ISTANBUL?UN ASIRLIK SIMGELERI Portal Adres : www.stargazete.com İçeriği : Gündem Tarih : 11.05.2014 : http://haber.stargazete.com/yazar/istanbulun-asirlik-simgeleri/yazi-881641 İstanbul?un asırlık simgeleri 1684 yıl önce bugün İstanbulun surlarının inşası tamamlandığında keşfedildiğine inanılıyor. Hakkında pek çok söylenti var erguvanların. Akdeniz iklimine özgü bir doğa harikası aslında erguvan ağacı. Ama en çok İstanbula yakışıyor. Her ilkbaharda Boğazın 30 kilometrelik hattı boyunca her iki yakasında da seyrine doyum olmayan manzaralar oluşturuyor. Üstelik rivayete göre İstanbul ile erguvan birlikteliğinin tarihi çok eskilere dayanıyor. Bu maceranın ortaya çıkışının Constantin dönemine dayandığı dolanıyor kulaktan kulağa. Yeditepesi tarih kokan İstanbulun yüzyıllara, çok sayıda savaşa meydan okuyan efsane surların açılışıyla başlamış erguvanların İstanbul macerası. Anlatılanlara göre 11 Mayıs 330da Constantinin yapılmasını istediği surların inşası tamamlanıyor ve 1684 yıl önce tam da bugün görkemli bir açılış düzenleniyor. Her ilkbaharda İstanbulu bir ressamın ustalığıyla bambaşka bir renge boyayan bu ağacın tesadüfen açılış törenine farklı bir hava katması, onu İstanbulun simgesi haline getirdiği anlatılıyor. Constantinin açılış törenine renk katan bu görkemli ağaç hala İstanbulun simgelerinden biri olmaya devam ediyor. SERVİ BİR MEZARLIK AĞACI DEĞİL İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik ve Dr. Hatice Yılmazdan öğrendiğim bir diğer güzel hikaye de servilerle ilgili. Eskiden bir kız çocuğu dünyaya geldiğinde, ileride çeyizini bu ağaçtan hazırlamak için, bir servi ağacı dikilirmiş. Yanmayan, böceklenmeyen, güve tutmayan servi ağacının gövdesinden yapılan çeyiz sandıkları uzunca süre dayanıklılığını muhafaza ediyormuş. Dört mevsim yeşil ve yangında yanmayan servi ağacı günden güne önemini yitirmiş. Kala kala mezarlıklar kalmış yaşam alanı olarak. Bu ağacın dayanıklılığını, her dem yeşilliğini, yanmama özelliğini biliyor olmalılar ki adı mezarlık ağacına dönüşmeye başlayınca ?Dünya doğru bir yer olsaydı servi ağacı mezarlıkta olmazdı• demiş atalarımız. Doğrusu kaçımız ağaçlarımızı doğru tanıyoruz, onlar hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz ve bilgi sahibi olmadığımız, tanımadığımız varlıkları ne kadar koruma güdüsüne sahibiz bilmiyorum. Servi ağacının adını bile yanlış biliyor ?selvi diyor bazılarımız. İstanbul ile özdeşleşen ve tarihi serüveni boyunca ona eşlik eden tek ağa erguvan değil üstelik. At kestanesi, fıstık çamı, servi gibi ağaçlar İstanbul ile özdeşleşen ağaçlardan. Hatta Avrupalılar at kestanesini ilk kez Kanuni Sultan Süleyman döneminde İstanbulda görüyor ve buradan Avrupaya götürüyorlar. Değişen iklim şartları, değişen hava, su ve toprak koşullarına rağmen işte tüm bu ağaçların korunması gerekiyor. İstanbulda eski zamanları güzel alışkanlıklarının devam ettirilmesi, her çocuk doğduğunda bir ağaç dikme geleneğinin devam ettirilmesi gerekiyordur belki de. Yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan, İstanbula hem görsellik katan, hem doğal hayatın devamlılığını sağlayan, insanın ruhunu besleyen ve oksijen kaynağı olan ağaçların korunması şart. Hele de bu ağaçlar bize çok eski dönemlerden miras kalmışsa. Belki de dünyayı biraz daha güzelleştirmeye, doğru bir yer haline gelmesini sağlamaya servilerden başlamalıyız, serviyi mezarlığa hapsetmek yerine her yere yaymak doğru bir adım olabilir belki de... Yazarın Önceki Yazıları Bol güneşlen enerjik yaşa ( 03.05.2014 ) Güneşlenmek için en ideal günlerdeyiz ( 13.04.2014 ) Hastalığınızın sebebi hava olabilir ( 06.04.2014 ) Dünya Meteoroloji Günü ne zaman? ( 23.03.2014 ) Keramet cemredeymiş demek ( 16.03.2014 ) Dersimiz afet nedir? ( 09.03.2014 ) Kuraklık kapıda mı? ( 02.03.2014 ) Yağış başka bahara kaldı ( 16.02.2014 ) Uykusuz dolunay ( 02.02.2014 ) Tüm Yazılarına ulaşmak için Tıklayın (155 yazı) Önceki Haber: Her gün 30 dakika spor yapan iştahını frenler IS HAYATINDA BASARININ YOLU DIJITAL GENÇLIGI TANIMAKTAN GEÇIYO... Portal Adres : www.tumhaberler.com İçeriği : Gündem : http://www.tumhaberler.com/index.pl?haber=12568405 Tarih : 11.05.2014 İş hayatında başarının yolu dijital gençliği tanımaktan geçiyor Zaman - Bilim Teknik (11/05/2014) ?Teknoloji hayatımızı nasıl etkiliyor ve yeni nesil tüketici profili nedir?