BİSFOSFONATLARIN ATEROSKLEROTİK PARAMETRELER

advertisement
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
BİSFOSFONATLARIN ATEROSKLEROTİK PARAMETRELER
ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ
Dr. Canan ÖZKAL AKKUŞ
İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
TIPTA UZMANLIK TEZİ
DANIŞMAN
Doç. Dr. Rıfat EMRAL
ANKARA
2010
ÖNSÖZ
İhtisas eğitimim süresince, eğitim hayatıma katkılarından dolayı başta İç
Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selim Karayalçın olmak üzere İç
Hastalıkları Anabilim Dalı’nın tüm öğretim üyelerine,
Tez çalışmamın oluşumunda ve tüm sürecinde her türlü desteği veren,
kolaylık gösteren, bilgisini ve tecrübesini benden esirgemeyen değerli hocam ve
tez danışmanım Doç. Dr. Rıfat Emral’a,
Tez çalışmamın istatistiğini yapmama yardımcı olan Zeynep Bıyıklı’ya,
Her zaman
yanımda olan, teknik ve manevi desteğini hiç esirgemeyen
kardeşim Burcu Özkal’a, ayrıca annem Fatma Özkal’a, eşim Mehmet Akkuş’a ve
aileme,
Hayatıma yeni katılarak bana uğur getiren, biricik meleğim, oğlum Emre’ye
teşekkür ederim.
ii
İÇİNDEKİLER
Kabul ve Onay
i
Önsöz
ii
İçindekiler
iii
Simgeler ve Kısaltmalar Dizini
v
Şekiller Dizini
vii
Tablolar Dizini
viii
1. GİRİŞ
1
2. GENEL BİLGİLER
3
2.1. Ateroskleroz Oluşum Mekanizmaları
3
2.1.1. Normal Arter Duvarı
7
2.1.2. Endotel Hücresi
8
2.1.3. Endotel Disfonksiyonu ve Aterosklerotik Plak Oluşumu
9
2.1.4. Karotis İntima-Media Kalınlık (KİMK) Ölçümü
10
2.2. Statinlerin Aterosklerozu Etkileme Yolları ve Pleiotropik Etkileri
12
2.3. Osteoporoz ve Osteopeni
14
2.4. Bisfosfonatlar
15
2.4.1. Basit Bisfosfonatlar
17
2.4.2. Azot İçeren Aminobisfosfonatlar (N-BP)
18
2.5. Bisfosfonatlar, Ateroskleroz ve Mevalonat Yolağı
3. OLGULAR ve YÖNTEM
22
26
3.1. Olgular
26
3.2. Antropometrik Ölçümler
26
3.3. Biyokimyasal Ölçümler
27
3.4. Kemik Mineral Dansitesi Ölçümü
27
3.5. Karotis İntima-Media Kalınlığının (KİMK) Ölçümü
27
3.6. İstatistiksel Değerlendirme
28
4. BULGULAR
29
5. TARTIŞMA
40
6. SONUÇLAR
46
ÖZET
48
SUMMARY
50
KAYNAKLAR
52
iii
EKLER
Ek 1. Etik Kurul Onayı
64
iv
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ
ADP
Adenozin Difosfat
Apo-A1
Apolipoprotein-A1
Apo B
Apolipoprotein B
ATP
Adenozin Trifosfat
BKİ
Beden Kitle İndeksi
BMD
Kemik Mineral Yoğunluğu
BP
Bisfosfonat
CRP
C-Reaktif Protein
DEXA
Dual Enerjili X-ray Absorpsiyometre
FGF-2
Fibroblast Growth Factor-2
FPP
Farnezil Pirofosfat
FPPS
Farnezil Pirofosfat Sentetaz
FTİ
Farnezil Transferaz İnhibitörleri
GGPP
Geranilgeranil Pirofosfat
GGTİ
Geranilgeranil Transferaz İnhibitörleri
GTP
Guanozin Trifosfat
HDL
Yüksek Dansiteli Lipoprotein
HMG-CoA
3-hidroksi-3-metilglutaril-koenzim A
ICAM-1
İntersellüler Adezyon Molekülü-1
IDL
Ara Yoğunluklu (Intermediate) Lipoprotein
IL-6
İnterlökin-6
IPP
İzopentenil Pirofosfat
KİMK
Karotis İntima-Media Kalınlığı
LDL
Düşük Dansiteli Lipoprotein
MCP-1
Monosit Kemotaktik Protein-1
M-CSF
Makrofaj Koloni Stimüle Edici Faktör
MMP
Matriks Metalloproteinaz
N-BP
Amino-Bisfosfonat
PP
Pirofosfat
PPi
İnorganik Pirofosfat
PTH
Parathormon
SD
Standart Deviasyon
v
SERM
Selektif Östrojen Reseptör Modülatörü
VCAM-1
Vasküler Hücre Adezyon Molekülü-1
VEGF
Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü
vi
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 2.1 Arterin kesitsel görüntüsü
4
Şekil 2.2 Ateroskleroz gelişimi
7
Şekil 2.3 Tipik bir arterin duvar yapısı
8
Şekil 2.4 Aterosklerotik plağın moleküler gelişimi
10
Şekil 2.5 Bisfosfonatların kemik rezorpsiyonunu yapan osteoklastları
etkileme yolu
Şekil 2.6 Mevalonat yolağı ve izoprenoid sentezi
17
22
Şekil 4.1 Grupların zamanlar arasındaki açlık kan şekeri sonuçlarının
karşılaştırılması
31
Şekil 4.2 Grupların zamanlar arasındaki total kolesterol, LDL-kolesterol,
HDL-kolesterol, trigliserid sonuçlarının karşılaştırılması
32
Şekil 4.3 Grupların zamanlar arasındaki hs-CRP sonuçlarının
karşılaştırılması
33
Şekil 4.4 Grupların zamanlar arasındaki homosistein sonuçlarının
karşılaştırılması
33
Şekil 4.5 Grupların zamanlar arasındaki Apolipoprotein-A1 ve
Apolipoprotein B sonuçlarının karşılaştırılması
34
Şekil 4.6 Çalışma ve kontrol grubu karotis intima-media ölçümlerinin
zamana bağlı değişimlerinin karşılaştırılması
35
Şekil 4.7 Her iki ilaç alt grubundaki karotis intima-media ölçümlerinin
zamana bağlı değişimlerinin karşılaştırılması
36
vii
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 4.1 Grupların demografik özelliklerinin karşılaştırılması
29
Tablo 4.2 İlaç alt gruplarının demografik özellikleri
30
Tablo 4.3 Çalışma ve kontrol grubu karotis intima-media ölçümlerinin
zamana bağlı değişimlerinin karşılaştırılması
34
Tablo 4.4 Her iki ilaç alt grubundaki karotis intima-media ölçümlerinin
zamana bağlı değişimlerinin karşılaştırılması
35
Tablo 4.5 Çalışma grubunun başlangıç ve 12. aydaki kemik mineral
dansitometre sonuçları
37
Tablo 4.6 Kontrol grubunun başlangıç ve 12. aydaki kemik mineral
dansitometre sonuçları
38
Tablo 4.7 Grupların kendi içlerinde zamanlar arasında homosistein
kıyaslaması
39
viii
1. GİRİŞ
Ateroskleroz, farklı damar yataklarının büyük ve orta boyuttaki arterlerinin,
temel olarak intima tabakasını tutan, yaygın ve ilerleyici bir hastalığıdır.
Aterosklerotik sürece neden olan endotel hasarı, endotel disfonksiyonuna; bu da
endotelin doğal koruyucu özelliğinin bozulması sonucu bir dizi inflamatuar,
proliferatif olaylar zincirinin tetiklenmesine ve ateroskleroz gelişimine neden olur.
Günümüzde hs-CRP ve homosisteinin vasküler inflamasyon açısından birer
belirteç olabilecekleri (118), bu yönleriyle de koroner olaylarla ilişki
göstermelerinin söz konusu olduğu bildirilmektedir.
LDL kolesterol seviyesinin ateroskleroz ve koroner arter hastalığıyla
kuvvetle ilişkili olduğu bilinmektedir. Birçok çalışma LDL kolesterol, HDL
kolesterol ve trigliseridlerin kardiyovasküler hastalıklar için bağımsız belirteçler
olduklarını ortaya koymuştur (12).
Günümüzde apolipoproteinlerin, ateroskleroz ve koroner olay gelişimiyle,
lipoproteinlere oranla daha kuvvetle ilişkili olduğu görüşü hakkında giderek artan
kanıtlar mevcuttur (13). Yapılan çalışmalar Apo-A1, Apo B ve Apo B/Apo-A1
oranının aterosklerotik hastalıklarda, lipid ve lipoproteinlere kıyasla daha iyi
göstergeler olduğunu kanıtlamaktadır (19).
Karotis intima-media kalınlığı (KİMK) ölçümü, aterosklerotik risk
faktörlerinin etkisinin belirlenmesinde kullanılan noninvaziv bir yöntem olup,
jeneralize aterosklerozu, gelecekteki kardiyovasküler olayları ve felç riskini
öngörmeyi sağlayan bağımsız bir belirteçtir (34, 35). Ateroskleroz risk
faktörlerinden olan yaş, hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi, sigara içimi, okside
LDL ve homosistein KİMK ile korele ve doğru orantılıdır (34, 35, 48).
Statinler kolesterol biyosentezinde önemli rolü olan 3-hidroksi-3-metil
glutaril koenzimA (HMG-CoA) redüktazı geri dönüşümlü şekilde inhibe edip,
plazma kolesterol, LDL kolesterol, Apo B ve trigliseridleri düşürür, HDL
düzeyini yükseltirler. Statinlerin ateroskleroz haricinde de bir takım pleiotropik
etkileri bulunmaktadır (61). Bunlardan biri osteoporoz üzerine olan olumlu
etkisidir (60). Statinler bisfosfonatlara benzer şekilde, osteoklastik aktivitenin
kontrolünde önemli olan mevalonat yolağındaki HMG-CoA redüktazı inhibe edip
1
osteoklastların apopitozuna yol açar. Bu yolla kemik yıkımını azalttığına dair
çalışmalar mevcuttur (62, 63, 64).
Osteoporoz, kemik kütlesinde azalma ve mikromimarisinde bozulmaya yol
açarak frajiliteye bağlı kırık riskini arttıran metabolik bir kemik hastalığıdır.
Osteoporoz geriatrik popülasyonda, özellikle postmenopozal kadınlarda ciddi
morbi-mortalite nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır (68). Bisfosfonatlar
günümüzde osteoporozda antirezorptif olarak kullanılan temel ilaçlardır.
Mevalonat yolağı, memeli hücrelerinde mevcut olan ve temel lipid
molekülleri olan kolesterol ve isoprenoidlerin sentezinden sorumlu olan bir
yolaktır (84). Azot içeren aminobisfosfonatlar, mevalonat yolağındaki bazı
enzimleri inhibe ederek, anahtar regülatör proteinlerin fonksiyonlarını bozar ve
sellüler aktiviteyi etkileyip osteoklastların apopitozuna neden olurlar. Bu da
osteoporozu engellemelerini ve kemik fraktür riskini azaltmalarını sağlar.
Statinler, BP’ler gibi mevalonat yolağını kullanarak antirezorptif ajanlar gibi
sonuçlar doğuruyorsa, BP’lerin de aynı yolağı kullandığından statinler gibi
kolesterol sentezini baskılayıp lipidleri düzeltici ve ateroskleroz üzerine olumlu
etkileri bulunmalıdır (101). Yakın zamanda ortaya çıkan bilgiler hem statinlerin
hem de N-BP’lerin etki mekanizmalarının hücresel, moleküler ve hedef organ
düzeyinde çok farklı olmadığını ortaya koymaktadır (102).
Bu
bulgulardan
yola
çıkarak
bu
çalışmamızdaki
amacımız
oral
aminobisfosfonatların lipid ve aterosklerotik belirteçler üzerine olan olumlu
etkilerini saptamak ve bunu bir kontrol grubu ile zamanlar arasındaki değişimi de
karşılaştırarak ortaya koymaya çalışmaktır.
2
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Ateroskleroz Oluşum Mekanizmaları
Ateroskleroz, farklı damar yataklarının büyük ve orta boyuttaki arterlerinin,
temel olarak intima tabakasını tutan, yaygın ve ilerleyici bir hastalığıdır.
Ateroskleroz ile ilgili bilgilere rağmen, bu hastalığın nedeni halen yeterince
anlaşılamamıştır. Ateroskleroz dolaşım yatağının çeşitli bölgelerini tutar ve
bölgeye göre klinik tablo oluşturur. Koroner arter aterosklerozu myokard
enfarktüsüne,
anjina
pektorise;
santral
sinir
sistemini
besleyen
damar
aterosklerozu iskemi ve vertigoya; periferik dolaşımdaki ateroskleroz intermittant
kladikasyoya, gangrene ve kol-bacak beslenmesindeki bozulmaya; splanknik
dolaşımın etkilenmesi mezenter iskemiye; böbrek arterlerinin etkilenmesi renal
arter stenozuna yol açar. TEK-HARF çalışması verilerine göre ülkemizde 60-69
yaş grubunda, koroner arter hastalığının prevalansı %14’ü aşmaktadır (1). Türk
Kardiyoloji Derneği’nin 2000 yılında yayınladığı rapora göre ise, aterosklerozun
neden olduğu koroner arter hastalıkları ve inmeden kaynaklanan ölümlerin, tüm
ölüm nedenlerinin %43’ünü oluşturduğu tahmin edilmektedir (2). Günümüzde,
aterom plağının damar çapını daraltan, fokal olmaya meyilli, mekanik bir engelin
ötesinde dinamik bir oluşum olduğu bilinmektedir. Bu nedenle ateroskleroza karşı
planlanan yaklaşımlarda tıkayıcı özelliği dışında, yaşayan dinamik bir yapı olduğu
da unutulmamalıdır (Şekil 2.1).
3
Şekil 2.1 Arterin kesitsel görüntüsü; ateroskleroz arter duvarında lipid ve plak
birikimi nedeniyle lümenin daralmasına ve sonuçta kan akımının bozulmasına
neden olan bir hastalıktır. David C. Dugdale (3)’den alınmıştır.
Bugün
halen
aterosklerotik
sürecin
nasıl
başladığı
tam
olarak
anlaşılamamasına rağmen, kuvvetle kabul gören hipotez endotel hasarıdır. Oluşan
endotel hasarı, endotel disfonksiyonuna; bu da endotelin doğal koruyucu
özelliğinin bozulması sonucu bir dizi inflamatuar, proliferatif olaylar zincirinin
tetiklenmesine ve ateroskleroz gelişimine neden olur (Şekil 2.2). Aterogenezde rol
alan sitokinler, akut faz reaktanlarının yapımını uyarmaktadırlar. Aterosklerotik
sürecin tüm evreleriyle ilişkisi bakımından en çok bilgiye sahip olunan akut faz
reaktanı C-reaktif proteindir. C-reaktif protein (CRP), inflamasyon, enfeksiyon ya
da doku yaralanması durumlarında IL-6 gibi sitokinlerin uyarısı ile karaciğerden
salgılanır ve damar duvarı düzeyindeki aterojenik inflamasyon sürecini yansıtır
(4). Diğer sitokinlerden farklı olarak yarılanma ömrünün uzun olması (19 saat) ve
sirkadyan değişiklikler göstermemesi, tanısal bir test olarak kolaylıkla
kullanılmasını sağlar (5, 6). Komplemanı bağlayıp etkinleştirmesi, hücre adezyon
moleküllerinin ve doku faktörünün yapımını uyarması, LDL’yi opsonize ederek
makrofajlar tarafından fagosite edilmesini sağlaması ve monosit kemotaktik
protein-1 üretimini arttırarak lezyona monosit göçünü tetiklemesi, CRP’nin
aterosklerozda doğrudan üstlendiği görevlerdir (7, 8, 9). Hem sağlıklı kişilerde
4
hem de kararsız anjinası olanlarda CRP’nin kardiyovasküler olaylar açısından
bağımsız bir risk göstergesi olduğu saptanmıştır (10, 11).
Bilinen
risk
faktörlerinin
hepsi
(sigara,
hipertansiyon,
diyabet,
hiperkolesterolemi, okside LDL kolesterol) endotelde fonksiyon bozukluğuna yol
açabilir. Plazma lipoprotein konsantrasyonunun koroner kalp hastalıklarını
kuvvetle öngördüğü ispatlanmıştır. Günümüzde LDL kolesterol seviyesinin
ateroskleroz ve koroner arter hastalığıyla kuvvetle ilişkili olduğu bilinmektedir.
Birçok
çalışma
LDL
kolesterol,
HDL
kolesterol
ve
trigliseridlerin
kardiyovasküler hastalıklar için bağımsız belirteçler olduklarını ortaya koymuştur
(12). Bunun yanında günümüzde trigliseridden zengin lipoproteinler olan IDL ve
VLDL kolesterolün de aterojenik potansiyel taşıdığına dair kanıtlar mevcuttur (13,
14). Ateroskleroz gelişiminde asıl sorumlu olanın LDL’nin taşıdığı kolesterol
esteri olduğu kabul görmektedir. Kolesterol esterinin aterojenik olmaya meyili,
oksidasyona yatkınlığından kaynaklanmaktadır (15).
