JoCReBE - DergiPark

advertisement
Journal of Current Researches
on Business and Economics
Year: 2017
Volume: 7
(JoCReBE)
Issue: 1
ISSN: 2547-9628
www.stracademy.org/jocrebe
Green Tax Reform in the Member States of the European Union and
Turkey
Kamil GÜNGÖR1
Keywords
Pollution,
Environment taxes,
European Union,
Turkey.
Abstract
Environmental problems are one of the most important global problems of
nowadays. Regional or international cooperation is necessary to overcome this
global problem. The United Nations and the European Union have pioneering
roles in this regard. The European Union is highly sensitive to environmental
problems and has imposed compulsory environmental standards to member
states. Some of these regulations are relate to taxation. Contrary to traditional
taxes, environmental taxes are based on taxing the "bad" rather than the "good".
Turkey, which continues negotiations with the European Union, has obligations
in this issue. In this study, it is mainly analysed that whether harmony Turkish
environment taxes with European Union or not. It is also discussed what can be
done about environmental taxes and financial instruments for the environment
Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde Yeşil Vergi Reformu ve Türkiye
Anahtar Kelimeler
Çevre Kirliliği, Çevre
Vergileri, Avrupa
Birliği, Türkiye.
Özet
Çevreye ilişkin sorunlar günümüzün en önemli küresel sorunlarından
birisidir. Küresel bir problem olan bu sorunun giderilebilmesi için bölgesel
ya da uluslararası işbirliği gereklidir. Bu konuda Birleşmiş Milletler ve
Avrupa Birliğinin öncü rolleri vardır. Avrupa Birliği çevre problemleri
konusunda yüksek hassasiyet sahibidir ve üye ülkelere çevre ile ilgili
uyulması zorunlu standartlar getirmiştir. Bu düzenlemelerin bazıları
vergilerle ilgilidir. Çevre vergileri geleneksel vergilerin aksine “iyi” olanı değil
“kötü” olanı vergilendirmeyi esas almaktadır. Avrupa Birliği ile müzakerelere
devam eden Türkiye bu konuda yükümlülük sahibidir. Bu çalışmada esasen
Türkiye’deki çevre ile ilgili vergilerin Avrupa Birliğine uyumlu olup olmadığı
analiz edilmiştir. Ayrıca çevre kirliliği ile ilgili vergiler hakkında neler
yapılabileceği ve mali araçların neler olduğu ele alınmıştır.
1. Giriş
Çevre ile ilgili sorunlar sanayileşmenin başladığı 18. yüz yıla kadar geriye götürülebilir.
Ancak konunun dünya kamuoyunun dikkatini çekmesinin üzerinden yarım yüz yıl bile
geçmemiştir. 1990’lı yıllardan itibaren ise konu sürdürülebilir ekonomik kalkınma ile
ilişkilendirilmiştir. Ekonomik ve doğal çevrenin karşılıklı bağımlılığının kalkınma
politikaları arasına alınmasına gereksinim olduğuna dair ilk kapsamlı uyarı Roma
1
Corresponding Author. Doç. Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, kgungor@aku.edu.tr
Kulübü’nün 1972 yılında yayımladığı “Büyümenin Sınırları” başlıklı raporunda yer
almıştır. Ancak sürdürülebilir kalkınmanın küresel çapta aktif bir politika haline
dönüşmesi 20 yıllık bir gecikme ile 1992 Rio Zirve’sinden sonra mümkün olmuştur
(Toprak, 2006). Bu sürecin oluşumunda özellikle Yerel Gündem 21, önemli bir kilometre
taşlarından birisidir. Zira Yerel Gündem 21 ile çevre politikalarının oluşturulmasında
ekonomik araçların önemi de vurgulanmış ve ülke koşullarına uygun bir çevre
vergilendirilmesinin rolü konu edilmiştir (Gündüz ve Agun, 2013).
Avrupa Birliği de sürece duyarsız kalmamıştır. 2002 yılında yürürlüğe giren AB 6.
Çevresel Eylem Planı ve Lizbon Stratejisinde, sürdürülebilir ekonomik büyüme ve
yenilikçi bir ekonomi temelinde çevre vergilerinin çok önemli bir yere sahip olduğu
vurgulanmıştır (Öz ve Kutbay, 2016). Diğer taraftan, Avrupa Parlamentosu’nun ve
Avrupa Konseyi’nin 2002 yılı 6. Çevre Eylem Planına dayalı olarak, Topluluk
Anlaşmasını ve özellikle Anlaşmanın 175(3) maddesinde öngörülen hedefleri göz
önünde bulundurarak, almış olduğu 22.9.2002 tarihli ve 1600/2002/EC Sayılı Kararının
başlangıç kısmında da, “doğal kaynakların sağlıklı kullanımı ve ekolojik sistemin
ekonomik refahla ve dengeli bir sosyal kalkınma ile beraber korunması sürdürülebilir
kalkınma için şarttır” ifadelerine yer verilmiştir (Özdemir, 2009).
Sınır aşan bu sorunla mücadele doğası gereği uluslararası işbirliğini gerektirmektedir.
Çevrenin global kamusal mallar arasında yer alması ve yaydığı negatif dışsallıklar bu
işbirliğinin gerekçesini oluşturmaktadır. Zira çevre politikalarının sınır aşan niteliği tek
bir devletin aldığı çözümleri etkisizleştirmektedir. Nitekim özellikle ozon tabakasında
meydana gelen incelmeler, ülkeleri bu ortak soruna karşı birlikte hareket etmeye
zorlamış ve karbon salınımını etkileyen unsurlar ile mücadele amaçlı imzalanan çok
taraflı anlaşmalarla taraf ülkeleri bağlayan yükümlülükler getirilmiştir.
Çevre vergileri rekabet bakımından da uluslararası işbirliğini gerektirmektedir. Zira
ekonomilerin küreselleştiği günümüzde bir ülkenin bir başka ülkeye mal ihracı son
derece kolaydır. Eğer işbirliği yapılmazsa çevreye duyarlı olan ülke bakımından
dezavantajlı bir durum doğacaktır. Rekabet bozucu bu etkinin ortadan kaldırılması
küresel bir mal olan çevre konusunda işbirliğini bu bakımdan da zorunlu hale
getirmektedir. Bugün Çin’in bu anlamda rekabet üstünlüğüne sahip olmasının bir nedeni
de çevreye duyarlı politikalar izlemiyor olmasıdır. Zira Çin sadece vergi bakımından
değil, insan sağlığı bakımından da göz ardı ettiği çevre politikası nedeniyle CE standardı
taşımadığı için birçok malını AB ülkelerinde satamamaktadır. Çin Kyoto Protokolünü
imzalamış ancak anlaşmaya bir bütün olarak çekince koymuştur. Bunun anlamı
anlaşmaya taraf olmakla birlikte gereklerini yerine getirme
Çevresel vergiler iyinin değil kötünün vergilendirilmesi bakımından yeni bir vergi türü
olarak değerlendirilebilir. 2000’li yılların başından itibaren, küresel düzeyde yaşanan
çevresel sorunların da etkisiyle, ekolojik vergi reformları bağlamında “iyi” eylemlerin
teşviki geri plana itilmiş, bunun yerine “kötü” eylemlerin vergilendirilmesini konu
edinen yeşil vergi reformlarına gidilmiştir (Özdemir, 2009).
Esasen çevresel etki nedeniyle ihdas edilen ve bu amaçla harcanması düşünülen
vergiler, uygulamada bütçelerin herhangi bir vergisel kaynağına dönüşmüş, adem-i
tahsis ilkesi çerçevesinde genel harcamalara yönlendirilmiştir. Çevresel etkisi; daha çok
zorunlu bazı standartlar ve cezai müeyyidelerle sağlanmaya çalışılmaktadır. Avrupa
Birliği bakımından da benzer amaçlara dönük olan çevresel vergiler, bu ülkelerdeki
kamuoyu duyarlılığı nedeniyle daha etkili bir biçimde uygulanmaktadır.
112
Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and
Turkey
Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerini sürdüren Türkiye, bir yandan müzakere
sürecinde mevzuatını uyumlaştırma zorunluluğu, diğer yandan da mali kaynakları
çeşitlendirme düşüncesi ile çevresel etkisi olan ve içerisinde vergi ile ilgili düzenlemeleri
de barındıran çeşitli düzenlemelere gitmiştir. Bu çalışmada çevresel etkisi olan vergiler
bakımından Avrupa Birliği ülkelerinin durumu ve planlamaları ile Türkiye’nin bu
konudaki uyumu analiz edilmiştir. Türkiye konuya elbette sadece bir zorunluluk ve mali
kaynak temini olarak bakmamaktadır. Çevre ile ilgili düzenlemeler dünya ile
bütünleşmesi bakımından da önem arz etmektedir.
2. Terminoloji ve Genel Çerçeve
Çevre vergileri İngilizce literatürde; genellikle “eco-taxes”, “green taxes” ya da
“environmental taxes” olarak adlandırılmaktadır. Çevre vergileri; idari düzenlemelerin
tersine, iktisadi birimlere alacakları kararlarda inisiyatif tanımaktadırlar. Firmalar çevre
vergisinin konusuna girecek faaliyetleri ile ilgili kararı alırken ilgili vergiyi ödemeyi ya
da verginin konusuna girmemek üzere o faaliyetten vazgeçmeyi seçebilecektir. Bu
şekilde getirilecek vergisel teşvikler ile işletme sahiplerinin çevre dostu faaliyetlere ve
yatırımlara teşvik edilmesi amaçlanmaktadır (Bilgin ve Orkunoğlu, 2010).
Çevresel vergiler Avrupa Sayıştay’ı tarafından çevre üzerinde, kanıtlanmış özel bir
olumsuz etkisi olan bir şeyin vergi tabanı olarak tanımlanır. Avrupa Sayıştay’ı çevre
vergilerinin maliyeti ve fiyatlar üzerindeki etkisini öne çıkarmaktadır. Bir verginin
çevresel etkileri öncelikle ürünlerin nisbi fiyatları ve üretim süreci üzerindeki etkisiyle
ortaya çıkmaktadır. Çevresel vergiler genel tüketim vergileri içerisinde dolaylı vergiler
içerisinde kabul edilir.
Çevre vergileri “kirleten öder”2 prensibinin uygulanmasının en uygun aracıdır. Bu ilke,
1970’lerin başında OECD tarafından gündeme getirilmiş, çeşitli toplantılarda alınan
kararlarla da somutlaştırılmıştır. Buna göre söz konusu sosyal maliyetleri kirleticilerin
üstlenmesi gerekmektedir. Böylelikle, dışsal etkiler içselleştirilmiş olacaktır (Toprak,
2006). Avrupa Birliği’nin çevre politikasının da bir unsuru olan bu prensibin arkasındaki
temel gerçek dd çevresel maliyetlerin içselleştirilmesidir (Çelikkaya, 2011).