• sorularına cevap arayan profesyoneller, IBMin Akıllı Perakendecilik toplantısında buluştu. İstanbulda düzenlenen etkinlikte internet ve akıllı telefonların ortaya çıkardığı yeni iş fırsatları ve tehditler konuşuldu.Etkinliğin ana konuğu olan CarrefourSA CEOsu Mehmet T. Naneye göre bugünün sorunlarına çözüm bulmak için geçmiş deneyimler artık yeterli değil. Başarının yolu ise yeni nesli tanımaktan geçiyor. ?Dijital gençliğin neyi nasıl öğrendiğini anlamakla işe başlamalı. Çünkü müşterinizi tanımazsanız, onu kazanmak ve ondan değer oluşturmak için bina edeceğiniz her şey eğri durur, çöker.•Son dönemlerin popüler teknoloji trendlerinden ?Büyük Veri•ye de değinen Mehmet Naneye göre önemli olan, çok veri toplamak değil, toplanan veriyi doğru şekilde analiz edip anlamlandırabilmek. ?Bugün 3 Müşteri İlişkileri Yönetimi (CRM) projesinden 2si başarısız oluyor. Çünkü şirketler hedeflerini baştan net koymuyor ve her şeyi aynı anda istiyor. Örneğin, CarrefourSAda 12,5 milyon müşteri verisi var. Bu kadar büyük veriyle ne yapacağız? Bunları ayrıştırmak ve ne anlama geldiğini öğrenmek lazım. Kimin hangi kampanyaya nasıl reaksiyon verdiğini bilmemiz gerekiyor. Ancak bunu öğrendikten sonra verim alabiliriz.• CarrefourSA IT direktörü Önder Kaplancık ise verinin toplanması ve analizi kadar güvenliğinin de önemine vurgu yapıyor. ?CarrefourSAda 80 civarında IT projesi başlattık, bunun yarısı bilgi güvenliği üzerine. Müşteriye ait bilgiyi hem içerideki hem de dışarıdaki tehditlere karşı korumakla mükellefsiniz. Buna uygun teknoloji yatırımı yapmak gerektiği kadar, iş süreçlerini de yeniden organize etmek şart. Güvenlik tarafında ciddi paralar harcanması gerekiyor.•?Kaybettiğiniz parayı tekrar kazanabilirsiniz, ama kaybettiğiniz zamanı tekrar kazanamazsınız.• diyen Mehmet Naneye göre bilgi güvenliği dendiğinde sadece dijital veriyi anlamak yeterli değil. ?Her türlü bilgiyi bu kapsamda düşünmeliyiz. Şirketlerin ?Clean Desk Policy• (Temiz Masa Politikası) uygulayarak bilgi casusluğuna karşı önlemler alması şart. Şirket bilgisini çalmak için James Bondvari işlere gerek yok. Çünkü akıllı telefonlar sayesinde artık herkesin cebinde bir casus var.•Xeroxtan hem güvenli hem sessiz yazıcıXeroxun yeni siyah beyaz lazer yazıcısı Phaser 4622, hızlı, güvenli ve sessiz baskı özelliği ile dikkat çekiyor. Dosyayı yazıcıya gönderen kişi, isterse dosyanın basılabilmesi için bir şifre tanımlayabiliyor. Böylece o şifre yazıcıya girilmeden dosyayı basmak mümkün olmuyor. Özellikle finans, sigorta, sağlık gibi veri ve bilgi güvenliğinin çok önemli olduğu sektörlerde kullanılmak için geliştirilen bu ürün dakikada 62 A4 sayfa basabiliyor. 1200x1200 dpi baskı çözünürlüğü olağanüstü bir görüntü kalitesi sunuyor.Huaweiden yeni akıllı telefon: Ascend P7Pariste düzenlediği bir etkinlikte Huawei, yeni akıllı telefonu Ascend P7i tanıttı. 4G LTE uyumlu telefon, 5 inçlik Full HD ekranı, gelişmiş kamera özellikleri, hızlı bağlantı yeteneği ve Ultra Power Saving özelliği sayesinde uzayan pil süresi ile dikkati çekiyor. 8 megapiksel ön ve 13 megapiksel arka kameranın bulunduğu telefonun siyah, beyaz ve pembe olmak üzere üç farklı renk seçeneği var. Huawei Ascend P7, temmuz ayında ülkemizde satışa çıkacak.TTNETten kariyer desteğiÜniversite öğrencilerini iş dünyasına kazandırmayı hedefleyen TTNET, kariyer desteği veriyor. TTNET insan kaynakları ekibinin yürüttüğü projenin amacı üniversite öğrencilerinin yeteneklerini tanımalarına yardımcı olmak. TTNET Yönetim Destek Kıdemli Direktörü Hasan Kaya başkanlığındaki uzmanlar Bilkent, Boğaziçi, İstanbul Üniversitesi ve İTÜ gibi okullarda öğrencilere destek oluyor. Şu ana kadar 3. ve 4. sınıflardan toplam 60 öğrencinin yararlandığı uygulamada, öğrencilere