·w 8 Hft.ZiR/1~r 1992 ···.·®··· \:. . . ' ~- . ATA TÜRK~. ÜNİVERSİTESİ İLAH1YAT FAKÜLTESi DERGiSi 8. Sayı ' ~ Atatürk Üniversitesi Basımevi _:.ERZURUM, 1988 .. ı 1 ır .. f'' Sünnetin Geeillişte ve Günümüzde İlımali Meselesi Dr. M. Mustafa el-A'zami'den Yrd. D,oç. Dr. Abdullah Aydınlı Fitnenin Tarihi, Sünnet ve Eski inkarcıları Bir kimsenin, Hz. Peygamber'in (s.a.s.) sünnetini terkedip sadece Kur'an'a mümkün olmadığı gibi, İslami öğretilere bağlılık iddiasıyla ,Hz. Peygamber'in süİmetinin delilliğini (hüccet oluşunu) in)dr etmesin-in bağdaşması da , mümkün değildir. Fakat bazı insanlara işler, hatta bunlarm apaçık olanları, , kimi zaman gizli kalmaktadır. Hz. J?eygamberin sünneti _karşısında da durum böyle olmuştur. dayanması Sababe zamanında bulunmuştu: .· onun teşrii (kanun koymalda ilgili) · değetini anlamayanlar Hasan (Basri) der ki; bir ara İmra~ b. Husayn, Peygamberimizin (s.~.s) sünnetinden bahsediyordu. Adamin biri ona şöyle dedi: "Ebu Nuceyd! Bize Kuı·'an-' dan bahset!". İmran ona şöyle cevap verdi: "Sen ve arkadaşların 'Kur'an'ı oku- · yorsunuz. Bana namazdan, içindekilerden, sınırlarından. hasedebilir misin? Bana altının, devenin, sığırın ve muhtelif malların zekatmd::m bahsedebilir misin? Fakat sen yok iken ben şahit olmuştum" ı. Sonra şöyle dedi: "Resullullı.ı.h (s.a.s.) zekat hususunda bize şöyle şöyle farz kıldı~'. Bunun üzerine adam; "Beni ilıya ettin. Allah da seni ihya etsin!'' dedi.· Hasan der ki; ';Bu adam, sonunda- müslümanların fakihlerinden .oldu'' 2 Öyle. görünüyor Id bu çeşitten bir anlaşılmazlık, bütün meseleleri sadece Kuran'da araştırmaya giriştiğinde Ümeyye b. Halid için söz ·konusu oldu ve Abdiilah b. Ömer' e şöyle dedi: "Biz haz2.rda (muldnı' iken) kılman namazı ve korku namazını Kur'an'da buluyoruz, seferde kılına~ namazı Kur'an'da bulmux Bu yazı, müellifin "Dirasat fi'I-Hadisi'n-Nebevi ve Tarihi Tedvinih (Beyri'ıt, 1400/1980,1/ 21-41 isimli es~rinden tercüme edilmiştir. · ı. Buradan, itiraz eder zatın sahabi olmadığı_ anlaşılıyor. 2. el-Müstedrek, el-Hakim, 1/109-110. Özetle bir ·benzeri: el-K.ifi'ıye, el-Hatibu'I-Bağdadi, 15. 281 yoruz?'. Bunun üzerine Abdullah şöyle dedi "Kardeşimin oğlu! Biz hiçbir şey . bilmez bir ·halde bulunuyorken Allah bize Hz. Muhammed'i (s.a.s.) gönderdi. Binaenaleyh,. Hz. Muharbniedin (s.a,s.) ·yaptığını gördüğümüz gibi yaparız" ı. Muhtemeldir Id zamanın ilerlemesiyle, müşkillerini sadece Kur'an'ın ışı- . kimselerin sayısı artmış, nihayet EyYfıb es-Sahtiyani (68-131 h.) şöyle deıniştir: "Adama sünneti anlattığın za~an; 'Bunu bırak da bize Kur' an'. dan bahset!" derse bil ki o sapık ve saptırıcıdır"2 .. ğında araştıran ·. Biraz önce zikredilen kimseler, öyle görünüyor ki herhangi. bir grubu veya bir yönelişi temsil etmiyorlardı. Bilakis onlar ferdi durumlardı ve muhtemelen sayıları zamanla artmiştı. herh~ngi müşterek . Burada dikkat çekici başka bir nokta var. Bu da şudur: Bu yöneliş, bütün müslüman bölgelerde yaygın değildi. Aksine bu; ekseriya Iİ:akt'a özellikle görüldü. Çünkü imran b. Husayn, -İbn Hibban'ın zikrettiği gibi3- Basra'daydı. Ayni şekilde Eyyfıb es-Sahtiyani de Basra'lıdır4. Öyle görünüyor Id ekseriya İmam Şafii'nin zikrettiği, sünnetin delilliğini inkar edenler de aynı şekilde Basra'lıdır5. Bu tarihi metinlerio ışığında bu yönelişin sadece Irak'da yayılma ortamı bulduğunu . söylemek milinkündür. Sünetin Terkedilmesinde Bir Gelişme Sahiibe asrında Hz. Peygamber'in sünnetinin değerini anlı;ı.mayan bazı şahısgördük, fakat, daha önce söylediğimiz gibi, bu olaylar ferdi idi. Soııra işler değişti. ikinci asrın sonundan biraz önce, teşri kaynağı olarak sünnetin delilliğini İnl(ar eden bir grupla 6 mütevatir alınayanın delilliğini inkar eden diğer bir grup görüldü 7. ları Hariciler, Mü'tezile, Şia ve. Hz. Peygamber'in Sünneti Karşısindaki Durumlan Hariciler ve Sünnet Hariciler, Hz. Peygamberin sünnetini kabfıl eder ve ona İslam teşriinin temel bir kaynağı olarak inanırlar, Şu kadar var Id onlardan, özellilde "hakem" meselesinden soııra, bazı sahilbilerin rivayet ettiklerini reddettikleri nakledilıniştir. ı. el-Müstedrek, 1/258. MüellifHakim;"Ravileri sıkadır, Medine'lidirler.'demiş, Zehebi de onun · görüşünü benimsemiştir. 2. el~Kifaye, s. 16. 3. Meşahiru Ulemai'l-Emsar, s. 3~. 4. Meşahiru Ulemai'l-Emsar, s. 150. 5. Bkz. es-Sünne ve Mekanetuha, s. 160. (6) Bkz. el-Ümm, 7/250. Şafii burada şöyle der: "Bütün haberleri reddeden grubun görüşünü aniatma babı . (7) Bkz. el-Ümm, 7/254. "Bilhassa haber-i. vahidi redd~deıılerin gğrüşüı:ıü anla,~ı;na,. babi, 282 Prof. es-Siba'i şöyl_e der: "Muhtelif gruplarıyla Hil.ridler fitne öncesi bütiin sahabileri "adil'' sayar, sonra Hz. Ali'yi,. Hz. Osman'ı, Cemel savaşına katılan ları, ild hakeriıi, hakem tayinine razı olanları, ild hakemi veyabirini doğrulayarn tekfir ederler. Bu sebeble, ''fitne"den sorira sahabenin ileri gelenlerinin hadislerini; hakem tayinine razı oldukları, iddialarınca, zulüm önderlerine uydukları. · binaenaleyh, güvenlerine layık, olmadıkları için reddetmişlerdir"I. Fakat bu söz, araştırma yı gerektirmektedir. Şüphesizdir ki Haricilerin kitapları, mezheplerinin yok oluşuyla birlikte ortadan kalkmıştır, İbadiye hariç. Bunlar Haricilerden bir gruptur2. Kitaplarına başvurduğumuzda onların Hz. Peygamber'in hadislerini kabfıl ettiklerini, Hz. Ali, Hz. Osman, Hz. Aişe, Ebu Hureyre, Enes b. Malik ve diğerlerinden (Allah'ın rizası hepsinin üzerine olsun!) rivayette bulunduklarım görürüz3. Haber-i belli rından alıadı kabfıl etmelerine gelince, bu usul-i fıkh kon~sunda yazdıkla~ olmaktadır. es-Salinıi şöyle der: "Haber-i ahad kıyasla çatıştığı zaman hangisinin diğe­ rinden öne alınacağı konusuda fark.İı görüşler vardır. Müellif bunlardan üçünü zikretmiştir. "Bunlardan biri -ki o taraftarlarımı:iın (ashabımızın) çoğıınun, keIamcıların ve biZim gruptan bütün fakibierin görüşüdür.- haberin kıyasa tercih edilmesidir. Bundan dolayı onunla amel etme kıyasla amel etmekten daha uygun olur"4. Buradan şu ortaya ·çıkar ki Harkilerin hepsinin hakem tayininden önce veya sonra sahabenin rivayet ettiklerini reddettiklerini mutlak olarak (bir sınır­ lama yapmaksızın) söylemek caiz olmaz. Mu'tezile ve Sünnet · Şeyh el-Hudari, eş-Şafii'nin yazdıldarmdan5 -es-Sibal'i de bu görüşe meyleder6. bütün habe.Fleri (hadisleri) reddeden fırkanın mu'tezile olduğu neticesine varmıştı. Gerçek şu ki, mu'tezilenin sünnet karşısındaki durumu hakkında, aliınlerin nakilleri -es-Siba'i'nin dediği gibi- çelişmektedir: "Onlar, mütevatir ve ahad kı­ sıınlarıyla sünnetin delilliği görüşünü beniiriserne konusunda cunıhfırla beraber midirler? Yoksa her iki kısmıyla onun delilliğini inkar mı etmektedirler? yahut mütevatirin delil oluşunu benimseyip haber-i alıadın delilliğini"red mi ediyorlar?"?. 1. es-Sünne ve Mekanetuha, s. 23. et-Tebsir, s. 46~56. müeİlifbu kitapta şöyle yazar: Hariciler20 grup tur, İbadiyye, biınlardandır. 2. 3. 4. 5. 6. Msi. Bkz. Musnedu'r-Rebi' b. Habib Talatu'ş-Şems, 2/20. Tarihu't-Teşri'i'l-İslami; s. 185. · es-Sünne ve mekanetuha, s. 160. 