AB’de çevre politikası subsidiarite3 ilkesine göre yürütülmektedir (Gündüz ve Agun,
2013). Vergilendirme üye ülkeler arasında öteden beri süregelen bir anlaşmazlık
alanıdır. Vergi politikası; ekonomik etkinliğin sağlanması, piyasa ekonomisinin
yerleşmesi ve yetki ikamesini (subsidiarity) de içeren geniş bir yelpazede çatışma alanı
oluşturmaktadır (Güngör, 2011). AB bu ilke ile vergilendirme yetkisini ana ilkeleri
bakımından üye ülkelere bırakmıştır. Zira vergi ve vergilendirmeyi ilgilendiren konular
üye ülkelerin bağımsızlıklarının bir sembolüdür. Avrupa Birliği’nde vergi politikası
Birliğin karşılıklı işbirliği ve üye devletlerin hakları arasındaki çatışmanın nasıl
çözülebileceği noktasında yoğunlaşmaktadır. Zira üye ülkeler kendilerine has
politikaları halen sürdürmektedirler (Myles, 2017).
Çevre koruma noktasında hassasiyet göstermelerine rağmen hükümetler bu vergilere
genellikle karşı çıkarlar. Dünyada bir taraftan global ısınmaya karşı hassasiyet artarken;
AB çevre politikasının temel taşı olan bu ilke, kirletenlere sebep oldukları kirlilik ile mücadelenin bedelini
ödemelerini öngörmekte ve onları kirliliği azaltmaya ve daha az kirleten ürün ve teknolojiler bulmaya teşvik
etmektedir. 1982 Anayasasının bu ilkeyi benimsediği söylenebilir. Nitekim 56. Maddede “Herkes, sağlıklı ve dengeli
bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
devletin ve vatandaşların ödevidir.” hükmü konuya işaret eder.
3 Geniş bilgi için Güngör:2011, 40 ve devamına bakınız.
2
Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132.
113
emisyon4 ve petrol fiyatlarındaki artışla bağlantılı olarak ortaya çıkan baskılar, vergiden
ziyade dikkatleri diğer enstrümanlara çekmiştir (EC, 2010). 1998 yılında Kanada’da
meydana gelen buz fırtınasının sigorta sektöründe meydana getirdiği kaybın yaklaşık
olarak 1,44 milyar $ civarında olması küresel ısınmanın işletmeler üzerinde etkisine en
somut örnek olarak gösterilebilir (Aliusta, 2015).
Çevre üzerinden alınan vergilerin iki temel amacı vardır. Bunlardan birincisi ve daha
önemli olanı, çevresel negatif etkilerin minimize edilmesidir. Diğer bir amaç da artan
kamu finansmanı ihtiyacıdır. Zira devletlere yüklenen fonksiyonların sürekli artışı
devletleri yeni kaynak arayışına zorlamıştır. Çevre vergilerinin ihdası bir yandan
çevresel zararlar konusunda mükellefiyet getirerek bu konudaki kamusal harcamaları
azaltmakta, bir yandan da kamu finansmanı için yeni bir kaynak işlevi görmektedir.
Örneğin ülkemizde uygulanmakta olan ve petrol ürünlerinden alınan ÖTV bir taraftan
mali amaç güderken, diğer taraftan çevreye verilen zarara bir karşılık ve maliyeti yüksek
olan yol yapımına katkıda bulunması açısından hem tahsis işleminin dolaylı olarak
işletildiği, hem de mali olmayan bir amaca dönük olduğu söylenebilir. Ancak böyle de
olsa buradan elde edilen gelirler harç gibi ilgili kuruluşun emrinde kullanılmaması ve
genel bütçe içerisinde değerlendirilmesi nedeniyle fiilen mali amacın baskın olduğu ve
harç değil vergi niteliği taşıdığını göz ardı etmemek gerekir.
Çevre politikaları regülasyon, ekonomik araçlar veya ikisinin bir bileşimi olarak
şekillendirilebilir. Kumanda-kontrol araçları olarak da adlandırılan regülasyon
yaklaşımının amacı mevcut çevresel sorunları kontrol etmektir. Ekonomik araçlar (belli
düzeyde) kirlilik izini ve vergiler olup, maliyetleri etkileyerek çevresel korumayı
amaçlamaktadır. Özellikle 1970 ve 1980’li yıllarda çevre politikalarının neredeyse
tamamını regülasyon yaklaşımı oluşturmuştur (Gündüz ve Agun, 2013). Regülasyon ve
komuta kontrol politikalarında firmalar belli emisyon limitleri ile karşı karşıyadır ve bu
politikalar emisyonu azaltıcı teşvikleri içermez. Oysa vergiler sahip oldukları dinamik
etkinlik özelliği nedeni ile firmalara emisyonunu düşürmeleri için sürekli teşvik
sağlarlar. Tüketicileri ise daha az kirletici ürünlerin talebi ve kirletici aktivitelerin
azatlımı konusunda teşvik ederler (Aytaç, 2016).
Bu politikalar sonucunda çevresel açıdan zararlı ürünlere olan talep düzeyi azalmakta,
sanayide ürün ve üretim yapılarını değiştirmekte ve üretimin daha çevre dostu
yöntemlere doğru bir geçiş sürecini başlatmaktadır (Yalçın, 2013). Regülasyona dayanan
çevre politikalarının uyum maliyetlerinin yüksek olması, esneklikten yoksun olması ve
yeni çevresel teknolojilerinin gelişimini teşvik etmemesi nedenleriyle çevre kirliliğini
önlemede yetersiz kalması ekonomik araçları daha çok ön plana çıkarmıştır (Gündüz ve
Agun, 2013).
3. Avrupa Birliği Ülkelerinde Yeşil Vergi Reformu
Yeşil (çevresel) vergi reformu, milli vergi sistemlerindeki vergi yükünün emek (gelir
vergisi gibi), sermaye (kurumlar vergisi gibi) ve tüketim (KDV ve diğer dolaylı vergiler
gibi) gibi ‘iyi’ olan ekonomik fonksiyonlardan ‘kötü’ olarak da isimlendirilen çevresel
baskı ve doğal kaynakların (kötü) kullanımına öncülük eden aktivitelerle
değiştirilmesidir (Withana vd., 2014). Avrupa Birliği’nin temelini oluşturan 1957 tarihli
Roma Antlaşması’nda Birliğin çevre politikasının oluşturulması ve uygulanması konusu
ile ilgili hüküm yoktu. Çevre, 1960’larda ABD ve 1970’lerde Avrupa’da milli bir konu
Çevre açısından emisyon; yakıt ve benzerlerinin yakılmasıyla bir tesisten atmosfere yayılan hava kirleticileri olarak
tanımlanır (Can, 2016).
4
114
Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and
Turkey
olarak ortaya çıkmıştı (Oliveira1 ve Mendes, 2017). Çevre politikası ile ilgili
düzenlemeler 1987’te yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedine (European Single Act)
kadar Roma Antlaşması’nın rekabeti düzenleyen hükümlerine göre yürütülmüştür
(Ferhatoğlu, 2017). Su ve hava kalitesinin korunması, atıkların kontrolü ve yönetimi,
kimyasalların kontrolü, biyolojik çeşitliliğin korunması ve çevre gürültüsünün
sınırlandırılması konularında kapsamlı ve gelişmiş normları kabul eden Avrupa Birliği,
aynı zamanda çok sayıda uluslararası çevre sözleşmesinin de tarafı olmuştur (Biyan,
2014).
Vergi ile ilgili reformlar ise 1990’larda hız kazanmıştır. Komisyonu 1992 yılında Avrupa
Birliği çapında enerji ve karbon vergisi önerisinde bulunmuş ancak bu öneri bazı Avrupa
Birliği ülkelerince reddedilmiştir. Bu dönemde çevre vergilerinin ihdasında temel
düşünce; vergi yükünü üretim ve işgücünden, çevreye zararlı mal ve işlemlerin kullanımı
yönünde değiştirmek idi. 1993’te yayınlanan Büyüme, Rekabet ve İstihdam hakkındaki
Beyaz Kitap (Jacques Delors' White Paper); büyüme, istihdam yanında daha iyi bir çevre
ve çevre merkezli mali reform yapma düşüncesine dayanıyordu. Bu düşünce daha
sonraki süreçte oluşturulan çeşitli strateji (Sustainable Development Strategy gibi) ve
eylemlerle desteklenmiş ve onay almıştır (EC, 2011). Avrupa Birliği üyeleri
karbondioksit emisyonlarına ilişkin anlaşma sürecini 1 Ocak 2005’te başlatarak,
emisyon yükümlülükleri ile ilgili ek ödemelerin seçilmiş ülkelerde yerine getirilmesine
imkan tanımışlardır (Bilgin ve Orkunoğlu, 2010).
Avrupa Birliği 2001 yılında Gothenburg’ta “Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisini”
benimsemiştir. Bu strateji, reel bir ekonomik, sosyal ve çevresel maliyetleri düzenlemeyi
amaçlıyordu. Bu şekilde Konsey 27 Ekim 2003’te 2003/96/EC direktifini kabul etti. Bu
direktif enerji ürünleri ve elektriğin Birlik düzeyinde ortak vergilendirilmesini
amaçlayan bir çerçeve niteliğinde idi. Komisyon 2007’de de Yeşil Kitap’ı yayınladı. Bu
kitap, çevresel ve politik amaçlı olarak oluşturulan (COM(2007) ve enerji vergisi
direktifini Avrupa Birliği düzeyinde güncellemeyi ve enerji ve ilkim politikalarının daha
uyumlu bir hale getirilmesi amaçlanıyordu (EC, 2010). Bu direktif daha sonra 10 Mart
2010 tarihinde yeniden gözden geçirilmiş ve verginin CO2 emisyonuna ve tüketilen
yakıtın enerji içeriğine göre hesaplanması tasarlanmıştır. Buna göre yüksek CO2
emisyonu olan yakıtlar ve düşük enerji içerikli olanlar daha ağır vergilendirilecektir
(Çelikkaya, 2011).
AB, yeşil vergileri (sürdürülebilir) ekonomik kalkınmanın bir aracı olarak da
kullanmaktadır. Bir başka deyişle, yeşil vergilerin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi
çevre koruma düşüncesini aşmaktadır. Buna karşın, vergilerin üretim maliyetlerini ve
fiyatları yükselttiği ve bu yüzden işletmelerin rekabet gücünü etkilediği de taraftar
toplamaktadır. Bu iki görüş arasındaki karşıtlık AB içerisinde tartışılmaya devam
etmektedir (Oliveira1 ve Mendes, 2017). Bazı bilim adamları ise ekolojik reformun
büyümenin ön koşulu olduğunu iddia etmektedir. Onlara göre bilgi temelli sanayi
sonrası ekonomilerdeki rekabet gücü sadece teknolojik gelişmişliğe değil, çevresel
bozulmayı aşmasına da bağlı olacaktır. Bilim adamlarının yaklaşımlarında bir ittifak
yoktur ama bunun başarılması halinde çift taraflı kazanç sağlayacaktır (Tracy, 2017).
Çevre vergilerin çevre için uygulanan politikaların tamamlayıcısı olarak görülmekle
birlikte, dikkatlice uygulandığında yenilikleri desteklediği, kirliliği azalttığı, yatırım
şekillerinde ciddi değişiklikler yarattığı, tüketici alışkanlıklarını farklılaştırdığı, gelir
dağılımında, sağlık sorunlarının azaltılmasında önemli etkiler yaratabildiği Avrupa
Birliği ülkelerce de kabul edilmektedir. Diğer yandan sadece bir ülkenin uygulaması ile
çevre kirliliğinin önüne geçilmesinin mümkün ve etkin olmadığı da ifade edilmektedir.
Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132.
