5.Bediüzzaman ve Risale-i Nur Sempozyumu / Ankara, 27 Mayıs 2012 hayratvakfi.org | risaleinursempozyumu.org İslam Dünyası’nın Birlik Noktasında Mevcut Hali Abdulnur Elmahi, Suudi Arabistan Bu sunumda İslam Aleminin yakın geçmiş ve günümüz problemleri incelenecek, problemlerin dikkatlice tahlili için çalışılacaktır. Çalışmamız aşağıdaki beş başlıklardan oluşmaktadır: 1: Müslüman Toplumların Vaziyeti, 2: Müslüman Devletlerin Tutumu, Siyasi faktörler, 3: Dış Güçlerin Tesiri 4: Ekonomik Boyut 5: Eğitim Problemlerin çözümü noktasında atılacak en önemli adım problemlerin doğru belirlenmesi, iyice tahlil edilmesi ve ona göre çözümler geliştirilmesidir. Çalışmamızın bu doğrultuda hizmet etmesini Gayur ve Kayyum olan Rabbimizden niyaz ederiz. 1: Müslüman Toplumların Vaziyeti, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri pek çok risalelerde günümüz insanını tahlil ederken, ehl-i dalalet için söylediği bazı durumlar maalesef artık Müslümanlar arasında oldukça yaygın vaziyettedir. İslam toplumlarının geri kalmışlığı incelenirken Hutbe-i Şamiye’de hastalıklar aşağıdaki gibi sıralanır. ‘Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebiler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber bizi maddî cihette kurûn-u vustâda durduran ve tevkif eden altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır: Birincisi: Ye'sin, ümidsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi. İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi. Üçüncüsü: Adavete muhabbet. Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek. Beşincisi: Çeşit çeşit sarî hastalıklar gibi intişar eden istibdad. Altıncısı: Menfaat-ı şahsiyesine himmeti hasretmek.’’ HUTBE-İ ŞAMİYE Yaklaşık bir asır önce yapılmış bu tespitler günümüzde hala geçerliliğini korumakla birlikte, ekberülkebair addedilen büyük günahlar bile Müslüman toplumlarda rahatça işlenmektedir. Bununla birlikte faiz, israf, rüşvet, fuhuş, uyuşturucu kullanımı, açık saçıklık, tembellik, ırkçılık gibi çok çirkin fiiller Müslümanlar arasında gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. Batı yahut batı tarzındaki yayın organları, diziler, internet, beraberinde, çarpık modernleşme, pembe hayatlar talebi, tatminsizlik, boşanma oranlarında artış ve günahları getirdi. Çok değil on sene evvel Avrupa’da yadırgadığımız fiiller önce İslam ülkelerinin başkentlerinde sonra da bütün ülkede yaşanır oldu. 1 5.Bediüzzaman ve Risale-i Nur Sempozyumu / Ankara, 27 Mayıs 2012 hayratvakfi.org | risaleinursempozyumu.org ‘Evet, kardeşlerim, bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayat ve cihanı sarsacak hadiseler içinde hadsiz bir metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakarlık taşımak gerektir. . ayetininsırr-ı işarisiyle, ahireti bildikleri ve İmân ettikleri halde dünyayı ahirete severek tercih etmek ve kırılacak şişeyi bâki bir elmasa bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve âkıbeti görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli lezzeti, ileride bir batman sâfi lezzete tercih etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibetidir. O musibet sırrıyla, hakikî müminler dahi bazanehl-i dalâlete taraftar olmak gibi dehşetli hatada bulunuyorlar. Cenab-ı Hak, ehl-i imanı ve Risale-i Nur şakirtlerini bu musibetlerin şerrinden muhafaza eylesin. Amin.’ KASTAMONU LAHİKASI 151 2: Müslüman Devletlerin Tutumu, Siyasi faktörler, Ümmet anlayışı ve İslam Kardeşliği fikrinden uzak kurulmuş olan ülkeler, mevcudiyetlerini baskı, istibdat ve zulümlerle devam ettirme çabasındalar. Böyle ülkelerde hak ve özgürlüklerden söz etmek neredeyse mümkün değil. Irkçı akımların tesiriyle, Müslüman toplumlar birbirine düşman yapılmaktadır. Bugünlerde yaşadığımız Arap baharı elli- altmış yıldır süregelen istibdat ve baskı rejimlerine, masum halkın çok açık bir tepkisidir. Siyasi iktidarı kaybetmek korkusu, rant kavgası, kabilecilik kayırmaları İslam ülkelerinin ana problemleri olarak görünmektedir. 