CUMHURİYET ·ÜNİVERSİTESİ o A e •• e ILAHIYAT FJU{lJLTESI DERGiSi . Hakemli Dergi 3. Sayı, , •\<.We Diyanet 11. -<_u' . <ifrt: ıt-<; Kütüphanesi ....~ ~""' Araşrırmaları 111°'v.e'~- SİVAS -1999 HİLAF İLMİ VE İSLAM HUKUKÇULARININ HUKUKi iHTiLAFLARININ SEBEPLERİ Yazan: Pı·of'.Dr.Abdull•eriin ZEYDAN , ·ı· Çeviren: Yrd.Doç. DL Abdullah KAHRAMAN .. I- İSLAM HUKUKUNDA İHTİLAF' II- GİRİŞ 2 *C. Ü. Ilahiyat Fakiiilesi Islam Hukuku Anabilim Dalı Öğrl. Üyesi. 'ı Bu böliiııı Abdulkeriııı Zeydan'ın Bulıusu Fıklıiyye (Bağdat 1986) adlı eserinin 271-302 sayfalar arasında yer alan "e/-lf.ilq(.fi',ç-Şerillli'l-islamiyye" başlıklı ımıkalesinin lerdimesidir. 2) Miiterciınin Notu: Otedenberi islam hukukçuları arasındaki ihtilaflar bazı yanlış ve yersiz aıılamalara sebep olmuştur. Bu yanlış anlamaların giiniimiizde de bazı kimseler tarafından tekrar edilen ve en bariz olanı her fıkıh mez)ıebinin ayrı bir din gibi sanılıııasıdır. Bu yanlış anianınnın bir sonucu olarak da bazen kaç tane Islam olduğu sorusuna ıııuhalap olunmaktadır. Yani fıkhl meselelerdeki ihtilaflar birer ayrı din gibi telakki edilıııekledir. Halbuki durum hiç te böyle değildir. Nitekim terciime edilen makale okunduğunda olayın biiyle olmadığı anlaşılacaktır. Ancak biz şu kadarını ifade edeli ın ki, Islaıri hukukunda mezhep imanılarının ihtilafı modern Iıukt·ktaki doktrin ihtilaflarını andırmaktadır ve dozajında tutulan bu ihtilaflar islam hukukuna doku·in zenginliği kazandırıııaktadır. llıtilafın sebepleri bir yana ihtilal' sonucu ulaşılan her göriişiin farklı devirlerde farklı insan grupları arasında uygulanına imkanı vardır. Dolayısin bir mezhep ve fi.Iini tarafından tercih edilmiyen bir görüşiin tamamen liizuııısuz olarak ortaya konduğu söylenemez. tşte islam)ıukukuna göre yapllacak kanunlaştırıııalarda bu ihtilafııı ve doklrin zenginliğinin biiyiik "•öııeıııi vıırdır. Biz de he}n bu hususa işaret etmek hem de bahseıtiğiıııiz yanlış anlmııaları bir ölçüde de olsa beı'lanıf etmek için konunun uzmanı tarafından yazılmı~ bir ımıkalenin terciime edilip yayınfanmasını uygun gördiik. Ancak lerciiıııeye bir katkı sağlaması ve· konuya biitiinliik . kqzandırıııası amacıyla aşağıdaki hususlara işaretin de yararlı olacağını uıııit ettik. ILM-I HiLAF'IN TANlMI: lstinbat olunan bir şer'i hiikıııü muluılifinin hedıııinden (iptalinden) korumak için şer'·i delillerin alıvalinden bahseden bir ilimdir. (B k. lsıııail Hakkı lzıııirli, flm-i Hilqf; s. :ı. Bir başka tanını için lık. Katip Çelebi, Ke,~fiı 'z-Zilllllll, 1.721.) Bu ili ın bazan Cedel ilmi ile karıştırılmaktadır. Ancak aralarında fark bulunmaktadır. Zira ccdel. ıııuhaliflenlen birinin ya da ikisinin birden, söz, göriiş veya durumlarını ileri siiriip savunanık, ba~kalarını ikna edip fikirlerini kabul ettirmeye çalışınalarına denmektedir. Hilaf ilmi ise,. fıklıi göriişlerden hangisinin daha i~abetli olduğunu ortaya çıkarmak için karşılıklı deliller ileri siirme ilıııi olarak lıınıııılanııııştır. (Bk. Cabir Alvani, Islam'da flıti/1(/' Um/ii, s. 22.) Bazı alimler ise cedel ilıııini,"batıl da olsa" ıııiidafaa edilmek istenen bir şeyi ıııiidafaa, hak da olsa çiiriitiilıııek istenen bir ~eyi çiiriilıııe p;iicüııii veren iliımlir, diye tanıııılaıııışlardır. (Bk. Cürcani, Ta'r(fill, s. 20) llıı tanııııa güre. cedel ilmi hilaf . il\ııin~en daha genejdir. ILM-I lllLAF'IN DOGUŞU: Bu ilmin doğuşu çok eskilere dayanımıktadır. Hallahi laf ilminin doğuşu fıkıh ilminin doğuşu kadar eskidir denebilir. Ancak islam hukuk tarihçileri hi laf ilminin der! i toplu olarak Debusi (V .432) ile başladığını söyleıııektedirler. Ne· varki bu, Debusi' den önce eser verilmediği anlamına gelmez. Hatta Debusi'den önce bu iliıııle ilgili pek çok eser verilmiştir. Fıkıh ilminin doğuşu ile birlikte o devrin aliınieri bilgi birikinıleri ve kiiltiir seviyeleri nisbetinde farklı ictihatlarda bulunmaya dolayısıyla da ilıtilaf etmeye başlaıııışlanlı. Dört •meşhur mezhep iıııaıııına kadar durum biiyle devanı etti. Daha sonra onlar etrafında geniş kitleler oluştu. Bu kitleler sözkonusu !)lezhep imanılarından dilediklerini taklide yöneldiler. Bu duruııı hilal'ın ıncerasını değiştirdi. Onceki alimler şer' i· deliller hususunda ihtilal' ederken mezhep nıiintesipleri ıaklit etmekte oldukları mezhep iıııaınlarınııı usuliiniin ve buna bina etlikleri furu fıkıh hiikiiıııleriııin doğruluğunu diğer mezhep ıııüntesiplerine karşı savunımıya yöneldi. Biiylecc ıııezlıep mensupları arasında büyiik ve çetin ıııiinazaralar yapılınaya ba~ladı. Zira her ıııczlıep ıııiinlcsihi kendi usuliinii oluşturmuş ve onlara uygun fıkhi içtihatlar ortaya koymuştu. Ve her nıezlıebin usul ve içtihadı Abdullah Kahraman 274 1-İbn Teymiyye (V.728) şöyle demiştir: "Allah Teala bize icnıa ve ittifakı emretmiş, ihtilal' ve tefrikayı ise yasaklamıştır." 3 ibıı Teymiye'nin dediği, Kur'an'ın söylediği ve sünnetin getirdiğinin ta kendisidir. Zira Yüce Rabbimiz "Hepiniz toptan sımsıkı Allah'ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın ... "4;"Kendilerine apaçık deliller gelelikten sonra tefrikaya ve ihtilafa düşenlerden olmayın .. .''5. şöyle büyurımışıur: BLI konuda f.:Iz.Peygamber'den pekçok hadis nakledilmiştir. Bunlardan bazıları Şöyledir:" ... ihtilaf etmeyin, şüphesiz sizden öncekiler ihtilaf etti ve helak olduli."; " ... Allah'ın eli cemaat ile birliktedir. Kim cemaatten ayrılırsa cehenneme girer7." Kur'an ve sÜnnette yer alan bu ve benzeri nassların ortak noktası şudur: İttifak ve birliği em retmek, ihtilaf ve tefrikayı yasaklaınak. III- İHTİLAF VE HİLAFIN ANLAMI 2-İHTİLAF baŞkalarından ayrı eşitsizlik anlamına ( J)\::;.:.1) sözlükte; halinde, görüşünde ve sözünele bir yol tutarak bir şey üzerinde ittifak etıııenıektir. Aynı şekilde da gelir. Buna göre her şey eşit olmadığı si:ırece farklı ve değiŞik olur. Hİ LAF ( J~) Arapça'da "h-1-f' kökünden gelip zıtlık anlamındadır. Hilaf, ihtilaf ile aynı anlamdadır. Ancak ondan daha kapsami ıdır. Çünkü hilaf, zıt anlimıındadır. Her ne kadar birbirinin zıddı olan ikişey birbirinelen farklı iseler de her farklı iki şeyin birbirinin zıcldı olması gerekmez 8. 3c.İhtilafın Teiim Anlamı: İslaın hukukçularına göre ihtilaf, dünya ve ahirette eder9. insanı sıkıntıya düşüreıı veya saaclete ercliren, elin ve fikir ayrılığını ifade · 4~Hilafm Terim Anlamı: İslaıiı hukukçularının ıerıninolojisinde hilaf, . ihtilafla eş anlamlıdır: Fakat imam Şatıbi"muvafakat" adlı kitabında hilafın şer'i deliliere uyarak Şari'in maksadını araştırmaktan değil de saptırıcı hevadan kaynaklandığını söylemiştir. Bundan dolayı,- tıpkı İslam hukukunda sıhhati kesin olan eınirlere muhalif olan şey dikkate değer bulunmadığı gibi- hilaf terimi de dikkate değer bulunmaz. (pek kullanılmaz). Şatıbl'ye göre ihtilaf, hakkında kat'i (kesin) nass bulunmayan, ictihada ortaya koyduğu görüşlenlir. Ya da Şatıbi'nin bir dayalı nıeselelerde ınüctehitlerin kendince sahih. sağlanı ve tutarlı idi. Bu ihtilaflar bazan ŞaJ'ii ve Hanefiler bazan da diğer Hatta bazan aynı mezhep 'ali ınieri arasında aynı meselede farklı göriişler ortaya konulur olmuştu. işte ihtilafa komi olan !ılı meselele re "lıilq{iya(' adı veriliyor ve h u meseleler ilmi hilal'ın da konusunu oluştunıyonlu. (B k. Kat ip Çelebi, 1, 721) lslluıı lıukuk tarihçelerinin ifadelerine göre, hilaf ilmi ilc ilgili teliller lıicri 2. asırdan itibaren başlaınıştır . Zira o dönemde bazı alimler sahabe ve tabiine ait farklı görti~. fetva ve nakilleri kendilerine ait ıııtistakil kitaplarda topluyorlardı. Mtiçtelıit imanılar dönemine gelindiğinde onlar fıklıi ıııes<:leleri ortaya koyarken öncekilere ait farklı görUşleri delilleriyle birlikte zikrediyorlanlı. · Bu ilııilallı ıııcselelerc keüdi tercihlerini ekliyorlardı. (Bu konuda yazılıııış eserlerin özel bir listesi için bk.Aii cş-Şcrbeci ve Kasım Nuri'nin Ehıı Abdullah Mulıaııııııed b. Abdurrahman edDiıııeŞki'nin Ralııııetii'I-Umnıeti fi ihtilafi'I-Eimıııe adlı esere yazdıkları iiıısiiz, s.l7.) 