ÜNİTE 8 SAVUNMASIZ GRUPLAR: ÇOCUKLAR VE GENÇLER Birleşmiş Milletler’in de yanında olduğu genel yaklaşım, 18 yaş altını çocukluk; 12-24 yaş grubundaki bireyleri ise gençlik döneminde kabul eder. Genel olarak; -yazar olmayan, nedenlerle akrabalarına, yakınlarına ya da kurumsal bakıma muhtaç olarak yaşayan, yaşamını sürdüren, syal) savunmasız gruplar arasında sıralanmaktadır ÇOCUKLARIN / GENÇLERİN YAŞAMLARINDAKİ SAVUNMASIZLIKLAR Çocukların / gençlerin yaşamlarında gelişimsel, duygusal, zihinsel, fiziksel ve sosyal savunmasızlıklar görülebilmektedir. Gelişimsel savunmasızlıklar bilişsel, duygusal, sosyal, dil ve motor becerilerinin gelişmesindeki gecikmeler ile doğum öncesi toksine maruz kalma, Olaylara ve durumlara karşı aşırı duyarlılık gösteren ve iletişim kurmada zorluk yaşayabilen duygusal olarak savunmasız çocukların/gençlerin istismar, ihmal, zorbalık, reddedilme ve travmaya maruz kalma gibi etkenlere bağlı olarak çevrelerine uyum sağlama yetileri de kısıtlıdır. Öğrenme, hafıza, algılama, sorun çözme konusunda sorunlar yaşayan zihinsel olarak savunmasız çocuklar/gençler yeni bilgiyi işleme ve birleştirmede zorlanırlar. Okuma, yazma ve özellikle matematiksel becerileri yetersizdirler. Çevresel tehlikeler, sağlık hizmetlerine erişmede yaşanan güçlükler, yetersiz beslenme ve şiddete maruz kalma gibi pek çok çevresel, fiziksel ve sosyal etkene bağlı olarak çocukların ve gençlerin yaşamında fiziksel savunmasızlıklar tanımlanmaktadır Sosyal savunmasızlıklar diğer savunmasızlık çeşitlerine göre daha kapsamlı bir kavramdır. Diğer savunmasızlıklar çocuk ve genci daha çok bireysel düzeyde değerlendirmeyi gerektirir ÇOCUKLARIN VE GENÇLERİN YAŞAMLARINDAKI SOSYAL SAVUNMASIZLIK GÖSTERGELERİ Sosyal savunmasız gruplar arasında sıralanan çocuklar ve gençler çoğu zaman “dezavantajlı” olarak da nitelendirilmektedirler. Bu anlamda etnik ve kültürel kimlik, ailenin yoksulluğu, göç etmek zorunda kalmış ve engelli olmak, eğitim olanaklarının ve kalitesinin düşük olduğu bölgelerde oturmak, erken yaşta okulu terk etmek zorunda kalmak ya da okul yaşamına hiç dâhil ol(a)mamak gibi özellikler bu grupları tanımlamak için kullanılmaktadır Çocukların ve gençlerin yaşamındaki savunmasızlıklar genel olarak gelir düzeyi/yoksulluk, ırk/etnisite, toplumsal cinsiyet, sağlık, farklı cinsel yönelime sahip olmak ve savaş ortamında kalmak gibi göstergelere bağlı olarak açıklanmaktadır YOKSULLUK Ekonomik durumun yeterli olmamasına bağlı olarak bu aileler okul masraflarını, besin ve sağlık kaynaklarına ilişkin tüketim harcamalarını azaltmak durumunda kalmaktadırlar. Hatta bazı aileler çocuklarını hiç okula gönderememektedirler. Yetersiz beslenme ve sağlık koşulları nedeni ile çocukların bazıları erken yaşlarda ölebilmektedirler. IRK/ETNİSİTE ötekileş(tir)meye maruz kalan pek çok çocuk ve genç ayrımcılık nedeni ile okullarındaki sürekli boykotlardan, kampüsteki güvenlik güçlerinden, hijyenik olmayan barınma koşullarından, okula yetersiz ulaşım olanaklarından ve kendi toplumlarının izole edici politika ve kurallarından şikâyet etmektedirler TOPLUMSAL CİNSİYET Kendilerine atfedilen değer ve rollere bağlı olarak çoğu kadın; “eğitim”, “aile” ve “çalışma” yaşamlarında doğrudan ve dolaylı yollarla ayrımcılığa maruz kalabilmektedir. Bu durum yaşamlarının erken yıllarında çocukların ve gençlerin özsaygılarının azalmasına, kendilerine olan güvenlerini yitirmelerine neden olabilmektedir. Bazı ailelerde ise oyun çağında olan pek çok çocuk, yüzünü dahi görmediği eş adayını evlendiği gün görerek kaderine boyun eğmek durumunda kalmakta, erken yaşta anne olmaktadır. Çoğunlukla ergenlik yıllarında anne olan bu çocuklara “anne”, “kadın” ve “gelin” olmaya ilişkin sorumluluklar yüklenmektedir SAĞLIK Özellikle gençlik döneminde vücut geliştirme ve estetik görünmeye olan merak, gençlerin vücut gereksinimlerini karşılayacak besin ögelerini istenilen biçimde almamalarına neden olabilmektedir. Bazı kitle iletişim araçlarında yayınlanan, bireyi aç ve dengesiz beslenmeye yönlendiren rejimler; büyüme, gelişme, okul başarısı ve sağlığı olumsuz yönde etkileyerek tedavisi güç hastalıklara neden olabilmektedir. FARKLI CİNSEL YÖNELİME SAHİP OLMAK Farklı cinsel yönelimleri [(kendi cinsiyetinin mensupları ile cinsellik yaşamaya yönelik eğilim (eşcinsel yönelim), karşı cinsiyetle (heteroseksüel) ya da her iki cinsiyetle cinsellik yaşamaya yönelim (biseksüel yönelim)] nedeni ile çoğu birey sözlü şiddet ve ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Cinsel yönelimin açığa çıkması ile birlikte bu bireylerde zorbalık, dayak, dışlanma ve taciz korkusu ortaya çıkabilmektedir. Bundan dolayı özellikle ergenler arasında okuldan kaçma, içe kapanıklık, kendi cinsel yöneliminden dolayı suçluluk