IsLAM HUKUKUNDA ULUSLARARASI

advertisement
DiYANET iLMi DERGi • NiSAN- MAYIS- HAZiRAN 1992 • CiLT: 28 • SAYI: 2
•
IsLAM
•
HUKUKUNDA
ULUSLARARASI
.. .
I
nsanların farklı farklı yaratılma-
ları
ve bu farklılık üzerine deği­
siyasi ve sosyal gruplar ve millet kültürleri oluşturmaları,
bir yaratılış gerçeğidir. Böylece milletler halinde insanlar ve global manada
devletler, birbirleriyle ilişkiler kuracaklar, tanışacaklar ve dünyayı huzur ve
barış içinde, farklılıklar içinde bir araD Ahmet YAMAN*
da (unity in diversity) yaşanabilir bir ortam haline getirebilmek için çaba sarfedeceklerdir.
Bu yaratılış gerçeği Kur'an'da şöyle ifade edilir: "Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletiere (şu­
üb) ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki Allah yanında en değerli ve en üstün olanı­
nız; O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. "0)
şik
ILIŞKILER
Diğer bir ayet de şöyledir: " ... Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer
Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı. Fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi
içindir. O halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. .. "<2l
Birinci ayette "tearuf" kelimesiyle ifade edilen tanışma fiili, ancak karşılıklı
hoşgörü esasları içinde bir araya gelmekle mümkün olabilir. Bu da devletlerin adalet,
ahlak, ahde vefa, eşitlik gibi prensipleri tanımalarına ve uluslararası ilişkilerde tatbik
etmelerine bağlıdır.
İslam, uluslararası ilişkileri ahidlere riayet karşılıklı anlayış ve yardımlaşma gibi
bir takım temel esaslara dayanduarak "uluslararası camia" mefhumunun doğma­
sında amil olmuştur. Günümüzde Devletler hukukunun temeli kabul edilen adalet
ve sözleşmelere saygı esasları,Ol İslam'ın müslüman-gayrimüslim ayrımı yapmadan herkese uygulanmasını istediği hususlardır.<4 l
İşte bu noktada İslam hukukundan uluslararası ilişkilerin temelini almaya çalışacağız.
İslam hukukunun ana kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'de hem barışı hem savaşı
öne çıkaran ayetlerin bulunması, keza Hz. Peygamber (s.a.s.)'ın bazı sözleriyle ve
fiilieriyle savaşçı yönünü, bazılarıyla da barışçı yönünü, tebarüz ettirmesi ve bu• M. Ü. Ilahiyat Fakültesi Doktora Öğrencisi.
l- Hucurat, 13
2- Maide, 48
3- C. Crozat, Devletler Umumi Hukuku, 47
4- A. Özel, Islam Hukukunda Ülke Kavramı, 231-2
• 115 •
nun yanında Medine döneminden itibaren her iki biçimde de devam eden uluslararası ilişkilerin mahiyeti fukahayı bu konuda ihtilafa sürüklenmİştİr.
Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin dönemindeki sürekli askeri faaliyetler ve
fethierin oluşturduğu galibiyet psikolojisi iÇindeki ilk müctehitlerin cumhuru, uluslararası ilişkilerde temelin savaş olduğu; barışın ancak masiahat olduğunda söz konusu olabileceği kaaatini benimsemiştir. Bunun yanında azınlıkta kalan bazı müctehitlerle, özellikle sanayi devriminden sonra güçlenen ve dünya siyasetinin iplerini ele geçiren Batı karşısında zayıflamış ve geri kalmış İslam dünyası psikolojisi
içinde yetişen yeni müellifler ise, bazı istisnalar dışında pasif bir barış politikasını
benimsemişlerdir.
Burada söz konusu
mek istiyoruz.
tarafların
fikir ve delillerini iki
ayrı başlık
halinde incele-
A. ilişkilerin temeli savaştır görüşü:
Sünni ve şii fukahanın cumhı1ru, dünyayı dam'I-islam ve darul-harb şeklinde
ikiye ayırmaianna ve Kur'an'daki kıta! ayetlerinin zahir ve mutlaklığına binaen İs­
lam DevletiyJe gayri müslim devletlerin arasındaki ilişkinin savaş hali esasına dayandığını kabul etmiştir. <6)
İmam Şafii, el-Ümm'de "Farz olan husus,müşriklerle ya müslüman oluncaya
ya da cizye vermeyi kabul edinceye kadar savaşmaktır." derken(7); Hanbeli hukukçusu İbn Kudame (620/1223) ile Hanefi hukukçusu Kasani (587 /1191) de "Ehl-i
kitap ve mecusilerle müslüman oluncaya veya cizye verinceye kadar savaşılır, hükmünü nakletmişlerdir. (8)
Fukahanın bu hükme varmada dayandıkları esas delilleri, kıta! ayetlerindeki
mutlaklık ve bu ayetlerin daha önce Mekke döneminde ve Medine döneminin ilk
yıllarında inen af, barış (silm), müsamaha gösterme, aldırış etmemetemalı ayetlerini neshetmesi keyfiyetiyle, zahir hadislerdir.
Bu ayetlerden bir kısmını şöylece sıralayabiliriz: " ... Onları yakaladığınız yerde öldürün! Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın ... "(9) "Kendilerine kitap
verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Rasulünün haram kıl­
dığını haram saymayan ve hak dini din olarak kabul etmeyen kimselerle, zelil ve
hakir kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın. (10) " ... Müşrikler nasıl sizinle
topyekün sa vaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ... "0 1) "Ey iman
5- Her ne kadar Ebu Zehra, bu kanaatte olanların küçük bir azınlık olduğunu söylüyorsa da (el-Allkitü'd·
Devliyye, 51) fıkıh kitaplarımn senede en az bir defa cihada çıkılınasının zarılrlliğine ve masiahat olmadıkça
barış yapılmayacağına dair hükümleri için bkz. Şafii, el-Ümm, 4/188; Şirazi Mühezzeb, 21259-60 ayrıca 21227;
Serahsi Mebsôt, 10/3-4; Şerhü's Siyeri'l-Kebir. 2/498; Blci, Müntekii, 3/159; İbn Arabi, Ahkiimu'l-Kur'ln,
21876; İbn Kudame, el-Mu~ni, 10/368; el-Mukni 86-Ayrıca bkz. Şafii Ahkiimu'l-Kur'iin, 402; Keyelherrasi,
Ahkamu'l-Kur'an, 4/375; Bilmen, Hukuk-i İslamiye, 3/404
6. Zühayli, Asiiru'l-Harb 130; el-Aiakiitu'd-Devliyye, 93; Ali Mansur, 239; Daks, el-Alakatü'd-Dılveliyye, 378;
Ebu İyd, el-Aiakatü'l-Hariciyye, 273.
