÇIRAKMAN, Erol; “Hukuk Yargılama Usulünün İdari Yargıda Uygulanması”,
Danıştay İdari Yargıda Son Gelişmeler Sempozyumu, Ankara 10-1112 Haziran 1982, Danıştay Yayınları, 1982, s. 102-112.
DOĞRU, Osman, NALBANT, Atilla; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi
Açıklama ve Önemli Kararlar, C. I, Şen Matbaa, 2012.
DURAN, Lütfi; “İdari İşlem Niteliğinde Yargı Kararlarıyla Vergi Davalarının
Çözümü II”, Amme İdaresi Dergisi, C. XXI, Mart 1988, s. 63-77.
DURSUN, Hasan; “Vergi Uyuşmazlıklarından Doğan Davaların Kuramsal
Niteliğini Saptayabilmek” Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Ankara, S.
78, 2008, s. 227-286.
EREN, Hüseyin Cem; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarına Göre
Adil Yargılanma Hakkı Ve Türkiye, Yüksek Lisans Tezi, Ankara,
2006.
ERGİNAY, Akif; Kamu Maliyesi, Savaş Yayınları, 16. Baskı, Ankara, 1998.
ERGÜN, Çağdaş Evrim; “Vergi Yargılamasında Re’sen Araştırma İlkesi”,
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Ankara, C. LV, S. 2,
2006, (acikarsiv.ankara.edu.tr).
127
GÖLCÜKLÜ, Feyyaz; “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Doğru
Yargılama ve Kanıtların Değerlendirilmesi”, Çev. Tekin Akıllıoğlu,
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İnsan Hakları Merkezi
Yayınları, Ekim 1994, C. II, S. 2, s. 2-10.
GÖREN, Ömer; “Vergi Davalarında Gerekçe Değişimi Savunma Hakkını
Sınırlar”, Ankara Barosu Dergisi, S. 2011/2, 2011, s. 293-296.
GÖZÜBÜYÜK, Şeref; Yönetim Hukuku, Turhan Kitabevi, Güncelleştirilmiş
16. Bası, Ankara, 2002.
GÜNDAY, Metin; İdare Hukuku,
Gözden Geçirilmiş Yeni Baskı, İmaj
Yayıncılık, Ankara, 1996.
GÜRAN, Sait; “İdari Yargı Denetiminin Kapsamı Ve Sınırları”, Danıştay İdari
Yargı Sempozyumu, Ankara, 2008, (www.danistay.gov.tr).
İNCEOĞLU, Sibel; İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil
Yargılanma Hakkı-Kamu ve Özel Hukuk Alalarında Ortak Yargısal
Hak ve İlkeler, Beta Basım, İstanbul, 2002.
İNCEOĞLU, Sibel; Adil Yargılanma Hakkı ve Yargı Etiği, Şen Matbaa,
Ankara, 2007. (Kısaltma: Yargı Etiği)
KANETİ, Selim; Vergi Hukuku, Filiz Kitabevi, 2. Bası, İstanbul, 1989.
KARAKOÇ, Yusuf; Vergi Yargılaması Hukuku, Alfa Basım Yayım Dağım,
İstanbul, 1995.
KIZILOT, Şükrü; Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları, Yaklaşım Yayıncılık,
Güncellenmiş 15. Baskı, Ankara, 2009.
KUMRULU, Ahmet; Vergi Yargılama Hukukunun Kuramsal Temelleri,
(Çoğaltma), Ankara, 1989.
128
KUMRULU, Ahmet; “Vergi Hukukunun Bir Kısım Anayasal Temelleri”,
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XXXVI, Ankara,
1981, s. 147-162 (Kısaltma: Anayasal Temeller)
KUMRULU,
Ahmet;
“Vergi
Davalarının
Kuramsal
Niteliği
Üzerine
Düşünceler”, I. Ulusal İdare Hukuku Kongresi, Üçüncü Kitap Çeşitli
İdare Hukuku Konuları. 1-4 Mayıs 1990, Danıştay Matbaası, Ankara,
1992.
KURU, Baki, ARSLAN, Ramazan, YILMAZ, Ejder; Medeni Usul Hukuku,
Yetkin Yayınları, Ankara, 2003.
NALCIOĞLU, Orhan; “İptal Davalarının Esastan İncelenmesi”, AİYMD, S.8,
1994.
OĞURLU, Yücel; “Danıştay Kararları Işığında İdarî Yargılama Usulünde
Resen Araştırma İlkesi”, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk
Fakültesi Dergisi, C. II, S. 1, 1998.
ONAR, Sıddık Sami; İdare Hukukunun Umumi Esasları, C. III, İstanbul,
1968.