Erkek cinste ve postmenopozal çağda düşük östrojen seviyelerine bağlı
olarak HDL azalır; bu da koroner kalp hastalığına karşı olan koruyuculuğu azaltır.
Yüksek
HDL
kolesterol
seviyesi,
LDL
kolesterolün
zararlı
etkilerini
dengelemektedir (12). Düşük HDL kolesterol düzeyi kardiyovasküler olayların
artmış insidansı ile ilişkilidir (14).
Günümüzde apolipoproteinlerin, ateroskleroz ve koroner olay gelişimiyle,
lipoproteinlere oranla daha kuvvetle ilişkili olduğu görüşü hakkında giderek artan
kanıtlar mevcuttur (13). Apolipoproteinler, lipoproteinlerin lipidlerle ilişkide olan
protein kısmıdır. Apolipoprotein B (Apo B) LDL, VLDL, IDL ve şilomikron
partiküllerinin yüzeyinde bulunur. Ana görevi kolesterolün periferal hücrelere
taşınmasının sağlanmasıdır (16). Apolipoprotein B konsantrasyonu, aterojenik
partiküllerin sayısını gösterir. Apolipoprotein B içeren partiküller aterojenik
süreci başlatırlar, çünkü aterojenik lipoproteinlerin arter duvarına tuzaklanarak
girmesini sağlayan Apo B molekülüdür (17). Apolipoprotein-A1 (Apo-A1) ise
HDL’nin yüzeyinde prezente olur ve kolesterolün hücrelerden karaciğere olan ters
taşınmasında görevlidir (16). Apolipoprotein-A1 miktarı plazma HDL seviyesinin
belirlenmesini sağlar. Walldius ve arkadaşlarının 2001’de yaptığı AMORIS
çalışmasında, kadın ve erkekte Apo B ve Apo B/Apo-A1 oranının kuvvetle ve
5
doğru orantıyla, artmış myokard enfarktüsü ile ilişkili olduğu, ayrıca her iki
cinsiyette Apo B’nin, LDL’ye kıyasla myokard enfarktüs riskinin belirlenmesinde
daha kuvvetli bir belirteç olduğu saptanmıştır (18). Yapılan çalışmalar Apo-A1,
Apo B ve Apo B / Apo-A1 oranının aterosklerotik hastalıklarda, lipid ve
lipoproteinlere kıyasla daha iyi göstergeler olduğunu kanıtlamaktadırlar (19).
Sigara
içenlerde,
yaşlı
kişilerde,
menopozdaki
kadınlarda,
bazı
mikroorganizmal enfeksiyonlarda, hiperhomosistinemi bulunan olgularda da
endotel disfonksiyonu
mevcuttur (20, 21, 22). Homosistein, metioninin
metaboliti olan sülfürlü bir aminoasittir. Son yıllarda yapılan çalışmalar yüksek
homosistein düzeylerinin endotel disfonksiyonuna sebep olduğunu ve bunun da
kardiyovasküler mortalite riskini arttırdığını göstermektedir (23, 24). Artmış
homosistein plazma konsantrasyonu serebral, koroner ve periferik vasküler
hastalıkların artmış riski ile doğru orantılıdır (25). Homosistein endotelin lipid
alımını arttırır, inflamatuar yolakları ve düz kas proliferasyonunu uyarır, platelet
disfonksiyonuna neden olur ve koagülasyon faktörlerini aktive ederek tromboza
eğilim yaratır (26).
6
Şekil 2.2 Ateroskleroz gelişimi; Merck Manual (27)’dan alınmıştır.
2.1.1. Normal Arter Duvarı
Normal arter duvarı üç tabakadan oluşur (Şekil 2.3). En içteki, lümeni
çevreleyen tabaka intimadır. Tek sıra şeklinde dizilmiş endotel hücreleri, bunları
destekleyen subendotelyal matriks, bazal membran ve insan intimasına özel
olarak az sayıda düz kas hücresinden oluşur. Mekanik stresin fazla olduğu
bölgelerde
düz
kas
hücreleri
uyarılırlar
ve
bu
bölgeyi
kalınlaştıran
proteoglikanları üretirler ve intima kalınlaşır. Önemli olan kan akımına uyum
nedeni ile oluşan bu kalınlaşmanın, damar lümenini daraltmadığıdır. Ama bu
bölgeler ateroskleroza yüksek derecede yatkınlık gösteren kesimlerdir (28).
7
İntimadan internal elastik membran ile ayrılan orta tabakaya media adı verilir.
Kollojen, elastik lifler ve glikozaminoglikanlardan oluşan bir matriks içinde
konsantrik dizilmiş düz kas hücrelerinden oluşur. Adventisyadan eksternal elastik
membran ile ayrılır. En dış tabaka ise adventisyadır. Gevşek bir bağ dokusu
yapısındaki bu tabaka, boyuna dizilmiş kollojen liflerden, vazo vazorumlardan ve
sinir uçlarından oluşur (29).
Şekil 2.3 Tipik bir arterin duvar yapısı. Ross ve ark. (30)’dan alınmıştır.
2.1.2. Endotel Hücresi
Eskiden kan elemanları ve arter duvarı arasındaki sınır çizgisinden ibaret
olduğu düşünülen endotelin bugün kilit rolleri olduğu anlaşılmıştır. Bu özellikler
içinde seçici geçirgen bir engel olması, nontrombojenik özelliğe sahip olması, pek
çok vazoaktif maddenin üretimi ve metabolizmasını sağlaması, büyüme faktörü
salgılaması ve bağ dokusu oluşumunda rol alması sayılabilir.
8
Endotel hücrelerin bir başka önemli özelliği hasar gören bölgelerde
kümeleşerek değil, yüzeyel alanda çoğalarak iyileşme sağlamaları ve dolayısı ile
iyileşmenin bu hücrelerin üreme kapasitesi ile sınırlı olmasıdır. Endotel hücreleri
laminar akımın olduğu damar kesimlerinde elips biçiminde, çatallaşma yerleri ya
da yan dal ağızları gibi akımın hızlandığı ve girdaplar oluşturduğu kesimlerde çok
köşeli bir yapı gösterirler. Bu köşeli yapı, LDL kolesterolün endoteli daha kolay
geçmesine olanak sağlar (31).
2.1.3. Endotel Disfonksiyonu ve Aterosklerotik Plak Oluşumu
Endotel disfonksiyonu aterosklerozun patogenezinde bilinen ilk temel
basamağı oluşturur. Fonksiyonu bozulmuş endotel hücresi bariyer özelliğini
yitirdiğinden, lipoprotein moleküllerinin subendotel dokuya geçişi hızlanır.
Vazoaktif maddelerin dengesinin bozulması trombojenik ve aterojenik bir ortam
oluşturur (Şekil 2.4). Endotel disfonksiyonunun bir başka sonucu da inflamasyona
eğilimin artmasıdır. Okside LDL partiküllerinin uyarıcılığı ile salgılanan MCP-1
monositleri intimaya çeker. Dokudaki monosit, M-CSF etkisiyle makrofaja
dönüşür. Endotel tabakasını geçip intimaya yerleşen LDL molekülleri, matriks
yapılarına bağlanarak birikir. LDL’nin ilk oksidasyonu endotel hücresi tarafından
yapılır. Sonrasında makrofajlardan salgılanan lipooksijenaz ve reaktif oksijen
türevleri ile yine okside edilir. Okside LDL partikülleri makrofajlar üzerindeki
çöpçü (scavanger) reseptörlerce tanınır. Makrofajlar okside LDL’yi fagosite eder
ve kolesterol esterleri olarak depolar, sonuçta köpük hücrelere dönüşür. İleri evre
lezyonlarda hücre dışında LDL partikülleri ve köpük hücrelerin ölmesi sonucu
ortaya çıkan kolesterol esterleri birikmeye başlar. Bu sırada düz kas hücreleri
tarafından kollojen yapılırken, diğer taraftan bağ dokusu yıkımı olur. Sonuçta
intima tabakasında kolesterol ve hücre yıkım ürünlerinden oluşan lipid çekirdek
oluşur. Lezyonun yaşı ilerledikçe düz kas hücreleri, kollojen ve matriks yapılarını
sentez ederek fibröz başlığı oluşturur. Aterosklerotik plak kalınlaştıkça
adventisyadan lezyon tabanına doğru yönelen yeni damarlanmalar görülür (32).
9
Şekil 2.4 Aterosklerotik plağın moleküler gelişimi; Javier Sanz ve ark. (33)’dan
alınmıştır. ICAM-1 = İnterselüller adezyon molekülü 1; LDL = Düşük dansiteli
lipoprotein; MMP = Matriks metalloproteinaz; VCAM-1 = Vasküler hücre
adezyon molekülü 1.
2.1.4. Karotis İntima-Media Kalınlık (KİMK) Ölçümü
Karotis intima-media kalınlığı (KİMK) ölçümü, aterosklerotik risk
faktörlerinin etkisinin belirlenmesinde kullanılan kolay uygulanabilir, ucuz,
güvenli, sık tekrarlanabilir ve noninvaziv bir yöntem olup, jeneralize
aterosklerozu, gelecekteki kardiyovasküler olayları ve felç riskini öngörmeyi
sağlayan bağımsız bir belirteçtir (34, 35). Artmış KİMK değerleri diğer arteryal
yataktaki aterosklerozu da dolaylı olarak yansıtmaktadır (36). Ateroskleroz, erken
dönemde dahi, yani subklinik iken, B-mod ultrasonografik intima-media ölçümü
ile morfolojik olarak non-invaziv şekilde gösterilebilmektedir (37). Arter
duvarının yapısal değişimini belirleyen bir teknik olarak KİMK ölçümü,
aterosklerotik ilerleyişi de yansıtabilmektedir (38). Karotis intima-media
10
kalınlığındaki artış, gelecekteki kardiyovasküler olaylarla, koroner arter
aterosklerozuyla, myokard enfarktüsü ve felç olma riskiyle direkt ilişkilidir.
O’Leary ve arkadaşları KİMK’deki her 0.2 mm artışın, myokard enfarktüsü ve
felç riskini 1/3 arttırdığını saptamışlardır (39). Gelecekteki kardiyovasküler olay
riski ve KİMK uyumu ilk kez ‘Kuopio Ischaemic Heart Disease Risk Factor
Study’de belirlenmiştir. Bu çalışmada KİMK’deki her 0.1 mm’lik kalınlaşmanın,
Finli erkeklerdeki myokard enfarktüsü riskini %11 arttırdığı saptanmıştır (40).
Yine ‘ARIC’ çalışması da orta yaştaki hastalarda (45-65 yaş), KİMK
değerlerindeki her 0.19 mm’lik artışın myokard enfarktüsü ve ölüm riskini %36
yükselttiğini göstermiştir (41). Kablak-Ziembicka ve arkadaşlarının yaptığı bir
çalışmada, ortalama KİMK değeri 1.55 mm üzerinde olan hastaların %94
olasılıkla obstrüktif koroner kalp hastası olacağı kaydedilmiştir (42). Bunun
yanında KİMK değerlerinin, koroner bilgisayarlı tomografi anjiografisinden elde
edilen sonuçlar ile uyumlu olduğu da saptanmıştır (43).
Karotis intima-media kalınlık ölçümü, aterosklerozu engelleyici tedavilerin
etkilerinin değerlendirildiği çalışmalarda sıklıkla kullanılan değerli bir araştırma
aracıdır (38). Çalışmalar amlodipin, ramipril, metoprolol ve tiazolidinedionların
KİMK’i azalttığını göstermiştir (35).
Koruyucu kardiyolojinin görevlerinden biri, akut koroner olay yaşanmadan,
Framingham risk skoru düşük olan, ama artmış kardiyovasküler hastalık riski
taşıyan erişkinleri saptamaktır. Bu bağlamda skorlamayı daha da geliştirmek için
KİMK ölçümü de değerlendirmeye eklenmeye başlanmıştır (44). Framingham
risk skorlaması ile metabolik sendromu mevcut olmasına rağmen düşük veya orta
risk grubunda sınıflanmış erişkinler değerlendirildiğinde KİMK ölçümlerinin,
dolayısı ile ateroskleroz risklerinin arttığı saptanmıştır (38, 45). ‘Bogalusa Heart
Study’ çalışmasında genç popülasyonda (ortalama yaş 32), metabolik sendromu
olanların kontrol grubu ile kıyaslandığında daha yüksek KİMK değerlerine sahip
oldukları
görülmüştür (45). Junyent ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada,
Framingham risk skorlaması ile hastaların %60’ının yanlış sınıflandığı, bu
değerlendirmeye KİMK ölçümü eklendiğinde hastaların 4/5’inin beklenenden
daha fazla aterosklerozu olduğu bulunmuştur (44). Gepner ve arkadaşları, risk
skorlamasına göre orta ve yüksek risk grubunda sınıflanan %50’den fazla
11
hastanın KİMK sonuçları göz önüne alındığında risk gruplarının değiştiğini
bildirmişlerdir (46). Anlaşılacağı üzere geleneksel risk skorlaması ile KİMK’in
klinik bütünleyiciliği birleştiğinde, kardiyovasküler hastalık gelişim risk
sınıflaması daha doğru yapılabilmektedir (45, 47).
Ateroskleroz
risk
faktörlerinden
olan
yaş,
hipertansiyon,
diyabet,
hiperlipidemi, sigara içimi, okside LDL ve homosistein KİMK ile korele ve doğru
orantılıdır (34, 35, 48). LDL kolesteroldeki düşüş, KİMK’de de azalmaya neden
olmaktadır (49). Salonen ve arkadaşlarının 100 hastada yaptığı bir çalışmada 2 yıl
içindeki KİMK artışının artan yaş, LDL kolesterol seviyesi ve sigara içimi ile
kuvvetle doğru ilişkide olduğu belirlenmiştir (50, 51). Rotterdam Çalışması’nda,
C-reaktif proteinin KİMK ile ilişkili olduğu ve KİMK artışını ön gördüğü
saptanmıştır (48).
Karotis
intima-media
kalınlığı
ölçümü
damar
duvarındaki
erken
aterosklerozu belirleyen duyarlı bir belirteç olduğundan asemptomatik hastaların
doğru bir şekilde risk grubuna sokulabilmesi için normal değerlerinin belirlenmesi
önemlidir (38). Karotis intima-media kalınlık ölçüleri yaşla artar ve erkeklerde
kadınlardan daha fazladır (41). Epidemiyolojik çalışmalar 1 mm ve üzerindeki
KİMK değerlerinin artmış kardiyovasküler risk ile anlamlı şekilde orantılı
olduğunu saptamışlardır (41). Bazı araştırmacılar ise KİMK normal değerlerini
0.5-1.2 mm olarak belirlemişler ve 1.2 mm üzerindeki değerlerin aterom plağı
olarak yorunlanması gerektiğini öne sürmüşlerdir (52).
Sonuç olarak KİMK, korunması gereken riskli gruptaki bireylerin doğru
şekilde belirlenmesini sağlayarak, kardiyovasküler olay sıklığının azaltılmasına
yardımcı olan uygun bir metoddur.
2.2. Statinlerin Aterosklerozu Etkileme Yolları ve Pleiotropik Etkileri
Hiperlipidemi, ateroskleroz gelişiminde önemli bir role sahiptir. Statinler
ateroskleroz ve hiperlipidemide dünyada en çok kullanılan ilaçlardır (53).
Statinler kolesterol biyosentezinde önemli rolü olan 3-hidroksi-3-metil glutaril
koenzimA (HMG-CoA) redüktazı geri dönüşümlü şekilde inhibe edip, plazma
12
kolesterol, LDL kolesterol, Apo B ve trigliseridleri düşürür, HDL düzeyini
yükseltirler.
Statinler koroner arter hastalığı mortalitesinin azaltılmasında, aterom
progresyonunun önlenmesi ve regresyonunun sağlanmasında etkili ilaçlardır (54,
55). Mortalitedeki azalma, ortalama kolesterol düzeyindeki düşüşle orantılı
bulunmuştur. Yapılan bir meta-analizde, serum kolesterol düzeyinde %10-20
azalmanın mortalitede %23; serum kolesterol düzeyinin %20’den daha fazla
azalmasının ise mortalitede %30 azalmaya sebep olduğu gösterilmiştir (56) .
LDL kolesterol seviyesini %25-45 kadar düşürürler.
Bazı klinik çalışmalarda kardiyovasküler olaylardaki azalma ile LDL
kolesterol düşüşü arasındaki ilişkinin zayıf olması, bu duruma sebep olabilecek
başka
mekanizmaların
da
olabileceğini
düşündürmüştür.
Statinlerin
aterosklerozdaki başlıca pleiotropik etkileri vasküler inflamasyonu azaltması,
endotel fonksiyonlarını düzeltmesi, antitrombotik özelliği, aterosklerotik plak
regresyonunu
ve
aterosklerotik
plak
stabilizasyonunu
sağlaması
olarak
sıralanabilir (57, 58, 59, 60).
Plakta bulunan kolesterol esterlerinin miktarı, plak stabilitesini etkileyen
önemli bir faktördür. Plakta lipid içeriğinin azalmasıyla plak rüptüre dayanıklı
hale gelmektedir. Statinler serumdaki LDL kolesterolü azaltarak plak içine giren
LDL kolesterolü azaltır, HDL kolesterolü arttırarak damar duvarı ve makrofajların
LDL’den temizlenmesine katkıda bulunurlar. LDL oksidasyonunu inhibe ederler.