3) Mec:1i1eu '1-FetaVtc, XIX, 16. 4) Al-i inıran; 3/103. 5) Al-i iıııran, 3/105 • 6) Al-i iınnııı, 3/105 7) Tirmizi, Fiten: 7; Nesai, Talırinı: 6. 8) lbn MUnzir, Liswıu'I-Arab. 1. 430vd; Rağıb el~lsfalıani,e/-Mı({i·ec/at. 674. 9) Şatıbi, ei-MIIVt({iıkat. IV, ll O, 144vd. ıiıezhepler arasında olmaktaydı. Hilaf' İlmi 275 başka ifadesiyle ihtilal·, bazı delillerin kapalılığı ve o del.illerin farkında sebebiyle müctehitlerin na:z;arında çelişen iki (ihtimale de) açık taraf bulunan meseleler hususunda ortaya çıkan durumdLir1°. olmayı~ı arasında S-Gerçek ~u ki, hilal· ve ihtilal· lerimlerini imaııı Şatıhi'nin benimsediği gibi birbirinden farklı düşünmek hiç bir dayanağını göreınediğiıniz ve Şatıbi'ye ait bir dunııııdur. Halbuki İslam hukukçuları /ıi/qfve i/ıtil(!fi aynı anlamda kullanırlar. Buna giire ihtilal", (söylenen doğru, yanlış ve şaz giirüşii giizardı ederek) ictilıad meselelerinde İslam hukukçularının üzerinde ittifak etmediği şeydir. İbni Teymiyye'nin şu siizü bu kullanııiılara bir örnektir: "0, fıkıh usUlünde !zi/qf ve mezhep (görüş) sahibi olanların kendisine meylettiği pek çok kıyasdan daha kuvvetlidir" 11 . "Bunun gerekmediği hususunda alimler arasında bir hilaf yoklur. .. "12 İ.Haldun da Mukaddime'sinde şöyle der: "Bil ki, şer'i delillerden çıkartılmış olan bu fıkıhta mLictehitler arasında anlayış ve giirüşlerinin değişik olması sebebiyle bulunması mutlaka gerekli olan çok ihti1t!(vardır13_ İ.Teymiyye ve i.Haldun'un siizlerinden anlaşılıyor ki, hilal· kelimesinden maksat, değerini, doğruluğunu, ve yanlışlığını göz önüne almaksızın İslam hukukçularının ortaya koyduğu göri.işlerdir. İşte ihtilaf'ııı anlamı budur. IV- İHTiLAFTAN ALIKOYMANIN FAYDALARI: Cı-Mademki İslam, icma ve ittifakı emredip, tefrika ve ihtilafı yasaklıyor o halde bu emir ve yasak bazı hususlara işaret eder. Bunlardan bir l<ısmı şunlardır: a-İ-htilaf, insanlar arasında bulunması mümkün bulunması imkansız olsaydı islam hukuku onu yasaklamaz olan bir şeydir. Eğer ve miikelleflerclen onun olana düşmekten nelıye ıek terkini ve ona düşıııemeyi istemezdi. Çünkü imkansız boş bir şeydir. Hakim olan Allalı ise boş şeyi eınretmekten ınünezzehtir. b-İlıtilaf bulunması ve insanlar tarafından yapılması mrııııkün olan bir şey olunca ondan korunulması da mümkündür. Aynı şekilde onun zıddını yapmak da· ııırıınkrındrır ki bu da ittifaktır. Çiinkü, İslam hukuk usullinden bilinmektedir ki, teklif (yükümlülük) ancak güce göre yapılır veya imkansız olan teklif edilmez. c-İlıtilaf, İslam hukukunda yasaklanmış olunca aynı şekilde kötülenıııiş demektir. Zira (İslam hukukunda) yerleşik bir prensibe giire, istisna olan durumlar hariç kötüleme (zem) ancak (bir şeyiıi) yasaklanmasından sonra gelir veya ona yakın olur. 4-İhtilaf, yasaklanmış ve kötülenmiş olunca kiııı ona düşerse veya ona o mesuliyet altına girer ve ona ceza gerekir. Aynı zamanda bu, kötülenen yasakları işleme hususunda şer' i bir kaidedir. karışırsa V- SORULAR: 7-Dediğiıniz gibi mademki ihtilafın, bulunması ve kendisinden konınulması mümkündür, o halde o, yasaklanınıştır, kötlilenmiştir; ihtilal· eden cezaya uğrar. Biz burada insanlar arasında ihtilafın bulunmasının imkan sınırını soruşturuyoruz; yani ihtilal· ~ız ını bulunur yoksa çok ımı? Gereklilik ve katiyyet derecesine ulaşır. mı? Aralarında olan şeylerde müslümanlar ihtilafın dışında kalırlar ını kalmazlar ını?. 10) şaıılıi, a.g.e, IV, 110, 144vd. ll) ılın Tcyıııiyye. /Hen111111 Fl'IIIVII, XX, 42. 12) Ilm Teynıiyyc, a.g.c, 111.117 (Buralarda İbn Tcyıııiyye hilal" Ll) llın Haldun, n.g.e, 456. . ıcriıııini kullannıı~ıır.) (Miilerciııı) Abdullah Kahraman 276 . :ıhtilaf \ bir türlü müdür yoksa çeşitli midir? Büti.in bu ilıtilaf çeşitleri kötiilenıni~ midir? Yo.ksa ·bir kısmı ını kötülenıniştir? İlıtilafın sebepleri nelerdir? :Iıtilaftan korunmak mümkün müdür? İhtilaf edenler cezalandırılır ını? Bu sunllerden başka bu konuda pek çok sual akla gelmektedir. . Gerçek şu ki, bu konu oldukça gen iştir. Basit bir araştırmanın veya bir dergideki makalenin bunu kapsaması mümkün değildir. Bu genişlikten dolayı konuyu küpsanılı bir şekilde ele almayı bir başka fırsata bırakıp konunun sadece bir kısınını ele almayı tercih ettim. i VI- İHTİLAFIN MEYDANA GELMESi A-İNSAN TABİATI 8-insanlar, şekil, suret ve renk bakımından oldukça farklıdırlar. Öyle ki, ve cisiınlerine ait hususlarda tamamen birbirine benzeyen iki kişi bulmaınız imkansızdır. Aslında bu farklılık, Allah Teala'nın kudretinin büyüklüğünü gösteren en büyük delillerdendir. Kur'an-ı Kerim bu farklılığa işaret etmiş ve bu farklılığın Allah'ın kudretini gösterdiğine dikkat çekmiştir. Allah (c.c) Şöyle buyuruyor. "Yer ve gökleri yaratması, dil ve renklerinizin ayrı olması onun ayetlerindendir 14." eşkal insanların farklı oluşu, şekil ve suret sınırında kalmayıp bunlardan daha önemli olan, kabiliyet, meyil, yöneliş, akıl, zeka, idrak, tabiat ve huylarına; ayrıca insanı meydana gçtiren diğer önemli unsurlara da uznnır. Bu sahada irisanların farklılığı gerçekten büyüktür. Onu tamaınıyHı aniayıp kavraması zor, belki de imkansızdır. Kişi bizzat kendisi nefsinin kıskançlığını ve onun meyillerini onda çalkalanan yöneliş, tepki, değişim, rıza, kızgınlık, sevgi, yadırgaına, yönelme ve geri durma gibi çağrışunları tamamen idrak edemez. B Lı sebeple Peygamber (S.A.V) çoğu zaman şÖyle dua ediyordu: "Ey kalpleri döndereni kalbimi iman iizere sabit kıL" İnsan kendini anlatmak (niteleınek) ve içindekileri tamamen açığa vurmaktan gerçekten acizdir",,.dediğim zaman bunlarda abartma yapmış olmuyorum. Bu korkunç farklılıKlar, yine ilahi kudreti gösteren biiyük delillerdendir. görııie 9-İnsanlar arasındaki bu farklılıklara (ihtilaf) görüş, düşünce, inanç, hakkı ve idrak etme kolaylığı, hakka koşma, ondan uzaklaşma, omi sevıne, ondan yüz çevirme, ona uygun ve aykırı yaşama hususundaki l~ıklılıklar (ihtilaflar) da eklenmiştir. Öyle ki, bazı. insanlar, hakkı göriııe hususunda şiddetli körlük derecesine ulaşır da biiyük yaratıcıyı inkar eder. Bazı insanlar ise yaratıcıyı inkar hususunda israr eder. onun haricinde inek, taş, ağaç ve insana tapınınayı kabul ederler. İşte bu, ahmaklık, c;ehalet ve sapıklığa kaymalda insan tabiatının korkunç istidat ve· kabiliyetinin sınırını gösterir. Şüphesiz, insanlar arasındaki görüş, düşünce ve inanç hususundaki ayrılıkları dünya ve ahirretteki qedbahtlık, mutluluk ve farklılık takip eder. B-İHTİLAF GEREKLİDİR 1O~Anlattığımız bu ihtilaflar, insanın oluşum ve .yaradılış'ının gereklerindendlr: Eğer Allah (c.c) dileseydi insanları bir fotoğrafın nüshaları gibi bir tek şekilde yaratırdı. Fakat Allah bunu dilemedi. Çünkü eğer Allah Onu yapsaydı müşahade ettiğiırı.iz bu insan olmazdı, o başka bir cins olurdu. Allah Teala şöyle buyuı'uyor: "Eğer Rabbin dileseydi insanlan tek bir ümmet kı/ardı. Fakat, Rabbinin merhamet ç~tikleri bir yp.na insanlar, hala ayrılıktadırlar. Esaseli onları bunun içi11 1 14J Rum, 30/.22. 277 Hilaf ilmi yaratmtştt r15 ." Razi, tefsirinde bu ayetin izahını yaparken şiiyle diyor: Bu ayette kasdolunan, insanların din, ahlak ve işlerinde far~lı olu~udur 10 . Allah c.c, şayet dileseydi aralarında farklılık ve ihtilaf olmaksızın insanları bir tabiat bir düzen ve bir kabiliyette yaratırdı. O zaman onların da inanç ve düşünce fai·klılığı olmazdı. Fakat Allah c.c bunu dilemedi. (İnsanı ihtilafa uygun bir tabiatta yarattı). Çünkü bu, yeryüzünde bulunan insanın tabiatından değildir. Onları şu anda oldukları durunıda yarattı. Yanıtılıştaki farklılık, insanları apaçık bir gerçekte (bile) ilitilaf etmeye götürür. Bu güçlü ihtilnftan ancak, Allah'ın ralınıeti kendisine ula{ıp, hakka ulaşabilenler kurtulur. Her ne kadar kendi aralarında ihıilafa düşen batıl ehliyle ihtilaf etseler bile, onlar hak ta ihtilaf etmezler, aksine itti fak edeler 17 . el-Acurri şöyle demiştir: Alialı (c.c) kitabında yarattıkları arasında dilediğini hidayet etmesi ve dilediğini saptırması için ihtilafın gerekli olduğunu bize bildirmiştir. Sonra ayet şiiyle devam etmektedir: "E.