uygun kariyer ve gelişim planlarını oluşturmaları için kişiye özel yönlendirme ve tavsiyelerde bulunuluyor.Haberin Devamı >>> PANIK ATAK NASIL BASLAR Portal Adres : www.avrupagazete.com İçeriği : Gündem : http://www.avrupagazete.com/saglik/59779-panik-atak-nasil-baslar.html Tarih : 10.05.2014 Panik Atak Nasıl Başlar Prof. Dr. Sedat Özkan, panik atak hakkında bilgiler verdi. Son dönemde herkes panik ataklı! Hastalık giderek artıyor ve tıp tam olarak nedenini Çözemiyor. Prof. Dr. Sedat Özkan, ?Panik 10 dakikada doruğa ulaşıyor, hasta saatler sürdüğünü ve öleceğini düşünüyor• diyor.Yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleriyle gelen panik atak, günümüz insanının en büyük sağlık sorunlarından biri¦ Prof. Dr. Sedat Özkan, hastalığı şöyle özetledi: ?Duygu ve düşünceler birbirini tetikler ve panik başlar. Bazı insanlar paniğin yarattığı acıyı, ameliyat ve kanserden daha zor buluyor.• İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Özkan, panik atak bozukluğu hakkında merak edilen soruları yanıtladı.ATAK ANİDEN BAŞLIYORPanik atak hastalık mı, yoksa bir kuruntu mu?Panik atak; psikiyatrik bozukluklardan kaygı ve anksiyete bozuklukları iÇinde ele alınan bir hastalıktır. Günümüzde hastalığın görülme sıklığı gittikÇe artıyor. Tıp dünyası, bir asrı aşkın süredir hâlâ hastalığın şifresini Çözmek iÇin araştırma yapıyor. Panik atak, başka ruhsal hastalıklarla benzeşir mi?Panik atak; aniden başlayan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet iÇinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Atak birden başlar ve genellikle 10 dakikada ya da daha kısa süre iÇinde doruğa ulaşır. Oysa insanlar bu süreyi ?Saatler boyu• diye tanımlarlar. Çoğu zaman bu duyguya, bir tehlikenin yaklaştığı, kötü bir şeyler olacağı duygusu ve kaÇma isteği eşlik eder. Hastalar Çoğu zaman, bu nöbetlere ?kriz adını verir.ÇARESİZLİK YARATIRPanik atak yaşayan hastalar ne hissediyor?Hastalar, genellikle korkularını Çok yoğun olarak tanımlarlar. ?Öleceğimi hissettim•, ?Kontrolümü kaybettim•, ?Kalp krizi ya da felÇ geÇirdiğimi düşündüm• derler. Tüm bu belirtiler kişide endişe, dehşet, tedirginlik, gerginlik, sinirlilik ve Çaresizlik gibi duyguların yaşanmasına neden olur.Hemen hemen herkesin yaşamında paniklediği ve heyecanlandığı anlar olur. Peki, ne zaman hastalıktan endişe duymalı?Kaygı, her insan tarafından yaşanan bir duygu ve yaşamın sürdürülmesinde önemli bir rol oynuyor. Dozundayken son derece sağlıklı olan bir duygu olan kaygı, eğer kişinin yaşamını, ilişkilerini ve işlevselliğini olumsuz yönde etkiliyorsa bu durum panik atağı işaret ediyor.NELER HİSSEDERLER?Ölmek üzereyim.?Kalp krizi geÇiriyorum.Aklımı yitirmek üzereyim.Kendimden geÇmek üzereyim.Nefes almam mümkün olmayacak.İnme inecek, felÇ olabilirim.Kontrolümü kaybediyorum.Tansiyonum Çok yükseldi ve beyin kanaması geÇirmek üzereyim.ENDİŞEYLE ÇOĞALAN BELİRTİLERÇarpıntıKalp atış hızının artmasıTerlemeTitremeNefes darlığı ya da boğulduğunu hissetmeSoluğun kesilmesiGöğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissiBulantı ya da karın ağrısıBaş dönmesiSersemlik hissiDüşecekmiş ve bayılacakmış gibi olma haliGerÇek dışılık algısı, benliğinden ayrılmış olmaKontrolünü kaybedeceği ya da Çıldıracağı korkusuÖlüm korkusuUyuşma ya da karıncalanma hissiÜşüme, ürperme ya da aşırı derecede oluşan ateş basması. GDO'YA DIKKAT Portal Adres : www.avrupagazete.com İçeriği : Gündem : http://www.avrupagazete.com/saglik/59866-gdo-ya-dikkat.html Tarih : 10.05.2014 GDO'ya Dikkat Uzmanlar, GDO´lu ürünlerden kaynaklanan hastalıklar hakkında bilgiler verdi. Nilüfer Belediyesiyle ?GDOya Hayır Platoformu• işbirliğiyle düzenlenen toplantıda, GDOnun toplum sağlığı aÇısından zararları masaya yatırıldı. Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Ataklı, yapılan deneylerde farelere kansere yol aÇan GDOlu ürünlerin Türkiye tarafından da ithal edildiğini aÇıkladı.GDOlu gıdaların insan DNAsına zarar verdiğini aÇıklayan Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Ataklı, GDOların besleyiciliği konusunda Çeşitli tartışmalar olduğunu belirtti. Kobaylar üzerinde GDOlu soya ile yapılan Çalışmalarda hayvanların karaciğer, pankreas ve testis fonksiyonlarının bozulduğu yönünde bulgular olduğunu vurgulayan Ataklı, GDOların zararsız olduğunun bilimsel olarak söylenemeyeceğini kaydetti. GeÇtiğimiz yıllarda Fransada Profesör Seralini ve ekibi tarafından gerÇekleştirilen Çalışmalardan örnekler veren Ahmet Ataklı, iki yıl süren bu deneylerde farelerin dört ila yedinci aydan itibaren ileri derecede göğüs kanserine yakalandıklarını ve tümör oluştuğunu söyledi.Türkiyede toplam 19 Çeşit GDOlu ürün ithalatı yapıldığını da anlatan Ataklı, bu ürünler arasında Profesör Seralininin kobaylar üzerinde kullandığı gıdaların da olduğuna dikkat Çekti.Kimya Mühendisi Ali Uluşahin ise, GDOlu ürünlerin yüzde doksanının ABD, Kanada, Brezilya, Arjantin ve Hindistanda yetiştiğini vurgulayarak, ?GDOlu ilk ürün olan Flavr Savr domates 1994 yılında ABDde üretilmiştir. GDOlu ürünlerin ticari maksatla ekimi ise 1996 yılında yaygınlaşmıştır. Günümüzde dünya ticaretine konu olan GDOlu ürünler mısır, soya, kanola ve pamuktur• şeklinde konuştu.?Yaşam patentlenemez! Tarımda ve gıdada GDOya geÇit yok• sloganı altında düzenlenen toplantının forum yöneticiliğini Nilüfer Belediyesi Çevre Danışmanı Arca Atay üstlendi, Bornova Eski Belediye Başkanı Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Görevlisi Dr. Yavuz Dizdar, Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Ataklı, ÇiftÇi-Sen Genel Sekreteri Ali Bülent Erdem, Jade Çiftliği Yöneticisi Berrin Ertürk, Tohum İzi Derneği Başkanı Olcay Bingöl, Ekoloji Kolektifi adına Av. Fevzi Özlüer, Çevre ve Ekoloji Hareketi avukatlarından Av. Emre Baturay Altınok, Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Turhan Çakar ve Greenpeace Üyesi Tarık Nejat DinÇ konuşmacı olarak katıldı. TÜRKIYE´DE ILK 'DIYABETIK AYAK REHBERI' HAZIRLANDI Portal Adres : www.bafravip.com İçeriği : Haber Tarih : 10.05.2014 : http://www.bafravip.com/turkiyede-ilk-diyabetik-ayak-rehberi-hazirlandi-318829h.htm Türkiye´de İlk 'Diyabetik Ayak Rehberi' HazırlandıTürk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Başkanı Prof. Dr. Neşe Saltoğlu, Türkiye´de İlk Diyabetik Ayak Rehberi´nin hazırlandığını söyledi. Saltoğlu, 'Rehber sayesinde belki de pek çok ayak kesilmekten kurtulabilecek' dedi. FaceBook'da aramıza katılmak için... - Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Başkanı Prof. Dr. Neşe Saltoğlu, Türkiye´de İlk Diyabetik Ayak Rehberi´nin hazırlandığını söyledi. Saltoğlu, 'Rehber sayesinde belki de pek çok ayak kesilmekten kurtulabilecek' dedi. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği, İstanbul´da 8-10 Mayıs tarihleri arasında `´3.Ulusal Diyabetik Ayak İnfeksiyonları Sempozyumu´ düzenliyor. 12 Ulusal Dernek ve Sağlık Bakanlığı´nın katkıları ile bir yıldır hazırlanan `Ulusal Diyabetik Ayak Rehberi´ ise sempozyumda yerini alarak hekimlerin görüş ve önerilerine sunuluyor. Ulusal Diyabetik Ayak Rehberi´nin çok önemli olduğunu belirten Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Öğretim Üyesi ve KLİMİK Derneği ve Diyabetik Ayak Çalışma Grubu Başkanı Prof.Dr. Neşe Saltoğlu, Türkiye´deki diyabetli hasta sayısının giderek arttığını, rehber sayesinde bunun önüne geçilebilineceğini söyledi. Saltoğlu, 'Diyabetin gençlerde de görülen bir hastalık olması ileride ortaya çıkabilecek komplikasyonların oranının azaltılmasının önemini ortaya koymaktadır. Bu öncelikle ayak bakımı sağlanması ile korunmayı, ayakta yara varsa erken tanı ve uygun tedaviyi gerektirir. Ancak bununla ilgili şimdiye kadar ülkemizde yayınlanmış bir rehber yoktur. Bu rehber yayınlandığında hekimlere yönelik olarak diyabetik ayak yara ve infeksiyonlarına yaklaşım, tanı, tedavi, ve ayak yaralarından korunmayı içeren bir kılavuz olacak, standart bir yaklaşım sağlayabilecektir´ dedi. 