kavram karmaşası

advertisement
KAVRAM KARMAŞASI
ÖZET: Cemalettin Bektaş:
“İnsanlar günlük yaşantısı sırasında da birçok kavramı doğru
ya da yanlış eleştirmeye ya da bir
kavram çerçevesine oturtmaya
çalışır. Bunların nedenleri aslında fikriyatlarını bir fikrin otoritesi
tarafından yönetilmesi olarak da
görülebilir. Hakim ideolojik otorite bir emir ile insanın bütün hayatını değiştirici olabilir. Partiler,
örgütler, cemaatlerin hepsi otoriter bir hakim güçtür” dedi.
A B ST R AC T:C em al ettin
Bektaş reports ‘People attempt
to criticize correctly or incorrectly many concepts or place them
in some context during their daily life. The reason of this may
be observed as their ideas are
governed by an ideological authority. The dominant ideological
authority may change whole life
of a human with a command.
Parties, organizations, religious
sects all of them are authoritarian powers. ‘(Translated by BURDİL)
Dünyada bulunan bütün
devletlere bakıldığında vizyon
ve misyon sahibi görülürler.
Devlet çıkarlarını hep ön planda tutarlar. Avrupa ve Amerika
devletleri dünya politikalarını
kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmişlerdir. Büyük
devletlerin bu sömürgeci yaklaşımları küçük veya gelişmekte olan devletlerin de vizyon
ve misyonlarını etkiler. Çünkü
gelişmiş toplumların çekiciliği
küçük devletlerin hedeflediği
bir kriter ve misyondur. Amerika’nın süper gücü, Avrupa’nın
sözde medeniyet ve çağdaşlığı
Doğu Medeniyetleri için hep
ilgi çekici olmuştur. Büyük devletler çağdaşlaşma, demokratikleşme ve medeniyetleşme
adı altında günümüz dünyasının sömürgecilik anlayışını ortaya çıkarmıştır.
Dünya var olduğu günden itibaren savaş, barış, din,
otorite vb ifadeler eksik olmamış, insanoğlunun hayatı bu
kavramlarla şekillenmiştir. Habil’le Kabil’in kavgasıyla başlayan savaşlar günümüze kadar
ulaşmıştır. Oysaki insanoğlunun hedeflerinin başında refah
ve huzur ortamında yaşama
kavramları vardır. Bu çelişkili
durumlar her insanın mutlaka
dikkatini çekmekte ve düşünmeye sevk etmektedir. Bu düşüncelerin sonucunda ise kesin
bir kanıya varmaksızın dünyanın sadece sistematik bir çark
olduğu düşünülmektedir. Her
bireyin özel olduğu kavramı
yerine başka insanların düşüncelerini kabul ya da eleştirilmesi seçilir. Bu da biraz olsun üreten değil üretilmişin üzerine
yorum yapmamıza ve işin kolayına kaçmamıza neden olur.
İnsanların bu kolaya kaçma çabası da fikri ya da ideolojik sistematiği ortaya atanlar için bir
avantaj niteliğindedir. Hâkim
ideolojinin amaçlamış olduğu
düşünce yapısı da budur. Günümüzde bu düşünceye kapitalizm de denebilir. İnsanların
üreten değil üretilmiş üzerine
yoğunlaştırma çabası da bu
düşüncenin kendini savunma
psikolojisidir. Sovyet rejiminin
çökmesi olarak çoğu tarihçilerin birlik olduğu konu; 1990’da
Moskova’da Mc Donald’s firmasının açılması olarak kabul edilmektedir. Sosyalist bir rejimin
kapitalizme yenik düşmesinin
ilk örneği de bu olaydır.
Görüldüğü gibi aslında karşıt bir ideolojik kavramın bile
çok rahat içine sızılmıştır.
Peki ya fikir kapitaliz mi!