115
Bu amaçla da hızlı hareket etmek adına AB’nin vergisel konularda “oybirliği” şartı
araması kaldırılmış yerine 2001 yılında Amsterdam anlaşması ile “nitelikli çoğunluk”
getirilmiştir (Biyan, 2014).
Avrupa Birliği’nde enerji üzerinden alınan vergiler dört ayrı kategoride vergilendirilir
(Enerji, ulaştırma, çevre kirliliği ve doğal kaynaklar üzerinden alınan vergiler). Enerji
üzerinden alınan vergiler çevre üzerinden alınan vergilerin yaklaşık ¾’ü kadar ile çevre
vergileri arasında açık ara öndedir. Bu vergilerin toplam vergiler ve sosyal güvenlik
katkıları içerisindeki payı ise % 5 kadardır. Ulaştırma vergilerinin çevre vergileri
içerisindeki payı ¼’ün altındadır. Diğer iki verginin payı düşük düzeydedir ve çevre
vergileri içerisindeki payı % 5 kadardır (EC, 2010). Genel olarak çevre üzerinden alınan
vergiler; ulaşım, enerji, karbon, hava, atık malzemeler ve ürünler, su, tarım, karasal bioçeşitlilik ve balıkçılık ve deniz biyolojik çeşitliliği olmak üzere 11 farklı çevre alanını
kapsar. Çevre vergileri, vergiler yanında harçları da içermektedir (Withana vd. 2014).
Aşağıda AB’de uygulanan başlıca çevre vergileri izah edilmiştir.
3.1. Enerji Üzerinden Alınan Vergiler
Enerji vergileri, hem taşımacılık hem de diğer nedenlerle kullanılan enerji ürünlerindeki
vergileri ifade eder. Taşımacılık amaçlı en önemli enerji ürünleri benzinli ve dizel
araçlarken, sabit kullanım için enerji ürünleri, fueloil, doğalgaz, kömür ve üretimi için
kullanılanları kapsar. Karbon vergilerinin ayrı bir kategorisi varsa da bunlar enerji
vergilerinin kapsamında kabul edilmektedir. Enerji vergileri için başka bir ayrıştırma,
yani yakıtların taşınmasında kullanılan vergi gelirlerini veren bir kategori vardır.
Ulaşım üzerinden alınan vergiler de esasen enerji vergileri alt kategorisindedir. Ulaşım
üzerinden alınan vergiler esas olarak motorlu araçların sahipleri ile ilgili vergilerdir. Bu
kapsamda ulaştırma vergileri sadece kara taşıtlarını değil, nakliye ve yolcu taşıma işi
yapan diğer ulaşım araçlarını da kapsar.
İkinci grupta yer alan kaynak vergileri ise doğal kaynakların kullanımı ya da
çıkarılmasıyla ilişkili olarak alınan vergilerdir. Bu kapsamda doğal kaynakların
çıkarılması ve kullanılması da vergilendirilir. Örneğin avlanma üzerinden vergi alınır ki;
bunun amacı doğal kaynakların tüketilmesini azaltmaktır. Nakliye ile ilgili mazottan
alınan verginin oranı genellikle mazotun kükürt veya bio-dizel içeriğine göre farklılaşır.
Buna karşın toplu taşıma için kullanılan LPG, genellikle düşük oranlarda vergilendirilir
veya vergiden muaftır (EC, 2016).
Kirlilik üzerinden alınan vergiler de çevre vergileri kapsamındadır. Kirlilik vergisi
(pollution tax) deyimini ilk kullanan yazar 1920’de yayımladığı ünlü Refah Ekonomisi
(Economics of Welfare) başlıklı eserinde büyük İngiliz İktisatçısı A.C. Pigou (1877-1959)
olduğu ifade edilmektedir. Pigou Londra’nın meşhur sisinin yarattığı hava kirliliğini
dışsallık vergisi (externality tax) ile vergilendirme fikrini ortaya atmış ve bu vergi Pigou
vergisi olarak mali literatüre girmiş fakat fazla yankı yapmamıştır (Özdemir, 2009). Bu
vergiler havada ve suda ölçülen veya emisyonlar, katı atık yönetimi ve gürültüye ilişkin
vergilerdir (Gündüz ve Agun, 2013). Kirlilik vergisi yaydığı negatif dışsallık nedeniyle
alınan bir vergidir. Zira maliye teorisi ve çevre vergileri açısından ele alındığında
kirlilikten negatif etkilenme engellenememektedir. Negatif kamusal etkisi olan böyle bir
şeyin vergilendirilmesi maliye teorisi bakımından kamusal yanı çevre vergileri
bakımından kötünün vergilendirilmesi ve kirleten öder ilkesine uygun gözükmektedir.
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin en önemli kaynaklarından biri olan ve fosil
yakıtların (petrol, kömür, doğal gaz gibi) yanmasından kaynaklanan karbondioksit
116
Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and
Turkey
emisyonunu azaltmak amacıyla alınan “karbon vergileri” de enerji vergileri
kapsamındadır5
Avrupa Komisyonu ulaşımda kullanılan yakıtlar üzerindeki vergileri de enerji vergisi
kategorisinde değerlendirmektedir. Çevre vergileri arasında en fazla gelir getiren de bu
vergilerdir.6 Bu yüzden sadece çevresel amaçla alındığı söylenemez. Yakıt vergilerinin
çevresel yönünün kuvvetlendirilmesi için, çevreye farklı oranlarda zarar veren yakıtlar
üzerinde vergi farklılaştırması yapılarak tüketicilerin tercihlerinde değişiklik yapılabilir
(Can, 2016).
Enerji üzerinden alınan vergiler yeni üyelerin aksine eski üyelerde çeşitlilik
göstermektedir. İrlanda, Lüksemburg ve Portekiz’de enerji üzerinden alınan vergilerin
% 90’ından fazlası petrol ürünlerindendir. Sadece Danimarka ve İsveç’te bu oran %
50’nin altındadır. Farklılık elektrik ve doğal gaz üzerine uygulanan vergilerden
kaynaklanmaktadır. Bu iki ülkede elektrik ve doğal gazdan alınan vergiler nisbi öneme
sahiptir. İrlanda, Portekiz ve Lükemburg’ta ise bu vergilerin payı % 0.5’ten daha azdır.
2003/96/EC sayılı AB enerji direktifi, üye ülkeler arasında doğal gaz ve elektrik
üzerinden alınan vergilerdeki farklılığın azalmasını sağlamıştır. Zira direktif bu iki ürün
için minimum vergilendirme şartı getirmiştir (EC, 2011: 147).
Yapılan ampirik bir çalışmada (Tekin ve Şaşmaz, 2016) ulaşılan sonuç AB ülkelerinde
uygulanan enerji vergilerinin kirliliği azaltma yönünde etkili olduğunu göstermektedir.
Böyle bir etkinin temel nedeni olarak 1999 yılında çevre kirliliğini önlemek amacıyla
gerçekleştirilen çevresel vergi reformu gösterilebilir. Nitekim bu reform ile AB
ülkelerinde enerji üzerinden alınan vergilerin kapsamı genişletilmiş ve karbon salınımı
üzerinden alınan karbon vergisi uygulamasına başlanmıştır. 1995-2012 dönemini
kapsayan analiz sonuçlarına göre, AB ülkelerinin 1999 yılında gerçekleştirdikleri
çevresel vergi reformlarının çevre kirliliğini azaltıcı etkiler ortaya koyduğunu söylemek
mümkündür.
3.2. Ulaşım Vergileri
Ulaşım vergileri deyince ilk akla gelen vergi motorlu taşıtlar vergisidir. Bu vergi, son
yıllarda birçok ülkede aracın yaydığı CO2 emisyonu esas alınarak düzenlendiğinden
çevresel etkinliği artmaya başlamıştır. Halen AB üyesi ülkelerin 18’inde binek araçlarda
CO2 emisyonuna veya yakıt tüketimine göre, araçların ilk alımında tescilde ve/veya
yıllık bazda motorlu taşıtlar vergisi uygulanmakta ve bazılarında vergi teşvikleri de
sağlanmaktadır. Ancak AB’ye üye bazı ülkelerde deniz (NOx vergisi, İsveç) 7 ve hava
taşıtları bakımından (azot oksit ve CO2 vergisi) da uygulama alanı bulmaktadır (Can,
65).
Ulaşım vergileri hem ulaşımı, hem de enerji üretiminin sabit kullanımını içerir. Bu
vergiler araç sahibi olmak nedeniyle alındığı gibi, yol (kullanımı) vergisi, (araç) ithalat
ihracat vergisi ya da ulaştırma hizmetleri vergisi şeklinde alınmaktadır. AB’ye üye
ülkelerden GSYH’ye oranı ve ulaşım vergileri bakımından en yüksek oranın % 3.1 ile
Bulgaristan’dır. Diğer yeni üyelerde de ulaşım vergilerinin enerji vergileri içerisindeki
payı daha yüksektir. 2008’den bu tarafa ise Estonya hariç bu ülkelerin çoğunda ulaşım
vergilerinin payı % 90’ın üzerindedir. Bu oran eski üyelerde ise % 80 civarındadır. Bu
vergiler bakımından nisbi bir homojenlikten söz edilebilir. Bunun nedeni elektrik,
doğalgaz, kömür gibi ürünlerde özel tüketim vergileri için Konsey Direktifinin (Council
Nisbi önemi nedeniyle aşağıda ayrıca incelenmiştir.
Bu vergi de nisbi önemi nedeniyle ayrı bir başlık altında incelenmiştir.
7 Azot bileşenleri vergisi.
5
6
Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132.
117
Directive 2004/74/EC) önerdiği minimum düzeyin uygulanmasıdır (EC, 2010).
Petrol üzerinden alınan vergiler bakımından ise eski üyelerdeki vergilerin nisbi
yüksekliği dikkat çekmektedir. İrlanda, Yunanistan, Portekiz ve Birleşik Krallık’ta bu
oran (petrol ürünlerindeki vergiler bakımından) % 90’ın üzerindedir. Sadece Danimarka
ve İsveç’te düşüktür (% 50). Bu fark daha çok doğalgaz ve elektrik üzerinden alınan
vergilerdeki farklılıktan kaynaklanır. Zira İrlanda, Yunanistan, Lüksemburg ve Portekiz
gibi ülkelerin bu ürünler üzerinden aldığı vergilerin enerji vergileri içerisindeki payı %
2’nin altındadır. 2003/96/EC Sayılı enerji direktifinin doğalgaz ve elektrik üzerinden
alınan vergilerdeki bu farklılıkları düşürme yönündeki hükümlerine rağmen devam
etmektedir. Zira üye ülkeler verginin uygulanmasında aynı tercihlerde bulunmak
istememektedir. Örneğin Danimarka’da sanayi dışı elektriğe uygulanan vergi oranı
direktifin önerdiği minimum sınırın 80, İsveç’te ise 30 kattır. Sıfır vergi oranı uygulayan
ülkeler de vardır. İngiltere gibi bazı ülkelerde de bu verginin yerine iklim değişikliği ile
ilgili genel bir vergi uygulamaktadır. Ulaşım üzerindeki petrol ürünlerinden alınan
vergideki bu farklılıklara rağmen, üye ülkeler istisnalar dışında istikrarlı bir seyir
izlemiştir (EC, 2010).
Türkiye’de bu isim altında alınan bir vergi yoktur. Sadece otobanlardan ve köprülerden
alınan bir ücret söz konusudur. Ancak bunun bir ulaştırma vergisi olduğu söylenemez.
