MUAViYE b. YEZID me işiyle bir kurulu görevlendirmeyi düancak böyle bir kurulu oluş­ turacak uygun kişileri de bulamadığım söylemiş ve insanlara bu makama uygun şahsı kendilerinin seçmesini tavsiye etmiştir (Taberf. V. 503). Halife seçilene kadar idareyi Dahhfık b. Kays'ın yürütmesini de isteyen Muaviye, diğer bir rivayete göre bu konuşmasında dedesi Muaviye ile babası Yezid'in Hz. Ali'ye ve eviadına karşı yürüttükleri iktidar mücadelesinde haksız olduklarını belirterek onları ağır şekil­ de suçlamış ve öbür dünyada bunun hesabını vereceklerine inandığını dile getirmiştir(Ya ' kübi , ll, 254). Makdisidehalifenin bu konuşmayı, Kaderiyye görüşünü benimseyen hacası Amr ei-Maksüs'un kendisine, "Ya adaletle hükmet ya da görevi b ı rak" demesi üzerine yaptı ğını ileri sürmüştür (el-Bed' ve't-tarll], VI, ı 7). Fakat baz ı çağdaş müellifler, Muaviye'nin halifelikten çekilmesiyle ilgili rivayetlerin siyasi ve dini gruplar tarafından uydurulmuş olabileceğine dikkat çekmektedir (Wellhausen, s. 80; Reyyis, s. 266-267 ;EJ2 !İng. ı. Vll, 268) . Kaynaklarda, babasının tayin ettiği memurları görevlerinde bıra­ kan ve hiçbir tayin yapmayan ll. Muaviye'nin, devlet başkanı sıfatıyla icraat olaraksadece haraçiardan merkez beytülmaline gönderilen miktar üzerinden üçte bir oranında bir indirim yaptığı zikredilmektedir. şündüğünü, Hastalığının ağırlaşması üzerine yerine Halid'i veliaht tayin etmesini isteyen yakınlarının ısrarlı taleplerini kendisinin halifeliğin hayrını görmediğini, bir de veliahtlığa getireceği kişinin hataları­ nın vebalini üstlenemeyeceğini söyleyerek geri çeviren Muaviye'nin ölüm şekli de ihtilaf konusu olmuştur. Kaynaklarda yakardeşi kınları tarafından zehirletildiği, akciğer­ lerindeki rahatsızlık sebebiyle yahut veba yüzünden veya eceliyle öldüğüne dair rivayetler vardır. 7 Receb 64 (29 Şubat 684) tarihinde vefat edince Dımaşk'taki Babüssagir Kabristanı'nda babasının yanı­ na gömüldü. Çocuğu olmayan Muaviye'den sonra iktidar aynı aile içinde SüfyanHer'den Mervaniler'e geçmiştir. BİBLİYOGRAFYA : İbn Sa'd, et-Tabaf!:at, IV, 169; V, 39; Halife b. Hayyat. et-Tarif; (Ömeri). s. 255; İbn Kuteybe. e1-Ma'ari{(Ukkaşe). s. 352-353; Belazüri. Ensab, V, 379-381; Ya'kübi. Tarif;, ll, 252-254; Taberi. Tarif; (Ebü'I·Fazl). V, 501-503; Mes'üdi, Mürü· cü'?·?eheb (Abdülhamid), lll, 82-83 ; Makdisi, el-Bed' ve't-taril;, VI, ı 6-17; İbn Asakir. Tarif; u Dımaşf!:(Amri). LIX, 296-305; Zehebi. A'lamü'n· nübela', IV, 139; J. Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu(trc. Fikret I ş ıltan), Ankara 1963, s. 8083; M. Ziyaeddin Reyyis, İslam'da Siyasi Düşün· 336 ce Tarihi (tre. Ahmed Sarıkaya). İstanbul 1990, s. 265-267; Adnan Demircan, "Muaviye b. Yezid ve Hallfeliği", Harran Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 2, Şan lıurfa 1996, s. 109128; İsmail Hakkı Atçeken. "Muaviye b. Yezid üzerine Bir Araştırma", SÜ ilahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 7, Konya 1997, s. 41 1-4 30; C. E. Bosworth, "Mu'awiya II", Ef2 (İng . ). VII, 268269. li] r MEHMET ALi KAPAR MUAWİZ b. HARİS -, ( ~)1> ~ ~;a.o ı (ö. 2/624) Avf b. Afra ve Muaz b. Haris'in Bedir Gazvesi'nde şehid edilen kardeşi, sahabi (bk. AVF b. AFRA; MUAz b. HARiS). L _j r MUAWizAT -, (.::.ıi~_;.,....JI ) Allah'a sığındıranlar anlamında İhlas, Felak ve Nas surelerinin üçüne birlikte verilen isim (bk. İHLAS SÜRESİ; MUAVVİZETEYN). L _j MUAWİZETEYN (~~_;.,....JI) Felak ve Nas surelerinin ikisine birden verilen isim. L _j Kur'an-ı Kerim'in Felak ve Nas olarak 113 ve 114. surelerine "Muawizeteyn" (Muavvizetan) , bunlara İhlas suresinin ilavesiyle birlikte üç süreye "Muawizat" denilmiştir. Muawizeteyn, "sığın­ dıran, koruyan" anlamındaki muavvize kelimesinin· tesniyesi muavvizetanın mansup hali olup Türkçe'de bu şekliyle yaygınlık kazanmıştır. Felak ve Nas sureleri ayrıca "Mukaşkışetan" (şirk ve nifaktan koruyan, tedavi eden) diye adlandırıl­ mıştır (Maverdi. VI. 373; Zemahşerf. IV, 245; Kurtubi, XX, 25 ı ; M. Tahir b. Aş Or. XXX. 624). Bunun yanında Kafirun ve İh­ las sürelerine Mukaşkışetan denildiği gibi Berae süresinin bir adı da Mukaşkışe'­ dir (Kurtubf, XX , 225; M. Tahir b. Aşur, XXX, 580, 6ıoı. İbn Aşur, Felak ve Nas sureleri için kullanılan Muşakşıkatan isminin ne sebeple verildiğini araştırmadığı­ nı belirtir ( et-Taf:ırlr ve't·tenvir; XXX, 623624). Ancak Süyuti'nin de işaret ettiği üzere (el-İtkan, ı. ı 77) bu ad surelerin fesahatiyle alakah olmalıdır. len hadislerdir. Ukbe b. Amir'den gelen bir rivayete göre Resul-i Ekrem Felak ve Nas surelerini kastederek, " Bana bazı ayetler indirildi ki benzerleri görülmemiş­ tir: ei-Muavvizeteyn" demiştir (Müslim, "Şalatü 'l -müsafirin", 264. 265). Hadisin diğer rivayetlerinde Muawizeteyn yerine, "Kul euzü bi-rabbi'l-felak" ve "Kul euzü bi-rabbi'n-nas" denilmiş olm ası sebebiyle bu lafzın Hz. Peygamber' e mi yoksa Ukbe'ye mi ait olduğu hususunda ihtiIM edilmişse de başka yerlerde ( el-Müsned, IV, ı46, ı51, 152; EbQ DavQd,"Edeb", ı ı O; Tirmizi. "Da<avat", 2 ı; Nesa!, "İsti<a­ ıe", ı ) kelimenin rivayet edilen hadislerin bir parçası olarak zikredilmesi bizzat Hz. Peygamber'in bu ismi kullandığı şeklin­ deki görüşü desteklemektedir. Hz. Aişe'­ nin İhlas, Felak ve Nas surelerini Muavvizat olarak isimlendirmesiyle ilgili rivayet de (Buhar!. "Feza,ilü'l-I5ur,an", 14; Müslim, "Selam", 50, 5 ı) bunu teyit eden diğer bir husustur. Bazı rivayetlerden sahabenin de bu iki sureden Muawizeteyn diye söz ettiği anlaşılmaktadır (Buhar!, "Tıb", 4 ı; ibn Ma ce. "Tıb", 33; Tirmizi. "Tıb", ı 6). öte yandan Felak ve Nas surelerinin Muavvizeteyn diye adlandırılına­ sının