7. el-Ümm 4/189
8. Muğui , 10/387; Kasanı, Bedayi 7/100
9. Bakara, 191
10. Tevbe, 29
11. Tevbe, 36
• 116.
edenler! Kafiderden size yakın olanlarla savaşın ve onlar (savaş anında) sizde büyük bir azın ve şiddet bulsunlar. .. "(ı 2 ı "Ey Peygamber! Mürninleri savaşa teşvik
et!03l "Fitne kalmayıp yalnız Allah'ın dini ortada kalana kadar onlarla savaşın .. "(ı 4 ) "Sakın gevşemeyin, üstün olduğunuz halde barışa davet etmeyin. 0 5l
Bu son ayetin izahında Şafii hukukçusu Keyelherrasi "Bu ayet, zaruret hali dı­
şında kafirlerle anlaşma ve sulh yapmanın yasaklanmasına ve müslümanların zayıf olmaları durumu müstesna, cihadı terketmenin haramlığına delil dir. "0 6l der.
Bu ayet-i kerimelere ilaveten şu gibi hadisler de cumhurun mezkurgörüşünü
teyid eder mahiyettedir.
"Kıyamet öncesinde kılıçla gönderildim ... ve rızkım da mızrağımın gölgesinde
oluşturuldu. "<ı 7 ı
"insanlarla, lailahe iliallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum ... "(ı8)
"Cihad, Allah'ın beni gönderdiği andan, ümmetimden son grubun Deccali öldürmesine kadar devam edecektir. <ı 9 )
Bu nakli deliller yanında, fıkhın tedvin edildiği dönemlerde müslümanların, civar
ülkelerin İslam tebliği önünde engel olmaları dolayısıyla çıkan savaşlarda hep galip gelmeleri, fetihlerin süreklilik arzetmesi ve İslam'ın artık global politikayı belirleyen tek güç haline gelmesinin verdiği galibiyet psikolojisi, fukahayı bu kanaate sevketmiş olmalıdır.
İslam'ın barışçı yönüne daha fazla önem veren çağdaş müellifler, siyasi ve sosyal şartların böyle bir kanaatİn benimsenmesinde büyük çapta etkin olduğunda ıs­
rar ederler. <20l
İleride savaşın sebebini incelerken de değineceğimiz gibi, İslam hukukçuları­
nın bir kısmı, bu se be bin küfür olduğu görüşünü benimsemiştir. <2 ıı "Fitne kalmayıncayakadar onlarla savaşın" ayetindeki "fitne" kelimesinin şirk, küfür ve müslümanlara eza manalarma gelmesinden hareketle, yeryüzünde küfür olduğu müddetçe savaşın da olacağı ve bunun örice onların saidırmasına bağlı olmadığı, onların saldırısını beklemeden mutlak savaşın emredildiği ifade edilmiştir. <22 l
Bunun için müslümanlar kendilerine en yakın bölgelerden başlayarak kafirlerle mücadele edeceklerdir. "Ey iman edenler! Kafiderden size yakın olanlarla savaşın!. .. "(23) Bu emirden ilk planda maksat Mekkeli müşriklerdi. Onlar ve destekçileri hertaraf edilince bu sefer tebliğin önünde engel olan ci var yerler hedef oldu. Bu durum, davet ummileşinceye, Allah'ın kelimesi her tarafa yayılineaya ve
Tevbe, ı23
Enfal, 65
ı4. Bakara, ı93
ıs. Muhammed, 35
ı6. Keyelherrasi Abkiimu'I-Kur'in, 4/375.
ı7. Buhari,'Cibad, 88; Ahmed, 2/50; Serahsi, Mebsôt, 10/3
18. Buhar!, İmam, 17, Salat, 28; Müslim, İmam, 32; Ebu Davud, Cibad, 95.
19. Ebu Davud, Cihad, 33
20. Zübayli', Asiru'I-Harb, 130·1; el-Alikit, 93; Ali Mansur, 239;Ebu Zehra, 78; Muhammed Ali, el-Aiikatu'd·
Devliyye fi'l-Kur'in ve's-Sünne, 104
21. Şirbini, Muğni'l-Muhtic, 41210; İbn Rüşd, Bidiiyetü'l-Müctehid, 11327; İbn Arabi, 11209; Kurtubi, elCAmi li Ahkimi'l-Kur'iin 21353
22 .. Cassas; Ahkimu'l-Kur'in, 1,/260-1; İbn Arabi, 1/99; Kurtubi, 2/353-4
23. Tevbe, 123
ı2.
13.
• 117.
bir tek kafir kalmayıncayakadar devam edecektir.<24 l İşte bu devamı sağlayabil­
mek için devlet başkanının her an orduyu sevketmeye gayret sarfetmesi<25 l hatta
bunun yılda en az bir defa gerçekleştirilmesi ve geciktirmeyi gerektiren bir sebep
olmadıkça geciktirilmemesi< 26l hükme bağlanmıştır.
Binaenaleyh müslümanlar, askeri,lojistik ve moral yönden kuvvetli oldukları
zaman düşmanlarıyla barış anlaşması yapamazlar<27 l. "Sakın gevşemeyin, üstün
olduğunuz halde barışadavet etmeyin."<28l Ancak müslümanların sayıca ve silahca
zayıf olmaları, düşmanın müslüman olmasının kuvvetle muhtemel olması gibi durumlarda, müslümanların maslahatı gereği sulh anlaşması yapılabilir.<29l
"İslam ancak müminlerin kardeş olduğunu, insanların aradığı huzur, sosyal
refah ve hürriyetin ancak islamın egemenliğinde gerçekleşeceğini benimsediği ve
bu maksatla müslümanlara cihadı farz kıldığı için müslümanlarla gayri müslimler
arasında devamlı bir barış anlaşmasının meşruiyeti düşünülemez. Ancak gerektiğinde ve gerektiği kadar bir anlaşmadan söz edilir. "(30)
Bunun için Şafii fukahası, sulh anlaşmaları için belli bir limit bil'e belirlemiştir.
Buna göre ebedi geçerliliği olan sulh anlaşmaları imzalanamaz. Bir barış anlaşma­
sının süresi, Tevbe Süresi'nde müşriklere verilen mühlete kıyasla, dört ayı aşa­
maz.Ama müslümanların yararı söz konususuysa Hudeybiye Anlaşması örnek alı­
narak en fazla on yıllık bir anlaşma yapılabilir. Gerekiyorsa on yılın bitiminde aynı süreyi aşmamak şartıyla yine uzatılabilir. < 3 ı)
Görüldüğü gibi, başta Şafiiler olmak üzere İslam hukukçuların çoğunluğu, iliş­
kilerin esasını har be bağlamışlardır. Sözkonusu hukukçular, kılıç ayeti diye de bilinen bir ayeti içinde bulunduran Tevbe suresinin son inen surelerden olmasını, kendisinin nesh veya tahsis gibi bir duruma maruz kalamayayacağını; aksine, tarih
itibariyle son surelerden olduğu için pek çok hükmü neshettiğini söyleyerek<32l kanaatlerini kuvvetlendirrnek istemişlerdir.
