FARKLI OLMA ÇABASININ AYNILIĞI 09 Mayıs 2005 Türsel ayrışmanın iki büyük besleyeni var: Çokkültürlülük ve öteki kavramı. Seksenli yıllar çok kültürlülüğün entellektüel tartışmalardan gazete sayfalarına, parti politikalarına ve gündelik hayata yansımaya başladığı dönemin başına denk gelir. Öteki kavramı da öyle. Söylem kendisini liberallerde, "solcularda", özgürlükçülerde kısa sürede kabul ettirir. Đnsancıdır, kapitalizmle eşleştirilen modernizme, modern olanın tahakkümüne karşı bir özgürlük ve eşitlik talebi şeklinde kurulur. Đkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan kültürel yayılmacılığına karşı yerel kültürleri koruma çabası, antikapitalizm olarak değerlendirilir. Amerikan kültürünün tüm dünyayı işgal etmesine karşı çıkmanın yolunun, yerel olanı korumak, dünyanın tek bir anlama ve açıklama modeliyle anlaşılamayacağına inanmak olduğu hemen kabul görür. Her kültürün dünyayı görme ve anlayıp, açıklama modelinin kendi içinde "doğru", "iyi" ve "gerçek" olduğu ve kabul edilip, saygı duyulması gerektiği herkese çok yakın gelir. Evet, postmodernizmden söz etmeye çalışıyorum. Kültürel görelilik bu gün insan türünün büyük bir bölümünü evrimsel sıçrama sırasında geride, hayvanlar aleminde bırakmaya hazırlanan "insanoğlu"na ahlakını meşrulaştırmak için bilimsel katkıda bulunmaktadır. Birkaç somut örnek verelim. Doksanlı yılların sonlarına doğru Güneydoğu Asya ülkelerine silah satışı için giden Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand, Đnsan Hakları ihlallerinin yapıldığı bu ülkelere neden silah ambargosu uygulamadıklarını soran gazetecilere, "bize insan hakları ihlali olarak gelen o uygulamalar, o ülkelerin kültürel geleneklerinin bir parçası, bizim kültürümüze uymaları için onları zorlayamayız" mealinde bir yanıt vermişti. Benzer şekilde Afrika ülkeleri ve özellikle Mısır'da kız çocuklarının "sünnet" adı altında üreme ve cinsel organlarının sakatlanması uygulamasına, o kültürün geleneği içinde olduğundan karşı çıkılamayacağını, bu nedenle Mısır'a baskı yapılamayacağını savunanlar hala var. Ötekinin kültürel özgürlüğü ve kendi öz kültürünü, kimliğini koruma hakkının en kanlı savunusu Balkanlar'da gerçekleşti. Birkaç ay öncesine kadar yan yana evlerde yaşayan Sırplar, Hırvatlar, Arnavutlar, Boşnaklar kısa bir süre içinde aslında birbirlerinden ne kadar farklı olduklarını keşfettiler. Bu farklılıklarının uzlaşmaz, bir arada yaşamalarını olanaksızlaştıran ve birbirinin "öteki" olarak özgünlüğünü yok edici olduğunu bir anda görüverdiler. Farklı olduklarını ve birbirlerinin varoluşları için kaçınılmaz bir tehdit olduklarını aynı şekilde anlayıverdiler. Farklı olduklarına inanma, karşılarındakini tehdit olarak görme ve varlıklarını sürdürebilmenin yolunun ötekini yok etmek olduğunu anlama biçimleri aynıydı. Sonucu hepimiz gördük. Farklılıklarını kanıtlamak için kullandıkları yöntem aynı vahşeti doğurdu. Birbirlerini öldürme konusunda o kadar aynıydılar ki, bir yaşam alanını ele geçirmek için birbirini yok etmeye çalışan türler gibiydiler. Etnisite tam da bu çok kültürlülük, kültürel görelilik ve antimodernizmin dolgu maddesi oluverdi. Etnik kültürlerin korunması ve yüceltilmesi uğraşı Amerikan kültürüne, kapitalizme karşı çıkmanın en sağlam yolu gibi göründükçe alt tür olarak kalacak olanlar için evrensel insan hakları kavramı ortadan kalkmaya başladı. Birbirlerine bu kadar kolay düşman olabilme ve birbirlerini kesebilme özellikleri aynılaşmaya başladı. Kapitalizme kalan çok kültürlülük büyük metropollerde etnik mutfak restoranlarından öte bir işe yaramadı. Daha çok parası olanlar pahalı restoranlarında daha az parası olanlar Mc Donalds tipi Fast Food etnik mutfak zincirlerinde, ne kadar zengin ve farklı kültürleri yiyip içmeye başladılar. Artık et yemekleri, sebze yemekleri gibi ayrımlar kalkıyor, Hint yemekleri, Meksika, Pakistan, Türk ve Kürt yemekleri yeniyor. Bu gidişle üst tür olacak olanlar yemekleri, alt tür olarak kalacak olanlarda birbirlerini yemeyi sürdürecekler gibi.