Kolesterol esterlerinin, kolesterol kristallerine dönüşümünü hızlandırarak plağın
daha kararlı ve rüptüre dayanıklı hale gelmesine katkıda bulunurlar (60).
Statinlerin ateroskleroz haricinde de bir takım pleiotropik etkileri
bulunmaktadır (61). Bunlardan biri osteoporoz üzerine olan olumlu etkisidir (60).
Statinler
bisfosfonatlara benzer şekilde, osteoklastik aktivitenin kontrolünde
önemli olan mevalonat yolağındaki HMG CoA redüktazı inhibe edip, küçük
GTPaz
sinyal
proteinlerinin
frenilasyonunu
durdurarak
osteoklastların
apopitozuna yol açar. Bu yolla kemik yıkımını azalttığına dair çalışmalar
mevcuttur (62, 63, 64). Fakat bunun yanında yapılan birçok in vivo çalışmada
statinlerin
kemik
döngüsü
üzerine
olan
kırık
riskini
azaltıcı
etkileri
gösterilememiştir (65, 66). Uysal ve arkadaşlarının 2007’de yayınladıkları
13
çalışmada, Tip 2 DM’si ve hiperlipidemisi olan hastalara simvastatin tedavisi
uygulanmış ve kemik mineral dansitesi üzerine etkisi gözlenmiştir. Çalışmanın
sonucunda simvastatinin, kemik mineral dansitesi üzerine pozitif etkisi
saptanamamıştır (67).
2.3. Osteoporoz ve Osteopeni
Osteoporoz, metabolik bir kemik hastalığı olup, beslenme bozuklukları,
genetik etkenler, hormonal bozukluklar, ilaçlar gibi nedenler ile zirve kemik
mineral yoğunluğuna erişimi engelleyen ya da erişkin yaşamda aşırı kemik
kaybına
yol
açacak
kadar
olan
dengesizliğin,
kemik
kütlesinde
ve
mikromimarisinde kırık riskini arttıracak ölçüde olmasına denir. Osteoporoz ciddi
bir sağlık problemidir. Osteoporoz vertebral, non-vertebral ve kalça kırık riskini
arttıran önemli bir nedendir. Bu tip kırıklar sakatlık ve artmış mortaliteye yol
açtığından, osteoporoz takip ve tedavisi çok önemlidir (68). ABD’de
osteoporozdan 20 milyon kişi etkilenmiş olup, yılda 1.5 milyon kırık ortaya
çıkmaktadır. Kadınlar yaşamları boyunca trabeküler kemiğin %50’sini, kortikal
kemiğin %30’unu kaybederler. Sonunda postmenopozal kadınların 1/3’ünde,
erkeklerin 1/6’sında kalça kırığı oluşur. ABD’de osteoporozun yıllık ekonomik
yükü 14 milyar dolardır (69). Dünya Sağlık Teşkilatı tanımlamasında osteopeni
kemik mineral yoğunluğunun pik kemik kütlesinden -1 ve -2,5 standart deviasyon
aşağıda olması; osteoporoz ise -2,5 standart deviasyondan aşağıda olmasıdır; ya
da kemik mineral yoğunluğu önemli olmaksızın minör travma sonucu gelişen bir
veya daha fazla sayıda kemik kırığı olmasıdır. Osteoporotik kişilerde en çok
etkilenen bölgeler kalça, vertebra ve distal radiusdur (Colles kırığı) (70).
Osteoporoz nedenleri primer ve sekonder olarak gruplandırılabilir;

Primer Osteoporoz - İdiopatik Osteoporoz
- Tip 1 Osteoporoz (Postmenopozal)
- Tip 2 Osteoporoz (Senil)

Sekonder Osteoporoz - Endokrin Hastalıklar
- Gastrointestinal Hastalıklar
- Kemik iliği Hastalıkları
14
- Bağ Dokusu Hastalıkları
- İlaçlar
- Çeşitli sebepler (71)
Kemik mineral dansite ölçümü (KMD) ile veya tipik kırık riskinin ya da
kırığın gösterilmesi ile osteoporoz tanısı konur. Genelde kemik mineral
dansitesinde her 1 standart sapma düşüş ile, ölçülen bölge neresi olursa olsun, tüm
osteoporoz fraktür riski %50 artar. Kemik dansite sonuçları T ve Z skoru olarak
ifade edilmiştir. T skoru hastanın aynı cins ve ırktaki kişilerden kemik
dansitesinin standart sapmasıdır. Z skoru ise hastanın aynı cins ve ırktaki
kişilerden, yaşça aynı gruptakilerden standart sapmasıdır.
Kemik mineral dansitesi ölçüm teknikleri arasında kantitatif tomografi,
‘single foton absorbsiyometri’ ve ‘Dual Enerjili X-ray Absorpsiyometre’ (DEXA)
mevcuttur. DEXA hem lomber vertebra hem de proksimal femur için tercih edilen
bir yöntemdir, çünkü DEXA postero-anterior projeksiyon ile hem trabeküler
vertebra gövdesini hem de kortikal posterior spinal değerleri tarar.
Osteoporoz korunma ve tedavisinde kalsiyum, östrojen, Selektif Östrojen
Reseptör Modülatörleri (SERM), bisfosfonatlar, kalsitonin, vitamin D ve
metabolitleri, anabolizer nitelikte teriparatide – yani rekombinant insan PTH
(1,34), stronsiyum ranelat mevcuttur.
2.4. Bisfosfonatlar
Bisfosfonatlar (BP) günümüzde osteoporoz, Paget hastalığı, hiperkalsemi,
kemik metastazları yapan myelom-meme kanseri gibi hastalıklarda antirezorptif
olarak kullanılan temel ilaçlardır. Bisfosfonatlar osteoklast aracılı kemik
rezorbsiyonunu inhibe ederler.
İlaç grupları içinde BP’ler, postmenopozal ve diğer grup osteoporozda en
etkin tedavilerdir (72). Kemik yoğunluğunu arttırır, ayrıca hem vertebral hem de
non-vertebral kırık riskini azaltırlar (73, 74). Günümüzde en az 10 adet (etidronat,
klodronat, tiludronat, pamidronat, alendronat, risedronat, zolendronat, ibandronat,
alpadronat, neridronat) BP için bir çok ülkede değişik klinik kullanımlar açısından
onay alınmıştır (72, 75).
15
Bisfosfonatlar kemik mineralizasyonunun endojen regülatörü olan inorganik
pirofosfatın (PPi) kimyasal olarak benzer olan analoglarıdır. İnorganik
pirofosfatlar P-O-P, BP’ler P-C-P yapıdadırlar (76). Bisfosfonatlar P-C-P yapıları
sayesinde enzimatik hidrolize dayanıklıdırlar, böylece metabolize olmaz ve
değişmeden renal yolla ekskrete edilirler (73). Bisfosfonatların, kemiklerce
selektif olarak alınmasının nedeni, kalsiyum iyonlarına karşı olan yüksek
afiniteleridir (76). Bu şekilde hızla dolaşımdan alınıp, kemiğin hidroksiapatit
mineral yüzeyine lokalize olurlar (77). Çalışmalar BP’nin yaklaşık 2/3’ünün
iskelete yerleşirken, geri kalanının birkaç saat içinde
değişmeden ekskrete
edildiğini göstermiştir (73). Kemik tarafından alınan BP miktarı kemik
döngüsünün fazla olduğu yerde artar (78). Plazma yarı ömürleri yaklaşık 1 saattir,
fakat BP’ler kemikte neredeyse ömür boyu kalırlar (79). Bisfosfonatlar oral ve
intravenöz (iv) şekilde uygulanabilirler. Oral uygulamalarda çok az bir kısımları
(%5) absorbe olur. Absorbsiyon en iyi şekilde hasta açken ve su ile alındığında
olur. Oral alımdan sonra en az 30 dakika yemek yenilmemeli ve başka bir oral
tedavi alınmamalıdır (78).
Bisfosfonatlar selektif olarak kemiklerce rezorbe edilip, mineral yüzeyine
adsorbe olurlar. Osteoklastlar tarafından kemik yıkımı esnasında, rezorpsiyon
alanında pH asidik tarafa kayar. Bisfosfonatların kalsiyum şelasyonu düşük pH’da
azalır. Bu ortamdaki BP’ler kemik yüzeyinden ayrılır ve osteoklastlarca endositik
vakuoller içine alınırlar (72, 76). Sonrasında spesifik biyokimyasal olaylar
kanalıyla osteoklastların oluşumunu ve fonksiyonlarını inhibe edip, apopitozunu
uyarırlar (Şekil 2.5) (72).
16
Şekil 2.5 Bisfosfonatların kemik rezorpsiyonunu yapan osteoklastları etkileme
yolu. Russel ve ark. (80)’dan alınmıştır.
BP’ler etki mekanizmaları açısından 2 gruba ayrılırlar:
a) Basit BP’ler
b) Azot içeren aminoBP’ler (N-BP) (72)
2.4.1. Basit Bisfosfonatlar
Bu grupta klodronat, etidronat ve tiludronat bulunur. Osteoporozu
önlemedeki etki mekanizmaları ATP üzerindendir. Amino grup içermeyen basit
BP’ler, osteoklastlarca metabolize olurlar. Oluşan metabolitler ATP ile entegre
olurlar ve sonuçta oluşan yapılar ATP’nin hidrolize olamayan analoglarıdır.
Meydana gelen bu sitotoksik metabolitler hücre içinde akümüle olur. Bu
metabolitler ATP kaynağı olarak kullanılamazlar. Sonuç olarak ATP bağımlı
intrasellüler enzimlerin inhibe olması ile osteoklastlar apopitoza uğrarlar (72, 78).
17
2.4.2. Azot İçeren Aminobisfosfonatlar (N-BP)
Bu grupta pamidronat, alendronat, risedronat, ibandronat ve zolendronat
bulunmaktadır. Pamidronat ve zolendronatın intravenöz (iv) formu, ibandronatın
oral ve iv formu, alendronat ve risedronatın oral formları mevcuttur (81, 82).
Aminobisfosfonatlar,
basit
BP’lere
göre
kemik
rezorpsiyonunun
engellenmesinde daha potenttirler (83). Mevalonat yolağı, memeli hücrelerinde
mevcut olan ve temel lipid molekülleri olan kolesterol ve isoprenoidlerin
sentezinden sorumlu olan bir yolaktır (84). Aminobisfosfonatlar, mevalonat
yolağındaki bazı enzimleri inhibe ederek isoprenoid yapıların sentezini engeller,
bu yolla protein frenilasyonuna müdahale edip, anahtar regülatör proteinlerin
fonksiyonlarını bozar ve sellüler aktiviteyi etkileyip osteoklastların apopitozuna
neden olurlar (72). Aminobisfosfonatların mevalonat yolağındaki hedef kilit
enzimi, farnezil pirofosfat sentaz’dır (FPPS). Halen, N-BP’lerın FPPS’yi inhibe
etme mekanizması net değildir (72, 84).
Daha önce de belirtildiği gibi mevolonat yolağı denen biyosentetik yolakta
kolesterol, diğer steroller ve isoprenoid lipidler (örn. İzopentenil pirofosfat-IPP,
farnezil pirofosfat-FPP, geranilgeranil pirofosfat-GGPP) sentezlenir. FPP ve
GGPP, Ras, Rab, Rho ve Rac gibi küçük GTPaz sinyal proteinlerinin
farnezilasyonunu
ve
geranilgeranilasyonunu
yani
posttranslasyonel
frenilasyonunu sağlarlar. Frenile olan bu küçük sinyal proteinler osteoklast yaşam
ve fonksiyonları için hayatidir. Aminobisfosfonatların, FPPS’yi inhibe etmesiyle,
FPP ve GGPP sentezlenemez; sonuç olarak küçük GTPaz sinyal proteinlerin
frenilasyonu yapılamaz ve bu proteinlerin kaybı ortaya çıkar. Frenile proteinlerin,
yani anahtar regülatör proteinler olan Ras, Rab, Rho ve Rac’ın fonksiyonlarının
ortadan kalkması ile osteoklast fonksiyonlarının regülasyonu (hücre morfolojisi,
sitoskeletal düzenlenme, vezikül hareketlerinin düzenlenmesi, membran şeklinin
korunması) bozulur ve osteoklastlar apopitoza uğrarlar (72, 84, 73, 85, 76).
Statinler, mevalonat yolağındaki HMG-CoA redüktazı inhibe ederek
kolesterol sentezini baskılarlar (72). Bu sayede osteoklast formasyon ve kemik
rezorpsiyonunu in vitro şartlarda BP’den bile daha potent şekilde inhibe ederler
(86). Bazı çalışmalara rağmen, statinlerin kemik üzerine etkilerine dair değerli bir
18
kanıt yoktur. Bunun nedeni yazarlarca statinlerin kemikler yerine karaciğer
tarafından selektif olarak alınmasına bağlanmaktadır (72).
Aminobisfosfonatlar inorganik pirofosfatın substrat analogları gibi hareket
ettiklerine göre, mevalonat yolağında birden fazla enzimi inhibe etme
yeteneklerinin olduğu düşüncesi mevcuttur (72). Yakın zamandaki çalışmalar
inkadronat ve ibandronatın mevalonat yolağında kolesterol sentezi için gereken
skualen sentazı inhibe ettiğini göstermişlerdir (76). Fakat diğer N-BP’ler bu
etkiye sahip değildirler. Bunun yanında yine yapılan çalışmalar alendronat ve
pamidronatın, skualen sentazın daha az potent inhibitörleri olduğunu, böylece
sterol biyosentezini inhibe ettiklerini göstermiştir (88).
Klinikte kullanılan aminobisfosfonatların bir takım yan etkileri de mevcuttur
(82, 78). Bisfosfonatların oral uygulanmasında, özellikle yüksek dozlarda özofajit,
gastrik ülser, dispepsi gibi gastrointestinal semptomlar gelişebilir. Bu yan etki,
ilacın yemekten sonra alınması ile düzeltilemez; hatta bu şekilde alımında emilimi
daha da azalır (78). İntravenöz BP uygulamasında, grip benzeri sendrom
oluşabilir ve birkaç gün sürebilir. Bu yan etki beraberinde uygun sıvı tedavisi ve
asetaminofen ile en aza indirilebilir (82, 78). Bisfosfonatlar serum kalsiyum
seviyesini hafifçe düşürebilir. Normal şartlarda sorun oluşturmayan bu durum,
vitamin D eksikliği olan hastalarda semptomatik olabilir. Bu nedenle
hiperkalsemisi olmayan ve BP tedavisi alacak hastalar günde en az 1000 mg
kalsiyum ve 800 IU vitamin D almalıdırlar (82, 78). Yine birçok BP’lerle oküler
yan etkiler ortaya çıkabilir. Nadir de olsa gözde ağrı, buğulu görme, konjonktivit,
üveit ve sklerit gelişebilir. Bazı hastalar BP aldıklarında kas-kemik ağrılarından
yakınırlar. Kronik BP tedavisi alan özellikle kanser hastaları, steroid kullanan
hastalar, diş implantları yaptıran hastalarda, çenenin osteonekrozu (çenenin
avasküler nekrozu) gelişebilir (82, 78). Bisfosfonatlar genellikle aritmilerle ilişkili
olmasa da, Horizon Pivotal Fraktür çalışmasında, zolendronat alan hastalarda
plasebo ile kıyaslanınca, atriyal fibrilasyonun daha fazla geliştiği görülmüştür
(%1,3’e karşılık %0,5) (82). Nadiren de olsa iv pamidronat ve zolendronat
uygulamaları esnasında, renal yetmezlik ve akut tübüler nekroz gelişebildiği de
unutulmamalıdır (89, 90).
19
Bisfosfonatların
bunun
yanında
pleiotropik
etkileri
de
mevcuttur.
Pleiotropik etki, ilaçların normal beklenen tedavi edici etkilerinin dışında
meydana gelen olumlu etkilerinin tümüne denir.
Koshiyama ve arkadaşlarının 2000 yılında yayınladığı çalışmada, 57
osteopenili ve Tip 2 diyabetik hastaya etidronat tedavisi (etidronat 200 mg/gün,
her 3 ayda bir, 2 hafta) uygulanmış; 1 yılın sonunda karotis intima media
kalınlığının anlamlı şekilde düştüğü saptanmıştır (91). Yine bazı çalışmalarda
BP’ların antiaterojenik etkilerinin olabileceği yayınlanmıştır (92).
2007’de
Delibaşı ve arkadaşlarının BP’lerin ateroskleroz üzerine olan olumlu etkilerini
araştırmak amacı ile yaptığı bir çalışmada, alendronat sodyum tedavisi
postmenopozal osteoporozu olan kadınlara uygulanmıştır. Tedavi başlangıç ve
sonunda ateroskleroz tanısında değerli bir ölçüm olan karotis intima media
kalınlığı (KİMK), ayrıca LDL kolesterol, HDL kolesterol ve trigliserid seviyeleri
değerlendirilmiştir. Yaklaşık 13±2 ay süren çalışmada tedavi öncesinde LDL
kolesterol 155±25 mg/dl, HDL kolesterol 41±8 mg/dl, trigliserid 254±43 mg/dl
iken; tedavi sonrasında LDL kolesterol 156±25 mg/dl, HDL kolesterol 42±7
mg/dl, trigliserid 251±40 mg/dl saptanmış ve bu sonuçlarda istatistiksel bir fark
kaydedilememiştir. KİMK değerleri başlangıçta 0.734±0.121 mm iken, sonunda
0.712±0.111 mm olarak ölçülmüştür, değerler arasında düşüş kaydedilmesine
rağmen sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı saptanmamıştır (93).