Bu süreyle müşriklere, dört ay mühlet verilerek, bu sürenin sonuna kadar müslüman olmadıkları takdirde öldürülecekleri ültimatomu verilmişti. Bu ültimatomla artık "Ey iman edenler! Hep blrden barışa girin. "(33 > "Eğer onlar barışa yanaşıriarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et.. "<34> "Onun için Sen zikrimize
iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir. "(35l
24. İbn Arabi, llı03.
25. Serahsi, Mebsilt, 10/3-4.
36. Müzeni, Muhtasar, 8/270; Şirazi, 2/227; İbn Kudame, el-Muğni, 10/368; eş-Şerhu'l-Kebir, ı0/367
27. Cassas, 3/70; Serahs1, Şerhu's-Siyeri'I·Kebir, 5/1724; Mavsıli, İhtiyar, 4/120; Şirbini, 4/261;Keyelherrasi,
4/375; İbnArabi, 2/876, 4/864; Haraşi, Muhtasar, 3/150-1; İbn Cüzey, ei-Kavaninu'1-Fıkhıyye, 106; Ebu
iyd 273
28. Muhammed, 35
29. Serahs1, Şerhu's-Siyeri'I·Kebir, l/190-1;Mavsıli, 4/121; İbn Humam; 5/204, İbn Rüşd, 1/330; İbn Arabi,
2/876; Haraşi, 3/150; İbn Kudeme, 10/368; Şafii, Ümm, 4/188 Bilmen 3/404; Zeydan, 58; Ebu iyd, 273
30. H. Karaman Anahatlanyla İslam Hukuku 1/299
3 ı. Ümm, 4/189; Ramli, 8/107; Şirazi, 2/259-60; Şev kani, Neylü'I-Evtar, 8/49. Diğer üç mezhep bu konuda
belli bir süre tesbit etmemiş; Gereğini sorumlu1ara havale etmişlerdir. Kasani, 7/109; Baberti, lnaye, 5/456
(Fethu'l-Kadir'in kenarında);Haraşi, 3/151; Daks, 64
32. İbn Arabi, söz konusu Surenin 5. ayetiyle 125 ayetin birden neshedildiğini söyler. Bkz. Suyuti, e1-itkiln, 2/31.
33. Bakara, 208
34. Enfiil, 61
35. Necm, 29
• 118.
gibi ayetler mensuh sayılıyordu.< 36> Yani artık cebri savaş dönemi"başlamıştı.
İslam Devletinin tabiatından ve hedefinden kaynaklanan bazı sebeplerle ilişki­
lerin temelinin harp olduğu görüşünü benimseyen günümüz islam hukuku araştı­
rıcılarından A.Zeydan, mezkur görüşü tahlil ederek şunları söyler: Gayri müslim
Devletlerle İslam Devletinin ilişkilerinin harp esasına dayanması 1. İslam Devletinin
tabiatından kaynaklanır.İslam Devleti iman (akide) esasına oturan fikri bir devlettir. Kanunları da bu akideye istinat eder. Belli coğrafya hudutlarıyla veya belli
ırklarla çevrili malıali bir devlet değildir. Farklı kavimleri birleştirerek bir cihan
devleti haline gelmesi, akidesinin bir gereğidir. Bu da insanların islam inancını kabul edip İslam Devletinin vatandaşı oluncaya veya müslümanolmayı kabul etmeyip kendi dininde kalarak ve İslam Devletinin himayesi altında onun kanunlarının
üstünlüğünü tanıyarak yaşamasına kadar devam eder. 2. İslam Devletinin hedefinden kaynaklanır. İslam Devletinin hedefi de onun fikri bir Devlet olma tabiatından neşet eder ki bu hedef sadece hayat şartlarını iyileştirmek, refahı artırmak
ve dışarıdan gelebilecek saldırıları hertaraf etmek değil: bütün insanlığa İsiarnı takdim ederek mutluluğa ulaştırmaktır. Zira İslam daveti evrenseldir. "Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ... "
(Sebe 28) Allah'ın insanlığa bir nimeti olan İslam davetinin onlara ulaştırabilmesi için
önündeki engellerin kaldırılması gerekir. Bu engellerin en büyüğü de ahalisinin İslam'­
ın dinine ulaşmasını önleyen batı! zihniyettir. Bu da genellikle savaşa başvurmak suretiyle izale edilir. (37)
B. ilişkilerin temeli barıştır, görüşü:
Yukarıda söz konusu ettiğimiz cumhürun görüşüne karşılık diğer bilgilerle, özellikle son asır araştırıcıları, İslam Devletiyle diğer devletlerin ilişkilerinin barış temeline istinat ettiği fikrini benimsemişlerdir.
Cumhürun, kılıç ayeti (Tevbe, 5: bazılarınca 29 veya 36) sebebiyle mensuhluğuna hükmettiği barış ayetleriyle, yine Hz. Peygamber (s.a.)'in bazı söz ve fiilierini baz alan bu grup, savaş ayetlerini de zamret prensibiyle değerlendirmişlerdir.
Buna göre milletlerarası münasebetlerin tanziminde asıl ve genel prensip barış­
tır; savaş ise arızi ve geçici bir durumdur. 0 8>
Savaşa izin veren ilk ayetlerden itibaren bu durum Kur'an tarafından tasrih
edilmiştir: "Kendileriyle savaşılanlara, zulme uğramış olmaları sebebiyle savaşa
izin verildi. "<39> "Size karşı savaş açanlarla Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin;
çünkü Allah aşırıları sevmez. "(40)
Binaenaleyh Maliki fakihi İbn Cüzey'in (741/1341) ifadesiyle, İslam ülkesinin
etrafı güvenli bir biçimde korunmaya alınmış ve sınırlar tahkim edilmişse savaş,
farz olma vasfını kaybeder ve nafile hükmünü alır. <4 ı)
36. Suyiltl, age 2/3ı; Muhammed Ali, ıoo; İbn Abbas, lbnu'l-Müseyyeb, Süleyman b. Yesii.r ve Katiide'nin de
içinde bulunduğu Cumhur bu kanaattedir. Keyelherrii.si, 3/ı75
37. Zeydan Buhôs, 61-3
38. Hamidullah 1. Devlet Idaresi, 259; Zühayli, 654; Daks, 51-2; Ebu Zehra, 47; Turnagil 80; Zerka, 1/50;
Ali Mansur, 298, 313; Özel, 40; Tabbii.ra, 391; Ayrıca bkz. Taberf, İhtiUifu'ı-Fukahii 195; R. Rıza, 271-5
39. Hac, 39.
40. Bak ara, 190
4ı. İbn Cüzey, 97
• 119.