hissi, kendini değersiz hissetme ve madde bağımlılığı gibi istenmeyen davranışlar görülebilmektedir Nitekim Avrupa Konseyi tarafından 2011 yılında yayınlanan raporda da belirtildiği gibi farklı cinsel yönelimi olan bireyler özellikle halka açık yerlerde, ciddi şekilde nefret suçuna ya da nefret içerikli olaya maruz kalmaktadırlar SAVAŞLAR Çocuk Vakfı tarafından 2001 yılında yayınlanan rapora göre bazı ülkelerde çocukların hükÜmet ya da muhalif gruplar adına hiç eğitim almadan 15-18 yaş aralığında ve hatta 7 yaşında askere alınmaları çocukların savunmasız koşullarını ikiye katlamaktadır. Buna göre bu çocukların pek çoğu ön saflarda çarpışmalara dâhil edilirken; bazıları da casus, haberci, nöbetçi, hamal, hizmetçi ya da seks kölesi olarak kullanılmaktadır Savaş ortamlarında yaşayan çocuklar evlerinin önünden, okullarından, mülteci kamplarından ya da komşu ülkelerden kaçırılabilmektedirler. Aşırı yük altında ezilme, kötü beslenme, cilt enfeksiyonları gibi pek çok riskli duruma maruz kalan bu çocuklar arasında özellikle kız çocuklarına tecavüzler olabilmekte; cinsel yollarla bulaşan HIV/AIDS gibi hastalıkların tüm çocukları tehdit ettiği belirtilmektedir YAŞ DÖNEMLERİNE GÖRE (SOSYAL) SAVUNMASIZLIK ÖRNEKLERİ Çocukların ve gençlerin yaşamındaki (sosyal) savunmasızlıklar; çocukların yaşamlarını etkileyen olumsuz / riskli koşullarda yaşam sürdürmelerine neden olan yapılarla ilişkili olmaktadır. Bu yapılar, sosyoekonomik koşulları, sosyal çevreyi, siyasal katılımı ve kültürel normları / kuralları yönlendirerek sosyal savunmasızlığı doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemektedir Yaşam döngüsü, anne karnından ölünceye kadar yaşam boyu bireylerin ihtiyaçlarının değiştiği yaş dönemlerini açıklamaktadır. 0-4 yaş Gerek bedensel, gerekse zihinsel olarak yeterli gelişme ve olgunlaşma düzeyinde olmamaları ve başkalarına yüksek düzeyde bağımlı olmaları nedeni ile 0-4 yaş aralığındaki çocuklar, diğer yaş dönemlerindeki çocuklara göre en savunmasızlarıdır 5-11 yaş Bu yaş aralığındaki çocuklarda ise ailenin çalışmaması ya da gelirinin yetersiz olmasına bağlı olarak çocuklar okula devam edemeyebilmektedirler. Bazı aileler toplumsal cinsiyet rollerine bağlı olarak kız çocuklarının okula gitmeleri yerine evdeki sorumlulukları yerine getirmelerini daha öncelikli buldukları için kız çocuklarını okula göndermemektedirler. Bazı ailelerde ise aile değerleri, töreler vb. faktörlere bağlı olarak okula giden kız çocuklarının kötü yola düşeceğine inanılmakta ve kız çocuklarının eğitim hayatına katılmaları engellenmektedir 12-24 yaş Bu yaş aralığında ise gençler yeterli eğitim alamamak ve sağlık kurumlarına erişememek gibi savunmasız bir yaşam sürdürmek durumunda kalabilmektedirler. Böyle gençler arasında ailenin sosyal kontrolünün yetersiz olmasına bağlı olarak riskli davranışlar sergileme, erken yaşlarda hamile kalma, HIV/AIDS gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma, şiddete maruz kalma ve çoğu zaman erken ölüm riski de yüksek olabilmektedir İNSAN HAKLARI VE (SOSYAL) SAVUNMASIZ ÇOCUKLAR / GENÇLER Çocuk Hakları kavramı ilk kez 25 Eylül 1924 tarihinde Milletler Cemiyeti Genel Kurulu tarafından kabul edilen Cenevre Beyannamesi’nde kullanılmıştır. Daha sonra 20 Kasım 1959 tarihinde Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulu tarafından Çocuk Hakları Bildirgesi kabul edilmiştir. Bu bildirge 10 ilkeden oluşmaktadır 1. ilke bu bildirgede yer alan haklardan herhangi bir ayrım (din, dil, ırk, renk, cinsiyet, milliyet, mülkiyet, siyasi, sosyal sınıf) yapılmaksızın tüm dünya çocuklarının yararlanma hakkı olduğunu belirtir. 2. ilke çocuğun korunması, yetişmesi ve çıkarlarının gözetilmesine vurgu yapar. 3. ilke her çocuğun doğduğu andan itibaren bir adı ve bir devletin vatandaşı olma hakkının olduğunu ifade eder. 4. ilke sosyal güvenlik hakkı ve kapsamına ilişkindir. 5. ilke fiziksel, zihinsel ya da sosyal engeli bulunan çocuğa gerekli tedavi, eğitim ve bakım sağlama haklarını içerir. 6. ilke çocuğun, ailesinin (anne-babasının) bakım ve sorumluluğu altında yetiştirilmesi gereğini vurgular. 7. ilke çocuğun eğitim hakkına açıklık getirir. 8. ilke koruma ve kurtarma olanaklarından ilk yararlananlar arasında her koşulda, çocuğun olması gerektiğini belirtir. 9. ilke çocuğun her türlü istismar, ihmal ve sömürüye karşı korunması gereğine değinir. 