Aminobisfosfonatlar protein frenilasyonunu inhibe etmektedirler. Protein
frenilasyonu sadece osteoklastlar için değil, tüm hücreler için gereklidir. Bu
bilgiden yola çıkarak yapılan çalışmalarda BP’lerin tümör hücresi üzerine de
etkili olabileceği saptanmıştır. Örnek olarak in vitro, N-BP’lerin submikromolar
konsantrasyonları tümör hücrelerinin adezyonunu inhibe eder ve ekstraselüler
matrikse
invazyonunu
azaltır.
Daha
yüksek
konsantrasyonlarda
ise,
antiproliferatif ve proapopitotik etkileri raporlanmıştır. Kemik metastazlarının
hayvan modellerinde, BP tedavisinin osteolitik lezyonları azalttığı görülmüştür.
Hücre kültürlerinde aminobisfosfonatların antitümör özellik gösterebildiği ve
diğer antineoplastik ajanlarla sinerjistik etkiye sahip olduğu gözlenmiştir.
Bisfosfonatlar kemikte akümüle olduklarından, kemik metastazlarındaki tümör
20
hücrelerine karşı sitostatik etki gösterirler. Bunu osteoklast inhibisyonuyla ve
kemik mikroçevresindeki ortamı değiştirerek yapabildikleri saptanmıştır (94).
Bisfosfonatların
antianjiojenik
etkileri,
antineoplastik
rollerini
de
desteklemektedir (95, 96). Son kanıtlar zolendronatın da antianjiojenik etkisinin
olduğunu ortaya koymuştur. Zolendronatın, serum Fibroblast Büyüme Faktörü2’yi (FGF-2) ve Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü’nü (VEGF) inhibe ederek
endotelyal hücrelerin proliferasyon ve migrasyonunu durdurduğu görülmüştür (97,
98).
21
2.5. Bisfosfonatlar, Ateroskleroz ve Mevalonat Yolağı
Daha önce de bahsedildiği gibi hem bisfosfonatlar hem de statinler,
osteoporoz ve hiperlipidemi tedavisinde gerekli mekanizma olan mevalonat
yolağını ortak kullanmaktadırlar. Kısaca mevalonat yolağını özetlemek uygun
olacaktır (Şekil 2.6).
Şekil 2.6 Mevalonat yolağı ve izoprenoid sentezi. Buhaescu ve ark. (99)’dan
alınmıştır. PP = Pirofosfat; FTİ = Farnezil transferaz inhibitörleri; GGTİ =
Geranilgeranil transferaz inhibitörleri; İPP = İzopentenil pirofosfat.
22
Mevalonat yolağı öncelikle asetil-CoA ve asetoasetil-CoA’dan 3-hidroksi-3metilglutaril-CoA (HMG-CoA) oluşumu ile başlar. Sonraki basamakta mevalonat
yolağının hız kısıtlayıcı enzimi olan HMG-CoA redüktaz, HMG-CoA’nın
mevalonik aside dönüşümünü katalize eder. Statinler bu enzimi inhibe ederek
etkili olurlar. Mevalonat kinaz, isoprenoid / kolesterol biyosentez yolağı yani
mevalonat yolağında ikinci temel enzimdir. Mevalonat kinaz ile mevalonik asidin
mevalonat 5 fosfata fosforilasyonu sağlanır. Mevalonat kinaz hız kısıtlayıcı enzim
olmasa da, aktivitesinin geranil pirofosfat, farnezil pirofosfat ve geranilgeranil
pirofosfat tarafından inhibisyona uğradığı saptanmıştır. Bir sonraki basamakta
fosfomevalonat kinaz, mevalonat 5-fosfat ve ATP’yi, mevalonat 5-difosfat ve
ADP’ye çevirir. Mevalonat difosfat, mevalonat difosfat dekarboksilaz ile
izopentenil-5-PP (IPP)’ye katalize olur. İzopentenil PP geranil pirofosfat sentaz
ile geranil pirofosfata (PP) dönüşür. Oluşan substrat farnezil pirofosfat (PP)
sentaz ile farnezil PP’ye çevrilir. Farnezil PP sentaza IPP pozitif, bisfosfonatlar
negatif geri beslenim yaparlar. Oluşan farnezil PP’yi, hem farnezil PP sentaz hem
de geranilgeranil PP sentaz işler. Meydana gelen geranilgeranil PP ve farnezil
PP’yi farnezil PP transferaz ve geranilgeranil PP transferaz substrat olarak
kullanır. Farnezil transferaz ve geranilgeranil transferaz inhibitörleri ile bu
enzimler inhibe edilirler. Farnezil PP’den ayrıca hem-A, ubikinon, dolikol de
oluşur.
Farnezil transferaz ve geranilgeranil transferaz, hücrede frenilasyonu
sağlayan iki enzimdir. Frenilasyon ile küçük GTP bağlayıcı proteinler, internal
hücre membranlarına lipid uçla bağlanırlar. GTP bağlayıcı proteinler olan Rho,
Rac, Rab, Rap, Ras’ın posttranslasyonel modifikasyonu ve aktivasyonu ile hücre
içinde çok önemli olan birçok sinyal kaskatının çalışması sağlanmış olur.
Bir sonraki basamakta skualen sentaz, farnezil PP’yi skualene çevirir.
Sonrasında skualen 2 basamak ile lanosterole; lanosterol de 19 ek reaksiyon ile
kolesterole dönüştürülür. Kolesterolden de steroid hormonlar ve safra asitleri
sentezlenir (99).
Statinler primer olarak HMG-CoA redüktazı, aminobisfosfonatlar ise
farnezil pirofosfat sentazı (FPPS) inhibe ederler. Statinlerin önceki başlıklarda
bahsedildiği üzere mevalonat yolağının ilk enzimini inhibe etmelerinden dolayı,
23
protein frenilasyonu için gereken izoprenoid yapıların oluşumunu durdururlar. Bu
da osteoklast apopitozuna yol açarak osteoporozu engellemelerini ve kemik
fraktür riskini azaltmalarını sağlar. Bu statinlerin sahip olduğu pleiotropik bir
etkidir. Bazı karşıt görüşlü çalışmalar da mevcuttur; bunun nedeninin de
statinlerin karaciğer spesifik ilaçlar olmasından kaynaklandığı görüşü vardır.
Osteoklastlar
üzerine
en
potent
antirezorptif
ajanlar
olan
aminobisfosfonatlar, bilindiği üzere PPi’nin stabil analoglarıdır. Benzer yapıya
sahip olmaları mevalonat yolağında FPPS’den başka enzimler üzerinden de etkili
olabilecekleri sonucunu doğurmaktadır. Aminobisfosfonatlar içinde, kolesterol
yapımı için gerekli olan ve mevalonat yolağında bulunan skualen sentaz enzimini
inkadronat ve ibandronat inhibe etmektedir. Bunun yanında skualen sentazı daha
az potensle de olsa alendronat ve pamidronat da inhibe edebilmektedirler (100).
Statinler, BP’ler gibi mevalonat yolağını kullanarak antirezorptif ajanlar gibi
sonuçlar doğuruyorsa, BP’lerin de aynı yolağı kullandığından statinler gibi
kolesterol sentezini baskılayıp lipidleri düzeltici ve ateroskleroz üzerine olumlu
etkileri bulunmalıdır (101). Yakın zamanda ortaya çıkan bilgiler hem statinlerin
hem de N-BP’lerin etki mekanizmalarının hücresel, moleküler ve hedef organ
düzeyinde çok farklı olmadığını ortaya koymaktadır (102).
Ayrıca günümüzde giderek artan çalışmalarla ateroskleroz gelişimi ve
osteoporoz arasında ilişki olduğu tespit edilmektedir (103). Bisfosfonatlar
ateroskleroz gelişimini arteryal kalsifikasyonu, lipid akümülasyonunu ve fibrozisi
durdurarak sağlamaktadırlar (104). Buna örnek olarak Ylitalo ve arkadaşlarının
1994 de etidronat, pamidronat ve klodronat ile yaptıkları hayvanlarda deneysel
aterosklerozun inhibe edildiği çalışma gösterilebilir (105). Yine Koshiyama ve
arkadaşları 2000’de yayınladıkları çalışmalarında, etidronatın erkeklerde karotis
intima-media kalınlaşmasını inhibe ettiğini bildirdiler (91). Bisfosfonatların
aterosklerozu inhibe etmeleri dışında, kolesterol biyosentezini de baskıladıklarına
dair çalışmalar mevcuttur (100). Adami ve arkadaşlarının 2000 yılında yaptıkları
çalışmada, postmenopozal osteoporozu olan kadınlara uygulanan iv neridronat
tedavisi sonrası anlamlı şekilde LDL kolesterol ve Apo-B’nin düştüğü; HDL
kolesterol ve Apo-A’nın yükseldiği saptanmıştır. Aynı çalışmada 4 hastaya iv
pamidronat ve alendronat uygulanmış ve sonuçların anlamlı şekilde benzer
24
olduğu görülmüştür (106). 2008’de Montagnani ve arkadaşları, Paget hastalarına
3 ayda bir uyguladıkları intravenöz pamidronat tedavisi sonrası LDL kolesterolün
azaldığını ve HDL kolesterolün arttığını saptamışlardır (107).
Dikkat edilirse BP’lerin lipidler üzerine olan olumlu etkilerinin ispatlandığı
çalışmalarda,
BP’lerin intravenöz uygulandığı görülmektedir. Bilindiği üzere
aminobisfosfonatların oral uygulanmasında intestinal emilimleri çok az
olmaktadır (%1-10) (79, 108). Bu durum da BP’lerin serum konsantrasyonunun
çok az olmasına neden olmakta ve absorbe olan tüm ilaç kemik dokusu tarafından
tutulmaktadır. Sadece iv uygulandıklarında dalak ve karaciğer gibi organlarda da
anlamlı
konsantrasyona
erişebilirler
(79,
109).
Karaciğerde
anlamlı
konsantrasyona ulaştıklarında, hepatositlerdeki mevalonat yolağını baskılayarak
kolesterol biyosentezini inhibe edebilmektedirler (79).
Yapılan literatür taramasında, N-BP’lerin oral uygulanmalarında lipid ve
aterosklerotik parametreler üzerine olan etkilerini gösteren birkaç adet çalışmaya
rastlanmıştır. Tıkız ve arkadaşlarının
2005’de yayınladıkları çalışmada 50
osteoporotik postmenopozal hasta değerlendirilmeye alınmış; 25 hastaya oral
alendronat sodyum (70 mg/hf), 25 hastaya risedronat sodyum (35mg / hafta)
başlanmıştır. Altı ay sonunda yapılan değerlendirmelerde alendronat ve
risedronatın
Apo-A1, Apo B, lipoprotein-a, total kolesterol, LDL ve HDL
kolesterol seviyeleri üzerine anlamlı bir etkisinin olmadığı gözlenmiştir (110).
Bizim bu çalışmamız oral aminobisfosfonatların lipid ve aterosklerotik
parametreler üzerine olan etkilerini araştıran çalışmaların sayısının çok az olması
açısından, mevcut olan açığı kapatmak üzere planlanmıştır.
25
3. OLGULAR VE YÖNTEM
Çalışmaya 2006-2009 tarihleri arasında, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları ve İç Hastalıkları Poliklinikleri’ne
başvuran 45-70 yaşları arasında, postmenopozal hastalar alınmıştır. Çalışma
grubuna osteoporotik 28 olgu ve kontrol grubuna da osteopenik 28 olgu dahil
edilmiştir. Çalışma için Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu’ndan 767
sayılı izin alınmış (Ek 1) ve çalışma Helsinki Kriterleri’ne uygun olarak
yürütülmüştür. Tüm hastalardan çalışma öncesi imzalanmış aydınlatılmış onam
formu alınmıştır.
3.1. Olgular
Çalışma başlangıcında mevcut olan 60 hastanın 4’ü sosyal nedenler ile
çalışmadan çıktı. Çalışmaya 28’i çalışma, 28’i kontrol grubunda olacak şekilde
toplam 56 postmenopozal kadın olgu dahil edildi. Çalışmaya dahil olma kriterleri;
1. 45-70 yaş arası kadın hasta
2. Postmenopozal osteoporoz veya osteopeni tanısı almış hastalar
3. Bisfosfonat kullandıysa son 6 aydır kullanmamış olanlar
4. Antihiperlipidemik tedaviyi son 3 ay içinde kullanmamış olanlar
5. Sigara içmeyen veya 5 yıl önce bırakmış olanlar
6. Komorbiditesi olmayanlar (koroner kalp hastalığı, diabetes mellitus, kronik
böbrek yetmezliği, siroz, ailevi hiperlipidemi sendromu, tiroid disfonksiyonu gibi
iskemik ve aterosklerotik hastalığa neden olabilecek komorbiditesi olmayanlar).
Komorbiditesi olmayan hastalar, kemik mineral dansite ölçümlerine göre
çalışma (osteoporotik olgular) ve kontrol (osteopenik olgular) grubu olacak
şekilde ikiye ayrıldı. Ayrıca çalışma grubundaki olgular da osteoporoz tedavisi
için alendronat ve risedronat alan iki ayrı ilaç alt grubuna ayrıldılar; alendronat 70
mg / hf ve risedronat 35 mg / hf uygulandı. Ayrıca çalışma ve kontrol grubundaki
tüm vakalara kalsiyum 1000 mg / gün ve vitamin D 880 IU / gün desteği verildi.
26
3.2. Antropometrik Ölçümler
Tüm olguların boy ve vücut ağırlığı ölçüldü. Beden kitle indeksleri vücut
ağırlığının boyun metre cinsinden karesine oranlanması formülü ile elde edildi
(ağırlık / boy² = kg / m²).
3.3. Biyokimyasal Ölçümler
Çalışma ve kontrol grubundaki tüm olguların biyokimyasal ölçümleri
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Merkez Laboratuarı’nda yapılmıştır. Olguların
açlık kan glukozu ölçümleri çalışmaya kabul edildiklerinde değerlendirildi ve 6. ,
12. aylarda tekrarlandı. Total kolesterol, LDL kolesterol, HDL kolesterol, VLDL
kolesterol, trigliserid, homosistein, ‘high sensitive’ C-reaktif protein (hs-CRP),
Apolipoprotein-A1 (Apo-A1), Apolipoprotein B (Apo B) seviyeleri çalışmanın
başlangıcında ölçüldü ve 3. , 6. , 12. aylarda tekrarlandı.
Olguların glukoz ölçümleri ‘Roche Modular Analytics DDPP’ cihazında
enzimatik-spektrofotometrik yöntemle yapıldı. Total kolesterol, HDL kolesterol,
LDL kolesterol, VLDL kolesterol, trigliserid seviyeleri ‘Roche Modular Analytics
DDPP’ cihazında enzimatik-kolorimetrik yöntemle ölçüldü. Homosistein ‘Abbott
AXSYM System’ cihazında floresan polarizasyon immünoassay yöntemiyle tayin
edildi. Apolipoprotein-A1, Apolipoprotein B ve hs-CRP ise ‘Dade Behring BN II’
cihazında immünonefelometrik metodla ölçüldü.
3.4. Kemik Mineral Dansitesi Ölçümü
Olguların kemik mineral dansiteleri çalışmanın başlangıcında ve 12. ayda
‘DEXA’ yöntemi ile ölçüldü. Olguların ‘DEXA’ ölçümleri ‘HOLOGIC
Discovery A’ cihazında yapıldı. Dünya Sağlık Örgütü’nün kriterlerine göre,
kemik mineral dansitesinde T skoru -1 ve -2.5 SD arasında olanlar osteopenik
yani kontrol grubu, -2.5 SD ve aşağısında olanlar ise osteoporotik yani çalışma
grubu olarak belirlenmiştir (111).
27
3.5. Karotis İntima-Media Kalınlığının (KİMK) Ölçümü
Karotis intima-media kalınlığı ölçümü için bir endokrinoloji uzmanı
tarafından 12 mHz’lik probe ile ‘General Electric® Logic 400’ marka doppler
ultrasonografi cihazı kullanılarak ölçüm yapıldı. Her iki internal karotis arterden
sistol sırasında karotis arterin boyundaki konumuna göre üst, orta ve alt
kısmından olmak üzere toplam üç ayrı noktadan karotis intima-media kalınlık
ölçümü yapıldı ve ortalamaları alındı. Olguların tümünün KİMK ölçümleri
çalışmanın başlangıcında, 6. ve 12. aylarda tekrarlandı. Her takipte elde edilen sağ
ve sol KİMK değerleri istatistiksel değerlendirmeye aritmetik ortalamaları ile, her
takip için tek değer olacak şekilde katılmıştır (sağ KİMK + sol KİMK / 2, mm).