~er Rabbin dileseydi insanlan tek bir ii mmet ktlardt ı 8 ." . 1!-Burada şunu hatırlamak gerekir ki, insau tabiatı ve onun· ihtilafı hususundaki sözüm üzden, bütün zaman ve şartlarda ·kayıt ve şartsız ihtilafın var olacağı kasdedilmemektedir. Aynı şekilde bu söz, bir zamana kadar da olsa insaıılar arasında ittifakın imkansız olacağını ve aralarındaki gerçekte ittifak etmelerinin mümkün olmadığını da ifade etmez. Ancak bununla kastedilen şudur: insanların idrak meyil ve tabiatlarındaki farklılık, şartları ve sebepleri bulunup engelleri ise bulunmadığı zaman insanda güçlü ihtilafa yeterli bir kabiliyet meydana getirir. Fıtrat bozulmadan kaldığı müddetçe insanlar gerçeği anlar ve bu husustaki ihtilaf sebeplerini ortadan kaldırırlar. Çünkü Alla(~ (c.c) insanları Zatını tanımaya ve gerçeği anlamaya kııbiliyetli olarak yarnA:mıştır. Allah ve Peygaı:nberin boyurdukları bunu gösterir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Ey Muhammed! Hakka yönelerek kenditıi Alla/ı'm· insanlara yaradtltşta verdiğine ver. Zira Alla!z'tn yaracltşmda bir değişme yoktur. işte dosdoğru din budur, fakat insan.lann çoğu bilnıez.ler19." Peygamber (a.s) da şöyle buyuruyor: "Her do.«an lslanı.fitratı üzerine doğar, (sonra) annesi ve babast onu yaltudileştirir, ltristiyanlaşttnr veya mecıısileştirir. Bu ltayvatım uzuvca ym'rusunu noksanstz. doğunnasmd benz.er. O uzvu kesmedikçe onda bil" eksiklik görüyor nııısunuz? 20 " İşte bu, kazanıp kaybetme sebep ve şartları bu)uıiduğu zaman insanın afiyeti kazanıp ve sonra kaybetmesindeki kabiliyetine benzer. geı:ektirmesi C- MÜSLÜMANLAR ARASINDAKİ İHTiLAF 12- İnsanlar arasındaki ihtilaf.-açıklaclığımız yönüyle-tabiatlarının gereği ise bu miislünıanlara sirayet edip başkaları gibi onlar da ihtilaf eder mi? Aslında Allah ve ResulU bizi ihtilaftan sakındırıp ihtilaf edene karşı tehditte bulunmaktadır. Fakııt Hz. Peygamberin .de bir hadisinde tehdit yollu buyıırduğu gibi ıni.isliiınanlar arasında da ihtilaf mutlaka bulunacaktır. Hz. Peygamber şiiyle buyuruyor: "Sizden öncekilerin yolww karış kanş, arşm arştn uyacaksii/IZ. Öyle/d, mtlar bir kelerin eleliğine girsesiz de onlan takip edeceksiniz. J,Jediler ki, Ey Allah 'tn ResulU bunlar !ıınstiyan ve ya/ıııdil:er midir? Hz. Peygamber de, ya kim? diye cel'ap l'erdi. " 2 1 Bir ba~ka hadis ise şöyledir: "Yahudiler yetmişbir .firkaya, lunstiyanlar yetmişiki 15) Hud, 11/118. 16) Razi, Tefsir, VIII. 76. 17) Bk Sıddık Hasan, Fetlıu'/-Beywı Fi Makasulı'l-Kur'wı: Scyyid 18) el-Acurri, Ki ta/m ',ı--Seri 'a, 14. 19) Rum, 30/30. 20) Müsliııı, Kader: 25. 21) Bulıari, l'tisaııı: 14: Miisliın, ilim: 6. l<ulııh, Fizila/, XII, 149. Abdullah Kahraman 27~ .firkaya aynldt. Benim iimmetini ise yetmişiiç .firkaya uynlacak"~ 2 Bu hadis gösteriyor ki, ihtilal' bizden öncekilerin acleticlir. .. 13-' O halele denebilir ki, mademki bu sakıııcnlı şeyin- ihtilal'ın-bulunacağı peygamberin haber verdiği gibi Allah'ın bilgisi dahilindedir. O halele ihtilaftan sakındırnıanııı hikın(,'!ti nedir? Cevap: Meydana gelecek olan ihtilal· bütün ümmeti kapsamaz. Zira peygamber (a.s) şqyle haber vermiştir: Üı\ımetimden bir taife devamlı hak üzere bulunı•r. Kıyamet kopana kadar onlara ıııul ılefet edenler onlara zarar veremez." 2l Şüphesiz ihtilaftan sakındırınadan bu tnife istifade eelecek ve luik ' üzerinde ona ynpışarnk, t1ncla ihtilal' etmeden ittifak etmiş olarak kalacaklardır. Bunun gibi Allah,'ın sevmediği bir şey olan ihtilnfı ve sevdiği bir şey olan icmaı aynen bilmek ve Allal/ın bize haber verdiklerinin olacağını doğru kabul etmek, şeriatın liaberleriylı' müslümanda kesin bilgi meydana getirdiği için bunların hepsi ·müslüman için hayırlıdır. Sonra bu sakınCiırııın, Peygamberlik mesajının kapsamına dahildir. Bilindiği gibi her ne kadar bu ıııes<~jın içeriğinden bir kısmına insanlarc-a uyulmayacağı /.,lah tarafından bilinmiş olsa bile bu mes<~jı tebliğ etmek peygambere'gereklidir. Sonra sorumluluk ve onun gerektirdiği ceza ancak tebliğ ve ,;orkutmaclan sonra olur. Allah (c.c) bu hususta şöyle buyuruyor: "Biz peygamber göndermedikçe az.ab etnıeyiz. " 24 insanlar bir delil üzerinde hareket etsinler diye . onları ihtilaftansakındırmak ve onlara ihtilafı yasaklamak gereklidir. VII- İHTiLAF. VE İHTİLAFÇILARIN ÇEŞiTLERi A- İHTİLAFIN ·ÇEŞİTLERİ 14-Demiştik ki, (şartları ve sebepleri bulunduğu zaıııan) insanlar arasındaki ihtilaf, insa.ni tabiatlarının ve huylarının icabı olarak bulunur. Bundan dolayı da ihtilaf eelilmesinde garipsenecek bir şey yoktur.Ancak bu ihtilal', ihtilafın bütün çeşitlerini ve ihtilal' edenlerin .tamamının kötlilencliğini ifade etmez. Aslınci<J bu. konu izaha muhtaçtır. Şer'i nassltır ve ihtilafçıların durunılarının araştırılınası sonucu ortaya çıkınıştır ki, ihtilaf üç kısmıdır. 1-Henı ihtilal' hem ele ihtilaf ecleniı1 kötülendiği ihtilal'. 2-Hem ihtilaf hem ele ihtilaf edenin 3-Caiz olan ve ihtilaf edenin ise övüldi.iği.i ihtilaL mükafatlanclığı ihtilaL · J-Kötüleııcıı İlıtil af IS-Bu da birkaç çeşittir. Kötülenen ihtilaf çeşitleriıün en kötüsü, kafirin ihti lafı dır. Zira insarilar, Allah' a inanan ve inanmayan, Allah' a ve kitaplarına inanan ve inanmayan olarak kısımtura ayrılır. Kur'an-ı Kerim bir çok ayet-i Kerinıede bu ilı'tiltlf<i işaret etmiştir. Şu ayet bunlardaıi biridir: "işte bunlar Rableri hususunda lıaslm!aşan iki /ıasımdır.. .'' 25 . İbni Kesir bu ayetin tefsirinde, "Bu iki lıas1m ... ile nıüiııin ve kafirlerin kastoluııduğunu söyltjnıiştir. Bunun da Mücahit ve Ata'dan nakledildiğini ifade etmiştir. Aynı zamanda bu, Keşşaf salıibinin (Zenıahşeri'nin) kavlidir ve Razinin tercih ettiği giirüşliir. Çünkü Razi şöyle demiştir: "Ayette kastolunan, ınü'nıiıılerin topluluğu ve ceinaatleri ile kafirler topluluğu ve oların ceınaatleridir.'Her ne kadar kafirlerin \amamı buna dahil olsa 22) Mtinavi, Fevzii'I-Kt~~lir. ll, 20. 23) Bulıari, Hmiıus: 7. · 24) lsra, 17,15. 25) Hac,22/,19. Hilaf ilmi 279 bile yine de durum böyledir26. Açıktır ki, kafirler ıııliminlere muhaliftir ve ihtilafları da çok kötülenmiştir. 16- Müslüman olup da kötü arzularına 'uyaıi',(ve bu sebeple ihtilaf edenlerin) ihtilafı da kötülenen İlıtilaftan sayılmıştır. Zira bunlar kötü arzularına nisbette "heva ehli" diye isimlendirilmişlerdir. Yani onlar nefislerinin hevasıyla, batı! (yanlış) ve fasİto (bozuk) yorumlarla(te'vil) gerçeğe muhalefet ederler ki bu te'villeri mliminin net'si ancak kendisine de heva karıştığı zaman kabul eder. Haricileı' bunlardandır, Zira 'ön lar, Kur' ani arzuları doğrultusunda te' vii ettiler, ehl-i sü~net'in üzerinde bulunduğu hakikate muhalefet ettiler, onlardan ayrıldılar ve kanlarını helal saydılar. Haricileri kötüleme ve savaşla da olsa onların şerlerini defetmj.'! hususunda, bir çok Hadis-i şerif varit olmuştur. Bu hadislerin özeti şudur: Kişi, i badeti çok olsa bile hevasına uyduğu zaman sapıklık gafletine düşer. Bundan dohıyı İbni Abbas {r.a) kendisine Hariciler'in namaz ve ictihatları anlatılınca şöyle dedi: "Onlar, Yahueli ve Hırıstiyalardan daha güçlü içtihat yapıyor değillerdir. Halbuki Yahudi ve Hıristiyanlar bu içtihatlarına rağmen sapıklık ~izere icliler27 ." · Bid'at ehline gelince, umumiyetle onlar, Allah ve Resulünün meşru kılınadığı şeyleri [slam hakkında söyleyenlerdir. Bundan dolayı İslamın adetlerine ve şeriate muhalif olurlar. Dini bir terim olarak bi'dat; Allah ve Rastilli'nün teşri' kılınadığı (hüküm olarak koymadığı) şeydir. Bid'at; yiice İslam dininin mübah görmeyip ve bağlayıcı bir tarzda eınretmediği her şeydir. Fakat Allalı'ın vacip ve helal kıldığı ve şer'i delillerle emredildiği bilinen şey, Allah.' ın ortaya koyduğu eline dahildir. İster bu, Peygamber (s.a:v) devrinde kendisiyle amel edilsin isterse edilmesin. Fakat kendisinden sonra onun emriyle kendisiyle an!