Ancak özellikle petrol ve petrol ürünlerine uygulanan vergileri geniş anlamda bu
kapsamda değerlendirebiliriz. Zira mali ve birçok mali olmayan sebebe dayalı olarak
alınan özel tüketim vergilerinin alınış nedenlerinden birisi de yol yapımının ağır
maliyetine ilişkindir. Her ne kadar vergide adem-i tahsis ilkesi gereğince bu vergiler
bütçe gelirleri içerisinde değerlendirilse de bahsedilen niteliği bu vergiyi ulaştırma
vergilerine yakınlaştırmaktadır.
3.3. Karbon Vergisi8
Karbon vergileri CO2 emisyonunu azaltmak amacıyla tüketilen fosil yakıtın (kömür, gaz,
jet yakıtı, doğal gaz gibi) karbon içeriğine bağlı olarak alınan bir emisyon vergisidir.
Vergilendirmede salınan sera gazı esas alınmaktadır. Bu kapsamda belirtilebilecek sera
gazları; karbon dioksit (CO2), metan (CH4), azot oksit (N2O), sülfür hegzaflorid (SF6),
perflorokarbonlar (PFCs) ve hidrodflorokarbonlar (HFCs) olarak sayılabilir. Etkili bir
karbon emisyonu kontrolünün gerçekleştirilebilmesi için, söz konusu verginin her bir
fosil yakıtın içermiş olduğu karbon miktarıyla orantılı olması gerekir (Toprak, 2006). Bu
yönüyle karbon vergisi spesifik matrahlı bir vergidir (Biyan, 2014).
Emisyon vergileri salınan sera gazı emisyon birimi başına ödenen vergilerdir. Karbon
vergisi önerisi iklim değişikliği ve global ısınmaya yol açan sera etkisinin ortaya
çıkmasında en büyük paya sahip olan sera gazlarından karbondioksit emisyonunu
azaltmayı amaçlar. Karbon vergileri bir yandan CO’ emisyonunu azaltmak suretiyle
global ortak malları (atmosfer, ozon tabakası, çevre, hava kalitesi) korurken, öte yandan
istihdam ve milli gelirin yanı sıra global kurumların finansmanına da katkıda bulunur
(Vural, 2006).
Karbon vergisi çevreyi koruma politikasının bir elemanıdır. Bu verginin en önemli
amacı, havaya salınan karbon miktarını çevreye zarar vermeyecek makul düzeyde
tutmaktır. Diğer bir ifadeyle karbon vergisi, atmosfere karbon salarak çevre
kirletilmesine neden olan herhangi bir işletmenin çevreye verdiği zarar dolayısıyla,
ortaya çıkarmış olduğu karbon salımı miktarı başına vergiye tabi tutulmasını öngören
8
Enerji vergileri içerisinde kabul edilen karbon vergileri önemine binaen ayrı bir başlık altında incelenmiştir.
118
Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and
Turkey
bir vergidir (Altınbay ve Golagan, 2016).
Karbon vergisinin iki türlü etkisinden söz edilebilir. Bunlardan ilk etkiyi vergi
dolayısıyla diğer yakıtların ikame edilme amacıyla kullanımının artması ve bu sebeple
enerji üretiminde de dolaylı olsa dağılımın değişmesi etkisi oluşturur. İkincil etkiyi ise
toplanan karbon vergisi ile ortaya çıkan salınım maliyetinin karşılanması ile geri
dönüşüm ve enerji yatırımı ve tüketimi üzerinde ekonomik aktörlerin davranışlarının
tepkisi oluşturur. İkincil etkiyi örnekle somutlaştırmak gerekirse, yenilenebilir enerji
yatırımı için finansman olarak toplanan karbon vergileri bu dalda teşvik politikası olarak
kullanılabilir ve böylece enerji tasarrufu ve emisyon salınımını azaltıcı politikalar önceki
etkiye göre baskın politika biçimi olarak benimsenmiş olur (Özdemir, 2014).
Karbon vergisi uygulanmasına yönelik tartışmalar ilk olarak 1970’lerde İngiltere’de
başlamasına rağmen enerji tüketimindeki artışı yavaşlatmak ve zararlı çevresel
etkilerini azaltmak amacıyla bu vergi türünü ilk uygulayan ülke 1990 yılında Finlandiya
olmuştur (Aliusta, 2016). Hemen ardından diğer İskandinav ülkeleri (İsveç Norveç ve
Danimarka) ve Hollanda karbon vergisi kabul edilmiştir. 1997 yılında doğu Avrupa
ülkelerinden Slovenya karbondioksit vergisi uygulamaya başlamış ve bütün enerji
ürünlerini söz konusu verginin kapsamına dâhil etmiştir. Benzer şekilde Polonya da
karbon vergisine karşılık gelen karbondioksit emisyonu üzerinden bir vergi almaktadır.
Türkiye’de bu isim altında ya da benzer bir isim altında karbon vergisi uygulaması
yoktur. Ancak aşağıda da bahsedileceği gibi bu konuda çeşitli regulatif düzenlemelere
yer verilmiştir.
3.4. Diğer Çevre Vergileri
Bu ana vergilerin dışında; çevreye duyarlı diğer bazı vergilerden de bahsedebiliriz.
Örneğin bir çeşit katı atık vergisi olan Depolama Vergileri (Landfill Tax) böyledir.
Depolama vergisi İngiltere’de 1996 yılından beri uygulanmaktadır. Türkiye’de su
faturalarına belediyelerce yansıtılan atık su bedeli bu vergi ile ilişkilendirilebilir.
Pil ve Akümülatör Vergileri: Piller, atılarak veya yakılarak uzaklaştırıldıklarında çevreye
ciddi zarar verme potansiyeline sahip ağır metaller içermektedirler. Belçika, Bulgaristan,
Hırvatistan, Macaristan, İzlanda, İtalya, Polonya, Portekiz ve İsviçre gibi birçok Avrupa
ülkesinde pil ve akümülatör vergileri uygulanmaktadır. Türkiye’de sivil toplumun
öncülük ettiği çevre ve şehircilik bakanlığının teşvik ettiği atık pil toplama merkezleri bu
kapsamda değerlendirilebilir. Nitekim; Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 31 Ağustos
2004 tarihinde Atık Pil ve Akümülatörlerin Kontrolü Yönetmeliği yayımlanmıştır.
Ambalaj Vergileri: Günümüzde piyasada ambalajsız satılan ürün bulmak neredeyse
imkânsızdır. Ürün ambalajları bugün dünyada önemli atık kaynakları arasında
gösterilmektedir. Danimarka ve Belçika’da bu vergi uygulanmaktadır. Günümüzde
Türkiye’de böyle bir vergi yoktur, ancak ambalajlama ile ilgili düzenleyici kurallar göz
ardı edilemez. Nitekim yeni yapılması gereken düzenleme ile 1 Ocak 2018’den itibaren
marketlerde poşet kullanımının yasaklanmasına dönüktür.
Doğal Kaynaklar Üzerindeki Vergiler: Avcılık, balıkçılık, ormancılık gibi çeşitli ekonomik
faaliyetler üzerindeki vergiler ile doğal kaynakların yeryüzüne çıkarılması ile ilgili
vergiler bu gruba girmektedir. Bu verginin amacı, bu doğal kaynakların kullanımını
azaltmak ve inşaat ve yıkım atıklarının geri dönüşümünü teşvik etmektir. Danimarka;
İsveç İngiltere gibi ülkelerde bu vergi uygulanmaktadır.9
9
Geniş bilgi için; Can, 2016: 65-68.
Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132.
119
4. Çevre Vergilerine İlişkin Makro Büyüklükler
Avrupa Birliği ülkeleri çevresel vergileri önemseyen bir politika izlemektedir. Bunun bir
nedeni ozon tabakasının incelmeye başlaması ile birlikte Birleşmiş Milletler
inisiyatifinde geliştirilen çeşitli politikalar olsa da, diğer bir nedeni artan kamusal
ihtiyaçları finanse etmek üzere ortaya çıkan yeni kaynak bulma ihtiyacıdır. Elbette diğer
bir neden vergilerin tabanının geleneksel kaynaklardan yeni alanlara kaydırılması
düşüncesidir. Bunun yanında; gelir durumu daha yüksek kişi ve kurumlardan
alınmasının “mali güç” ilkesine daha uygun olması ve bu yüzden daha az tepki çekmesi
nedeniyle, bu vergiler hakkında ulusal-uluslararası daha fazla “consensus” bulunması
gibi düşünceler de bu vergilerin ihdası üzerinde etkili olmuştur. Aşağıda çevre
vergilerinin Avrupa Birliği ülkelerinde büyüklüklerine dair veriler ve analizler yer
almaktadır.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde çevresel vergiler üye ülkeler bakımından önemli
değişkenlikler göstermektedir. Danimarka, Finlandiya, Almanya, Hollanda, İsveç ve
İngiltere 2000 yılından başlayarak bu konuda reform yapmışlardır. Bu ülkeler çevresel
maksatlı olarak yeni vergiler ve (mevcut vergilere) ek vergiler koymuştur. Bir taraftan
da vergi indirimleri ve iade şeklinde düzenlemelere gitmişlerdir. Estonya gibi bazı yeni
üyeler ise 1997’den beri karbon vergisini uygulamaktadır. Bu ülkede 2008’de ÖTV’de
artışa gidilmiş ve gelir vergisi için yeni ek indirimler yapılmıştır. Çek Cumhuriyeti’nde de
2008’de çevresel vergilerde reform yapılmıştır. Bu reform istihdamı destekleme
amacına yönelik olarak enerji ürünlerine uygulanan vergilerin 2008-2012 döneminde
oranının artırılmasını içermektedir (EC, 2010). 2002 yılında AB’ye üye 15 ülkede
motorlu taşıtlarda motor hacmini dikkate alan bir kayıt ve tescil vergisi (registration
tax) geçerli iken, günümüzde AB’nin 27 üye ülkesinin 18’i CO2 emisyonunu azaltmayı
hedefleyen bir vergilendirme sürecine girmişlerdir (Yalçın, 2013).
1995 ile (ekonomik krizin etkili olduğu) 2009 arasında üye ülkelerdeki çevre
vergilerinin bileşiminde genel bir azalmadan bahsedilebilir. Ancak bazı ülkelerde tersi
durumlar da söz konusudur. Örneğin Kıbrıs’ta çevre vergilerindeki azalmaya karşın,
enerji vergilerinde bir artış söz konusudur. Bulgaristan, Polonya ve Estonya için de
benzer şeyler söz konudur. 2000-2009 arasında bazı üye ülkelerde çevre vergilerinin
GSYH’ye oranında düşük oranlı azalmalar yaşanmıştır. 2009’da enerji vergileri alanında
en fazla artış % 1’in biraz üzerindeki oranla Estonya’da yaşanmıştır. Kıbrıs, Slovenya,
Portekiz ve Polonya’da da önemli düzeyde bir artış söz konusudur. Polonya’da ise %
2’ye yakın bir azalma yaşanmıştır. Danimarka’da uygulanan ve enerji vergisi niteliği
taşımayan kirlenme kaynaklı çevre vergilerinde, 10 bu vergilerin genel olarak azaldığı bir
dönemde (2009 yılı) ılımlı bir artış olmuştur. Kıbrıs ve Malta’da 2000-2009 dönemi
ulaştırma üzerinden alınan vergiler bakımından azaldığı bir dönemdir. Bu iki vergi de
ilgili ülkelerin çevre vergileri bakımından önemli bir yeri vardır (EC, 2011).