1. es-Süni:ıe ve Mekanetüha, s. 202. el-Feralıidi, 28~ es-Siba'i; el-Aıp.idi; İbn Hazm ve İbnu'l-Kayyim'qen bazı nakiller kaydetmiş, soma şöyle demişti: "Bu nakiller, gördüğün gibi, çelişkilidirler, bize bu konuda : doğru bir hüküm vermemektedirler" ı. Bağdadi'nin . Sonra, nakletmişti ki el-Fark Beyne'l-Firak'ından en-Nazzam'ın görüşünü muhtevası şudur: O, Hz. "Reygamber'in (s.a.s.) mucizelerini inkar ediyordu. İcma ve kıyasın delilliğini inkar etmişti. . . Zarfiri ilmi gerektirmeyen haberlerden olan delili inkar etmişti. es-Siba'f daha sonra, mu'tezilenin ekserisinin, en-Nazzam'ın kafir. sayılması konusunda gqrüşbirliğinde oldugunu kaydetti2. el-Hayyatu;l-Mu'tezili;nin naklettiği üzere, İbni.ı'r~Rayendi', İbrapim im:Nazzam'ı; ''O kafir biiinin haberinin bil~ gerektirdiğiiıi ve, haberi, duyu organlarıyla algılanır bir madde olduğunda bunun, Hz. Peygamber'in (s.a.s.) verdiği haber mertetesinde olduğunu iddia ediyordu." diyerek itühüm ederken el-J{::ı.y­ yat; "Bu da İbrahim aleyhine bir yalandır. İbrahim nazarında hiç kimsenin ha:. beri: Allah'ın haberiyle Resfı.lü'ünün haberine denk değidi." diyerek bunu red~ deder3. Basra'lı Ebu'l-Huseyn el-Iviu'tezili', usUl-i. fıkıhla ilgili el-Mu'temed isimli · kitabında şöyle bir bölüm açar: "Haber-i vahidin bilgi gerektirmeyeceğine dair qöliim: Alinilerin çoğu onun bilgi gerektirmeyeceği, diğerleri gerektireceği göruşün­ dedir. Bunlar ihtilafa düşmüş ve neticede ehl-i zahirden hiçbir grup, haberle beraber bilginin karlnesinin (belirtisini:n) bulunmasını şart koşmamışlardır. Ebfı İshak en-Nazzam, haberin bilgiyi gerektirmesinde bazı belirtilerin onunla beraber bulun~asını ş"art koŞtu. Bunu mütevatir haberde de şart koştu~iı söylenir. Buna· da, evinde kedisinden başka hiçbir hasta bulunmadığını bilmelde beraber evinden ağıt sesleri duyuyor, kapısında cenaze görüyor iken Zeyd'in ölümünden "haber" dar edilişimizi örnek göstermişti 4. ı Aynı şekilde, Ebu'l-Huseyn el-Mu'tezili, kitabında, ·'haber-i alıadlarla ibadet emrinin gelişinin c.aizliği bölümi.i", "haber-i vahidle ibadet etme hakkında bölüm" gibi diğer bölümler açmıştırs. Bu nakiller, mu'tezilenin, Hz. Peygamber'in hadislerini kabul ettiklerine dair görüşleri hakkında bize açık bir fikir vermektedir. en-Nazzam~dan nakledil~n1 1. a,ge.e., s. 203. 2. a.g.e; 3. el-Intisar, s.. 45-__ . 4. el-Mu'terrıed, s.5. · 5. Bkz. s. 572 ve 583. 284 ll ler· çelişkilidir. Eğer· sünneti kabul etmediği kesinlik kazanırs~ bu onun şahsi görüşü olur ve bu konuda o, mu'tezilenin. ileri gelenlerini temsil etmez. Nice muhaddis kadercililde (mu'tezili oluşla) suçlanımştırı. Peki, bunlar Hz. Peygamber'in hadislerini kabul etmiyordularsa niçin, kendilerine göre hiçbir kıymeti olmayan bir şey uğruna kendilerini yoruyor,ömürlerini tüketiyorladı? .. · Bu delillerden sonra ·şu· görüşe· meylediyoruz: Mti'tezile, Fiz. Peygamber'in hadislerini kabili etme hususunda ·üm~etin· ileri gelenleiiyle aynı görüştedirler .. Bazan, nazarıyyelerinin önünde ·engel olduğunu gördüklerinde bazı hadislerin . sahlhliğine itiraz ·etmiŞlerdi: Fakat badisieri toptan inidir g9rüşleri yoktu. · Şi' a ve Sünnet Şi'llere gelince onlar, birbirlerini kafirlikle suçlayan birçok gruba ayrılımŞ­ lardır2 .. Bugün İslam dünyasında bulunanların çoğu İsna Aşeriyye'den ·(Oniki İmam Yanlıları) olup Hz. Peygamber'in sünnetini kabili etinektedirler3. Fakat sünnetin ihtilil.f vardır. kendisinlıı tesbit edilmesi konusunçla bizimle onlar arasında Onlar, sayıları 3 ila· 11 arasında değişen birkaç şahsın dışında 4, Hz. Peygamber'in . (s.a.s.) vefatından sonraki sahabenin tamami haklun da irtidat hükmü vermektedirlet. Bunun için bu sahabilerden (Allah'm rızas1 hepsinin üzerine olsun!) rivayet edilen hadisleri kabul etmezler. Bilakis, kendilerine göre, sadece ehl-i beytten nakledilen rivayetlere güvenmektedirler. Sözün özü: I$liim ümmeti, ilk zamanlardan bugüne kadar, Hz. Peygamber'in sünnetinin kabul edilmesi ve onun teşri (kanun koyma) kaynağı olduğu hususunda görüşbirliğine varımştır. Sünnet Müslümanlaıı da bağlıyıcidır. Eski~en, Hz.. Peygamber'in sünnetine itiraz eden bazı şahıslar veya bazı gruplar görülmüştü. Fakat bunlar ikinci asrın veya eri fazla ü.çüncü asrın .biti. pıiyle sona ermişler, varlikları kalmamıştı. Bu Jitne, birazdan göreceğimiz gibi batı sömürgeciliğinin etkisiyle geçen asır içinde bir defa daha üyandı: Sünıi~t ve Yeni İnkaredarı Fitnenhı Tarihi Tarih bize, ikinci asırdan sonra, İslam dinine mensup olup da Hz. Peygam~ ber'in sünnetini ihmal eden fertlerden veya gruplarda bahsetniez. ikinci asırda 1. ·Bkz. Tabakatu'l-Mu·tezile, Ahmed b. Yahya e1-Murteda, s. 133-140. Yine de bu müellifin sözlerini ihtiyatla kab~İ etmemiz icab etmektedir. Buna rağmen onda işe yarar çok şey bulunur. 2. Bkz. Firaku'ş'Şi'a, en-Nevbahtt. · 3. · Küieyni'nin el-Kafi'si vb~ gibi hadise dair kitaplarına bkz. . 4. Bkz. Ricalu'l-Keşşi, s. 12-13. 285 buna çağrıda .bulunanlara gelince onlar tarihe mal olmuşlardı. Bundan sonra durum, yaklaşık olarak ( 1 asır bu şekilde devam etti. Zaman değişti, müslümanların iktidarı kayboldu. Sömürge ve köleleştirme dönemi geldi. Sömürgeciler de, İslam'ın dayanaklarını silipsüpürrnek için iğrenç düşüncelerini yaymaya başladılar .. Bu şartlarda Irak'da sünneti terketmeye çağrida bulunanlar görüldü-ı. -- · Mısır'da ise, bu fitne, şayet Ebu Reyye'nin zikredip.çıkar~ğı netice doğruysa,. Muhammed Abduh döneınİnden başlar. Ebu Reyye şöyle der: "Üstad İmam Muhammed Abdulı (Allah ondan razı olsun!) şöyle dedi: "Müslümanların bu asırda Kur'an'dan başka önderi yoktur.· Gerçek İslam. da, fitnelerin zuhı1rundan önce ilk devrin yaşadığı İslam'.dır". · . "Allalı rahmet eylesin. Abdulı yine şöyle demişti.: "Bu kitaplar (yani, dipnotta zikredildiği üzere, Ezher ve benzeri yerlerde okutulan kiptaplar) bu -ümmetin içinde var oldukça onun ayağa kalkması mün:ı1.'iin değildir. Ayağa da ancak birinci asırda bulunan ruhla -ki, o Kur'an;dan ibareJ:tir.- kalkacaktır. Kur'an dışındaki her şey, onunla ilim ve amel arasına giren bir perdedir"2. Sonra bu yolu; el-Meniir dergisinde "İslam sadece Kur'an'dan ibarettir." iki makele3 yazıp Kur'an ayetlerinden, kendi iddiasına göre, Hz. Peygam-. her'in sünnetine ihtiyaç olmadığına deliller getirmek suretiyle Dr. Tevfik Sıdki takip etti. başlıklı Reşid Rıza da Dr. Tevfik Sıdki'niın makalesine ekiediği notunda şöyle de- ınişti: "Bu hususta münakaşa konusu diğer bir meseie kaldı. O da şu: hadisler .-ki oıilara sözlü sünnet isınini verirler-. özellikle ilk dönemde tartışmasız ve ihti- liifsız, arnelle (yapılarak) benimsenıniş .sÜnnetler değilseler de din, şeriat ve umfımi ınidirler? Evet· dersek karşımıza çıkacak en büyük Şübhe, Hz. Peygamber'in, Kur'an'dan başka, kendisinden bir şeyin yazılmasını yasaklaması, sahilbenin hadis yazmaması, alimlerinin ve, halifeler gibi önderleriİıin hadis rivayetine ilgi göstermeme_leridir. Aksine, bu_ konuda bir şey yazmadan önce meseleyi görüşürken Dr. Sıdki'ya söylediğiıniz gibi, on:Iardan, hadis rivayetinden kaçındıkları nakledilıniştir" 4. Seyyid Reşid Rıza, Dr. Tevfik Sıdki'yı, yazılarıyla büyük ölçüde desteldemiştir Zira o, Hz. Peygamber'in hadislerini mütevatir olan ve mütevatir- olmayan diye iki kısma ayırmıştı .. Reşid Rıza, namazın rekatİarımn sayısı, oruç vb. şeyler gibi bize tevatürle nakledilen haberlerin kabul edilmesinin vacio olduğu görüşiindeydi. Ob~n:I~ra. ,;ed-:Dl~u'l-Amm: Genel Ola~ Din" !