.ANKARA ÜNiVERSiTESi İLAHİYAT FAKÜLTESi ' K E LAM Bilimler Hiyerarşisindeki Yeri Ketam-Mantık ve Fıkıh Usulü Tarihsel Süreçte ve Günümüzde Kelam Öğretimi (Kızılcahamam 20-22 Haziran 2008) Ankara 2008 İslam Felsefesi'nden Bakarak Kelam'ı Değerlendirmek; İleriye Dönük Biı; Vizyon Denemesi· Fehrullah Tarkan* 1. Tarihsel Karşılaşma ve Karşılaştırma U elam ve felsefenin karşılaşmasının tarihsel. hikayesi genel hatlaftnyla şu ya da bu şekilde bilindiği için, bu kisımda buna dair fazla bir şey söylemek niyetinde değilim. Ama birkaç mülahazada bulunmak istiyorum: Kelam, her ne kadar farklı ve özel bir amaç için ortaya çıktıysa da daha sonrald dönemlerde felsefi düşünüş tarzının sınırlı da olsa kabulü için gerekli bir zihinsel atmosfer yarattı. Benim okuyuşuma göre, 'genel olarak bakıldığında, felsefi önermelerin bir sistem halinde gelişiyle birlikte ilk dönem Kelam, bir taraftan asli savunmacı rolünü kemikleştirerek muhafaza ederken, diğer taraftan kelamt düşünüş tarzının kaynaklık ettiği fıkir üretimi de felsefenin akli verilelini belli ölçülerde sahiptenerek devam etti. Parça parça kabul gören bazı önermeler ve bakış açıları rnütekelliınler arasında benimsen ip Kelam tartışmalarında yer edinirken, bazan dini öğretiler esas al ınarak felsefi düşünüş tarzı ve argümanlar baskın bir tari:da kendini gösterdi. Bunun en güzel örneği, kanaatime göre, literatürde bazan ilk İs­ lam fılozofu olarak sunulsa da halefieri kadar sistemli olmayan ve çoğu kez fil ozoflar arasında yer bulamayan, dönernin felsefi. kabullerine göre aslen bir mütekellim olarak kalan el-Kindi'dir. El-Kindi, felsefeyi dini öğretilerin teyidi için gerekli gören ve bunu kendi düşüncesinde uygu'layan bir mütefekkirdir. Bu özelliği, onu münhasıran bu tebliğdeki karşıl aştırma açısından bakarsak, felsefeyi bir paket olarak alıp her türlü o lguyu ona göre )'eniden tanımlayan ve bu arada Kelam ilmine sınırları çizilmiş bir rol biçen ve Kelam'a karşı belirleyici bir-yaklaşıma sahip olan halefterinden ayırmakta­ dır. Yani, felsefeye bakış açısından, el-Kindt, diğer filozoflardan aynlmak~· tadır. Bahsettiğimiz tavnndan dolayı el-Kindi şayet bir filozof olarak addedilecekse, kesinlikle, onun halefi olan Meşşa''ilerden farklı bir kategoriye • Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi lsHim Felsefesi Anabilim Dcil.ı · konmalıdır. Bu sebeple, özellikle klasik dönem İslam felsefesinde temayüz etmiş belli isimlerden bazılannın Kelam'a karşı tutumianna değineceğim. Bu filozofların ortak olan yönlerinden biri, diyalektik Kelam'a karşı sergiledikleri tavırdır. Bu bağlamda söyleyeceklerim klasik İslam felsefesi dönemiyle sınırlı olacaktır. Öncelikle el-Farabl ile başlayalım. Felsefi sistemine dair açıklamala­ nnda İslam' ı esas almayan bir bakış açısına sahip olan el-Fara.bl, bütüncül anlamda dinin felsefesini yapan, dine yeni bir tanım getiren ilk Müslüman mütefekkirdir. 1 Kısaca bahsedecek olursak, din ona göre akli felsefi hakikatin sembolleştirilme yoluyla avam için an l aşılır kılınmış halidir. Bunun böyle olmasının nedeni, felsefi hakikatleri aniayacak kapasiteye sahip olmayan insanları doğru yola ulaştırmaktır. Ortada bir hakikat vardır ve bu hakikati olduğu şekliyle kavrayabilecek olanlar sadece filozoflardır. Ama insanlığın çoğunluğunu oluşturan kesim, filozoflar değil, avamdır. Dolayı­ sıyla felsefi hakikatiere hakim olan bir filozof-peygamber, başında bulunduğu toplumun inanç ve arnellerinin (ara' ve ef'al) doğruluğunu temin etmek için, sahip olduğu felsefi hakikatleri, hitap ettiği insaniann anlayış seviyelerine göre basitleştirir. Bu basitleştirme, o insanların kültürel olarak en iyi bildikleri semboller yoluyla gerçekleştirilir. · Peygamber bunu, .sırf avanun doğru görüş ve eylemiere sahip olmalarını sağlamak için yapar. Yani peygamber-filozof, bu şekilde bir din vazederek, insaniann s·aadete ulaşmalarında bir aracı sistem oluşturur. EI- Farabi buna mi/le demektedir. Bu da dinin, peygamber-filozof tarafından bir hizmetkar ve bir alet olarak kullanıldığı anlanuna gelir. El-Farabi'nin ifadesiyle, din, felsefenin kullandığı bir alettir. Hizmet alanı, avanun saadete ulaştınlmasıdır. Kelam bağlantısına gelecek olursak, e~-Farabi' ye göre Kelam, Fıkıh ile olarak fakihlerin cüzi meseleleri çözerken esas alacakları ilkeleri koyan bir disiplin olarak işlev görmektedir. -Filozofun yak.laşınunda ayrıca kendi içinde Kelam'a iki ayrı işlev daha yüklenebilir. İlk işleviyle Kelam, felsefi hakikatierin avaının anlayacağı şekilde basitleştirmede insaniann zihinlerinde güçlü bir zan oluşturan cedeli kullanır ve bu işlevi yle, ilk derecede dine, yani mil/e' ye ve dalaylı olarak da felsefeye hizmet eder. İkinci ' bağlantılı ı El-Farabl'nin ve diğer fılozotlann din anlayışlarının delaylı bir değerlendirmesi için bkz. Fehrullah Terkan, Çattşmanm Dinamikleri, Din ve Felsefe Uz/aşmazlığı Elis Yayınlan, 2007. Ozcıine, Ankara: islam Felsefesinden Bakanık Kelam·ı De~erlendirmek/ Fehrullah Teı1<an 99 işlevinde ise.Kelam, bu şekilde hakiki felsefeden "tahyil" yoluyla çıkarılıp vazedilen "erdemli mille"nin korunmasını deruhde eder. Yani mille'de vazedilen doktrinlerin, o mille'nin fasid hale gelmemesi için bir savunma aracına ihtiyaç vardır. Bu araç ise Kelam ilmidir. Bu şekilde Kelam, mil./e'nin hizmetkan konumundadır, yani mille'nin kullandığı bir alettir. Filozof burada fazla bir problem görmemektedir, zira Kelam ve mütekellim, filozofların burhan derecesine erişmemiş olduklan ve taıtışmalannda cedel yöntemini kullandıklan için, zaten basitleştirilmiş olan nıille'nin cedeli, hitabi Ve iknaJ' yöntemlere dayalı olan öğretilerini kolaylıkla savunabilirler.2 El-Farabt'nin burada yaptığı şey, tarihsel bir bağlamda bir şekilde · kendini tanımlamış olan ve tarihsel olayların sınırları_tıı çizmiş olduğu diyalektik bir metodun değerlendirmesini yapmaktır. Yani kendi kültürel ortamında, karşısında bulduğu bu Kelam disiplinine, aslına uygun bir rol verip onu mille'nin emrine arnade kılmaktır. Buradan anlaşılacağı üzere Kelam, dinden yani mille'den sonra gelir, tıpkı mille'nin felsefeden sonra geldiği gibi. Çünkü Kelam, ne bizatihi hakikati temsil eden felsefe gibi zorunludur ne de dünya hayatmda gözlemlenen tabii durumun zorunlu kıldığı mi/le gibi doğal bir gerekliliktir. Kelam, şartlara bağlı olarak ortaya çıkan veya çıkarılması gereken bir yöntemsel savunma aracıdır. Bundan ötürü, elFarabl, Kelam ve Fıkıh' ı teknik çerçevesi çizilmiş, genel ilkelere sahip, evrensel birer ilmi disiplinler olarak görmez; daha ziyade onların hangi şartlarda ortaya çıktığı ve geliştiği ni açıklar. 