ÖNCEL, Mualla, KUMRULU, Ahmet, ÇAĞAN, Nami; Vergi Hukuku,
Değişiklikler İşlenmiş 14. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007.
ÖZAY, İl Han; Günışığında Yönetim, Alfa Yayınları, İstanbul, 2002.
ÖZBALCI, Yılmaz; Vergi Usul Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Oluş
Yayıncılık, Ankara, 2002.
ÖZBUDUN Ergün; Türk Anayasa Hukuku, Gözden Geçirilmiş 4. Baskı,
Yetkin Yayınları, Ankara, 1995.
ÖZDEŞ, Orhan; “İdari Yargı ve Yargılama Usulünün Özellikleri”, Danıştay
Dergisi, S. 12-13, Ankara, 1974, s. 9-17.
129
ÖZKAN, Şener; Vergi Yargılama Hukukunda Re’sen Araştırma İlkesi,
Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2005.
JHERİNG, Rudolf von; Geist des römischen Rechts, Darmstadt, 1954 II, 2.
SOYDAN, Billur Yaltı; “İnsan Hakları Açısından Vergi Yükümlüsünün Adil
Yargılanma Hakkı”, Vergi Sorunları Dergisi, S. 143-144-145,
Ağustos-Eylül-Ekim 2000. (Kısaltma: Vergi Yükümlüsü)
SOYDAN, Billur Yaltı; “İnsan Haklarının Vergi Hukuku Pratiği: Adil
Yargılanma Hakkının Vergi Davalarında Uygulanabilirliği”, Vergi
Dünyası, Yıl: 21, S. 254, Ekim 2002, s. 85-102 (Kısaltma: Vergi
Davaları)
SÖNMEZ, Mehmet; "Vergi Yargısında Re’sen Araştırma İlkesi Ve Yargılama
Sürecine Etkisi" konulu bildiri, Danıştay İdari Yargı Sempozyumu
(Yayınlanmamış), Ankara, 2012.
ŞENLEN SUNAY, Süheyla; İdari Yargılama Usulüne Hakim Olan İlkeler
Karşısında İspat ve Delil Hususları, Kazancı Hukuk Yayınları,
İstanbul, 1997.
TAYLAR, Yıldırım; “Vergi Yargılaması Hukukunda İspat Yüküne İlişkin Genel
Esaslar ve Bu Bağlamda Bir Danıştay Kararının Değerlendirilmesi“,
Muallâ ÖNCEL’e Armağan, C. II, Ankara 2009, Ankara Üniversitesi
Yayınları, s. 1189-1222.
TROTABAS, Louis; “La nature Juridique du Contentieux Fiscal en Droit
Français”, in Mélanges Maurice Houriou, Recueil Sirey, Paris, 1929, s.
709-762.
TROTABAS, Louis – COTTERET, Jean Marie; Droit Fiscal, 3.ed., Dalloz,
Paris 1977.
TURHAN, Salih; Vergi Teorisi ve Politikası, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1998.
130
TURMANGİL, Civan; “Vergi Davasının Hukuki Niteliği”, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XXXIX, S. 1-4, 1987, s. 125-125.
ÜSTÜN, Ümit Süleyman; “Susma Hakkı Çerçevesinde Defter, Kayıt ve
Belgeleri Gizleme Suçu”
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, C. XV, S. 3, 2011, s. 363-390.
YALTI, Billur; "Vergi Uyuşmazlıklarında Yeni Başvuru Yollarının Etkisi:
Ombudsman Başvurusu ve Bireysel Başvuru" konulu bildiri, Danıştay
İdari Yargı Sempozyumu (Yayınlanmamış), Ankara, 2012.
YENİCE, Kazım, ESİN, Yüksel; Açıklamalı- İçtihatlı- Notlu İdari Yargılama
Usulü, Ankara, 1983.
YILMAZ,
Ejder;
“İdari
Yargıda
İddia
ve
Savunmanın
Genişletilmesi/Değiştirilmesi Yasağı”, Ankara Barosu Dergisi, S. 3-4,
1983, s.11-34.
YORGANCIOĞLU, Erçetin; “Danıştay Yargılama Usulünde Re’sen İnceleme
Yetkisi”, İdare Hukuku ve İdari Yargı ile İlgili İncelemeler, Danıştay
Yayını, Ankara, 1976, s. 218-253.
YÜCE, Mehmet; Türk Vergi Yargısı, Ekin Basın Yayın Dağıtım, Bursa, 2010.
ZABUNOĞLU, Yahya; “İdari Yargılama
Düzenlemeler”
Danıştay
İdari
Usulü: Genel İlkeler Pozitif
Yargıda
Sempozyumu, Ankara, 1982, s. 87-101.
Son
Gelişmeler
131
ÖZET
Recep İBİŞ, Vergi Yargılama Hukukunda Re’sen Araştırma İlkesinin
Kapsamı ve İşlevi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2013.