10. ilke, ayrımcılığı teşvik eden her türlü uygulamalardan (ırk din ya da başka ayrımcılıklar) çocuğun korunma hakkı olduğunu belirtir Çocuk Hakları Bildirgesi’nden 30 yıl sonra (1989 tarihinde) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Çocuk Hakları Sözleşmesi imzalanmıştır. Uluslararası insan hakları sözleşmelerinden biri olan bu sözleşme, çocukların insan haklarına değinmektedir Bu sözleşme, çocuğa uygulanabilecek kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, 18 yaşına kadar her insanın çocuk sayıldığını öne sürer (Madde 1). Çocuk Hakları Sözleşmesi 4 genel ilkeyi kapsamaktadır: Ayrım yapmama ilkesi (Madde 2), Çocuğun çıkarları (Madde 3), Yaşama, varlığını sürdürme ve gelişme hakkı (Madde 6) Çocuğun görüşlerine saygı (Madde 12) Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde çocuklar için haklar; 1. Koruma, 2. Temin etme /sağlama 3. Katılım ve 4. Tanıtma olmak üzere 4 başlık altında toplanmaktadır 1. Sözleşmede; Şiddet, istismar, ihmal, kötü davranma ya da sömürüye karşı (Madde 19 ve kısmen Madde 36), onur ve itibarına haksız biçimde yapılan saldırılara karşı çocuğun korunma hakkı vurgulanmaktadır (Madde 16). 2. Ayrıca temin etme / sağlama kapsamında çocuğa İsim ve vatandaşlık (Madde 7), Sosyal güvenlik (Madde 26), Yeterli hayat şartları (Madde 27) ve Eğitim ihtiyaç ve fırsatlarının sağlanması konusunda güvenceler sağlanmaktadır (Madde 28-29). 3. Çocuğun katılımı kapsamında; Çocuğun kendi görüşünü ifade etme hakkı, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü yoluyla katılımı için maddeler açıklanmaktadır (Madde 12-13-14-15). 4. Tanıtma kapsamında; Sözleşme ilke ve hükümlerinin uygun ve etkili araçlarla yetişkinler kadar çocuklar tarafından da öğrenilmesi (yani sözleşme maddelerinin taraf devletler tarafından tanıtılması) gereği ortaya konulmaktadır özel ilgiye ihtiyacı olan çocukların olduğunu da göz önünde bulundurur. Bu nedenle Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde; Göçmen ve refakatçisi olmayan göçmen (Madde 22), Sokakta yaşayan ve güvenli bir yer arayan (Madde 20 ve Madde 39), Zihinsel ve bedensel engeli olan (Madde 23), Silahlı çatışmalarda yer alan (Madde 38 – 39), Her türlü alıkoyma, cezaevine gönderilme ya da muhafızlı kurumlara yerleştirilme dahil özgürlüğünden yoksun bırakılan ve çocuk ıslah sistemleriyle ilişkisi olan (Madde 37 ve Madde 40), Çocuk işçiliği ile ekonomik istismara maruz kalan (Madde 32), Cinsel sömürü ve istismara maruz bırakılan (Madde 34), Satılan, kaçırılan ve fuhuşa konu olan (Madde 35), Azınlık ya da yerli bir halktan gelen (Madde 30) çocukların ilgili tehlikelere karşı korunması konusunda maddelere yer vermektedir. Ayrıca sözleşmede; Çocukların madde kullanımı, maddelerin yasa dışı üretimi ve kaçakçılığı alanında kullanılması (Madde 33) konusunda taraf devletler aracılığı ile koruma sağlanması ve önlemler alınması gereğine vurgu yapılmaktadır ÜNİTE 9 SAVUNMASIZ GRUPLAR: ENGELLİLER Engelliler; gelişimsel, duygusal, bedensel, zihinsel ve sosyal açıdan değerlendirildiğinde, engelliler toplumda savunmasız koşullar altında yaşayan pek çok bireye göre tehlike ve risklere daha açık durumda bulunmaktadırlar. Nitekim çoğu zaman haklarını savunabilecek platformlara erişememekte, ihmal ve istismara açık olmakta ve ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar “Engelli” Kavramı Birleşmiş Milletler tarafından 2006 yılında kabul edilerek 2008 yılında yürürlüğe giren Engelli Hakları Sözleşmesi’nde de belirtildiği gibi engelli kavramı; bir biçimde katılımının önünde engel bulunan, Engellilik Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu / UNICEF tarafından yayınlanan “Dünya Çocuklarının Durumu 2013: Engelli Çocuklar” adlı raporda da belirtildiği gibi engelliliğin tıbbi ve sosyal/toplumsal belirleyicilerin temel alınarak ölçülmesi gerekmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün geliştirmiş olduğu yeni sınıflandırmada [“İşlevlilik, engellilik ve sağlığın uluslararası sınıflanmasında (ICF)”] insanlardaki işlevsel bozukluklar, birbiriyle bağlantılı üç temel faktör dikkate alınarak kategorize edilmektedir: Sakatlıklar (Örneğin felç ya da körlük gibi vücut fonksiyonlarına dair sorunlar ya da beden yapısındaki değişimleri ifade etmektedir.) Hareket sınırlılıkları (Hareketleri uygularken yaşanan, örneğin yürüme ve yeme sınırlılığı gibi, güçlükler için kullanılmaktadır.) Katılım kısıtlamaları (Yaşamın herhangi bir alanına dâhil olma sürecinde karşılaşılan, örneğin işe alımlarda ve ulaşımda ayrımcılığa uğramak gibi, Engelli Hakları Birleşmiş Milletler Genel Meclisi’nin 13 Aralık 2006 tarihli kararıyla kabul edilen Engelli Hakları Sözleşmesi, 2 Mayıs 2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme’nin amacı Madde 1’de de belirtildiği gibi engellilerin tüm insan hak ve temel özgürlüklerindetmek, insanlık onuruna saygıyı güçlendirmektir. Madde 2’de sözleşmenin amaçları açısından “iletişim”, “dil”, “engelliğe dayalı ayrımcılık”, “makul düzenleme” ve “evrensel tasarım” kavramlarına açıklık getirilmiştir. Madde 3’te ise sözleşme’nin temelini oluşturan; 1. Kendi seçimlerini yapma özgürlüğü, bağımsızlık, insanlık