(Ekonomik krizin etkili olduğu) 2009’da çevre vergilerinde AB ortalaması; GSYH’ye oran
olarak % 2.4 ve toplam gelirler içerisindeki payı % 6.1’dir. Oysa 1999’da aynı oranlar
sırasıyla % 2.9 ve % 7.0 idi. Ancak 1999 yılı en iyi göstergenin olduğu yıldır. Özellikle
2004’ten sonra düşüş trendi yaşanmıştır. Ancak çevre vergilerinin üye ülkeler
arasındaki bileşimi ve yükselip düşmesi birbirinden farklılık gösterir. 1995 yılından beri
çevre vergilerinin toplam vergiler içerisindeki payı dikkate alındığında Danimarka,
Estonya, Letonya, Hollanda, Avusturya, Polonya ve Slovakya’da istikrarlı bir yükselme
Vergiler pratikte hidro-karbon vergisi olarak isimlendirilir ve bu ülkenin çevre üzerinden aldığı vergiler içerisinde
önemli bir yer tutar.
10
120
Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and
Turkey
yaşanmıştır. Fakat bu üye ülkeler dışındakinde azalmalar yaşanmıştır. Düşüş yaşayan
eski ve büyük ülkelerde vergilerin düşüşü ağırlıklı ortalama ile ilgilidir. Yeni üyelerdeki
artış ise Avrupa Birliği’ne girişleri ile ilgilidir. Zira çevresel vergiler Avrupa Birliği üyesi
ülkeler için bir zorunluluktur (EC, 2010). Görüldüğü üzere çevre vergilerinin nisbi önemi
ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir. Ancak birçok üye ülkede % 2-3 bandında yer
alır. Sadece üç ülkede % 2’nin altında üç ülkede de % 3-3.5 bandında yer almaktadır.
Danimarka 2009 yılı itibariyle bir istisna olarak % 4.8 ile en üstte yer alır. Danimarka’yı
“yeşil vergi” adı altında ekonomik bir araç olarak kullanan diğer bir istisna % 4 ile
Hollanda’dır. Bu açıdan son sıralarda yer alan ve oranı % 2’nin altında yer alan üç ülke
İspanya, Slovakya ve Romanya’dır (EC, 2011).
Çevre üzerinden alınan vergiler genellikle tüketim üzerinden ve spesifik olarak
alındığından GSYH içerisinde oransal olarak azalmaktadır. Enflasyonun düşük
seyretmesi nedeniyle Avrupa Birliği bu maktu tutarları genellikle sabit tutmaktadır. Bu
vergileri enflasyona endekslemek ya da artışı sağlayacak bir başka kritere
bağlanmadıkça bu düşüş trendin devam etmesi beklenmelidir. Enflasyona endeksleme
en mantıklı çözüm olarak gözükmektedir, ama bu sadece Danimarka’da
uygulanmaktadır.
Çevre vergilerindeki erimeyi birkaç sebebe bağlayabiliriz: İlk neden, enerji talebindeki
artışın gelirdeki artışı yakalayamamasıdır. İkincisi, enerji fiyatlarındaki artışın
tüketimde ters etki meydana getirmiş olmasıdır. Üçüncü bir neden ise, enerjinin yaygın
kullanımı nedeniyle hükümetlerin enerjiden aldıkları vergiyi (siyasi nedenlerle)
artırmada isteksiz davranmasıdır. Enerji Vergi Direktifi (2003/96/EC) yürürlüğe
girinceye kadar yani 1992-2004 arasında üye ülkelerin vergi oranlarını artırmasını
gerekli kılan bir neden de yoktu. Emisyon üzerinden alınan vergi gibi doğrudan mali
olmayan araçların popülarite kazanması, petrol fiyatlarındaki yükselmeler çevresel
vergilerde artırıma gitmeme eğilimi doğurmuştur (EC, 2010).
Bütün üye ülkelerde enerji üzerine uygulanan vergilerin baskındır. Ancak bazı ülkelerde
ulaştırma üzerinden alınan vergilerin de (transport taxes) önemli olduğu dikkat çeker.
İrlanda, Kıbrıs ve Malta’da bu vergilerin çevre vergileri içerisindeki yeri % 38-48
bandındadır. Danimarka’da da bu verginin önemli bir yeri vardır. Bu ülkede yaygın bir
şekilde uygulanan hidro-karbon vergisi ilgili verginin 2/3’ünü oluşturmaktadır (EC,
2010).
Krizin etkili olduğu 2009’dan itibaren istihdamı artırmak maksatlı işgücü üzerinden
alınan vergiler azaltılırken çevre üzerinden alınan vergilerde yapılan düzenlemeler yine
çevresel pozitif etkileri dikkate alınarak vergi gelirlerinde artış sağlamak Avrupa Birliği
için iyi bir fırsat oldu. Çevre vergilerindeki bu artış vergi gelirlerine katkıda
bulunmaktadır ama göz ardı edilmemesi gereken başka hususlar da vardır. Zira bu
süreçte (ekonomik kriz nedeniyle) uygulanan politikalar çevre vergilerinin oranını ve
matrahını etkilemiş ve matrahı aşındırmıştır. Zira yeşil vergi düzenlemesi yapmak
amaca ulaşmayı her zaman garanti etmez (EC, 2016).
Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132.
121
Grafik 1: Çevre Üzerinden Alınan Vergilerin GSYH’ye Oranı (2000-2014)
2.6
2.5
2.4
2.3
2.
2.2
2.1
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
AB-28
2010
2011
2012
2013
2014
AB-19
Kaynak: EC, 2016.
2010 yılına kadar düşen vergiler, bu yıldan sonra yükseliş trendine girmiştir. Trend AB
üyesi ülkelerle (AB-28) Euro alanında önemli ölçüde benzeşmektedir. Ancak AB-28’de
az da olsa azalmadan söz edilebilir. Çevre üzerinden alınan vergilerin oranı bu dönemde
de ülkeler arasında da değişiklik göstermektedir. Nitekim Danimarka (4.1), Slovenya ve
Hırvatistan (3.9) oranıyla en yüksek oranlı ilk üç ülkeyi temsil ederken, Bu oran
Litvanya’da % 1.7, Slovakya ve İspanya’da % 1.8’dir.
Çevre üzerinden alınan vergiler üye ülkeler arasında hem oran hem de bileşen olarak
çok farklıdır. On üç üye devlet 2009 ile 2014 yılları arasında çevresel vergi gelirlerinde
GSYH'ye oran olarak büyüme kaydetmiştir. Bu dönemde vergi gelirleri içindeki payını
neredeyse iki katına çıkaran Yunanistan, dikkat çekmektedir (2009'da % 1.9, 2014'te%
3.7). Bu alanda İtalya, Romanya ve Hırvatistan da bu bakımdan dikkat çekmektedir. Öte
yandan, en büyük düşüş Lüksemburg ve İsveç'te yaşanmıştır. 2004 ve 2014 yılları
arasında çevresel vergi gelirlerinin kompozisyonunda önemli değişiklik olmuştur.
Çevresel vergiler bu dönemde de enerji üzerinden alınan vergiler bakımından neredeyse
tüm üye ülkeler için birinci sıradadır.
Enerji üzerinden alınan vergilerin bileşimi AB-28 için % 77 enerji vergileri, ki bunun
2/3’ünden biraz fazlası ulaşım vergileri % 20’sini diğer ulaşım vergileri ve % 4 kadarını
da çevresel kirliliğe karşı uygulanan vergiler oluşturmaktadır. Aynı dönemde, ulaşım
üzerinden alınan vergilerin çevre vergilerinin önemli bir kısmını oluşturduğu Kıbrıs ve
Malta'da vergi gelirleri belirgin bir biçimde azalmıştır. Bu oran; Danimarka, İtalya, İsveç,
Hollanda, Yunanistan ve Finlandiya % 38-65 arasındaki alt seviyeyi temsil eder. Sekiz
ülkede ise % 90’ın üzerindedir. Toplam enerji vergisi geliri, Slovenya, İtalya ve
Yunanistan'da (sırasıyla GSYH'nın sırasıyla% 3,% 3 ve% 2.9'u) olarak üst sırayı temsil
eder.
Tablo 1: Türleri İtibariyle Çevre Üzerinden Alınan Vergilerin GSYH İçerisindeki Oranı
Enerji
Ulaşım
Diğer
Toplam
2002
2.0
0.5
0.1
2.6
2003
2.0
0.5
0.1
2.6
2004
2.0
0.5
0.1
2.6
2005
1.9
0.5
0.1
2.5
2006
1.8
0.5
0.1
2.4
2007
1.7
0.5
0.1
2.4
2008
1.7
0.5
0.1
2.3
2009
1.8
0.5
0.1
2.4
2010
1.8
0.5
0.1
2.4
2011
1.8
0.5
0.1
2.4
2012
1.9
0.5
0.1
2.4
2013
1.9
0.5
0.1
2.4
Kaynak: EC, 2016.
122
Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and
Turkey
2014
1.9
0.5
0.1
2.5
5.Türkiye’de Durum
Türkiye’de 1970’li yıllardan itibaren çevre kirlenmesi konusunun zaman zaman
gündeme gelmesine karşın, 2000’li yıllara kadar yapılan kalkınma planlarında çevresel
sorunlar ikinci plana itilmiş ve çoğunlukla göz ardı edilmiştir. Aralık 1999’da Helsinki
Zirvesinde Türkiye’nin AB’ne tam üyeliği başvuru süreci resmiyet kazandıktan sonra,
hemen her konuda olduğu gibi çevre konusunda da AB müktesebatına uygun hale
getirmek amacıyla mevzuat çalışmaları hız kazanmıştır (Biyan, 2014). 1982 Anayasası,
kişiler için 73 üncü maddesi ile yüklediği genel vergi ödevi dışında, “Sosyal ve Ekonomik
Haklar ve Ödevler” başlıklı Üçüncü Bölümü’nün 56. maddesinde “Herkes sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını
korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” ifadesine
yer vererek, çevrenin korunması konusunda da çevresel vergiler ve benzeri
yükümlülükler getirilebilmesi için dolaylı surette yeni ve ek bir dayanak oluşturmuştur
(Özdemir, 2009).
Aslında buna dolaylı bir yükümlülük olarak 73/3’ü de ekleyebiliriz. Vergi yükünün
adaletli ve dengeli dağılımını maliye politikasının sosyal amacı olarak tanımlayan madde
ilk etapta gelir dağılımı bakımından devlete yükümlülük getiriyor olsa da global bir mal
olan ve pozitif ya da negatif dışsallığı engellenemeyen çevrenin bu madde ile de ilişkili
olduğu ileri sürülebilir. Zira çevre sosyal amacın dışında değerlendirilemez. Sağlıklı bir
çevrenin oluşturulması bakımından maliye politikası aracı olan vergilendirmenin ve
harcama politikasının araç olarak kullanılması pekala mümkündür. Zira bir yandan
‘iyi’nin teşvik edilmesi, diğer yandan da ‘kötü’nün vergilendirilmesi suretiyle vergiler
maliye politikası aracı olarak kullanılmaktadır. Zira kamu hizmetinin bir karşılığı olan
vergiler merit ya da demerit olarak da nitelendirebileceğimiz ve faydası da zararı da
engellenemez nitelikteki böylesine bir mal ile ilişkilendirilmemesi eksiklik olarak kalır.