~ınici ~erly<:?r~u.Biz:e!J~. -şel<jİ~~-1. 2. 3. 4. Sünnet Ki Aii:ı.i Haysiyyet, s. 16. Adva' ale's-Sünne, s. 405-406. Mecelletu'l-Menar, 9. yıl, sayı: 7, 12; Mecelletu'l-Menar, 9/929-930. 286 nakledilmeyenler ise "Din Hass: "Özel Olan Din'' dir. :Bunları kabul etmeye mecbur değiliz. Reşid Rlza, hadis yazmaktan kaçınma ile ilgili haberler naklettikden sonra şöyle der: "Hz. Ebu Bekir'in yazdıklarını yakması, sahabenin (yazdığı) sahlfelerden hiçbir şeyin tabiuna ulaşmamış olması, tabiünun, neşretmek gayesiyle hadisleri, ancak idarecilerin emriyle tedvin etmiş olmaları gibi, İbn Abdilberr'in .zikretdği her şey ve başkalarrnın rivayet etıniş olduğu benzerleri, sahabe ve tabiunun bir şeyi ezberlemek için yazdikları sonra onu imha ettiideri hususunda söylenenleri deteklemektedir. Buna, sahabenin büyüiderinin hadis rivayeti konusundaki isteksizlikleri, .. aksine ondan kaçınınaları hatta onu yasaldamaları ile ilgili haberleri eklersen, nazarında, onların bütün hadislerin, Kuran. gibi genel ve sürekli olan bir din olmasını istemeıniş ölduldarı görüşü ağır basar" ı. Öyle görünüyor ki o, rahmetli Prof. Mustafa es-Siba'i'nin bize hatırlattığı gibi, ömrünün sonunda bu tavrından vazgeçınişti. Sonra Ahmet Emin 1929 yılİnda Fecru'l-İslam isiınli kitabını yayınladı ve onda, Hz. Peygamber'in.sünneti ile ilgili bir bölüm yazarak hak ile batılı birbirine karıştırdı ve, öHliıccye kad:ır görüşlerinden ayrılmadı2. Büyi.ik teessüfle söyleye· lim ki o ilme de bağlı kalmaz, bilakis ilmi objektiflik içinde şübheyi diriltir. Sonra İsmail Edhem h. 1353 yılında sünnetin tarihi ile ilgili bir kitapcık yaO şöyle der: Mevcut hadisleri,ıı hatta Sahllıan'dakilerin bile "asılları vı dayanakları sağlam değildir. Bilakis şübhelidirler ve üzerlerinde uydurma vasf hakimdir', 3. yınlandı. İsmail Edheın, kitabının etrafında gürültü kopunca el-Feth dergisinde bİ makale rieşredip, söyledilderine büyük edebiyatçı ve aliınlerden bir grubun mu varakat ettiğini bildirmiş ve, kendisine bir melctub' yazıp göndermesi sebebiyle bunlardan Prof. Ahmed Emin'in isınini zikretınişti. Ahmed Emin onu tekzil etmedi. Aksine bazı dergilerde, arkadaşına yapılanlara üzüldüğünü belirten yazı lar yazdı ve biı hareketi, düşünce özgürlüğüne kıi.rşı bir savaş ve ilmi ataştırmala yolunda bir engel olarak değerlendirdi4. Bunlardan sonra sancağı' Ebu Reyye aldı ve "araştırmasının" neticesir "Adva' ale's-Sünneti'l-Muhamınediyye'.' isiınli ldtabında yayınladı. Aslında o ne yeni bir dşünce ne de yeni bir delil getirmedi. Bilakis İsma Edlıem, Vardığı Tevfik Sıdki ve Reşid Rlza'dan herb~inin neticede .o, es-Seyyid Reşid Rıza'nın .sahip söylediğini olduğu bir araya getird görüşten uzakta ka 1. a.g.e., İ0/511. 2. Ahmed Emin'in 2. baskıya yazdığı önsöze bkz. Zira o orada şöyle demişti: "Bu kitabın 1 rinci baskısı 1929 yılının başlarına doğru çıkmıştı". Şimdi önümde 1969 yılında basılmış 1 baskı var. Bunda da bu karıŞtırma mevcuttur: 3. es-Sünnetü ve Mekanetüh~, s. 213. 4. es-Sünnetü ve Mekanetüha, s. 214. 2: maz, · aksine ietihad açıklar: iddiasıyla beraber onu taklid eder ve sünnet. kelimesini. şöyle · "O gün (yani Hz. Peygamber'in (s.a.s.} sünnet olarak biliniyorpu"!. zamanında) sünnet yalnız arnelir. · Ona göre ·a~eli sünnetkavramina gelince bu, Adva' isimli kitabinda yazdığı· gibi, mütevatir arneli sünrietdir: "Resülün mütevatir sünnetlerini -ki bunlar arneli 'sünnetlerdir.-, ilk dönem rı;ıüslümanlarınn oybirliği (icma) ettiği ve, yanlarında zarfiri olarak bilinen hususları; işte bütün bunları hiç ldmse te'vil veya ictihacUa . inkar veya reddGdemez. Bilinen namazın beş olması, her rekatın kıyam, Kur'an kıraatı, rukü, iki.secde ihtiva etmesi vs. gibi Resul'ün (s.a.s.) zamamndan bu güne kadar tatbikatla bilinen hususlar. örnek verilebilıİ. İşte bunlar ResUl'ün sünnetidir. Bunun (yarii sünetin), hadisleri ihtiva eden şeylere genelleştirilmesi sonradan · çıkan bir ıs~ılahtır" ı. Ahadın hadisleri (hfl.ber-i ah~d) ile ilgili olarak da şÖyle der: "Kimin yanında bunlardan bir şey, rivayet ve delilJet bakımından sahihlik kazanırsa onunla amel eder. Fakat bunlar, onları ya~a olarak kabu1 edeni taklld ederek, .ümmetin mecbur edileceği genel yasa yapılamaz"3. ilind Diyarı _İngilizler, geçen asirda Hindistan'ı tamamıyla sömürgeleştirmişti. Müslüma~­ lar orayı sömürgecilerin elinden kurtarmaya giriştiklerinde bu maksad !çin· ci~ had ilan ettiler. Her ne kadar onlar İngilizlere karşı savaşlarında başarısız olmuş-· . larsa da şu kadar var ki sömürgeciler~ kılıçla cihad (silahlı cihad) ruhunun tehlikesini farkettiler. B~ınun için, silahlı cihil.dıinkar eden '~müslümanların ıiliınleri'n­ den bir grup oluşturdular. Bu (ir.klr) da cıhil.d hadislerine itirazla oldu. Cerağ Ali ve, yalaricı_peygamber Mirza Gı.ilamAhmed el-Kadyan1 buek.olün reisierinden idiler. Aynı şekilde· yenilgi ~fıhu • Seyyid Ahmed .Han, Abdullah el-Cekrfilevf( ?) Ahİı:ıeduddiıi el-Emritseri ve diğ~rlerini yetiştirdi. Nihayet; müşahede ·edilir bir. faaliyet gösteren Gulam Ahmed Perviz geldi 4 ve aylık bir dergi çıkardığı gibi "'Elılu'l-Kur'an" adıyla bir cemiyet de kurdu ve bu istikamette birçok kitap yayınlad!. Gulam Ahmed Perviz ictihil.d ve ni.üstakıllik iddiasıyla beraber· Tevfik Sıdki'yı ta~amen taklid eder. Çünkü o, had1slerin herhangi bir teşri edeğerinin olmasım tamamen inkar eder. O sadece haber-i ahildları reddetmez, bunun da ı. Adva', s. 404. · 2. a.g.e., s. 406-407. 3. a.g.e., s. 407. 4. el-Mevdudi, Sünnet Ki Aini Haysiyyet, s, 16. 288 · - - - - · -·---···- ötesinde beş vakit namaz, namazın rekatları, şekli ve buna benzer şeyler gibi tevatür yoiuyla bize naldedilenleri de reddeder ve şöyle .eder: Kur'an bize sadece namazı dosdoğru kılniayı emrediyor. Namazın İlasıl kılınacaiÜ ise devlet başkaruna bırakılmış bir iştir. O bunu danışmalarına danışarak zaman ve me. kana göre belirler ı. Bu, Tevfik Sıdki'nin; "İslam sadece· Kur'an'dan ibarettir." makalesinde açıkladığ~. görüştür. Fakat Sıdld soı::ıralar_ı bundan vazgeçmişti. ·Sözün Özü İkinci asırda çok az insan, Hz. Peygamber'in sünnetiniiJ. deliiıi~ni. ve teşri de~erini inkar etınişti. Bunun kaynağı cahillikti. Aynı şekilde, sünnetin mi.itevil.