onuru ve bireysel özerklik, 2. Ayrımcılık yapılmaması, 3. Engellilerin topluma tam ve etkin katılımlarının sağlanması, 4. Farklılıklara saygı gösterilmesi ve engellilerin insan çeşitliliğinin ve insanlığın bir parçası olarak kabul edilmesi, 5. Fırsat eşitliği, 6. Erişilebilirlik, 7. Kadın-erkek eşitliği, 8. Engelli çocukların gelişim kapasitesine ve kendi kimliklerini koruyabilme haklarına saygı duyulması gibi ilkeler koruma altına alınmıştır Sözleşme; ekonomik, sosyal ve kültürel hakların yanısıra: Yaşama (Madde 10), Yasa önünde eşit tanınma (Madde 12 Adalete erişim (Madde 13), Kişi özgürlüğü ve güvenliği (Madde 14), İşkence, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da cezaya maruz kalmama (Madde 15), Sömürüye, şiddete ya da istismara maruz kalmama (Madde 16), Kişisel bütünlüğü koruma (Madde 17), Seyehat özgürlüğü ve uyrukluk (Madde 18), İfade ve düşünce özgürlüğü ile bilgiye erişim (Madde 21), Özel hayata saygı (Madde 22), Hane ve aile hayatına saygı (Madde 23), Eğitim (Madde 24), Sağlık (Madde 25), Çalışma ve istihdam (Madde 27), Yeterli yaşam standardı ve sosyal koruma (Madde 28), Siyasal ve toplumsal yaşama katılım (Madde 29) gibi kamusal ve politik hakları da ortaya koyar. Ayrıca bu sözleşmede şu haklar da yer almaktadır: Bağımsız yaşayabilme ve topluma dâhil olma (Madde 19), Risk durumları ve insani bakımdan acil durumlarda engellilerin korunması ve güvenliğinin sağlanması (Madde 11), Kişisel hareketlilik (Madde 20), Habilitasyon ve rehabilitasyon (Madde 26), Kültürel yaşam, dinlenme, boş zaman aktiviteleri ve spor faaliyetlerine katılım (Madde 30). Diğer yandan bu sözleşmede; Engelli bireylere yönelik gerekli politikaları geliştirmede yol gösterici uygun bilgileri toplama ve istatistik çözümlemede bulunma (Madde 31), Devletler arası ve devletler düzeyinde, gerektiğinde ilgili uluslararası ve bölgesel örgütler ile sivil toplumla (özellikle engellilere yönelik örgütlerle) iş birliği yapma (Madde 32), Sözleşmenin ulusal düzeyde uygulanması ve denetimleri gerçekleştirme Engelli hakları komite üyelerini seçme (Madde 34), Taraf devletlerin bu sözleşmeyi imzalanmasından 2 yıl sonra engellilere yönelik alınan önlemler ve kaydedilen gelişmeler konusunda rapor sunma (Madde 35), Engelli hakları komitesi ile iş birliği yapma (Madde 37), Taraf devletler konferansında sözleşme hükümlerinin yerine getirilebilmesi için düzenli aralıklarla bir araya gelme (Madde 40) konularında taraf devletlere yükümlülükler getirilmiştir. Engelli hakları komitesinin ise; Taraf devletlerce sunulacak raporları değerlendirme (Madde 36), Diğer organlarla ilişki halinde bulunma (Madde 38), Her iki yılda bir komite faaliyetleri hakkında Genel Kurul, Ekonomik ve Sosyal Konsey’e rapor sunma (Madde 39) gibi yükümlülükleri sıralanmaktadır ÜNİTE 10 ÖZET •Kadınlar eğitim, sağlık, çalışma yaşamı, gibi yaşamlarına dair hemen her alanda ayrımcılığa maruz kalabilmektedirler. •İnsan hakları ihlal edilen ve risk altında bulunan pek çok kadınla çalışan sosyal hizmet uzmanları vaka bulucu, arabulucu, savunucu, değerlendirici, harekete geçirici, öğretici, davranış değiştirici, danışman, planlayıcı, araştırmacı, yönetici ve klinik hizmet veren olmak üzere pek çok ro üstlenmektedirler. •Kadınların insan haklarının korunması ve ayrımcılığın sona erdirilmesi açısından Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi ile Ek Seçmeli Protokolü önemlidir. •Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 18 Aralık 1979 tarihinde kabul edilmiş ve 01.03.1980 tarihinde New York’ta Birleşmiş Milletler üyesi olan devletlerin imza, onay ve katılımına açılmıştır. 03.09.1981 tarihinde ise sözleşme yürürlüğe girmiştir. •Bu sözleşme kadınların yaşamının pek çok alanında yer alan ayrımcılığın önlenmesi konusunda taraf devletlere yükümlülükler getirmektedir. •Ek Seçmeli Protokol Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 6 Kasım 1999 tarihinde karar alınarak kabul edilmiş 10 Aralık 1999 tarihinde onaylanarak katılıma açılmıştır. 22 Aralık 2000 tarihinde yürürlüğe girmiş olan bu protokol Türkiye tarafından 9 Eylül 2000 tarihinde imzalanmıştır. •Bu protokol, Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi'nin yetkilerinin taraf devletlerce tanınması ve hak ihlallerine ilişkin süreçleri düzenlemeye yönelik maddeleri içermektedir. SAVUNMASIZ GRUPLAR: KADINLAR KADINLAR VE SAVUNMASIZLIK ALANLARI KADINLAR VE EĞİTİM Birçok ülkede, özellikle yüksek öğretimde bu farkların artık tersine döndüğü, bugün erkek çocukların ve genç erkeklerin göreli bir dezavantaja sahip olduğu saptanmıştır. Tüm ülkelerin üçte ikisi ilköğretime kayıt oranlarında kız erkek eşitliğine ulaşmıştır. Hatta ülkelerin üçte birinden fazlasında ortaöğretimdeki kız ögrenci sayısı erkek