~l edilmiş olanlardan olursa (o da dindendir.) Bunun misali: Mürted (elinden dönen) ve hariciterin öldüri.ilme~idiı'. İşte bu, Peygamber'in sünnetindendir, sünnetin dışında değildir. Hulefa-i Raşidin'in sünneti (uygulaması) de dindendir. Çünkü Peygamber · (s.a.v) ona uymayı eınretmiştir28. · 17-Köti.ilenen ihtilaf'ın bir çeşidi de, İslam mezheplerini taklit edenler (çeşitli ınezheplere mensup olanlar) arasındaki ihtilaftır. Öyle ki, bu ihti/af, onları mezhep görüşünün doğru, ona muhalif olanın da kesinlikle sevkeder. Sonra da bu durum onları dağınıldığı artıran ve söz birliğini bozan tehlikeli sonuçlara götürür. Mesela: Mezhepçe kendilerinden ~yrı olan'ın arkasında namaz kılmamak g.ibi. Çoğu kere iş geçmişte olduğu gibi bu ınünazara ve husunıete varır. Şüphesiz ihtilafın bu Ç!'!Şidi kesinlikle kötülenmiştir ve anlamı. yoktur. Çiinkii, İslam mezhepleri ancak, Kiır' an ve siinhetteki elini (şer' i) nassların yoni.m(tefsir) şekilleri ve şeriat esaslarına göre hi.iki.im çıkarmaktan ibarettir29. Miislümana lazım gelen, Allah'ın indirdiğine ve Peyga,mber (s.a.v)'in beyan ettiğine uymaktır. Müslüman bunu kendi başına anlamakt~n aciz olduğu zaman ona, imamlarının vera, clürüstlük; doğruluk ve fıkhi bilgileri malum olaıi muteber İslam mezheplerinden birine tabi olmak caiz olur, vacip alımız. Bu mezheplerelen birini taklit eden mukallide gereken, bu mezhebi doğruya yaklaşması ve Allah'ın dinini tarif etmesi itibariyle taklit ettiğini bilmektir. Bu .kaynak sadece mukallitlerinin seçtiği bir mezhebe mahsus değildir, ancak müslüman ümmetin hak ·kendi tabi oldukları yanlış olduğu inancına 1 26) lbıı Kesir. Tef~ir. lll. 212; Zeıııahşeri, Keşşaf, lll, 15; Razi,T~fsir, XX V.~ 1 27) ei-Acurri, '28 · 28) ei-Acurri. Kitalw \1·-Seri 'u, 14. , . 29) Bir başka ifadeyle, islam hukuk mezhepleri, şahöa, zamana. bölgeye ve sosyal şartlara giin meydana gelen olayların islama uygun çöztiıııiintin lıtiytik ölçüde kendi devirlerine ait olmak iizer, o devirlerde ya~aymı isluııı hukukçuları tarafından ıırıaya konıııasınd:)ll iharellir.(ıııtiten;iııı) ,, 'Abdullah 280 ve ictihada ehil olanları arfjsında dağılnııştır. Bir ınukul.l,ide, 1Kahramaıı kendi mezhebinden başka bir mezhebe tabi olanı yadırgaması asla uygun olımız. Veya ona mezhebinden dolayı düşınanlik etmesi, onun taklit ettiğini kesinlikle bat ıl' sayması, arkasında nan1az kılınaması doğru olmaz: Bilmiyor mu ki, selefi salihin-ki taklit ettiği imam da onlardan biridir- aralarındaki fıkhi ihtilaflara rağmen birbirlerini'n arkasında namaz kılıyorlardı. · 18-Kötüleneıı ihtilafın diğer bir kısniı da bir mezhebi taklit ı::denlerle taklicli yadıİ·gayan diğerleri arasındaki ihtilaftır. Bazan mukall it, sünnetle sabit olan bir uygı.İiaı1ıayı mezhebinin görüşü (o yönde) olmadığı için tı=:rkeder. Ruku'a giderken ve kalkarkı;:n elleri kaldırmak gibi. Sünnete uyan, taklitçiyi ayıplaı·. Taklitçi ise mezhebinin görüşii böyle olmadığı gerekçesiyle ilgili .hadisi kabul etmez. Sünnete uyan ayıplamasıııı artırır, ona katı davramr, çoğu kez onq salclırır ve onu terk eder. Çoğu kere iki gruıf arasındaki husumet, yasaklanan davranışlara yol açar. İşte bu sebeple tefrika yasaklanmış, ittifak ise istenmiştir. Elleri kaldırmak ise namazni şekil kısmıııdan (h<;'!y'etinden) oh.ıp rükünlerinclen değildir. Bu şekli yerine getiren gayet gÜzel bir iş yapmıştır. Mevcut sünnet-i nebeviyyeye uymuştur. Terkeden ise bilmediğinden dolayı ınazur olmalıdır .. Fakat bu (mesele) husuıneti, düşmanlığı ve haraını işieyenin ayıplandığı gibi şiddetli bir şekilde ay'ıplamayı gerektirmez. Ancak, mezhep imaınının (bundan sonra açıklayacağımız gibi) geçerli bir özürden ,dolayı bu sünneti almadığına inanınakla beraber, bu gerekçeyi gösterme'hususul)da açıklama lütfunda bulunması gerekir. Mukallit, bu gibi işlerele (ki elleri kaldırmayı misal verdik) başkasının uygulamasıni kabul etmezse, o kişiyi terk etmesi, (onunla ilişkiyi kesmesi) ona düşmanlık etmesi caiz olmaz. Zira bir araya gelmek ve kaynaşmak dinen vacip olan şeyler cüınlesindendir. Bir ıııüstahaptan dolayı ise bir vacibi terketmek caiz değildir30_ Kötülenen ihtilafın bir kısmı da İslaıiı hukukçuları ile ıntıtasavvıtlar arasında . gördüğümüz ihtilaftır. İslam hukukçuları, kalbin tezkiye (manevi teınizlik)ve · arındırılınasının lüzunıu ve kalple ilgili çeşitli durumlar hakkıııda tasavvufçuları tasavvüfçıilar da İslam hukukçularının batına (iç aleme) önem vermeyip; zahire .Yapışmalarını ve bazan fıkıhçılık için bir ölçü bulunmadığını fıkıhçılara karşı onları yaclırgarlar. iki taraf arasındaki bu ihtilaf, bu yönüyle çoğu 'sürerek tarafları tefrika, birbiriyle ilişkiyi keserek buğuzlaşma ve köti.ilenen kendilerine layık olmayan bir.seviyeye götürür. · ileri kez, İlıtilafta 2-Beğerlileıı İhtilaf 19-Müsli.imanlarıll' ınüşrikleı:e olan muhalefeti, şer' an (dinen ve hukuken) övülen :ihtilatlardanclır. Çünkü onlara muhalefet, mi.isli.iımınların hak olan dinlerine sarıiniaları nın gereklerindendiL islam şeriatı, mi.işriklere muhalefeti emretmiş, · onlara benzemeyi yasaklamıştır. İster İslamın emretmesi ve yasaklaması kesin ve bağlayıcı veya menclup ve müstehap biı' ta'rzcla olsun isterse o emir ve yasaklama, kafirlerin zahir halleri, adetleri, arzuları ve batıl inançlarıyla ilgili husüslarda olsun 1 30) Bilindiği ·iizer,e naına~da iftitalı tekbirinin dışındaki inıikal ıekbirleriiıde elled kaldırımı konusunda Hz. Peygamber'den iki ayrı uygulama nakledilıııiştir. Bir rivayeıe göre Hz. Peygamber bu tekbirlerde.de ellerini kaldırmış diğer bir rivayete göre ise kaldırıııaıııış yahut önceleri kaldırsa da daha sonra bu uygulnınayı terketmiştir. Konu Hanefiler ile Şafiiler arasındaki esas tartışmalı noktalardan biridir. Hanefiler intikal tekbirlerinde elleri kaldırıııaımı uygulamasını ·esas alırken) Şal'iiler elleri kaldırma yönündeki uygulamayı· siirdürıııektedirler. Her ikisinin de dayandığı hadisler vardır. Ancak bu mesele namazın farzlanndan olıııayıp siinııetlerindeıı'dir. Dolayısıyla ilgili tekbirleri alırken ellerini kaldıranın da kaldırınayanın da naımızı hozulımız. Aksine her biri bir siinneti yerine getirdiklerinden ötürü sevap kazanırlar. Bu sebeple bu gibi meseleleri haddinden fazla büyütüp husuıııet sıııı'rııia vardırmaımık gerekir. (ıniilerciın). 281 Hilaf ilmi farketıııez. · Yüce Allah şöyle buyurıııaktadır: "Sonra seni emirde//. bir yol (şeriat) üzerine ktlchk. Ona uy, bilmeyen/eri//. boş arzu/anna uyma. Onlar, Allah 'dan yana sana birfayda Ferenıez/er. Şüphesiz z,alinılerin baztst baz.tstntn do:1·tudıır. Allalı ise sakuwnlann do.1·tudur" 31 . (Ayette' geçen) "bilmeyenler" in içerisine, Allah.'ın şeriatine (dinine) ımıhalefet eden herkes girer. "Boş arzular" içerisine ise boş- olarak her şey ve ıııüşriklerin batı! dinleı'inin gereklerinden olup iizerlerinde bulundukları zahiri durumlar ve buna tabi olan hususlar girer. N~bi (s.a.v) güneş doğarken ve batarken namaz !olmayı, kafirlerin bu vakitıe güneşe seeele etmeleri sebebiyle yasaklaııııştır. Her ne kadar müslümanlar yasaklanan benzeme niyetiyle bunu yapmasalar da görünüşte onlara (kafirlere) benzeıııeleri yasaklanınıştır. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "Kim bir kaFnıe benzerse o ondandtr." Yani İbni Teyıniyye'nin dediği gibi, kendilerine benzediği iilçüde onlardan olur. İmam Ahmet, müşriklerin bayramlarında bulunımının meknılıluğuna delil getirdi ve şöyle dedi:" Bayramlarında onlara benzenilnıez, bayramlarında davetlerine icabet edilmez ve onlara yardım edilmez. Fakat, (bundan dolayı) elini bir masiahat veya zaruret için onların zalıir yaşayışlarıncla müşriklere muhalefeti terk etmekcaiz olur. İbni teymiyye şöyle diyor: " Şayet müslüman, harp olmayan küfür diyarında veya harp diyarında (claru'l-harbde) olsa, zaruret olduğundan dolayı zalıir yaşayışlaFında kafirlere muhalefet etmekle emroluııınaz. Bilaids kişiye uygun olan, bir dini masiahat olduğu zainan zahir yaşayışlarında bazan onlara iştirak etmesiclir. Oı~ları eline davet veya onların zararını miislUii1anlarclan def etmek ve bunlar gibi uygun olan maksatlarda onlara uymak caizdir3 2 . arzuladıkları 20- Övülen ilıtilafın bir kısmı da müslümanların calıiliyet dönemine ait (yahut o döneminkine benzer olup günümüzele uygulanan) adet, gelenek, ibadet ve bayramiara muhalefet etmeleridir. Zira Allalı (c.c) şiiyle buyurmaktadır: "(Ey Peygamber lıantnılan) Yerlerinizde otunut eski calıiliyede olduğu gibi açtltp saçtlmaytn .. Buhari-ınüslim'in rivayet etteği bir hadiste ise şöyle buyurulnıuştur: "Yanaklara 11uran, cepleri yaran l'e ca!tiliyye d(ll'ast güden bizden değildir " 34 . Müslümandan istenen, cahiliyye hareketlerine ımıhalefet etmek oiLıiica, bu (muhalefet) o liiliyatı teı:ketmekle, ondan uzaklaşıııakla ve ondan yüz çev'irirıekle :·:n. gerçekleşir. Kim cahiliyye fiilierini ilıya eder, ister ve ona günaha düşmüş, İslam şeriatine/clinine muhalefet etmiş olur. çnğırırsa büyük bir • Hadis-i şerifte buyurulmaktaclır ki: "Allah' ı n en çok buğz ettiği ut~rup insan vardır: Harama sapan, İslamcia cahiliyye acietini arzulayarı ve haksız yere akıtmak için bir insanın kanını isteyeiıclir." Hacliste geçen "bağa'~!ıl(-eliınesi, İstemek ve murat etmek aıılaınırıdadır. Kim İslamcia calıiliyye adetlerirıcferı'15'i'ı: şeyi yapmak isterse bu hadisin kapsamına girer. Cahiliyye alletinelen maksat, ibadet ve eliğer şeylerde onların acletlericlir.. Calıiliyye işlerini "sünnet" kelimesiyle ifade etmek, kelimenin sözlük anlamının aslında var.dır~·'i. · 3- Caiz/Mal,bul Olan İlıtilaf 1 ·. 21-Bu da, ihtilaf ve ictilıaclın caiz olduğu ictilıadi ıııesele)ercle nıüctehit, ınüfti, hakim ve fıkıhçıların ihtilafıdır. Bu ilıtilaf kat' i nass bulunmayan yerlerde olur. Caiz olan ilıtilafın pek çok delili olup bazıları şunlardır: 31) Cusiye, 45/18 32) bıı Teyıniy.ye, itaimu·s-.nmll'l-liıiisrakim, 176-177. 33) Ahzab, 33/33. 34) Bulıari, Ceııuiz: 3H; Mllsliııı, iınuıı: 165. 35) Miiıınvi, Feyzu '1-Kadir ,'ier1w Cami u 's-Sa/Iir. 1, 81. ı', Abdullah 282 K~hraman . 1~Peygamber (s.a. v) den gelen öir sahilı hadiste şöyle buyurulınuştur: "Hakim hükmedip içtihad ettiğinde isabet ederse iki sevap alır, hata ederse bir sevap aJır36." Hadis şu açıdan delildir: Bır ker~ h<\çliste ınüçtehidiıı hata edebileceği ifade edilmektedir. Bumin ınanası şudur: isaı:i·et edenle hata eden ınüçtehit arasında ihtilııfı.n bulunııiası mümkündür. Zaten fiilen de ihtilafın bulunınasıyla bu imkan gerçe~leşıniştir. Hadis-i şerif ınüçtehidlerden ihtilaf edene y.aı1i hata edene ve isabet edeııe sevabın bulunduğunu ortaya koymuştur. Bunun manası şudur: ın"i.ictehitlerin ihtifafı caizdir, makbuldür. Çünkü, sevap,. :.ötülenen şeyi yapınaya bağlanmaz. Bu ·gayet açıktır. ·. · · 2-Sahabe, peygamber (s.a.v) zamanında ihtilaf etti. Beni Kureyza'da ikin'di eda etmeleri. için onlara verdiği emri anlamada ihtilaf etmeleri gibi. Bazıları ikindiyi, vaktinde yolda kıldılar, bazıları da vaktinden sonra Beni Kureyza'da kıldılar. Peygamber (s.a.v) onların yaptığını öğrenince gruplarından hiç birini yadırga:madı. Bu gösterir ki, onların ihtilafı caizdir/makbuldür. naın.azını ,, . 3-Sahabe-i Kinim- Hulefa-i Raşidin de onlardan olduğu halde ictihat etmişlerdir. Ve onlardan hiç biri bu ihtilafı yadlrgamadı. Bunun makbul bir ihtilaf olduğu onların icınasıyla sabit olmuştur. .. · 4-Sahabe asrından sonra ve bu güne. kadar İslam hukukçuları, kimseyi yadırgaınadan, ictihadi ınes'elelerde ihtilaf etmeye devanı etmişlerdir. Bu gösteriyor ki, ümmetin icınaı (icına-i ümınet) ile bu ihtilaf, caizdir 4-Caiz . Olan İhtılafin, Şartları 22- Caiz/makbul olan ihtilafın fıkhı ve hüküm çıkarmayı bilen basiret ehli İslam hukukçularınca yapilmış olması şarttır. Yani fıkıh. ve usul-i fıkıhta karadaştırılınış .ictihat şartları· kendilerinde tam olarak bulunan müctehitlerin ictihat ve ihtilaflarının, görüş ve ictihadın caiz olduğu, hi.ikmü üzerine kat'i delil bulunmayan fer'i ınes'elelerde cilması gerekir. Çünkü mıssın bulunduğu yerde ictihada ce vaz yqk~ur37. Müctehitlerin gayesinin-baş.ka değil hak ve doğruya ulaşmak olması gere~ir . .l3ı~pdan dolayı-ibni Hazın'ın dediği gibi "Salıabeyi ihtilaflar.ından dolayı kötüiefiıek doğru olmaz. Çünkü onlar Hakkı:aradılar ve ona ulaşmak için çalıştılar, ·oı;ılar ınükafatlaqdırılınışlardıı: .. :ıs" Müctehitler, Hakka ulaşmak için güçlerinin yettiği en son gayreti sarf ederler. Onlardan birisi sarf edilen gayrette noksanlık yapıp sonra da muhalefet ederse onun muhalefeti, kötülenıniştir. Şer'i delil biHndiği zaman vey~ az bir gayretle bilinmesi mümkün olduğu zamanietihat (çaba) hususund.a noksanlık gösterınesi dolayısıyla muhalifin ınesuliyeti art.ar. Belki bı:ı durumda onun muhalefeti, kendisinden sarfetmesi ; istenilen gayreti saıi'etınesi hususundaki noksanllğına işaret (kaı·ine) olur. Fakat şer' i delil gizli (hafi), kapalı ve onavakıf olunınası .veya ulaşılını:,ısı zor olduğu zaman durum bunun tersinedir. Bu durumlarda delilin gerektirdiği hususa muhalefet eden müctehidin sözü, elindeki• gayreti sarfetmesine rağmen, ona ulaşınaya ·muvaffak olmadığına işaret olur. Ve yine ihtilafın tefrikaya, uzaklaşmaya ve 36) Buhari, l'tisanı: 21; Miisliııı, Akdiye: 15. . ·•. . ' 37) Burada ıniiellil', nassın bulunduğu yerde·ictilıNt yoktur, dcmişse de bu ifade mutlak olarak doğru değildir. Zira hakkqıda nass bulunan hus~slarda da ictihat yapıldığı bir gerçektir ve yapılan ictihatlann. önemli bir kısmını bu hususlar oluşturıııaktadır. Belki bu ifadeden miiellifin kastı şudur: Siibuıu ve delaleti kesin olan hususlarda ictihada gerek yoktur. Kalllı ki bu hususlarda bile ictihat yapılabilmektedir. Zira naslarm zah'irinin uygulanması problem oluşturduğu, zaman makasıdu'ş­ Şeri'a.denilen nassların ruhundan hareket etme şeklindeki ictihadın alanı baztın sulıutu ve delaleti kesin ııa.~slar olıııaktadır. (Milterciın). ' · 38) ltın Hazm, Usufu'I-Ahkam, 645. '· ··. Hilaf İlmi 283 kalpleri n ayrılığına götürmemesi şarttır. ·Çünkü, bu gibi işlerin meydana gelmesi, ihtilaf edenlerin veya onlardan bir grubun kalplerine hevanın karıştığına clelildir. Bundan dolayı, her iki tarrifbazan da ikisinden biri§bmuhalefetine binaen uzaldaşma ve tefrikaya sebep olduğu zaman kötüleı:ıir. Sahabe-i. Kiram, -bilindiği gibihükmettikleri veya fetva verdikleri ictihadi mes' elelerde 4ı1ti laf etti ler fakat kalpleri ayrılınadı biİakis birbirine ısınmış olarak ls:aldı. E.-MAKBUL OLAN İHTILAFA DÜŞKÜN (HARİS) DEGİLİZ 2-Bu ihtilaf, ihtilafın caiz olan kısımdan olmakla beraber biz ona düşkün ve ona teşvik de etmiyoruz. Fakat böyle bir ihtilaf olduğu zaman da onu garip karşılamıyoruz. Bunun sebebi .ise: ictihadi. meselelerde bile şüphesiz ittifakın İlıtilaftan daha hayırlı olmasıdır. ihtilaf ne kadar da caiz olsa ona teşvik etmek ve düşküo.olınak caiz olılıaz. Çünkü bunun manası, kaselen meydana gelmesini caiz görmektir. Bu da şer' i deHlin gereğine muhalefeti caiz görmektir ki, bunun sonunda ihtilaf meydana gelir. Bu ise kesinlikle batılclır. Yine sadece doğruya ve hakka ulaşınayi hedefiemek caiz olan ihtilafın· şartlarınciand ır. Bu da ihtilafın meydana gelmesini teşvik etmeye uy·gun düşmez. değiliz VIII-ÜMMETiN iHTiLAFİ RAHMETTiR ·· · 24~Bazılarıiıı;1.zikretiikl~rl'i:ıir hacli~le, bizim görüşümüze itiraz edilebilir. O hadis şuduı" "0fiımetinzin ilıtilafı ralımettir. 39 " Zira bu hadisten, ihtilafa düşkünlük· ·ve teŞvik anlaş1.lıi·. Çünkü rahmetteki espri ona ve sebeplerine düŞkün olmaktır. ihtilaf ise rabmetin sebeplerindendi'r. İşte bunun tamamı, "Biz ihtilafa düşkün değiliz ve ona teşvik etmiyoruz"şeklindeki sözümüze aykırıdır. Ancak bu itiraza iki yönden cevap ·verilebilir: Birinci yUn: Bu hadis, salıili değildir. Se!ıavi şöyle demiştir: Bazı alimler bu hadisi çok zayıf senetlerle ·bazıları ise zayıf senetle ·ınürsel olarak zikretmişlerdir 40 . İbni Dibağ l'llş-Şeybani de şöyle demiştir: Aliınierin çoğu bu hadisin aslının olmadığını söylemiştir. Fakat Hattabi bunu Ga1'ibii '!-Hadis 'inde istidraclen (dolaylı olarak) zjkrederek kendisine güre aslının olduğunu hissettirnıiştir41 . İmam Sübki'niıi değerlendirmesi ise şöyledir: Hadisçifere göre, bu rivayet ınaruf (ır.