MUTLAK YOKSULLUK Mutlak yoksulluk, asgari yaşam düzeyinin sürdürülebilmesi için en temel ihtiyaçların bile karşılanamamasını ifade etmektedir. Yani minimum tüketim standardına erişebilme becerisine sahip olmamak anlamında kullanılmaktadır. Bu anlamda temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan, dışarıdan yardım almadığı takdirde ölüm riski ile karşılaşması kaçınılmaz olanlar mutlak yoksul olarak ifade edilmektedir. GÖRELİ YOKSULLUK Göreli yoksulluk bir bireyin gelirinin, ortalama gelir seviyesinin altında olmasına bağlı olarak açıklanır. Bu yoksulluk türünde mutlak ihtiyaçları belirlemeye gerek kalmaz ve daha çok gelir dağılımlarındaki eşitsizliğe daha fazla vurgu söz konusudur. İNSANİ YOKSULLUK İnsani yoksulluk, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından yoksulluğu ölçmek üzere geliştirilmiştir. UNDP tarafından 1997 yılında yayınlanan İnsani Gelişme Raporu’nda yoksulluğu tanımlamada sadece parasal göstergeler yeterli bulunmamıştır. YOKSULLUK VE SAVUNMASIZLIK Bugün yoksulluk; yetersiz tüketim ve insan onuruna yakışır bir yaşam için gerekli kaynak ve olanaklara (beslenme, barınma, temel eğitim ve sağlık hizmetlerine erişme) sahip olamamaktan daha fazla anlamlar içerir. Nitekim Amartya Sen’in de belirttiği gibi yoksulluğu tanımlamak için sadece gelir düzeyini açıklamak yeterli değildir. Savunmasızlık, insan refahının sonuçlarından herhangi birine bağlanabilir. Ancak bu bağları açıklamak o kadar da kolay olmaz. Örneğin hastalık ve savunmasızlık arasındaki bağlar karmaşıktır. Çünkü bir yandan sağlığın kötü olması, yoksulluğa ve sosyal haklardan mahrum yaşam koşullarına bağlanabilir. Diğer yandan da sağlığın, yoksulluğa yol açması söz konusu olabilir. YOKSULLUK VE SAVUNMASIZ GRUPLAR Savunmasız koşullar, toplumdaki herkesi etkiler. Ancak çoğunlukla açlık, yetersiz sağlık, düşük eğitim düzeyi, kötü ve tehlikeli bir yerde yaşamak gibi fırsat, kaynak ve yapabilirliklerin yetersizliğine bağlı olarak yoksullar savunmasız koşullardan daha fazla etkilenebilirler. KADINLAR Kadınların yoksulluğu; ekonomik, sosyal, kültürel, politik pek çok faktörle ilişkilendirilebilir. Kadın yoksulluğuna ilişkin en önemli göstergeler arasında iş gücü piyasalarındaki konum, eğitim olanakları, sağlık hizmetlerine erişim gibi kaynak, fırsat ve olanaklar sıralanabilir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2013 Mayıs ayında yayınlamış olduğu hane halkı iş gücü istatistiklerine göre ev işleri nedeni ile iş gücüne dâhil olamayan kadınların oranı çok yüksektir (%58.3). 2013 yılında yayınlanan insani gelişme raporunda ise “Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi (TCEE)” hesaplanmıştır. Rapora göre Türkiye’de parlamentodaki sandalyelerin yüzde 14,2’sinde kadınlar oturmaktadır. Yetişkin kadınlar arasında orta ve yüksek eğitim görmüş olanların oranı ise % 26,7 olup, erkekler arasında bu oran %42,4’tür. Her 100 bin doğumda ölen kadın sayısı %20’dir. Erkeklerin istihdam piyasasına katılımı yüzde 71,4 iken, kadınların katılım oranı yüzde % 28,1’de kalmıştır. Verilerden de anlaşıldığı gibi Türkiye’de genel olarak kadınların eğitim düzeyi oldukça düşüktür, sağlık hizmetlerine erişimlerinin ve yüksek gelir ve prestij sağlayan parlamentoda yer alma düzeylerinin yeterli oranlarda olmadığı belirlenmiştir. ÇOCUKLAR Türkiye genelinde 2012 yılı Ekim, Kasım ve Aralık aylarında uygulanan çocuk işgücü anketi sonuçlarına göre 6-17 yaş grubundaki çocuk sayısı 15 milyon 247 bin kişidir. Ekonomik faaliyette çalışan 6-17 yaş grubundaki çocukların istihdam oranı %5,9’dur. Bu yaş grubundaki çalışan çocuk sayısında 3000 kişilik artış gerçekleşmiştir. Çocukların istihdam oranı 6-14 yaş grubunda %2,6, 15-17 yaş grubunda ise %15,6’dır. Türkiye genelinde 6-17 yaş grubunda istihdam edilen çocukların %44,8’i kentsel, %55,2’si kırsal yerlerde yaşamakta olup, bu çocukların %68,8’i erkek ve %31,2’si ise kız çocuklarıdır. Çalışan çocukların %49,8’i bir okula devam ederken, %50,2’si okula devam etmemektedir. Yaş grupları incelendiğinde 6-14 yaş grubundaki çalışan çocukların %81,8’i, 15-17 yaş grubundaki çalışan çocukların ise %34,3’ü bir okula devam etmektedir. Okula devam eden 6-17 yaş grubundaki çocukların %3,2’si ekonomik işlerde ve %50,2’si ev işlerinde çalışırken, %46,6’sı herhangi bir faaliyette bulunmamaktadır. 