ögrenci sayısının üzerindedir. Kız-erkek ögrenci sayıları arasındaki farkın hâlâ en yüksek olduğu Güney Asya ve Sahra altı Afrika gibi bölgelerde bile, kayda değer ilerlemeler olmuştur Kadınların eğitime dâhil olamamaları ya da düşük eğitim düzeyinde olmaları toplumsal statülerinin düşmesine, erken yaşta evlenmelerine ve dolayısıyla doğurganlık oranlarının artmasına neden olabilmektedir KADINLAR VE SAĞLIK Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, sağlık, “sadece hastalık ve sakatlığın olmaması değil; fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir.” Kadınlar açısından düşünüldüğünde bu tanımlama büyük bir önem taşımaktadır. Sağlık alanındaki eşitsizlik kadınların sağlık hizmetlerinden erkeklere göre eşit düzeyde yararlanamamasının ötesinde kadın sağlığını etkileyen toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve sosyo-ekonomik koşulları da içeren savunmasız koşulları irdelemeyi gerektir. Sağlık konusunda kadınların maruz kaldığı savunmasız koşullar hak ihlali olarak düşünülmekte ve en uç örneği ise anne ölümleri olarak ifade edilmektedir KADINLAR VE İŞ YAŞAMI Nitekim kadınlara oranla daha fazla eğitim alan erkekler iş piyasasındaki rekabet ortamında daha avantajlı konuma sahip olmaktadırlar. Diğer yandan kadınlara karşı iş gücü piyasalarındaki ayırımcılık, kadınların iş gücüne katıldıktan sonra da informel sektör ağırlıklı ve genelde düşük kaliteli ve düşük ücretli işlerde çalışmalarına neden olabilmektedir. Bazı durumlarda ise kadınların aynı işi yapmalarına karşın erkeklere oranla daha düşük ücret almaları söz konusu olabilmektedir Neredeyse tüm ülkelerde, erkeklere kıyasla, kadınların düşük üretkenlik gerektiren faaliyetlerde çalışma olasılığının daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Diğer yandan zaman kullanımı, varlık ve krediye erişim ile piyasaların ve kurumların tutumlarında görülen kadın ve erkek farklılıklarının tümünün kadınların özellikle ekonomik fırsatlarının kısıtlanmasına neden olduğu vurgulanmaktadır. KADINLAR VE AİLE YAŞAMI Geleneksel kalkınma anlayışında kadınlar; hane içindeki cinsiyet temelli iş bölümü çerçevesinde doğuran, bakan, büyüten ve piyasaya katılmadıkları için üretici kabul edilmeyen kişiler olarak görülürler. Ekonomik gelişmeyle birlikte hane refahının artarak kadınların durumlarında iyileşme olacağı varsayılmaktadır Kadınların hane içindeki çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi yeniden üretici faaliyetleri ile günlük ev işleri için harcadığı emeğin karşılığı yoktur. Bu emek görülmez, yapılan iş takdir edilmezken, ev içi yükümlülükler kadınların gelir getirici faaliyetlere katılımını sınırlamaktadır birçok ülkede, gelirden bağımsız olarak kadınlar; ev işi ve ailenin bakımı konusunda orantısız bir sorumluluk yüklenirken, erkekler çoğunlukla piyasada çalışmaktan sorumludurlar. Kadınlar her gün ailenin bakımına ve ev işlerine erkek partnerlerinden çok daha fazla zaman ayırmaktadırlar. Ev işlerinde bu fark 1-3 saat, bakım (çocuk, yaşlı ve hasta bakımı) için 2-10 saat ve piyasa faaliyetleri için 1-4 saat arasında değişmektedir. Kadınlar piyasadaki çalışma saatlerini artırsalar bile, ev ve bakım işlerinden sorumlu olmaya büyük oranda devam etmektedirler ve bu kalıplar evlilikten ve çocukların doğumundan sonra daha da keskinleşmektedir. KADINLAR VE SİYASET Kadınların toplumsal alanda genel olarak sesleri erkeklere göre daha az duyulmaktadır. Dünya Bankası (2011)’nın da belirttiği gibi toplumsal düzeyde, gelirin artması bu farklılıkları azaltamamaktadır KADINLARLA ÇALIŞAN SOSYAL HİZMET UZMANLARININ ROLLERİ Sosyal hizmet, kadın sorunlarına duyarlı bir meslektir. Bu anlamda insan hakları ihlal edilen ve risk altında bulunan pek çok kadınla çalışan sosyal hizmet uzmanları Koçyıldırım ve arkadaşlarının (2002) da belirttiği gibi Vaka bulucu erlendirici KADINLAR VE İNSAN HAKLARI Kadınların haklarının korunması ve ayrımcılığın sona erdirilmesi açısından önemli bir temel sözleşme ve protokol bulunmaktadır: * Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (18 Aralık 1979) ve * Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesine Ek Seçmeli Protokol (10 Aralık 1999). Bu sözleşme Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 18 Aralık 1979 tarihinde kabul edilmiş ve 01.03.1980 tarihinde New York’ta Birleşmiş Milletler üyesi olan devletlerin imza, onay ve katılımına açılmıştır. 