3 Kelam bu bağlamda daha çok bir sanat olarak algılanmaktadır. Bu açıdan Kelam, "bir kişinin, dini vazeden tarafından tesbit edilen görüş ve fiilieri muzaffer kılmasını ve onlarla çelişen her görüşü çürütmesini sağlayan'"' bir sanattır. Yaşar Aydınlı'nın kendilerine d inin göıiişleri öğretiJip kabul ettirilen ve onun fiilierini yapmaya sevk. edilenlerin çoğu, ya yaradılış gereği veya başka şeylerle meşgul olmaktan dolayı, bu konumda değildir. Fakat bunlar, yaygın olarak bilinen şeyleri (meşlıurat) ve ikna edici şeyle­ ri (mukııi'at) anlayamayan kişilerden de olmadığı için, cedel ve hitabet, şehir halkı nezdinde dinin göıiişlerinin tashihinde, üstün kılınmasında, dinin savunulmasında ve halkın nefislerine yerleştirilmesinde; ve bu görüşleri benimseyenlerle tartışmaya girip saptırmak isteyen ve onlarla inatlaşan birisi ortaya çıktığında, bu görüşleri onlar kiırş1sında üstüti kılmada çok büyük öneme sahiptir" (K. Mifle, 47, terc. Yaşar Aydınlı, "Ffuiibl'de ilm-i Kelam ve Fıkıh," Uluslararası Fiiriibl Sempoz:yumu Bildiri/eri, Ankara: Elis yayınlan, 2005, s.27). 3 Aydınlı, a.g.m., s.25. 4 Bkz.. el- Farabi, İlısil 'u' -l'Uifim. 2 " •.• 1 00 KetArn Oı}reliıri Seft1)0zyumu ~ ifadesi ile, el-Farabl'nin sisteminde, "Kelam sanatı, cedel ve hitabete dayalı yöntemleri kullanarak, verilmiş bir inançlar bütününü, bu inançları benimseyenler nezdinde inanılınaya layık, uygun, makul, anlamlı bir yapı içerisinde sunmayı, herkesin anlayabileceği bir yöntemle ifade etmeyi ve bu ~şekilde 'herkes için müşterek' bir referans alanı oluşturma'yı amaçlar."5 Bu yaklaşım, temelde mütekellimlerin kendileri tarafından· kabul gören yaygın Ketarn tanırnma uygundur. Kelaıiı işte bu çerçeve içinde kaldı ğı sürece müsbet bir role sahip bir disiplin olarak algılanmaktadır. Kendi haddini aşarak, ne epistemolojik doğıuluk derecesine ulaşmaya, ne ilkelerini açıklamaya ne de muhtemel sorunl~ çözmeye muktedir olduğu felsefenin araştırma alanına girdiği zaman, tehlikeli sularda dolaşmaya başlar Kelam. Bu k~aat, el-Gazatt dahil filozofların hepsinde ortaktır. Geleneksel olarak bir mütekellim olarak görülen el- Gazait 'nin bile, haddini aşmış Kelam'ı reddetmesi ve böyle bir alanda kalem kullanan mütekellimleri dini terimleri de kullanarak şid­ detli bir şekilde zemmetmesi, konunun önemini gösteren mühim bir olgudur. Haddini aşan bu mütekellimleri diğerlerinden ayırmak için kullaiulacak bir isim varsa, bu da "cedel ehli" ifadesi olabilir. El-Farabt, cedeli, epistemolojik bir katman olarak ele alıp mütekellimleri, kendi çizdiği çerçevede cedel kullanan kişiler olarak görüp onlara bir işlev atfederken, tbn Sina cedelci mütekellimlerin görüşlerini hakikat adına kaale bile alınma­ masını salık vermektedir. İbn Sina için önemli olan noktalardan biri de mütekelliınlerin nassın öğretilerini hakikat olarak kabul edip bir öncül olarak kullanmalandır. İbn Sina kendisinin din anlayışına uygun olarak, bunun felsefi alanda bir işe yaramayacağını ileri sürmektedir. Zira ona göre, nassın ifadeleri, burhani hakikati içermez, onlar sadece "meşhurat"tandır. İnsanlar arasında yaygın olarak inanılan, müştereken kabul edi len bilgiler, zanlar ve varsayımlardan oluşan meşhurat,· sadece cedelt ve hitabt argümanlarda öncül olarak kullanılabilir, ki bunlar da tanım gereği burhant değildirler. Dolayısıyla, bu tür öncüileri kullanan mütekellimlerin de burhani felsefeye ulaşmalan mümkün değilc;lir. Bu sebeple onların argümanlarına güvenilmez. Aslında filozofların bu minvaldeki ithamları, KeJam'ı sınırlı bir disiplin olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır. Burada onlann amacı hakaret etmek değil, Kelam'a büyük resimde kendi yerinin neresi olduğunu vurgulu bir tarzda empoze etmektir.- Kelam nihayetinde 5 Aydınlı, a.g.m., s.25. lsliim Felsefesinden Bakarak Kelam'ı Deaerlendirmek/ Fehrullah Terkan 101 . dini öğretilerin müdafii olduğu için, kullandığı argümanlann seviye olarak · ayhı kalması bir zorunluluktur. Başka bir yerde kullandığım bir ifadeyi tekrar etmem gerekirse, mü tekelli mler, Kelam' ın mahiyeti ve gayesinin dikte ettirdiği bir şekilde, "kesin · bilgi vermeyen argümanları kullanmaya mahkum"durlar. 6 İbn Ruşd'ün yaklaşımı da b~nzer bir tarzda serttir ve mütekellirnlerin dini öğretilefin akli açıklaması adına ortaya koydukları argümanları teker teker reddetmektedir. Onun Mentihicu'l-Edilleh adlı eseri, mütekellimlerin dini metne dayalı olduğunu düşünerek geliştirdikleri argümanlann din ile bağdaşmaz olduklannı kesin bir dille ve örnekleriyle anlatmaktadır. Genel din anlayışı ve sahip olduğu bu yargı, İbn Ruşd'ü yeni bir teolojiye dayalı ·bir din anlayışı ortaya koymaya sevketmiştir. Zira ona göre, mütekellirnlerin argümanları ne dinen kabul edilebilir durumdadır ne de felsefi bir düzeydedir. .Bu konuyla alakah olarak verdiğim bu bilgilerin yeterli olduğunu düşünerek ikinci kısımda Kelam' a ve filozofların yaklaşımıarına dair kısa bir değerlendirme sunacağım. 