_____________________________________________________________________________________ Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 114-137 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date 13.07.2017 Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 19.09.2017 Yrd. Doç. Dr. Hatice DÜLBER YÖK h.dulber@hotmail.com HADİSLERDE YORUM “TEVİL” GELENEĞİ: İBN KUTEYBE ÖRNEĞİ Öz Kur’an-ı Kerim’de usve-i hasene olarak belirtilen Hz. Peygamber’in, rivayetlerinin doğru yorumlanması Müslümanların en önemli çalışma ve çaba kaynağı olmuştur. Sahabe, Tabiun, Tebe-i Tabiunun bu konudaki gayretleri takdire şayandır. Peygamberin vefatıyla beraber yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmelerle beraber yaşanan değişiklikler, sahabenin sünneti farklı şekillerde yorumlaması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Nitekim lâfzî, zahiri, ictihadi yorum olarak özetleyebileceğimiz sünneti anlama şekilleri Tabiun ve Tebe-i Tabin döneminde de devam etmiştir.Hadis ve sünnet’in anlaşılması ve yorumlanması meselesi, İslam düşüncesinin teşekkül devrinde, Ehl-i Hadis ile Ehl-i Fıkh’ı ve Kelam ehlini karşı karşıya getirmiştir. Rivayetlerin tedvin ve tasnifiyle beraber bazı rivayetlerin Kur’an-ı Kerim’e, akla, tecrübe ve müşahadeye aykırı olduğunu, hatta bazı rivayetlerin kendi içinde birbirine zıt hükümler ifade ettiğini ileri süren birtakım kelam ve fıkıhçılar olmuştur. Fıkıhla ilgili birbirine zıt hükümler ifade eden rivayetlerin, aralarında bir ihtilaf olmadığı konusunda ilk çalışma yapan Şafii olmuştur. Daha sonraki dönemlerde Tahavi bu rivayetleri incelerken daha sistematik yöntemler kullanmıştır. Kelami ve itikadi konulardaki rivayetler arasındaki ihtilafları ele alarak yorumlayanlardan birisi olan İbn kuteybe bu konuda önemli çalışmalar yapmıştır. Bu rivayetlerin iç tutarlılığını sağlamak için cem ve telif, nesh, tercih, tevakkuf gibi yöntemler kullanan İbn Kuteybe, başarılı sayılabilecek yorumlar yapmıştır. Bazen, birtakım rivayetlerin yorumuna karşı sergilediği savunmacı ve tepkisel durum onu zor durumlara düşürebilmiştir. Buna ilaveten eserlerinde sahih olmayan rivayetleri yorumlamaya çalışması da uyguladığı yöntemdeki başarısını azaltmaya sebep olabilecek bir diğer nedendir. Bütün bunlara rağmen İbn Kuteybe, rivayetlere getirdiği yorumlarla günümüze kadar etkisini gösteren değerli bir hadis âlimimizdir. Anahtar kelimeler: tevil, ihtilaf, hadis, nesh, tercih, cem ve telif, tevakkuf. Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği HISTORY OF INTERPRETATION “GLOSS” CUSTOM: EXAMPLE OF IBN QUTAYBAH Abstract Specified as uswa hasana in the Holy Koran, accurate interpretation of the Prophet (bpuh) has been the most significant origin of work and effort for Muslims. Efforts of the Companions, Tabi’un, and Tabi' al-Tabi'un on this matter are worthy of respect. Changes occurred with political, social and economic developments following the death of the Prophet have resulted in different interpretations of Sunnah by the Companions. The concept of understanding which can be summarized as literal, virtual and ideological have continued during the Tabi’un, and Tabi' alTabi'un eras. The issue of understanding and interpreting Hadith and Sunnah has made Ahl al-Hadith and Ahl al-Fiqh oppose each other during the formation of Islamic ideology. Following codification and classification of the rumors, there have been some theologians and Fiqh experts who claimed that some rumors are against the Holy Koran, mind, experience and observation and some rumors even include judgements that contradict in itself. Al-Shafi’i was the first person to do a research in an effort to prove the Fiqh rumors have no controversies among themselves. AlTahawi has used more systematic methods while studying these rumors in later periods. Interpreting by addressing the controversies of rumors relevant to Kalam and faith, Ibn Qutaybah has made significant studies in these topics. Employing methods like totalization, reconciliation, abrogation, preference and standstill to ensure inner consistency of these rumors, Ibn Qutaybah has made some interpretations which can be deemed successful. However, the defensive and reactive behavior he has displayed against interpration of some rumors has put him in a difficult situation. Moreover, his effort to interpret some illegitimate rumors in his work has a nature which may decrease his success in this method. Nevertheless, Ibn Qutaybah is an esteemed hadith expert whose interpretations on rumors have shown their effects up until this day. Keywords: gloss, controversy, hadith, abrogation, preference, totalization and reconciliation, standstill. Giriş Hz. Peygamber’in İslam toplumuna örnek olarak gönderilmesi gerçeğini kavrayarak İslam’ı en güzel şekilde yaşamak isteyen Müslümanlar, ona uymayı ilke edinmiştir. Bu nedenle sahabe hayatlarına yön vermede dünya görüşlerini ve yaşayış tarzlarını oluşturmada Kur’an-ı Kerim’den sonra Hz. Peygamber’e danışıp sorma yoluna gidiyor; yaşayış tarzlarının doğru ve yanlışlığını Hz. Peygamber’e sorarak test ediyor, onunla iştişare ediyor ve direktiflerine göre hareket ediyordu. Hz. Peygamber’in meseleleri hallederken kullandığı bilgi kaynağı öncelikle vahiy idi. Bunun yanında vahiy olmayan konularda kendi akıl ve tecrübesini kullandığı gibi, çevresindeki insanların bu konudaki tecrübe ve bilgilerinden de faydalanıyordı. Örneğin Bedir savaşında Müslüman askerlerin mevzi yerini beğenmeyen Hubâb b. Munzîr’in, “Ey Allah’ın The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 115 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği Resulü, bu vahiy değilse yerimizi değiştirelim.” şeklindeki teklifini Hz. Peygamber kabul etmiş bunun sonucunda askerlerin yerleri değiştirilmişti.1 İlk dönemlerde yaşayan Müslümanlar, Hz. Peygamber’in söz, fiil ve hareketlerini yani sünneti ve hadisi anlama, öğrenme ve uygulamaya büyük önem vermişlerdir. Kur’an-ı Kerim’i anlama ve uygulamanın yolunun Hz. Peygamber’den geçtiğinin farkında olmaları sebebiyle onun ilim meclislerine katılmaya gayret sarfetmişlerdir. Hz. Peygamber’in yanında olan sahabe O’nu anlamakta değişik sebeplerle farklı anlayışlar sergilemişlerdir. Bu noktada zabt, hafıza, kavrayış, muhakeme gücü, mizac, zevk, karakter, Hz. Peygamber ile beraberlik süresi, yaş, dil, kültür ve çevre farklılığı, sünneti direkt veya vasıtalı alma, bilgi, birikim, yorum ve değerlendirme farklılığı vb. hususlar sahabenin değişik yaklaşımlarına yol açan en önemli faktörlerdir. Onların sünnet anlayışında zâhirî, fıkhî ve ictihâdî olmak üzere üç farklı yaklaşım görülmektedir. Hz. Peygamber’in talimatını lâfzî, tatbikatını ise şekli olarak anlayan sahabilerin eğilimlerinde duygusal anlama egemen olup, onlar için ve sahabiler için Hz. Peygamber’in “ne dediği” ile “ne yaptığı” O’na harfiyen uymak için yeterli kabul edilmiştir. Hz. Peygamber’in “ne demek istediğini, neyi amaçladığını” tespit etmeye çalışan, fakih sahabiler ise, sünnetlerin kaynağını, bağlayıcı olup olmadığını gözetmişlerdir. Rasulullah’ın çeşitli talimat ve tatbikatına rağmen bazı müctehid sahabiler farklı icraat ve içtihadlar sergileyebilmişlerdir. Örneğin; Hz Ebû Bekir’in, “La ilahe illallah” dedikleri halde zekât vermeyenlere savaş ilan edebilmesi, Hz. Ömer’in atlar içinde zekât almaya başlaması, Hz. Ömer ve Osman’ın temettu haccını yasaklamaları nehyetmeleri, Hz. Ali’nin içki cezasını arttırması, Muaviye’nin Müslümanı kâfire varis yapması şeklinde ictihadları, onların daha geniş bir perspektiften baktıklarını, genel prensiplerden hareket ettiklerini ortaya koymaktadır. Onların bu icraat ve ictihadları, hadis ve sünnetlerin zahirine muhafelet gibi gözüküyorsa da, aslında onlar, idareciler olarak şartları ve maslahatı esas alıp, Kur’an ve sünnetin ruhuna uygun yorumlar yaparak bütüncül yaklaşımlar sergilemişler ve Hz. Peygamber’in gözettiği amaca hizmet etmişlerdir.”2 Hz. Peygamber’in söz ve davranışlarına yönelik zahiri yaklaşımının en önde gelen simaları; Abdullâh b. Ömer, Ebû Sa’îd el-Hudrî, Ebû Hureyre, Enes b. Mâlik, Ebû Zer, Ebû’dDerdâ, Râfi’ b. Hadîc, Abdullâh b. Amr, Hâkim b. Hızâm ve benzeri sahabilerdir.3 Hz. Peygamber’in söz ve fiillerini lafzi olarak anlamaya çalışan bu sahabilerin yanında Hz. Peygamber’in hareketlerinin ve sözlerinin gayelerini anlamaya çalışanlar da olmuştur. Bunların başında Hz. Ömer, Hz. Ali ve Hz. Âişe gelir. Örneğin Ebû Sa’îd el-Hudrî (ö. 64) kendisinin öleceğini hissedince yeni bir elbise istemiş ve onu giydikten sonra “Ben, Resulullah’ın, ölü içerisinde öldüğü elbise ile dirilir.” buyurduğunu işittim, 4 demiştir. Burada Hz. Peygamber’in söylediğinin kefen olduğunu anlayan Ebû Sa’îd el-Hudrî’ye cevap Hz. Âişe’den gelmiştir: “Allah Ebû Sa’îd’e rahmet eylesin. Hz. Peygamber bununla sadece kişinin hangi amel üzere öldüyse o amel üzerine dirileceğini kastetmiştir. Zira Resulullah (sav) diğer bir hadisinde “İnsanlar, yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşrolunacaktır.” buyurmuştur.5 İbn Hişam es-Sîretu’n-nebeviyye, I. 620. Erul, Bünyamin, Erul, Bünyamin, Sahabe’nin Sünnet Anlayışı, TDV yay., Ankara 1999,s.386 3 Erul, Bünyamin, Sahabenin Sünnet Anlayışı, TDV yay., Ankara, s. 191. 4 Ebû Dâvûd, es-Sunen, 20 “Cenaiz”, 14, (III. 485), h. no: 3114. 5 Muslim, es-Sahîh, 51”Cennet”, 56, (III. 2194) h.no:2859. 1 2 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 116 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği Daha sonraki dönemlerde bu iki eğilimin devam ettiğini Hayri Kırbaşoğlu şu şekilde ifade eder: “İslam düşünce tarihi boyunca, kökenleri sahabe devrine kadar varan iki ana eğilim söz konusudur. Bunlar birer akım hâlini alarak Ehl-i Hadis ve Ehl-i Rey olarak varlıklarını sürdürmüştür.”6 Tabiûn döneminde sünnetin anlaşılması ile ilgili iki tür yaklaşım tarzı görülmektedir. Bunlardan birincisi zâhirî ve şekli yaklaşımları benimseyen âlimler ikincisi ise fıkhî ve ictihâdî yaklaşımı benimseyenlerdir.“Zâhirî ve şekli yaklaşımı benimseyen âlimler çoğunlukla hadis rivâyetiyle uğraşmışlar ve her bir rivâyeti ya da uygulamayı aynen tatbik etmek istemişlerdir. Fıkhî ve içtihadî yaklaşım gösteren tâbiûn âlimleri ise, sünnette yer alan konuları naslardan çıkardıkları ilkelerden yola çıkarak ele almışlardır. Zâhirî yaklaşım sergileyenlerle fıkhî ve içtihâdî tutum sergileyenler arasındaki en önemli yaklaşım farklardan biri yorumlamadır. Rivâyetlerin zâhiriyle yetinenler sünnette yer alan bir konuyu yorumlamaksızın olduğu gibi kabul ederek uygulamaya taraftar iken, fıkhî ve içtihâdî yaklaşım gösterenler zamana ve şartlara göre yeniden yorumlanması taraftarı olmuşlardır. Tabiundan sonraki dönemde rivayetleri anlama konusunda hadis fıkıh ve kelamcıların yaklaşımları farklı olmuştur. Hadisçilerin rivayetlere yaklaşımını benimseyen İbn Kuteybe kelamcıların hadisleri anlama konusunda eksikliklerini şu şekilde ifade eder: “(Kelamcılar devamla) bununla beraber bunlar (hadisçiler) rivayet ettikleri şeyler hakkında insanların en cahili ve talep ettikleri şeylerden en az nasibi olan kimselerdir. Kelamcılar bu gibiler hakkında şöyle demişlerdir: Şiir hamalları şirin iyisini, ancak devenin bilgisi kadar bilebilirler. Yemin ederim ki deve, sabah ve akşam yüküyle yola çıktığında yüklediği çuvallarda ne olduğunu bilmez.” 7Bunlar (hadisçiler), ilmin zahiri, dış görünüşü ile hadisin de sadece ismi ile yetindiler. Bunlar, “filan, isnadlara ve rivayet usulüne vakıftır” denilmesini kâfi gördüler. Fakat “yazdığını bilir veya bildiği ile amel eder” denilmesine rağbet etmediler.8 “Hadis ve sünnet’in anlaşılması ve yorumlanması meselesi, İslam düşüncesinin teşekkül devrinde, Ehl-i Hadis ile Ehl-i Fıkh’ı karşı karşıya getirmiştir. Muhaddisler fakihleri, hadis bilmemekle, rey ile kıyası hadislere tercih etmekle suçlarken, fakihler de Ehl-i Hadis’e, rivayet ettikleri üzerinde düşünmeyen birer ravi ve nakilci gözüyle bakmış ve onları ilim hamalları, bilgi taşıyıcıları (Hameletu’l-‘ilm, zevâmilu’l-esfâr) olarak değerlendirmişlerdir. Bu ihtilaftan dolayı her iki taraf da birbirinden etkilenmekle birlikte, sonunda Suleymân b. Mihrân elA’meş’in (ö. 148/765) Ebû Hanîfe’ye (ö. 150/767) söylediği gerçekleşmiş, fakihlerin birer doktor, hadisçilerin de birer eczacı olduğu kabul edilmiştir.9 Daha sonraları genel olarak ehlu’l-hadis ve ehlu’l-eser diye isimlendirilen bir zihniyet oluşturan ve giderek Şafii, Hanbelî ve Zahirî mezhepleri şeklinde teorik yapılara dönüşen ve genel olarak Selefiyye olarak adlandırılan bu çizginin, nasları (ayet, hadis) yorumlamada ‘usul’ geliştiren en büyük teorisyeni İmam Şâfii’dir. Şâfii’ye gelinceye kadar bir metodolojiye sahip olmayan bu çizginin hadis rivayetine ve onun epistemolojik değerine ilişkin kanaatlerini şu cümle özetlemektedir: Lâ ‘ilme illâ eser.10(İlim ancak eserdir) Kırbaşoğlu, M. Hayri, İslam Düşüncesinde Hadis Metodoloji, Ankara Okulu yay., 1999, s. 30-31. İbn Kuteybe, Hadis Müdefası, s.71-72. 8 a.g.e., s. 72. 9 Görmez, Mehmet, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlamasında Metodoloji Sorunu, TDV Y., Ankara, s. 3-4. 10 Gürler, İlhami, “Kutsallık ve Dini Metinlerin Dogmalaştırılması” I. Kur’an Sempozyumu, Bilgi Vakfı yay., Ankara1994, s. 308. 