ıeşhur)değildir, ne zayıf, ne de uydurma bir senetle onu bulamadım, aslının olduğunu zannetmiyorum. Ancak bu bir kimsenin sözü olabilil·. Belki dır. birisi "üinmetimin ihtilafı rahme.ttir" deyip, bazıları da onu alarak, hadis zannetmiş ve peygamberin sözü saymıştır. Hala inanıyorum ki, bu hadisin aslı yoktur. Bunun asılsız olduguna rahinetin ihtilafetmemeyi gerektirdiğini bildiren ayet ve sahih hadisleri e delil getirilmiştir42 . Suyuti Cami u 's-Sağir"incle şöyle demiştir: Bu hadisi Nasr el-Makdisi, el-Hııcce'sincle ve Beyhaki Risaletii'l-Eşari'sinde senetsiz olarak zikretıniştir. Huleymi, Gazi Hüseyin, İmaınü'l-Haranıeyn ve diğerleri bu hadisi nakletınişlerclir. Belki bize ulaşınayan bazı hadis hafızlarının kitaplarında tahriç edilmiştir. Münavi, Suyuti'nin şu sözüne bağlı olarak şöyle demiştir: "Sübki şöyle deınişti.r ... (ve ondan zikrettiğiıniz sözünü nakletti). Sonra da Münavi şöyle dedi: Hafız el-Iraki, bunun senedinin zayıf olduğunu söyleınişclir4 3. Bu asrın ınuhaddisi üstad, şeyh Muhammed Nasuruddin ei-Eibani ise şöyle cleınişdir: Bu hadisin aslı yoktur. ibni Hazın'dan nakledileliğine göre, o bu hadis batıl ve 39) Aclııni, Ke,~fiı'I-Hqfit; ,64. . 40) Selıavi, el-Makastdu'I-Hasene, 26-27. 41) lbn Di bağ eş-Şeybani, Temyizu'tTayyib mine '/-Hadis, 85. 42) Alıısi,Tefsir, IV, 24. 4:f!'M.Unavi, Feyzu'I-Kadir, 1, 212-213. 1 .\ 284 Abdullah Kahraman ınekzuptur, c)emigtir44 . Buna göre, hadis salıih değildir veya çok zayıftır ki bunun gibisiyledelil getirilmez. Delil getirmeye elverişli de değildir. •. 1 Ikinci yön: Bununla delil getirıiıenin salıilı olduğunu farz etsek bile, o zaman bundan kast olunanı, "Müctehitlerin ictilıadın caiz olduğu yerlerdeki ihtilriflarına" hamletmek mümkün olur. O zaman da böyle bir ilıtilaf o ınüctehitlere ve ümmete rnhmettir, (denilebilir). ilıtilaf eden ınüçtehit alimiere ilıtilafın rahmet olması, zikrettiğimiz hadise göre isabet ettikleri kadar sevap alınaları dolayısıyladır. · ilnıııet için rahmet olmasına. gelince: Şüphesiz müctelıitlerin ilıtilafı, ancak ictilıat ettikten sonra olur. Müctehitlerin, ümmetin yüzyüze geldiği hacliselerden hakkında açık delil ,olmayan hususta şer' i ahkamı bilmek için yaptıkları ietihat ise, İslam huktıkunda teşvik edilmiştir. Çünkü ümmet, bütlin işlerini d(izenleme noktasında . ve işlerini idare etmekte İslam hukukunun· geniş salıasında ve 'çerçevesinde yürümeye başlayacaktır. Onun bu çerçeveele yürümesini sağlayacak olan ise nas ve ictilıattır. Bunlar ise Allalı Teala'nın rahmetine vesiledir. Müctelıitlerin teşekküre layık ictihatlarından sonra ihtilaf etmeleri nde, delillerini ve görüşlerini açıklamaya bir vesile vardır. Ve bö.ylece o görüşlerin mukayesesİ, Allah'ın Kitabı ve Rasülü'nün sünnetine en çok benzeyen (uygun olan)in bilinııı.esi mümkün olur. Bu sebeple ele bu görüşe ,qyulur. Şüphesiz Allah' ın Kitabı• ve Ruslll if nün sünnetine en .pyguıı olan görüşe uymak Allah'ıll rahmetine bir vesiletlir. Çünkü güç ve imkan dahilinde olan ancak budur. \ IX-MÜCTEHİTLERiN . iSABETSiZ GÖRÜŞLERİNİN iSABETLi VE OLANI 25"Madeınki müctehitlerin ihtilafı caizdir. O halde onların bütün görüşleri ve gerçek sayılır mı? Ve onların lıepst isabet etmiş midir, etmemiş midir? Bazıları, bu sorulara olumlu cevap vererek ınüctelıitleri n bütün görüşlerinin gerçek ve doğru olduğunu ve her birinin isabet etmiş olduğunu kabul etmiştir. İmam Şa'rani, ei-Mizanü'I-Kübra'sında bunu açıklamış ve savunmuştur. Zira o, nıüdelıitlerin görüşlerinin insanların dindeki kuvvet ve zayıflığına göre, onların durumlarına şiddet ve hafiflik getirrryenin dışında kalmayacağını söylemiştir." Mizan'ınmukadclimesincle Şarani şöyle demiştir:" Şeriat alimlerinin görüşleri, her insanın seviyesine yakın, en yakın, uzak ve en uzak arasındadır, ve onların görüşlerinele bildiğimiz kadarıyla şeriatın/İslamın dışında hiç bir görüş yoktur. İslam; iman ve ilısan derecesinde farklı olsalar da şeriat ııurunun'ışığı onları kaplar ve kuşatır. Daha sonra Şa'rani şöyle demiştir:" Onhırın giirüşlerinden hiçbirinin, ölçünün iki mertebesi (olan) şiddet veya hafifliğin dışında olduğunu göremezsin. Şüphesiz şeriat genişliğinden dolayı onların söyleeliklerinin hepsini kapsar"45. doğru 26-İslam hukukçularının çoğu -her ne kadar kesin delilin bulunmaması sebebiyle biz onu kesin olarak bilmesek de- görüşlerelen sadece birinin doğru olduğunu kabul etmektedir. Sahabe-i Kirnm(r.a)'ııı bir losıııı diğer kısmını, ilıtilaf ettikleri zaman huta ile itlıam ederdi. Eğer her müctelıidin ictilıadı doğru olsaydı birbirlerinin hata yaptığını söyleyemezlerdi. Sonrtı görüşlerin sadece biri gerçek olunca, her ınlictehid, bir başkasıyla ihtilaf etm.iş olmasına rağmen isabet etmiş sayılır mı sayılmaz mı? Bu mesele ile. ilgili görüşler: Denilmiştir ki, isabet eden bir tanedir .. Çünkü iki ayrı ve doğru görüşlin olması mümkün değildir ve isabet eden ancak doğru göı 2 üşün sahibidir. Ve \ . · 44) Elbaııi, Silsiletü'/-aluulisü'd~daif'e ve'l-mevi:ır'a, 76. 45) Şa;nıııi, el-Mizllll, l, 2-6. · Hilaf İlmi 285 yine elenilmiştir ki, her ne kadar doğruya birisi ulaşmışsa dıi her müctelıit isabet etmiş sayılır. Çünkü sahabe-i Kiramın bir losmı diğerinin görüşünü yaclırgasa da yine de bazısı bazısını isabet etmiş sayıyordu. Sonra çeşitli mi.ictehitlerin hata ettiğini söyleyenler, hata edenlerin günalıkar olması gerektiği hususunda ihtilaf ettiler . Bazısı onların günahkar olduğunu söylerken, bazıları da hataları miktarınca onların günahkar olduğununu söylemişleı:clir46 . 27-Meselelerin hepsindeki kesinlik, şu hadisten elele edilmiştir: "Hakim, hükmedip ictilıat ettiğinde isabet ederse, ona iki sevap !ıata ettiği zaman da bir sevap 1Ytrdu47." Bu hadis şu noktalara işaret eder: 1-Görüşlerclen 2-Doğruya bir tanesi doğru eliğerleri yanlıştır. isabet eden müctehit "musip", isabet edemeyen ise "muhti" (hatalı)clir. 3-Hata eden müctehide "ona bir ecir vardır" delili gereğince günah yoktur. Zira sevap günahla beraber olmaz ve onun sevabı halasından dolayı değildir. Çünkü hataya sevap verilmez. Ancak müctehicle vedlen sevap hakikatı araması ve ona ulaşmak için gayret sarfetmesinden dolayıdır. İmam Şafii (r.a) şöyle demiştir: "Hataya nıükafaat verilmez. Çünkü hiç kimse elinele hata etmekle emrolunnıamıştır. Kişi ancak ulaşanıaclığı hakikatı aradığından dolayı ınükafatlanclırılır. Yine şu ayet, ." .. hata ettiğinizele sizin için günah yoktur fakat kalplerinizin kasclettiğincle günah varclır.48" Hata eden müctehiclden günahın kalktığına delalet eder. 4-Müctehitten istenen, ictihat etmesiclir. Bu onun görevidir. Ona ulaşınaya müddetçe ictihaclmcla doğruya isabet etmesi ona farz kılınmış değildir. Çünkü Hadis-i Şerif, ona isabet etmeyi vacip kılmamıştır. Ancak ictihacla gü'cü yettiği halele onu terkettiği zaman günahkar olur. Kişi doğruyu bilme ve hakkı idrak etmeye güç yetiremediği halele ictihat ettiği zaman bu acizliğine rağmen ictihatla emreclilıııiş olmaz. Çünkü doğruyu bilebilmek şartıyla içtihatla emredilnıiştir. Onun ictihadı, bir işte hatalı bir görüşü gerektirdiği zaman onunla an~el etmesi gerekir. Şer'an bununla emredildiği veya isabet ettiğinden dolayı ,değil, ancak şeriat ona ictilıaclının onu ulaştırdığı ile amel etmesini ve bilmesi mümkün olanla amel etmesini emretmiş olmasmdan dolayı böyledir. O ancak doğru gördüğü görüşe güç yetirmiştir. Onun gücü doğru görüşü bulmaya yettiği için onu bulmakla emrolunmuştur. Bu göstermektedir ki, kıble hususundıı ictihat edenler, dört cihete doğru namaz kıldıkları zaman, kıbleye isabet eden kesinlikle bir kişidir, ama hepsi emrolclukları şeyi yapmışlardır ve üzerlerinelen günah kalmıştıı: .. Bilemeyenlerelen ise kıbleyi tayin etmek düşmüştür. Her birine vacip olan , ictihattan sonra gücünün yettiğini yapmasıclır. O da "bu Kiibe yönüdür" diye kanaat getirdiği taraftır. Zira o, bilmeye gücü yetmek şartıyla doğruyu bulmakla emrolunmuştur. Bu durumda kıbleyi bulamadığı müddetçe doğru olduğuna inandığı ile anıel etmekle yükümlüdür. Ve yine bu durunıda onun kıbleyi tayini, güç yetirebilmesi dolayısıyladır. Yoksa İslam hukukunun onu mecbur tutması güç yetiremecliği dolayısıyla değildir49. 