- tir olmayanını inkar eden diğer bir grup göri.ilmüştü. İkinci asırdan . sonra bu fitneye son verildi. Sonra bu fitne, belld batı sömü~­ geciÜğinin etkisiyle, yeniden ayağa kalktı ve, bazı insanlar. sadece cilıiid hadislerini bu a:t;ada diğer bazıları, Hz. Peygamber'in bütün hadislerini, ınütevil.tirini, ıneşliürunu, alıadını toptan ink~r ettiler. . . . Her lıalükarda, hadisi terketmedeki yeni yönelişler ikinci asrın yönelişlerin­ den dışançıkmamakta ve bu sonucuların ileri sürdüideri deliller selefierinin ileri sürdükleri deliilere hiç bir ·şey katrıiamaktadır. Bu gece dünkÜ geceye ne kadar be~zemekte! Sünnetin Eski ~e .Yeni İnk!ircılarınıri DeliUeri Yukarıda,, sünnetin delilliğini inkar etmenin niazide, ·onun dindeki yerını bilmeyen veya onun bir kısmının delilliğini kabfrl edip diğerininkini kabul etmeyen. ~ahıslat nezdinde. bir evveliy:yatının olduğunu, bu grupların umfımen yok olup gittiğini, nihayet; büyük bir esasını -ki o Hz. Peygammeber'in .sünnetidir.yıkmak suretiyle İslam'ı silip süpürrnek için sömürgeciliği~, maddi ve manevi desteğiyle beslediği yeni yetmenin büyüdüğünü gördük. Bu hedef, sadece · Kur'an'ı kabul etmeyi iddia eden d~rnekte, "Cema'atu · Elıli'l-Kur'an"da açıkça ortaya çıkar. Çünkü o, Kur'an'ı sünnetten ayırdığı zaman onunla istediği gibi eğienebilecektir. Bu grupların ortaya çıktığı bu değişik devrelerde, onların dayandıkları bazı delillerinin· olduğunu görmekteyiz. Bu delillerden bazısı, sözkonusu toplulukh~.tdan bir (etken) teşldl kısmının ileri sürdüğü delillerin yanında, eder. Bu "kuvvetli'~ delillerden bazısını, redeceğiz. ı. Az sonra görüşünün tafslHl.tım göreceğiz. aralarında ınünakaşa ortak bir amil etmek için zik- . Birinci Delil Derler ki; ·dinin _kat' i olması _gerekir. Sünneti kabtıl etm~ durumunda din böyle kalmaz. Aşağidaki ayetler Kur'an'ın kat'iliğini gösterir ve ondan zan ve şübheyi hertaraf eder. Allah Teala buyurur ki: "Elif, Lam, Mim. Bu o kitabdır Id kendisinde hiç . yokdur." (Bakara,!). "Sana vahyettiğimiz kitab hakıykatınta kenclisidir" (Fatır, 31). şübhe Olılar derler ki; siz hadislerin ya mütevatir ya da ahad olduklarını iddia ediyorsunuz. Mütevatirler birkaç hallisi geçmez. Geri kalalıların ise hepsi ah§.ddır. Olılar da _sizin gôrüşünüze göre· zan ifade ederler. Din, Kitab (Kur'an) ve sünnette olalıların toplaını ise buna göre o zannl olur. Zira kat'i ve zanninin toplaını zannldir. Ki:ır'an-ı Kerim zanna uyalıları tenkld etmektedir. Allah Teala zanna uyalıların ayıplarını ortaya dökerek şöyle buyurur: "Onların çoğu zandan başkasına tabi' olmaz. Hakıykatde zan ise hakdau · hiç bir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki Allah, olılar ne işlerse leemaliyle bilendir" · · (Yunus 36). "Siz (kuru) bir zandan başka (bir şeye) uymuyorsunuz ve siz yalan söyleyenlerden gayri kimseler değilsiniz" (En'am, 148). "Kuruntu (zan) ise, şübhesiz, hakdan hiç ·bir şeyi ifade etmez" '(Necm, 28). "Senin için hakkında bir bilgi haas~ olmayan şey'in ardına düşme" (İsra',36). Şu halde Kur'an, yakini (kesin olan bilgiyi) terkedip zanni olanın peşinde giden kimseleri ayıplayıp telıldd etmektedir. Mademki hadisler zanru bilgi vermektedirler, bundan dolayı oruara itimad etmek mümkün değildir. Bu durumda din de sadece Kur'an olarak kalır. Bu delille ve ayet-i kerimelerin tamamı veya baZısıyla, eskiden, bütün haberleri (hadisleri) reddeden gruplardan her biril, son asırlarda da Tevfik Sıdld2 ye Ehlu'l-Kur'an3 kendilerine delil getirmişlerdir.· İkinci Deill A11ah'ın şeriatında Allah ..:Teala (En'am, 38). şöyle Kur'an'dan başka herhangi bir buyurur: "Biz o kitabda hiç bir ....... 1 ı. el-ümm; 7/250. 2. el-Menar, 9/912-913. 3. Makam-ı Hadis s. 4-6. 290 şey şeyi kabUl edilmez. eksik bırakmadık" kur;an;ın, açıkianmaya li:ıt!yacı o1duğunu s<Mediği!:ı:ılz zaman bu K.ur;an'ı açıkça yalaıiıamak, Kur'an'ın, içindeki herhangi bir işte noksanlık veya fazlalık olmadİğım belirten İndiricisi Zat'ı tekzib etmek olur. Bunun için Allah'ın şeria­ tinde. ·sunnet veya hadis gibi başka bir şeyden yardım isternek mümkün değildir. Yukarıdaki Sıdkil ayetle Dr. Tevfik ve Ebfı Reyyez istidlal etmişlerdi. Üçüncü Delil Kur'an açıklanmaya muhtaç değildir. Bilakis o her şeyin açıklayıcısıdır. . . Allah Teil.la şöyle bu}rurur: "Sana (bu) kitabı her şeyin apaçık bir beyarn olmak üzere peyderpey indirdik" (Nahl, 89). "Size kitabı açıklanmış olarak indiren O'dur" (En'am, 114). Bu ayetlerle; sünnetin delilliğini eskiden ve son zamanlarda inkar edenlerle Kur'an'ni o.na mubtac olmadığım zira onda her şeyin açıklamasının bulunduğunu iddia eden birçok kimse istidlal etmiştir. Bunlar arasında bütün hadisleri reddedenlerle3 Tevfik Sıdk14 ve Ebfı Reyyes vardır. Yokarıdaki Delilleri Takviye İç!n Öne Sürülen Diğer Bazı Deliller · Sünneti inkar edenler şöyle demişti:· Allah Teaiii'nın iradesi İslam teşriinin kaynağının sadece Kur'an olmasını gerektirdiği için kıyamet gününe kadar korunmasını garanti edip şöyle buyurdu: "Kur'an'ı biz indirdik, .biz. Onun koruyucu-ları da, şübbesiz ki biziz" (Hıcr,9). yazılmasına ·İlıtirnam göstermişti. Bundan dolayı Kendisine vabiy Resfılullah geldiği (s.a.s.) Kur'an'ın zaman, ister seferde olsun ister bazarda~ katipleri çağırırdı. Halbuki sünnet hakkında durum bunun aksineydi. Resfılullah (s.a.s.) badislerinin yazılmasını yasaklamıştı. Hatta bunun da ötesine giderek sahabenin yazdığı hadisleri yakmıştı. Aynı şekilde Hz. Ebfı Bekir de 1 yazmış olduğu hadis ·mecmfı~sını yakmıştı. Hz. Ömer ibnu'l-Hattab da etrafa,: yazdıklarının yakılmasını isteyen haberler göndermişti. Hz, Ömer, hadis rivayet ettiklerinden dolayı ba_zı sahil.blleri hapsetmiş bazılarını dövmüştü. Hz. Peygamber'in hadisleri dinin zarfiri parçaları iseler Nebi (s.a.s.) ve bulefa-yı raşidin bütün bunları niye yapmışlardı? ı. Mecelletu'l-Menar, 9/516. 2. Adva' ale's-Sünne, s. 404. 3. Bkz. el-Ürnm, 7/250. 4. Bkz. Mecelletu'l-Menar, 9/907. 5. Adva' ale'-Sünne, s. 404. 291 Bu· delillerin -hepsiyle veya bir kısmıyla Reşid Rıza ı, Tevfik Sıdki2, Ehı1 Reyye3 ve Pakistan'daki sünnet inkarcıları 4 istidlal etmislerdi. . ,_ Ehlu'l-Kur'an, yukarıdakilere şunu da ilave etmişlerdi: Sünnetin, gayrı-! . metluvv vahy olduğunu . söylemek mümkün değildir. Çünku böyle olsaydı, Allah Teaiii'nın kelamı muhafaza edildiği gibi o da muhafaza edilirdi. Allalı TeaHi" şöyle · buyurur: 'Kur'an'ı . biz indirdik, biz. Onun koruyucuları da, şhblıesiz ki biziz'" (Hıcr, 9). Bu, müslümanlara nüfUz eden bir yahudi d~şüncedir.. Kur'an sadece bir_ çeşit valıy tarif etmektedir. "Ehlu'l-Kur'an"derneğinin başkanı GuH\m Ahmed Perviz de şöyle der: Elle~ rimizde dolaşari hadis öbeklerine hatta, Bulıari'dekilere baktığımızda, bu hadis- . lerden bir kısnunın resı1lleri, peygamberleri ve İslam'ı karaladıklar!nı görür~z. s· Birleşme ye Ayrılma Noktaları Sünneti inkar edenlerin çoğu, Hz. Peygamber'in sünnetini delil olarak al-. mr,ma ile ilgili zikrettiğimiz deli1Jeri, açıkladığımız hücecetleri ve izah ettiğimiz. · yönelişi kabul et"mede ittifak etmişlerdi." Fakat, "Ehlu'l-Kur'an" hariç6 sünnetin ·eski ve yeni inkarcıları; namaz, namazın şekli, rekatları, zekat, hac ·ve müslümanların nesilden nesile tatbiki olarak naldettikleri, bunlarıı. benzer arneli (uygu- . lanialı) mütevatir sünneti kabu1 ediyorlardı. Ancak "Ehlu'l-Kur'an" bunun da ötesine gitti ve bu amel! mütevatir kısmın İslam'dan oluşunu inkar etti. Şöyle dediler: Kur'an cüzi işleri biZe çok az bir şekilde< bildirİniştir. Ekseri hallerde o, külli işleri ele almıştır. Mesela Allalı Teala namann kılınmasını ·emref_miş fakat mikdarını bize açıklamamıştır. Şayet Allah Teala onJarın İcıldıkları namazı kıl- . mamızı isteseydi, bir ilyette bunu; mesela öğle, ildndi ve yatsı dört, sabah iki, akşam üç rekat kılınız şeklinde zikrederdi. Bu tafsilitın, Kur'an'ın hacmını artı~a­ cağını söylemek mümkün değildir. Çünkü Kur'an-ı Kerim namazın kılın­ ması emrini birçok defa tekrar etmiştir. Bu sebeble,namazın kılınmasını bir veya iki def~ -zekretmekle )'etinniek mümkün olur sonra, .tekrarın yerine, namaz kı!manın tafsilatı bildirilebilirdi. Zekat ve, geri kalan.diğer ibadetler de böyledir7. . . . . . . . Yine onlar şöyle dediler: Hulefii-yı raşidin döneminden sonra bu güne kadar. müslümanların içine düştüğü temel hata, onların İ~lam'ı ve rtıbunu anlamamış oli. 1 ı. .Bkz. Adva', 46-50. 