6 7 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 117 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği İslam düşünce tarihi ve özellikle de fıkıh araştırmaları literatüründe, eş-Şâfii’nin hadis ve rey ekolleri arasında var olan ayrılığı, hem hadisleri literal anlama hem de kıyası kabul etmek suretiyle orta yolcu, arabulucu bir tutum sergileyerek çözüme kavuşturduğu şeklinde bir görüşün yaygın olmasına karşın aslında eş-Şâfii, her iki ekol arasındaki mücadelede hadis ekolünün tarafında olmuştur.11 Şâfii’nin zorunlu durumlarda kıyasa başvurmasına karşın Ehl-i Hadis’in yanında yer almasının, Sünnet malzemesini fıkhi açıdan değerlendirmeye tabi tutmasının faydaları da oluşmuştur. Şâfi’î’nin bu çabalarıyla doktor-eczacı ayırımı ortadan kalkmaya başlamış ve eczacı olarak nitelenen hadisçiler de aynı zamanda eczaneyi tanıyıp oradan yararlanabilen birer doktor olmaya çaba göstermişlerdir. Böylece rey ekolu ile hadis ekolü birbirlerine yakınlaşmaya ve birbirlerinde olan ilimleri öğrenmeye başlamışlardı.12 İşte, dinî metinleri anlama konusundaki bu yaklaşım farkının sonucunda meydana gelen Ehl-i Hadis-Ehl-i Rey arasındaki mücadelenin sonunda Şâfi’î, rivayetlerin anlaşılması için İhtilâfu’l-hadîsi yazmıştır. Kendinden sonraki âlimlerden İbn Kuteybe’nin Te’vîlu muhtelifi’l-hadîsi, Tahâvî’nin (321/932) de Şerhu me’âni’lâsâr’ı dirayet-rivayet tartışmalarının bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. İşte bu makalenin konusuyukarıda özetle değinilen, Ehl-i hadisin en önemli temsilcilerinden biri olan İbn Kutey’benin te’vil anlayışını ele almaktır. 1. İbn Kuteybe’nin Te’vil Anlayışı İbn Kuteybe’nin te’vil anlayışına geçmeden önce konunun daha iyi anlaşılması açısından te’vil kelimesi hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır. 1.1. Te’vil Kelimesinin Anlamı Te’vil kelimesinin ( ) اول ـ يؤل ـ آلkökünden tef’îl ölçüsünde yapılan bir mastardır. Kelimenin temeli geri dönmek (rucû) mânâsındadır.13 Ancak bu maddi bir hareket değil, fenomenlerin algılanmasıyla ilintili zihnî ve akli bir harekettir.14Genel anlamda te’vil: a) Tefsir ve tayin etmek: “Onun te’vilini (tefsirini) ancak Allah bilir.”15 Te’vilin“anlamak ve tefsir” anlamındaki kullanılışına şu rivayet örnek olarak verilebilir: Resulullah’ın (sav) İbn Abbâs için söylediği duadır: “Allah’ım onu dinde fakih kıl ve tevili öğret.”16 b) Akibet: “Bu daha iyidir ve tevil (sonuç) bakımından daha güzeldir.”17 c) Vuku bulacağı bildirilen şeyin meydana gelmesi: “Onun vukuunu bildirdiği şeyin tevilinden (meydana gelmesinden) başkasını mı bekliyor ki!”18 d) Rüya tabiri: Yusuf dedi ki: “Babacığım, işte bu daha önce gördüğüm rüyanın tevilidir (tabiridir).”19 e) Sebep: “Hakkında sabredemediğin şeylerin tevilini (sebebini) sana bildireceğim.” 20 Güler, Kadir, Ehl-i Hadisin Düşünce Yapısı (yayımlanmamış doktora tezi), AÜSBE, Ankara 2002, s. 128. Gürler, Kadir, a.g.t., s. 129. 13 İbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab,Beyrut, Dâru’s-Sadr Matbaası, XI. 32. 14 Ebû Zeyd, İlahi Hitabın Tabiatı, s. 279-280. 15 3. Âl-i İmrân, 7. 16 Ahmed b. Hanbel, Musned, I. 266. 17 4. Nisâ, 59. 18 İbn Manzûr, a.g.e., VII. 153. 19 12. Yûsuf, 100. 11 12 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 118 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği Te’vilin sözlükteki bir diğer anlamı da “maksada yöneltmek”tir. Ancak, maksada ulaşmak için belli bir siyaset ve ıslah stratejisi gerekmekte; bu yüzden, ıslah ve siyaset etmeye i’tiyal denilmektedir. Kelimenin kökündeki bu iki temel anlam, ilk bakışta birbirine zıt gözükse de aslında biri diğerinin mütemmimidir. Çünkü herhangi bir konuda maksada ulaşmak, ancak o konunun illet ve esbabını kavramakla mümkün olur.21Kesin kuralları çizilmeyen, kaire ve kuralları belli olmayan tevilin tehlikeli olabileceği açıktır. Bu nedenle âlimler te’ville ilgili bazı şartlar ileri sürmüşlerdir. Gazâlî Kânûnu’t-te’vîl adlı eserinde te’vilcileri, dolayısıyla tevili beş gruba ayırır. 22 Te’vil daha sonraki dönemde problemli rivayetleri, özünde aklı kullanarak çözüm getirmesiyle akılcılığın doğmasını, Ehl-i Sünnet mezheplerinden Maturidiye ve Eşariye gibi kelami mezheplerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Herhangi bir metni anlamada anlam ve yorum ilişkisinin önemli olduğu açıktır. Hadisten kastedilen çeşitli sebeplerle anlaşılamıyorsa ortada bir problem var olup ve bu anlamın tespit edilebilmesi için yorum yapılmalıdır.23 Bu anlamda tevile, “hadislerin ruhu ve amacına uygun düşünme biçimidir”, diyebiliriz. İslam ilim ve kültür geleneğinde kutsal metinleri anlama ve yorumlama konusunda çeşitli ekoller mevcuttur. Bunlar aralasında çok büyük farklar olmamakla beraber şu şekildedir: 1. Müteşabihler karşısında aklın kullanılmasını doğru bulmayanlar (selef), 2. Naklin karşısında aklın kullanılmasını zaruri ve daha uygun bulanlar (halef)24 Diğer bir tasnife göre ise; a) Yorumun sıhhat ve doğruluğunu, Arap dilinin kendine özgü kurallarına bağlayanlar, b) Yorum faaliyetinde manevi tecrübeyle elde edilen ilham ve sezgiyi esas alanlar, c) Aklın verilerine öncelik tanıyanlar,25 şeklindedir. Tartışılması gereken en önemli problemlerden biri de bu yorumların bilgi değerinin ne olduğudur. Yani bir rivayetin anlaşılması ile ilgili yapılan yorumları eleştirmek, beğenmemek, günah mı veya yapılan bir yoruma değişik bir yorum getirebilir mi? Bu hem Kur’an-ı Kerim’in hem rivayetlerin en önemli sorunudur. Günümüzde de bu problem gerçekte insanları çok meşgul etmektedir. Çünkü bir âlimin dini metinleri anlama konusunda yaptığı bir yorum din olarak verildiği için farklı bir yorumu duyan Müslüman şaşırmakta veya inandığı kişinin fanatik taraftarıysa asla diğer yorumları kabul etmemekte ve üstelik kendi gibi kabul etmeyenleri de sapık veya değişik düşünce şekilleri içerisine sokmaktadır. Hâlbuki metinleri anlamadaki “tercih ve 20 18. Kehf, 78. Ebû Zeyd, Nakdu’l-hitâbi’d-dînî, Kahire, ty., s. 140. 22 Ecer, Vehbi, İslam Mezhepleri Tarihine Giriş, Kayseri 1980, Emel Matbaacılık, s. 20-23. bkz. a) Yalnız nakle kıymet verenler b) Yalnız akla kıymet verenler c) Aklı asıl kabul edip nakli ona tabi kılanlar d) Naklı asıl kabul edip ona tabi olanlar e) Hem aklı hemde nakli birer asıl kabul edenler 23 Köktaş, Yavuz, Anlam ve Yorum İlişkisi Açısından Hadis Metinlerinin Tahlili, Bilim Name III/2003, s. 105. 24 Şimşek, Bülent, Kelamda Tevil Problemi, (basılmamış yüksek lisans tezi,) Sivas 2001, s. 94. 25 Öztürk, Mustafa, Geleneksel Tevil Çeşitlemelerin Epistemik Değeri, Bilimname, II-2003, s. 179. 