03.09.1981 tarihinde ise sözleşme yürürlüğe girmiştir ÜNİTE 11 Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin demografik yapısı, çeşitli açılardan değişime uğramaktadır. Geleneksel toplumsal yapı içinde görece daha az bir ağırlığa sahip olan yaşlı nüfus, giderek ağırlığını artırmaktadır. •Yaşlılar gelir düzeyindeki düşüş, bakım, beslenme, yalnızlık ve sosyal izolasyon, ayırımcılık, ihmal ve istismar gibi yaşlılık döneminde karşılaşılan kimi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. •Yaşlılık dönemi ile birlikte statü kaybı, ekonomik güçlükler yaşama, yalnızlık, sosyal yaşama uyum güçlüğü, kronik hastalık olasılığının artması ve fiziksel yeteneklerinin gerilemesi yaşanan olası savunmasızlıklar arasında sıralanmaktadır. •Özellikle büyük kentlerde kadının çalışma yaşamına girmesi, geniş aile yapısından çekirdek aile yapısına geçiş, maddi zorluklar, yalnızlık, aileleri ile birlikte yaşayamama, psikolojik ve sosyal sorunlar, fiziksel ihtiyaçlarını karşılamakta yaşadıkları zorluklar, düşkünlük gibi etkenlerle yaşlıların evde bakımı yerine kurum bakımı modeli benimsenmeye başlamıştır. • Kurum bakımına olan talep giderek artmış ve bunun sonucunda huzurevlerinin sayısı giderek çoğalmıştır. •Yaşla ilgili ön yargıların ve kanıların olumsuz etkileri, özellikle istihdam alanında belirgindir. •Toplumun yaşlı bireylere ve yaşlanmaya karşı olumsuz tutumları bu kişilere sunulan sağlık hizmetlerini de etkilemektedir. Sağlık personelinin yaşlı bireylere yönelik olumsuz ön yargı, değer, inanç ve tutumları yaşlı bireylere verilen bakımın kalitesine de yansımaktadır. •Belirli bir yaşın üzerindeki insanlar, ‘yaşlı’ olarak görüldükleri için sosyal hayata katılımda zorluklarla karşılaşabilirler. •‘Yaşlı’ insanlar birçok açıdan suistimal edilebilirler; cinsel, fiziksel, psikolojik ya da finansal açıdan zarara uğratılabilirler. •Yaşlıların yaşamındaki pek çok savunmasızlık alanında sosyal hizmet uzmanları rol ve sorumluluk üstlenirler. •IFSW; Yaşlı insanlara özel ihtimam gösterilmesi ve yaşlı insanlara verilen hizmetlerin kalitesinin güncel tutulması için gerekli eğitim kaynaklarına, sağlık ve refahı sağlayan kuruluşların yeterli ödeneğin ayrılmasında öncelik tanıması konusunda ısrarlıdır SAVUNMASIZ GRUPLAR: “YAŞLILAR” Yaşlılık yaşam süresinde gelişme ve olgunlaşmayı izleyen, genetik yapı ve çevre arasındaki etkileşimin en üst düzeyde görüldüğü fizyolojik ve ruhsal değişimlerin ortaya çıktığı bir gelişim dönemidir. Günümüzde yaşlılık ile ilgili politikalar ve programlar yaşam beklentisini uzatmaktan ziyade yaşam kalitesini ve genel sağlığı artırmaya odaklanmakla birlikte, ilerleyen yaşla birlikte gündeme gelen değişimler yaşlının uyum sorunlarını artırmaktadır Günümüzde yaşlılık ile ilgili politikalar ve programlar yaşam kalitesini ve genel sağlığı artırmaya odaklanmaktadır. Üretken, başarılı ve bağımsız bir yaşlanma hedeflenmektedir. Başarılı yaşlanma yalnızca sağlık yönünden değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyal yönden de tam bir iyilik hâlinin varlığını işaret eden bir kavramdır Yaşlılık kaçınılmaz ve geri dönülmez bir süreçtir. Çağımızda yasam sürecinin bir parçası olarak görülen yaşlanma, insanlarda zamana bağlı değişimleri içine alır. Yaşlılık genel anlamda bireyin fiziksel ve bilişsel fonksiyonlarında bir gerileme, sağlığın, gençlik ve güzelliğin, üretkenliğin, cinsel yasamın, gelir düzeyinin, saygınlığın, rol ve statünün, bağımsızlığın, arkadaşların, es ve yakın ilişkinin, sosyal yaşantının ve sosyal desteklerin azalması ve kaybı gibi döneme özgü pek çok sorunun yaşandığı bir kayıplar dönemidir. Dünya Sağlık Teşkilatı, 1963 yılında yaslanmayı kronolojik olarak ele almış ve 3 safhaya ayırmıştır. -Orta yaşlılar (45-59 yaş), -Yaşlılar (60-74 yaş), -İleri derecede yaşlılar (75-+yaş). Ülkemizin nüfusun yarısı 29,2 yaşından küçüktür. Ülkemizde ortanca yaş 29,2’dir. Ortanca yaş erkeklerde 28,7 iken, kadınlarda 29,8’dir. İl ve ilçe merkezlerinde ikamet edenlerin ortanca yaşı 29,1; belde ve köylerde ikâmet edenlerin ortanca yaşı ise 29,8’dir YAŞLILIK VE EVDE BAKIM Evde bakım, yeni bir kavram olmayıp 1700’lü yılların sonunda İngiltere'de, ardından da ABD'de ortaya çıkmıştır. Bu hizmet yenidoğandan yaşlılığa kadar her yaş grubuna sunulmaktadır. Evde bakım hizmetleri, sosyal ve sağlık hizmetlerinin geniş bir bölümünü kapsamaktadır Evde bakım hizmetinde amaç, günlük yaşam şartlarını en az etkileyerek en doğru tedaviye ulaşmak yolu ile hastalığın ve yetersizliğin etkilerini en aza indirmek ve aynı zamanda hastanın yaşam kalitesini yükseltmektir YAŞLILIK VE YAŞLILIĞA GÖSTERİLEN ÖN YARGILAR VE OLUMSUZ TUTUMLAR 1. İstihdam Yaşla ilgili ön yargıların ve kanıların olumsuz etkileri, özellikle istihdamda belirgindir. Bazı kişiler yaş ayrımcılığının, yaşlı işçilerin verimliliğindeki azalmanın bir sonucu olduğunu ileri sürmektedirler. Zorunlu emeklilik, istihdamda yaş ayrımcılığını etkileyen bir örnek olarak görülmektedir 2. Sağlık Toplumun yaşlı bireylere ve yaşlanmaya karşı olumsuz tutumları bu kişilere sunulan sağlık hizmetlerini de etkilemektedir. Sağlık personelinin yaşlı bireylere yönelik olumsuz ön yargı, değer, inanç ve tutumları yaşlı bireylere verilen bakımın kalitesine de yansımaktadır 3. Sosyal Ön Yargılar a. Bağımlı ve bakıma muhtaç olarak algılama b. Muhatap almama c. Yaşlılıkta akıl, mental yetenekler, öğrenme ve hatırlama azalır inancı d. Akıl hastalıkları yaşlıların çoğunda kaçınılmazdır ve tedavi edilemez yargısı 4. Sosyal hayattan dışlama: Belirli bir yaşın üzerindeki insanlar, ‘yaşlı’ olarak görüldükleri için sosyal hayata katılımda zorluklarla karşılaşabilirler. Yaşlı bakımevlerinde izole bir yaşam sunulması da bir sosyal dışlanma örneği olabilir. Yine başka bir yol da, toplumun ya da akranların baskısıdır. 