3.6.İstatistiksel Değerlendirme
Verilerin analizi için ‘SPSS 15.0’ programı kullanıldı. Sonuçlar ortalama ±
standart sapma, ortanca (minimum-maksimum) olarak verildi. Dağılımların
normalliğine bakıldı. Normal dağılan verilerde gruplar arası fark için t-testi
uygulandı, normal dağılmayan veriler için ‘Mann Whitney Test’ kullanıldı. Grup
zaman karşılaştırmalarında dağılım normal olmadığından ‘Bonferroni’ düzeltmeli
‘Mann Whitney Test’, ‘Bonferroni’ düzeltmeli ‘Friedman Test’ (112), yüzde
değişimi hesaplanarak ‘Bonferroni’ düzeltmeli ‘Mann Whitney Test’ kullanıldı.
p< 0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
28
4. BULGULAR
Çalışmaya 2006-2009 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları ve İç Hastalıkları Poliklinikleri’ne
başvuran toplam 56 olgu alındı. Olgular kemik mineral dansite ölçümlerine göre
iki gruba ayrıldı. Osteoporotik olan çalışma grubunda 28, osteopenik olan kontrol
grubunda 28 olgu mevcuttu. Çalışma grubunda ortalama yaş 59,1±6,3 yıl, kontrol
grubunda ortalama yaş 56,7±6,4 yıl bulundu ve bu açıdan gruplar benzerdi.
Çalışma grubunun beden kitle indeksi ortalama 28,0±4,7 kg/m² ve kontrol
grubunun ortalama 28,2±3,4 kg/m² hesaplandı, her iki grup benzerdi.
Olguların %51,8’inde eşlik eden hastalık mevcuttu. Bunlardan en sık eşlik edeni
hipertansiyondu (%50). Hipertansiyon sıklığı anlamlı şekilde çalışma grubunda
daha yüksekti (%67,9’a karşı %32,1, p=0,008). Her 2 grubun ilaç kullanım
sıklığı %57,1’di. Antihipertansif ilaç (%69,2’ye karşı %30,8, p=0,007) ve aspirin
(%100’e karşı %0, p=0,023) kullanan vakaların oranı çalışma grubu lehine
anlamlı olarak daha yüksek bulundu. Çalışma grubu ilaç alt grubu olarak ikiye
ayrıldı ve iki ayrı bisfosfonat uygulandı. Randomize şekilde 13 hastaya alendronat,
15 hastaya risedronat verildi. İlaç alt grubundaki hastaların yaş ve beden kitle
indeksi dağılımları benzerdi. Çalışma ve kontrol gruplarının demografik
özellikleri Tablo 4.1’de, ilaç alt gruplarının demografik özellikleri ise Tablo
4.2’de özetlenmiştir.
Tablo 4.1 Grupların demografik özelliklerinin karşılaştırılması
Çalışma Grubu
Kontrol Grubu
(n=28)
(n=28)
p
Yaş (yıl)
59,1±6,3
56,7±6,4
AD
Boy (cm)
157,8±5,6
158,3±3,6
AD
Kilo (kg)
70,1±13,6
70,7±10,2
AD
BKİ (kg/m²)
28,0±4,7
28,2±3,4
AD
Değerler ortalama ± standart sapma olarak verilmiştir
BKİ:Beden Kitle İndeksi , AD:Anlamlı Değil
29
Tablo 4.2 İlaç alt gruplarının demografik özellikleri
Alendronat Grubu
Risedronat Grubu
p
(n=13)
(n=15)
Yaş (yıl)
59,0±6,6
59,1±6,4
AD
Boy (cm)
157,3±6,3
158,2±5,0
AD
Kilo (kg)
70,4±12,8
69,9±14,6
AD
BKİ (kg/m²)
28,5±5,1
27,7±4,5
AD
Değerler ortalama ± standart sapma olarak verilmiştir.
BKİ:Beden Kitle İndeksi, AD:Anlamlı Değil
Çalışmaya alınan olguların kan glukoz seviyeleri (Şekil 4.1) başlangıçta, 6.
ve 12. ayda, total kolesterol, HDL kolesterol, LDL kolesterol, trigliserid (Şekil
4.2), hs-CRP (Şekil 4.3), homosistein (Şekil 4.4), Apolipoprotein-A1,
Apolipoprotein B (Şekil 4.5) düzeyleri başlangıçta, 3. , 6. , 12. ayda
değerlendirildi. Çalışma ve kontrol grubunun değerleri, zamanlar açısından
karşılaştırıldı ve her iki grup arasında hs-CRP düzeyleri hariç zamanlar arasında
istatistiksel bir fark bulunamadı. Her iki grupta da hs-CRP’in zaman içinde
değişikliğe uğradığı; bu değişikliğin kontrol grubunda artış, çalışma grubunda
azalış şeklinde olduğu, ancak başlangıca göre her iki grupta da bitişteki düzeylerin
anlamlı fark göstermediği tespit edildi. Buna karşılık, her iki grup birbiriyle
kıyaslandığında zaman içindeki hs-CRP düzeylerindeki değişimin birbirinden
anlamlı derecede fark gösterdiği ve çalışma grubunda kontrol grubuna kıyasla
anlamlı olarak daha düşük kaldığı saptandı (ortalama değerler açısından çalışma
grubunda bazalde 3,80±5,79 mg/L iken 12. ayda 2,48±2,04 mg/L; kontrol
grubunda bazalde 3,07±2,05 mg/L iken 12. ayda 4,21±3,35 mg/L). Çalışma
bitiminde hs-CRP açısından gruplar arasındaki fark anlamlı idi (Şekil 4.3)
(p=0.032).
30
Açlık Kan Glukozu (mg/dl)
.
.
(ortanca)
Çalışma Grubu
Kontrol Grubu
100
90
80
70
60
50
40
30
20
10
0
91,5
Bazal
88,5
90,5
6. ay
91,5
89,5
90,5
12. ay
Şekil 4.1 Grupların zamanlar arasındaki açlık kan şekeri sonuçlarının
karşılaştırılması
31
Şekil 4.2 Grupların zamanlar arasındaki total kolesterol, LDL-kolesterol, HDLkolesterol, trigliserid sonuçlarının karşılaştırılması
32
Şekil 4.3 Grupların zamanlar arasındaki hs-CRP sonuçlarının karşılaştırılması
(değerler ortanca olarak verilmiştir) ( * p=0.032)
Çalışma Grubu
.
13,00
(ortanca)
Homosistein (mmol/L)
Kontrol Grubu
12,00
11,90
11,00
11,05
11,30
10,95
11,55
10,80
10,00
9,15
8,75
9,00
8,00
7,00
6,00
5,00
Bazal
Şekil
4.4
Grupların
3. ay
zamanlar
6. ay
arasındaki
12. ay
homosistein
sonuçlarının
karşılaştırılması
33
Şekil 4.5 Grupların zamanlar arasındaki Apolipoprotein-A1 ve Apolipoprotein B
sonuçlarının karşılaştırılması
Tüm olguların karotis intima-media kalınlıkları (KİMK) başlangıçta, 6. , 12.
aylarda ölçüldü. Çalışma ve kontrol gruplarının, ayrıca ilaç alt gruplarının KİMK
açısından zamanlar arasındaki değişimleri kıyaslandığında anlamlı bir fark
saptanmadı. Sonuçlar Tablo 4.3 ve Tablo 4.4’de özetlenmiş, Şekil 4.6 ve Şekil
4.7’de grafiklerle gösterilmiştir.
Tablo 4.3 Çalışma ve kontrol grubu karotis intima-media ölçümlerinin zamana
bağlı değişimlerinin karşılaştırılması
Çalışma Grubu
Kontrol Grubu
P
(n=28)
(n=28)
KİMK 0 (mm)
0,80 (0,28-1,06)
0,74 (0,51-1,08)
AD
KİMK 6 (mm)
0,81 (0,61-1,13)
0,75 (0,54-1,25)
AD
KİMK 12 (mm)
0,80 (0,50-1,03)
0,76 (0,56-1,05)
AD
Değerler ortanca (minimum-maksimum) olarak verilmiştir.
0, 6, 12 sayıları başlangıcı ve takip aylarını tanımlamaktadır.
KİMK: Karotis intima-media kalınlığı, AD: Anlamlı Değil
34
Şekil 4.6 Çalışma ve kontrol grubu karotis intima-media ölçümlerinin zamana
bağlı değişimlerinin karşılaştırılması
Tablo 4.4 Her iki ilaç alt grubundaki karotis intima-media ölçümlerinin zamana
bağlı değişimlerinin karşılaştırılması
Alendronat Grubu
Risedronat Grubu
P
(n=13)
(n=15)
KİMK 0 (mm)
0,83 (0,59-1,05)
0,79 (0,28-1,06)
AD
KİMK 6 (mm)
0,83 (0,66-0,97)
0,80 (0,61-1,13)
AD
KİMK 12 (mm)
0,79 (0,50-0,98)
0,81 (0,61-1,03)
AD
Değerler ortanca (minimum-maksimum) olarak verilmiştir.
0, 6, 12 sayıları başlangıcı ve takip aylarını tanımlamaktadır.
KİMK: Karotis intima-media kalınlığı, AD: Anlamlı Değil
35
Şekil 4.7 Her iki ilaç alt grubundaki karotis intima-media ölçümlerinin zamana
bağlı değişimlerinin karşılaştırılması
Çalışma ve kontrol grubundaki tüm olguların kemik mineral dansitometresi
başlangıçta yapıldı ve 12. ayda tekrarlandı. Her takipte vertebra ve femur T
skorları, vertebra ve femur kemik mineral yoğunluğu (BMD, gr/cm²)
değerlendirildi, zaman içindeki değişim grupların kendi içlerinde kıyaslandı.
Çalışma grubunda başlangıç ve 12. ayda vertebra T skoru ortancası -2,55 (-3,60 –
-0,65)’den -2,35 (-3,6 – -0,72)’e, femur T skoru ortancası -2,52 (-3,39 –
0,40)’den -1,4 (-3,54 – 0,90)’e yükseldi; yani çalışma grubundaki osteoporotik
hastalar osteopenik hale geçti. Bu durum hastaların bisfosfonat tedavilerini
düzenli şekilde kullandıklarının göstergesi olarak kabul edildi. Bu yükseliş
vertebra T skorunda istatistiksel bir fark kaydetmezken (p=0,232), femur T
skorunda istatistiksel anlamı yakaladı (p=0,002). Kontrol grubunun çalışmanın
başlangıcındaki ve 12. ayındaki vertebra T skoru median -1,56 (-2,36 – 0,20)’dan
-1,65 (-2,9 – 0,0)’e azalırken, femur T skoru median -1,62 (-2,39 – 0,66)’den 1,1 (-2,23 – 0,50)’e yükseldi. Kontrol grubunun femur T skorundaki yükseliş
istatistiksel olarak anlamlıdır (p=0,003). Çalışma grubunun vertebra BMD değeri
başlangıç ve 12. ay arasında median 0,765 (0,616 – 0,982)’den 0,807 (0,623 –
0,972)’ye, femur BMD değerleri ise 0,790 (0,707 – 1,054)’dan 0,834 (0,670 –
36
1,005)’e yükseldi. Çalışma grubunun başlangıç ve 12. ay arasındaki vertebra
BMD ve femur BMD değişimi istatistiksel olarak anlamlıdır (sırasıyla, p=0,003
ve p=0,003). Kontrol grubunun başlangıç ve 12. aydaki vertebra ve femur BMD
değerlerinde artış mevcuttu, fakat sonuçlar arasında istatistiksel bir fark
saptanmadı. Sonuçlar Tablo 4.5 ve Tablo 4.6’da özetlenmiştir.
Tablo 4.5 Çalışma grubunun başlangıç ve 12. aydaki kemik mineral dansitometre
sonuçları
Çalışma Grubu (n=28)
p
Başlangıç
12. ay
Vertebra T skoru
-2,55 (-3,60 – -0,65)
-2,35 (-3,60 – -0,72)
0,232
Femur T skoru
-2,52 (-3,39 – 0,40)
-1,40 (-3,54 – 0,90)
0,002
Vertebra BMD
0,765 (0,616 – 0,982)
0,807 (0,623 – 0,972)
0,003
0,790 (0,707 – 1,054)
0,834 (0,670 – 1,005)
0,003
(gr/cm²)
Femur BMD
(gr/cm²)
Değerler ortanca (minimum–maksimum) olarak verilmiştir.
BMD : Kemik mineral yoğunluğu (Bone Mineral Density), gr/cm²
37
Tablo 4.6 Kontrol grubunun başlangıç ve 12. aydaki kemik mineral dansitometre
sonuçları
Kontrol Grubu ( n=28)
p
Başlangıç
12. ay
Vertebra T skoru
-1,56 (-2,36 – 0,20)
-1,65 (-2,9 – 0,0)
0,234
Femur T skoru
-1,62 (-2,39 – 0,66)
-1,10 ( -2,23 – 0,50)
0,003
Vertebra BMD
0,842 (0,711 –1,118)
0,853 (0,728 – 1,05)
0,891
0,790 (0,707 – 1,054)
0,834 (0,670 –1,005)
0,092
(gr/cm²)
Femur BMD
(gr/cm²)
Değerler ortanca (minimum –maksimum) olarak verilmiştir.
BMD : Kemik mineral yoğunluğu (Bone Mineral Density), gr/cm²
Elde edilen tüm biyokimyasal değerlerin zamana bağlı değişimleri, her
grubun kendi içinde de ayrı ayrı kıyaslandı. Hem çalışma hem de kontrol
grubunda, homosistein seviyeleri çalışma başlangıcından itibaren 1 yıllık takipleri
boyunca düşme eğiliminde idi. Her iki grubun kendi içinde, başlangıç ve 12. ay
arasındaki kıyaslamasında homosistein seviyelerindeki düşüş istatistiksel olarak
anlamlı bulundu (p=0,015 ve p=0,002) (Tablo 4.7). Fakat önceden de belirtildiği
gibi gruplar arası zamana bağlı değişimler kıyaslanırken, çalışma ve kontrol grubu
arasında homosistein açısından istatistiksel bir fark kaydedilmemişti. Diğer
biyokimyasal parametrelerin gruplar içinde zamana bağlı değişimlerinde
istatistiksel bir fark görülmedi.
38
Tablo 4.7 Grupların kendi içlerinde zamanlar arasında homosistein kıyaslaması
Çalışma Grubu
Homosistein 0
Homosistein 12
p
(mmol/L)
(mmol/L)
11,9 (6,4 – 25,7)
9,1 (5,2 – 14,7)
0,015
11,05 (6 – 17,6)
8,7 (5,3 – 21,1)
0,002
(n=28)
Kontrol Grubu
(n=28)
Değerler ortanca (minimum – maksimum) olarak verilmiştir.
0 ve 12 sayıları çalışma başlangıcını ve takip ayını tanımlamaktadır.
39
5. TARTIŞMA
Ateroskleroz tüm dünyada en önemli ölüm nedenidir. Özellikle yaşlanan
popülasyonda ateroskleroza bağlı ölüm riski artmaktadır. Yine osteoporoz
geriatrik popülasyonda, özellikle postmenopozal kadınlarda ciddi morbi-mortalite
nedeni
olarak
karşımıza
çıkmaktadır
(68).
Gerek
osteoporoz,
gerekse
ateroskleroza bağlı kardiyovasküler hastalıkların azaltımı ve tedavileri günümüz
tıbbının önemli uğraş alanlarındandır. Halen osteoporoz tedavisinde en güçlü ve
yaygın kullanıma sahip tedavi ajanlarımızın başında bisfosfonatlar gelmektedir.
Kardiyovasküler risk açısından en güçlü prediktif belirteçlerin başında LDL
kolesterol, non-HDL kolesterol, Apo B ve Apo B / Apo-A1 oranının geldiğini pek
çok çalışma ortaya koymuştur (12, 14, 16). Yine bazı inflamatuar belirteçlerin
(hs-CRP gibi) kardiyovasküler olay sıklığı ile pozitif korelasyon gösterdiği
bildirilmektedir (10, 11). Günümüzde kardiyovasküler hastalıkların sağaltımında
kullanılan en güçlü ajanlar HMG-CoA inhibitörleri olan statinlerdir. Bu ajanlar
kolesterol biyosentezindeki hız kısıtlayıcı enzimin inhibitörü oldukları için güçlü
lipid düşürücü ajanlardır.
Gerek statinler gerekse bisfosfonatların etkinliklerini mevalonat yolağı
üzerinden gösterdikleri bilinmektedir (101, 102). Statinler bu yolağı HMGCoA’dan mevalonik asit oluşmadan bloke etmekte, bu şekilde hem lipid düşürücü
etki göstermekte hem de bazı yayınlara göre osteoklastik aktiviteyi etkileyip
osteoporoz gelişimi veya ilerlemesini yavaşlatmaktadırlar (62, 63, 64).
Bisfosfonatlar ise mevalonat yolağının daha alt basamaklarında etkili olmakta,
farnezil pirofosfat sentazı inhibe ederek geranil pirofosfatın farnezil pirofosfata
dönmesini ve bu şekilde geranilgeranil pirofosfat ve farnezil pirofosfat oluşarak
osteoklastik aktivite için gerekli olan küçük GTP bağlayıcı proteinlerin (Rho, Rac,
Rab, Rap, Ras) frenilasyonunu önlemektedir. Böylece osteoklastik aktivite
baskılanmakta ve osteoporoz tedavisi açısından önemli bir avantaj sağlanmaktadır.