21 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 119 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği tevcih” her ne kadar bir delile müstenid olarak yapılıyorsa da işin içinde zan ve ihtimal bulunduğundan elde edilen netice kat’iyyet ifade etmez.26 Te’vil bir içtihat biçimidir. Ancak bu çabayla ulaşılan sonuçlar dogmatik bir içeriğe (niteliğe) sahip olmayıp her zaman için eleştiriye, kabul ve redde açıktır.27 Ayrıca içtihadın zanni bilgi içermesi, bir tür içtihat olan tevilin de zanni olmasını gerektirir. Tarih boyunca insanlar, Müslümanlara gönderilen bu kitabı anlamak için gayret sarf etmiş ve kendilerini en çok meşgul eden konuların başında bugeldiğini söylemek mümkündür. On dört asır içinde altı yüz sayfalık Kur’an gibi bir kitabın yüz binlerce ciltlerce tefsir ve izahının yapılması bunun en büyük delilidir.28 Dolayısıyla İslam özelinde de yorumun daha kat edeceği uzun bir mesafe ve yapacağı çok işler vardır. İnsan “Rabbine doğru bir çırpınış ile çırpınmaktadır ve onunla mülaki olacaktır.”29 Kim bilir belki de o Rabbine mülaki olduğu zaman insanın anlam arayışı serüveni bitecektir. Zira sırların açıklanacağı gündür. O gün,30 insanın mutlak varlığa ulaştığı, onunla bütünleşmiş olduğu, her şeyin apaçık ve aşikâr olduğu o günde, artık yorumun, yorumsamaya medar bir nesnesi kalmayacak, kim bilir belki de bütün müteşabihler muhkem anlamlara dönüşecektir. Şu hâlde yorum “o güne” kadar; yevmu’t-telâk’a (buluşma günü)31 kadar; yani insanın Allah’a ulaşacağı güne kadar devam edecektir.32 1.2. Rivayetlerde Te’vilin Yapılış Sebepleri İslam toplumunda rivayetlerin anlaşılması ile ilgili metodlar ortaya çıkmıştır. Rivayetlerin anlaşılması ve yorumlanmasıyla ilgilenen ilk kişinin İhtilafu’l-Hadis adlı eseriyle İmam Şafii olduğunu görüyoruz. Şimdi konunun tarihi seyri ile ilgili kısa bir mukayese vermek istiyoruz. İmam Şâfii, ihtilâfu’l-hadîs’e sadece fıkhi perspektiften bakarken ve fıkhi hadisler arasındaki tearuzu ele alırken İbn Kuteybe, kelamcıların33 çelişik gördükleri hadislere yöneltikleri eleştirilere cevap vermiştir.34 Şafii’nin İhtilâfu’l-hadîs’i ile İbn Kuteybe’nin Muhtelifu’l-hadîs’i arasındaki yakınlıklar şeklî olmaktan öteye gitmez; incelenen saha aynı, kıriterler mukayese edilebilir olsa da birincisinin hukuk ilmi çerçevesi içinde bulunmasına mukabil, ikincisinin usûlu’d-dîn meselelerini mihver edinen ideolojik bir münakaşa eseri olması keyfiyetiyle iki eserin gayesi ve uygulanan metod açıkça ayrılmaktadır.35 Le Comte göre bu metod farklılıkları şunlardır: KatipÇelebi, Keşfu’z-Zunûn, İstanbul 1941, I. 334. Apaydın, Yunus, “İctihat” mad., DİA, İstanbul 2000, XXI. 435. 28 Erten, a.g.t., s. 1/4. 29 84. İnşikâk, 6. 30 86. Târık, 9. 31 40. Gafir, 15. 32 İnam,Ahmet, “Hermenetik’in Anlam Dünyamızdaki Tekabülleri: Mana, Tevil, Tefsir” Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kur’an ve Dil Sempozyumu, Mayıs 2001,s.92 33 a.g.e., s. 59 34 Görmez, Mehmet, a.g.e., s. 119. bkz. Lowry E. Jeseph; “The Legal Hermeneutics of al-Shafı’i and Ibn Qutayba: A Reconsıderation,” İslamıc Law and society, Leiden, 2004, 11, 1-14. 35 Gerarde Le Comte, “Şâfi’înin İhtilaful Hadisinden İbn Kuteybe’nin Muhtelifu’l Hadisine”, (çev. İbrahim Kafi Dönmez), İslam Medeniyeti Mecmuası 5 (1981), İstanbul, sayı 1, s. 6. 26 27 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 120 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği 1. Şâfii, neshe sıkı kaidelerle tabidir. İbn Kuteybe’nin nesh anla yışının tam mânâsıyla neshden ziyade Şâfi’î’nin “tefsir” veya “ibane”sine yakın olduğu müşahade edilir.36 2. Şafii’ye göre Sünnet, ne olursa olsun icmadan üstündür. İbn Kuteybe’de ise hakikat menkulden ziyade icma ile ortaya çıkar. 37 3. Şâfii filolojik tenkide müracaat etmezken İbn Kuteybe Muhtelifinde bütün filolojik disiplinlerden çokça faydalanmıştır.38 Şafii’nin ihtilaflı hadisleri ele aldığı el-Umm kitabındaki Cımau’l-İlm adlı bölüm ile İbn Kuteybe’nin Te’vilini kıyaslayan Aisha Yusef Musa’nın39 şu tespitleri de önemlidir. 1. Hem Şafi hem İbn Kuteybe kendi dönemindeki akımları ele alır. Muhaliflerine karşı kendi argumanlarını sıralar. İmam Şafii sünneti delil olarak kabul etmeyenlere savunma yaparken İbn Kuteybe sünneti kabul eden fakat bazı hadislere itiraz edenlere karşı savunma yapar. 40 2. Şafii muhatabın hadis rivayetlerinde hata olabileceği ısrarına rağmen bu itirazları görmezlikten gelmiştir. Kitabında Allah’a ve Resulune itaati vurguluyor.41 Şafii’den sonra 2. hadis şampiyonu İbn Kuteybe olsa da aralarında hadis kullanımı ve hadislerin bağlayıcılığı konusunda farklılıklar bulunur.42 3. İbn Kuteybe’ye İslami kesimlerde Şafii’ye gösterildiği kadar saygı gösterilmekten ziyade sert eleştiriler yapılmıştır.43 4. İbn Kuteybe Şafii’nin argumanlarından çıkan fikirleri benimsemiş görünüyor. İbn Kuteybe iki tür vahiy anlayışı Şafii’den kaynaklanan bir olaydır. 44 Sünnetin vahiy olarak kabul edilmesi sünnetin içeriğini eleştirilemez hale getiriyor. Kelamcılar tam aksine bu eleştiriyi yapıyor. Dolayısıyla rivayetler arasında çelişkili olanlar varsa uzmanları bunu çözmeye çalışıyorlar.45 Tahavi (h.217-321) ile İbn Kuteybe’nin yöntemleri arasındaki farkı kurban etlerinin saklanması ile ilgili rivayet üzerinde görebiliriz. Tahavi önce kurban etlerinin üç günden fazla bekletilmemesi ile ilgili 4 rivayeti verir. Daha sonra bu rivayetlere muhalif olanların rivayetini verir. Yani üç günden fazla kurban etinin yenileceği ve biriktirilip saklanabileceğini savunanların ( rivayet) rivayetlerini verir. Daha sonra Cabir b. Abdullah’ın “Biz Peygamber döneminde üç gün kurban etlerini yiyiyorduk. Fakat daha sonra Pergamber bu etlerin üç günden fazla yenilip biriktirebileceğimizi söyledi” rivayetini ve bu rivayeti destekleyenlerin delillerini zikreder (onbir rivayet) ve bu görüşü tartışır. Daha sonra Kurban etlerinin üç günden fazla yenmemesi ile ilgili rivayetlerin nesh edildi- Le Comte, “a.g.m.”, s. 10-11. Le Comte, “a.g.m.”, s. 12-13. 38 Le Comte, “a.g.m.”, s. 14-15. 39 Musa, Aısha Yusef; A Study of Early and Contemporary Muslim Attitudes toward Hadith as Scripture with a Translation of al-Shafi ‘i’s Kitab Jima’al-‘ılm The Department of Near Eastern Languages and Civilations, 2004. 40 a.g.t., s.26. 41 a.g.t., s.54-55. 42 a.g.t., s.91. 43 a.g.t., s.92. 44 a.g.t., s.99. 45 a.g.t., 100. 36 37 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 121 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği ğini söyler ve Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Ebu Muhammed’in aynı görüşte olduğunu belirtip konuyu bitirir.46 Îbn Kuteybe kurban etleriyle ilgili sadece şu bilgiyi verir:”…kurban etlerinin üç günden fazla saklanmasını, kabir ziyaretini, (içki saklamaya mahsus) kaplardaki nebiz’i içmeyi yasaklamış; sonra da “Ben sizin kurban etlerini üç günden fazla saklamanızı yasaklamıştım. Sonra anladım ki insanlar bunu misafirlerine takdim ediyorlar ve o anda mevcut olmayanlar için saklıyorlar. Binaenaleyh artık yiyiniz ve dilediğiniz kadar saklayınız. Sizi kabir ziyaretinden de nehyetmiştim. Şimdi artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz. (Fakat feryâd-u figan ederek) haddi aşmayın!... Çünkü kabir ziyaretinin kapleri incelttiğini (yumuşattığı) gördüm ve fikrimi değiştirdim. Size (içki saklamaya mahsus) kaplardaki nebizi içmekten nehyetmiştim. Artık içiniz, fakat sarhoş eden şeyleri içmeyiniz!..”. 47 Tahavi’nin yaptığı gibi konuyla ilgili diğer rivayetleri vermez. Şâfiî, İbn Huzeyme, Tahâvî, Ebûl-Ferec, İbnu’l-Cevzî hemen tamamen hukukî (fıkhî); İbn Kuteybe ve İbn Fûrek ise ağırlıklı biçimde itikadî (kelamî) konulardaki ihtilaflı rivayetler üzerindeki çalışmalarıyla dikkat çekmektedirler. 