2; Mecelletu'l-Menar 9/911-913. 3. Bkz. Adva' aıe·s-Sünne, s. 46-50. · 4. Makam-ı Hadis, s: 6-18. 5. a.g.e., s. 313-327. 6. Dr, Tevfik Sıdki da onlardandı. Fakat sonraları görüşlerinden dönerek katıldı. Bkz. el-Menar, 10/140. . 7. Bkz. Makam-ı Hadis, s. 65~66; el-Menar, 9/517. 292 Reşid Rıza'nın fikrine .... :malarıdır. Zira İslam:. şfıraya dayalı sosyal bir .düzendir. Bundan dolayı külli .emirler vermekte, bunların tafs!Hitını ise; müslümanların, zaman ve mekana göre namazın usfılünÜ, zekatın oranını kararlaştıran şfıra medisine bırakmaküıdır. Hz. Ebfı Bekir, Hz. Ömer ve Hulefa-yı Raşidin'in anladığı, budur._ Bu yüzden· onlar sahabeyle İstişare ediyor, ilaveye ihtiyaç hissettiklerinde bunu ekliyor, değiştirmeye gere,k görmediklerinde olduğu gibi birakıyorlardıl. Şayet Hz. Peygamber'in (s.a.s.) sünneti; ebediyyen (uyulması gerekli) .bir şey olsaydı ResfıUullah (s.a.s.) bize muhakkak yazılı, hazır bir şey verirdi. . . "Allah'a itaat ediniz, Resfıl'e itaat ediniz!" ayetinin manası vefatından sonra Resfıl'ün sünnetine itaat ediniz demek değildir. Çünkü onun sünneti,özünde süreklilik ve kalıcılık unsuru. taşımamaktadır. BiHikis; "Resfıle_ it~at ediniz!"in mana;ı, Kur'an'ın irşad ettiği, götürdüğü, hayattayken Resfılün temsll ettiği2 . ve, peygamberlik metoduna göre halifeliğin kuru1ruasını ifade eden düzene itaat ediniz, demektir. Bu düzenin Bulefii-yı Ril.şidin dönemine kadar sürmesi, sonra, siyaset sahnesine Emevilcrin gelişiyle durunüm değişmesi, crado., dinle siyaset ıır::ı.sinca ayıncı bir sınırın meydana gelınesi ve, Resı1l'e itaatın ne demek olduğunun anla;.ıl­ maması sebebiyle insanlar hadisiere yöneldiler. Zira Kur'an'daki hükümler azdır. Hayatın ihtiyaçlar! ise _pek çoktur. Yeni meselelerde toplumun ihtiyaçlarını gidermek de, peygamberlik metodu üzerinde bulunan halifeliğin görevlerindendi. Fakat bu anlayıştaki devletin o~aması~ insanları badisi kabul etmeye sev ket. mişti. Hadis kitaplarınm-yetersizliği ·durumunda da hadfs uydurma işi kat kat artmıştı3. Buradan açıkça anlaşılmaktadır ki "Ehlu'l-Kur'an", bu sahada sünnet in- karcılarının hepsini geçmiş ve, daha önce inkarcıların hayal etmedikleri bir noktaya varmışlardı. · Sünnet İnldircılarına Cevab - Birinci Deli'le Cevab Sünnetin zannf olduğu, bizimse kesin.(yakin)·olana uyup zanna uymaktan gelince durum, ·aşağıdaki böyle değildir. kaçınınakla emrolunduğumuz şeklindeki itirazlarına sebebten dolayı . Kur'an-ı Kerim'in aslına aidiyetinin (sübfıtfuıun) kesinliğinde hiçbir şübhe yokdur~ Fakat delalet ettiği m§,nalar her yerde 'kesin değildir. Bıi manalardan birini tercih eden kimse, bu delaletin (mananın) kati, diğerlerinin geçersiz olduğunusöy- ~ L 2. 3. Makam-ı Makam-ı Makam-ı Hadis, s. 67-68. Hadis, s. 65. Hfl.clis, 68-70. Aynı şekilde bkz. el-Menar, 9/909. 293 leyemez. Aksine, önun delalet ettiği mıinıimn zaı:i.ni olduğuna :lnamr. Bu ciuru.mcia delaleti zanni' o~an şeye uyma meselesine gelir. iş, A.yetin Manası "Onların çoğu zandan başkasına tabi' olmaz. Hakıykatde zan ise hakdan hiç bir şeyin yerini tutmaz." ayetindeki "hakk" kavramı. Buradaki "hakk'ın manası "kesin olarak sabit olan iş"dir. "Yuğni" kelimesinin manası ı da "uzaklalaştırır" demektir. O zaman ayetin manası şöyle olur: Zan, kesin olarak sabit olan hakk dan hiçbir şey uzaklaştırniaz, reddetmez. Yani zan, kesinliğe muhalif değildir2. Fakat Hz. Peygamber'in sÜnnetini kabfıl etme konusunda durum böyle değildir Ebu'l-Huseyn el-Mu'tezjll, haber-i ahfid ile amel verdiği cevapta şöyle demişti: etırieye muhalif olanlara nBiz haber-i vahide göre amel etmekle, haber-i vahide uymaya delalet eden kesin delile uymaktayız"3. Gerçekte biz, hakim muhfilifolim zan ile amel etmiyoruz. Fakat biz zanna, Allah Teaiii'nın eınrettiği yerde uyuyoruz. eş-Şafii de, bütün haberleri (hadisleri) reddeden delil getirerek itiraz etmişti. hasmıp.a karşı şu şekilde Yakin (kesin bilgi)ye karşi zan ile hüküm verme hususunda sUnpet inkarcısı;. (yani kesiii delil) ile haram kılınan bir şeyi gayr-ı ihiita (yani zanrii delil) . ile helal sayman lıusunuda bir delil var mı?" diyerek Şafii'ye itiraz ettiğinde o "İlıata şöyle demişti: "- Evet. İnkarcı dedi ki: -Nedir o? Dedim ki: -Yammdaki şu adam hakkında ne dersin,. kanı ve malı. haram mıdır? -Evet, dedi. Dedim ki: -:-Şayet aleyhinde iki şahid; onun bir adam öldürüp malım aldığı, önünde olan 1J?.alın o mal olduğu şeklinde şahitlikte b ulunsa (ne yaparsın ?). Şöyle cevap verdi: -Kısas olarak onu öldürür, önündekimalım da lehine şahitlik edilen-(mak- tlilün) mirascılarına veririm. Dedim ki: -İki şahidin yalan ve hatalı şahitlik yapmaları mümkün müdür? ı. Ayette geçen ve, H.B. Çantay'ın "yerini tutriıaz." şeklinde. rnealini verdiği bu kelimenin manaJıirından biri de (olumsuzluk ekiyle beraber) "uzaklaştırrnaz, reddetmez.'~dir. Ayette . hangisinin maksud olduğu kesin değildir. Bu da, müellifin izahını te'y!d eden bir husustur. · 2~ Fazla tafsilat için bY.z. el-Enva ru'I-Kaşife, s. 243. 3. ei-Mu'temed, s. 605. 294 .-:< s_,.. -Evet, dedi. -Peki, dedim, ih§.ta. ile haram halde iki şahitle nasıl heHU sa ydın? kılınmış mal;ı, ihatalı olmadıklan kam ve · -Şahitliği kabul etmeide emrolundum ... "ı. Sözün Özü • Zanna uymakla yapılan i'tiraz, Hz. Peygamber'in hadisleriyle amel eden kimseler için, aşağıdaki sebeblerden dolayı sözkonusu olamaz._ 1. Çünkü haber-i aMdlar, zanni. de olsalar Kur'an'da da deHHet ettiği mana zanru olan ayetler vardır. Şu halde, zannllik bakımından biçbir fark yoktur. . - . . 