Her ne kadar bisfosfonatlar primer olarak osteoporoz tedavi ajanları olsalar
da etkinlikleri mevalonat yolağı üzerinden olduğu için kolesterol sentezinde de
azaltıcı
yönde
etkili
olabilmeleri
beklenebilir.
Böylece
osteoporoz
ve
kardiyovasküler hastalıklar açısından risk altındaki geriatrik popülasyon ve
40
bilhassa
postmenopozal
sağlayabilecektir.
Bu
kadınlarda
düşünceden
bisfosfonatların
hareketle
biz
de
kullanımı
bu
avantaj
çalışmamızda
postmenopozal osteoporotik kadın hastalarda, günümüzde en sık tercih edilmekte
ve yaygın kullanılmakta olan amino-bisfosfonat grubu ajanlardan alendronat (70
mg / hf) veya risedronat (35 mg / hf) kullanarak bu vakalardaki lipid profilindeki
değişimi, beraberinde ateroskleroz açısından risk göstergesi olarak kabul edilen
karotis intima-media kalınlığındaki değişimi izlemeye ve ortaya koymaya çalıştık.
Çalışma grubu ile karşılaştırmak amacı ile aynı yaş ortalamasına sahip osteopenik
postmenopozal kadın bireyler kontrol grubu olarak çalışmaya dahil edilmiştir.
Hem çalışma grubundaki hem de kontrol grubundaki tüm vakalara kalsiyum 1000
mg / gün ve vitamin D 880 IU / gün desteği de verilmiştir.
Çalışma başlangıcına göre 3. , 6. ve 12. aylardaki değerlendirmelerde gerek
çalışma grubu gerekse kontrol grubundaki bireylerin lipid profillerinde belirgin
anlamlı bir değişimin olmadığı saptanmıştır. Gruplar arasında da bu açıdan fark
tespit edilmemiştir. Çalışma grubunun bir bölümüne alendronat bir bölümüne
risedronat verilmiş, her 2 tedavi ajanını alan bireylerin karşılaştırılmalarında da
lipid profilindeki değişimin anlamlı olmadığı ve alendronat ve risedronat
alanlarda lipid düzeylerindeki bazale göre değişimin birbirinden farklı olmadığı
tespit edilmiştir. Benzer bir bulgu lipidleri oluşturan Apo-A1 ve ApoB düzeyleri
için de geçerlidir. Dolayısıyla bizim çalışmamızda bisfosfonatların lipid profiline
olumlu yönde etki göstermediği, bazı literatürlerin aksine, LDL kolesterolde
düşüş, HDL kolesterolde artış ve beraberinde Apo-A1 artışı, ApoB düşüşü, Apo B
/ Apo- A1 oranı düşüşü sağlamadığı görülmüştür. Literatürde bu sonuçlara ters
düşen çalışmalar mevcuttur. Bu ilişkiyi incelemek üzere yapılan hayvan
deneylerinde yüksek dozlarda oral ya da subkütan olarak uygulanan aminobisfosfonatların kan kolesterol düzeylerinde anlamlı azalmalara neden olduğu
bildirilmiştir (87, 100, 113, 114). Ancak bu çalışmaların genelde yüksek
dozlardaki aminobisfosfonatlar ile hayvanlar üzerinde yapılmış olması, bu
ajanların kolesterol metabolizması üzerindeki klinik etkilerini tam olarak
yansıtmamaktadır. Bu ilaçların iv olarak klinik dozlarda kullanımının lipid
parametreleri üzerindeki etkinliğini inceleyen bazı çalışmalar mevcuttur (106,
107). Bu çalışmaların ilkinde Adami ve arkadaşları orta ve ileri osteoporoz tanısı
41
ile 12 ay süreyle 2 ay aralıklarla iv olarak verilen neridronatın kan lipid
parametrelerini belirgin derecede etkilediğini rapor etmişlerdir (106). Bu
araştırmacılar 12 ay sonunda total kolesterolde anlamlı değişiklik olmadan HDL
kolesterolde bir artış, LDL kolesterol ve Apo B değerlerinde ise azalma olduğunu
bildirmişlerdir. Montagnani ve arkadaşlarının Paget hastaları üzerinde 12 ay
süreyle iv pamidronat ile yaptıkları bir çalışmada da benzer sonuçlar gözlenmiştir
(107). Ancak bu her 2 çalışmada da yüksek doz ve iv bisfosfonat kullanımı
olduğu unutulmamalıdır. Bizim çalışmamıza benzer şekilde oral alendronat ve
risedronat kullanılarak lipid profili üzerine bisfonatların etkisinin araştırıldığı bir
çalışmada da 6 aylık tedavi sonucunda lipid profillerinde herhangi bir değişik
olmadığı saptanmıştır (110). Bu grup ilaçların klinik dozlarda oral olarak
kullanıldığında emilimlerinin çok düşük olduğu (%1-%10) ve yeterli kan
düzeyine ulaşmayarak kemik dışındaki diğer sistemlerde belirgin bir etki
göstermeyeceği öne sürülmektedir (116, 117). Nitekim oral kullanılan
bisfosfonatlar kemik tarafından hızla alınmakta ve kemikte uzun süre
kalmaktadırlar (79). Oysa kolesterol metabolizmasını etkileyebilmeleri için
karaciğerdeki konsantrasyonlarının belli bir düzeye çıkması gerekmektedir.
Ayrıca pamidronat ve diğer bazı iv kullanılan amino-bisfosfonatların karaciğer ve
dalakta belirgin miktarlarda birikebilme özelliği olduğu bildirilmiştir (79). Bu
nedenle iv uygulanan bisfosfonatların lipid profili üzerinde olumlu etkilerinin
birebir oral kullanımla da ortaya çıkacağı beklenemez.
Çalışmamızda ateroskleroz göstergesi olarak kullandığımız KİMK ölçümü
çalışma ve kontrol gruplarında bazalde birbirinden farklı değildir. KİMK
açısından da gerek gruplar içinde gerek gruplar arasında zamana bağlı anlamlı
değişimin olmadığı tespit edilmiştir. Çalışma grubunu oluşturan hastalar içinde
alendronat ve risedronat kullananlar arasında da KİMK değişimleri birbirinden
anlamlı derecede farklı bulunmamıştır. Koshiyama ve arkadaşlarının etidronatın
tip 2 diyabetiklerde KİMK üzerine etkisini araştırdıkları çalışmada ise kontrol
grubuna göre etidronat alanlarda tedavinin 12. ayında anlamlı azalma görüldüğü
tespit edilmiştir (91). Bu çalışmada diğer ateroskleroz ile ilişkili parametrelerde
bir farklılık bulunmamıştır. Yine daha önce Celiloğlu ve arkadaşlarının yaptığı
çalışmada alendronat kullanımının 12 ayın sonunda KİMK’de kontrol grubuna
42
göre anlamlı azalma sağladığı bildirilmiştir (115). Bu çalışmada aynı zamanda
alendronat kullananlarda kontrol grubuna göre Apo-A1 düzeylerindeki artış ve
Apo B düzeylerindeki azalış, Apo B / Apo-A1 düzeylerindeki azalış, LDL
kolesterol düzeylerindeki düşüş anlamlı olarak kontrol grubundan farklıdır.
Delibaşı ve arkadaşlarının yayınladıkları diğer bir çalışmada ise alendronat
kullanımının postmenopozal osteoporotik kadın hastalarda KİMK ölçümünü
hafifçe azalttığı, ancak bu azalmanın istatistiksel anlamlılığa ulaşmadığı
belirtilmektedir (93). Bu çalışmada da lipid profilinde anlamlı değişiklik
gözlenmemiştir.
Görüldüğü gibi bisfosfonatların özellikle oral kullanılan formlarının lipid
profili ve KİMK ölçümleri üzerindeki etkileri açısından çelişkili literatür bilgileri
mevcuttur. Bazı çalışmalarda lipid profili üzerine etkisi olmadığı bildirilirken
KİMK ölçümlerini olumlu yönde etkilediği, bazı çalışmalarda hem lipid profili
hem de KİMK üzerine olumlu etkilerinin olduğu, bazı çalışmalarda da bizim
çalışmamızda olduğu gibi ne lipid ne de KİMK üzerine belirgin etkisinin olmadığı
yönünde sonuçlar mevcuttur. Literatürdeki bu karışıklık çalışma gruplarındaki
sayısal ve demografik farklılıklara ve çalışma metodlarına bağlı olabilir.
Çalışmamızın başlangıç ve 12. aydaki bitişinde vakaların kemik mineral
yoğunluk ölçümleri yapılmış, kontrol grubunda femur T skorunun anlamlı, BMD
değerlerinin ise anlamlı olmasa da arttığı, çalışma grubunda ise vertebra T
skorunda anlamlı bir fark elde edilememiş olsa da vertebra BMD, femur T skoru
ve femur
BMD ölçümlerinin anlamlı olarak düzeldiği saptanmıştır. Çalışma
grubunun tedavi sonunda vertebra T skoru ölçümü anlamlı olarak değişmese de
ortanca T skoru -2,55’den –2,35’e yükselmiş ve femur T skorları -2,52’den -1,4’e
çıkmıştır. Bu yönüyle bisfosfonat tedavisi alan çalışma grubumuzun osteoporoz
değerlerinde
düzelme
olduğu
ve
osteoporozdan
osteopeniye
gerilediği
görülmektedir. Bu sonuçlar hem çalışma grubumuzun hem de kontrol
grubumuzun verilen antiosteoporoz tedavileri ve osteoporoz önleyici
ajanları
düzenli kullandıkları yönünde yorumlanmıştır.
Bilindiği gibi hs-CRP ve homosisteinin düşük düzey sistemik ve vasküler
inflamasyon açısından birer belirteç olabilecekleri (118), bu yönleriyle de koroner
olaylarla ilişki göstermelerinin söz konusu olduğu bildirilmektedir. Bizim
43
çalışmamızda elde edilen tek anlamlı sonuç homosistein düzeylerinde gerek
kontrol gerek çalışma grubunda bazale göre anlamlı düşmenin saptanmış
olmasıdır. Yine hs-CRP düzeyleri çalışma grubunda bazale göre 12. ayda anlamlı
olmayarak hafif bir düşme göstermiş, kontrol grubunda ise anlamlı olmayarak
artmıştır. Çalışma bitiminde her 2 gruptaki hs-CRP değişimi zamana bağlı olarak
değerlendirildiğinde anlamlı fark olduğu görülmektedir (p=0,032). Ancak
Bonferroni düzeltmesi yapıldığında gruplar arasında ortaya çıkan hs-CRP
düzeyindeki anlamlı fark ortadan kalkmaktadır. Sonuçta çalışma ve kontrol
gruplarındaki vaka sayısının az olması rol oynamış olabilir. Homosistein
düzeylerindeki azalma her 2 grupta da benzer trendde olmuştur. Dolayısı ile
homosistein
düşürücü
etkinin
bisfosfonat
kullanımı
ile
ilişkili
olduğu
düşünülemez. Hem çalışma hem de kontrol grubunda kullanılan ortak ajanların
kalsiyum ve D vitamini olduğunu göz önüne alırsak homosistein düzeylerindeki
anlamlı düşüşün kalsiyum ve D vitamini suplementasyonu ile ilişkili olabileceği
akla gelmektedir. Nitekim tip 2 diyabetik bireylerde metformin kullanımı ile
ilişkili kabul edilen homosistein artışının kalsiyum suplementasyonu ile
engellendiğini gösteren çalışmalar mevcuttur (119).
Çalışmamızdaki çalışma ve kontrol gruplarını oluşturan bireylerin
hiçbirinde ateroskleroz ve lipid profiline etkili sigara kullanımı, diabetes mellitus,
antilipidemik ilaç kullanımı, bilinen kardiyovasküler hastalık gibi komorbidite ve
kofaktörlerin
olmaması,
elde
ettiğimiz
sonuçların
güvenilir
olduğunu
düşündürmektedir. Nitekim izlemde ne çalışma ne de kontrol grubundaki
bireylerde diyabet gelişimi gözlenmemiştir. Bununla birlikte hipertansiyon sıklığı
ve antihipertansif ilaç kullanımı çalışma grubundaki bireylerde anlamlı olarak
daha yüksekti. Hipertansiyonun ateroskleroz gelişimi açısından hızlandırıcı rol
oynadığı bilinmektedir (120). Yine antihipertansif ajanların ateroskleroz
gelişimini yavaşlattıkları gösterilmiştir (121). Bu durum elde ettiğimiz sonuçları
etkilemiş olabilir. Bununla beraber antihipertansif ilaçların direkt lipid düşürücü
etkileri olduğu bilinmemektedir. Öte yandan çalışma grubundaki bireyler ile
kontrol grubundakilerin bazal lipid profilleri ve ortalama KİMK değerleri
birbirinden farklı değildir. Fakat daha önceki bazı çalışmalarda KİMK
değelerinde
bisfosfonatlar
ile
tespit
edilen
anlamlı
gerilemenin
bizim
44
çalışmamızda ortaya çıkmamış olması kısmen bisfosfonat kullanan çalışma
grubumuzda hipertansiyon oranının kontrol grubundan anlamlı yüksek olmasına
atfedilebilir. Bu çalışmamızın kısıtlarından biri olarak kabul edilmelidir.
Çalışmamızın bir diğer kısıtı vaka sayısının azlığıdır. Vaka sayısının artırılması
ile elde edilecek sonuçların daha belirleyici olabileceği ve bisfosfonatların lipid
profili, ateroskleroz belirteçleri ve bu arada KİMK üzerindeki etkilerini kesin
olarak ortaya koymada daha anlamlı olacağı göz ardı edilmemelidir.
45
6. SONUÇLAR
1. Çalışma ve kontrol grubu arasında yaş, boy, kilo ve beden kitle indeksi
açısından gruplar benzer saptandı.
2. Olgularda en sık eşlik eden hastalık hipertansiyondu ve bunun sıklığı anlamlı
şekilde çalışma grubunda daha yüksekti (p=0.008). Her 2 grupta
antihipertansif ilaç kullanan vakaların oranı çalışma grubu lehine anlamlı
olarak daha yüksek bulundu (p=0.007).
3. Çalışmanın başlangıcı, 6. , 12. ayında açlık kan glukozu açısından zamana
bağlı değişimde grupların kendi içinde ve gruplar arasında anlamlı bir fark
görülmedi.
4. Başlangıç, 3. , 6. , 12. ayda değerlendirilen total kolesterol, LDL kolesterol,
HDL kolesterol, VLDL kolesterol, trigliserid, Apo-A1, Apo B açısından
çalışma ve kontrol gruplarının kendi içinde ve gruplar arasında zamana bağlı
değişimde anlamlı bir fark saptanmadı.
5. Çalışmanın başlangıcı, 3. , 6. , 12. ayında değerlendirilen hs-CRP’nin zaman
içinde kontrol grubunda artış, çalışma grubunda azalış şeklinde değişime
uğradığı fakat bu değişimin başlangıca göre grupların kendi içinde istatistiksel
bir anlam kazanmadığı saptandı. Bunun yanında hs-CRP değerleri her iki grup
arasında kıyaslandığında kontrol grubundaki artışın ve çalışma grubundaki
azalışın zamana göre anlamlı bir değişim gösterdiği kaydedildi (p=0.032).
Fakat istatistiksel olarak Bonferroni düzeltmesi yapıldığında gruplar arasında
ortaya çıkan hs-CRP düzeyindeki anlamlı fark ortadan kalktı.
6. Homosisteinin çalışma başlangıcı, 3. , 6. , 12. ayındaki takiplerinde her iki
grupta bir düşüş olmasına rağmen, bu değişimin her iki grup arasında
zamanlar açısından farkı anlamlı değildi. Fakat çalışma ve kontrol gruplarının
kendi içinde başlangıç ve 12. aydaki değerleri kıyaslandığında, değişim
istatistiksel olarak anlamlı saptandı (sırasıyla, p=0,015 ve p=0,002).
7. Çalışmanın başlangıcı, 6. , 12. ayında ölçülen karotis intima-media kalınlık
değerlerinin zamana bağlı değişimleri kıyaslandığında çalışma ve kontrol
gruplarının, ayrıca ilaç alt gruplarının arasında ve kendi içlerinde anlamlı bir
fark tespit edilmedi.
46
8. Çalışma grubunun başlangıçta ve 12. ayda değerlendirilen kemik mineral
dansitometre sonuçlarında, vertebra ve femur T skoru ayrıca vertebra ve
femur BMD değerleri başlangıca göre artış kaydetti; tüm osteoporotik olgular
osteopenik hale geçti. Kontrol grubunun başlangıçta ve 12. ayda
değerlendirilen kemik mineral dansitometre sonuçlarında, femur T skorunda,
vertebra ve femur BMD de artış kaydedildi.
47
ÖZET
Akkuş CÖ. , Bisfosfonatların Aterosklerotik Parametreler Üzerine Olan
Etkileri. Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Tezi, Ankara,
2010.