Bazilarlnln k ~ ayeti
h ~olarak kabul ettigi Tevbe 36. ayeti de netice itibariyle buna igaret eder: "...Mugrikler nasil sizinle topyekun savagiyorlarsa, siz de onlara
kargl topyekun savasin.. ."(42) Ayette goriildugii gibi topyekun savagilacak olanlar muminlere kargi topyekun savag a ~ a n l a olarak
r
belirlenmigtir. Su halde savagmayanlarla savagilmaz. Ayni ayeti ele alan Hanefi hukuk bilgini Kemal b. Hiimam
(861/1457) su mutalaada bulunur: "Bu ayet, bize emredilen savapn, onlarin sebep oludugu ve a ~ t l gsavagln
i
kargiligi oldugunu ifade etmektedir. Keza "Fitne kalmaylncaya kadar onlarla savapn!" ayeti de boyledir. Bu, onlardan miislumanlar~
dinlerinden ~evirmeye,onda fitneye dugurmeye ydnelik bir zorlama, 6ldiirme ve
giddet kullanma gibi fiiller kalmayincaya kadar savagin demektir (ki bundan bdyle
bir tertibin i ~ i n d eolmadiklari muddetqe onlarla savagmayin manasl ~ i k a r ) . ( ~ ~ )
Siifyan es-Sevri (161/778) ile fbn Siibriime (144/761) ve Miik8til(150/767) gibi ilk imamlarln da, harbin savunmaya yonelik oldugu, esas durumun barig oldugu yonunde kanaat ta~idiklarinakledilmigtir.(*)
Ayrica savag, insanlari oldurmekten, binalarl yakip yikmaktan ibaret oldugu
i ~ i nislam nazar~ndabizitihi guzel bir hareket degildir. Barig i ~ i n d yagamak
e
mumkun oldugu muddet~esavas tercih edilmez. Savag muslumanlari ve fslam tebligini
tecavuzden korumak gayesiyle megru kilind~gindan,insanlarln bilhassa inanc hurriyetini korumasi yoniiyle hasen (guzel) vasf~nikazanmigtir. Bu yiizdendir ki "Cihad, biz2tihi hasen degil, aksine ligayrihi hasen bir vecibedir." d e n m i ~ t i r . ( ~ ~ )
Bu duguncede olanlara gore, onceki bahiste zikredilen savap amir ayetler esasen, mesru sebepiere dayanan ilan edilmi~bir harb slraslndaki durumu belirtir; yoksa
orada emredilen, bir firsatini bulup hemen savas a ~ m a kdegildir. Bu mealdeki ayetler, harp halinin devam etmekte olduguna, miiminler i ~ i emniyetin
n
saglandigina
ve savasa yo1 aqan sebeplerin tamamen ortadan kaldirlldlgina emin oluncaya kadar savaSin siirdurulmesine igaret etmektedirler.(46) "Ey iman edenler! Kiifirlerden size yakin olanlarla sava~in."(47) ayeti ise sadece askeri bir kaideyi belirlemektedir ki, tecavuze ugradiklari zaman once kendilerine yakin tehlikeyi bertaraf etmeyi ifade eder.(48)Sonra k i l i ~ayeti, oncesine ve deliletine bakillrsa anla~mayibozan miigrikler hakk1ndadir.B~ayetin hukmunu butiin kifirlere tegmil etmek bu
siy8k-sibgk ve del2letle uyugmaz. Onlarla topluca savagmayl Bmir ayet ise muminleri, miigriklere kargl bir hedefe dogru kuvvetlerini birlegtirmeye, tek cephe olmaya davet etmektedir.(49)Eski fukaha, zamanin galibiyetlerle dolu ortamlndan etkilenerek butiin bu ayetleri fiili ve hucuma dayali savag anlaminda almiglardir.(50)
Ustelik Allah Te2lB goyle buyurur: "Allah, sizinle din ugrunda savaSmayan ve
sizi yurtlarinlzdan ~ikarmayanlaraiyilik yapmanizl ve ldil davranmanlzl yasaklaTevbe, 36
ibn Humlm, Fethu'l-Kad~r,5/437
Ebu Zehra, 52, Ebu lyd, 280, SBbunl, Raviii 1/233
Klslni, 7/100, Blimen, 31380, H S $bey, f A Cihad md. 3/169, Turnagll, 148, Zilhayli, 145, Daks, 628;
Ozel. 48
46. Ozel, 47; All Mansur, 265
47. Tevbe, 123
48. Ah klansur, 265; Daks, 638
49. M. All Hasen, 102, Ebu Zehra, 90
SO. Ebu Zehra, 78-9; All Mansur, 239; Zuhaylf, 130-1
42
43
44
45
maz. "<51 >"Ancak kendileriyle aranızda anlaşma bulunan bir topluma sığınanlar;
ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla savaşmak (istemediklerin)den yürekleri sıkıla­
rak size gelenler müstesna. Allah dileseydi onları başınıza bela ederdi de sizinle
savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp bir'tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve barış içinde yaşamak isterlerse, Allah size, onlara saldırmak için bir yol vermemiş­
tir."<52> "Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. "<53 >"Eğer onlar barışa yanaşıriarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül
et. "(54)
Bütün bunların yanında Hz. Peygamber (s.a)in şu söz ve fiilieri de bunu teyid
eder mahiyetledir:
"Düşmanla karşılaşmayı temeni etmeyin; Allah'tan afiyet dileyin. Fakat onlarla karşılaştığınız zaman da sabredin ve bilin ki Cennet, kılıçların gölgesi altın­
dadır." <55>
"Muhakkak ki Allah beni bütün insanlığa bir rahmet olarak göndermiştir. Siz
de tebliğ görevini benim adıma yerine getirin ki Allah da size merhamet etsin. "(56>
"Muhakkak ki Allah beni bütün insanlığa bir rahmet olarak göndermiştir. Siz
de tebliğ görevini benim adıma yerine getirin ki Allah da size merhamet etsin. "< 56>
"Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın!"< 57>
Hz. Peygamber (s.a.) Bedir Savaşı öncesinde Hz. Ömer'i, müşriklere göndererek sulh teklifinde bulunmuş, fakat Mekkeli müşrikler bunu kabul etmemişti. <58>
Yine Hz. Peygamber (s.a.), müşriklerin umre izni vermemesi ve Halid b. Velid ile
ikrime b. Ebi Cehil koroutasında büyük bir ordu hazırlaması üzerine şöyle buyurmuştu: "Yazık Kureyşe ki savaş kendilerini yeyip bitirdi. Benimle diğer Arapların
arasına girmese ne olur sanki? Şayet onlar bana üstün gelirse, zaten istedikleri bu.