2. Allah Teala;mn lanadığı şey, kati delile mukabil zanna uymaktır. Çunkü olan şey; sarih, sabit olan hakka muhalefet konusunda zanna uymaktır. Burac1a dı.irum böyle değildir. Bilakis biz zanna_; kendisine kesin bir emir, sarlh ve sabit ·bir hak muhiHif değilken, Allah'ın uyulma'>ını emrettiği yerde uyarız. kınanmış İkinci ve Üçüncü Delile Ce,;ab Sünnetin delilliğini eskiden ve son zamanlarda inkar edip sadece Kur'an-ı ile yetinmeye çağrıda bulunanların ileri sürdükleri delillerden anlaşılıyor ki onlar, Kur'an-ı Kerim'i inceleme konusunda yeterli bir zaman barcamaınışlardır. Keriıiı Bu gerçekdir. Çünkü onların ile_ri sürdükleri delillerin çoğu '.'Sana (bu) kitabı her şeyin apaçık bir beyarn olmak üzere peyderpey indirdik': (Nabl, 89) ayetine dayamyordu. Fakat bizzat Kur'an şöyle buyurur: "Biz sana da Kur'an'ı indirdik. Taki insaruara, kendilerine inditileni açıklayasın" (Nahl, 44). Kur'an'ı indiren· Zat, peygamberini, indirdiğini açıklamakla mükellef tutmuşsa, bir müslüman· için bunu reddedip Kur'an'ı (müstakıllen) tek başıİla anlaması ve kendi ·gücüyle tefsir etme~i. sonra da Hz. Peygamber'in (s.a.s.) getirdiklerini bir tarafa atması caiz olur mu? Şu ayet-i Icerime bunlara uygun düşmez mi? "Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inamyorsunuz da bir kısınım.inkar mı ediyorsunuz? Şu halde ·içinizden böyle· yapan(lar)ın cezası dünya hayatında bir rüsvaylıkdan başka (bir şey) değildir. Kıyamet gününde de onlıır azabın en çetinint;! itileceklerdir. Allah, ne yaparsamz (hiç birinden) gaafil değildir" (Bakara, 85). "Biz o kitabda hiç bir şeyi eksik bırakmadık" (En' am, 38) ayet-i kerimesini delil olarak öne sürmelerine gelince, bu yerinde değildir2. Çünkü Kur'an-ı Ker!m; ı. el-Uillii!., 7/52. 2. Bu, onların, "Kitab" kelimesini "Kur'an"la tefsir etmelerinin doğruluğunu kabul etmek şartıyladır. Doğru veya tercihe şayan olan görüş burada "Kitab" kelimesiyle "Levh-i Mahffız" uu kasdedildiğidir. Ayetin hepsine bütünüyle· bakmak, bunu gösterir. 295 / Hz. Peygamber'den (s,a~s.) gelenleri kabul etmeyi bize tavsiye eder: "Peygamber . size ne verdiyse onu alın, size yasak etdiyse ondan da sakının" (Haşr, .'7). Şu · ·ayetle bize emirde bulunari da odtir: "Allah ve peygarribçri bir işe hüküm ettigi zaman gerek mü'pıin olan bir erkek, gerek 'mü'mjn olan bir kadın için (ona ayları olacak) işlerinde kendierine muhayyerlik yokdur. Kim Alla.\ı'a ve Resfrl'üne ısyan ederse muhakkak ki o, apaçik bir. sapıklıkla yolunu sapıtmışdır" (Ahzab,36). ne Şu halde Kur'an nassıyla Kur'an'ı açıklamaya me'mfrr ola!f kimse Resfı­ lullah (s.a.s.) dır: Biz de onun açıklamasmı, emirlerini, yasaklarııu kabul etmeye mecbfıruz. Bunların hepsi Kur'an-ı Kerim'den kaynaklanmaktadır. Bu yüzden biz İsl§m'a, Y.abancı bir unsur sokmadık ki ona aşırılık (tefrlt) nisbet ettiğimiz söylensin. Bunların. söylediği şu adamın haline ne kadar benzemektedir: Adama yüksek, muhtaç .olduğu her şeyle donatılmış bir _köşk verilir. Sonra bu adam, . sözgelimi, aydınlatma düzenine uymayı reddeder ve.ğece ışıkyakmaz: Çünkü köşk, iddiasına göre; bizzat herşeye sahip olup hiÇ bir şeye muhtaç değildir. Şayet köşkü aydınlatırsa tu durumda o başkasına muhtaç olmuş olur. Zira elektrik· telleri dışarıdan elektrik · Üreticilerine bağlıdır. Sonra (bu adam), kö;;kün içindeki karanlıgı, kendisiyle gayrısından müstağni kalmasının mümkün olacağı mır otarak tabayyül eder. İleri Sürülen Diğer Bazı Deliiiere Cevab Resfılullah'ın (s.a.s), hadislerinin yazılmasını yasaklaması, yazılnuş olanların yakılmasını emretmesi, aynı ş10kilde Hz. Ömer'in etrafa, Hz. Peygamber'in had!slerip.den yazılmış onların yakılmasını isteyen mektuplar göndermesi, çok hadis rivayet etnieleri üzerine bazı sahabileri dövmesi, bazılarını hapsetmesi iddialarına · gelince bunların gerçek miihiyeti inşallah ü;;·üncü ve döi-düncü bölümlerde ayrıntılı olarak görülecektir 1. ı. Müellif 3. bölilinde (1/71-83) Hz. Peygamber'in hadislerinin yazılınası meselesini ele alır. Sonuç olarak; hadislerin yazılmaması görüşüne sahip alimleri (sahabi ola~arı dahil) buna s~vke­ den müteaddit .sebeblerin bulunduğunu ancak, genel olarak bunların, Hi.Peygamber'iı:i yasaklamiısına dayanmadığını, şahsi kanaatleri ve özel durumlarındiın kaynaklandığını, mühim bir sebeb olatak başlangıçta Kur'an'a karışma endişesiyle (ki bazi şi'ızz kıraatierin yarlığı, tefsir kabiliiiden bazıJ<elimelerin Kur'an nassıylı birlikte yaZılmasına bağlanır). hadis yazılmasıpa müsaade edilmeqıiŞ olduğunu, sonradan bu endişenin ortadan kalkrmisiyla yazma müsaadesi . verildiğini, bunun sonucu pek çok-sahabenin hadis yazdığım belirtir. 4. bölümde (1/84-:325), asi--ı saadetden yalasık h .. 2. asrın ortalama kadar hadislerin bilfiil ·yazılması meselesi ei e alınır. Bu- bölümde, .hadis y~dıkları anlaşılan 52 sahabe ve 414 tabii'ın ile. etbiu.'t-tabiln'in ismi verilir ve, bir taraftan, o dönem için mühim bir mesele olm::ıdığından hadis yazanlara özellikle işaret edilmemiş olduğu, diger taraftan, sözkonusu isiınierin tesbitine imkan veren rivayetlerde daha çok hafızasınd::ın ziyade kitabına itirnad edenlere dikkat çekilmiş .olduğu anlaşıldığından sayının bundan çok .daha fazia olabileceği kaydedilir. 296 Ebu Hureyre'nin talebesi 138 hadisten fazlı:ı.sım bulamazken_so~aları hadislerin fevkaHlde birşekilde arttığı öyleki sayılapmn yüzbinlere ulaştığı iddialarına gelince -bu iffiraya da "İkinCi Ek"de cevap verilecektir!. · "Ehlu'l-Kuöm"ın, vahyin iki çeşide, metliıvv ve gayr-ı metluvv've ayrılma~ sımn, İslam'a sızan bir ya1ıfıd1 düşünce olduğu iddiasına gelince buna· cevap ver- mek için durniamız gerecektir2. . . · . ·Allah Teala'mn ResUlüne (s.a.s.) indirdiği her vahy Kur'an-ı Kerim'de midir, ·yoksa ortada Hz. Peygamber'e (s.a.s.) vahyetÜği gayr-ı metluvv ba~.ka bir vahy de' var mİdır? İkinci ş~kkın doğrulgunda hiç şüblı~ yok~ur. Çünkü bizzat Kur'an~ı Kerim açık bir şekilde b~ çeşit· vahye işiiret etmektedir. Buna göte bu, bir yahudi fikir değildir. Bu ancak onların Kar'an ayetlerini ve delı1Iet ettikleri_ man~Harı bilmemelerini gösterir. Bunun için Kur'an-ı Kerim'den, .bu çeşit vahyin varlığını izah edecek müteadd;t örnelder zi~edecegiz. . Birh:ci Örnek Allah Teala şöyle buyurur: "İnsanİardan bir tabın beyi~sizler; "(Müslüman~) ların namazda kıble edİiiip) üzerinde _durduldarı (devam ettiideri eski) İCıb1esinden çeviren (sebebfnedir?" diyecekler. De ki ''Doğu_ da Allah'ın, batı da. O, !dmi dilerse onu doğru yola iletrr". ·Böylece, sizi vasat (orta) bir ümınet yapım şızdır, insanlara karşı (habykatın) şahidleri(i): olasınız, bu peygamber .. de sizin üzerinize tam: bir. şahid olsun diye. Senin (önceden) yöneldiğİn (ciheti, Bey~u'l-Makdis'i) kible yapmaımz; o peygambere (sana) uyanları, ayağının ild ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayırd etmemiz içindir. Gerçi (Kıblenin bu suretle çevrilmesi) elbette büyük bir (mesele)dir; Aneale bıİ, Allah'ın, doğru yola iletdiği kimseler haİclcında (asla vadd) değil. Allah imanımzı zaayi·edecek değildir. Çünld Allah insanları çok esirgeyendir, rahmetini rayigan edendir. Biz, yüzünü çok Icerre göğe doğru evirib çevirdiğini muhakkak görüyoruz. Şimdi seni herhalde hoşnud olacağın bir kıbleye döndürüyonız. (Namazda) yüzünü artık Mescid-i haram tarafına çevir ... " (Bakara, 142-144.) Bu ayetler bizi iki önemli meseleye götürmel~tedirler: 1. Ortada müslümanların namazları~da yöneldikleri bir kıble var. Sonra, Hz. Peygamber'e (s.a.s:), oradan, beklemekte olduğu diğer bir Icı'Qleye. (-ki o ı. "İkinci Ek"de (2/595-60J) müellif, hadislei:in sayılarının zamanla artması ve saı'ıih hadislerin J.."; sayısı meseleleriniele alır. Buraı;Ia, biıinci mesele başlıca iki sebebe dayandırılır: 1. Sa):ıabe ve tabiunun söz ve fiilierinin de hadis olarak isimlenditilmesL 2. Daha mühim bir sebeb ola.. rak, hadiscilerin, bir hadis metninin her senedini ayrı bir hadis saymaları. Binaenaleyh za~ man geçtikçe serredler çağalmış ve bti da şeklen hadislerin sayılarını artırmıştır. (Bunlara, hadislerin mana ri vayeti imkanmı da. eklemek mümkündür. Çeviren). . 