'DÜNYADA HER YIL 1 MİLYON KİŞİ DİYABETTEN DOLAYI AYAĞINI KAYBEDİYOR' Diyabetik ayak ülserlerinin hem hasta hem de sağlık bakım sistemleri için ciddi sonuçlara yol açan önemli bir sorun olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Saltoğlu şunları söyledi: 'Tüm dünyada her yıl 1 milyon kişi diyabetin komplikasyonları nedeni ile ayağını kaybediyor. Ayak lezyonlarının görülmesi bölgeden bölgeye, sosyo -ekonomik farklılıklara, ayak bakımı standartları, kaliteli ayakkabı giyme gibi faktörlere bağlı olarak değişebilir. Gelişmiş ülkelerde diyabeti olan her 6 hastadan birinde yaşam süresinde ülser gelişebilecektir. Gelişmekte olan ülkelerde ayak sorunları bundan çok daha fazladır. Ayak yarası gelişen hastaların yarısında ayak infeksiyonu ortaya çıkabilmektedir.' Prof.Dr. Neşe Saltoğlu, diyabetik ayağa pek çok faktörün zemin hazırladığını söyledi. Diyabetik ayak yaralarının zamanında tedavi edilmesinin şart olduğunu vurgulayan Saltoğlu, 'İlk yaklaşım aile hekimleri tarafından yapılmalı, ayak bakımı konusunda hastalar bilgilendirilmelidir. Ayakta yara açılır açılmaz hasta aile hekimine başvurmalıdır' ifadelerini kullandı. 'DİYABETİK AYAK YARASI ERKEKLERDE DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR' Prof.Dr. Neşe Saltoğlu, uzun yıllardır diyabeti, ayak deformitesi olanlar, diyabeti kontrol altında olmayanlar, kilosu fazla olanların diyabetik ayak yarası açısından risk altında olduğunu vurguladı. altoğlu, ``Sık ayak ülseri olanlar, ayak ülseri 30 günden fazladır iyileşmeyenler, travma sonucu ayakta yara açılanlar, ayakta periferik damar hastalığı olanlar, ayakta duyu kaybı olanlar, böbrek yetmezliği olanlar ayak infeksiyonu gelişmesi açısından ayrıca riske sahiptir. Ayrıca ayak yaraları erkek hastalarda kadınlardan fazla görülmektedir' diye konuştu. '500 BİN İNSAN DA DİYABETİK AYAK ENFEKSİYONU İLE MÜCADELE EDİYOR' Diyabet hastalarının her gün düzenli olarak ayaklarını kontrol etmeleri gerektiğini ifade eden Prof.Dr. Saltoğlu, Türkiye´de yaklaşık 1 milyon insanda diyabetik ayak yarası olduğunu, 500 bin insanda da diyabetik ayak enfeksiyonunun yaşandığını belirtti. Prof.Dr. Neşe Saltoğlu, diyabetik ayakların kurtarılamadığı durumları şöyle açıkladı: 'Hastada orta ve arka ayakta oluşan yaraların, şiddetli, genişliği ve derinliği fazla yaraların, kötü kokulu, akıntılı yaraların , ateş, genel durum bozukluğu gibi sistemik bulguların olduğu yaraların kontrolü daha güçtür. Hastaların duyu kaybı nedeni ile travmadan ayağı koruyamamaları ülser gelişmesini kolaylaştırır. Dahası hastaların ayak istirahatini sağlamak yerine yara olan ayağının üzerine basmaları yara iyileşmesini geciktirir. Yara iyileşmesi gecikmiş, kemiğe kadar ulaşmış, nekrozu olan, gangrenöz yaraların, ciddi damar tıkanıklığı olan, tıbbi ve cerrahi yaklaşıma rağmen tedaviye yanıt alınamayan, hastanın yaşamını etkileyecek kadar şiddetli hastalarda ampütasyon son seçenek olarak ortaya çıkmaktadır.' Kaynak: KAS YAPMAK ISTEYENLERE UZMANLARDAN HAYATI UYARI Portal Adres : www.bugun.com.tr İçeriği : Gündem : http://saglik.bugun.com.tr/kas-yapayim-derken-olmeyin-haberi/1097583 Tarih : 10.05.2014 Kas yapmak isteyenlere uzmanlardan hayati uyarı Kaslı görünmek isteyen gençlerin kullandığı ilaçlar yurt genelinden acı haberleri daha sık gündeme getirir oldu. Uzmanlar, bilinçsiz kullanıma dikkat çekerek gençleri uyardı. Kaslı görünmek isteyen gençlerin kullandığı ilaçlar yurt genelinden acı haberleri daha sık gündeme getirir oldu. Uzmanlar, bilinçsiz kullanıma dikkat çekerek gençleri uyardı. .ak_yorumYazClick { -moz-box-shadow: 0 0 5px #555; -webkit-box-shadow: 0 0 5px #555; box-shadow: 0 0 5px #555; background-color:#e9a344; color: black; padding:0; margin:0; margin-top: -20px; width: 100%; height: 30px; text-align: center; line-height: 30px; cursor: pointer; font-weight: bolder; } .ak_yorumYazClick:hover { background-color:#db9940; } Habere Yorum Yazmak İçin Tıklayın İz-mir'de kas yap-mak için hap kul-lan-ma-sı so-nu-cu ya-şa-mı-nı yi-ti-ren Çağ-lar Çam'ın (29) ar-dın-dan bir üzü-cü ha-ber de Ma-lat-ya-´dan gel-di. İnö-nü Üni-ver-si-tesi öğ-ren-ci-si O.