On5yirmi5.com Gelenekle gelecek arasında Bediüzzaman üzerine, konuya “içeriden” veya “yakından” bakma imkânına sahip isimlerle yapılmış söyleşilerle konuya entelektüel damar arayan bir eser. Yayın Tarihi : 9 Temmuz 2012 Pazartesi (oluşturma : 10/20/2017) 19.yüzyılın sonlarına gelindiğinde Batı medeniyeti tüm yerküre üzerinde iktisadi ve siyasi hâkimiyetini kurmuştu. İlerlemeci ve işgalci Batılı güçlerin tükenmez iktidar mücadeleleri dünyayı kaçınılmaz bir paylaşım savaşının eşiğine getirmişti. Batı uygarlığının insanlığı sürüklediği çıkmaza tepki olarak Kierkegaard 1846’da Korku ve Titreme’yi, Marx 1867’de Kapital’in birinci cildini, Nietzsche de 1885’te Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü yayımladı. Bu alt-üst oluşlarda en büyük felaketler şüphesiz Batı dışı toplumların ve özellikle de İslam dünyasının başına geldi. İslam dünyası sömürü, işgal ve parçalanmaların ötesinde medeniyet fikrini ve iddiasını kaybetmekle karşı karşıya kalmıştı. Bediüzzaman Said Nursi 1877’de Bitlis’te işte bu “helaket ve felaket” zamanında doğdu, ömrünü İslam coğrafyasında yaptığı maddi-manevi yolculuklarla geçirdi. Kendi deyişiyle çekmediği cefa, görmediği eza kalmadı. Acı ve çileyle destanlaşan yaşamının en büyük meyvesi Risale-i Nur külliyatıydı. ‘Yüz binlerce insanı uyandırdı’ Bediüzzaman Risale-i Nur külliyatıyla yeni bir çağ açarak geçmiş ile gelecek arasındaki bağı kurabilmeyi başarmıştı. Cemil Meriç Bu Ülke’de “Said, dağ başında vaaz eden bir mürşit. Hor görülenler, her şeyini kaybedenler, mukaddesleri çiğnenenler ona koştu akın akın. Nass’ların yalçın duvarları arkasından geliyordu bu ses, tarihin içinden geliyordu. Kabuğuna çekilmiş yüz binlerce insanı uyandırdı.” der onun için. Acaba bu büyük düşünür ve eseri, hakkıyla, kendi çapına uygun bir seviyede kavrandı mı, değer gördü mü? Yine Cemil Meriç, Bediüzzaman ve eserlerine olan alakasızlığımızın tam bir yüz karası olduğunu söylüyor. Gerçek şu ki Risale-i Nur külliyatının kıymetini ve önemini gerektiği gibi kavrayabilmiş değiliz henüz. Diğer taraftan Bediüzzaman’a yönelik giderek artan ilginin, hakkında düzenlenen sempozyumların, açılan enstitülerin, Risale-i Nur akademilerinin ve sayıları ve nitelikleri her geçen gün artan araştırmaların varlığı da umut verici. Gelenek ve Gelecek Arasında Bediüzzaman isimli çalışma bu bağlamda zikredilmeyi hak ediyor. Kitap, Metin Karabaşoğlu’nun Bediüzzaman üzerine, “içeriden” veya en azından “yakından” bakabilme imkânına sahip isimlerle yaptığı söyleşilerden oluşmuş. Metin Karabaşoğlu, Risale Okumaları, Kur’an Okumaları gibi dizi-kitaplarıyla ve Tehlikeli Denemeler, Saidleri Ararken gibi deneme eserleriyle tanınan değerli bir araştırmacı. Risale-i Nur’u anlamada mevcutları aşan entelektüel bir damar arayışı söyleşiler boyunca ana ekseni oluşturmuş. Karabaşoğlu söyleşilerde Risale-i Nur’un özellikle aydınlar tarafından sahiplenilerek anlaşılmasının hedeflendiğini belirtiyor. Kitapta 10’dan fazla isimle söyleşi yapılmış. İlk iki söyleşi Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve Adem Güneş’le gerçekleştirilmiş. Biri psikiyatrist diğeri pedagog olan iki eğitimci, Bediüzzaman’ın ilim ve irfanı birleştiren eğitim modelini, insanlığın ontolojik problemlerini suhuletle çözebilen dehasını anlatmışlar. Kitabın en uzun söyleşisi Doç. Dr. Ahmet Yıldız’la, Bediüzzaman’ın düşüncesiyle eyleminin ayrılmazlığı ve evrenselliği üzerine yapılmış. Ardından Sadık Yalsızuçanlar, ilim ve irfan geleneği içerisinde Bediüzzaman’ın yerini ve tecdidini, hakikat-i Muhammediye kavramını merkeze alarak anlatmış. Yusuf Kaplan, İslam’ın bir medeniyet olarak gelecekte yaşanabilirliği üzerinde durmuş ve İslam düşünce birikiminin son büyük halkası olarak gördüğü Bediüzzaman’ın bu geleneği yeniden nasıl şifrelemiş olduğunu analiz etmiş. Bediüzzaman’ın hemşehrisi de olan tarihçi Müfit Yüksel ise Üstad’ın düşünce ve irfan ekolleriyle fikri bağlarından öte fiili bağlarını ortaya koymuş. Bunların yanı sıra kitapta Latif Erdoğan, Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, Mustafa Akyol, Prof. Dr. Himmet Uç, Abdullah Yıldız ve Hasan Horkuç gibi araştırmacıların farklı alanlarda ufuk açıcı söyleşilerini bulmak mümkün. Kur’an-kâinat-insan denklemi Metin Karabaşoğlu’nun Risale-i Nur’un ve müellifi Bediüzzaman Said Nursi’nin derinlemesine anlaşılması ve dolayısıyla Kur’an-kâinat-insan denkleminin yeniden kurulması için ortaya koyduğu çabalar her türlü övgüyü hak ediyor. Bir alıntıyla bitirelim: “Bediüzzaman’ın hayatından ve düşüncesinden alacağımız derslerin belki de başında ümit var. Kadir, Hakîm ve Rahim bir Rabb’in mülkünde olduğumuz idrakiyle yaşayan Bediüzzaman, Allah’ın yarattığı kâinatta Allah’ın kulu olan insanın huzurunu ve kemalini Allah’ın kitabı olarak ancak Kur’an’la bulacağını düşünüyordu. (...)Bu bağlamda Risale-i Nur’a düşen bir vazife olmakla birlikte bu vazifenin idraki ve özellikle entelektüel düzlemde tefrik ve temsili noktasında bir zafiyetle bugün için yüz yüze olunsa da ümitsizliğe mahal yok. Zira dert bilinirse devası asandır.” GELENEKLE GELECEK ARASINDA BEDİÜZZAMAN, METİN KARABAŞOĞLU, NESİL YAYINLARI, 240 SAYFA, 12 TL Cem Mert Zaman Kitap Bu dökümanı orjinal adreste göster Gelenekle gelecek arasında