Türkiye’de çevre ile ilişkilendirilecek vergiler de yok değildir. Ancak Avrupa Birliği
ülkelerinde olduğu gibi kurumsal olduğu söylenemez. Örneğin akaryakıt ürünleri ve
elektrik üzerinden alınan vergiler böyledir. Türkiye’de akaryakıt ürünleri hem Özel
Tüketim Vergisi (ÖTV) hem de Katma Değer Vergisi (KDV) kapsamında yer almaktadır. 11
Üstelik Türkiye AB ve OECD üyesi ülkeler arasında akaryakıt ürünleri üzerinden en
yüksek vergiyi alan ülkedir.12 Türkiye’de çevre ile ilgisi olan vergiler bakımından
ağırlığın ÖTV’de olduğu dikkat çekmektedir. Özel tüketim vergilerinin mali olmayan
amacı olsa da, vergi gelirleri bakımından henüz kamu harcamalarını karşılamaktan uzak
olan ülkemizde, bu verginin öncelikli amacının çevre olmadığı anlaşılmaktadır. Zira pek
çok bakımdan AB ortak politikalarına uyumlu olmayan Türkiye’nin bu bakımdan AB
ülkelerinin ilerisinde olduğunu savunmak yanıltıcı olur.
Çevre temizlik vergisi doğrudan bu kapsamda olan bir ver vergidir. Bu kapsamda
değerlendirilebilecek çeşitli harçlar da vardır. Bunlardan belli başlıları, uçak gürültü
harcı, petrol arama ve işletme izin harcı ve avlanma harcıdır (Yalçın, 2013). Çevre
kirliliğinin önlenmesi, çevrenin iyileştirilmesi ve çevre ile ilgili yatırımların
desteklenmesi amacıyla; ithaline izin verilen kontrole tâbi yakıt ve atıkların CIF
bedelinin yüzde biri ile hurdaların CIF bedelinin binde beşi oranında alınacak miktar;
büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerince tahsil edilen su ve kullanılmış
KDV’yi de dolaylı olarak çevre vergisi kategorisine alabiliriz. Çünkü KDV’nin matrahına ÖTV de dâhildir. Başta
karbon bazlı yakıtlar olmak üzere çevreye negatif maliyet yükleyen her ürünün maliyeti KDV’den dolayı artmış
olduğundan katma değer vergisi de çevre vergisi içerisinde ele alınmıştır (Öz ve Kutbay, 2016: 257).
12 Ortalama olarak kurşunsuz benzinin litre fiyatının % 69,5’i ve motorinin litre fiyatının % 61,4’ü vergilerden
oluşmaktadır (Yalçın, 2013:146).
11
Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132.
123
suları uzaklaştırma bedelinin yüzde biri de Çevre Katkı Payı olarak tahsil edilmektedir
(Biyan, 2014).
2464 sayılı Kanun’da düzenlenen belediye gelirleri içinde çevreye yönelik bir kaynak ise
katılma payıdır. Bu paylardan ilki; kanalizasyon harcamalarına katılma payıdır. Yeni
kanalizasyon tesisi yapılması ya da mevcut tesislerin sıhhi ve fenni şartlara göre ıslah
edilmesi halinde bu durumdan yararlanan gayrimenkullerin sahipleri kanalizasyon
harcamalarına katılma payını öderler. İkinci katılma payı ise; su tesisleri harcamalarına
katılma payıdır (Bilgin ve Orkunoğlu, 2010). Elektrik ve havagazı tüketim vergisi enerji
vergileri olmak üzere yerel yönetim düzeyinde çevre vergileri kapsamında
değerlendirilebilecek bir vergidir. Çevre temizlik vergisi ve elektrik ve havagazı tüketim
vergisi13 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nda sırasıyla mükerrer 44. madde ve 3439. maddelerinde düzenlenmiştir (Gündüz ve Agun 2013).
Bu vergi dışında dolaylı olarak çevreye olumlu katkıları olabilen Motorlu Taşıtlar Vergisi
de bu kapsamda değerlendirilebilir. Akademik alanda yapılan birçok çalışma, küresel
ısınmada karayolu araçlarının çok önemli bir payının olduğunu göstermektedir.
Dolayısıyla, çevre kirliliğiyle mücadelede motorlu taşıtların daha çevreci bir bilinçle
vergilendirilmesi, soruna hayati bir önem kazandırmaktadır. Özellikle 1990’lı yılların
sonundan günümüze kadar geçen süreçte AB içindeki birçok ülkenin motorlu taşıt
vergilendirmesinde daha çevreci bir yaklaşımın benimsendiği gözlenirken, Türkiye’de
ise motorlu taşıtlara bir servet unsuru olarak yaklaşılmakta, motorlu taşıtın eskidikçe
çevreyi daha fazla kirlettiği gerçeği henüz vergilendirme anlamında göz ardı
edilmektedir (Yalçın, 2013). Oysa daha yaşlı araçlar teknolojileri nedeniyle daha çok gaz
emisyonuna (kirliliğe) neden olmaktadır. Dolayısıyla verginin konusu çevre kirliliğini
önlemeye yönelik olarak tasarlanmamıştır. Emisyon pulu uygulamasının bu kapsamda
değerlendirilmesi mümkün olmakla birlikte bu uygulamanın bir vergi olmadığını ve
miktarının gayet düşük olduğunu unutmamak gerekir.
Türkiye’de motorlu taşıtlarda verginin motor silindir hacmine göre alınması çevre
vergileri bakımından ancak dolaylı bir düzenleme kabul edilebilir. 2003’te gelen bu
düzenlemeye göre MTV’de silindir hacmi belirleyicilerden birisidir. Düşük motorlu
araçlardan düşük vergi alınması çevreye duyarlılığın bir göstergesidir. Zira motor hacmi
düştükçe CO2 salınımı azalmaktadır.
Türkiye 05/02/2009 tarihinde kabul edilen bir Kanun ile Kyoto Protokolüne taraf olmuş
ve 2013 yılına kadar karbon emisyonunu azaltma taahhüdünde bulunmuştur.
Türkiye’nin Kyoto protokolü dışında da çalışmaları vardır. Türkiye Avrupa Birliği
içerisinde en yüksek oranı uygulasa da fosil yakıtlı ürünlerde vergisel farklılıklara
gitmiştir. Nitekim benzin, motorin, LPG ya da doğalgaza uygulanan vergiler birbirinden
farklıdır. Türkiye LPG’li araç kullanımı açısından Avrupa’da İtalya’dan sonra ikinci sırada
yer almaktadır. Bunda LPG’ye uygulan ÖTV’nin daha düşük olmasının bir etkisinin
olmadığı söylenemez. Zira LPG çevreye daha az CO2 yayan bir üründür. Az sayıda da olsa
doğalgazla çalışan araçların olduğunu da unutmamak gerekir. Türkiye evlerde ve sanayi
tesislerinde hatta termik santrallerde doğalgaz kullanımını yaygınlaştırmıştır. Bu şekilde
özellikle büyükşehirlerde meydana gelen kirliliğin azaltılması sağlanmıştır. Bunda
doğalgaza uygulanan ÖTV’nin düşük olmasının önemli bir payı vardır.
Öte yandan Türkiye daha fazla CO2 barındıran normal benzini ve sonraki süreçte kırsal
Elektrik ve havagazı tüketim vergisi, günümüzde havagazı kullanılmadığı için yalnızca elektrik tüketimi üzerinden
tahsil edilmektedir.
13
124
Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and
Turkey
motorini araçlar için kullanımını kaldırmıştır. Bu, uygulama regülasyon niteliğindedir
ama öncesinde de kurşunsuz benzinden düşük vergi uygulaması söz konusudur.
Uygulandığı dönemde normal benzinden daha az vergi alınan 95 ve 98 oktanlı vergi yine
bu duyarlılığın yansımasıdır. Ancak 2011’de uygulaması kısıtlanan kırsal motorin
çevreye daha fazla CO2 yaydığı halde daha az vergi uygulanıyordu. Burada kırsal
nüfusun teşvikinin esas alındığı düşünülmektedir. Buna karşın bazı Avrupa ülkelerinde
ülkemizdeki uygulamanın tersine, çevreye daha zararlı olan motorine uygulanan vergi
nedeniyle nihai tüketici açısından maliyeti daha yüksektir. ÖTV Kanunu’nda dikkat
çeken bir husus da maktu olarak uygulanan vergilerin farklılaştırılmasında kükürt oranı
dikkate alınarak miktarın belirlenmesidir. Bu da ÖTV Kanunu hazırlanırken “çevre”
faktörünün tamamen göz ardı edilmediğinin bir göstergesidir.
Buna egzoz gazı emisyon ölçümü ve fenni muayenenin özelleştirilip bu konuda
profesyonel bir işletmeye devredilmesi ve bu şekilde standartların uluslararası olmasını
da ekleyebiliriz. Her yıl ya da iki yılda bir yapılan emisyon ölçümleri yanında araç
motorlarına da emisyon standardı getirilmesi aynı amaca dönüktür. Türkiye de
2009’dan itibaren bu standardı kabul etmiştir. Alternatifli karayollarında otoban geçiş
ücretlerinin asıl amacı çevresel etki olmasa da paralı olması nedeniyle konu ile ilgilidir.
Bunun dışında, 2003 ve 2004 yıllarında yirmi yaşını doldurmuş binek araçların hurdaya
ayrılması karşılığında yeni araç alımında ÖTV indirimine gidilmiş, bu şekilde 274.000
adet eski binek araç hurdaya ayrılarak önemli miktarda karbon dioksit emisyon kaynağı
bertaraf edilmiştir (Yalçın, 2013).
Türkiye iki hafta süren çetin müzakereler sonrası 12 Aralık 2015’te 1997 Kyoto
Protokolü’nden bu zamana kadar küresel ölçekte yapılan Paris İklim Zirvesi ile karbon
salınımı hususunda mes’uliyyetini kabul etmiştir. Bu anlaşma tüm tarafların emisyonun
azaltılması konusunda yükümlülük alması kabul edilmiştir. Ancak bu yükümlülükte
gelişmiş ülkelerin daha fazla taahhütte bulunması ve mutlak azaltım yapması istenirken,
gelişmekte olan ülkelerin ise “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk” ilkesi gereği
mevcut kapasitelerine göre bir azaltım yapması beklenmektedir (Karakaya 2016).
Türkiye’nin de sorumluluk üslendiği anlaşma Kasım 2016 itibariyle gerekli olan ve
karbon salınımının % 55’ine sahip 55 ülke tarafından imzalanarak Kasım 2016’dan
itibaren yürürlüğe girmiştir.14
Türkiye’de son olarak ÖTV’de de farklılaştırma yapıldı. Buna göre 1600 cc'ye kadar olan
binek araçlarda yüzde 60, 1600-2000 arası olan araçlarda yüzde 110, 1600-2000 arası
elektrik motoru da bulunan araçlarda yüzde 60; onun üzerinde olan araçlarda yüzde
160, üzerinde elektrik motoru olan araçlarda yüzde 110 olarak uygulanacak. Bu şekilde
motor hacmi büyüdükçe vergi artırılmış, çevreye daha az CO2 salınımı yapan araçlar
teşvik edilmiştir. Elektrikli araçlarda bu oran sabitlenmek suretiyle, bu konuda çevreci
bir tercihte bulunulmuştur. Zira elektrikli araçlar bir taraftan çevreye CO’ yaymazken,
bir taraftan da gürültü kirliliğini minimize etmektedir.