48 Zaten belki de ilk yazılan eser olması bakımından İbn Kuteybe’nin kitabında muhtelifu’l-hadîs’in tanımı net değildir. İhtilafın sebepleri veya çözüm yolları şunlardır gibi sistematik bir yöntem yoktur. Bu ilmin tanımı, kısmen Şafide varsa da sistematik olarak daha sonraki hadis usulu kitaplarında görülmektedir. Hâkim en-Neysabûrî (ö. 405/1014) Ma’rifetu ‘ulûmi’l-hadîs’in 29. konusunda bu konuyu cüz’i bir şekilde ele almıştır. Daha I. yüzyılda, Hz. Peygamber’in (sas.) vefatından itibaren İslam toplumunda ayrılıkların ortaya çıktığını görüyoruz. Gerek siyasi gerek itikadi alanlarda Müslümanların çeşitli fırkalara ayrılmasıyla sonuçlanmıştır. İbn Kuteybe, Te’vîlu muhtelifi’l-hadîs’in birinci bölümünde,49 kendi döneminde ki akımların fikirlerine karşı eleştirilerinden oluşmaktadır. Bu bölümden anlaşıldığı üzere onun dönemindeki fırkalar; a) Kelamcılar (özellikle Cehmiyye-Mutezile) b) Rey ehli c) Ashabul-hadis taraftarları olmak üzere üç madde üzerinde yoğunlaşmaktadır.50 İbn Kuteybe, kitabı yazış sebebini şöyle belirtmektedir:“Biz bu kitabı, zındıkları Allahu Teâlâ’nın ayetlerini ve peygamberlerini yalanlayanları reddetmek için telif etmedik. Bizim bu eserdeki maksadımız, Müslüman olduğu hâlde hadislerde çelişki, ihtilaf ve akla aykırılık bulunduğunu iddia edenleri cevaplamaktır.” 51 Tahavi, Meani’l- Asar, IV/184-189. İbn Kuteybe, a.g.e., a. 310. 48 Çakan, Lütfi, a.g.e., s. 82. 49 Hayri Kırbaşoğlu tarfından tercüme edilmiştir, Kayıhan yay., İstanbul 1989, s. 57-171. 50 Ehlu’s-Sunne doktrinin asıl kurucuları, bilhassa hadis alanındaki çalışmaları dolayısıyla kendilerine Ashabu’lHadis (Ehlu’l-Hadis) (hadisçiler) adı verilmiş olan şahsiyetlerdir. Bkz. Kırbaşoğlu, İslâmî Araştırmalar Dergisi (Temmuz 1986), sayı 1, s. 79. 51 İbn Kuteybe, Hadis Müdafası, s. 215. 46 47 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 122 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği İbn Kuteybe’nin ikinci muhatabı Ehl-i rey’dir. İbn Kuteybe bütün müçtehitleri, Ashab-ı Rey’den sayarkan sadece rivayetle uğraşan ve fıkıh alanında pek şöhreti olmayan kimseleri muhaddis olarak kabul etmektedir.52 İbn Kuteybe Ashab-ı Hadis’in özelliklerini övücü bir tarzda şöyle demektedir: Hadisçilere gelince, onlar hakkı (hakikati), bulabilecekleri yerde arayıp araştırdılar. Şarkta ve garpta, karada ve denizde Resulullah’ın hadislerini, eserlerini (haberlerini) aramaları ve onun sünnetine uymaları sebebiyle Allah’a yaklaştır. Onlardan biri, tek bir hadis veya sünnet için, yayan yola çıkar, ıssız çöllerde konaklar ve bunu sadece o hadisi, nak ledenin ağzından işitebilmek için yapardı.53 Rey ve Hadis ehli hakkındaki görüşleri veren İ. Hakkı Ünal’ın nakillerinden de anlaşılacağı gibi Ehl-i Rey ile Ashab-ı Hadis arasında da açık bir muhalefet vardır. Ashab-ı Hadis taraftarları, Ehl-i Rey’ i cerh ve tadile tabi tutarken Ehl-i Rey de Ashab-ı Hadis’i zemmetmektedir. 54 İsmail Hakkı Ünal, Ashab-ı Rey ve Ehl-i Rey arasındaki ihtilafı, 1. Muasırlar arasında görülen ilmî rekabete, 2. Arap-mevali çekişmesine, dayandığını belirtmektedir.55 Ehl-i Rey taraftarları genel olarak mevali kökenlidir. Onların en önemli ayrıcalıkları kentleşme sürecinin ve büyük göçlerin yaşandığı Kûfe gibi bir yerde üst üste yığılan sorunları çözmek için büyük bir mesai harcamış olmalarıdır. Böyle bir yapıya sahip olan ve toplumsal yapının sürekli değiştiği bu şehirde mevcut problemlerin çözümünde reye ve akli metodlara daha fazla başvurulması zorunlu idi. Bu sebeple onlar gerek itikadi gerekse fıkhi konularda bu metoda öncelik tanıdıkları ve hüküm çıkarırken reyi çok başarılı bir şekilde kullandıkları için böyle bir isimle anılmayı hak ettiler.56 Haberler ve deliller arasındaki çelişkiler üzerinde duran mutezile kelamcılarından Nazzâm bu konuya ilgi duymuştur. Nazzâm’a göre rivayetler arasındaki tenakuzun varlığı ile haberlerin bir birini iptal etmesi; fakihlerin, muhaddislerin ve rivayetleri kabul edilen bazı ravilerin haberleri naklederken yalan söylemeselerine işaret etmektedir.57 İbn Kuteybe, Mu’tezile ve Nazzâm’a katılmamakta, rivayetler arasında herhangi bir çelişki olmadığını söyleyerek tenakuzun ancak zahirde olduğunu, bunun gerçek tenakuz olmadığını, Te’vil’ine aldığı bütün rivayetlerde açıkça söylemektedir. Örneğin, Nazzâm’a göre Hz. Peygamber bir rivayette 58 “Ben âdemoğullarının efendisiyim. Övünmek için söylemiyorum.” buyurmuştur. Nazzâm bu hadisin “Peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün tutmayın.”59 Hadisiyle çeliştiğini söylerken60 İbn Kuteybe, bu rivayetler arasında herhangi bir çelişki olmadığını şu şekilde açıklar: “Biz deriz ki burada ne ihtilaf ve ne de bir çelişki vardır.” İbn Kuteybe, el-Ma’ârif, 167-17; İ. Hakkı Ünal, İmam Ebû Hanifenin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, DİB yay., 1994, s. 37’den naklen. 53 İbn Kuteybe, Hadis Müdafası, s. 154-155. 54 Ünal, a.g.e., s. 27-30. 55 Ünal, a.g.e., s. 44. 56 Kutlu, Sönmez, İslam Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, Kitâbiyât yay., Ankara 2000, s. 41-42. 57 Nazzâm, Risâle fî’l-ahbâr, s. 172. 58 Muslim, es-Sahîh, 43 “Fedâil”, 3, (I. 1782); Ahmed b. Hanbel, el-Musned, I. 281. 59 Muslim, es-Sahîh, 43 “Fedâil”, 159, (I. 1844). 60 Nazzâm, a.g.e., s. 177. 52 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 123 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği Peygamberimiz sadece kıyamet günü âdemoğullarının seyyidi (efendisi) olduğunu kastetmiştir. Çünkü o gün şafi (şefaat edici ) ve şahit olan odur. Livâ’ul-hamd’ın ve havz’ın (kevser) sahibidir. O kendisi için yerin yarılacağı ve (kabirden çıkacak ) olan ilk kimsedir. Resulullah, İbrahim, Musa ve İsa (as.) gibi peygamberleri değil de derecesi onlardan aşağı olan Yunus’u zikretmiştir.61 Bu suretle Resulullah “Ben Yunus’tan bile üstün tutulmamı sevmezken nasıl olur da Yunus’tan daha faziletli olan (ulû’l-azm) peygamberlerden üstün tutulmamı isteyebilirim.” demek istemiştir. Demek ki Resulullah, beni ondan üstün tutmayın, sözünü tevazu yoluyla söylemiştir. Beni ondan üstün tutmayın, sözüyle, “beni amel bakımından ondan üstün tutmayın; onun amelinin benden çok olması mümkündür.” demek istemektedir. Allahu Teâlâ’nın kıyamet günü Peygamberimizi bütün diğer peygamberlerden daha yüce ve faziletli bir mevkiye çıkarması onun işlemiş olduğu amellerden değildir. Bilakis Allah’ın ona olan fazlu ihsanından ve bunu ona has kılmasından dolayıdır.62 Kur’an-ı Kerim’de tartışılan konuların rivayetlerde de gündeme gelmesiyle birlikte tevil yapmaktan en uzak olan Ahmed b.Hanbel’i bile bu kuralından istisna yapmaya zorlamıştır.’’Hacer-i Esved yeryüzünde Allah’ın sağ elidir63, Mü’minin kalbi Allah Teâlâ’nın parmaklarından iki parmak arasındadır64, Rahman olan Allah Teâlâ’nın nefesinin Yemen tarafından geldiğini hissediyorum65. Rivayetlerinde geçen Allah’ın eli, iki parmağı, nefesi ifadeleri İmam Ahmed’i tevil yapmaya mecbur bırakmıştır.66 Bir rivayette Hz. Peygamber “suyu hiç bir şey necis (pis) etmez.”; diğer rivayette ise “Su iki kulle olunca pislik