surelerin nüzul sebeplerini anlatan rivayetlerle ilgilidir. Buna göre müşrikler Hz. Peygamber' e büyü yaparak zarar vermek istemiş, bu sürelerde ise her türlü şerre karşı Resül-i Ekrem'in yüce yaratana sığınınası gerektiği belirtilmiştir. adlandırılan İlk dönemlerde Mu'tezile, son dönemlerde tefsirde çağdaş yaklaşımları temsil eden bazı müfessirler, Hz. Peygamber'in isınet sıfatına aykırı olacağı gerekçesiyle ona büyü yapıldığına dair rivayetleri reddetmiştir. Onlara göre bu haberlerin kabul edilmesi Kur'an'da yer alan müşrik­ lere ait, "Siz ancak büyülenmiş bir adama tabi oluyorsunuz" şeklindeki iddiayı (ei-Furkan 25/8) doğrulamak anlamına gelir. Halbuki Kur'an sihirle ilgisinin olmadığını beyan etmiş (Sad 38/4-5) ve Allah 'ın Resul-i Ekrem'i insanlardan gelebilecek her türlü zarardan koruduğunu belirtmiştir (ei-Maide 5/67). Bu müfessirler, sahih olduğu kabul edilse bile söz konusu haberlerin ahad olması sebebiyle Hz. Peygamber'in isınet sıfatı gibi itikadi bir meselede hüccet sayılamayacağını söylemişlerdir (Fahreddin er-Razi, xxxıı . ı 87; Cemaleddin el-Kasımi, VII, 41 7; Ahmed Mustafa el-Meragi , XXX. 268; M. izzet Derveze, 1, 198-ı99) . Muavvizeteyn şeklindeki adlandırma­ sürelerin ilk ayetlerinin muhtevası ile Hz. Peygamber'den rivayet edi- Ehl-i sünnet alimlerinin çoğunluğu ise Resülullah'a büyü yapılmasının ve onunbundan etkilenmesinin müşriklerin iddia- nın kaynağı MUAZ b. AMR larının doğrulanmasıyla ilgisinin olmadı­ bu iddialarda Hz. Peygamber'e delilik ğı , isoadının bulunduğu görüşündedir. Ayrı­ ca Resulullah yapılan sihirlerden etkilenmiş olsa da bu onun ismet sıfatına zarar vermez. Zira sihir peygamber kimliği itibariyle değil beşer olması sebebiyle kendisini etkilemiştir. Nitekim bir beşer olarak Peygamber de diğer insanlar gibi yorulur. hasta olur, savaşlarda yaralanır; bunlar onun ismet sıfatını zedelemez (Fahreddin er-Razi, XXXII, 187; Nevevl, XIII, I 75; İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 5 I -53; Al Osi, XXX, 285-288) BİBLİYOGRAFYA : Ragıb el-İsfahanl. el-Müfredat, '"avz" md.; Müsned, lll , 417; IV, 144, 146, 148, 151, 152, 154; V, 129; Buhar!. "Tefslr", 113, "Feza'ilü'l~ur'an", 14, " Tıb", 32, 39, 41, 47, 49, 50, "Cizye", 14, "Edeb", 56; Müslim. " Selam", 43, 44, 50, 51, "Şalatü'l-müsafirin", 264, 265; İbn Mace, "Tıb", 33, 38; Ebii Daviid, "Edeb", ll O; Tirmizi. "Feza'ilü'l-~uran", 12, "Tefslr". 93, "Tıb". 