(Özet) AYRIMCILIK VE ÇALIŞMA HUKUKUNDA DURUM Ayrımcılık ve Çalışma Hukukunda Durum adlı konferansa katılan Prof. Dr. Mesut Gülmez, bu konudaki düşüncelerini şu sözleriyle dile getirdi: Prof. Dr. Mesut Gülmez: Eşitlik ve Ayrımcılık, Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı acaba birlikte mi düzenlenmiştir, yoksa biri görmezlikten gelinerek sadece bu aynı gerçeğin iki yüzünü olumlu ve olumsuz anlatımlarla ortaya koyan kavramlar olarak mı düzenlenmiştir? Çok basit tanımlar yapabilirsiniz böyle girilebilir konuya. Eşitlik genellikle hem İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin incelediği çok sayıda kararına bakarsanız, Adalet Divanı Avrupa Toplulukları kararlarına bakarsanız, bunlardan esinlenen Anayasa Mahkememizin kararlarına bakarsanız, eşitlik için böyle çok basit bir tanım yapılır ve bu tanım daha çok biçimsel eşitlikle ilgili bir tanımdır. Aynı durumda olan kişilere aynı kuralların uygulanması ve bunun tersini eğer söyleyecek olursanız karşınıza ayrımcılık tanımı çıkar farklı durumda olan kişilere farklı kuralların uygulanması. Şimdi aynı durumda olan kişilere farklı kurallar uygulayabilmek için yani farklı işlem yapabilmek için bir haklı nedenin bulunması gerekir. Haklı ya da nesnel nedenler olmadıkça aynı durumda bulunanlara farklı kurallar uygulayamazsınız. Bu biçimsel eşitlik ilkesinden söz edilsin. Tek başına ne eşitlikten söz edilebilir, ne de ayrımcılık yasağından ayrımcılığın kaldırılmasından söz edilebilir. Türkçe yazına baktığınız zaman eşitlikle ayrımcılık yasağı arasındaki ilişkinin böylesi bir ayrılmaz parça oluşturması bölünemez nitelik taşıma yönü bana yeterince vurgulanmamış gibi geldi. İş Hukuku öğretisine bakacak olursanız ben bu yönünün biraz göz ardı edildiğini saptadım. Zaten İş Hukuku öğretisinde de bu konuya İnsan Hakları perspektifinden bakılmıyor. İş Hukuku öğretisinde bu konuya daha çok “İşverenin Eşit Davranma Borcu, İşverenin Eşit Davranma Yükümlülüğü” olarak bakılıyor bu aslında benim üstün bir ilke olarak nitelediğim Ayrımcılık Yasaklı Eşitlik ilkesiyle bağdaşmayan bir yaklaşım. Dikkat ederseniz bir kavram kullandım. Demek ki Eşitlik ile Genel Eşitlik İlkesiyle ve bunun İş Hukuku Çalışma Hukuku alanına uyarlanmış versiyonu olarak Eşit Davranma İlkesi ile Ayrımcılık Yasağı arasında öyle bir ilişki var. Bu ilişki hem Ulusal Hukuk için geçerli, hem de ondan önce uluslararası ve tırnak içinde söylüyorum “Ulusal Üstü Hukuk” için de geçerli. Ayrımcılık yaparsanız bunun yaptırımı ne olacaktır? İş Yasasına göre bunun yaptırımı yalnızca işçinin 4 aylık ücreti tutarında bir tazminattır ve bir de yoksun kaldığı başka haklar ihbarsız olarak çıkardıysa ihbar tazminatı veya maddi manevi tazminat talep edeceği bir durum varsa onlar en çok 4 aylık ücreti tutarında bir tazminat alabilecekler. Yani tavan sınırlaması getirmiştir. Tavan sınırlaması getiremezsiniz. Tavan sınırlaması getirdiğiniz zaman bu yaptırım etkileyici olmaz, etkili olmaz, caydırıcı olmaz ve dolayısıyla bütün ulusal üstü sözleşmelerle bağdaşmaz. Onun için tavan sınırının kaldırılması gerekir. Öte yandan iş hukuku öğretisi diyor ki bu 4 aylık ücret çıplak ücrettir. Yani ücret ekleri ikramiyeler primler öteki sosyal ödemeler bu tazminat hesaplanırken göz önüne alınmaz diyor. Öyle bir şey olamaz. Böyle yaptığınız zaman o yaptırım göstermelik olmaktan öteye geçmez. Onun için bu açıdan da son derece önemli bir uyumsuzluk söz konusudur. Sendikalar Yasasından bir örnek vereyim. Sendika Kurucusu olabilmek için Türk vatandaşı olmak gerekiyor ve Türkçe okuryazar olmak gerekiyor. Yasa böyle bir koşul öngördüğü koşullar arasında buna da yer vermiş. Bu koşul aynı zamanda İşyeri Sendika Temsilcileri için de aranıyordu Türk vatandaşı olma koşulu. Şimdi genellikle bizde hükümetler siyasi iktidarlar ilkbahar aylarında bu sendikal yasaları değiştirmek için taslaklar hazırlarlar. Sonbahar aylarında da AB’ye uyumla ilgili olarak anayasada ve başka yasalarda bir takım değişiklik taslakları hazırlarlar. İşte mecliste böyle bir tasarı var ve orada Türk vatandaşlığı koşulunun kaldırılması öngörürler. Çünkü bu konu eleştiriliyor ve bizim Türk vatandaşlarımız Almanya’daki, Hollanda’daki bütün Batı Avrupa’daki Türk vatandaşları sendika kurucusu olabiliyor üyesi olabiliyor yöneticisi olabiliyor. Ondan sonra Türkiye’de Türk vatandaşı olmayanlar bu haktan yoksun bırakılıyor. Üye olabiliyor ama kurucu olamıyor.