2. Kelaın ve Felsefenin Muhteva Bütünlüğü ve Filozoflann Yaklaşıını ile İlgili Bazı Değerlendirınele.r Filozofların Kelam'a yukarıda değindiğim şekilde yaklaşmalarının alyatan ana neden, onların din derken ne anladıklarıyla doğrudan alakalıdır. Kelam, bilgi nazariyesi açısından ele alınmakta ve büyükresmin sadece bir parçası sayılmaktadır. Resme bir bütün olarak bakmanın getirdiği bu sistematik perspektif, fılozofları, kendi alanlarına tecavüz eden Kelam'ı devreden çıkarmaya sevketmiştir. Zira ortaya koydukları sistemde neredeyse boşluk yoktur ve dolayısıyla da felsefi hakikatierin peşinden koşan Kelam'a tekabül eden bir yer açma ihtiyacı doğmamıştır. Yani, mevcut her · şey genel olarak Grek felsefi düşüncesinin paradigmaları ile değerl~:ndiril­ diği için, tarihsel bir İslfuni' entelektüel arayış ve sıçrayış olarak görülebilmesi mümkün olan Kelam, Aristo'nun epistemolojik sistemdeki burhandiyalektik-retank tasnifinde _hakikate erişim iddiasında bulunamayacak "diyalektik" kategorisiyle özdeşleştirilerek hakikat arayışından aciz bit::> unsur olarak görülmüştür. tında 6 İslam filozoflarının Kelarrı ve ıtıütekellime bakışıyla ilgili tartışma için bkz. Terkan, a.g.e., s.210 vd. · 102 KeiAm Öğrellmi Sempoıyumu Halbuki, her ne kadar kendi sistematik yaklaşımları açısından mümkün gözükmese de şayet Kelam'ı özgün bir entelektüel hareket olarak değerlendirip teorik ve metodik olarak gelişimine katkıda bulunsalardı, muhtemelen Kelam, islam felsefesi başlığı altında ele ald ığımız faaliyetlerin yerini alacak ve farklı bir felsefe doğacaktı. Tarihsel çiziiye bakarsanız, sırasıyla Kelam, Felsefe ve sonra da felsefi Kelam anlayışı görülecektir. Son aşama Kelam'ın felsefeyi içselleştirmesinin bir sonucudur ve bu durumun filozofların tavırlanndan dolayı olduğu asla söylenemeyeceğine göre, bunun anlamı şudur: Ketarn'ın özsel anlamda felsefeyi beniruserne kapasjtesi vardır ve gerçekten de bu tarihen fiiliyata dökülmüştür. Bunun böyle olmasını mümkün kılan şey, kelaml düşünüş şeklinin felsefi düşünüş tarzıyla paralel olmasıdır. Erken dönemdeki zengin Kelam tartışmaları bunun örneklerini ihtiva etmektedir. Bu bağlamda adı Kelam ile ilişkitendiri len bazı şahısların faaliyetleri, yani erken dönem Kelam faaliyetleri hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Elbette söyleyeceklerim, ne Kelam tartışmalannda ileri sürülen şeyleri tekrarlamaktır ne de hazıruna bir Kelam tarihi özeti vermektir. Yapmak istediğim şey, l<Jsa bir şekilde ve mera-narrative tarzında bir değerlendirme yapmaktır. Kelam ilminin neşet etmesine zemin hazırlayan sebeplerio ne olduğu az çok bilinmektedir. Bu sebeplerio ilk dönem itibariyle sistematik bir Kelam disiplini yarattığı da söylenemez. Tarihen bakacak olursak, Kelam'ın başlıca iki vechesi öne çıkmaktadır: · I) Dini öğretileri ve inançları, saldınlara karşı belli bir akli seviyede savunma ve buna ilaveten dini metnin Müslümanlar arasında siyasi hedefler doğrultusunda doğrudan literal anlamıyla alınıp kullanılmasıntn veya ,tevil yoluyla istismar edilmesinin önüne geçme amacını taşımaktadır. Bunun örnekleri, daha henüz Kelam bir disiplin olarak Kelam haline gelmeden önce ilk dönemde verilmiştir. Buna örnek olarak, muhtemel birçok eserin yanısıra, benim için oldukça · önem arzeden, el~Hasan alBasıi'nin Emevi halifesine yazdığı mektubu; 'Umer b. 'Abdu' I-Aziz'in ve Muhammed ibnu'l-Hanefiyye'nin risalelerini sayabilirim. Bu risalelerde ileri sürülen görüşler, birçok kişiye basit şeyler gibi gözükebilir; fakat o görüşlerin arkasındaki düşünme biçimleri fark edildiğinde onların, yeni gelişmekte olan bir disiplin için ne kadar derinlikli olduğu fark edilmelidir, çünkü o düşünme biçimleri, kelaınl düşüncenin Kelam disiplinine tehavvul Islam Felsefesinden Bakarak Kelam'ı Değerlendirmek 1 Fehrullah Terkan 1 03 ·etmesini İşte sağlayan entelektüel zihinlerin varlığına işaret etmektedir. bu tehavvul süreci bizi Kelam'ın ikinci veehesine götürmektedir. 2) Kelam, akla dayalı düŞünme sonucu teori ür~timirie de zemin olmuştur. Öncelikle, imarnet gibi aslen siyasi bir sorun üzerinde yorulan zihinlerin ortaya koyduğu tartışmalar, insan iradesinin özgürlüğü, insanın · sorumluluğu - ve hatta ilahi özün mahiyeti, sıfatları, zat ve sıfat ilişkisi, Alo lah'ın eşyaya dair bilgisi gibi ağır ve derin felsefi hususları ele almış ve sistematik olmasa da çözüm önerileri sunan felsefi bir faaliyet alanı da açmıştır. Bu konulara dair tezler ilmi ve entelektüel cesaretle ileri .sürülmüş ve ateşli tartışmalar kelimelere dökülmüştür. Doktora tezimin konusu çerçevesinde özellikle Mu'tezile ekolüne bağ­ lı bazı şahsiyerlerin görüşlerini incelediğimde, onlaiın ortaya koydukları görüşler şahsen beni oldukça etkilemişti. Tartışmaların felsefi boyutu oldukça sofistike idi ve aynı tartışmalann modern din felsefesinde karşıma · çıkması, bana aradan geçen uzun asırların önünü kestiği Kelam'ın akli üretim potansiyelinin derinliğini hatırlatmıştı. Daha sonraki yıllarda, örnek olarak, Hişam b. 'Amr el-Fuvatl (ö.825), Hişam b. el-Hakem (ö.795-6) ve Ebfi'I-Huseyn es-Sa.liht (ö.?) vb., düşünür­ lerin parça parça da olsa ortaya koydukları felsefi düşünüş şekli, bir İslam Felsefesi öğrencisi olarak benim için oldukça büyük ehemmiyet arzetmektedir. Aynca el-Eş'ari''nin çeşitli konulardaki görüşleri, özellikle okazyonalizm teorisi basit olmaktan uzak felsefi bir temele sahiptir. (Burada, her bir alimin ortaya koyduğu görüşün bazen bir çıkınaza girmiş olabileceğine yüzyılların birikimi ve bugünkü bilgilerimizle hükmedebiliriz. Böyle bir hüküm, felsefi düşüncenin canlılığını önemseyen biri için, daha sonraki aşamalarda mesele edilmesi gereken bir hassasiyetİn sonucu olarak çıkacaktır.) Aynca Kelam tartışmalarında, bir kişinin ilk defa ortaya attığı · bir fikri diğer birinin alıp bir teori olarak gel iştirdiğine veya birinin fıkrinin karşı ekole bağlı başka biıi tarafından alınıp kullanıldığını görüyoruz. Örneğin, ei-'Ailafın atom görüşünün el-Eş'ari' tarafından alınıp geliştiiildiği­ ni; Ebu Haşim'in "ahval" teorisinin el-Cuveynt tarafından işlenmesi gibi. Siyasi ve mezhepsel çıkar çatışmalarını dışanda tutarsak, bütün bunJaı~" düşünsel iç-içeliğin ve canlı bir