Taraflarca hazırlanma ilkesinin geçerli olduğu medeni yargılama
hukukundan farklı olarak, ceza yargılamasında ve idari yargılama hukukunda
re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Özellikle idari yargı içinde yer alan vergi
yargılamasında tarafların eşit olmadığı varsayımı altında, mükellef/sorumlu
olan davacı tarafın ulaşmasının mümkün olmadığı bazı bilgi ve belgelerin
yargı gücünün kullanılarak temin edilebilmesini ya da kamu düzeninden olan
ancak tarafların mevcut bilgi ve görgüsüyle her zaman tespit edemediği
hukuka aykırılıkların yargı yerince tespitine imkan sağlayan ilke “re’sen
araştırma” ilkesidir.
Vergi yargı organları, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun
20. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Danıştay ile idare ve vergi
mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri
kendiliklerinden yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri
evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili
diğer yerlerden isteyebilirler…” hükmüne göre, davayı sevk ve idare etmekle,
her
türlü
incelemeyi
ve
araştırmayı
kendiliğinden
yapmakla
görevlendirilmektedir.
Çalışmada belirtilen özellikleri nedeniyle re’sen araştırmanın, vergi
uyuşmazlıklarının yargısal çözümünde önemli bir yere sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Bu sebeple çalışmamızda, re’sen araştırma ilkesinin vergi
yargılama hukukundaki yeri ve uygulamada çıkan sorunlar: Adil yargılanma
hakkına ve yargılama hukukuna hakim olan ilkeler ile vergi yargısından
beklenilen işlevler ve erkler ayrılığı hususları göz önünde bulundurularak
incelenmiştir.
132
Bu incelemeler sonucunda, aynı zamanda bir yetki olan re’sen
araştırmanın yargı yerlerince kanuni sınırlarının dışında kullanılması; bu
ilkenin kendisiyle ilgisi bulunmayan yargılama faaliyetlerine gerekçe edilmesi;
bazı kanuni sınırların da bu ilkenin uygulanabilirliğinin önünde engeller
oluşturması, gibi temel sorunların varlığıyla karşılaşılmıştır.
Nihayetinde yapılan bu tespitlere göre, özellikle çalışmada ayrıntılı bir
şekilde değinilen ulusal ve uluslararası yargılama hukuku ilkelerine ve
işlevlerine ulaşmak adına, ideal hukuk ve pozitif hukuk kuralları bakımından
çözüm önerilerinde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler:
1. Hukuk Devleti,
2. Re’sen Araştırma,
3. Yargılama Hukuku,
4. Adil Yargılanma,
5. Kapsam.
133
ABSTRACT
Recep İBİŞ, Scope and Function of Ex Officio Research Principle in
Taxation Procedural Law, Graduate Thesis, Ankara, 2013.
The principle of ex officio examination is applicable for criminal
procedures and administrative jurisdiction, unlike civil procedures law on
which the principle of preparation of the case by parties is applied. The
principle which enables the procurement of certain information and
documents that are impossible to attain by the obligant/liable plaintiff -party
using the judicial power and the proper determination of illegalities that
consist of public order but cannot always be determined by the parties’
current knowledge and experience, particularly in the assumption of
inequality between the parties in tax justice under administrative justice is the
principle of “ex officio examination”.
As per the provision of “Council of State and Administrative and Tax
Courts make all kinds of examinations concerning the cases in practice on its
own motion. Courts may request the partices and other relative authorities to
provide and procure the documents deemed necessary as well as all kinds of
information …” stipulated in the 1st Paragraph of Article 20 of the
Administrative Jurisdiction Procedures Law numbered 2577 , Tax judicial
bodies are charged with conducting the case, implementing all kinds of
verification and fact-finding on its own motion.
It may be construed that ex officio examination holds an important
place in the judicial analysis of tax disputes due to its qualification stated in
the study. Therefore the standing of ex officio examination in tax jurisdiction
and the issues arising in our study: are investigated by taking into
consideration the principles prevailing the right to due process and law of
procedures with expected functions of tax jurisdiction and division of power
issues.
134
Such examinations revealed a fundamental issue such that the ex
officio examination is utilized by the judicial authorities beyond the authority
permitted by the law, presenting this principle as the justification for judicial
actions irrelevant to this element; while certain legal restrictions impede the
applicability of this principle.
Ultimately, pursuant to these determinations and particularly on behalf
of achieving national and international principles and functions of legal
procedures mentioned thoroughly in the study, solutions have been provided
in terms of the rules of ideal law and positive law.
Key Words:
1. State of Law,
2. Ex Officio Examination,
3. Law of Procedure,
4. Judicial Equality,
5. Scope.
Download