16, "Da'avat" , 21; Nesa!. "İsti'aze", ı, 37, "TaJ:ırlmü ' d-dem" , 20; Maverdl. en-Nüket ue'l'uyun (nşr. Seyyid b . AbdülmaksOd b. Abdürrahlm). Beyrut 1412/1992, VI, 373; Zemahşer!. e1-Keşşaf(Beyrut). IV, 245 ; İbnü'I-Cevzı. Zadü'lmesir, IX, 270-272; Fahreddin er-Razi, f\1e{at1f:ıu'l-gayb, lll, 211; XXXII, 187; Kurtubl. el-Cami', XX, 225, 251-254; Nevev!, Şaf:ıif:ıu Müslim bi-şerf:ıi'n-Neueui, Dımaşk 1401/1981, Xlll, 175; Zerkeşl. el-Burhan, ı, 193-194; İbn Kayyim elCevziyye, Te{slrü 'l-Mu'auvi;;:eteyn (nşr. Seyyid b. İbrahim). Kahire 1989, s. 44-53;Süy0t1. edDürrü'l-menşCır, Beyrut 1403/1983, Vlll, 683; a.mlf.. el-itl):an (Buga). ı, 29 -32, 42, 177; Aıosı, Ruf:ıu '1-me'anl, XXX, 278-279, 285-288; CemaIeddin el-Kasım!. Tefslrü'l-~asıml: Mehasinü'tte'ull (nşr. M . Fuad Abdülba ki). Beyrut 1415/ 1994, vıı , 417, 418 ; M. Hüseyin Tabataba!. elMlzan, Beyrut 1394/1974, XX, 394; M. Tahir b. Aşar. et-Taf:ırlr ue't-tenulr, Tunus 1984, XXX, 580, 610, 623-624; Ahmed Mustafa el-Meragi. Te{slr, Kahire 1394/1974, XXX , 268; M. İzzet Derveze. et-Tefsirü '1-f:ıadiş, Kahire 1381/1962, ı, 197-200. Iii! HiD AYET AYDAR MDAYEDE (bk. BAYRAM). L _j şair belirtilmiştir. Ayrıca Muaykib'ın Habeşis­ t an hicretinin ardından memleketine döndüğü ve kabilesinden kalabalık bir grupla birlikte Medine'ye hicret ettikten sonra aralarında kurdukları bir heyetle yer alarak Hayber'e gittiği de zikredilmiştir. Muaykib ' ın Bedir Gazvesi'ne (ı 7 Ramazan 21 ı 3 Mart 624) iştirak ettiğini kaydeden müelliflere dayanarak onun Medine'ye daha önce geldiğini söylemek mümkünse de Zehebl bu rivayetin sahih olmadığını söylemektedir. Hz. Peygamber'in diplomatik mektuplarını yazdırdığı katiplerinden biri olan Muaykib aynı zamanda Resulullah'ın mühürdarlığı görevini yürütmüştür. Resul-i Ekrem'in, parmağında bulunan yüzük şeklindeki mührünü hazırlanan resmi evraka basması için Muaykib'a verdiği , onun da bu mührü evraka bastıktan sonra Hz. Peygamber' e iade ettiği anlaşılmaktadır. Muaykib'ın bu görevini Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Osman zamanında da sürdürdüğü, ilk iki halifenin onu ayrıca beytülmalden sorumlu memur tayin ettikleri de belirtilmektedir. Hz. Osman ' ın halifeliği sırasında Erls Kuyusu'na düştüğü ve bütün aramalara rağmen bulunamadığı bilinen mührün bu kuyuya Muaykib'ın elinden d üştüğü rivayet edilmektedir (M üs1im , " Libas", 55 ı . Hz. Ömer'in hilafeti sırasında cüzzam yakalanan Muaykib ile bizzat halife ilgilenmiş. Yemen'den getirttiği iki dektorun uyguladığı tedavi sayesinde Muaykib'ın hastalığı durmuş ve bir daha nüksetmemiştir. İfrlkıye ' nin fethi sırasında (29/649-50) veya Hz. Osman'ın hilafetinin sonunda (35/656) vefat ettiği belirtilen Muaykib'ın 40 (660) yılında Hz. Ali'nin halifeliğinin ilk döneminde öldüğünü , hatta bu tarihten sonra da yaşadığını ileri sürenler bulunmaktadır. hastalığına MUAYKİB b. EBÜ FATIMA ( ~IS ı...s!i .;i.~ ) Muayk ib b . Ebi Fatıma ed-Devsi el-Ezdi (ö . 