entelektüel atmosferin ne denli hakim olduğunu anlatıyor bizlere. Esef verici olan şey ise, lıer ne kadar dinin literal anlamına uygunluğu her zaman iddia edilemeyecek olsa da, o önceki dönem yüksek felsefi düşünüş şeklinin daha sonraki siyasi-itikadi ç-ekişmele- 104 Ke!am Öğretimi SllflllOzyuRW rin tarafgir argümantasyonu eşliğinde ve bunun sebep olduğu yıkıcı ortamda eriyip gitmiş olmasıdır. Halbuki bütün bunlar bize, İslam'da gerçek anlamda felsefi gayretierin Ketarn tartışmalarında dışa vurduğunu göstermektedir. Bu gerçek, İ slam tarihinde Ketarn çerçevesinde ortaya konan akli açıklama gayretlerinin, İslam entelektüel atmosferine özgü bir felsefe faaliyeti olduğu şeklindeki 7 güçlü kanaate kaynaklık etmektedir. Aynca bunlar entelektüel faaliyetler, Kelam'ın, dinidoktrinlerinakli ve teorik imalannın göz önünde bulundurulmasıyla daha insani bir an layış çerçevesinde - belki de akli kapasitesi yüksek insanlar için olsa da- dünyayı yeniden algı lama biçimlerinin gelişti­ rilmesinde temel oluşturacak felsefi önermelerin tartışıldığı bir disiplin olmaya müsait olduğunu söylemektedir. Aslında bu müsaitlik, Ketarn tartışmalarındaki felsefi şuurun, İslam medeniyetinde belli bir dönem al tın yıllarını yaşayan Grek asıllı felsefi faaliyetlerin neşv u nema bu lmasında ne kadar aktif bir rol oynadığını da düşünmeme zemin temin etmektedir. Kelam tartışmalarında öne sürülen fikirlerin, H. A. Wolfson ' ın önyargılı indirgemeciliğine rağmen, İslam'ın entelektüel tarihindeki yerinin t~dir edilmesi bir zorunluluktur. Takdir edersiniz ki Wolfson'ın i ndirgemeciliği, o tartışmalann İslam'da entelektüel çevrelerde vuku bulduğu gerÇeğini asla değiştirrnez. Daha da önemlisi, artık Batı lı araştırmacılar bile, dışanqan 7 Burada bir noktayı vuzuha kavuşturmak gerekir: Bu doğal olarak İslam Felsefesi adı altın­ da incelenen ve öğreıilen felsefe geleneğinin bir anlamda "harici" bir unsur oldugunu ima etmektedir. Bu türden bir yaklaşıma karşı getirilen bazı eleştiriler, Kelam ve islam felsefesi disiplinleri arasında keskin bir aynma gitmekte ve Islam felsefesinde ortaya konan görilşle­ rin Kur'ant temellerinin olduğu varsayımına dayanmaktadır. Buna göre, İslam felsefesini indirgemeci bir yaklaşımla Grek temellerine referansla ele almak oryantalist bir bakış açı­ sına sahip olmakla yaftalanmaktadır. Kelam'ın Islam'da zuhur eden bir felsefi faaliyet olarak görillmesinin, "İslıim Felsefesi" adı altında incelenen felsefi faaliyetin ve ürilnlerin kaynağının dışanda aranmasını gerektirdiği sonucunu ima etmektedir. Bu, paradigmatik düzeyde doğru olsa da üretilen her bir düşünce için zorunlu olarak doğru bir çıkarsama değildir. Ancak böyle bir bakış açısının Oryantalist olarak görilimesi de tamamen doğru değildir. Her iki alanın ayn birer disiplin olarak algrlanıp ayrımın keski n-leştirilmesi tamamen tarihsel şartlar dolayısıyladır, ve bu ayrıştırma, her iki alanın mahiyet olarak özsel niteliklerinin gerektirdiği bir husus değildir. Felsefe teriminin kendisi bile ödünç alınan bir terimdir ve onun faaliyet alanının Kelam'ı dışlaması gerektiği ise bir algılama sorunudur. Kelam'ı bir felsefi faaliyet olarak görmeyip, İslllm felsefesi geleneğini hikmet terimiyle idarne eıtirme çabalan da Kelam'ın bir disiplin olarak ayn bir unsur şek-linde tasavvur edilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Elbette Id bu algılamada Kelam'ın bizzat kendi aktörlerinin de ciddi bir elkisinin bulurıduğunu kabul etmeliyiz. Islam Felsefesinden Bakarak Kelam'ı oeı;ıerlendinnek 1 Fehrullah Terkan 1 05 .metodik etkilere maruz kalmış olma ihtimaline rağmen, Kelam ilminin · tamamen Müslüman toplumun problemleriyle. şekillendiğini ve orijinal bir disiplin olarak neşet ettiğini kabul etmektedirler. 8 Bütün bu yargılardan, özellikle İslam'ın klasik döneminde felsefi düŞünüşün sürekliliğini iddia etmemize elverişli çıkarsamalar yapabilir mi- yiz? Benim bu soruya cevabım, evettir. Hatta daha da ileri giderek, İslam medeniyetinde geliştirilen ilimler arasında yapııan bazı modem sınıflan­ dırmanın oldukça yapay olduğunu ve hassaten İslam felsefesi ve Kelam disiplinlerinin aynştınlmasmın entelektüel dayanaktan yoksun olduğunu düşünüyorum. İlk dönem Kelaın düşünüş şekli ile felsefenin gelişmesine zemin hazırlayan bir sürecin kesintisiz olduğuna kaniyim. Ancak bu ayn·mın neden yapıldığını da anlamaya çalışıyorum. Bunun açıklamasını şöyle yapıyorum: her ne kadar Kelam, İslam'da felsefi düşünüş tarzını temsil etse de Grek felsefi mirası İslam medeniyetine aktanldığı zaman, insanlar bu mirasın bir bütün olarak "yabancı" olduğunun biJincindeydi. Bu husustaki aşın ·hassas bilincin, öncelikle Grek düşüncesinin görece daha derli toplu bir paket olarak geldiği gerçeğinden kaynaklandığmı düşünüyorum. Mesela, ilk kelami tartışmalara kaynaklık eden ve dışandan geldiği iddia edil.en tartışma konuları, Grek felsefi mirasının aksine, tek tek ele alınmış ve ''ukala" tarafından görece kolaylıkla sindirilrniştir. Gündeme gelen bir konu, bu şekilde, sistematik bir tarzda olmadığı için, İslami zihinlerde. tartışma zemini bulmakta zorlanmamıştır. Bunun aksine, özellikle Grek felsefi mirasının kısmen devlet eliyle, sistematik ve bir bütün olarak aktarılması, toplumda içselleştirilmemiş ve kendi dinamiklerini empoze eden bir paket olarak algılanmasma yol açmıştır. Felsefenin bir "yabancı" unsur olarak biraz da çatık kaşlarla karşılanmasının altındaki "aşın hassas bilinç," bu şekilde belirmiş olabilir. Zira bütüncül ve sistematik olarak gelen bir paketin "kabul" görmesi, hali hazırda bir bütün olarak evren nazariyesi olan bir dini öğretiler dizisini taviz vermeye zorlayacaktır. Savunma pozisy~munda olan kelami bir zihnin buna müsbet bakması oldukça zordu. İşte bu sebeple, felsefeye karşı tavırlarda "muharebe" mantığıyla nokta tartışmalara başvurulmasına karşılık, sistematik bir "harb" ilanı el- Gazali 'yi bekleyecekti. Onun hocası