taşımaz.” buyurmaktadır. Mu’tezile’nin haklı olarak itiraz ettiği gibi insan acaba Hz. Peygamber konjektüre göre mi konuşuyordu da sözleri arasında ihtilaflar var, sorusunu sorabilir? Tabiki Hz. Peygamber’in bu şekilde farklı yerlerde farklı görüşleri kabul eden bir kişi olması mümkündür. Bu ihtilafın sebepleri: a) Kur’an, arzu edilmeyen bir hayat tarzının kalkması ve istenen bir yaşam biçiminin tedrici olarak yerleşmesi için defaten değil, belli bir süreç dâhilinde nazil olmuştur. Sünnetullah diyebileceğimiz bu sosyal kanuna pek tabi olarak Kur’an’ı tebliğ eden Hz. Peygamber de bağlı kalmış ve ilahî vahye uygun olarak gerçekleştirmek istediklerini Kur’an’ın iniş sürecine yaymıştır. Sürekli gelişen toplumsal bir hareketin liderinin değişik durum ve şartlara göre tebeasına verdiği talimatı değiştirmesi pek tabiidir.67 İbn Kuteybe’nin Te’vîl’de verdiği rivayet konuya iyi bir örnektir: “Ayrıca kurban etlerinin üç günden fazla saklanmasını, kabir ziyaretini, (içki saklamaya mahsus) kaplardaki nebizi içmeyi yasaklamıştır. Sonra da “Ben sizin kurban etlerini üç günden fazla saklamanızı yasaklamıştım. Sonra anladım ki insanlar bunu misafirlerine takdim ediyorlar ve o anda mevcut olmayanlar için saklıyorlar. Binaenaleyh artık yiyiniz ve dilediğiniz kadar saklayınız. Sizi kabir ziyaretinden de nehyetmiştim. Şimdi artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz. (fakat feryadu figan ederek) İbn Kuteybe, Te’vîl’de zikrettiği ikinci rivayet şöyledir; Beni Yûnus b. Meta’dan (as.) üstün tutmayın. Peygamberler arasında da (birini diğerinden üstün tutarak) tercih yapmayın (Hadis Müdafası, s. 207). 62 İbn Kuteybe, a.g.e, s. 207-209. 63 Hâkim: İhya, I/109 ( İmam Gazali, İslam’da Müsamaha, trc. Süleyman Uludağ, Dergâh yay. İst.s.38-39 naklen) 64 Muslim, İhya,I7108 ( İmam Gazali, İslam’da Müsamaha, trc. Süleyman Uludağ, Dergâh yay. İst.s.38-39 naklen) 65 İmam Ahmed; İhya, I/109 ( İmam Gazali, İslam’da Müsamaha, trc. Süleyman Uludağ, Dergâh yay. İst.s.38-39 naklen) 66 Bkz.İmam Gazali, İslam’da Müsamaha, trc. Süleyman Uludağ, Dergâh yay. İst.s.38-39. 67 Çakın, İsmail Lütfi, Hadislerde Görülen İhtilaflar ve Çözüm Yolları,MÜİFyay.,1966, s. 141. 61 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 124 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği haddi aşmayın… Çünkü kabir ziyaretlerinin kalpleri incelttiğini (yumuşattığını) gördüm ve fikrimi değiştirdim. Sizi (içki saklamaya mahsus) kaplardaki nebizi içmekten nehyetmiştim. Artık içiniz, fakat sarhoş eden şeyleri içmeyiniz.”68 demiştir. b) Hz. Peygamber’in sözlerinin birbiriyle çelişmediğini ve onlarda tenakuzların olmadığını anladığımızda söz konusu tenakuz ve tearuzun nakilde meydana gelen bir hatadan kaynaklandığı anlaşılır. Böyle bir durumda ya Hz. Peygamber’in fiili tam olarak rivayet olunmamıştır veya hadis mânâ ile rivayet olunmuş ve bu Hz. Peygamber’in ifade ettiği hakiki metinden uzaklaşarak ravi kaynaklı değişime uğramış yahut da ravi, sahabenin sözünü, Hz. Peygamber’e nisbet etmiş veya benzeri sebeplerle hadiste ihtilaf meydana gelmiştir.69 Hz. Peygamber’in şahsından değil, ravilerinden kaynaklanmıştır. Zira ravinin bir beşer olduğu unutulmamalıdır. Ravi hadisi eksik işitmiş ve eksik nakletmiş olabilir. Kendisinden bir şey ilave etmiş olması da muhtemeldir. Pekâlâ, yanlış anlama olabilir.70 İbn Kuteybe Ebû Sa’îd el-Hudrî, Câbir b. Abdillâh ve Enes b. Mâlik’ten (ra.) gelen ve Resulullah’ın (sas.) yüzüncü seneden bahsederek, “Muhakkak ki yeryüzünde nefes alan hiçbir insan kalmayacak,”71 rivayetine gelen tenkitlerini haklı bulmakta ve “Bize kalırsa –hatta böyle olduğundan şüphemiz yok– Resulullah, yeryüzünde o gün (o zaman) sizden hayatta kimse kalmayacak, demiştir. Yani burada bu sözün söylendiği yerde hazır bulunanları veya ashabın hepsini kastetmiştir. Ravi de “sizden” kelimesini düşürmüştür.72 Hatta İbn Kuteybe, sözlerini ispatlamak için başka bir ravi hatasını örnek verir: “Bu, İbn Mes’ûd’un (ra.) “gün gecesi” hakkında söylediği “o gece ben hariç bizden kimse bulunmadı” sözüne benzer. Ravi burada “ben hariç” sözünü düşürmüştür.”73 c) Hadis ve hadisçilere karşı başlayan itirazlara cevap vermek ve sünnet’in iç tutarlılığını ortaya koymak gibi ilmî çabalar da bu amillerdendir.74 Zaten bu konu İbn Kuteybe için de önem arzetmektedir. Çünkü İbn Kuteybe, neden böyle bir eser yazdığını şu şekilde ifade etmektedir: “Sen, kelamcıların, ashabu’l-hadîsi suçladıkları hususları ve ettikleri hakaretleri anlattın ve hiçbir kimsenin çıkıp da bu hakaretlere cevap vermediğinden, hiç kimsenin bu hadislere dair hadisçiler lehine delil aramadığından bu durum böyle devam edip gittiğinden, hatta hadiscilerin ayıp ve kusur ile itham olunmaya alıştıklarından ve iftiraya boyun eğdiklerinden sanki zikredilen şeyleri kabul etmiş gibi cevap vermekten aciz kaldıklarından yakınıyorsun.”75 Aynı şekilde, “Kelamcıların hadisçileri hor görüp onlara hakaret etmeleri; kitaplarında hadisçileri kötülemek için pek çok söz sarf etmeleri; onların uydurma ve mütenakız rivayetlerde bulunmakta ve dolayısıyla Müslümanlar arasında ihtilafın vukuuna, fırkaların çoğalmasına, bağlarının kopmasına, birbirlerine düşman olup küfürle itham etmelerine sebep oldukları; bu tür rivayetlerle her fırkanın kendi görüşü için birtakım hadislere bağlana- İbn Kuteybe,Hadis Müdafası, s. 310. ed-Dumeynî, Musfir b. Gurmullâh, Hadiste Metin Tenkidi Metodları, (çev. İlyas Çelebi, Ali Bebek, Ahmed Yücel), Kitabevi yay., İstanbul 1997, s. 146-147. 70 Görmez, Mehmet, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, Diyanet Vakfı yay., Ankara 1997, s. 118. 71 Ahmed b. Hanbel, el-Musned, III. 322-345, 384. 72 İbn Kuteybe, Hadis Müdafası, s. 187. 73 a.g.e., s. 187. 74 Görmez, Mehmet, a.g.e., s. 118-119; daha ayrıntılı bilgi için bkz. Lütfi Çakan, a.g.e., s. 105-138. 75 İbn Kuteybe, Hadis Müdafası, s. 75. 68 69 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 125 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği bilmelerine imkân vermekle suçlandıkları”76 tespitini yaparak söz konusu hadisleri ve hadisçileri savunmak gayesiyle bu kitabı yazdığını belirtmişti. İbn Kuteybe’nin kitabına göre kelamcıların eleştirdiği ve itiraz ettiği rivayetler; 1. Kur’ana muhalif rivayetler (s. 173, 179, 248, 317, 375) 2. Akla muhalif rivayetler (s. 184, 189, 240, 256, 325, 388, 405) 3. Realitenin yalanladığı rivayetler ( s. 187, 212) 4. Kendi aralarında çelişki arz eden rivayetler (s. 176, 178, 200, 201, 207, 273, 432, 492) 5. İcmaa aykırı rivayetler (s. 181, 348, 385, 480) 6. Teşbih ifade eden rivayetler (s. 327, 328, 329, 333, 334) 7. Haber ve nazarın yalanladığı rivayetler (s. 217) 8. Kıyasın iptal ettiği rivayetler (s. 217) Rivayetlerede İbn Kuteybe’nin temsil ettiği Ehl-i Sünnet’in yaklaşımı ile Mutezile’nin yaklaşım tarzı arasında farklılıklar görülmektedir. Tabiidir ki İbn Kuteybe, Ehl-i Sünnet’in görüşlerini savunurken Mu’tezile’nin