2. Fazi~ · tafsilat için bkz. el-Mevdudi, Sünnet Ki A1ıı1 Haysiyyet, s. 118-124 Bu münakaşa tamamıyla onun ·adı geçen kitabından alınniıştır. ile 297 ikinci kıbledir). dön:ınesi emredildi. O, bu ikinci kıbleyi sevmesine ve onu arzu etmesine rağmen Beytu'l-Makdis'e yöneliyordu. Bu durum, ancak Hz. Peygam. ber'e böyle yapması emredilmiş oldu~ zaman mümküu olur. 143. ayet buna işa­ ret etmektedir. ·2. Birinci kıble, ikinci lable belirlendiği gibi, Allah Te1ila tarafından farz kılınmış ve tesbit edilmişti. Çünkü Allah Tela şöyle buyliruyor: "(Önceden) · yöneldiğin (ciheti) ancak ... kıble yapdık.". Böylece, birinci kıblenin koninasını · ken~isine nisbet etıniştir. · Kur'an-ı Kerim'e başvurduğumuzda, birinci kıblenin edinilmesini telkin eden hiÇbir ayet bulamayız. Şu halde bu emir gayr-ı metluvv vahy ile inıniştir . . Bundan dolayı biz onu Kur'an-i Kerim'de bulamamaktayız. İkinci Örnek Allah Teaia şöyle buyurur: "Haiıi peygamber, zevcelerinden birine gizli bir söz söylemişdi. Bunun üzerine o (zevce) bunu haber verip de Allah da ona bunu · açıklayınca (peygamber) bunun (ancak) bir kısmıiii bildirıniş, bir lasmından da vaz geçınişdi. Artık bunu kendisine· söyleyince o (zevce) "Bunu sana kim haber verdi?" dedi. ·(Peygamber de) "Bana herşeyi bilen, her şeyden haberdar olan (Allah) haber verdi" dedi" (Tabrim, 3). ' Bu ayet-i kerlıne gösteriyor ki ResUluilah (s.a.s.), müıninlerin anneleri . (haİııınlarından) birine gizlice bir söz söyleıniş, bu hanım da onu açığa vurmada hiçbir beis olmadığıw zannetıniş ve başkasına bildirınişti. Allah Teala peygam·berini bundan haberdar etıniş, o. da haıiımına; ifşa ettiğiı.1in bir kısmını haber vermiş diğerini vermeınişdi. Bu hanım (r.a.), Hz. Peygamber'in bilgi kaynağı­ sorunca da o şöyle buyurmuşdu: "Bana her Şeyi bilen, her şeyd~n haberdar olan (Allah) haber verdi". · Bu olayda görüyoruz ki Allah Teaia Peygamberini, Hz. Peygamber'in ha- · nıınlarından birinin açığa vurduğu söze muttali lalmış. Bununla beraber, Kur'an, Hz; Peygamber'in hanımının (r.a.) ifşa ettiği haberi açıklamadığı gibi Hz. Peygamber'in (s.a.s.) söylediği söz de Kur'an'da hiç zikredilmeıniştir. Acaba bu ayet ler sonraları Kur'an-ı Kerlın'den düşmüş mü yoksa Hz. Peygamber (s.a.s.) ·gayr-ı İııetluvv vahiy yoluyla mı hab~rdar edilniişti? · Eğer bunlar Kur'an'dan düşmüştür, dersek bu iddia; "Kur'an'ı biz indirdik, . biz. ;Onun koruyucuları da, şübhesiz ki, biziz." ayet-i kerlniesine ters düşer. Ş~· halde Hz. Peygamber'e gayrı metluvv vahiy yoluyla haber_ verildi, demek kaçınılmazdır. · Üçüncü Örnek Allah Teaia şöyle buyurur: "Her hangi bir hurma ağacını kesdirriz yahud kökleri üstünde dikili bırakdıriızsa (hep) Allah'ın izniyledir" (Haşr, ~5), __ 298. Açıkça bellidir ki bu ayet, hurma ağaç1anuıu kesilniesinden sonra inıniştir. Kuran-ı Keriı:ı:ı\len ise, kesme işinin Allah Terua'uın izniyle olduğu anlaşılmak­ tadır. Fakat biz, hurma ağaçlar1İll kesmeye delillet eden ayetler bulamıyoruz. Dördüncü Örnek Allah Teala şöyle buyurur: "Onu (Kur'an'ı) toplamak, onu okutınale şübhesiz bize 'aiddir" (Kıyaıne, 17). . . . Billnınektedir ki Kur'an Hz. Peygaİnber'e bir defada inmemişti. Kur'an buna şehadet eder. Ayetlerin sır_a1anınasında da iniş tarihi göz önünde bulundu~ Bilakis Hz. Peygamber (s.a.s.) ashabına, falan ayeti şu yere koyunuz buyururdu. Bu durumda bu sıralama, Allah Terua'nın, peygamberine yaptığı· vahiyle mi yoksa, Hz. Peygamber' hı ictihadıyla ını olmuştu? Eğer vahiyle idiyse nerede bu vahiy? ·Hz. Peygaınl:ıer'i~ ictihadıyla olmuşsa, "Merkezu'l-Millet" in ı ictihadedip Kur'an ayetlerinin tertibini değiştirmesi mümkün olur mu? Ayetlerin sıra:Ianiasınqa yapılan değişiklikden sonra Kur'an, Kur'an olarak ını ka:Iır yoksa başka bir şey haline mi gelir? rulınaınıştır. · Yukarıda söylenenlerden hareketle kesin olarak: şunu söylemek ınüınlcündür: Allah Terua, peygamberine Kur'an'dan başka bir vahiy de indipniştir, o da gayr-ı metluvv vahiydir. Allah Teala şöyle buyurur: "0, üınıniler içinde kendilerinden bir peygamber gönderendir ki (bu,), onlara ayetlerini okur, onları temizler, onlara kitabı, hikmeti öğretir. Halbuki· onlar daha evvel hakıleaten ·apaçık bir sapıklık içinde idiler" (Ciıınu'a, 2). "Allah sana kitabı. ve hikıneti indirdi ve (evvelce) bilmediklerini sana öğretdi. senin üzerindeki lutf'ü inayeti çok büyükdür" (Nisa, 113). Allah'ıiı ''Andolsun ki mü minler daha evvel apaçık ve kat'i bir sapıklık içinde bulunuyodarken Allah, içlerinden ve kendilerinden onlara -ayetlerini okur, onları tertemiz yapar,· o tilara kitab ve hikmeti öğretir- bir peygamber gönderniiş olduğu için büyük bir lutufda bulunınuşdur" .(Alu İnırarı, 164). Şafii (ayetlerde geçen) "hikmet" kelimesinin tefsirinde şöyle demişti: "Kur' an alimlerinden güvendiğiın birinin şöyle dediğini .işittini: 'Hikmet, Resulullah'ın sünnetidir' . Her halde bu söylediği gibidir. Allahil a'leın"2. Açıktır ki Kltab ve hikınet kelimelerinin ınariruarı bir. değildir. Şafii de · (bu ·nı~selede) ·eski~_en-siiİillet inlcarcılarına· karşı çıktıiıştı. Hasını şöyle demişti: ,., 1. Merkezu'l-Millet, Pakistan'da Ehlu'l-Kur'an'ın ortaya (peygamberlerin) işlerine benzer. attığı bir · ıstılahdır. Görevi, resfıllerİn 2 .. er-Risale, 1/78, Krş. el-Ümm; 7/251. Burada, Şafii, Kitab ve l;ıikmet kelimelerinin bir manftY!l a.I;ıwp_ b.unllP: tekrara yorulmasının caiz olmadıjpnı zikreder. "Sözün tekrar· edilmesi görüşünü benimsesen? (Bununla ayette, ;Kitab ve lıikm(;)t kelimelerinin bir manaya alınmasıİli kasdeder). Dedim ki: "Kitab ve hikmet zik.redildiğinde hangisi daha uygun olur; iki şey olmaları nu, tek şey olmaları mı?". Dedi ki: "Kitab ve sünnet olmaları, dolay1.sıyla iki şey olmaları ihtimal dahilindedir. Tek şey olmaları da muhtemeldir". Dedim ki: "Söylediklerinin en bttlirgini birincisidir. Kur'an'da da söylediğin. (birinci· görüş) lehine, (aynı zamanda) benimsediğin (ikinci} görüşün aksine işaret vardır". ; 'Peki nerede?" dedi: Dedim ki. "Allah. Te§Ja'run şu sözU: "Allah'ın evlerinizde okunup- duran ayetlerini ve lıikmeti hatırla,Yın" (Ahza b, 34)"1. Binaenaleyh, .Allah Teala'nin, peygamberine ikİ çeşit valıiy indirdi~i sabit olunca buiki çeşit 'vahyi i.immetine tebliğ etmesi Resfılullah (s,a.s.) için kaçınılmaz olur. · .AJlah Teal şöyle buyü:rur: "Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni teb-. et .. '.' (lviaide, 67). Resfilullah (s.a.s.) de tebliğde bulunmuş ve emaneti eda ctmiş:i:r. Eize; om itaat etmek, verdiklerini k::ı.bul edip-·yasakladıldarından u- liğ . zaklaşmak düşer. Allah Teala şöyle buyurur: "Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasak . etdiyse ondan da sakının" (Haşr, 7) . .