ile başlayan yeni bir süreçte artık tartışmalar ve yazılan,:' eserler felsefenin derin etkisi altındadır. Önceki parçalanmışlık, yerini daha derli toplu başlıklar altında ve felsefenin tasnif ve terminolojisinin baskın 8 Louis Gardet, '"Ilm al-Kalam,"EP. 106 KalArn Öğretimi Sef11)0zyumu olduğu toparlanmışlığa bırakmıştır. Bunu er-Razi' de en güzel örneğiyle görebiliriz. Bu yarı sistemliliğin kemale ermeınesinin altında yatan sebep, yukarıda bahsettiği.m "felsefeyi hasım olarak görme" eğilimi yatmaktadır. El- Gazall 'nin Telıa.fut'ünün bariz bir şekilde gösterdiği gibi, amaç dini öğretileri savunmaktır. Ve o, ne kadar derin felsefi sezgilerinin olduğunu gösterdiği bu kitabında, açıkça felsefe yaparak dini· öğretilere ters düşen felsefi önermelen çürütme amacıyla yola çıkmaktadır. Bu, sonuçta kelami bir reflekstir ve el-Gazall felsefi kalibresine ihanet edercesine savunmacı perspektifinde ısrar etmiştir. Buna rağmen, Gardet'nin de teslim ettiği üzere, el- Gazall ve hacası el-Cuveynl'de fark edilen şey, temelde Eş'art doktrinleri benimseseler de bu doktrinleri açıklarken ortaya koydukları argüman ve izahatın, ilk dönem Eş'ariyye'den daha sofistike, daha felsefi içerikli ve karmaşık olduğudur. Bu sonuç, İbn Sina sonrası Kelam'ın felsefe ile yaşadığı interaktif ilişki sebebiyledir. Ama aslında olması gereken olmadı ve Kelam menfi tavnndan silkinip müsbet anlamda felsefi iddiacılık aşamasına geçemedi. Batı'da St. Aquinas'ın yaptığını el- Gazall yapmadı. Biraz geriden alırsak, bu noktada belirtınem gerekirse, Kelam · tartış­ malarının kendi içinde sistematik olmayışı, bu disiplin için en büyük dezavantaj olmuştur. Eğer spekülasyon yapacak olursam, şayet ilk dönemlerde Kelam sistematik olarak gelişseydi , Grek felsefi mirasının rasyonel ağırlığı altında savunma konumunda sıkışıp kalmayabilirdi. Bu düşüncemin temelinde şu var: ilk dönem Kelam tartışmalan, gayesine uygun bir biçimde, saldın niteliğinde görülen veya bir dini nassın yanlış yorumlandığı algısıyla geliştirilen düşüncelerden oluşur çoğunlukla. Daha sonraki ytllarda tek tük de olsa dedi toplu nazariyelerin varlığına işaret edilebilirse de Kelam.genel olarak bu yapıdan mahrumdur. Yani, Kelam, dini nassın bir bütün olarak akli yorumunu yapmak için ortaya çıkmamıştır, belki de doğal olarak. Bu şuurun olmaması -ki bu bütüncül bakış şuurunun yokluğu, var oluş amacı bu olmadığı için Kelam'ın özsel bir eksikliği olarak değil, geliştirilmesi gereken bir özelHği olarak görülmelidir- Kelam'ın zayıf bir noktasını teşkil etmiştir. Buna ilaveten, toplumdaki siyasi v~ kabilevi gruplaşmaların tabiatında bulunan parçalanmışlık, kendi konuıniarına meşruiyet sağlama amacıyla di.nl nassı kelami tarzda tevile tabi tutanların zihinsel parçalanmışlık­ lannı da göstermektedir. Bu durum ise, kelami tartışmalann sistematik ve bütüncül olmasının önüne geçmiş olabilir. Yani kaygı, parçacı ve çıkarsal olunca, o kaygı yı defetme maksadıyla üretilen çözümler de tabiatıyla kı.sml ve noktasal olmaktadır. Dolayısıyla yerel, kısmi ve grupsal düşünüşün Isiilm Felsefesinden Bakarak Kelam'ı De~enendinnek 1 Fehrullah Terkarı 107 temsil ettiği parçacılık, zihinlerin parçacılığını da belirlemiş olabilir. Mesela eş-Şehrastanl'ni n el-Mi/el ve'n-Nilıal adlı eseri, her ne kadar çok kaba bir tarzda yazılan ve aşın d~recede grup taassubuyla n:ıalül olan elBağdadl'nin el-Fark beyne'l-Firak adlı eserinden oldukça fazla safıstike olsa da ana amacı bir "fırka-i naciye" karakterize etmektir. Onun Musara 'atu 'l-Felasife adlı eseri, yine sistematik bir teolojinin bir parçası olacak şekilde değil, kitabın adının· da işaret ettiği gibi, fı l ozoflarla mücadele içine girmektir. El- Gazalt de dahil bu insanların, savunma amaçlı eleşti­ ri ve fikir çürütp1e faaliyetlerinde gösterdikleri felsefi kapasitelerini, dini öğretilerin felsefi önermeler seviyesinde yeniden inşası için ortaya koymamaları düşündürücüdür. Bütün bu olumsuz nitelernelere rağmen, Kelam her ne kadar dini metne sistematik yaklaşmamış olsa,da toplumun sonın ettiği birçok şeyi tartışma kapsamına alması, onun birçok açıdan şümullü bir bakış açısına sahip olduğunu da göstermektedir. Bütün bunlan söylemekteki amacım, asli haliyle kelarni düşünüş tarzı­ nın, s·avunmacı tabiatma rağmen, felsefi düşünüş tarzının ilk nüvelerini verdiğini anlatmaktır. Kelam, ilk çıkışındaki dinamikleri ve hassasiyetleri ile ve tabii ki sistematik şekilde devam ettirilseydi, bu bilinçte olan zihinler yaşasaydı, bugün tam bir İslam Din Felsefesi şeklinde bir düşünsel faaliyet alanı olacak bir potansiyele sahipti(r). Buna karşın, benim için asıl esef verici olan şey ise - ki bunu buradaki değerli alimierin bana ters bakışl anru göze alarak söylüyorum- ilk dönem Kelam anlayışının ürettiği felsefi kaygıların, modern dönemde yerini tamamen yapay bir tarihçi disipline terk etmiş olmasıdır. İşte bu noktada günümüz Kelamcı l arı bu gerçeğin farkına varmalı ve bir karar vermelidirler: Kelaın bu haliyle devam mı ettirumeli yoksa yeni bir boyut kazanarak ve asli dinamiklerini harekete geçirerek daha felsefi bir yapı rm kazan malıdır? 3. Günümüzde Kelam ve Felsefe Nasıl Bir İlişki İçine Girmelidir? gereken düzeyde bir ilmi disiplin ol ması için nelerin lazım geldiğini belirlemek amacıyla, takdir edileceği üzere, önce Kelam'ın kapsam alanının tesbiti zorunludur ve sonra Ketarn'ın asli kapasite-.