Ateroskleroz ve osteoporoz tüm dünyada ciddi morbi-mortalite nedeni
olarak karşımıza çıkmaktadır. Statinler hiperlipidemi, bisfosfonatlar osteoporoz
tedavisinde kullanılan ilaçların başında gelmektedirler. Statinler bazı yayınlara
göre mevalonat yolağını kullanarak pleiotropik etkiyle, osteoporoz gelişimi veya
ilerlemesini yavaşlatmaktadırlar. Bunun yanında bazı çalışmalar intravenöz
uygulanan bisfosfonatların mevalonat yolağı üzerinden yine pleiotropik etkiyle
lipid düşürücü ve aterosklerotik parametreleri düzeltici yönde etkilerinin
olduğunu göstermektedir.
Bizim çalışmamızdaki amacımız oral uygulanan, tedavi dozundaki
bisfosfonatların lipid parametreleri, ateroskleroz belirteci olan karotis intimamedia kalınlığı ve bazı vasküler inflamatuar göstergeler üzerindeki etkilerini
ortaya koymaktır.
Çalışmamızda osteoporotik hastalar çalışma grubuna (n=28), osteopenik
hastalar kontrol grubuna (n=28) dahil edildi. Ayrıca çalışma gurubundaki hastalar
osteoporoz için başlanan tedaviye göre alendronat (70 mg / hf) (n=13) ve
risedronat (35 mg / hf) (n=15) grubu olacak şekilde iki ilaç alt grubuna ayrıldılar.
Ayrıca çalışmadaki tüm olgulara kalsiyum 1000 mg / gün, vitamin D 880 IU / gün
desteği verildi.
Çalışmanın başlangıcında hastaların boy ve kiloları ölçüldü, beden kitle
indeksleri hesaplandı. Olguların hepsi yaş, mevcut hastalıkları, ilaç ve sigara
kullanımları açısından sorgulandı. Hastaların açlık kan glukozu çalışma
başlangıcında, 6. , 12. ayda, total kolesterolü, LDL kolesterolü, HDL kolesterolü,
VLDL kolesterolü, trigliserid, Apolipoprotein-A1, Apolipoportein B, hs-CRP,
homosistein seviyesi başlangıçta, 3. , 6. , 12. ayda değerlendirildi. Karotis intimamedia kalınlık değerleri çalışma başlangıcı, 6. , 12. ayda ve kemik mineral
yoğunlukları başlangıç ve 12. ayda ölçüldü.
Olguların mevcut sistemik hastalıkları arasında en sık olanı hipertansiyondu.
Hipertansiyon sıklığı anlamlı şekilde çalışma grubunda daha yüksekti (p=0.008).
Her 2 grupta ilaç kullanımı açısından antihipertansif ajan kullanan vakaların oranı
çalışma grubu lehine anlamlı olarak daha yüksek bulundu (p=0.007).
Açlık kan glukozu, lipid parametreleri, Apo-A1 ve Apo B değerleri her iki
grup arasında kıyaslandığında zamana bağlı değişimleri açısından anlamlı bir
fark bulunmadı. Yine bu parametreler açısından grupların kendi içlerinde de
zamana bağlı değişim açısından fark yoktu.
hs-CRP ölçümlerinde kontrol grubunda çalışma başlangıcından sonuna
doğru hafif bir yükselme, çalışma grubunda ise hafif bir düşme izlendi. Bu
değişim, grupların kendi içinde anlamlı bir fark göstermezken her iki grup
arasında istatistiksel bir anlam kaydetti (p=0,032). Fakat bu anlam Bonferroni
düzeltmesi yapıldığında ortadan kalktı.
Homosistein seviyesi her iki grupta da çalışma başlangıcından sonuna doğru
düşme eğiliminde idi. Bu düşüş çalışma ve kontrol grubu arasında anlamlı bir fark
48
göstermezken, grupların kendi içinde istatistiksel bir anlam kaydetti (sırasıyla
p=0,015 ve p=0,002).
Çalışmamızda KİMK ölçümü açısından da gerek gruplar içinde gerek
gruplar arasında zamana bağlı anlamlı bir değişimin olmadığı tespit edildi.
Çalışma grubunu oluşturan hastalar içindeki, alendronat ve risedronat kullanan
ilaç alt grupları arasında da KİMK değişimleri anlamlı bulunmamıştır.
Sonuç olarak çalışmamızda bisfosfonatların oral yolla, tedavi dozunda
kullanıldıklarında lipidler, ateroskleroz belirteci olan karotis intima-media
kalınlığı ve vasküler inflamatuar belirteçler üzerine etkili olmadığı saptanmıştır.
Bunun nedeni oral yolla uygulanan bisfosfonatların büyük bölümünün kemikte
birikmesi ve sonuç olarak karaciğerde ve periferik dokuda yeterli konsantrasyona
ulaşamaması, bu nedenle de lipid düşürücü ve aterosklerozu iyileştirici yönde etki
gösterememesi olarak açıklanabilir.
Anahtar Kelimeler: Ateroskleroz,
Mevalonat Yolağı, Statinler
Bisfosfonatlar,
Lipid
Parametreleri,
49
SUMMARY
Akkuş C.Ö. , Effects of Bisphosphonates on Atherosclerotic Parameters,
Ankara University Faculty of Medicine, Thesis in Internal Medicine. Ankara
2010.
Atherosclerosis and osteoporosis are serious morbidity-mortality related
illnesses around the world. Statins and bisphosphonates are now widely used as a
first line of therapy for hyperlipidemia and osteoporosis. Some reports have
revealed that statins acting on mevalonate pathway by pleiotropic effect inhibit
osteoporosis development and progression. On the other hand intravenous
bisphosphonates acting on mevalonate pathway also by pleiotropic effect may
reduce lipid levels and have favorable effects on atherosclerotic parameters in
some studies.
We present effects of oral administering bisphosphonates on lipid
parameters, carotid intima-media thickness which is a marker of atherosclerosis
and on some vascular inflammatory markers in our study.
Study group (n=28) consisted of osteoporotic patients and control group
(n=28) consisted of osteopenic patients. In addition study group is separated into
two subgroups according to initial therapy with alendronate (70 mg / week)
(n=13) and risedronate (35 mg / week) (n=15). All patients have also been given
calcium 1000 mg / day, vitamine D 880 IU / day as supplement.
At the beginning of the study, heigth and weight of patients were measured
and body mass index calculated. Age, co-morbidities, smoking and medications
of patients were noted. Fasting serum glucose levels were measured at initial, 6.
months and 12. months of the study. Total cholesterol, LDL cholesterol, HDL
cholesterol, VLDL cholesterol, triglyceride, Apolipoprotein-A1, Apolipoprotein B,
hs-CRP and homocysteine levels were measured at initial, 3. months, 6. months
and 12. months of the study. Carotid intima-media thickness were measured at
initial, 6. months and 12. months of the study. Bone mineral density were
measured at initial and 12. months of the study.
Hypertension is the most common co-morbid disorder of these cases.
Hypertension frequency is significantly higher in the study group (p=0.008). Antihypertensive drug usage has been found to be significantly higher in study group
than control group (p=0.007).
There was no significant difference between two groups compared with
fasting glucose level, lipid parameters, Apo-A1 and Apo B level alteration
dependent on time. Also there was no significant alteration dependent on time in
each group separately.
High sensitive C-reactive protein measurements increased slightly in
control group, decreased slightly in study group during follow-up. High sensitive
C-reactive protein alteration was not significant in each group, statistically
significant between two groups (p=0.032). But with Bonferroni correction this
significance has been abolished.
Homocysteine levels decreased during follow-up in study and control group.
Reduction was not significantly different between two groups but in each group it
has shown significance (p=0.015 and p=0.002, respectively).
50
It was not determined significant alteration dependent on time comparing
CIMT measurement between groups or in each group. Also there was no
significant alteration in subgroups comparing CIMT measurements.
In conclusion, our study demonstrated no effect of oral bisphosphonates on
lipid parameters, carotid intima-media thickness and some of the vascular
inflammatory markers. As it is known that oral bisphosphonates mostly
accumulate at bones following administration, they can not reach enough
concentration at liver and peripheral tissue. This may be an explanation for our
results, as we have found no antihyperlipidemic and atherosclerotic healing effect
due to oral bisphosphonates use.
Key Words: Atherosclerosis,
Mevalonate Pathway, Statins.
Bisphosphonates,
Lipid
Parameters,
51
KAYNAKLAR
1. Onat A. Erişkinlerimizde kalp hastalıkları prevalansı, yeni koroner olaylar
ve kalpten ölüm sıklığı. TEKHARF çalışması verileri. Ed. A.Onat, Ohan
Matbaacılık, İstanbul. 2000, s.16-23.
2. Türk halkında kalp kökenli ölümler. Türkiye kalp raporu. Yenilik Basımevi;
2000. p. 11-5.
3. Dugdale DC. Enlarged view of atherosclerosis, Cut section of artery.
University of Washington School of Medicine. American Accreditation
HealthCare Commission Inc 5/2/2009.
4. Dinarello CA, Porat R. Akut Faz Yanıtı. In: Goldman L, Ausiello D, eds.
Cecil Textbook of Medicine, 22nd edition (Türkçe). Saunders Elsevier &
Güneş Kitapevi, 2006: 1733-1735.
5. Koenig W. Atherosclerosis involves more than just lipids: focus on
inflammation. The European Heart Journal 1999; 1 (Suppl T): 19–26.
6. Libby P, Ridker PM, Maseri A. Inflammation and atherosclerosis.
Circulation 2002;105:1135-43.
7. Haynes BF, Fauci AS. İmmün Sistem Hastalıkları, İmmün Sisteme Giriş. In:
Braunwald E, Fauci AD, Kasper DL, Hauser SL, Longo DL, Jameson JL,
eds. Harrison İç Hastalıkları Prensipleri. Mcgraw-Hill Companies,
2004:1806.
8. Pasceri V, Willerson JT, Yeh ET. Direct proinflammatory effect of Creactive protein on human endothelial cells. Circulation 2000;102:2165-8.
9. Zwaka TP, Hombach V, Torzewski J. C-reactive protein-mediated low
density lipoprotein uptake by macrophages: implications for atherosclerosis.
Circulation 2001;103:1194–7.
10. Ansell BJ, Watson KE, Weiss RE, Fonarow GC. hsCRP and HDL effects of
statins trial (CHEST): rapid effect of statin therapy on C-reactive protein
and high-density lipoprotein levels: A clinical investigation. Heart Disease
2003 Jan-Feb;5(1):2-7
52
11. Mendall MA, Patel P, Ballam L. C-reactive protein and its relation to
cardiovascular risk factors : a population based cross-sectional study. British
Medical Journal 1996; 312: 1061-5.
12. Expert Panel on Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood
Cholesterol in Adults. Executive summary of the third report of the National
Cholesterol Education Program (NCEP). JAMA. 2001;285:2486-97.
13. Sacks FM. The apolipoprotein story. Atherosclerosis 2006;(suppl 7):23-27.
14. Andrikoula M, McDowell IFW. The contribution of ApoB and ApoA1
measurements to cardiovascular risk assessment. Diabetes, Obesity and
Metabolism 2008;10:271-278.
15. Witztum JL, Steinberg D. Role of oxidized low density lipoprotein in
atherogenesis. The Journal of Clinical Investigation 1991;88:1785-9.
16. Lima LM, Carvalho MG, Sousa MO. Apo B/Apo A-I Ratio and
Cardiovascular Risk Prediction. Arquivos Brasileiros de Cardiologia 2007;
88:140-143
17. Walldius G, Jungner I. Apolipoprotein B and apolipoprotein A-I: risk
indicators of coronary heart disease and targets for lipid modifying therapy.
Journal of Internal Medicine 2004; 255:188-205.
18. Walldius G, Jungner I, Holme I. High apolipoprotein B, low apolipoprotein
A-I, and improvement in the prediction of fatal myocardial infarction
(AMORIS study): a prospective study. Lancet 2001; 358:2026-2033.
19. Sniderman AD, Jungner I, Holme I, Aastveit A, Walldius G. Errors that
result from the TC/HDL C ratio rather than the apo B/apo A-I ratio to
identify the lipoprotein-related risk of vascular disease. Journal of Internal
Medicine 2006; 259: 455-61.
20. Danesh J, Whincup P, Walker M, Lennon L, Thomson A, Appleby P, Wong
Y, Bernardes-Silva M, Ward M. Chlamydia pneumoniae IgG titres and
coronary heart disease: prospective study and meta-analysis. British Medical
Journal 2000;32:208-13.
21. Celermayer DS, Sorensen KE, Georgekopoulos D. Cigarette smoking is
associated with dose releated and potentially reversible impairment of
53
endothelium-dependent dilation in healthy young adults. Circulation
1993;88:2149-55.
22. Bellamy MF, McDowell IFW, Ramsey MW. Hyperhomocystinemia after an
oral methionin loaded acutely impairs endothelial function in healthy adults.
Circulation 1998;98:1848-52.
23. Stuhlinger MC, Stanger O. Asymmetric dimethyl-L-arginine (ADMA): a
possible link between homocyst(e)ine and endothelial dysfunction. Current
Drug Metabolism 2005; 6: 3-14
24. Woo KS, Sanderson JE, Sun YY, Chook P, Cheung AS, Chan LT,
Metreweli C, Lolin YI, Celermajer DS. Hyperhomocyst (e) inemia is a risk
factor for arterial endothelial dysfunction in humans. Circulation 2000; 101:
116.
25. Homocysteine Studies Collaboration. Homocysteine and the risk of
ischemic heart disease and stroke. JAMA 2002;288:2015-22.
26. Kaul
S,
Zadeh
AA,
Shah
PK.
Homocysteine
Hypothesis
for
Atherothrombotic Cardiovascular Disease. Journal of the American College
of Cardiology 2006; 48:914-923.
27. Jules YT. How Atherosclerosis Develops. The Merck Manuals Online
Medical Library 2008.
28. Stary HC. Atlas of atherosclerosis progression and regression. 2nd ed. New
York: The Partheonon Publishing Group; 2003. p. 13-5.
29. Vallace P. Vasculae endothelium, its physiology and pathophysiology. In:
Weatherall DJ. Oxford Text Book of Medicine, 3rd ed. Oxford, UK: Oxford
Medical Publications; 1996;2:2295-300.
30. Ross R, Glomset JA. The pathogenesis of atherosclerosis. New England
Journal of Medicine 1976;295:369-377.
31. Gimbrone MA Jr. Vascular endothelium, hemodynamic forces and
atherosclerosis. The American Journal of Pathology 1999;155:1-5.
32. O’Brien KD, McDonald TO, Chait A, Allen M, Alpers C. Neovascular
expression of E.selectin,intercellular adhesion molecule-1 and vascular cell
adhesion molecule in human atherosclerosis and their relation to intimal
leukocyte content. Circulation 1996;93:672-82.
54
33. Sanz J, Fayad ZA. Imaging of atherosclerotic cardiovascular disease. Natura
2008;451:953-957.
34. Durga J, Verhoef P, Bots ML, Schouten E. Homocysteine and carotid
intima-media thickness: a critical appraisal of the evidence. Atherosclerosis
2004;176:1-19.
35. Hurst RT, Daniel NG WC, Kendall C, Khandheria B. Clinical use of carotid
intima-media thickness: review of the literature. Journal of the American
Society of Echocardiography 2007, 20:907-914.
36. Bots ML, Jong PTVM , Hofman A, Grobbee DE. Left, right, near or far wall
common carotid intima-media thickness measurements: associations with
cardiovascular disease and lower extremity arterial atherosclerosis. The
Journal of Clinical Epidemiology 1997;50:801-7.
37. Furumoto T, Fujii S, Saito N, Mikami T, Kitabatake A. Relationships
between brachial artery flow mediated dilation and carotid artery intimamedia thickness in patients with suspected coronary artery disease. Japanese
Heart Journal 2002; 43: 117-125.
38. Devine PJ, Carlson DW, Taylor AJ. Clinical value of carotid intima-media
thickness testing. Journal of Nuclear Cardiology 2006;13:710-8.
39. O’Leary DH, Polak JF, Kronmal RA, Manolio TA, Burke GL, Wolfson SK
Jr. Carotid-artery intima and media thickness as a risk factor for myocardial
infarction and stroke in older adults. Cardiovascular Health Study
Collaborative Research Group. New England Journal of Medicine
1999;340:14-22.
40. Salonen JT, Salonen R. Ultrasound B-mode imaging in observational studies
of atherosclerotic progression. Circulation 1993; 87: 56-/65.
41. Chambless LE, Heiss G, Folsom AR. Association of coronary heart disease
in-cidence with carotid arterial wall thickness and major risk factors: the
Atherosclerosis Risk in Communities (ARIC) Study, 1987-1993. American
Journal of Epidemiology 1997; 146: 483-94.
42. Kablak-Ziembicka A, Tracz W, Przenlocki T, Pieniazek P, Sokolowski A,
Konieczynska M. Association of increased carotid intimamedia thickness
with the extent of coronary artery disease. Heart 2004;90:1286-90.
55
43. Ross R. Atherosclerosis: an inflammatory disease. New England Journal of
Medicine 1999;340:115- 26.
44. Junyent M, Zambon D, Gilabert R, Nunez I, Cofan M, Ros E. Carotid
atherosclerosis and vascular age in the assessment of coronary heart disease
risk beyond the Framingham Risk Score. Atherosclerosis 2008; 196:803-809.