Dünyada kapitalizmin
etkisi altına girmemiş çok
nadir topluluklar vardır. Belki
Amazon ormanlarında yaşayan Kawahiva kabilesi, belkide kutuplarda yaşayan Eskimolar… Yaşam standartları
ne eksik ne bir fazla. Geçmişten gelen geleneklerine son
derece bağlılar. Atalarının ve
doğanın verdikleriyle yetinme. Açgözlülük, doyumsuzluk, çıkarlarını düşünme gibi
günümüzün hastalıklarına
bulaşmamış… İnsanoğlunun
olması gerektiği gibi. Acaba
onların hangisinin aklında
sonu izm’le biten bir kavram
var? Komünizm, Sosyalizm,
Faşizm, Kapitalizm… Yoksa
İzm günümüzün bir hastalığı
mı?
İdeolojilerin nasıl ortaya çıktığını bütün tarih kitapları yazarının kendi görüşlerine göre açıklamışlardır.
Sosyalist bir insan Sosyalizmden bahsederken ütopik ve
ulaşılması gereken bir kavram olarak açıklayabilir. Fakat
bu kavramın karşıt görüşü
niteliğinde ki faşizmi yerin
dibine de sokucu kavramlar
kullanabilir. İnsanların kendi fikriyatları değil de kutsal
gördükleri kavramlar neticesinde başkalarının ideolojik
kavramlarını benimsemeleri ve sanki koruma görevleri
bu insanlara verilmişçesine
sahiplenmeleri insanoğlundaki tüketiciliği ortaya koymaktadır. Üretmeyen fakat
gerektiğinde otoritenin ve
hâkim gücün insanlara dikta
etmiş olduğu bir nevi rejim
modülü. Bu sayede rejimi ve
otoriteyi elinde bulunduralar
için daha fazla güç ve iktidar
hissiyatı oluşturulur. Birçok
ülkede bunu görmek aslında
mümkündür. Hitler Almanya’sı, Stalin Sovyet Rusya’sı,
Mao Çin’i… rejimleri ne olursa olsun uygulanış tarzı aynıdır. İktidar ve güçlerini daha
fazla hissettirebilmek için ilkokul çağındaki bir çocuğa
rejimin ve liderinin ne kadar
önemli olduğu ve fikriyatlarının ömür boyu bu çizgide
olması gerektiği anlatılıp durulur. Böylece nesiller nesilleri
takip eder. Ta ki başka ideolojilerin çıkarlarıyla o ideolojinin çıkarları arasında problem çıkasıya kadar. Nitekim
de bakıldığında Faşizm hem
Sosyalizme hem de Kapitalizme yenilmiştir. Sonrasında ise
Sosyalizm Kapitalizme yenik
düşmüştür.
İnsanlar günlük yaşantısı sırasında da birçok
kavramı doğru ya da yanlış
eleştirmeye ya da bir kavram
çerçevesine oturtmaya çalışır. Bunların nedenleri aslında
fikriyatlarını bir fikrin otoritesi tarafından yönetilmesi
olarak da görülebilir. Hakim
ideolojik otorite bir emir ile
insanın bütün hayatını değiştirici olabilir. Partiler, örgütler,
cemaatlerin hepsi otoriter bir
hakim güçtür. İnsanların sınıf
toplumunu oluşturucu yargıları da geçmişten günümüze
bu kavramlar ve oluşumlara
göre değişmiştir. Zengin, fakir,
soylu, din görevlisi gibi kavramların yerine; şu partiden
bu partiden, şu cemaatten
bu cemaatten gibi kavramlara dönüşmüş durumdadır.
Aslında bunlar devletimizin
fikriyat yönünden ne kadar
zengin, bir o kadarda ideolojik fikirler üretemememiz
yönünden yoksul olduğunu
göstermektedir. Birçok ideolojik fikirler olmasına karşı ne
denli sahip çıktığımızın ortada olduğunu görmekteyiz.
Bu da kavramların içinin ne
kadar boşaltıldığının bir göstergesidir.
Download