46) lbıı Abdilbcr, Camiu Muı·tı/ilkat, 11,81; lbıı 47) Buhari,İ~ tisaın:21. 48) Alızab,33/5. 230. Beyani'I-ilmi ve Fadluh, ll, 89; Gazali, l'!-Musta.\/il, ll, 363.vd. Şatıbi;ei­ Abd u' ş-Şek ur, Pevatillll 'r-Ralwmut. ll, :ıso vd. Şevkan i, lr,mdu '1-Fu/wl:·s. ..··· 49)ibıı Teyıniyye, M.Fetava, ll, Şevkani, lrşadu'l~/iliwl. 231. 27-30; ilm Abdurnbbilı. Camiu"l-ilm, IJ.HlJ; · Ilm Hazın. e/-lllkam, 648; Ab{lullah Kahramdn 286 ·X- İHTiLAFIN SEBEPLERi ı. • ... A- Mezmuiu Olan ihtiHıfm Sebepleri: 28-Bu sebepler, cebalet, heva ve bağy (haddi aşmak) diye özetlenir. Bu sebepler bir araya gelir ve bunlardan en kötü suret ve şekildeki ihtilaf doğ11ı:. Bazan kötüleı'ıen ihtilaftan ayrılik çıkar·ve bu, ihtil;ıfçı.ların günaha girmesine ve helakine 1 ·· -· . sebep olur. ı-Haddi Aşmak (Bah) 29-Bağy, haddi aşmaKtır. Ibn Manzur şöyle demiştir: Her şeyin haddinden yüpmak, bağy'dir. Bu esasa göre alimler bağy'ı şöyle tanıııılamışlardır: Bağy, bozgunculuk istemek, zuluin, haset, kibirlenme ve yalandır. Çünkü bu şeylere bulaşan istenilen .sınırı aşmıştır. K.Kerim, bağy'ın elıl-i kitabın içine düştüğü kötülenen ihtilafınsebeplerinden ol~uğunu açıklamışdır. İster bu ihtilaf kendi araları~da olsun isterse müslümünlarla aralarıcda olsun farketmez. Allah c.c şöyle buyurmaktadn·: "insanlar bir tek ümmet idi, Allalı peygamberle;·i ınüjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi/ inpınların. ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında­ hüküm vermek için oıııdrla birlikte doğru kitaplar gönderdi. Ancak kitap verilenler kendilerine belgeler geldikteri sonra aralarında ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler. Amıh insanları ayrılığa dUştükleri ·gerçeğe kendi izni ile eriştirciL Aıia,ıı dilediğini doğru yol~ iletir5°. "Allah. katında yegane din, iSLAM' elir. Ancak, kitaJ~ verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ilıtiı·as yiizündeıı. ayrılığa düştüler. Allalı 'm ayet/erini, kim inkar ederse bilsin ki Allah, hesabı çabuk görür. sı" İbn Kes'ir, tefsirind,e bu ayetle ilgili olarak şöyle demiştir: Yani, bazısı .bazısına karşı 1 • . . haddi aştı, birbiri.ne sırt çevirmeleri, buğz ve hasetleşmelerinden dolı;ıyı doğrucia ihtilaf ettiler. -Bazısı, diğer bazısının kendine olan buğzunu, -yaptıklari doğru bile · .olım- aralarında var olan bütünsöz ve'fiillerdeki ihtilafa yordu5 2 . fazlasını . . ~ . ., 30-Bazan ınüsliimanlar arasında bu gibi köti.ilenıniş, beğenilmiyeil'lş veya buna benzer qir-şey bulunur. Bu da tefrika ve köti!lenıniş ihtilafa sebep olur. Çünkü, insanlı:\~ıni tabiatın da, zulümetme kabiliyeti, haset ve bozgunculuk yolu ile de olsa yer· yUzifnd~ yücelik (hakin;ıiyet kurma) arzusu vardır. Bunların hepsi·, bağy'in alametleıfın'dendir. Müslümanlar arasında bulunan bağy'ın şekillerinden biri de, bir grubunjc!hiz ve meşru olan bir işi ~apması diğer grubun da haddi aşarak birinciyi yadırga·masıdır. Ezan, kamet, kunut, istiftalı duası, cenaze naı.nazı, bayram namazları ve bei1zeri çeşitli ibadetlerde olduğu gibi ... Bu ibadetlerin hepsininşekil ve yapılış tadi ıneşrudur, caizdir. Ancak bunlarla ilglli 53 görüşler efdaliyet hususunda olui:i meşruiyet hususunda değildir. Fakat bağy sebebiyle bazısı bu ibadet ı,:eşitleri~~e kendiniı;ı_seçip'yaptığını yapmayanı yad.ırgar. Bu yadırgaınayla yetinme:z:, bilakjs ona düşmanlık besler ve ondan uzaklaşır böylece de da kötülenen ihtilafa düşer, 1 Yine mi.j~lüınanlar arasında bulunan bağy'in şekilleri~1den biri de her grubun birbirinde l:iı,ıluiüfn doğru ve yaniışı tenkit etınesidir. Bu ise tel'rika n; kötülenen ihtilafa seb~p olur. Çünkü her topluluk, diğerini, benimsediği doğruyu iyi bilmesiyle beraber onun kabul ettiğini yadırgadığından dolayı haddi aşan kimseler olarak kabul eder. \fe bu onu kendi yanlışını yadırgamaması sonucuna götürür. ' 50) Bakrıra, 2/213 51) Al-i lınran, 3/19. 52) lbn Kesir, Tefsir,, 1,354. 53) Baknı·a, 2/113. . Hilaf İlmi 287 Bağy' in bu şekline şu ayet-i Kerim e delalet etmektedir: "Yahudiler, Hristiyanlığm bir temeli yoktur, Hristiyanlar da yahudilerin bir temeli yoktıır dediler.. _54~· ·Bu ayet bağy'in alanıetlerinden olan bu beğenilmeyen davriınışta her iki topluluğu da kötülemektedir. Bu durum kısmen ınüslünıanlai· arasında da görülmektedir. Mesela: Mutasavvıflann, zahire aşırı düşkünlüklerinden dolayı islam hukukçularını yadırgadıklarını görürsün. İslam hukukçuları da mutasavvıfları batına olan düşkünlüklerinden dolayı yadırgarlar. Her grup, piğer grubun benimsediği doğru ve yan~ışı .yadırgar böylece de diğerinin gittiği yolun bozuk olduğunu söyler bu da taratları kötülenmiş ihtilafa sevkeder ve taraflar arasındaki buğz ve tefrikayı artırır, galeyaıuı getirir. Bunun yegane sebebi, haddi aşmak ve her grubun diğerinin yanındaki gerçek ve doğruyu itiraf ederek, insaf göstermeınesidir. Herkesin boyun eğmesi gereken doğruluk ölçüsü, şüphesiz Kur' an-ı Kerim v·e sünnettir. Taratların yanında bulunan ve Kur' an ile sünnetin doğruluğuna şahitlik ettiği şey gerçektir ve doğrudur. Kur'an ve sünnetin doğruluğuna şahitlik etmediği şey ise batıldır. Şüphesiz İslam, organlarin yapılan ve zahir nınelleri getirdiği gibi kalple yapılan ve batıni(ınanevi) anıelleri de getirmiştir. · 2-Heva 31 -He va ise, nefsin arzuladığı, isyan (maşiyet/günah) ve şehvet gibi şeylerdir. Heva, Ku"!"' an-ı Kerimele hep kötülenir tarzdh zikredilmiştir. Hevanın kalbe karışınası, nefsin batı! olan isteğine kalbin de uymasına sebep olur. Böylece, hevasına uyan hak ~hliyle kötüfenmiş olan ihtilafa girişir. Peygamberlerle yahudilerin yaptığı ihtilaf bu kabildendir. Nitekim All.ah Teala şöyle buyurmaktadır: "Ne zamanki, Allalı katuıdan onlara kendilerinde olalll tasdik eden kitap geldi ki, onlar bundan önceleri inkar edenle,re kaJ§l kendilerine yardım gelmesini bekler/erdi. Bildikleri gelince onu inkar ettiler. Allalı 'm laneti inkr:p; edenlerin üzerine olsıuı 55 " O yahudiler, şüphesiz gerçeği biliyor ve peygamberin ortaya çıkışını bekliyorlardı. Peygamber (s.a.v.) arzuladıkları toplumdan çıkmayınca, peygamberi kabul etmediler ve ona inanmadılar. Bu köti.ilenmiş durum kısmen müslümanlar arasında da bulunur. Ancak muayy~n bir mezhep, muayyen bir grup ve muayyen bir ·şahsın görüşünü kabul etmek bunun şekillerindendir. Nitekim bazı kimseler, kendilerine emreden kişinin reisliğine ancak o kişi, belli bir · gruptan ve belli bir mezhepten olduğu zaman razı olur. 32- Sivrilme ve başkalarına galip gelme arzusu hevanın kısımlarındandır. Bu heva, bazen kişiyi yalana götürür. Ve şeytan ona fasit (bozuk/yanlış) ·yorumların (tevilterin)_ kapısını açar, o yorumları onun gözünde süsler ve yaptığını ancak dini himaye ve Islama teşvik için yaptığını onun kalbine düşürür. Gerçek şu ki. nefsi hevadan kurtarmak zor bir iştir fakat imkansız değildir. Müslümana gereken, kendisine hevadan. hiç bir şey bulaşınaması için nefsini daima kontrol altında tutmaktır. Nefsinden oı:ıu yok etmeye güç yetiremediği zaman en azından ona uymamalı ve ona karşı çıkmal!Q!.f. Çnükii hevaya uymak, sapıklıktır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: ···· ""Ey Davut, seni şiip!zesiz yer yüzünde hükümran kild1k. O halde insaJJlar ·twasmda adaletle lziikmet, he vaya uynıa yoksa seni Allalı '1n yolun&uı saptırır. Doğrusu Allalı 'u ı yolundan sapanlara, onlara hesap gününü ıınutmalar~na karşilık çetin azap vardn·56 ." Hadis-i Şerifte i.s.e:·'~Sizden 54) Bakanı, 2/89. 55) Sad, 38/26. 56) Miicadele, 51llll. 288 Abdullah Kahraman 'biriniz !ıevasuu benim getirdiğiine (Kur'wı'a) wbi kılnwdtkça gerçek münıin ·otamaz"57 buyurulmuştur. · 3.