45. Tzou WS, Douglas PS, Srinivasan SR. Increased subclinical atherosclerosis
in young adults with metabolic syndrome: the Bogalusa Heart Study.
Journal of the American College of Cardiology 2005;46:457-63.
46. Gepner AD, Keevil JG, Wyman RA, Korcarz CE, Aeschlimann SE, Busse
KL. Use of carotid intima-media thickness and vascular age to modify
cardiovascular risk prediction. Journal of the American Society of
Echocardiography 2006;19:1170-4.
47. Bernard S, Serusclat A, Targe F. Incremental predictive value of carotid
ultrasonography in the assessment of coronary risk in a cohort of
asymptomatic type 2 diabetic subjects. Diabetes Care 2005;28:1158-62.
48. Meer IM van der, Bots ML, Hofman A, del Sol AI, Kuip DA van der,
Witteman JC. Predictive value of non-invasive measures of atherosclerosis
for incident myocardial infarction: the Rotterdam Study. Circulation
2004;109:1089-94.
49. Taylor AJ, Kent SM, Flaherty PJ, Coyle LC, Markwood TT, Vernalis MN.
ARBITER: Arterial Biology for the Investigation of the Treatment Effects
of Reducing Cholesterol. A Randomized Trial Comparing the Effects of
Atorvastatin and Pravastatin on Carotid Intima Medial Thickness.
Circulation 2002;106:2055-2060.
50. Bots ML, Baldassarre D, Simon A. Carotid intima-media thickness and
coronary atherosclerosis: weak or strong relations? European Heart Journal
2007;28:398-406.
51. Salonen R, Salonen JT. Progression of carotid atherosclerosis and its
determinants: a population-based ultrasonography. Atherosclerosis 1990;
81: 33-40.
52. Handa N, Matsumoto M, Maeda H. Ultrasonic evaluation of early carotid
atherosclerosis. Stroke 1990;21:1567-72.
56
53. Jadhav SB, Jain GK. Statins and osteoporosis: new role for old drugs.
Journal of Pharmacy and Pharmacology 2006;58:3-18.
54. Scandinavian Simvastatin Survival Study Group. Randomised trial of
cholesterol lowering in 4444 patients with coronary heart disease: the
Scandinavian Simvastatin Survival Study (4S). Lancet 1994; 344:1383-9.
55. Heart Protection Study Collaborative Group. Heart Protection Study of
cholesterol lowering with simvastatin in 20,536 high-risk individuals: a
randomised placebo-controlled trial. Lancet 2002; 360:7-22.
56. Marchioli R, Marfisi RM, Carinci F, Tognoni G. Meta-analysis, clinical
trials, and transferability of research results into practice. The case of
cholesterol-lowering interventions in the secondary prevention of coronary
heart disease. Archives of Internal Medicine 1996;156:1158-72.
57. Crea F, Monaco C, Lanza GA, Maggi E, Ginnetti F, Cianflone D.
Inflammatory predictors of mortality in the Scandinavian Simvastatin
Survival Study. Clinical Cardiology 2002;125:461-6.
58. Rosenson RS, Tangney CC. Antiatherothrombotic properties of statins:
implications for cardiovascular event reduction. JAMA 1998;279:1643-50.
59. Gupta S. Does aggressive statin therapy offer improved cholesterolindependent benefits compared to conventional statin treatment? The
International Journal of Cardiology. 2004;96:131-9.
60. Baykan M. Hiperlipidemide Statinler. In: Ersanlı M, ed. Türkiye Klinikleri
Dahili Tıp Bilimleri Dergisi, Hiperlipidemi Özel Sayısı. Türkiye Klinikleri,
2006:57-65.
61. Wong WW, Dimitroulakos J, Minden MD, Penn LZ. HMG-CoA reductase
inhibitors and the malignant cell:the statin family of drugs as triggers of
tumorspesific apoptosis. Leukemia 2002; 16:508-19.
62. Mundy G, Garrett R, Harris S, Chan J, Chen D, Rossini G, Boyce B, Zhao
M, Gutierrez G. Stimulation of bone formation in vitro and in rodents by
statins. Science 1999;286:1946-9.
63. Bauer DC. HMG CoA reductase inhibitors and the skeleton: a
comprehensive review. Osteoporos International 2003;14:273-82.
57
64. Hamelin BA, Turgeon J. Hydrophilicity/lipophilicity: revelance for the
pharmacology and clinical effects of HMG-CoA reductase inhibitors.
Trends in Pharmacological Sciences 1998; 19: 26-37.
65. von Stechow D, Fish S, Yahalom D, Bab I, Chorev M, Müller R, Alexander
MJ. Does simvastatin stimulate bone formation in vivo? BMC
Musculoskeletal Disorders 2003; 4:8.
66. Samancı N, Öksüz MC, Balcı N, Arman M. HMG-CoA Redüktaz
İnhibitörlerinin (Statinler) Kemik Mineral Yoğunluğu ve Metabolizmasına
Etkileri. Osteoporoz Dünyasından 2004; 10:61-64.
67. Uysal AR, Delibası T, Erdogan MF, Kamel N, Baskal N, Tonyukuk V,
Corapcioglu D, Güllü S, Erdogan G. Effect Of Simvastatin Use On Bone
Mineral Density In Women With Type 2 Diabetes. Endocrine Practice
2007;13:114-116.
68. Iwamoto J, Sato Y, Takeda T, Matsumoto H. Effects of antifracture drugs in
postmenopausal, male and glucocorticoid-induced osteoporosis—usefulness
of
alendronate
and
risedronate
[Review].
Expert
Opinion
on
Pharmacotherapy 2007;8:2743-2756
69. Finkelstein JS. Osteoporoz Tanım, Epidemiyoloji. In: Goldman L, Ausiello
D, eds. Cecil Textbook of Medicine, 22nd edition (Türkçe). Saunders
Elsevier & Güneş Kitapevi, 2006:1547-1548.
70. Çorakçı A. Osteoporozun Tanımı, Epidemiyolojisi ve Sınıflandırılması. In:
Koloğlu S, ed. Osteoporoz. Ankara :Ajans-Türk Basın ve Basım A.Ş. ,
1998:7-23.
71. Çorapçıoğlu D. Osteoporoz. In: Erdoğan G, ed. Klinik Endokrinoloji.
Ankara: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ANTIP A.Ş. Yayınları,
2003:483-490.
72. Russell RG. Bisphosphonates: from bench to bedside. Annals of the New
York Academy of Sciences 2006;1068:367-401.
73. Russell RG, Watts NB, Ebetino FH, Rogers MJ. Mechanisms of action of
bisphosphonates: similarities and differences and their potential influence on
clinical efficacy. Osteoporosis International 2008;19:733-59.
58
74. Boonen S, Laan RF, Barton IP, Watts NB. Effect of osteoporosis treatments
on risk of non-vertebral fractures: review and meta-analysis of intention-totreat studies. Osteoporosis International 2005;16:1291-8.
75. Çorapçıoğlu D. Metabolik Kemik Hastalıkları. In: Candan İ, ed. Medikal
Tedavi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Antıp A.Ş. Yayınları, 2003:775782.
76. Rogers MJ, Gordon S, Benford HL, Coxon FP, Luckman SP, Monkkonen J,
Frith JC. Cellular and molecular mechanisms of action of bisphosphonates.
Cancer 2000;88:2961-78.
77. Lin JH. Bisphosphonates: a review of their pharmacokinetic properties.
Bone 1996;18:75-85
78. Rosen HN. Pharmacology of bisphosphonates. UptoDate;2008
79. Fleisch H. Pharmacokinetics. In: Bisphosphonates in Bone Disease: From
the Laboratory to the Patient, Fleisch H (Ed), University of Berne, Berne,
Switzerland, 2000.
80. Russell RGG, Rogers MJ. Bisphosphonates: From The Laboratory to the
Clinic and Back Again. Bone 1999;25:97-106.
81. Maricic M. New and emerging treatments for osteoporosis. Current Opinion
in Rheumatology. 2007;19(4):364-9
82. Rosen HN. Bisphosphonates in the management of osteoporosis in
postmenopausal women. UptoDate;2008
83. Russell RG. Bisphosphonates: Mode of Action and Pharmacology.
Pediatrics 2007; 119 Suppl;S150-S162.
84. Kavanagh KL, Guo K, Dunford JE, Wu X, Knapp S, Ebetino FH, Rogers
MJ, Russell RG, Oppermann U. The molecular mechanism of nitrogencontaining bisphosphonates as antiosteoporosis drugs. Proceedings of the
National Academy of Sciences of the United States of America
2006;103(20):7829-34.
85. Dunford JE, Thompson K, Coxon FP, Luckman SP, Hahn FM, Poulter CD,
Ebetino, Rogers MJ. Structure-Activity Relationships for Inhibition of
Farnesyl Diphosphate Synthase in Vitro and Inhibition of Bone Resorption
59
in Vivo by Nitrogen-Containing Bisphosphonates. The Journal of
Pharmacology And Experimental Therapeutics 2001;296:235-242.
86. Hall A. Rho GTPases and the actin cytoskeleton. Science 1998;279:509-14.
87. Ciosek CP, Magnin DR, Harrity TW. Lipophilic 1, 1-Bisphosphonates are
potent squalene synthase inhibitors and orally active cholesterol lowering
agents in vivo. The Journal of Biological Chemistry 1993;286:248323-37.
88. van Beek E, Pieterman E, Cohen L, Lowik C, Papapoulos S. Nitrogencontaining
bisphosphonates
inhibit
isopentenyl
pyrophosphate
isomerase/farnesyl pyrophosphate synthase activity with relative potencies
corresponding to their antiresorptive potencies in vitro and in vivo.
Biochemical and Biophysical Research Communications 1999;255:491-494.
89. Markowitz GS, Fine PL, Stack JI. Toxic acute tubular necrosis following
treatment with zoledronate (Zometa). Kidney International 2003; 64:281–
289.
90. Markowitz GS, Apple GB, Fine PL, Fenves AZ , Loon NR, Jagannath S,
Kuhn JA, Dratch AD, D'Agati VD. Collapsing Focal Segmental
Glomerulosclerosis Following Treatment with High-Dose Pamidronate.
American Society of Nephrology 2001;12:1164-1172.
91. Koshiyama H, Nakamura Y, Tanaka S, Minamikawa J. Decrease in Carotid
Intima-Media Thickness after 1-Year Therapy with Etidronate for
Osteopenia Associated with Type 2 Diabetes. Journal of Clinical
Endocrinology and Metabolism 2000;85:2793-2796.
92. Kramsch DM, Aspen AJ, Rozler LJ. Atherosclerosis: Prevention by agents
not affecting abnormal levels of blood lipids. Science 1981;213:1511-12
93. Delibasi T, Emral R, Erdogan MF, Kamel N. Effects of Alendronate Sodium
Therapy on Carotid Intima Media Thickness in Postmenopausal Women
With Osteoporosis. Advances in Therapy 2007;24:319-325.
94. Green JR. Antitumor Effects of Bisphosphonates. Cancer 2003;97(3
Supplement):840-7.
95. Santini D, Vespasiani Gentilucci U, Vincenzi B. The antineoplastic role of
bisphosphonates: from basic research to clinical evidence. Annals of
Oncology 2003;14:1468-1476.
60
96. Santini D, Vincenzi B, Avvisati G, Dicuonzo G, Battistoni F, Gavasci M,
Salerno A, Denaro V, Tonini G. Pamidronate induces modifications of
circulating angiogenetic factors in cancer patients. Clinical Cancer Research
2002;8:1080-1084.
97. Vincenzi B, Santini D, Dicuonzo G, Battistoni F, Gavasci M, La Cesa A,
Grilli C, Virzì
V, Gasparro S, Rocci L, Tonini G. Zoledronic acid-related
angiogenesis modifications and survival in advanced breast cancer patients.
Journal of Interferon and Cytokine Research 2005;25:144-51.
98. Carmeliet P, Jain RK. Angiogenesis in cancer and other diseases. Nature
2000; 14: 249-257.
99. Buhaescu I, Izzedine H. Mevalonate pathway: A review of clinical and
therapeutical implications. Clinical Biochemistry 2007;40:575-584.
100. Amin D, Cornell SA, Gustafson SK, Needle SJ, Ullrich JW, Bilder GE,
Perrone MH. Bisphosphonates used for the treatment of bone disorders
inhibit squalene synthase and cholesterol biosynthesis. Journal of Lipid
Research 1992;33:1657-1663.
101. Luckman SP, Hughes DE, Coxon FP, Russell RG. Nitrogen-containing
biphosphonates
inhibit
the
mevalonate
pathway
and
prevent
posttranslational prenylation of GTP-binding proteins, including Ras.
Journal of Bone and Mineral Research 1998;13:581-589.
102. Gozzetti A, Gennari L, Merlotti D, Salvadori S, De Paola V, Avanzati A,
Franci B, Marchini E, Tozzi M, Campagna MS, Nuti R, Lauria F, Martini G.
The effects of zoledronic acid on serum lipids in multiple myeloma patients.
Calcified Tissue International 2008;82:258-62.
103. Burnett JR, Vasikaran SD. Cardiovascular disease and osteoporosis: is there
a link between lipids and bone?. Annals of Clinical Biochemistry
2002;39:203-210.
104. Ritva Ylitalo. Bisphosphonates and atherosclerosis. General Pharmacology
2002;35:287-296.
105. Ylitalo R, Oksala O, Yla-Herttuala S, Ylitalo P. Effects of clodronate
(dichloromethylene bisphosphonate) on the development of experimental
61
atherosclerosis in rabbits. Journal of Laboratory and Clinical Medicine
1994;123:769-776
106. Adami S, Braga V, Guidi G, Gatti D, Gerardi D, Fracassi E. Chronic
Intravenous
Aminobisphosphonate
Lipoprotein
Cholesterol
and
Therapy
Decreases
Increases
Low-Density
High-Density
Lipoprotein
Cholesterol. Journal Of Bone And Mineral Research 2000;15:599-604.
107. Montagnani A, Gonnelli S, Cepollaro C, Campagna MS, Franci MB, Pacini
S. Changes in serum HDL and LDL cholesterol in patients with Paget’s
bone disease treated with pamidronate. Bone 2003;32:15-9.
108. Frolik CA, Bryant HU, Black EC, Magee DE, Chandrasekhar S. Timedependent changes in biochemical bone markers and serum cholesterol in
ovariectomized rats: Effects of raloxifene HCl, tamoxifen, estrogen, and
alendronate. Bone 1996;18:621-627.
109. Sato M, Gransser W, Endo N, Akins R, Simmons H, Thompson DD, Golub
E, Rodan GA: Bisphosphonates action. Alendronate localization in rat bone
and effects on osteoclast ultrastructure. The Journal of Clinical Investigation
1991; 88:2095-2105.
110. Tıkız C, Taneli F, Tüzün Ç. Postmenopozal Osteoporozlu Olgularda
Bisfosfonat Tedavisinin Kan Lipid Parametreleri Üzerine Etkisi. Osteoporoz
Dünyasından 2005;11:12-17.
111. World Health Organisation. Guidelines for Prelinical Evaluation and
Clinical Trials in Osteoporosis. 1998.
112. Siegel S, Castellan NJ Jr. Non-parametric statistics for the behavioral
sciences. New York: McGraw-Hill Inc. , 1988; Chapter 7.2: p 180.
113. Jackson B, Gee AN, Guyon Y. Hypocholesterolaemic and antiaterosclerotic
effects of tetra-iso-propyl 2-(3, 5-di-tert butyl-4-hydroxyphenil) ethyl-1, 1
diphosphonate
(SR-9223i).
Arzneimittel
Forschung
Drug
Research
2000;50:380-86.
114. Amin D, Cornell SA, Perrone MH. 1-Hydroxy-3-(methylpentylamino)propylidene-1, 1-bisphosphonic acid as a potent inhibitor of squalene
synthase. Arzneimittel Forschung Drug Research 1996;46:759-62.
62
115. Celiloglu M, Aydin Y, Balci P, Kolamaz T. The effect of alendronate
sodium on carotid artery intima-media thicness and lipid profile in women
with postmenopausal osteoporosis. Menopause 2009;16:689-693.
116. Frolick CA, Bryant HU, Black EC. Time-dependent changes in biochemical
bone markers and serum cholesterol in ovarectomized rats: effects of
raloxifene HCL, tamoxifene, estrogen and alendronate. Bone 1996;18:62127.
117. Sato M, Grasser W, Endo N. Bisphosphonates action: alendronate
localization in rat bone and effects on osteoclast ultrastructure. The Journal
of Clinical Investigation 1991;88:2095-2105.
118. Ridker PM, Hennekens CH, Buring JE. C-reactive protein and other markers
of inflammation in the prediction of cardiovascular disease in women. New
England Journal of Medicine 2000;342:836-843.
119. UKPDS Group. Effect of blood glucose control with metformin on
complications in overweight patients with type 2 diabetes. Lancet 1998;
352: 854-865.
120. Alexander RW. Hypertension and the Pathogenesis of Atherosclerosis.
Oxidative Stress and the Mediation of Arterial Inflammatory Response: A
New Perspective. Hypertension 1995;25:155-161.
121. Chobanian AV. Can antihypertensive drugs reduce atherosclerosis and its
clinical complications? The American Journal of Hypertension 1994;7:119125.
63
Download