Şayet Alah beni onlara üstün getirirse hep birlikte İslam'a girerler. Güçlü olsalar
bile daha nereye kadar böyle savaşıp duracaklar. "< 59>
Bunlar yanında "Ben kıyamet öncesinde kılıçla gönderildim .. " hadisi, cihadın
ehemmiyetini ve meşruiyetini ifade eder. "Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed O'nun elçisidir deyinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum" hadisindeki ''İnsanlar'' sözüyle, icma ile sabittir ki Arap müşrikleri kastedilmiştir. (60)
Netice itibariyle denebilir ki, bu kanaatte olanlara göre savaş, İslam'a ve müslümanlara yönelen tecavüzlere karşı koymak için bir zaruret addedilerek meşru sayılmıştır. Zamretler de kendi miktarlarınca takdir olunacağına göre, zamret sınırı
aşılmaz. Binaenaleyh, müslümanların diğerleriyle münasebetlerinin harb esasına
dayandığını söylemek, zaruret mantığına ters düşer.<61)
51. Mümtehine, 8
52. Nisa, 90
53. Bakara, 208
54. Enfal, 61
55. Buhari, Cihad, 112; Müslim, Cihad, 20; Ebu Davud, Cihad, 89; Tirmizi, Deavit, 84, 101; İbn Mace, Dua,
5; Darimi, Siyer, 6; Ahmed, 1/4, ll.
56. Kettani, et-Teritib, 1/266.
57. Buhari, Cihad, 164, Megazi, 60; Müslim, Cihad 71; Ebu Davud, Edeb, 17
58. M. Ali Kapar, Hz.Muhammed'in Müşriklerle Münaasebeti, 161 (Beliizüri, Ensib, 11292 den)
59. Ebu'l-Fida İbn Kesir, ei-Bidiye ve'n-Nihaye 4/165.
60. Hamidullah, 77; Zühayli, 120-1; Ebu Süleyman, İslam'ın Uluslararası İlişkiler Kuramı60; M. Erdogan; İs­
lam Hukukunda Ahkamın Değişmesi, 50
61. Zühayli, 245; AlfMansur, 313; Özel 41
• 121 •
Değerlendirme:
Tarafların görüş
ve delillerini kısaca sözkonusu ettikten sonra burada bu göve delilleri değerlendirip bir neticeye varmak istiyoruz.
Bir kere hemen ifade edelim ki biz, ne ilişkilerin temeli savaştır veya ne de barıştır görüşlerine katılmıyoruz. Zira ilişkilerin temelini savaş kabul etmek, kendi
üzerine rahmetiyazan Allah Tea!§.'yı< 62l, O'nun alemiere rahmet olarak gönderdiği bir peygamberi ve mesajını< 63 l kendisinden korkulan bir şey haline getirmek
demek olduğu gibi; temeli barış kabul etmek de şirke ve zulme müdahale etmemek, İslam'ın mesajını kitlelere ulaştırmak için her yolu denememek ve kendi kabuğuna çekilip pasif bir barış gönüllüsü olmak demektir.
Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in sünneti kendi bütünlüğü içerisinde ele alın­
maz, parça parça ayet ve hadisiere tutunup bunlar diğerleriyle beraber düşünül­
mezse ve özellikle nesh ameliyesinin çerçevesi alabildiğine genişleti!irse, sağlıklı neticelere varmak mümkün olmaz. Görebildiğimiz kadarıyla her iki grup da nassların bir kısmına tutunup diğerlerini ya görmezden gelmiş veya tevil ve nesh mantı­
ğıyla hadiseye yaklaşmıştır.
Bize göre ilişkilerin temeli; davet, dini yayma ve tebliğ esasıdır. İslam'ın mesajı umumi ve evrenseldir: "Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı
olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler."<64l "Deki, Ey insanar!
Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah'ın elçisiyim ... "(65 )
Bir sistemin evrensel olması onun tebliğ ve neşrini gerektirir. Bu tebliğin metodu yine Kur'an tarafından belirlenmiştir: "Sen Rabbinin yoluna hikmet ve güzel
öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et... "(66)
İşte bu noktadan sonra, İslam Devletinin tabiatı icabı yapmakla yükümlü olduğu bu davet ve tebliğe karşı diğer devletlerin koyduğu tavrın keyfiyeti, ilişkile­
rin dostane veya hasmane bir üslupta devam etmesini belirleyecektir.
İslam'ın tebliğini gerçekleştirmek; bu tebliğin insanlara ulaşmasını önleyen engelleri bertaraf etmek, din ve vicdan hürriyeti üzerindeki baskıları gidermek ve insanlığı bir takım hurafe ve dağmalardan arındırmakla olur. <67 l Bunun için, tarihi
bir vakıa olarak daha İslam dininin doğmaya başladığı andan itibaren, başta Hz.
Peygamber (s.a) olmak üzere İslam davetçilerİnİn önüne engeller çıkmış, bu engellerin aşılması için de belli bir mer haleden sonra savaş kaçınılmaz olmuştur.
Yoksa daha işin başında Khadduri J. Schacht, A. Abel, H. Kruse, Goldziher,
Mc.Donald ve diğer pek çok müsteşrikin dediğinin aksine gayri müslimlerle ilgili
davranışın temelini savaş hukuku teşkil etmemiştir. <68 >
Bir sosyal sistem, şiddet ve savaş ortamından ziyade rahmet ve barış vasatında
vicdaniara nüfuz edebilir. "O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp girüş
62. En'iim, 12, 54
63. Enbiya, ı 07
64. Sebe', 28
65. Araf, 158.
66. Nahl. 125
67. Ebu iyd, 277.
68. The dar al-islam was always in theory at war with the dar al-harb. Khadduri, 53; Schacht, İslam Hukukuna
Giriş, 139; Kruse, 57; Mc. Donald, Diiru'l-Harb maddesi, İ.A. Arapça yayın, 9/78 .