yaklaşımını reddetmektedir. Örneğin teşbih ifade eden rivayetler (s. 327, 328, 329, 331, 333, 347… vb.) konusunda Mutezile bu rivayetlerin tevil edilmesini savunurken İbn Kuteybe bu tür rivayetlerin temelde yorumlanmamasını savunmuştur. Bu rivayetlere yaklaşım tarzı farklılığı nedeniyle aralarında ihtilaf çıktığı için sürekli birbirlerini eleştirmişlerdir. Ayrıca Kur’an’ın yaratılmış olduğuna inanan Mutezile’nin (s. 392) delillerini kabul etmemekte, bu rivayeti kendi anlayışına göre yorumlamaktadır. Kabir azabını, hakkındaki rivayetin ahad haber olduğu ve Kur’an -ı Kerim ayetlerine ters düştüğü gerekçesiyle kabul etmeyen Mutezile’ye karşı 77 İbn Kuteybe ve Ehl-i Sünnet bu rivayetleri kabul etmektedir. Mutezili âlimlerden Câhız’a göre, hadislerin yorumlanması gereği, rivayetteki aksaklıklardan dolayı ortaya çıkmış bir zorunluluktur. Çünkü ona göre hadisler, kendi bağlamından koparılarak rivayet edildiği için çoğunlukla anlaşılamamaktadır. Şayet rivayetlerin illet ve sebepleri de nakledilmiş olsaydı, rivayeti anlamadaki sıkıntı daha da azalabilirdi. Fakat rivayetlerin çoğu, bağlamından soyutlanmış bir hâlde nakledilmiştir.78 Şu örnek İbn Kuteybe’yle Câhız’ın hadis yorumu arasındaki farkı gösterecektir: Köpekleri öldürmeyi emreden rivayetleri uzun uzadıya tartışan Câhız, Hz. Peygamber’in bir sebebe bağlı olmaksızın bu hayvanları öldürmeyi emretmesinin mümkün olmayacağını belirtmiştir. Bu rivayetlerin hepsini bir arada verdikten sonra79 Hz. Peygamber’in kurt gibi daha zararlı bir hayvan yerine, birçok faydası olan köpeklerin öldürülmesini emretmiş olmasının mümkün olamayacağını belirterek, bu rivayetlerin yorumu hakkında özetle şunları söyler: “Horoz, güvercin gibi hayvanların, Araplar arasında kumar veya dövüş gibi nedenler için kullanıldığı bilinen bir 76 a.g.e., s. 59. İbn Kuteybe, Hadis Müdafası, s. 286. 78Câhız, el-Hayevân, I. 339. (Akyüz, Hüseyin, yy.Ankara,2014,s.132 naklen) 79 a.g.e., I. 292-293. (Akyüz, a.g.e., s. 132 naklen) 77 el-Cahız’ın Hadis-Sünnet Anlayışı, Ankara The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 okulu 126 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği husustur. Muhtemelen köpekler de o günkü Medine toplumunda bu amaçla kullanılıyordu ve bu yüzden öldürülmeleri emredilmiştir. Başka bir ihtimal de, o günkü Medine’de bulunan köpeklerin çoğunun yırtıcı ve saldırgan olup insanları ısırmasıdır. Bilindiği gibi saldırgan ve kuduz olan köpekler, kurtlardan bile daha tehlikeli olurlar. Şayet köpekleri öldürme emri, genel ve mutlak olsaydı, insanlar köpek edinmekten vazgeçerlerdi. Hâlbuki tam tersine, İslam tarihinde insanların köpek beslemeye devam ettiğini görüyoruz. Üstelik tarihte kadıların, fakihlerin, abidlerin, velilerin, zahitlerin, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayanların, sorumlu ve yetkili olan kimselerin köpek veya köpek sahipleriyle mücadelede ettiklerine dair bir bilgi nakledilmemiştir. Köpek beslediği için mahkemede şehadeti reddedilen kimsede yoktur. Öyleyse bu hadisler sadece o dönem için ve bilinen bir anlamda söylenmiş olmalıdır. Aksi takdirde geçmiş asırlardaki bütün insanların, Hz. Peygamber’in emrine rağmen bir münkeri terk etmeme hususunda birleştiklerini düşüneceğiz ki bu mümkün değildir.”80 İbn Kuteybe, bu rivayetleri değerlendirirken önce köpeğin faydalarını anlatır. Ona göre Hz. Peygamber’in öldürülmesini istediği simsiyah olan köpeklerdir. Çünkü onlar şeytandandır ve yırtıcılığı en fazla onlardır ve öldürülmesi istenen de odur. Resulullah’ın Medine’deki köpeklerin öldürülmesini istemesine gelince; Medine vahiy şehridir. Vahyi getiren melek ise köpeklerin olduğu yere girmez.81 Görüldüğü gibi İbn Kuteybe de köpeklerin öldürülmesinin o güne has bir yöntem olduğunu kabul ediyor ama Câhız’ın kullandığı yöntem daha akılcı, insanı daha ikna edici ve yaşanan tecrübelerle daha gerçekçidir. Cahız, bu tür rivayetlerin yorumu ve çıkış sebebi hakkında da şunları söyler: “Nebi (s.a.v.), bunları söylemiş olsa bile, ya başkalarından hikaye yoluyla aktarmış veya o gün bilinen özel bir sebebe binaen söylemiştir82değerlendirmesini yapar. 1.3. İbn Kuteybe’nin Te’vîlu Muhtelifu’l-Hadîs’teki Metodu Deliller arasındaki ihtilafı gidermede içerisinde İbn Kuteybe’nin de bulunduğu bir kısım âlimler; 1. Cem ve telif 2. Tercih 3. Nesh 4. Tevakkuf83 yöntemin kullanmışlardır. 1.3.a. İbn Kuteybe’nin Rivayetleri Açıklarken Kullandığı Cem ve Telif Metodu Cem ve telifin mânâsı mütearız iki delilin bağdaştırılıp ortaya çıkan hükümle amel edilmesini sağlamaktadır.84 İbn Kuteybe, Te’vîl’inin birçok yerinde, “Bu hadislerde bir ihtilaf yoktur. Lakin herbirinin vaktine ve yerine uygun anlamı vardır. Yerine konulduğu zaman ihtilaf ortadan kalkar.” diyerek bu yönteme sıkça başvurmaktadır. Örneğin, Hz. Âişe’nin (ra.) “Resulullah (sas.) asla ayakta bevletmedi” rivayetiyle Ebû Huzeyfe’nin, Resulullah’ın (sas.) ayakta bevlettiği şeklindeki rivayetini açıklarken şöyle demektedir: “Biz deriz 80Câhız, a.g.e., s. I. 298; Hansu, Mutezile ve Hadis, naklen s. 222-223; bkz. Akyüz, a.g.e.s.146-149 ayrıca bkz.Akyüz,Hüseyin, “el-Cahız’ın Sünnet/Hadis Hakkındaki Görüşleri” Ondokuz mayıs ünüversitesi ilahiyat fakülte dergisi,Yıl/Sayı,2011/31,s.255.) 81 İbn Kuteybe, Hadis Müdafası,s 230-234. 82 Câhız, Kitâbu’l-Hayevân, I. 302,IV,36,37.; (Akyüz, a.g.e, s. 208 naklen.) 83 el-Cezâirî, Tevcîhu’n-nazar ilâ usûli’l-eser; Nevevî, s. 235, Takrîb, Kahire, ty., I. 43. 84 Berzencî, et-Ta’âruf I. 337-338. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 127 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği ki burada –elhamdulillah– herhangi bir ayrılık yoktur. Resulullah, evinde ve Hz. Âişe’nin de bulunduğu yerde asla ayakta bevletmemiştir. Fakat balçık, sulu çamur veya pislik sebebiyle oturmak mümkün olmayan yerlerde ayakta bevletmiştir. Nitekim Huzeyfe’nin Resulullah’ı ayakta bevlederken gördüğü yer, birilerinin çöplüğü idi.” 85 “Ne sirayet vardır ne de uğursuzluk”,86 “Hastalıklı olan sakın sıhhatlinin yanına sokulmasın”,87 “Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçın.” 88 Şeklinde birbirine zıt olan bu rivayetleri İbn Kuteybe şöyle yorumlar: Sirayet iki çeşittir. Birincisi cüzzamın sirayeti (bulaşması). Bu tür hastalıklarda yakınlarını hastalığın kendisi değil kokusu hasta eder. Akciğer veremi, verem ve uyuz hastalığı da aynıdır. İkincisi ise veba gibi hastalıkların sirayetidir. Burada bulaşan bizzat hastalıktır. Bu nedenle peygamber bu tür hastalıklardan korunmayı emretmiştir. Dolayısıyla bu tür hastalığa yakalanan insanlarla iletişimde dikkatli olmak gerekir. Diğer bir tür sirayet ise psikolojik olanlardır; örneğin kadın ve ev, uğursuzlukla bilinir. Adamın başına, hoşuna gitmeyen bir şey ve bir musibet gelince adam: “(Ev veya kadın), uğursuzluğunu buna sirayet ettirdi (bulaştırdı).” der. Resulullah’ın “sirayet yoktur” dediği sirayet de (bulaşma) işte budur. “Hz. Peygamber döneminde hastalığın bulaşmasını insanlar o kadar abarttılar ki hasta olan insanları ziyarete gelmedikleri gibi onun bakımını da üstlenmemeye başladılar. Bu nedenle Hz. Peygamber sirayet yoktur demiştir.”89 diyen âlimler de vardır. 