5. Suistimal etme: ‘Yaşlı’ insanlar birçok açıdan suistimal edilebilirler; cinsel, fiziksel, psikolojik ya da finansal açıdan zarara uğratılabilirler Bu alanda 2000 yılında yapılan tıbbi bakımda ileriye dönük ödeme sistemi (Medicare Prospective Payment Sysyem (PPS)) uygulaması daha güncel bir çalışmadır. Bu çalışmaya göre sosyal hizmetin evde bakım alanındaki aktiviteleri şu şekilde sıralanır: onusunda müracaatçıları eğitmek NASW 1995 yılında evde sağlık hizmetlerinde sosyal hizmet uzmanının işlevlerini açıklamıştır: nin uyumuna etki eden sosyal, ekonomik, çevresel ve duygusal faktörleri değerlendirmek, tedavi planı geliştirmek, n danışmanlık hizmeti vermek bilgilendirmek, nedeniyle risk altında bulunan hastaların hizmetlere ulaşmaları için savunuculuk yapmak, EVDE BAKIM HİZMETLERİNDE KARŞILAŞILAN SORUNLAR 1. Sağlık hizmetlerine ulaşmada engeller 2. Sağlık hizmetlerine uyum problemleri 3. Tıbbi tedavi planına uyum problemleri 4. Karar verebilmek için bilgi eksikliği 5. Gereksinimleri karşılayacak kaynak eksikliği 6. Psikolojik engeller (korku, kaygı vb.) 7. Mali engeller (sosyal güvence, parasal konular) 8. Bilgi eksikliği (hizmetlerin nereden ve nasıl alınacağı) 9. Pratik engeller (aile üyelerinin bakımı, ulaşım Kaynak Eksikliği 1. Tıbbi malzeme ve ilaçlar 2. Gelir desteği 3. Hizmet desteği 4. Çevresel düzenlemeler 5. Kişiler arası destek Hizmet Desteği • Kişisel bakım hizmetleri • Profesyonel bakım hizmetleri • Fiziksel terapi hizmetleri • Ev hizmetleri • Ulaşım hizmetleri • Beslenme hizmetleri • Aile danışmanlığı hizmetleri • Alkol ve madde kullanımı tedavisi hizmetleri • Yetişkin ve çocuk esirgeme hizmetleri • Gündüz bakım hizmetler Sosyal Hizmetin Odağı • Sosyal sorunlar • Sosyal hizmet yaklaşımı • Yolunda gitmeyen şey ne? • Ailenin yapısı • Ailenin işlevleri • Ailenin gelişimi • Toplumsal çevresi • Aile üyelerinin birbirleriyle nasıl bağlantı kurduklarına odaklanma Sosyal Hizmet Yaklaşımı 1. Etik ilke ve standartlar 2. Eşitsizlikler 3. Toplumun kültürü, gelenekleri 4. Gizlilik ve mahremiyet 5. Kuram ve uygulama (ikisini bütünleştirme) 6. Değerlendirme 7. Sosyal hizmet planlaması ve müdahalesi 8. Vaka yönetimi 9. Güçlendirme ve savunuculuk 10. Hasta ve toplum eğitimi 11. Ekip çalışması ve işbirliği 12. İş yükü planlaması 13. Kayıt tutma ve arşivleme 14. Araştırma 15. Performans geliştirme 16. Bilgiye ve teknolojiye ulaşma ve kullanmı ÜNİTE 12 SAVUNMASIZ GRUPLAR: “YOKSULLAR •Yoksulluğun tanımlanması ve ölçülmesinde genellikle üç yaklaşım (mutlak-göreli-insani) yaygın olarak kullanılmaktadır. •Yoksulluk kavramı ister dar bir çerçevede "temel gelir eksikliği" üzerinden; isterse eğitim, sağlık gibi "insani yoksulluk" göstergeleri üzerinden tanımlansa da savunmasızlık kavramı yoksulluktan ayrılmalıdır. •Gerek refah durumu gerekse yoksulluk, bireyin ve hanenin mal varlıkları ve gelirlerine ilişkin riskli durumları ortaya çıkaran gerçek sonuçlar iken; savunmasızlık henüz gerçekleşecek olan şokun bilgisine sahip değilken tahmini bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. •Türkiye’ye ilişkin ulusal ve uluslararası istatistikler incelendiğinde kadınların, çocukların, yaşlıların ve engellilerin yoksulluğa bağlı savunmasızlıklara daha fazla maruz kaldıkları anlaşılmaktadır. •Birleşmiş Milletler’in de belirttiği gibi doğum oranı, mülk, etnisite, ırk, renk ve inançları nedeni ile özellikle yoksulların ayrımcılığa maruz kalma ve sosyal savunmasız koşullarda yaşama riski fazla olduğu için insan hakları ihlallerinin yoksulluk bağlamında tartışılması kaçınılmaz olmaktadır. •İnsan hakları, temel özgürlüklerle ve insanlık onuruyla çatışan her türlü eylem ve eylemsizliğe karşı bireyleri ve grupları koruyan evrensel yasal güvencelerdir. •Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü yoksulluğu önlemede/azaltmada insan hakları temelli yaklaşımı esas alır. Bunu gerçekleştirmek üzere temel insan haklarını bir çerçeve olarak kullanır. •Bu çerçeveyi yoksulluğun azaltılmasına ilişkin program ve projelerin planlanmasında, uygulanmasında, izlenmesinde ve değerlendirilmesinde