• 122.
derlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için dua et. .. "(69 l "İyilik ve fenalık
bir değildir. Sen fenalığı en güzel şekilde sav. Bir de bakarsın ki seninle aranda
düşmanlık bulunan kimse çok sıcak bir dost haline gelivermiş. "(70)
Bunun için Hz. Peygamber (s.a.) Medine'de Devlet teşkilatianmasını tamamladıktan sonra etraftaki kabilelerle tarafsızlık ve saldırmazlık anlaşmaları yapmak
üzere harekete geçmiştir.0 1 l Fakat kısa bir süre sonra ilahi mesajın insanlık tarihi
boyunca önüne çıkan engeller, İslam'ın da önüne çıkmış ve bunların ortadan kaldırılması gerekmişti. Hz. Peygamber'in şu ifadeleri ne kadar manidardır: "Yazık
Kureyşe ki kendilerini harp yeyip bitirdi. Benimle diğer Arapların arasına girmese
ne olur sanki? Eğer onlar bana üstün gelir!erse, zaten istedikleri bu; ama eğer Allah beni galip getirirse hepsi birlikte İslam'a girerler. Güçlü olsalar bile nereye kadar böyle savaşıp duracaklar? "(72 )
İsHim Devletinin insanlara ulaşmasında herhangi bir engel olmayınca, Hz. Peygamber (s.a.)'in "ben rahmet peygamberiyim, ben savaş peygamberiyim."(73 l hadisinin ilk kısmı, böyle engeller zuhur ettiğinde de ikinci kısmı esas olacaktır.
Şafii hukukçusu Şirbini'nin (977 1 1570) de ifade ettiği gibi, kafirlerle savaş esas
maksat değildir. Öyle ki savaş yapmaksızın tebliği gerçekleştirip delilleri serdederek hidayet yolunda netice alınıyorsa bu, fiili savaştan çok daha muteberdir. (7 4 )
Bundan dolayıdır ki, savaş hali zuhur etse dahi, savaşa fiilen başlamadan önce
karşı tarafa iki alternatif sunularak neticenin savaşa varmaması istenir: I. Müslüman olmak 2. Kendi dinlerinde kalıpselametiçinde yaşamak için cizye vermek suretiyle İslam 'ın hükümranlığını tanımak. (7 5)
Kur'an-ı Kerim'in zahiri itibariyle "ya İslam, ya ölüm" manasma gelebilecek
ayetleri bu bütün içinde düşünüldüğünde davete verilen olumsuz cevabın, daha doğ­
rusudine davet ve tebliğin engellenmesinin neticesinde gündeme geleceği anlaşılır.
Şuna da bu vesileyle kısaca işaret edelim ki, günümüzde hukuk literatüründe devlete tanınan fonksiyonlar olarak teşri (yasama) İcra (yürütme) ve kaza (yargı) fonksiyonlarını görmekteyiz. İslam hukukunda ise devlet fonksiyonu olarak bunlardan
başka bir dördüncü fonksiyonun daha varlığı sözkonusudur: "Dini tebliğ fonksiyonu.Bu dördüncü fonksiyon, İslam iktidarlarının asla vazgeçemeyeceği bir devlet görevidir ve onsuz devlet, dünyevi (seküler) kalmaya mahkum sayılmaktadır.
İslam ise bunu reddeder. (76)
Esasen hicretin 9. senesindenazil olan ve kılıç iiyeti diye bilinen Tevbe Suresi
5. ayetin muhatabıyla "insanlarla, Iii iliihe iliallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum." hadisinin muhatabı, ulemiinın icmaıyla Arap putperestleridir (müş­
riklerdir )(7 7 ).
69. Ali İmran, 159.
70. Fussilet, 34
71. İbn Hişam, 2/241; 249; İbn Sa'd, 2/8 vd.; Hamidul!ah, el Vesiiik 26-7; 267-8; S. Tuğ, 1. Vergi Hukuku,
48; Terzi, Hz. Peygamber ve Hulefiii Raşidin Döneminde Askeri Teşkilat, 13; Kapar, 208.
72. Ebu'l-Fidii İbn Kesir, ei-Bidiiye, 4/165
73. Benzer hadisler için bkz. Ahmed, 4/395, 404, 407; 5/405
74. Muğni'I-Muhtac, 4/410; Daks 102.
75. Buhari, Cihad, 102; Megazi, 38; Ebu Davud, Cihad, 82; Müslim, Siyer, 2-12.
76. Klasik kaynaklar bu devlet fonksiyonlarını "Hiliifet" mefhumu içinde değerlendirirler. Bkz. Ma verdi, 12-3;
Ferrii, 11-12; F. Atar, İslam Adiiye Teşkilatı, 9-25
77. Ferra, ei-Ahkamu's Su1tiiniye, 195-6; Ayni, Umdetu'I-Karf, 1/64; Zühayli, 121; Schacht, 139; Ebu Si!leyman,
60; Özel 56; Erdoğan, 50
• 123 •
ilişkilerin esasını savaşa bağlayanlar bu ayetle, konuyla ilgili daha önceki ayetlerio neshedildiğini iddia ederler. Halbuki bu ayetlerin her biri ve kılıç ayeti farklı
durumlar içindir ve o durumlar zuhur ettiğinde ayetler de tatbik edilecektir(7 8). İs­
lam'ın güçlü ve galip döneminde gelen ayetlerin, önceki dönemlerde inen ayetlerin
hükümlerini kaldırdığı; dolayısıyla onlardan tekrar istifade edilerneyeceği görüşü­
nü benimsernek yerine, daha esnek bir yaklaşımla içinde yaşanılan ortam değer­
lendirilerek ve tebliğe karşı konulan tavırla müslümanların güçleri dikkate alına­
rak dini siyasetin gereği ne ise o şekilde hareket etmek daha uygun olacaktır. <79)
Diğer taraftan İslam'ın harp anlayışını sadece saldırıya uğranıldığında bunu
defetmeye matuf meşru müdafaa harbi olarak kabul etmek de<80>İslam'ın mantı­
ğıyla ve evrenselliğiyle çelişir. Çünkü önce de arzettiğimiz gibi, evrensel bi.r din olması itibariyle insanlara ulaştırılmak ve bunun için de engel olabilecek her şeyle
mücadele etmek gerekecektir. Bu ise çoğu zaman hasmane ilişkileri gündeme getirecektir.
Bize öyle geliyor ki, nasıl ilk asırların muzaffer psikolojisi, ilişkilerin esasını
savaş olarak belirlediyse, son asırların siyasi bölünrnüşlüğü, iç çatışmaların artışı,
ekonomik ve teknolojik geri kalmışlık psikolojisi de, pasif barış olarak belirlenmiştir. Müstemlekeci devletler bu tezi müslümanlara benimsetmek istemişlerdir.
Halbuki barış ve esenlik kökünden (selam) gelen bir isme, yine aynı manaya
gelen umumi bir selamlama formuna, bütünüyle barış dolu bir gece olan Kadir
Gecesinde inen bir kitaba (Kadr, 5), barış yurdu olan bir cennete (Yunus, 25), en
temel vasfı barış olan bir çağrıya (Maide, 16) sahip olan İslam'ın uluslararası iliş­
kiler nazariyesini tek bir şekle irca etmek doğru gözükmemektedİr. Doğru olan,
müslümanların ellerinden geldiğince bu esenlik ve barış mesajını ademoğluna takdim gayreti içinde olması, bu takdimi engelleyenleri caydıracak bir askeri güce sahip ise onların hertaraf etmesi, değilse bu güce sahip olma veeibesini (Enfal, 60)
bir an evvel yerine getirmeye çalışıp bu arada barış stratejisi takip etmesidir. İşte
bu durumda, kılıç ayetiyle neshedildiği iddia olunan diğer ayetler le amel etmek zaruri olmaktadır.