-'Ey lman edenler, Allal;ı'a itaat edin. Peygambere · lerine de itaat edin" (Nisa, 59). . vesizdeıı olan emir sahip. . . "Kim o peygambere itaat ederse muhakkak Allah'a itaat etınişdir" (Nisa,80): "Artık onun emrinden çekinsin(ler)" (Nfir, 63). uzaklaşıp gidenler kendilerini bir fitne çarpmasından Bunun için Resfiltıllah'ın (s.a.s). sünnetini kabul edip ona uymakdan ve, Kur'an ve sünrietden getirdiği her şeyi almakdan kaçamak yolu yoktur2. 1. .el-Urnm, 7/251. 1. Resülullah'dan (s.a.s.) gelen hes ş·ey ebedi teşri'dir. Fakat burada açı~anı'nası gereken bir- kaç husus vardır: Teşri'; İslam anlayışında şer'i hilkümle eşanlamlıdır. Fıkıh uslılcülerinin. ıstılaılında şer'i hüküm ise, şiiri'in (kanun koyilcunun yani Allah ve Restılünün) ikti~/i (bir filin yapılmasını yahut _bir filin yapılınamasını istemek), talıyir (bir fiilin yapılmasını veya yapılrnqmasını mükellefin seçinıiiıe bırakmak) ve ~·az' (bir şeyi başka bir şeyin sebebi, şartı veya engeli kıiıiıak) balamındaıi; kulların işleri ile aliikali hitabıdır. Bundan, yükümlülükle ilgili hükrnün beş I5ısrnı yani va~ib, roendı1b, harfun, mekrCıh ve mÜbah ortaya çıkar; · . Şer'i hüküm sabittir, vahyin kesilmesinden ve Restılullah'ıri (s.a.s) Rabbine kavuşmı.ı­ sından sonra değişmez, değiŞikliğe uğramaz. Sünnet de ş ariden gelen bir hitab olunca,. bu · .hitabıri bu kısımlarının dışında kalması mümkün değildir. Sünnet de kalıcı teşri' dir, değişmez, (Devamı. sahife 301 'de) 300 -<t . Sünneti kısmen veya .tamamen inkar eden1eİ:in, hadis ldtaplarınöa bulurtan bazı sahlh hadisleri zikredip sonra da,· zevklerine · ters düştijkleri için bunları kaba ve çir:Idn bulmalan meselesine gelince, bu sözkonu hadislerin çirkinliği ·için yeterli bir delil değildir. Nitekim Batı Pakistan'da yüksek mahkemede ha- . kim olan Kadı Muhamed Şefi' bu şekilde, abdesti bozan, guslü gerektiren vb: şeylerle alakalı hadislerin sahibliğini yadırgaıiııştı·. Çünkü onuıi nazarında bu rivayetler cinsiyet. edebiyatı .vb. şeyleri andırıyormuşı. . · Fakat,· Resfılullah'ın (s-.a.s.) getirmiş olduğu ve, insanlara. yaşama tarzını en mükemmel bir şekilde resmetmek,. k;ndileri içi~ dünya ve ahiret mutluluğuim gerçek'eştir.ecek usulü açık1am::.k üzere gelen risiiletin hr.kkıtını kıvrayanlar anlarlar ki Rusülullah (s.a.s) bu ayrıntıları boŞuna getirmedi. Bunları; ruhların derinlik lerini, .kendilerine göre biçiınlendikleri ·kalıpları, ·kendilerine- yararlı ve zararlı olacak, kendilerini inesud edecek şeyleri bilen Latif, Habir Allah indirdi: "Yara- _ tıb duran (Allah) mı bilmeyecekmiş? o, latifdir (ilmi, eşya ve hadiselerin bütün in- . celikleriİ:ıe; sırlarına nafiz, biikim ve muhitdir), her şeyden haberdardır" (Mülk,l4) "Ehlu'l-Kur'an'~, Kur'an-ı Kerim 'de yer alan Resfıl'e (s.a.s.) itaatin maonun hayatta oluşuyla mukayed oldıığu görüşünqedir: Çünkü, onlara göre Hz. Peygamber, yetkileri arasında namazın nasıl kılınacağı, zekatın mikdar- · ları vb. İslami hükümleri açıklama olacak şekilde, "İslam Milletinin Merkezi" idi. Fakat bu iktidar, vefatından sonra, müslümanların belirleyeceği "Millet Merkezi"ne geçer. Artık, namazın nasıl kılınacağının, zekatın mikdartarının ve nasııiın, (Baştarafı süreklidir, sahife 300'de) · değişikliğe uğramaz. Fakat .bunun manası;- "onun olaylara tetbiki değişmez, de- ğişikliğe uğramaz." demek değildir. Bu Şu demektir: Allali'ın hükmü sabit olunca onun yeni olaylara ve değişen meselelere tatbiki, bazan, şer'i hükmün tekliği ve sabitliğiyle beraber, müctehidden· müctehide, zamandan zamana, mekandan mekana değişir. Bu, hükmün illetinin bir zamanda veya bir müctehidin nazannda tam olarak biılunması, bu ilietin ileriki bir zamanda veya başka bir fakihin nazarında yok olmasından ileri gelir. Şer' i hükümlerin illetini · ortaya çıkardıkdan sonra· onlar tağyyir. ve tebdile uğramazlar. . Ancak onlar da, hakimin, beşeri kanunun koyduğu bir· hükmü önündeki olaya uyguladığı gibi, uygulanırlai:. Hakim;· kanun hükmünü, içinde illeti gerçekleştiğinde,. olaya uygular. Yahut bu illet_ onda bulunmazsa kanunla hükmetmez. Bu dur~ da kanunun hükmü değişti denınez. Zira hakim, kanunda ta'dilat yapamaz. Kanunun hükümlerinde:değişiklilc yapması da mümkün değildir. ·Buna göre, hükmün değiştirilmesine veya sünnetin terkedilriıesL..e, . bulefayı riişidinin veya sahabenin (ra.) ba:zı tasarrUfatından delil getirmek doğru olmaz. Çünkü meydana gelen, bükmün illetinin yokluğudur, bükmün değiştirilme,si değil. Binaeıialeyb şartlar benzer bir şekilde olur, bükmün illeti de bulunursa, bu durumda hüküm, olduğu gibi ortaya çıkar. Buna, müellefe-i kuliibun zekatdaki payı örnek verilebilir. ı. Teferruatı ve cevabı için bkz~ Sünnet Ki AtnrHaysiyyet, el-Mevdfldt, s. 377-387. .· 301 ·diğer hükümlerin tesbiti, damşma meclisine danışmak suretiyle, bu merkeze düBöylece onlar Resul' e (s.a.s.) itaat hakkındaki sapık anlayışlarımn ışığında, . şekil ve düzeni üzerinde müslümanların icma ettiği dlnl görevlerin hepsini inidir ettiler.· şer. Kendi kendimize, bu yeni anlayışı, ne ondört asır boyunca müslümanların, ne sahabenin, ne de Hz. Peygamber'in (s.a.s;) -çünkü ondan, uydurma h~dis yoluyla · da olsa böyle bir şey naldedilmemiştir- nasıl anlamamış old11klarım sormamız mümlcündür. Kur'an-ı Kerlin'in de, uzaktan yakından, bu anlayışa işaret etmediğini açıklamaya gerek yoktur. Acaba bütün bu devrede İslam ümmeti hata mı etmiş, Hz. Peygamber de, önemi bizzat kelime-i şehadetden daha. ai olmayan bıı durumu açıklamamak suretiyle ilımalde nii bulunmuştu? Hatta, bu hususta bize hiç bir şey açıklamamak suretiyle. bizzat :K'ur'an-ı Kerim ihmaldemi bulunmuştu? Peki bizzat Kur'an hakkındaki hükümleri nedir? Bu derece noksan ka:Idığı sürece bizzat Kur'an'a uymak gerekir '? mı. Diğer taraftan, yakın-gelecekte "tek" merkez oluşturarak ilmmetin birleşme­ s! ufukta gÖrünmediğine göre, her devlette "İslam Milletinin Bir Merkezi" . ve böylece ümmetin bir çok merkezleri olacak, merkezlerin ve yorumların birden fazla oluşuyla da bir merkezin heHU kıidığım diğeri bazan haram mı sayacak? Yahut, İslam ümmeti tamamiyle birleşsin diye bizzat Kur'an'la amel etme ilıma:I mi edilecek?· Bundan sonra şunu ·söylemek mümkündür: Hadisçilerin çabaları, iddia ettikleri gibi, İslam'ın berraklığını silip süpürrnek için düzenlenmiş yabancı bir komplo idiyse -ki bu hayali bir komplodur.- bu hareket, bizzat Kur'an'ı, hem de . Kur'an adına ortadan kaldırmak için fiilen dü~enlenmiş yabancı gerçek bir komp1odur. Sözün Kısası Son zamanlardaki sünnet inkarcılarının delilleri, eski dönemdeki. ·sünnet inkarcılarının delillerinden farklılık göstermez. Bu inkar, bilgi ve anlamaya dayanmamaktadır. Aksine yanlış anlamaya veya, mazide yunan kaynakli oluşu ile zamanımızda batı kaynakli oluşunda fark olmayan fikir sömürgeciliğinin yankısı kötü malesatlara dayanı:Iıaktaciır. 3_02