kullanan insan hakları temelli yaklaşım insan onuru, ayrımcılık yapılmaması ve katılım gibi pek çok değeri esas alır. •Ayrıca insan haklarının temel ilkelerini (örneğin: insan haklarının bölünemezliği ve birbirine bağlılığını; yükümlülük sahiplerinin ve hak sahiplerinin rollerini) yoksulluğu önlemek/azaltmak için kullanır. MUTLAK YOKSULLUK Mutlak yoksulluk, asgari yaşam düzeyinin sürdürülebilmesi için en temel ihtiyaçların bile karşılanamamasını ifade etmektedir GÖRELİ YOKSULLUK Göreli yoksulluk bir bireyin gelirinin, ortalama gelir seviyesinin altında olmasına bağlı olarak açıklanır. Bu yoksulluk türünde mutlak ihtiyaçları belirlemeye gerek kalmaz ve daha çok gelir dağılımlarındaki eşitsizliğe daha fazla vurgu söz konusudur. İNSANİ YOKSULLUK İnsani yoksulluk, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından yoksulluğu ölçmek üzere geliştirilmiştir. UNDP tarafından 1997 yılında yayınlanan İnsani Gelişme Raporu’nda yoksulluğu tanımlamada sadece parasal göstergeler yeterli bulunmamıştır Ayrıca UNDP, insanca yaşam için gerekli olan bu olanaklardan mahrum olanları saptamak için “İnsani Yoksulluk İndeksi (Human Poverty Index / HPI)”ni geliştirmiştir. YOKSULLUK VE SAVUNMASIZLIK savunmasızlık; yoksul olmayan bir birey ya da hane halkının gelirinin ya da tüketiminin yoksulluk sınırının altına düşme riski ile karşı karşıya kalması ya da zaten yoksul ise yoksulluktan kurtulamama tehlikesinin devam etmesi biçiminde görülebilir Yoksulluk kavramı ister dar bir çerçevede "temel gelir eksikliği" üzerinden; isterse eğitim, sağlık gibi insani yoksulluk göstergeleri üzerinden tanımlansa da savunmasızlık kavramı yoksulluktan ayrılmalıdır YOKSULLUK VE SAVUNMASIZ GRUPLAR Savunmasız koşullar, toplumdaki herkesi etkiler. Ancak çoğunlukla açlık, yetersiz sağlık, düşük eğitim düzeyi, kötü ve tehlikeli bir yerde yaşamak gibi fırsat, kaynak ve yapabilirliklerin yetersizliğine bağlı olarak yoksullar savunmasız koşullardan daha fazla etkilenebilirler KADINLAR Kadınların yoksulluğu; ekonomik, sosyal, kültürel, politik pek çok faktörle ilişkilendirilebilir. Eğitim gibi olanaklardan yararlanamayan kadınların, kendi akranları ile iş piyasalarında yer almalarını sağlayacak bilgi, beceri, kapasite ve potansiyelleri yetersiz olduğu için istihdam edilmemeleri de söz konusu olmaktadır. ÇOCUKLAR UNICEF tarafından 2011 yılında yayınlanan raporda da belirtildiği gibi yoksul ailelerde diğer aile bireylerine göre en savunmasız durumda kalanlar arasında çocuklar yer almaktadır. Yoksul ailelerde büyüyen çocuklar, özellikle yaşamlarının erken dönemlerinde yeterli beslenememekte, çocukların hastalık ve enfeksiyonlardan korunma şansları azalmaktadır Çocuklar ise ağır işlerde çalışarak iş gücü sömürülmekte, genç yaşta hükümlü olabilmekte, sokakta yaşamak ya da erken evlenmek durumunda kalabilmekte, ebeveynlerinden birinin kaybı, göç, aile içi şiddet gibi nedenlerle akrabalarına, yakınlarına ya da kurumsal bakıma muhtaç olarak yaşamaktadırlar YAŞLILAR İçinde bulunduğumuz yüzyılın gelişmelerine paralel olarak dünyada olduğu gibi Türkiye’de de nüfusun, değişim ve dönüşüm içinde olduğu ve giderek yaşlandığı bilinmektedir. Bu nedenle yaşlanma ve yaşlılık dönemi sorunları toplumların önemli konuları hâline gelerek farklı bilim alanlarında farklı yönleri ile tartışılmaktadır. Yaşamın ileri dönemlerinde gelişimin ve değişimin devamını ifade eden yaşlılık; doğumla ölüm arasında geçen yaşam dönemlerinin sonuncusudur. Her toplumda yaşlanma ve yaşlılığa bakış açısı değişmekle birlikte yaşlılık dönemine özgü biyolojik, fizyolojik, sosyal, ekonomik, psikolojik değişmeler nedeni ile yaşlı denilince; genellikle savunmasız gruplar akla gelmektedir ENGELLİLER Engellilik, yoksulluğun sonucu ya da nedeni olabilmektedir. Yoksulluk ve engellilik savunmasızlığı artırmaktadır. Çünkü engellere yoksulluk da eklenince okula devam etme, herhangi bir işte çalışma olanağı bulabilme, sağlık hizmetlerine erişebilme gibi pek çok olanaklara ulaşabilme şansı azalmaktadır İNSAN HAKLARI İHLALİ OLARAK YOKSULLUK Birleşmiş Milletler’in de belirttiği gibi doğum oranı, mülk, etnisite, ırk, renk ve inançları nedeni ile özellikle yoksulların ayrımcılığa maruz kalma ve sosyal savunmasız koşullarda yaşama riski fazla olduğu için insan hakları ihlallerinin yoksulluk bağlamında tartışılması kaçınılmaz olmaktadır Yoksulluğu engellemek/azaltmak için insan hakları temelli yaklaşımın temel aldığı ilke ve değerler aşağıda yer almaktadır Ayrımcılık yapılmaması, evrensellik ve incinebilir gruplara dikkat edilmesi Katılımcılık, yetkilendirme, şeffaflık ve hesap verebilirlik Bölünmezlik ve birbirine bağlılık Bu anlamda yoksulluğu önlemek/azaltmak üzere; gerçekleştirmeye duyarlı hâle getirilmesi, gerekmektedir