Ege Şimşek Eski-Yeni Kefesinde Denge Hâli Sibel Can “Lale Devri” adlı şarkısında “Lale Devri çocuklarıyız biz/ Zamanımız geçmiş” diyordu. Ayak tırnaklarımızdan şimdilik gırtlağımıza kadar değiştiğimiz bu devirde Lale Devri çocuklarının zamanının geçmiş olması çok normal çünkü değişim bu sefer tavan noktasına çok yaklaştı. Değişimin tavan noktasına yaklaşması hayatın hemen her noktasında etkisini gösterse de ben daha çok iletişim noktasında konuyu ele almak istiyorum. Çoğu zaman fark edilmese de durup bir düşününce konunun nerelere geldiğini görüp şaşırıyor insan. Mağara duvarlarına yazılanlardan başlayıp internetin çeşitli varyasyonlarında kendini gösteren bir değişim dalgasında yer alıyor iletişim. Onun seyir çizgisini en kısa ve kabaca böyle tarif edebilirdim sanırım. Bu değişimdense elimize bilgisayarlara, mail kutularımıza, flahs belleklere ve bunlar gibilere hapsettiklerimiz, şifrelediklerimiz kaldı. Duvarları çok öncelerde bıraktık, hiyeroglifi Mısır’da. Şimdilerde çeşitli sosyal ağların içerisinde yaşamaya, var olmaya, diğerlerinin nefeslerini hissetmeye çalışıyoruz. İletişim kurduğumuz ortam değişince tepkilerimiz de değişti. Karşılaştırmalı bir örnek vereyim. Mektup hâlâ eskisi gibi olmak için çabalasa da onu şimdilerde bir nostalji olarak gördüğümüz açık bir durum. Mektubun var olduğu zamanlarda mektup sahibine kızılınca onların mektupları yakılırdı, mektupları kesilirdi. Mektup sahibine karşı tehditler “Mektubunu yakarım, keserim!” cinsindendi. Şarkılara da çocukluk oyunlarımızın tekerlemelerine de hep bu şekilde yansımıştı bu tehditler. Şu oyun şarkısında olduğu gibi: “Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma. Unutursan küserim, mektubunu keserim!” Şimdiki zaman içinse WhatsApp örneği yerinde olabilecek bir örnek. Akıllı telefonlar ve internet ikilisinin bir icadı olan bu uygulamada grup kurma olayı var bilindiği gibi. Şu hayatta -artık- en sevmediğim şeylerden birisi de bir Whatsapp grubuna dahil olmak. Yakın arkadaşlar gruba davet edip eklediği için kırıcı olup da ret de edilemiyor teklif. “Gruptan çıkarsam ayıp olur. Nereden eklediler beni bu gruba!” gibisinden cümleler kuruluyor artık. Oysa eskiden böyle cümleleri yoktu insanların. Diyeceğim o ki iletişim metaları değiştikçe kelimeleri de kurdukları cümleleri de değişti insanların. Bunların şarkılara, tehditlere, pişmanlıklara, yazılara yansıması değişti. Yazarın “Hayata kablolarla tutunmasam. Bu kadar çok şifrelerim olmasa. Şarkılara bu kadar kolay ulaşamasam. Her şey bir düğmeye, bir tuşa dokunmaya bakmasa. Her şey bu kadar kolay olmasa... Kütüphane kütüphane dolaşsam yeniden.” (Bekiroğlu, s.38) deyişinde değişimin yazılara yansımasını görebiliyoruz çok rahat. Oysa artık, şairin dediği gibi dönülmez akşamın ufkundayız. Bu kadar çok kablo da dahil hayatımıza, bir tıkla ulaşabileceğimiz şarkılar da bilgiler de. Çünkü değişim tavan noktasına bu sefer daha çok yaklaştı. Peki değişimin tavan noktası dokunulabilir, erişilebilir bir şey mi? Yani bir yerde bu değişim son bulacak da artık şeyler birbirini yeniden yaşatmaya mı başlayacak? Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu söyleyen Herakleitos’e göre cevap hayır. Arkadaşıma katılıyorum hocam! Yani bu bir gerçek; dünya döndüğü sürece değişim de hep var olacak ve hayatın çoğu alanında kendini gösterecek. Bu yüzden, farklılaşan şeylere cephe almaktansa onu tanımak için uğraşmalı insan bence ve ayrıca unutmamalı ki bir yandan da eskiyi yaşatma imkânı var yine elinde. Sadece, baskın olan güç eskinin değil de yeninin gücü. Hakim olan otorite yeniye ait. Bunlara rağmen hem eskiyi hem de yeniyi yaşayabilir insan. Mesela her ne kadar Whatsapp gruplarına dahil olsam da mektup yazdığım insanlar yok değildir. Postaneden pul almak için sıra fişi alıp beklerim, o derece yani. Her ne kadar dönem Lale Devri olmasa da o devirden kalma insanlar veya o ruhu taşıyan insanlar da yok değil. Yani değişimi inkâr etmek yerine eskiyle birlikte bir denge hâline getirmektir insana kazandıracak olan. Kaynakça Bekiroğlu,Nazan.Mimoza Sürgünü.İstanbul:Timaş Yay.3.Baskı,2013