3: Dış Güçlerin Tesiri Malum olduğu üzere İslam coğrafyasının çok az bir kısmı hariç neredeyse tamamı sömürge ülkeleri idiler. Yer altı kaynakları, yer üstü güzellikleri, üretimleri yıllarca sömürüldü. Bugün Londra’nın sokak parkelerinde hala Sudan’lı kölelerin parmak izleri bulunmakta, caddeler boyunca uzanan binalardan karınları bile doymadan çalıştırılmış masumların ahları yükselmektedir. Lakin müzelerini de Mısır’ın, Malezya’nın Hindistan’ın tarihi güzellikleri süslemektedir. Müslüman ülkelerin bağımsızlık arayışları hengamında sömürgeci ülkeler oralardan çekilmişler fakat ilerde kendi leyhlerine çalışacak fitne tohumları atarak gitmişlerdir. Aynı kültürün, aynı coğrafyanın hatta aynı dilin insanlarını fitne sebebi olarak bıraktıkları küçük kara parçalarıyla birbirine düşürmüşlerdir. Bediüzzaman Hazreleri; Lemalarda dış güçlerle alakalı bir suali şöyle cevaplamaktadır: Üçüncü Meraklı Sual: Bu yakında İngiliz ve İtalya gibi ecnebîlerin bu hükümete ilişmesiyle, eskiden beri bu vatandaki hükümetin hakikî nokta-i istinadı ve kuvve-i mâneviyesinin membaı olan hamiyet-i İslâmiyeyi tehyiç etmekle şeâir-i İslâmiyenin bir derece ihyâsına ve bid'aların bir derece def'ine medar olacağı halde, neden şiddetle harp aleyhinde çıktın ve bu meselenin âsâyişlehalledilmesini dua ettin ve şiddetli bir surette mübtedi'lerin hükümetleri lehinde taraftar çıktın? Bu ise, dolayısıyla bid'alara tarafgirliktir. Elcevap: Biz ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isteriz. Fakat kâfirlerin kılıcıyla değil! Kâfirlerin kılıçları başlarını yesin; kılıçlarından gelen fayda bize lâzım değil. Zaten o mütemerridecnebîlerdir ki, münafıkları ehl-i imana musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler. LEMALAR 16. LEMA 2 5.Bediüzzaman ve Risale-i Nur Sempozyumu / Ankara, 27 Mayıs 2012 hayratvakfi.org | risaleinursempozyumu.org Maalesef İslam toplumları yıllarca sömürüldükten sonra ya birbirlerine düşürülerek, ya başlarına münafık liderler getirilerek, yahut da tamamen başka bir ülkenin kontrolüne verilerek sindirilmeye çalışılmıştır. Onyedinci Notada Üztadımız mevzuyu şöyle özetlemektedir: ‘Âyâ zanneder misin; Bu milletin fakr-ı hâli, dinden gelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tenbelliktenneş'et ediyor. Bu zanda hata ediyorsun. Acaba görmüyor musun ki, Çin ve Hind'deki Mecusî ve Berâhime ve Afrika'daki zenciler gibi, Avrupa'nın tasallûtu altına giren milletler bizden daha fakirdirler. Hem görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyade müslümanların elinde bırakılmıyor. Ya Avrupa kâfir zâlimleri veya Asya münafıkları, desiseleriyle ya çalar veya gasp ediyor. Sizin cebren böyle ehl-i îmanımimsiz medeniyete sevketmekteki maksadınız, eğer memlekette âsâyiş ve emniyet ve kolayca idâre etmek ise, kat'iyyen biliniz ki; hata ediyorsunuz, yanlış yola sevkediyorsunuz. Çünki itikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkınidâresi ve onlar içinde âsâyiş temini, binler ehl-i salâhatın idaresinden daha müşkildir. İşte bu esaslara binaen ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa sevketmeye ve teşvik etmeye muhtaç değildirler. Terakkiyat ve âsayişler, bununla temin edilmez. Belki mesâîlerinin tanzimine ve mabeynlerindeki emniyetin te'sisine ve teâvün düsturunun teshîline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evâmir-i kudsiyesiyle ve takvâ ve salâbet-i diniye ile olur.’ 4: Ekonomik Boyut İslam ülkelerinin ekonomik boyutu da çok iç açıcı değildir. Petrol zenginliği olan bazı ülkeler, kontrol ve kullanım noktasında geri kalmışlardır. Genel olarak bakıldığında adaletli dağıtım sağlanamadığı için toplumsal refah tesis edilememektedir. Asrın hastalığı olan tembellik ve kolaycılık belası üretimleri de etkilemektedir. Tahsil için Batı ülkelerine giden gençler, ülkelerine dönmemekle, beyin göçü oluşmakta, İslam ülkeleri bu gençlerin birikimlerinden de faydalanamamaktadır. Üretim durmakta tüketim ise gün geçtikçe artmaktadır. Herkes gözünü memuriyete dikmiş, memurluğu kolay kazanç vesilesi olarak görmektedir. ‘İslâmiyetin ikinci bir kanun-u esasîsi : Şuhadîs-i şeriftir: hakikatiyle, memuriyet bir hizmetkârlıktır; bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm âleti değil...’ Emirdağ Lahikası 5: Eğitim Sömürü yıllarında Müslüman halk, yabancı bir eğitim sistemine çocuklarını vermek istemediler. Eğitim dilinin İngilizce yahut Fransızca olması, dini eğitimin sistemden ayrılması, öncelikle kız çocuklarını ardından erkek çocuklarını eğitimden geri bıraktı. Oysa toplumların ilerlemesi için dini ilimler ve fennin birlikte tahsil edilmesi şarttır. Said Nursi Hazretlerinin eğitim üzerine şu düşüncesi takdir edilmelidir. ‘Vicdanın ziyası, ulum-u diniyedir. aklın nuru, fünun-u medeniyedir. ikisininimtizacıyla hakikat tecelli eder. o iki cenah ile talebenin himmeti pervazeder. iftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüdeder.’Münazarat Yıllar önce tespit edilmiş bu düşünce hayata geçirilemediği için İslam alemi hal-i hazırda çok gelişmelerden mahrum kalmıştır. 3