Ş. id-di-aya gö-re vü-cut ge-liş-tir-me ha-pı kul-lan-dı-ğı için ra-hat-sız-la-na-rak kal-dı-rıl-dı-ğı has-ta-ne-de yo-ğun ba-kı-ma alın-dı. Genç-le-rin bir an ön-ce kas-lı bir vü-cu-da sa-hip ola-bil-mek adı-na kul-lan-dık-la-rı do-ping ve tü-re-vi ilaç-la-rın bi-linç-siz-ce tü-ke-til-me-si-nin ölüm-le-ri-ne se-bep ola-bi-le-ce-ği-ne vur-gu ya-pan uz-man-lar, ko-lay te-min edip bi-linç-siz-ce tü-ke-ti-len bu ilaç-la-rın, bi-linç-siz ve den-ge-siz-ce alın-dı-ğın-da kal-bin, kalp kas-la-rı ve do-ku-la-rın bü-yü-me-si-ne ne-den ol-du-ğu-nu an-la-tı-yor. Kalbi ve beyni etkiliyor Prof. Dr. Salih Cengiz (İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Öğretim Üyesi Toksikolog) : 'Kullanılan sözde ilaçların içinde hormon mevcut. Vücutta iki önemli kontrol noktası var. Biri elektriksel kontrol diğeri kimyasal kontrol. Bunlar birbirine bağlı çalışır. Bu tür kimyasal maddeler sadece hormon etkisi yapmakla kalmaz sinir sisteminde de ciddi hasara, hatta sinir sisteminin bloke olmasına yol açabilir. Belki adaleleri biraz güçlendirir ama kimyasal etkiye sahip olduğundan hem kalbe hem beyne zarar verir.' Hayatlarını tehlikeye atıyorlar Doç. Dr. Feridun Dorak (Ege Üniversitesi Sporda Psikososyal Alanlar Ana Bilim Dalı Başkanı): 'İnsanlar sadece kendi vücutlarını geliştirmek için bu sakıncalı ilaçlardan kullanıyorlarsa hayatlarını tehlikeye atıyor demektir.' Son derece tehlikeli Doç. Dr. Yavuz Dizdar (İ.Ü. Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi): 'Bu tür hormonlar başta vücuttaki protein yapısını artırabilir. Ancak bir süre sonra da vücudun dengesini kaybetmesine yol açar. Vücutta fazlalaşan proteinler kalbin dengesini bozar. Bu nedenle ölümlere yol açma ihtimali yükselir. Kesinlikle önerilmeyecek ilaçlardır. Eğer gençler kas yapmak istiyorsa spor yapmaları yeterli. Bu şekilde hormon desteği yapmak son derece tehlikelidir.' BUGÜN GAZETESİ II. ULUSLARARASI KADIN SEMPOZYUMU OTURUMLARLA DEVAM EDIYOR Portal Adres : www.bulancakajans.com İçeriği : Gündem : http://www.bulancakajans.com/haber_detay.asp?haberID=2766 Tarih : 10.05.2014 II. Uluslararası kadın sempozyumu oturumlarla devam ediyor Giresun Üniversitesi Kadın sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (GÜKAM) tarafından, Birleşmiş Milletler (BM) ve Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı?nın (DOKA) desteği ile bu yıl ikincisi düzenlenen, 10 Mayıs 2014, 12:56 Toplumsal ve Siyasal Hayatta Kadın konusunun işlendiği II. ULUSLARARASI KADIN SEMPOZYUMU VE SANAT ÇALIŞTAYI öğleden sonra oturumlarıyla devam etti.Sempozyumun da ana teması olan, Toplumsal ve Siyasal Hayatta Kadın konusunun işlendiği ilk oturum Prof. Dr. Martha RAMPTON (Pasifik Üniversitesi, ABD) başkanlığında başladı.Oturum katılımcıları;Prof. Dr. Madina TEKUEVA - Kabardino-Balkarian State University, RusyaGeleneksel Kafkas Toplumlarında Cinsiyet İlişkilerinin İdari Yönetime Yansıması,Prof. Dr. Saida DOUKİ - Lyon 2 ve Tunus Tıp Üniversiteleri, Fransa TunusÇalışma hayatında psikolojik ayrımcılık/ Psychological Discrimination in the Work Flor,Prof. Dr. Vedada Barakovic & Doç. Dr. Lejla Turcilo - Tuzla ve Saraybosna Üniversiteleri, Bosna-HersekBosna Hersek?te aile ve kadın ajansları / Family systems and (female) agency in Bosnia-Herzegovina,Yrd. Doç. Dr. Liza Mügge Nell - Amsterdam Üniversitesi, HollandaPolitik güç ve kesişimsellik / Intersectionality and Political PowerKonularında bildirilerini sundular. Tarihsel Açıdan Kadına Bakış konusunun işlendiği 2. oturum Prof. Dr. Saida DOUKİ (Lyon 2 ve Tunus Üniversiteleri, Fransa-Tunus) başkanlığında yapıldı.Oturum katılımcıları;Doç. Dr. Ganire PAŞAYEVA - Azerbaycan Milli Meclis Üyesi, AzerbaycanAzerbaycan?da Kadınlar ve Gender SiyasetiDoç. Dr. Natalia Kurilovich Belarus Devlet Üniversitesi, BelarusBelarus?ta Kadın ve Eğitim / Belarussian Women and EducationDoç. Dr. Blanka KNOTKOVA Metropolitan University, Czech RepublicPost-kolonyal ve post-totaliter Feminizmler: Kesişme ve Farklılıklar (Hindistan ve Çek Cumhuriyeti Kılıfları) / Post-colonial and Post-totalitarian Feminisms: Intersections and Differences (The Cases for India and the Czech Republic)Konularında konuşarak bildirilerini sundular. Kadına Yönelik Şiddet ve Devletin Önleyici Politikaları konusunun işlendiği 3. oturuma Prof. Dr. Vedada BARAKOVİC (Tuzla Üniversitesi, Bosna-Hersek) başkanlık yaparken, oturum katılımcıları;Doç. Dr. Şebnem AKÇAPAR ? Jawaharlal Nehru University, HindistanHindistan'da Cinsiyet ve Kadına yönelik toplumsal Devlet Politikaları, Sivil Toplum Etkisi ve kadına karşı Şiddet / Violence Against Women in India and the Impact of Civil Society on State Policies towards GenderDoç. Dr. Shamsiyya MUSTAFAYEVA, ADA University, AzerbaijanKadınların Güçlendirilmesi politikaları / Streightening Women?s Empowerment Through Redistributive PoliciesYrd. Doç. Dr. Elina PENTTİNEN, Helsinki Üniversitesi, FinlandiyaUluslararası Kriz Yönetiminde Cinsiyet Danışmanları: Umut verici bir Politika mı? / Gender Advisors in International Crisis Management: A Politics of Hope? Sainbileg Erendoo, Mongolia National University, MongoliaMogolistan da cinsiyet eşitliği / The Gender Equality Situation in MongoliaKonularında bildirilerini sundular. Feminist Teori konusunun işlendiği günün son oturumunun başkanlığını iseProf. Dr. Oya GÖKMEN (İstanbul Üniversitesi, Türkiye) yaptı.Oturum katılımcıları; Prof. Dr. Martha RAMPTON - Pasifik Üniversitesi, ABDThe Three Waves of Feminism: Is It Time For a Fourth?Prof. Dr. GiedrÄ? KvieskienÄ? & Prof. Dr. Renata Bikauskaite, Lietuvos Edukologijos Üniversitesi, LitvanyaFeminist Activism with Questions of Development: The Case of LithuaniaDoç. Dr. Laura Navarro García, Valencía Üniversitesi, İspanyaİspanya?da Doğan İslamî FeminizmDoç. Dr. Rasim Özgür Dönmez & Arş. Nagehan Canoğlu, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, TürkiyeTürkiye?ye Göç Eden Suriyeli Kadın Sığınmacıların Savaş Anlatıları: Feminist Bir Bakış AçısıKonularında bildirilerini sundular.II. Uluslararası Kadın Sempozyumu ve Sanat Çalıştayı, yarın yapılacak 2. gün oturumları ile devam edecek. `KANSERDEN KORKMA, DOGRU BESLEN VE MUTLU OL YETER´ Portal Adres : www.egitimajansi.com İçeriği : Eğitim Tarih : 10.05.2014 : http://www.egitimajansi.com/haber/kanserden-korkma-dogru-beslen-ve-mutlu-ol-yeter-haberi-28877h.html `Kanserden korkma, doğru beslen ve mutlu ol yeter´ Yaşadığımız çağ çeşitli sağlık sorunlarının sıklıkla görüldüğü bir dönem. Kanser ise en çok karşılaştığımız hastalıklardan en önemlisi. Etrafımızdaki birÇok insanın kanser olduğunu daha sık duymaya başladık. Günümüzde kanser üzerine yapılan Çalışmalar sonuÇ vermeye başlamış olmasına rağmen yanlış bilgilendirilme, yaşanan korku ve panik hali hastalığın Çözümünü zorlaştırıyor. Bu yaklaşımların değiştirilmesi adına Fatih Üniversitesinde ?Kanser Sempozyumu• yapıldı. Sempozyumda kanserin bilimsel boyutunun yanı sıra hastalığın değinilmeyen yönleri de ele alındı. Uzmanlar, doğru tedavi ve mutlu olmanın kanser tedavisinde en etkili yollartdan olduğunu söylüyor. Kanser konusunda toplumu bilinÇli hale getirmeyi hedefleyen Sempozyum, Fatih Üniversitesi BüyükÇekmece Kampüsünde gerÇekleştirildi. Kanser Sempozyumuna 20 farklı üniversiteden akademisyen ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri de katıldı. Sempozyumun aÇılış konuşmasını Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Levent Kart yaptı. Prof. Kart konuşmasında, ?Böyle bir organizasyona hem akademik dünyanın hem de insanların ihtiyacı vardı. Bu Sempozyum ile toplumu bilinÇlendirmeyi hedefledik. Kanserin her hastalıkta olduğu gibi tedavisi artık mümkün. Bununla beraber hastalık ile moral arasında da sıkı bir ilişki var. Bu sebeple bilinÇlenmek ve morali yüksek tutmak oldukÇa önemli• dedi. Kart, Sempozyuma katılan akademisyenlere de teşekkür ederek plaket verdi. Genlerimizi yediklerimizle değiştiriyoruz İstanbul Üniversitesi Öğr. Üyesi DoÇ. Dr. Semra Demokan İshakoğlu, Sempozyumda kanserin moleküler biyolojisi üzerine konuştu. İshakoğlu, ?Kanser dinozorlarda da görüldüğünden Çağımızın hastalığı değildir aslında. Yalnız teşhis konusunda farklı