Ayrıca, 25 Kasım 2016 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan yeni bir düzenlemede ÖTV
oranları değiştirilmiş, Düşük silindirli araçlarla elektrikli araçlar teşvik edilmiştir. Buna
göre; motor silindir hacmi 1600 cm3'ü geçmeyip ÖTV matrahı 40.000 TL’yi aşmayanlar
için % 4515, ÖTV matrahı 40.000 TL’yi aşıp, 70.000 TL’yi aşmayanlar için % 50, Motor
silindir hacmi 1600 cm3'ü geçen fakat 2000 cm3'ü geçmeyenlerden ÖTV matrahı
100.000 TL’yi aşmayanlar için % 100 uygulanmak suretiyle de farklılaştırmaya
14
15
http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1940839-paris-iklim-anlasmasi-yururluge-girdi
Bu teşvik trafikte çok fazla kullanılan elektrikli ticari taksiler için % 3 daha indirimlidir.
Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132.
125
gidilmiştir. Elektrik motoru da olanlardan elektrik motor gücü 50 KW’ı geçip motor
silindir hacmi 1800 cm3'ü geçmeyenlerden ÖTV matrahı 50.000 TL’yi aşmayanlar için
%45, ÖTV matrahı 50.000 TL’yi aşıp, 80.000 TL’yi aşmayanlar için %50, Elektrik motoru
da olanlardan elektrik motor gücü 100 KW’ı geçip motor silindir hacmi 2000 cm3 ila
2500 cm3 arasında olanlardan ÖTV matrahı 100.000 TL’yi aşmayanlar için %100 olması
aynı çevreci tercihin bir sonucudur.
Tablo 2: Avrupa Birliği ve Türkiye’de Uygulamada Olan Çevre Vergileri
Ülke
Ulaşım
(1)
Enerji
(2)
Avust
Belç.
Bulg.
Hırv.
Kıbr.
Çek C.
Danm.
Est.
Finl.
Fr.
Alm.
Yun.
Mac.
İrl.
İtl.
Let.
Litv.
Lüks.
Malt.
Hol.
Pol.
Port.
Rom.
Slovk.
Slovn.
Est.
İsveç.
Türk.
İng.
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
Karbon
(3)
Hava
Kirliliği
(4)
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
Atıklar
(5)
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
Materyaller
(6)
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
Zararlı
Ürün
(7)
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
Su
Kirliliği
(8)
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
Tarım
(9)
Bio
Çeşitlilik
(10)
XXX
Deniz Bio
Çeşitliliği
(11)
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
XXX
Kaynak: Withana vd. 2014.
(1) Ulaştırma alanında çevre vergileri esas olarak karayolu taşımacılığı ile ilgilidir. Düşük karbon salınımını teşvik
etmek için uygulanmaktadır. Düzeyi motor hacmi veya yakıt tüketimine (ör. Danimarka) göre değişmektedir. Bazı
ülkelerde ise hava kirliliğine bağlı olarak bazı şehirlerde (Londra, Milano) uygulanmaktadır.
(2) Enerji alanında esas olarak akaryakıt, doğalgaz, kömür ve elektrikten alınan vergidir.
(3) Yakıtların karbon veya CO2 içeriğiyle ilgili vergiler veya CO2 emisyonları. Karbon vergileri CO2 ile ilişkili enerji
içeriği ile de ilgilidir.
(4) Hava kirliliği ile ilgili ödemeler, üye ülkelerin üçte ikisinde yer uygulanmaktadır. Bunlar, ör. VOC, NOx, SO2, PM,
NH2, ağır metaller, CO, NH3, hidro-karbonlar ve diğer ozona zararlı maddelerdir.
(5) Atıklarla ilgili vergiler ve harçlar, özellikle depolama ve yakma ile ilgilidir ve çoğunlukla belediye seviyesinde
uygulanır.
(6) Çakıl ve kum gibi çeşitli doğal kaynakların çıkarılmasını kapsar.
(7) Akümülatör, pil, elektrikli ve elektronik ürünler, eskimiş tekerlekler, ömrünü tamamlamış araçlar ve plastik
paketleme malzemeleri bu kapsamdadır.
(8) Hemen hemen tüm ülkelerde su ile ilgili vergi ve harç uygulamadı vardır. İçme suyu temini ve tüketimi, atık su
değerlendirmesi ile ilgili olabilmektedir.
(9) Tarım alanında az sayıda ülke tarım ilacı ve gübre vergileri uygulamaktadır.
(10) Bio-çeşitlilik alanında bazı ülkeler orman ve ağaçlarla ilgili zorunlu ödemeler (örneğin doğal park giriş ücretleri
ve avcılık ücretleri bu kapsamdadır).
(11) Bazı ülkeler ayrıca balıkçılık üzerinde doğrudan etkisi olan vergiler ve harçlar getirmişlerdir ve ticari balıkçılık
izinleri için alınan ücretlendirme bu kapsamdadır.16
Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere Türkiye’deki çevre ile ilgili vergisel
düzenlemeler henüz başlangıç aşamasındadır. Oysa rakamlara baktığımızda Türkiye’de
16
Dipnot bilgileri Withana, s. 6-8’den alınmıştır
126
Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and
Turkey
çevre ile ilgili vergilerin oransal yapısı bir çok AB ülkesine göre yüksektir. Buna göre
Türkiye’de çevre vergilerinin gayri safi yurt içi hâsıla içindeki payı 1994’te %1,2 iken,
2000 senesinde bu oran % 2,4’e, 2007’de ise % 3,6 oranına yükselmiş olduğu görülür.
Türkiye’de çevre ile ilgili vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı 1994’te % 6,5’e,
2007’de ise bu oran % 15’e ulaşmıştır (Bilgin ve Orkunoğlu, 2010: 93). 2013 yılı
verilerine baktığımızda ise Türkiye’de kişi başına düşen vergi 1994 yılına göre yaklaşık
6 kat artmıştır. Bu artmayla Türkiye’de kişi başına düşen çevre vergisi 564 $ olarak
gerçekleşmiş ve ele alınan 33 ülke sıralamasında Türkiye 2013 yılında kişi başına çevre
vergisi en fazla alınan yirmi birinci ülke konumunda olmuştur. Ayrıca 2013 yılında
dünya ülkelerinde yaşayan kişi başına ortalama olarak 701,6$ vergi düşmekte iken
Türkiye’de birey başına 564$ düşmektedir (Öz ve Kutbay, 2016: 260).
Avrupa Birliğinde ise 1994 yılında çevre vergilerinden elde edilen vergi gelirlerinin
GSYH içerisindeki en yüksek payı (%4.07) Danimarka’da gerçekleşirken en düşük payı
(0.71) Estonya’da gerçekleşmiştir. 1994 yılında Türkiye’de çevre vergilerinden elde
edilen vergi gelirlerinin GSYH içerisindeki oranı Estonya (%0.71)’dan sonra en düşük
paya (%1.2) sahip idi. Ancak 2002 yılındaki oranlar incelendiğinde çevre vergilerinden
elde edilen gelirlerin GSYH içerisindeki oranı Danimarka (%4.78) ve Slovenya (3.71)
hariç en fazla %3.62 ile Türkiye’de gerçekleşmiş olup 2013 yılında ise çevre
vergilerinden elde edilen gelirlerin GSYH içerisindeki oranın en yüksek olduğu ülke
(%4.06) Türkiye’dir (Öz ve Kutbay, 2016)
Bu rakamlara bakıldığında ülkemizde çevre vergilerinin Avrupa Birliği standartlarında
olduğu şeklindeki görüntü yanıltıcıdır. Bunun en önemli nedeni enerji üzerinden alınan
vergilerde Türkiye’nin ÖTV açısından Avrupa Birliği ülkelerinin tamamından daha
yüksek ve güdülen amacın da fiskal olması ile açıklanması mümkündür. Türkiye’de
uygulanan vergilerin sayısı ve türleri itibariyle de Avrupa Birliği’nin gerisinde olduğunu
unutmamak gerekir.
6. Sonuç
Türkiye’de çevreye duyarlı vergisel düzenlemelerin çok yeni olduğu dikkat çekmektedir.
Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde çevre sorunları ile mücadele edebilmek için uygulanan
vergilerin Türkiye'de daha çok regulatif düzenlemelere başvurmak suretiyle uygulandığı
görülmektedir. Bu alanda gelişmelerin olmadığı söylenemez. Özellikle Paris İklim
anlaşması Türkiye’ye bağlayıcı sorumluluklar getirmektedir. ÖTV düzenlemesinin
bunun ilk adımı olarak kabul edilmesi mümkündür. Ancak özellikle de ÖTV’deki
yüksekliği çevreye duyarlılıkla açıklamak çevre konusundaki düzenlemelerin yavaşlığı
dikkate alınırsa pek mümkün gözükmemektedir. Çevreyle ilgili vergilerin oranına
bakıldığında Türkiye’nin AB üyesi ülkeler arasında en iyilerden birisi olduğu sonucuna
varılır ki, bu yanıltıcı bir tablodur. Bunun nedenin ÖTV’nin mali nedenlerle yüksek
tutulması olduğu açıktır.
Çevre üzerinden alınan vergilerin en önemli nedenlerinden birisi kalkınma
politikalarının sürdürülebilir olmasıdır. Nitekim yaşanabilir bir çevreyi esas alan çevre
politikaları bugünü ilgilendirdiği kadar gelecek nesilleri de ilgilendirmektedir. Diğer bir
deyişle tek başına ekonomik büyüme kısa vadede sonuç verse de çevresel etkilere
duyarsızlığın yaygınlaşması gelecek nesilleri tehdit etmektedir. Nitekim Çin’in çevreye
duyarsız sanayileşme politikası büyümesine pozitif katkına bulunmuş olmasına rağmen,
global çapta çevresel sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.
Büyümenin çevreye duyarsızlığı uzun vadede kamu harcamalarını da olumsuz etkileme
potansiyeline sahiptir. Zira sosyal devletin esas olduğu günümüzde devletlerin çevresel
Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132.
127
etkiye duyarsız büyüme modelleri kanser ve kalp-damar hastalıkları başta olmak üzere
beraberinde pek çok hastalığı getirmiştir. Son derece pahalı olan bu hastalıklarla
mücadele devletlerin sosyal güvenlik bütçesini zorlamaktadır. Nitekim AB ülkelerinde
de etkili olan 2008 krizi bir taraftan finansal kriz, bir taraftan borç krizi, bir taraftan da
sosyal güvenlik harcamalarındaki artışa bağlı olarak bütçe açığı krizidir. Çin dünyanın
sahip olduğu sosyal güvenlik sistemini benimsemediğinden böyle bir sorunla karşı
karşıya kalmış gibi gözükmese de, çevreye duyarlı olmayan sanayi ürünleri bir yandan
bu ülkeyi, bir yandan da bütün dünyayı tehdit etmektedir. Zira World Trade Statistical
Review 2016’ya17 göre Çin verilerine göre dünyanın en büyük ihracatçısı olan ülkedir.
