M. Meclisi B : 46 Millet Meclisinin sayın üyeleri : Geçen bir yıl içinde Kıbrıs meselesi Türk Cemaatinin ve Türkiye'nin haklarını koruma yönünden bir ilerleme kaydetmiş midir? 1^87 bütçesi Büyü(k Mecliste görüşüldüğü sırada Dışişleri Bakanımız, biz® cevap verir­ ken, şunları söylemişti : Dışişleri Bakanının sözlerini naklediyorum. . «Biz Yunanistan'la, müzakere ederken hiç­ bir zaman hayale kapılmadık. Hangi Türk Hü­ kümeti böyle bir hayale kapılabilir? Bununla birlikte Kıbrıs meselesinde zamanın işlemesini aleyhimize bir unsur olmaktan çıkardıktan son­ ra, yeni emrivakilere set çektikten sonra Yuna­ nistan ile müzakerelerin bize bir zararı dokunmıyacağını, Yunanistan bu müzakerelerde oya­ lama gayesi güdüyorsa sadece bizi değil ken­ disini de oyalamış olacağını düşündük. Bun­ dan sonra müzakerelere devam edip etmemek meselesini de bu zihniyet içinde teemmül di­ yoruz, henüz bu hususta kararımızı vermiş de­ ğiliz, çalışmalarımız ilerlemektedir. Atina Bü­ yükelçimizi istişareler için çağırdık, kendisi ile de görüştükten sonra müzakerelerin başlaması için bizim hakkımızda, bizim bakımımızdan ne gibi şartların tekemmül etmesi gerektiğini Yu­ nan Hükümetine bildirecek ve ortaya çıkacak yeni duruma göre kararımızı alacağız.» Sayın Dışişleri Bakanının tam bir yıl önce­ ki bu sözlerinde şu esaslar var: 1. — Zaman artık aleyhimize işlemiyor. 2. — Emrivakileri önledik. 3. —: Müzakereye giriştik, şimdi durdu, ge­ ne başlıyabiliriz. Evvelce müzakereler Yunan Hükümetinin düşmesi üzerine durmuştu. Yunanistan'da 21 Nisan 1967 de bir Hükümet darbesi oldu. Atina'da idareyi bir askerî cunta ele aldı. Onun­ la Hükümetimiz arasında en üst seviyede gö­ rüşme Keşan ve Dedeağaç'da 9 - 1 0 Eylül ta­ rihinde yapıldı, iki ülke Başbakan ve Dışişleri Bakanlarının bu toplantısından sonra yayınla­ nan bildiriden anlaşıldığına göre, Keşan - Dedeağaç buluşması, Kıbrıs meselesinin çözümlen­ mesine götürecek hiçbir netice vermemiştir. Yunanistan ENOSİS isteğini tekrarlamış, Tür­ kiye buna razı olmıyaca.ğmı bildirmiştir. Bu arada, Kıbrıs'taki fiilî durumu daha kötüleştirecek hareketlerden kaçınılması hususunda iki Başbakan birbirine söz vermişler. Bundan 20 . 2 . 1968 O :2 sonra, 15 Kasım 1967 günü Geçitkale ve Boğa­ ziçi köylerine, Kıbrıs'taki Yunan generali ku­ mandasındaki Yunan askerleri saldırdılar. Baş­ langıçta Hükümet herkesin yerli yerine çekil­ diğini, eski halin ihya edildiğini söyledi ve bu­ nu başarı olarak ilân etti. Fakat sonunda, bu iki köydeki mücahitlerin bir kısminin öldürül­ düğü, savunma mevzilerinin dağıtıldığı, bina­ ların yakılıp yıkıldığı anlaşıldı. Köy içinde Yunan - Rum devriyelerini geçirmeye başladı­ lar ve bunu kabul ettirdiler. Bu olay üzerine çıkan buhran esnasında, Hükümetimizin ve Büyük Millet Meclisinin as­ keri müdahale kararı vermeleri karşısında NATO Genel Sekreteri, Birleşmiş Milletler Ge­ nel Sekreterinin temsilcisi ve Başkan John­ son'un temsilcisi ayrı ayrı Atina - Ankara Lefkoşa arasında arabuluculuğa giriştiler. Asıl etkili arabulucuğu Amerika Birleşik Devletleri Başkanının temsilcisi Cyrus Vance'in yaptığı anlaşıldı. Türkiye, Kıbrıs'taki Yu­ nan tümeninin belli bir süre içinde adadan ge­ ri alınması şartiyle, müdahaleden vazgeçti. Türklerin uğradıkları zararların da tazmin et­ tirileceğine dair haberler buhran esnasında ya­ yıldı, fakat sonradan buna dair hiçbir şey öğ­ renilemedi. Türkiye, 15 Kasım 1967 Yunan saldırısı kar­ şısında Devletler Hukuku bakımından bir kere daha haklı durumda idi. Hakkı, fiilî alanda etkili kılmak için, anlaşmalardan aldığı yetki­ ye dayanarak, silâhlı kuvvetleri ile Kıbrıs'ta Anayasa düzenini yeniden kurmak için, Hükü­ metimiz hazırlığa girişmişti. Arabulucunun - ve­ ya arabulucuların - gayretleri ile, Türk müda­ halesinden, Yunan askerlerinin Kıbrıs'tan çı­ karılması şartiyle, vazgeçildi. Değerli arkadaşlarım; Yunan askerleri Kıbrıs'tan gerçekten son subayına ve son neferine kadar uzaklaşmış ve­ ya uzaklaşmaktaysa, bu bir başarıdır. Böyle bir neticenin elde edilmesinde, milletçe gösteri­ len tesanüt ve ittifak, Hükümetin gücünü ar­ tırmıştır. Ancak bu başarının, Kıbrıs Türk Cemaati­ nin günlük yaşayışını «açık hava hapishanesi» şartlarından kurtarmaya ve esas dâvanın çö­ zümlenmesine ne ölçüde olumlu etki yaptığı veya yapacağı, ayrıca hassasiyetle izlediğimiz bir konudur. —446 —