6-17 yaş grubunda okula devam etmeyen çocukların ise; %34,5’i ekonomik işlerde ve %38,8’i ise ev işlerinde çalışmaktadır. Bu çocukların %26,7’si ise herhangi bir faaliyette bulunmamaktadır. YAŞLILAR İçinde bulunduğumuz yüzyılın gelişmelerine paralel olarak dünyada olduğu gibi Türkiye’de de nüfusun, değişim ve dönüşüm içinde olduğu ve giderek yaşlandığı bilinmektedir Fizyolojik değişimlere bağlı olarak yaşlıların kalp, damar, akciğer gibi organlarında rahatsızlıklar artmaktadır. Yaşlılığın getirdiği çoğu olumsuz yaşam deneyimleri psikolojik yaşlanmayı da beraberinde getirmektedir. Psikolojik yaşlanmaya bağlı olarak çevreye ve değişen koşullara uyum zorlaşmaktadır. ENGELLİLER Engellilik, yoksulluğun sonucu ya da nedeni olabilmektedir. Yoksulluk ve engellilik savunmasızlığı artırmaktadır. Türkiye’de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından 2013 Mayıs ayında yayınlanan engelli istatistiklerine göre kamuda 67, özel sektörde 9528 engelli işçi istihdam edilmiştir. Kamu kurumlarında memur olarak istihdam edilen engellilerin çoğu, orta öğretim mezunudur. Kamu kurumlarında engelli kotasında istihdam edilen memurların çok büyük bir çoğunluğu ise erkektir. Özürlü memur seçme sınavına başvuran öğrencilerin çoğunluğu ise orta öğretim mezunudur. İNSAN HAKLARI İHLALİ OLARAK YOKSULLUK Birleşmiş Milletler’e göre yoksulluk, birbiri ile ilişkili ve üstesinden gelinmesi zor pek çok faktörden oluşan kısır bir döngüdür. Bu döngü içinde kaynaklardan, yapabilirlikten ve olanaklardan yoksun olmak, bir insanın temel ihtiyaçlarını karşılamasını ve insan haklarını gerçekleştirmesini engeller. Birleşmiş Milletler’in de belirttiği gibi doğum oranı, mülk, etnisite, ırk, renk ve inançları nedeni ile özellikle yoksulların ayrımcılığa maruz kalma ve sosyal savunmasız koşullarda yaşama riski fazla olduğu için insan hakları ihlallerinin yoksulluk bağlamında tartışılması kaçınılmaz olmaktadır. YOKSULLUĞU AZALTMADA /ÖNLEMEDE “İNSAN HAKLARI TEMELLİ YAKLAŞIM” Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü yoksulluğu önlemede/azaltmada insan hakları temelli yaklaşımı esas alır. Bunu gerçekleştirmek üzere temel insan haklarını bir çerçeve olarak kullanır. Bu çerçeveyi yoksulluğun azaltılmasına ilişkin program ve projelerin planlanmasında, uygulanmasında, izlenmesinde ve değerlendirilmesinde kullanan insan hakları temelli yaklaşım insan onuru; ayrımcılık yapılmaması ve katılım gibi pek çok değeri esas alır. Ayrımcılık yapılmaması, evrensellik ve incinebilir gruplara dikkat edilmesi Her birey haklarıyla doğar ve insan haklarına sadece insan olduğu için sahip olur. Bu bağlamda insan hakları temelli yaklaşım, yoksul bireyleri de kapsayacak biçimde ayrımcılık yapılmaması ve her bireyin yaşadığı yer, etnisite gibi özelliklerine bakılmaksızın kalkınma yardımlarına ve kamu hizmetlerine erişiminin sağlanması gerektiğini savunur. Katılımcılık, yetkilendirme, şeffaflık ve hesap verebilirlik Çoğu zaman incinebilir bir grup olarak yoksullar; İhtiyaçlarının saptanmasındaki güçlükler, Kamusal olanaklara erişime engel olan ayrımcı uygulamalar gibi pek çok nedene bağlı olarak genellikle yoksulluğu önleme girişimlerinde / kalkınma programlarında göz ardı edilirler Bölünmezlik ve birbirine bağlılık İnsan haklarının bölünemezliği ilkesi, hiçbir kategorideki hakkın bir diğerinden üstün olmadığını kabul eder. Ekonomik, toplumsal ve kültürel haklar, sivil ve siyasi haklarla eşit muameleye tabi tutulmak zorundadır.