AB üyesi ülkelerde vergilemenin etkili bir çevre politikası aracı olarak kullanılmasına
rağmen, Türkiye henüz vergileme alanında çevreyi önceliğe alacak kurumsal bir vergi
politikası değişimine gidememiştir. Ülkemizde halen yürürlükte olan Motorlu Taşıtlar
Vergisi (MTV), bunun en somut örneğini oluşturmaktadır (Yalçın, 2013). Türkiye’de
MTV doğrudan çevre ile ilişkilendirilmemiştir. MTV’nin çevre ile ilişkilendirilmesi
yanında kırsalda ve kentte kullanılması bakımından da farklılık getirilebilir. Zira
ülkemizde nüfusun hala % 20 kadarı kırsalda yaşamaktadır. Bu rakama nüfus yoğunluğu
düşük ilçe ve iller de eklendiğinde oran daha da artacaktır. Zira kirlilik daha çok nüfus
yoğunluğu yüksek olan kent merkezlerinin sorunudur.
Kent merkezlerinde kullanılan araçların vergilerindeki artış kirlilikle mücadele anlamına
geleceği gibi, Türkiye’nin gelir durumu dikkate alındığında kırsal kesimde
yaşayanlardan daha düşük vergi almak suretiyle sosyal etki bakımından da kazanç
sağlanmış olur. Örneğin araçların motor hacmi yanında yaşları da büyüdükçe vergi
artırılabilir, ancak kırsal kesimde kullanılan araçlarda bu verginin indirimli olması
sağlanabilir. Ancak bunu da araçların belli yaşından (mesela 10 yaş) sonra yapılması
uygun olacaktır. Bu şekilde bir taraftan ana yasanın 56. maddesinde devlete çevre
koruma görevi veren maddenin gereği yapılmış olur, bir taraftan da 73/3’teki sosyal
amacı düzenleyen maddenin gereği yerine getirilmiş olur.
Türkiye’de çevreye duyarlı vergilerin son yıllarda gündeme alınmasına rağmen, genel
olarak mali nedenle alındığı gerçeği değişmemektedir. Gerçekten de özellikle enerji
üzerinden alınan vergiler bakımından Türkiye birçok ülkeden farklı bir özellik
sergilemektedir. Bu kapsamda enerji türlerine göre verginin fiyat içindeki payı 2015 yılı
baz alınarak incelendiğinde: kömürün neden olduğu yüksek karbon emisyonuna yüksek
rağmen %18 oranında Katma Değer Vergisi dışında herhangi bir vergiye konu olmadığı
görülür.
Çevre vergileri açısından bir değerlendirme yapıldığında Türkiye’deki uygulamaların
Avrupa Birliği’ne uyum açısından sorunlu olduğu dikkat çeker. Nitekim gerek çeşitlilik
açısından gerekse de mevcut uygulamalardaki yaklaşımlar açısından Türkiye’deki
vergiler son derece yetersizdir. Türkiye’nin çevreye duyarlı vergiler bakımından ilk
sırada yer alması bu konuda Avrupa Birliği’ne uyumun bir işareti olmak yerine daha çok
bu vergilerden amaçlana şeyin “mali” olduğunun göstergesidir. Türkiye’nin kurumsal
anlamda attığı çeşitli adımların varlığına rağmen, vergisel açıdan atılan bu adımlarla
paralellik arz etmemektedir. Bu durum müzakere sürecinin devam ettiği günümüzde
Türkiye’nin çevre konusunda ilerleme sağlaması ve bu başlığın kapatılması açısından
sorunlar yaşayacağı ortadadır.
17
https://www.wto.org/english/res_e/statis_e/wts2016_e/wts2016_e.pdf
128
Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and
Turkey
Kaynakça
ALİUSTA, Hakan; YILMAZ. Baki; KIRLIOĞLU, Hilmi (2016), “Küresel Isınmayı
Önleme Sürecinde Uygulanan Piyasa Temelli İktisadi Araçlar: Karbon
Ticareti Ve Karbon Vergisi”, Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi,
ICAFR 16 Özel Sayısı Int. Journal of Management Economics and Business,
ICAFR 16 Special Issue, 382-401.
ALTINBAY, Ali; GOLAGAN, Melis, (2016), “Küresel Isınma Sorununa
Muhasebecilerin Bakışı: Karbon Muhasebesi”, İnsan Ve Toplum Bilimleri
Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 7, 2106-2119.
AYTAÇ Deniz, (2016), “Emisyon Vergileri, Enerji Fiyatları ve Teknolojik Yenilik”,
Uluslararası Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Aralık, Cilt 2, Sayı 4, 43-55.
BİLGİN Sibel; ORKUNOĞLU, Işıl Fulya (2010), “Fiskal ve Ekstrafiskal Amaçlar
Bağlamında 1970’lerden Günümüze Çevre Vergileri”, Gazi Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 12/1, 77-108.
BİYAN Özgür; GÖK, Musa, (2014), “Çevre Politikaları Kapsamında Avrupa Birliği Ve
Türkiye’de Çevre Vergilerinin Uygulanışı: Karşılaştırmalı Bir Analiz”, Hitit
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 7, Sayı 2, Aralık, 281-310.
CAN Fatih (2016), “Çevre Politikasının Ekonomik Araçları”, Niğde Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Temmuz, 9(3), 58-73.
ÇELİKKAYA Ali, (2011), “Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde Çevre Vergisi Reformları
ve Türkiye’deki Durumun Değerlendirilmesi”, Anadolu Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, Cilt/Vol. : 11 - S ayı/No: 2 : 97–120.
EC (European Commission) (2010), Taxation Trends in the European Union, Data
fort
the
European
Member
States,
Iceland
and
Norway
(http://ec.europa.eu/eurostat/documents/3217494/5718201/KS-DU-10001-EN.PDF/bd63fe10-7339-491f-afcb-08bd4c8daa8b?version=1.0).
(Erişim: 11 Ocak 2017)
EC (European Commission) (2011), Taxation trends in the European Union, Data
for the EC Member States, Iceland and Norway, 2011 edition.
http://piketty.pse.ens.fr/files/Eurostat2011.pdf) (Erişim: 21 Ocak 2017)
EC (European Commission), (2016), Taxation Trends in the European Union Data
for
the
EC
Member
States,
Iceland
and
Norway
(http://ec.europa.eu/taxation_customs/sites/taxation/files/resources/do
cuments/taxation/gen_info/economic_analysis/tax_structures/2016/eco
n_analysis_report_2016.pdf) (Erişim: 12 Mart 2017)
FERHATOĞLU Emrah, (2003), “Avrupa Birliği’nde Ortak Çevre Politikası
Çerçevesinde
Çevre
Vergileri”
e-yaklasim
/
Ekim,
1-7.
http://www.yaklasim.com.tr (Erişim 20 Mart 2017).
GÜNDÜZ İsmail Orçun; AGUN, Hakan Bilge, (2013), “Çevre Vergilerinin Yerel
Yönetim Düzeyinde Uygulanması: Avrupa Birliği Ve Türkiye Uygulaması”,
Maliye Finans Yazıları, Yıl: 27 Sayı: 99 Nisan, 55-79.
GÜNGÖR, Kamil (2011), AB’de Mali Yapı Ve Tam Üyelik Öncesi Türkiye’nin Durumu
Nobel Yayıncılık, Ankara.
http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1940839-paris-iklim-anlasmasiyururluge-girdi (Erişim: 17 Ocak 2017).
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/11/20161125-9.pd
KARAKAYA Ethem, (2016), “Paris İklim Anlaşması: İçeriği ve Türkiye Üzerine Bir
Değerlendirme Adnan Menderes Üniversitesi”, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 1, 1-12.
MYLES
G. D. , “Tax Policy and European Union Governance”
http://people.exeter.ac.uk/gdmyles/papers/pdfs/Milan.pdf (Erişim: 29 Mart
2017)
OLIVEIRA, David; MENDES Isabel, (2017). “Green Taxation on Competitiveness:
The Effect of the ISP Tax on the Portuguese Retail Sector of Road Fuels”,
International Journal of Energy Economics and Policy, 7(1), 178-184.
ÖZ, Ersan; KUTBAY, Hüseyin, (2016), “Ekolojik Vergileme: Seçilmiş Bazı Dünya
Ülkeleri ile Türkiye Verilerinin Karşılaştırılması”, Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi İİBF Dergisi, Nisan, 247-272.
ÖZDEMİR Biltekin, (2009), “Küresel Kirlenme Sürdürülebilir Ekonomik Büyüme ve
Çevre Vergileri”, Maliye Dergisi Sayı 156 Ocak-Haziran.
ÖZDEMİR, Mehmet Gökhan, (2015), “Dışsallıklar Ve Emisyon Vergileri: Norveç Ve
Türkiye Uygulamaları”, Leges Sosyal Bilimler Dergisi, Eylül – Ocak, 108131.
TEKİN Ahmet, ŞAŞMAZ, Mahmut Ünsal, (2016), “Küreselleşme Sürecinde Ekolojik
Riskleri Azaltmada Çevresel Vergilerin Etkisi: Avrupa Birliği Örneği”,
Yönetim ve Ekonomi, Cilt:23 Sayı:1 Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F. Manisa,
1-17.
TOPRAK Düriye (2006), “Sürdürülebilir Kalkınma Çerçevesinde Çevre Politikaları
Ve Mali Araçlar”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Yıl/Volume:2 Sayı/Issue 4, Güz, 146-169.
TRACY Elena; SHVARTS Evgeny; SIMONOV E. BABENKO M. “China’s new Eurasian
Ambitions: The Environmental Risks of the Silk Road Economic Belt”,
Eurasian Geography and Economics, Vol. 58, Şubat 2017
VURAL İstiklal Yaşar; TEKİN, Ahmet, (2006), “Global Kamusal Malların Finansman
Aracı Olarak Global Vergi Önerileri” (Ed: Coşkun Can Aktan, Dilek Dileyici,
İstiklal Y. Vural).Vergilendirme Ekonomisi ve Vergilendirme Psikolojisi,
Seçkin Yayıncılık Ankara, 75-89.
WITHANA, Sirini; BRINK, Andrea, ILLES; S; WATKINS, N. E., (2014), Environmental
Tax Reform in Europe: Opportunities for the Future Final Report, May.
Netherland
(http://www.ieep.eu/assets/1397/ETR_in_Europe__Final_report_of_IEEP_study_-_30_May_.pdf). (Erişim: 21 Mart 2017)
130
Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and
Turkey
WTO,
(2016),
World
Trade
Statistical
Review
https://www.wto.org/english/res_e/statis_e/wts2016_e/wts2016_e.pdf
(Erişim: 20 Şubat 2017).
YALÇIN Arman Zafer, (2013), “Potansiyel Bir Çevre Vergisi Olarak Motorlu Taşıtlar
Vergisi: Avrupa Birliği ve Türkiye Arasında Karşılaştırmalı Bir Analiz”,
Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 27, Sayı: 2, 141158
Journal of Current Researches on Business and Economics, 2017, 7 (1), 111-132.
131
E-ISSN:
2547-9628
Strategic Research Academy ©
© Copyright of Journal of Current Researches on Business and Economics is the property
of Strategic Research Academy and its content may not be copied or emailed to multiple
sites or posted to a listserv without the copyright holder's express written permission.
However, users may print, download, or email articles for individual use.
132
Güngör, K. (2017). Green Tax Reform in the Member States of the European Union and
Turkey
Download