Bütün bu değerlendirmelerin özünü yansıtması sebebiyle konuya şu ayet-i kerimelerle bir son vermek istiyoruz: "Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan
ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah iidil olanlım sever. Allah sizi, ancak sizinle
din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden
kimseler le dost olmaktan meneder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır"<81>.
78. M.Ali Hasen, 123
79. Erdoğan, 78; Ebu Süleyman, 87-8; Özel 56
80. Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşlan, 262; Ali Mansur, 298 vd; Ebu Zehra, 47; Özel, 45; R.
81. Mümtehine, 8-9
• 124.
Rıza,
271-5
BİBLİYOGRAFYA
Ali Ali Mansur, Eş-Şeriatü'l-İsliimiyye ve'l-Kanı1nu'd-Devliyyi'l-Amm, Kahire, 1390/1971
Atar Fahrettin, İslam Adiiye Teşkilatı, Ankara, 1979
el-Ayni Bedruddln Mahmud b. Ahmed, Umdetu'l-Kiiri, Kahire, 1348
el-Biiberti, Ekmeluddin Muhammed b. Muhammed, el-İnaye (Fethu'l-Kadir ile birlikte) Beyrut ty.
el-Biici süleyman b. Halef, el-Müntekii Şerhu'l-Muvattii, Mısır, 1332
Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuk-i İslamiyye ve İstilahiit-ı Fikhiyye Karnusu İstanbul, 1950
el-Buhar! Muhammed b. İsmail, el-Ciimiu's-Sahih, İstanbul, 1981
el-Cassas Ebubekr Ahmed b. Ali, Ahkamu'l-Kur'iin, Beyrut, 1405/1985
Crezat Charles, Devletler Umumi Hu':uku, tre. Edip F. Çelik, İst. 1950
ed-Daks, Selame, el-Alakatü'd-Devliyye fi'i-lsliim a'la Dav'il- İ'eiizi'l-Beyani fı ~ ureti't-Tevbe,
Cidde, 1398/1976
Ebfı Davut Süleyman b. el-Eş'as, Sünenü Ebi Davud, BeyrUt 1971
Ebu İyd Arif Halil, El-Aliikiitü'I-Harieiyye fı Devleti'I;Hilafe, Kuveyt, 1404/1983
Ebu Süleyman A. Ahmed, İslam'ın Uluslararası İlişkiler Kuramı, Tre. F. Koru, İstanbul, 1985.
Ebfı Ya'la Muhammed b. Hüseyin el-Ferrii, ei-Ahkamu's-Sultiiniyye, Beyrut, 1403/1983
Ebu Zehra Muhammed, el-Aliikiitü'd-Devliyye fi'l-İsliim, Kahire ty.
Erdoğan Mehmet, İslam Hukukunda Alıkamın Değişmesi, İstanbul, 1990
Hamidullah Muhammed, İsliimda Devlet İdaresi, tre. K. Kuşçu, Ankara, 1979
Hz. Peygamberin Savaşları, tre. Salih Tuğ, İst. 1981
Meemfıatu'I- Vesayiki's-Siyiisiyye, Beyrut, 1407
ei-Haraşi Muhammed b. Abdillah, ei-Haraşi ii'la Muhtasar-ı Seydi Halil, Beyrut, ty.
İbn Arabi Muhammed b. Abdillah, Ahkiimu'l-Kur'iin, Mısır, ty.
İbn Cüzey Muhammed b. Ahmed, el-Kaviininu'I-Fıkhiyye, Beyrut, ty.
İbn Hanbel, Ahmed, el-Müsned, İstanbul, !981
İbn Hişiim Ebu Muhammed Abdülmelik, es-Siretü'n-Nebeviyye, Mısır, 1355
İbn Hümiim Muhammed b. Abdilvahid, Fethu'l-Kadir, Beyrut ty.
İbn Kesir Ebu'l-Fidii İsmail, el-Bidiiye ve'n-Nihiiye, Mısır, 1351
İbn Kudiime Abdullah b. Ahmed, el-Muğni, Beyrut, 1392
İbn Kudiime Abdurrahman b. Muhammed, eş-Şerhu'l-Kebir (el-Muğni ile birlikte), Beyrut, 1392.
İbn Maee Muhammed b. Yezid, es-Sünen, İstanbul, 1981
İbn Rüşd Muhammed b. Ahmed, Bidiiyetü'l-Müetelıid, istanbul 1985
İbn Sa'd Muhammed, et-Tabakiitü'l-Kübrii, Beyrut, 1376
Kapar Mehmed Ali, Hz. Muhammed'in Müşriklerle Münasebeti, istanbul, 1987
Karaman, Hayreddin, Anahatlarıyla İslam Hukuku ı, İstanbul, 1984
el-Kasiini Ebubekr b. Mes'fıd, Bedai'us-Saniii, Beyrut, 1394
el-Kettani Muhammed Abdulhayy, et-Teratibu'l-İdariyye ı, tre. Ahmed Özel, İstanbul, 1990.
el-Kayelharriisi İmadüddin Muhammed, Ahkiimü'I-Kur'iin, Beyrut, 1405
Khadduri, Majid, War and Peaee in the Law of İslam, Baltimore 1955
Kruse Hans, İslam Devletler Hukukunun Ortaya Çıkışı, tre. Y. Ziya Kavakçı, (İslam terkikieri
Enstitüsü Dergisi; eilt 4'den ayrı basım) İstanbul, 1971.
el-Kurtubi Muhammed b. Ahmed, el-Cami' li-Ahkiimi'l-Kur'iin, Beyrut, 1965
el-Maverdi Ali b. Muhammed, ei-Ahkiimu's-Sultiiniyye, Beyrut, ty.
el-Mavsili Abdullah b. Mahmud, el-İhtiyar li Ta'lili'I-Muhtiir, Mısır, 1951
Mc Donald, Diiru'I-Harb md. (Dairatü'l-Maiirifi'I-İsliimiyye) Tahran, 1352
Muhammed Ali Hasen, ei-Aiiikiitü'd-Devliyye fi'l-Kur'iini ve's-Sünne, Ammaıı, 1400
Muhammed Raşid Rıza, ei-Vahyü'I-Muhammedi, Beyrut, 1399
ei-Müzeni İsmail b. Yahya, Mutasaru'I-Müzeni (el-Ümm ile birlikte) Beyrut, 1393
,Özel Ahmed, İslam Hukukunda Ülke Kavramı, İstanbul, 1984
• 125 •
er-Ramll Muhammed b. Ahmed, Nihayetü'l-Muhtac, Mısır, 1386
es-Sabün! Muhammed Ali, Ravai'ul-Beyiin Tefs!ru Ayati'i-Ahkiim, Beyrut, 1407.