-Cehalct Cehalet, kötülenıııiş ihtilafın sebeplerindendir. Genellikle insanın bilmedikleri bildiklerindeiı daha çoktur. İnsari hakikatı bazan unutur, olumsuz bulup inkar ettiği şeyi iyice araştırmuz ve zannecler ki, ytilnızca kendi bildiği doğru ve gerçek başkası iseyanlıştır. Bu da onu, aralarııicla dfişımııılık ve husuıııete sebep olacak şekilde muhalifini yaclırgamaya yöneltir ve köli.ilennıiş ihtilafa düşer. Belki bu durum onu Haricilerele olduğu gibi, oııu ınuhnlifin.i kiiıülenıeye ınal ve ırzını ımıbalı -nifakları değil- görmeye götürür. Miisliinıanlurla lıaricilerin kötiilenmiş ihtilafa düşmeleriniıi sebebi, munafıklıklari değil cehalelleridir. Nitekiıiı ilgili hadisler de bunu göstermektedir.. Hadislerin bazıları şöyledir: "... Kur'an-ı okurlar, okudukları Kur' an, onların boğazlarından aşağıya geçmez. Oku n yaydan fırladığı gibi imandan fırlarlar"; "Ondan hiç bir şey bilmedikleri halde Allah'ın kitabına çağıı:ırltr". Onlar Kur'nn'ı çok okumalarına rağmen onun ınanalarını ve şeriatın maksatlarını ·anlamazlar. Düşündükleri şeyi şeytan onlara karıştırır ve bu onları ınüsliiıııan cemaate karşı gelmeye ve onlara ı1ıuhalefet etmeye sevkeder. Öyle bir dereceye kadar ki, onlar gayri müsliınleri öldürmekten sakınırlar ve müslümanların kanlarinı mubah görürler. Cehalet, bazan basit olur ve böylesi bir cahil hakkı işitip hatırladığı zaman cehaletinden vaz geçer. Bazı haricilerin ibni Abbas kendilerine gidip onlarJa,mücadele Yy münakaşa edip şüphelerini gide;rdiğinde, ibni Abbas'tan hakikatı dinledikten sonra cehaletlerinden vaz geçmeleri m.hi. Bazen de cehalet katı olur-özellikle ona haddi aşnia (bağy) ve heva karıştığında biiyle olur-bu durumda, bütün delilleri clinletsen bile cehalet sahibini cehaletinden döndürmek ve şüphesini gidermek zor olur. ibn Abbas'ın kendilerine takdim etıiği delil ve burhanları reddeden hariciler1 buna örnek gösterilebili'r.58 · • . . B- CAiZ OLAN iHTiLAF'IN SEBEPLERi 34-Mi.ictehitlerin ihtilafı, fıkıh; usul ve hi laf kitaplarııidan öğrenilebilecek bir çok sebebe dayanır. Bizim burada maksadıınız, izah ve beyan hususunda sözü uzatmak değildir: Ancak bu sebepleri söylemekle yetineceğiz. İslam hükukçularının ister Kur' an isterse hadis nass ı olsun, nassları açıklama prensipleri hususundaki ihtilafları onları. bunlardan çıkardıkları hükümlerde de ihtilaf etmeye sevketmiştir. İhtilaf etmelerinin sebeplerinin birisi de, bazı İslam hukukçularına Hz. peygamberin sünneti güvenilir bir yolla ulaşır, o da hadisin mana ve maksadını anlar, ve onun gerektirdiğini söyler. Bu sünnet diğer İslam hukukçusu veya İslam lıukukçularına ulaşmaz o zaman da bunlar ictihat eelerler (hi.ikmi.i rey ile belirleme yoluna giderler). Bazan onlar da ictihatlai·ıyla sünnetin gerektirdiğine ulaşırlar. Bazen de sünnete muhalif olan hükme/neticeye ulaşırlar. Muhalif olan müctehit bu muhalefetinde nıazurdur. Bazen muhalif olduğu <;i.innet ona ulaşır ve muhalif olan görüşünden döner ve ihtilaf ortadan kalkar. Bazen de bu sünnet ona ulaşmaz. O zaman muhalifolan görüşünde devam eder. Bazen de diğerleri onu taklit ederek veya söyleyeıi hakkııidüki iyi düşünceleri dolayısıyla o görüşe tabi olurlar. O zaman da bu muhalif görüş, kendisinden sonra gelenlere kalır ve ondan cfönmezler. 57) Mezlıepterle ilgili hadislerin tenkit ve değerlendinııesi için lık. Fazlurralııııaıı. Islami Ilimler Meıodolojisi. ' 58) lbıı Teyıııiyye, lktizau:s-Sıralı'l-Müstakiııı. t76-177. Hilaf İlmi 289 Bazen hadis-i şerif, İslam hukukçusuna güvenilir olmayan bir yolla ulaşır, o da bu hadisi alımız. Başka bir İslam lıukukçusuııa ise bu hadis güvenilir bir yolla ulaşır o da bunu delil olarak kullanınca ihtilaf meydana gelir. Bazen de İslam hukukçularına hadi's ulaşır, ulaştığı kanala (tarika/senede) giiveııirler, fakat hadisin delaletinde ve kast ettiği ınanada ihtilaf ederler. O zaıııan da ondan çıkardıkları hükümlerde aralarına ihtilafa düşerler. Bu geniş bir konudur. Müslüıııanııı bilmesi gereken şudur ki, ilim, takva ve veralarıııa şiıtıit olunan ıııüsliiman fıkıh imamlarından hiç biri kasten Resülüllah'ın hadisine muhalif" davranmaz. Yeterki o hadisin sahilı, nesh edilmemiş bir hadis ve maksada delaleti, gayet açık olduğunu bilsin. Bu, ıııüslümaıılarclaıı herhangi biri hakkında dlişüııüleıııediği halde, Allah'ın değerlerini ve şaı.ılarıııı yücelttiği ilim ehli hakkında nasıl diişiini.ilebilir edilebilir? Nitekim Allah (c.c) şöyle buyurmuşdur: "Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derece bakımından yiikseltir 59 ."Buna giire, hiç biı: müslümana "sahih hadise ımihalif davı;anıyorlar" gerekçesiyle elinde ictihat eden imaıniara tenkit (cerh) .ile dil uzatması caiz olmaz. Onlar ıııulıalefetlerinde ıııazurdurlar. Allalı bir nefsi ancak, güclinlin yettiği kadarıyla ıniikellef tutar. O iınaııılar, hakkı ve şeriatın hükümlerini öğrenme hususundaki niyet ve ictihatları.,dolayısıyla sevap almışlardır. Yine onların ihtilaflarının sebeplerinden biri de, bazı fıldıi kaynakların delil olma derecesindeki ihtilaflarıclır. Mesela, bazısı Kıyas'ı hükümler için kaynak sayımız, onn dayandırılan ve ondan çıkarılanlıiikıııü kabul etmez. Böylece Kıyas'ı delil alanlarla alnıayanlar (yadıı'gayanlar) arasında ihtilal' bulunur. Nass bulurınıayan hususlarda genel olarak ihtilaf şu sebeplerelen kaynaklanır: İslam hukukçularının anlayış, kavrayış ve hükmü takelir etme derecesindeki farklılıkları, zarar ve nıeııfaatiıı(maslalıat ve ıııefsedetiıı) varlığını, hüküınleriıı illetleriııi, ııasslarııı gayelerini ve şeriatİn maksatlarını idrak etmek ve bunların tamamını hükmettikleri ve fetva verelikleri haclise ve vakıalara tatbikteki farklılıkları. Bu gerçekten geniş bir konudur. Bundan dolayı Sahabe-i I<:iraın, devirleri peygambere yakın olmasına, Kur'an'ın inişine şahit olmalarına, şeriatİn sır ve gayelerini iyi bilmelerine rağmen, hakkında açık nass bulunmayan hususlarda ihtilaf ettiler. Sahabei Kiram, yüksek mevkileri ve durumlarına rağmen fıkhi-ictilıadi ıııeselelenle ihtilaf edince, onların dışındakiler haydi haydi ihtilafa düşebilir. İslam hukukçularının ihtilal'ları bizim canııııız sıkııııyor ve biz ihtilafın dini parçataelığını da sanmıyoruz. Ancak biz ihtilafı, ııılislliman İslam hukukçularının çalışkanlığınııı/dinamikliğinin bir alanıeti olarak görüyoruz. Bize gereken, bu büyük İslam hukukçularını takdir etmek ve onlar" hürmetin yanında bu ihtilal'tan istifaele etmektir. Ancak bizim canımızı sıkan, cahilterin bu İslam hukukçularının ihtilafları dolayısıyla içine düştükleri kötü taassup ve ihtilal·, bu büyük İslam hukukçularını hatadan ıııünezzeh bir konuma getirme, bunların gürüşlerini Kur' an ve sünnetin üzerinde tutımı ve bunlardan başka, mutaassıp cahillcrin bu büyük imamların söylemediği göı'li~lere varmaları( onların cümlelerine onlurın ylikleıııediği anlamlar yi.ikleıııeleri) ... gibi hususlarclır. Allah'ın kitabından bir a)ieti anlamayacak kadar cahil olııı.alarına rağmen dinde ictihad etmeyi kendileri için caiz ve mliıııkün göı'i.ip taklitçi olmama iddiasında bulunanlar ve kendilerinin (mezhep imamlarıııa değii)Kur'an ve Sünnete uydukları gerekçesiyle miictehit imanıları tenkit etmeyi kendileri için caiz görenler ele canımızı sıkan hususlardandır. Mesele, gayet açık ve basittir. Buna güre, lıiikliıııleri kaynağından çıkarnıaya kimin gücü yetiyorsa, bunu yapsın. Kim bumlan aciz olursa ona sağ ve iilıııiiş olan ilim ehlinclen yardım 59) ei-Al:liiTi, 2X. Abdullah ·Kahraman 290 istemek düşer. Bu da, dirilere müracaat edip sormakla, ölülerin ise güvenilir, sahih kitaplerına müracaat etmekle olur. Ümmet içerisinde ilimlerine şahit olunmuş ve mezhepleri muhafaza edilip kabul görmüş islam hukukçuları bu aliınlerdendir. · Kabul ve takip ettiği mezhepte sahih hadise muhalif bir görüş olduğunu gören bir kimse, mana ve sıhhatindeıi emin olduktan sonra ilgili hadisle aınel etsin. Çünkü mezhepleri takip edilen bütün İslam hukukçuları, "hadis. s~ıhih olunca benim meihebim odur" deınişlerdir. · · Allah efendimiz Muhammed' e, Al ve AshabınaraJımet eylesin! \ .\ 1.