40/660 [?]) L TUfeyl b. Amr ' ın rolü bulunmakmüttefiki olduğu söyleomekle beraber Said b. As ailesinin veya Utbe b. Rebla'nın müttefıki, yahut Said b. As'ın azatlısı olduğu rivayet edilmiştir. Muaykib. Bey ' atürrıdvan ' a ve Habeşistan ' a yapılan ikinci hicrete katıl­ dı . Oradan Ca'fer b. Ebu Talib'le birlikte Medine'ye hicret ettiklerinde Resül-i Ekrem'in Hayber'in fethiyle meşgul olduğu­ nu öğrenince (7/628) Resulullah'ın yanı­ na gittikleri ve gazveye katılmadıkları halde ganimetten kendilerine pay verildiği risi tadı r. Abdüşemsoğulları ' nın Hz. Peygambe r'in mühürda n ve katiplerinden biri. _j İlk müslümanlardan olup islamiyet'i kabul etmesinde, müslümanlar Mekke'de muhasara altında iken Hz. Peygamber'le gizlice gör üşüp kabilesine dönen hemşeh- Muaykib Hz. Peygamber'den yedi hadis rivayet etmiş , kendisinden de iki oğlu Muhammed ve Haris ile terunu iyas b. Haris. ayrıca Ebu Selerne b. Abdurrahman b. Avf rivayette bulunmuş . bu rivayetler Kütüb-i Sitteyanında Ahmed b. Hanbel'in el-Müsned'i ile Darimi'nin esSünen'i gibi kaynaklarda yer almıştır. BİBLİYOGRAFYA : Müslim. "Libas", 55; İbn Sa'd, et-Taba(cat, IV, 116 -118; İbn Hab!b, el-Muf:ıabber, s. 127; BeIazür!. Ensab, ı, 200-201; İbn Abdülber. el-İs­ ti'ab, lll, 476-477; İbnü ' l-Es!r, Üsdü'l-gabe(Benna). V, 240-241; Zehebl. A'lamü'n- nübela', ll, 491-493; İbn Hacer. el-İşabe, lll, 451; a.mlf .. Teh;;:ibü't-Teh;;:ib, X, 254; Ham!dullah. İslam Peygamberi (Mutlu). ll, 267-268; M. Mustafa el-A'zam!. Küttabü'n-nebi, Riyad 1401/1981 , s. 106-107; Köksal, İslam Tarihi (Mek ke). lll, 219-220; Wensinck. el-Mu'cem, Vlll , 261; Şakir Mahmud Abdülmün ' im. "Küttabü'n-nebi", elMü'errif;u '1-'Arabi, IV, Bağdad 1975, s. 203. Iii! A BDÜLKADiR ŞENEL MUAzb. AMR ( ,~.:.,.; ~Wı ) Muaz b. Amr b. el-CemCıh el-Hazreci el-Ensari (ö. 25/645 [?]) L Sahabi. _j Medine'de doğdu. Hazrec kabilesinin Selerne (Seli me) kolundandır. Annesi Hind bint Amr b . Haram da sahabi olup Abdullah b. Amr b. Haram ' ın kız kardeşidir. Muaz genç yaşta müslüman oldu ve kabile reisi olan babasını İ slamiyet'i kabul etmesi hususunda ikna etti. İkinci Akabe Biatı'nda bulundu ve Bedir Gazvesi'ne katıldı. Kendisi gibi genç bir sahabi olan Muaz b. Haris ile (Muaz b. Afra) birlikte Ebu Cehil'in peşine düşerek onu ağır şe­ kilde yaralayıp öldürmüşlerd i. Ebu Cehil'in üzerinden çıkan şeyleri Muaz b . Amr'a veren Hz. Peygamber onu bu hizmetinden dolayı övdü (Müsned, ı. ı 93; Buha r!. '"Farzü'l-b.umus", ı 7; Müslim , " Cihad", 42) Ancak durumu öğrenen Ebu Cehil'in oğlu İkrime Muaz'ı takip ederek sıkıştırdı ve kılıcıyla kolunu kopardı. Bu yüzden Mu az daha sonraki savaşlara katı­ lamamıştır. ResOlullah. '" Ne güzel adam!" dediği (Müsned, ll, 419; Tirmizi, "Mena~ıb" , 32) birkaç kişi arasında Muaz'ın da adını saymıştır. Abdullah b. Abbas ' ın kendisinden rivayette bulunduğu Muaz b. Amr'ın Hz. ömer'in hilafetinin sonlarına doğru 23'te (643). bir başka rivayete göre ise Hz. Osman' ın hilafetinin ilkyıllarında 24 (644) veya 25 (645) yılında Medine'de vefat ettiği belirtilmektedir. 337