Schacht Joseph, İslam Hukukuna Giriş, tre. M. Dağ-A.Şener, Ankara, 1977.
es-Serahs! Muhmmed b. Ahmed. Şerh-u Kitiibi's-Siyeri'l-Keb!r, Kahire, 1971
Kitabü'l-Mebsut, İstanbul, 1403.
es-Suyutf Abdurrahman b. Ebibekr, el-İtkan fi Ulumi'l-Kur'an, Beyrut, 1398
Eş-Şafil Muhammed b. idris, el-Ümm, Beyrut 1393 Ahkamü'l-Kur'an, Beyrut, 1410
eş-Şevkan! Muhammed b. Ali, Neylü'l-Evtar, Beyrut 1973
Şibey Hasan Sabit, Cihad md. (İ.A. İstanbul, 1960)
eş-Ş!raz! İbrahim b. Ali, el-Mühezzeb, Mısır ty.
eş-Şirbin! Muhammed b. Ahmed, Muğni'l-Muhtac, Mısır, 1377
et-Tabbard. Abdulfettah, Ruhu'd-Dlni'l-İslamı, Beyrut, 1980
Terzi Mustafa Zeki, Hz. Peygamber ve Hulefil.-i Raşidin Döneminde Asker! Teşkilat, Samsun, 1990
Tuğ Salih, İslam Vergi Hukukunun Ortaya Çıkışı, İstanbul, 1984
Turnagil, Ahmed Reşid, İslamiyet ve Milletler Hukuku, İstanbul, 1977
ez-Zerka Mustafa Ahmed, el-Fıkhu'i-İslam! fi Sevbihi'l-Ced!d, Dımaşk, 1964
Zeydan Abdülkerim, Mecmuatu Buhusin Fıkhiyye, Beyrut 1407
ez-Zuhayl! Mustafa Vehbi, Asarü'l-Harb fi'l Fikhi'l-İslam!, Dımaşk, 1401 el-Alakatü'd-Devliyye
fi'l-İslam, Beyrut 1407
Sağ/ı
sol/u
yu
• 126.
Allalı
142
!
~·
ilk Cumhuriyet Meclisinde
rnek bir takım mukaddeta-ı fünuna fişi­
na olmaya mütevakkıftır. Bir misal arzedeyim: Bugün 'Hikmeti Tabiiyye' ve
'Tarih-i Tabif' kitapları Türkçeye tercüme edilmiştir. Her Türkçe bilen, bu fen
kitabını okuduğu vakit tabii anlayamaz.
Bittabi onu anlayabilmek için de Belagat
gibi, Usul-i Fıkıh gibi, vaz' gibi birtakım
mukaddemat-ı fünunun 6ğrenmeye ihtiyaç vardır ve bunları anlamaya mütevakkıftır. Bunlar anlaşıldıktan sonradır ki o
Kitab-ı Mü bin 'in dekayıkı anlaşılabilir.
Ve fakat, 'mfila yüdrek küJlühu la yütrek
küJlühu'. Yani bir şey tamamİyle yapıl­
mazsa bile tamamİyle terk etmek lfizım
gelmez. Onun, bugünkü ihtiyacata g6re
mümkün olduğu kadar mütehassıs zevvattın bir heyet teşkil ederek bu ihtiyacımı­
zın tatmin edilmesi lüzumunu g6rüyorum.
Bunun için de bütçede karşılığı
yoktur .. "(6)
Bu amaca ulaşmak için, bütçeye özel
bir ödenek kayma lüzumunu da şu sözlerle dile getirmiştir:
Binaenaleyh, gerek Kur'an-ı Kerim'i
tefsirf bir şekilde tercüme etmek ve Türkçe .
asar-ı diniye neşreqerek maneviyatımızı
yükseltmek ve bu husustaki ihtiyacımızı
tatmik edecek asan tercüme ederek neş­
rettirmek ve gerek m em alik -i ecnebiyede
din-i İslam aleyhine veya hata-aJad olan
neşriyata karşı mukabele etmek için mutlaka Diyanek Bütçesinde bir fasla bir
madde koymak lüzumunun hissediyorrum ... "<7l
İşte bu amaçlar doğrultusunda hazır­
lanan söz konusu takrirde (önerge) şöyle
şöyle rlenmiştir:
"Riyfiset-i Celileye"
"Bazıları tarafından Kur'lin-ı
Kerim'-
in hata-aJad bir surette lisanımıza tercüme ve neşredildiği g6rülmektedir. Bu
Kitab-ı celil'in elyevm mevcut olan Türkçe
tefsireri dahi ihtiva ettiği malini-i dakikayı
ifadedekasır olduğu cihetle mütehassıs bir
heyet-i ilmiye tarafından Kur'an-ı Azimuşşan'ın lisanımıza tercüme ve Türkçe
tefisiri ve keza lisanımıza tercüme elzem
olan bazı asar-ı İslamiyenin nakl ve tercümesi ve Din-i İslam aleyhinde intişar
eden asar-ı ecnebiyye mukabeleten neşri­
yatta bulunmak üzere (214) üncü fasla 8
nci madde olarak 20 bin liranın zam ve
tahsisini teklif eyleriz.."<8l
Görüldüğü üzere bu önergı~de:
a) Hatalı Kur'an tercümelerinin yayın­
landığı;
b) Mevcut Türkçe tefsirlerin yetersiz
gerekçe gösterilecek:
c) Mütehassıs bir kurul tarafından
Kur'an-ı Kerim'in dilimize tercüme ve
Türkçe tefsirinin yapılması ve ayrıca;
d) İhtiyaç duyulan İslami, eserlerin telif ve tercüme edilmesi, İslam aleyhine yazılmış yabancı eseriere karşılık vermek
üzere yayın faaliyetinde bulunulması ve
bütün bu işlerin yapılabilmesi için de:
e) Diyanet Bütçesine 20 bin lira ek
ödenek ayrılması istenmektedir.
Gerek önerge metninde ve gerekse
önerge sahibinin gerekçe konuşmasıda,
"Dini Yayın Kurulu" oluşturulkaldığı
DÜZELTME
Bir öncesi sayımızın (28/1) 142. sayfasının paragraf ve satırlarının pikaj sırasın­
da karıştırılmıştır. Sayfayı yeniden
yayınlıyor, yazar ve okuyucularımızdan
özür diliyoruz.
Diyanet Dergisi
(6) Aynı Yer.
(7) Aynı Yer.
(8) Adı Geçen Zabıt Ceridesi, s. 264-264.
• 127.
Download