-'' siyle güncellenmesi adına ona yeni bir amaç yüklemenin gerekip gerekıne­ diği belirlenmelidir. Eğer geleneksel anlamda bir Kelam anlayışına sahipseniz, Kelam, yukarıda bahsettiğim anlamda sistemli ve sofistike bir disiplin değil, sadece bir mezhepler tarihçili ği veya en iyi ihtimalle bir Kelam ilminin olması 108 Kelam Öğretimi Sempozyumu heresiyografık veya doksografik çalışmalar yapan bir alan olabilir. Bu haliyle anlaşılan Kelam, ilk dönemdeki felsefi ve entelektüel nierakı garip bir şekilde yadsıyan ve bu yadsımadan dolayı da bana göre hala beklenen tarihi evrimini gerçekleştirememiş olan bir Kelam'dır. Mevcut haliyle Kelam'ın yaptığı şey, kelaml ekallerin tarihsel oluşumlarınİ ve çekişmelerini incelemektir. Halbuki bu alan, tarihsel bir disiplin içerisinde kalmalıdır. Bu işi konu edinecek bir disiplin halihazırda vardır ve bu, Mezhepler Tarihi disiplinidir. Bu disiplin bu bağlamda önemli bir işlev icra etmektedir. Öyle ki bu disiplin, teorik ve sistematik Kelam'ın tarihçilik yükünü deruhde ederek Kelam'a kendi amacı doğrultusunda daha fazla üretim yapma imkanını· tan1maktadır. Bu şekilde Kelam, yapması gerektiği tarzda, mevcut sınırlarını zorlayarak, doktrinleri_ ve teorileri esas alarak kendi rolünü en iyi şekilde yerine getirmelidir. Zira Kelam, bir platformdur; içerisinde İslami dünya görüşünün bütüncül bir bakışla yaratılacağı bir tartışma ve fikir üretim zeminidir. Kelam, bu sebeple, bütün gayretini, dinin teorik kısımlarının felsefi açılımianna yönlendirmelidir. Tarihsel açıdan bakarsanız, kelaml yaklaşımlar genellikle kendilerini tezahür ettikleri dönemin felsefi donanımıyla donatma eğiliminde olmuş­ lardır. Hareket noktası olarak seçtikleri konum, onların o dönemdeki mevcut felsefi öğretileri doğrudan benimserneyi çeşitli şiddetlerde redde1me veya uzak durmalarına sebebiyet vermişse de, çoğu mütekellimin .felsefi öğretilere getirdikleri eleştiriler, onların felsefeyi en azından ciddiye aldık­ larının işaretleri olarak görülmelidir, ki buna ilaveten onların felsefeden etkilenmiş olduklarını da biliyoruz. En tanınmış şahsiyetlerden el- Gazall ve Fahru'd-Din er-Razi' nin felsefeyle içli dışlı hale gelmiş olmalan bahsettiğim yakınlığın ömekleridir. Bu kişiler tarafından ortaya konan görüşler, felsefi teolojinin ciddiye alınması gereken ~mekleridir. Mesela, el- Gazall, felsefeyi Kelam'a sokarak Ketarn'ın ilk hedefini göz ardı etmiş değildir, tam aksine menfi yolla da olsa, o hedefi daha üst bir düzeyde kovalamıştır. Mütekellimlerin hatası, ilk kelaml perspektifin içinde barındırdığı düşünsel ve açıklayıcı dinamikleri, belki de tarihsel ve toplumsal şartlardan dolayı belli ölçüde mazur görülebilir bir şekilde, gözden kaçırmış olmalandır. Bundan dolayı Kelam, yapıcı ve inşacı bir aşamaya geçemedi. Meşşa'l filozofların düştükleri hata ise, kanaatime göre, daha çok Grek felsefi paradigmasını, yegane felsefi paradigma olarak görme eğilimleridir. Bu kabulün geçerli tarihsel nedenleri bulunabilir. Ama bu nedenler, Meşşa'l filo- lslim Felselesinden Bakarak Kelam'ı Dej'jerlendirrnek 1 Fehrullah Teıl<an 109 zoflann Kelam'ın orijinal felsefi faaliyet ve düşünce üretiminin bir matriksi olma kabiliyetini görmemiş olmalarını mazur göstermemektedir. Bunu söylerken, Grek felsefesini dışlama niyetind~ değilim. Zira öngördüğüm çerçevede bile Kelam, Grek felsefesini en iyi şekilde tahlil etmelidir; teori i'nşasında Meşşa'i öğretil erin katkılannın ·olacağı inkar edilemez. Kelam, Grek felsefesinin metodlan ile uyumlu çalışacak bir tarz oluşturmuş olmasına rağmen, Ketarn'ın asli çıkış amacı, kendisinin dayandığı paradigmanın dışında kalan her şeyi hasım görüp savunmaya geçme refleksi, Kelam'ın gelişme ihtimalini zayıflatmıştır. Zayıflatrruştır, zira Kelam, savunma ve dinamik bir şekilde fikir üretme seçenekleri arasında bir öncelik sonralık veya aslilik-talilik tasnifine bile gitmeksizin, fiilen kendini savunmacılığa ·hapsetmiştir. Onun bu refleksi öylesine güçlendi ki d~a sonraki dönemlerin kelami düşüncelerinde yer alan farklı paradigma kullanma temayülü kendini geliştirmeden kayboldu. Kelam' ın bu güçlü savunma refleksinin mükemmelen farkında olanfe/asife, Kelam'ın cedel ile malül bir konumda olduğu fıkrini pekiştirerek iki şeye sebebiyet verdiler: 1) filozoflar bu suretle kelami üretimin bilgisel değeri ni yetersiz gördüler ve 2) dolayısıyla da Kelam'ın zaten benimsedikleri savunmacı yaklaşımını kemikleşme süreçine soktular. Dolayısıyla felsefe, Kelam'ı h~kat iddiasında hertaraf etti. Vaziyet öyle bir görünüm kazandı ki Kelam kendi kabuğuna çekildi ve istenmeyen görüşleri defetmenin veya bir görüşü savunmanın şablon argümanları yaratıldı ve bu şablonlar yüzyıllar boyunca kullanıldı. "Şerh" literatürünün yaratıcılık hususundaki başansızlığı, bu şablonlan kınp atamamasından kaynaklanmaktadır. Kelam'ın bu şeki lde kendi kendisini sı­ nırlamasının altında yatan nedenlerden en önemlisi, ketarni bakış açısının Grek felsefesinin sistemliliğinden ötürü gdiştirdi ği kompleksten kurtulamamasıdır. Aslında bunun ilk dönemlerde verilen tepkilerin bir parçası olduğu ileri sürülüp, daha sonraki dönemlerde Kelam'ın felsefi bir nitelik kaianmasına karşın, neden felsefi bir perspektif kazanmadığı meşru bir şekilde sorulabilir. Yani Kelam'ın savunmacı kabuğunu k.mp daha fazla düşün­ sel/teorik nitelikli bir faaliyet alanına neden dalamadığı so~su aslında .. önemli bir sonıdur. Bu noktada mezkur şablonların oldukça etkili olduğu- ·· nu, ortodoksinin ve siyasi desteğin bu şablonların kanonize edilmesinde çok etkili olduğun1;1 düşünüyorum. Öte yandan, daha önce de değindiğim gibi, Kelam daha sonraki dönemlerde felsefeyle ortak bir atmosfere ginniş olmasına rağmen, Grek felsefesinin kapsamlı açıklamacılığı ve hakikat 11 O KeiAm Öğretimi Sempozyumu iddiacılığı hususundaki yaklaşımını kendisine uyduramadı veya bunu-başa­ racak sıçramayı gerçekleştirecek cesareti gösteremedi. Kelaınl düşünce tarihinde fikirler ü_reten iki ekaiden biri ve İslam teolojik düşüncesinin en baskın unsuru olan Eş'ar1 zihniyetin sonucu olarak, insanın fikir ve eylem üretme kabiliyet ve potansiyeli inkar edildi. Mu'tezile'ye gelince, Kelam'ı Kelam yapanların Mu'tezile olduğu fikrine katılmakla beraber, onlann Abbas! Hafifesi Me'mOn döneminde talihsiz bir vizyonsuzlukla devletin ideolojik aygıtının bir parçası haline gelmeleri, Ketarn'ın felsefi ikbalinin söndürülmesinde önemli bir rol oynadı. Asırlar sonra Ketarn'ın ne durumda