teknikler uygulandığında günümüzde de gözlemlemekteyiz. Bu gözlemler bize akciğer kanserinin kadın ve erklerde birinci derecede ölüme sebep olduğunu gösteriyor. Erkeklerde prostat kadınlarda ise meme kanseri daha sıklıkla görülmekte• diye konuştu. İshakoğlu, kanserin yaşam standartlarımızı etkilediğine temas ederek şunları söyledi: ? Kanser genetik değil epigenetiktir, yani yaşam koşullarından etkilenir. Yediklerimiz ve iÇtiklerimiz, hatta yaşadığımız şehir bile bizleri kanser konusunda olumsuz etkileyebilir. Yapılan bir araştırmada farelerin bir yiyeceği sık tükettiğinde tüy renginde değişiklikler olduğu gösterdi. Afrikada hamile bir kadın uzun süre yağmurlu havada beklemesi sonucu bebeğinin etkilendiği görülmüş. Dolayısı ile yaşam koşulları ve kanser oluşumu arasında bir paralellikten söz edebiliriz. David Backhem ve eşi kız Çocukları olsun diye bir meyve tüketiyor ve Çocukları kız oluyor. Demek oluyor ki yediklerimiz cinsiyetimizi bile belirlemektedir.• DoÇ. İshakoğlu, damar tıkanıklıklarının ise kanseri tetikleyen mekanizmaları harekete geÇirdiğine, kanserin direkt ve dolaylı olarak bizleri etkilediğine vurgu yaparak sağlığımıza değişik biÇimlerde dikkat etmeme durumunda kanserle karşılaşmamızın an meselesi olduğuna vurgu yaptı. Kanser tedavisinde mutlu olmak Çok önemli İstanbul Üniversitesi Psikiyatri ABD Üyesi Prof. Dr. Sedat Özkan, dünya sağlık örgütünün araştırmalarına göre 2025 yılının en önemli hastalığının depresyon olacağına dikkat Çekti. Özkan, ?Kanser tedavisi mümkün olabilen bir hastalıktır. Ancak depresyon denilen hastalıkta ruh sağlığı kaybedilirse bunun kolay kolay geri dönüşü olmuyor. Kanser ile mücadele beden ve beyinin ortak hareketidir. ?Kanser bedenimin bana ihanetidir diyen hastalarımız var. Bu şekilde kanser ile mücadele edilemez. Bu tür hastalara ruhsal ve tıbbi ortak bakım uygulanmalıdır. Hastalığın kanser olduğunu kişiye nasıl ve kim tarafından ifade edildiği de önemlidir. Kanser psikiyatrisi denen bir alan vardır ve bu alanda inanÇ, psikiyatri ve felsefe gibi uzmanlık sahaları vardır. Hasta aileleri bu süreÇte Çok önemlidir. Bizler kanserin süreÇlerini şok, öfke, pazarlık, depreseyon ve kabullenme aşamaları olarak ayırmaktayız. Hastanın şok aşamasını atlatmasında aile desteği ve moralin Çok faydalı olduğunu gözlemliyoruz. Hastalığın realitesinden bahsederken psikolojiyi de düşünerek söylemek gerekir. Kişi hayatla nasıl baş ederse hastalıklarla da öyle baş edebilir. Hayata bakışımızı değiştirelim• dedi. Özkan, kanserli hastalar iÇerisinde kadınların daha kolay depresyona girdiklerinden bahsetti. Kanserin seyrinin psikoloji yüzünden bozulmaması gerektiğine dikkat Çeken Prof. Özkan, ?Kanser tedavisinde hastanın ailesinin desteği ve mutluluğu inanılmaz önemlidir. Kanser iyileşebilen bir hastalıktır. Ayrıca kanser iyileşme sürecine girecek türden de olabilir. Ancak sizin psikolojinin kötü ise hastalıkta kötüye dönüşebilmektedir. Kanserle mücadelede bundan on yıl önce psikiyatrik yardım alma oranı binde 3 iken şimdilerde ise binde 73 oranına Çıktı. Buda demek oluyor ki kanserle mücadelede psikolojik destek ve moral Çok önemli• diye konuştu. Kanser tedavisinde psikolog, cerrah ve onkolog beraber hareket etmeli 9 Eylül Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Özcan, kanser tedavisinde farklı alanlar arasında iletişimsizlik görüldüğünden bahsetti. Özcan, ?Belki aynı amaÇ iÇin mücadele ediyoruz ama organizasyonsuzluk yüzünden sağlıklı sonuÇ elde edemiyoruz. Cerrah, onkolog ve psikolog bu süreÇte beraber hareket etmelidirler. Hasta yakınlarında da kolektif şuur Çok önemlidir. Ve hasta olan kişi Çevresi üzülmesin diye hastalığı küÇümsememelidir. Kanser ve ölüm aynı şey gibi görülmemelidir ki tedavisi olan bir hastalıktır artık kanser. Kanser Çok kişide görüldüğünden istismar da edilen bir alan da olmaya başladı. Umudun olduğu yerde umut tacirleri de oluyor. Bunlara da dikkat etmeliyiz• dedi. Üniversitenin BüyükÇekmece Kampüsünde gerÇekleşen Sempozyum, toplu fotoğraf Çekiminin ardından sona erdi.