olduğu sorusu ciddi bir şekilde tartışılmalıdır. Benim görebildiğim kadanyla, Ketarn disiplini günümüzde orijinal amacını bile yadsıyan bir hale girmiştir. Ketarn'ın o dönemdeki düşünsel canlılığını şimdi bulmak oldukça zordur. Aynı şeyin kesin bir şekilde kendi alanım olan felsefe için de geçerli olduğu herkesin malumudur. Ancak İstıim dünyasının içinde bulunduğu bu vahim durum, İslam kültürünün asli bir üretimi olan Kelam'a düşünsel anlamda oldukça ağır, bir o kadar da hayati bir misyon yüklemektedir. Fakat benim gözlemlerime göre, Kelam günümüzde metafizikten uzaklaşarak ya mezhepler tarihçiliği yapmakta veya garip şekilde bir tür sosyolojiye dönüşme sürecine girmektedir. Bu sebeple, Kelam' ı entelektüel misyonuna yeniden kavuşturmak; yeni düşünsel ufuklar açmak ve hatta Ketarn'ın orijinal amacına uygun bir tarzda yeni boyutlar eklemek suretiyle İslam dünyasının karşı karşıya kaldığı vehametin dayattığı çağdaş düşünsel sorunların üstesinden gelme sürecine sokmak için, onu bir rehabilitasyona tabi tutmak gereklidir. Kelam'ın yukarıda zikrettiğim iki veebesinden ilki olan savunmacı konumu ön plana çıkarılsa da filozofların uyarılaona rağmen, ikinci vechenin, günümüz düşünsel dünyasının problemleri açısından, bu disiplinin kendi içinde bann.dırdığı bir potansiyeli gün yüzüne çıkacinası elzemdir. Kanaatimce, ilk veche her zaman ikinciyi gerektirmez; ama ikinci veche daha tutarlı ve sağlam bir tarzda ilk vecheyi ihtiva etmektedir. İJk veche amaç ise, o zaman günümüz fıkir problemlerinin aciliyeti ve derinliği açısından ikinci veebenin katacağı artılar, o aınacı modem dönem stanpartlannda gerçekleş­ tirecektir. Bu sebeple Kelam, bu ikinci vecheyle ilişkili olarak bir mahiyet mutasyonu geçirmeli ve hatta bir karakter sıçraması yaparak modem anlamda felsefi bir yapı kazanmalıdır. Bütün bunların ış ığında ve yapılması gerekenler çerçevesinde söyleyecek olursarn, aslında ideal ol.an şudur: teorik alanla kendini sınırlayan Ke- IslAm Felselesinden Bakarak Kelam'ı Değerlendirmek 1 Fehıullah Terkan 111 . lam ile yeni tanımlanmış bir biçimde İslam Felsefesi veya İslam Din Felse. fesi alanı içerisinde birleştirilmelidir. Burada -bu birleşmenin "İslam felsefesi ad ı altında olsun" şeklindeki öneri m, bu ·d_isiplinin benim kendi alanun olması hasebiyle öne çıkmış olması düşünülebilecek şovenist duygulardan Ötürü değildir. Zira şunun farkındayım ki "İslam Felsefesi" tabiri, teknik bir tabirdir ve öncelikli olarak İslam'ın felsefesini içermez. Ayn bir disiplin olarak algılanması için tarihsel birkaç sebebi olsa da yine yapay ve birçok yönüyle bir tür düşünce ~rihi araştırma disiplinidir. Bu açıdan, aslında İslam Felsefesi.de tarihsel araştırmalar misyonunu tamamlayıp yeni fıkirler üretim alanına dönüşmelidir. Bu sebeple yukandaki önerimin, birbiriyle sıkıca örülü iki nedeni bulunmaktadır: 1) Kelam' ı da işin içine katarak, · İslam felsefesi ifadesinin sadece Grek felsefi paradigmalan esas alan bir düşünüş şeklini çağııştırmasının önüne geçmek ve 2) felsefeyi kapsam alanına ve çal ışma tarzına aktif bir şekilde sokarak Kelam'ı tarih işçiliği yapmaktan kurtanp onu çağdaş bir düşü nsel faaliyet alanı haline getirmektir. Batı felsefe ve teolojisinin analitik düşünme tarzının doruğunda olduğu bu çağda, Kelam, özgün yapısı ve buna dayalı olarak ileri süreceği düşün­ celeriyle, bir felsefi teoloji veya modem İslam Din Felsefesi disiplini haline getirilmelidir. İ lginçtir ki İs lam'da felsefi teoloji ve din felsefesi üretenler, Meşşa'l filozoflar olmuştur. Ama ne gariptir ki Kelam, kendini bir felsefi teoloji şeklinde geliştirmek yerine kısır tartışma şablonları ile dondunnuş­ tur. Bu nedenle, çok uzun bir vadeyi gerektirse de günümüz kelamcılarının ve İslam felsefecilerinin sergileyecekleri bir vizyonla, felsefe ve Kelam'ın sistematik tarzda ve formel olarak evlendirilmesi gerekir. Kanaatİınce Kelam ve felsefenin yeni bir düzlemde bu tarzda birleşmesi ideal olandır. Ama ideal olan, imkansız olmasa da her zaman pratik değildir ve bunun böyle olmasına sebep olan çok farklı etkenlerden bahsetmek mümkündür. Ancak sözünü ettiğim tarzda algılanan bir Kelam, kendisine atfettiğim amacı gerçekleştirmek için şu noktalan dikkate almalıdır: ! 1. Öncelikle Kelam ve kelamcılar, felsefe derken vahyi dışlayan bir düşünme şeklin i düşünmekten uzak durmalıdırlar. Özellikle klasik dönemde felsefe ve Kelam, muhteva açısından, birbirlerine kelamcıhinn düşün-'" düğünden çok daha yakındır. Çağdaş anlamda Kelam, Meşşa'i fılozoflann ona epistemolojik anlamda yönelttikleri yetersizlik eleştirisini, felsefimetafiziksel bir donanırnla bertaraf etmelidir. Bunun bir örneğini belli ölçekte asırlar öncesinde el- Öazaii venniştir. Unutulmamalıdır· ki onun 112 Kelam OQıetimi Sempozyıımu amacı, dini öğretileri savunmak ise de yaptığı şey, temelde felsefedir. Onun ortaya koyduğu bu örnek, bize aynı zamanda dini öğretilerin bilgisel değe­ rinin felsefi olarak da tesbit edilmesinin imkanını göstermektedir. O, işte bu kaygıyla, Grek felsefi paradigmasına alternatif olarak başka bir paradigma sunmaya çalışmıştır. Kelam, orijinal amacı çerçevesinde, kendisine neşet etme imkanı veren kültürel ortamı sağlayan dinin rrretnini esas almak zorunda olabilir. Ancak Kelam, o dine inanan birini fideizme zorlayamaz. Felsefeyi dışlayan Ketarn'ın varacağı nokta budur. Bunun için Kelam, geleneksel argümantasyon kalıplarını zorlayarak ve hatta .dışına çtkarak, yeni tartışma ve argüman geliştirme tarzları yaratmahdır. İslam felsefesi, maalesef Çoğunluk itibariyle artık tarihsel bir araştırma konusu olmanın ötesine geçememektedir. Bir zamanlar üstadı olduklan Grek felsefesinin yeni temsilcileri, İslam felsefesi araştırmacıianna sadece nostaljik hislerini kabartma yolunu açtk bırakmışlardır. Bundan ötürü, İslam felsefesi etkin faaliyetini klasik anlamda ve paradoksal bir şekilde İslam dünyasının entelektüel ortamına fazla bir katkısı olmayan İbn Ruşd ile kesmiş; klasik sonrası dönem itibariyle de her ne kadar belli ölçüde felsefi bir değer taşısıiıar da sistem yaratamayan şerhler dönemiyle uykuya dalmıştır. Zaten, Meş­ şa'ilerin felsefesinin İslami öğretileri ne kadar temsil ettikleri de başlı başı­ na bir sorundur. Bu anlamda ortaya çıkan boşluğu çağdaş dönemlerd~ neden Kelam doldurmasın? Kelam neden felsefi düzlemde açılımlar saglamasın ve Müslümanların düşünsel sorunlaona çözüm bulunacak bir platform olmasın? 2. Buradan hareketle Kelam, kendi asli görevini dıştamak zorunda olmaktan çıkıp inisiyatif sahibi olmalıdır. Kabul edilmelidir ki inisiyatif alarak geliştirilen bir teorik sistem, tutarlılığı ve sağlamlığı derecesinde aynı zamanda savunmayı gerektirecek açiklan da kapatacaktLr. kalmaksızın, savunmacı l İleriye dönük yenilenmiş bir Kelam'ın yaratılması için takınılması gereken bu tavırlar, bir süreci gerekli kılmaktadır. Bu süreçte yeni Kelam, sistematik bir felsefe geliştirmek için şu ana başlıklan tartışma kapsamına almalıdır: Ontoloji, Kozmogoni, Kozmoloji, Tann'nın Zat ve Sıfatları, Tann-Alem ilişkisi, Özgür İrade Meselesi, Nübüvvet Teorisi ve Vahiy, Epistemoloji, Ahlak ve Siyaset Felsefesi. Burada oldukça önemli olan bir husus şudur: meseleler, Kur' ant düşünce sistemini ortaya çıkaracak şekilde ele alınmalı ve bu amaçla, kişiler üzerinden değil, teoriler üzerinden tartı- Islam Felsefesinden Bakarak Kelam'ı Değerlendirmek/ Fehrullah Terkan 113 . şılmalıdır. Yani neyi kimin söylediği yaklaşımı terk edilmeli ve söylenen şeyin önermesel ve bilgisel değeri üzerinde dı.ırulmalıdır. Aksine bir yaklaşım, Kelam'ı tarihçilikle boğacaktır. Ancak şu husus haklı .olarak gündeme getirilebilir: Kelam düşünce haritası henüz ta:m olarak çıkarılmış değildir. Bu husus önemlidir ve fakat bir süreç meselesidir. Yukanda öngörülen Kelam yapısı, böyle bir araştırma sürecini dışlamaktan çok teşvik edecektir. Ancak, yeni yapılan araştırmalar (hassaten J)oktora seviyesinde), KeJam' ın felsefi bir çerçevede ele alacağı meseleleri n analizinde yardımcı olacak·veri tab~ı oluşturma kaygısı taşımalıdır. anda fakültelerdeki Kelam disiplinin bu sürece sokulması amacıyla atılması gereken adımlar, Kelam çalışmalarının niteliğini artu·. maya yönelik olmalıdır. Bu bağlamda haühazırdak~' Kelam disiplinin bu öngörü çerçevesinde gelişmesi için neler yapılmalıdır? İlk aşamada Kelam ve felsefenin en azından amaç birliği teorik olarak dillendirilmeli ve sağ­ lanmalıdır. Ortak araştırma kapsam alanlan belirlenmeli ve felsefi düzeyde · müfredat haline getirilmelidir. Bu bağlamda, O zaman şu 1. Kelam alanında yüksek lisans ve doktora rnüfredatında, Ketarn'ın orijinal eylem alanına doğrudan giren konularla ilgili felsefi doktrinler tarihine yer verilmeli ve bu doktrinler tahlil edilmelidir. 2. Düşüncelerin seyrini ve etkileşim der~esini takip etme açısından, Grt:k felsefesinin ve bilhassa Aristo Metafiziğinin etkili bir tarzda okurulması gerekir. Zira el-Gazall'nin veya er-Razi'nin filozoflara getirdiği eleşti­ riler, Aristo ve Plotinus'un.metafiziği bilinmeden aniaşılamaz ve neye karşı mücadele ettikleri kavranamaz. Klasik metafizik tartışmalan ve modem metafiziksel teoriler derinlemesine incelenmelidir. 3. Buna yönelik olarak İslam felsefesi alanındaki bazı dersler, ortak olarak okutulmalıdır. Örneğin, Eş'an ekoldeki bazı doktrinlerin veya bazı· Mu' tezili alimierin çağdaş din felsefesinde hala tartışılan konulari~ ilgili o dönemde ortaya koydukları basit teorilerin felsefi olmadığını kimse iddia edemez. Bunların kategorik bir tarzda felsefeden ayrı bir şey olduğunu iddia etmek ciddi ve bir o k~dar da zorlama bir kavramsallaştırmayı gerektirir. Bugün yapılan ayrımın arkasında bu kadar sofistike bir düşünce veya" metodun olduğunu söylemek zordur. 4. Buna ilaveten İslam felsefesi de kelaml tartışmaların bazan merkezinde bazan maıjininde bulunan felsefi konuları ele alıp felsefi bir bakışla tartışmalı ve analiz etmelidir. Elbette burada Din Felsefesi alanında verilen 114 Kelam OOretimi Sempozyumu derslerden ortak konulara sahip olanlar da bu . projeye dahil edilmelidir. Daha çok çağdaş Batılı felsefi üıünleri ele alan Din Felsefesi alanındaki dersler, bir Kel~cının günümüzde gerekli olan felsefi tartışma yöntemlerini öğrenmesinde oldukça büyük katkı sunacaktı r. S. Son olarak söylesem de oldukça önemli olan. bir husus daha var ki · o da Mantık dersinin okutulması. Aslında bu Mantık dersinin bütün fakülteterin ilk yılında zorunlu ders olarak okutulması gerektiğine dair güçlü bir kanaat taşımaktayım. Özellikle de "Mantık Hataları" diye bir dersin olıı­ tulması gerçekten bir zorunluluktur. Ama hassaten bir Kelamcı için bu ders, mü fredatın olmazsa olmaz bir parçası olmalıdır. Tartışmalarda sürekli olarak akıl yürütmeyi kullanmak durumunda kalan herkes için, ileri sürdüğü bir düşünceyi kendi içinde tutarlı bir halde sunmak için Mantık, i~kü­ tulması gereken bir derstir. Dahası, ileri sürülen düşünce ve argümanlarda, düşünme hatalarını asgariye indirmek için, Mantı k Hataları dersinin mutlaka Yüksek Lisans ve Doktora seviyesinde okututması gerekir. Bunun önemi, tarihsel araştırmalar yapan bir Kelamcı için, Kelam tartı şmalarındaki argümanları anlamak açısından da kendini göstermektedir. 6. Yüksek lisans ve doktora tezlerinde, okutulmasını önerdiği m konubağlantılı olarak, Kelam teorilerinin modem ·felsefe formatında. ele almacağı tezler, yukarıda değindiğim gibi, düşünsel sistem yaratma amacı­ na matuf bir dikkat ve rik.kat ile yapılmalıdır. Ancak bu tezler, tarihÇi perspektifi ile değil, Ketarn'ın yeni misyonuna katkıda bulunacak mahiyet ve seviyede olmalıdır. larla Son söz olarak, şu düşüncemi tekrar etmeme izin veriniz: Kelam, felsefe olmaksızın tam anlamıyla ele alınamaz; zira Kelam'ın mayasında felsefi perspektif bulunmaktadır ve felsefesiz Kelam, tarihçilik veya teolojik ' sosyoloji yapmak zorundadır.