1.3.b. İbn Kuteybe’nin Rivayetleri Açıklarken Kullandığı Nesh Metodu Nesh, önceki bir delilin hükmünün sonradan gelen bir hükümle ortadan kaldırılmasıdır. 90 Cuma günü boy abdesti alınıp alınmayacağı konusundaki rivayetleri değerlendiren İbn Kuteybe, “Biz deriz ki Resulullah, “cuma günü gusletmek, akıl ve baliğ olan herkese vaciptir.” sözü ile onun farz olduğunu kasdetmemiştir. Kirlerden temizlenmiş, kötü kokuları giderilmiş bir şekilde camiye gelmeleri için, faziletini sevabını kazanmak isteyenlere bayram namazları için gusletmek vacip olduğu gibi, bu da Resulullah’ın aynı şekilde vacip kıldığı bir şeydir. 91 “Buhârî ve Muslim, Urve’den, Hz. Âişe’nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: “İnsanlar Medine dışındaki köylerden cuma namazı için geliyorlar, toz ve ter içinde kaldıklarından, kokuyorlardı. Bir gün Resulullah (sav) benim yanımda iken, yanıma onlardan böyle biri gelmişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), “Siz bu cuma günleri için temizlenseniz ya!” buyurmuştur.” Bu (ifade) guslün vacip olmadığını göstermektedir. Çünkü bunun anlamı, “Şayet yıkanmış olsaydınız, daha faziletli, daha kâmil olurdu.” demektir. Nitekim Tebarânî, el-Mu’cemu’l-evsat’ında Hz. Âişe’nin şöyle rivayet ettiğini haber vermiştir: “İnsanlar cuma günü gusül hakkında çok konuştular. Hâlbuki olay benim evimde oldu. Sıcak bir günde, üzerlerinde yün elbiseliklerle hurmalıklarında çalışmış, Medine dışındaki köylerden gelen bir gurup Hz. Peygamber’in yanına girdi. Üzerlerinde kötü kokular vardı. Bunu İbn Kuteybe, a.g.e., s. 178-179. Buhârî, es-Sahîh, 76 “Tıb”, 19, 42, 43, (VII. 17, 26, 27). 87 Buhârî, es-Sahîh, 76 “Tıb”, 53, 54, (VII. 31). 88 Buhârî, es-Sahih, 76 “Tıb”, 19, 42, 43 (VII. 17, 26, 27). 89İbn Kuteybe, Te’vîl, s. 191-194. 90 İbnu’s-Salâh, Mukaddime, s. 250. 91 Ahmed b. Hanbel, el-Musned, IV. 78. 85 86 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 128 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği üzerine Resulullah (sav): “Cuma günü olunca yıkanın.” buyurdu.”92 Resulullah ayrıca, koku sürünmeyi elbiseleri temizlemeyi, iş elbiselerinin dışında cumaya mahsus elbise giyinmeyi de emretmiştir. Bütün bunların hepsi; Resulullah’ın tercih ettiği ve farz olarak değil de vacip kıldığı şeylerdir. Sonra Resulullah, insanların içerisinde hasta ve meşguliyeti olanların bulunabileceğini, bir memlekette gusledilmeyecek kadar şiddetli soğuk olabileceğini, ancak zor şartlar altında gusledilebileceğini düşünerek, “Kim abdest alırsa iyi ve güzeldir. Yani caizdir.” buyurmuş, sonra bunu müteakip, yapabilen için gusletmenin daha iyi ve faziletli olduğunu açıklamıştır. Üç günden fazla, kurban etlerinin saklanmasını yasaklaması ve sonra “Sonra anladım ki insanlar misafirlerine takdim ediyorlar ve o an için mevcut olmayanlar için saklıyorlar. Binaenaleyh artık yiyin ve dilediğiniz kadar (et) saklayın.” demesi de böyledir diyerek olayı neshle açıklamaktadır.93 Zaten İbn Kuteybe neshi kabul etmekle birlikte bu konuda ihtiyatlı davranmıştır. Örneğin, “Gerek küçük, gerek büyük hacetinizi giderirken kıbleye dönmeyiniz.” ri vayeti ile “Resulullah’a (sas.), bir takım insanların, küçük büyük hacet için kıbleye dönülmesini hoş karşılamadıkları söylenince Resulullah, kendi helasının kıbleye döndürülmesini emretti.” rivayetini açıklarken “İkinci hadisin nesholunmuş olması mümkündür. Çünkü emir ve nehiyle ilgilidir. Bize göre bunlar ne nasih ne de mensuhdurlar. Fakat herbir hadisin kullanılacağı yer ayrıdır.” der.94 İbn Kuteybe, bazen şu ifadeleri kullanır: “Biz deriz ki buradaki aykırılık raviden gelmektedir. Ebû Hureyre’nin hadisi daha sahihtir. Çünkü o, bu olay esnasında orada hazır bulunmuş ve hadiseyi görmüştür. Abdullâh b. Ma’kıl b. Mukarrin ise sahabeden değildir. Resulullah zamanına yetişenlerden de değildir. Biz onun sözünü, hadisede hazır bulunan ve hadiseyi gören birinin sözüyle bir tutamayız.”95 1.3.c. İbn Kuteybe’nin Rivayetleri Açıklarken Kullandığı Tercih Metodu Tercih “tearuz halindeki hadislerden birinde bulunan ve onu ötekine üstün tutmayı gerektiren bir meziyeti ortaya koymak ve kabullenmek, ötekini de terk etmektir.”96 İbn Kuteybe rivayetlerin hangisinin tercih edileceği konusunda bazı yöntemler kullanmıştır. O günün ve cahiliye örf ve âdetlerini göz önünde bulundurması bunlardan birisidir. Örneğin; “Biz deriz ki ayrıca burada ne bir çelişki ne de tutarsızlık vardır. Burada yılanı öldürmenin, kişiyi küfre götürecek büyük günahlardan olduğu hususundan bahsedilmemiştir. Büyük günah, intikam alır korkusuyla yılanı (öldürmeyi) terk etmektir. Bu ise cahiliyye inançlarından idi. Cahiliyye Arapları derlerdi ki; Bir yılan öldürüldüğünde, cinler o yılanın intikamını almak isterlermiş. Bazen katili öldürür, bazen akli dengesini bozar, bazen de katilin çocuğunu öldürürmüş.”97 Bütün bunlardan sonra şunları söyleyebiliriz Zerkeşî, Hz. Aişe’nin Sahabe’ye Yönelttiği Eleştiriler, (çev. Bünyamin Erul), s. 98-99. İbn Kuteybe, Hadis Müdafası, s. 314-315. Bünyamin Erul, sahabinin bu konudaki rivayetlere yaklaşımında farklılık olduğunu ancak kendi kanaatinin şu olduğunu belirtir:“Hz. Ali, Hz. Aişe gibi Hz. Peygamber’in getirdiği sınırlamayı, yardımlaşmaya teşvik olarak anlar, kendisi de ihtiyaca binaen teşvik ve tavsiye kabilinden böyle bir talepte hiç sakınca görmez.” Dolaysıyla biz hükmün mensuh olduğuna da “Hz. Ali’nin nesh ve ruhsattan haberi yoktu” şeklindeki izahlara da katılmıyoruz. Benzer hallerde, maslahata binaen gerek idarecilerin ve gerekse vaiz ve hatiplerin aynı teşvik ve tavsiyelerde bulunmalarının hem Sünnetin ruhuna daha uygun olduğunu, hem de ona işlevlik kazandıracağını düşünüyoruz. Erul, Bünyamin, a.g.e., s. 297. 94 İbn Kuteybe, a.g.e., s. 176-177. 95 İbn Kuteybe, a.g.e., s. 370. 96Pezdevi, Usul, IV/1197 ( Çakan, İsmail Lutfi, Hadislerde görülen ihtilaflar ve çözüm yolları, s.196 naklen) 97 a.g.e., s. 213. 92 93 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 129 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği ki İbn Kuteybe, rivayetleri açıklarken veya tercih ederken muhatabı ikna etmek için elindeki bütün verileri kullanmış, ifadelerini her türlü delille güçlendirmeye çalışmıştır. Doktorların sözleri, kendi gözlemleri, vb. bilgilerle rivayetlerin anlaşılması için büyük bir gayret sarfetmiştir. Hatta iddialarını savunmak için bazı zayıf hadisleri yetersiz delilleri naklettiği öne sürülerek tenkit edilmiştir. İbnu’s-Salâh, “Bu konuda İbn Kuteybe, Muhtelifu’l-Hadîs adlı eserinde (araları çelişik gözüken hadisleri yorumlama konusunda) bir yönüyle güzel sözler söylemişse de, bazen ihtisası olmayan konularda zayıf deliller getirerek, yetersiz açıklamalar yapmıştır.”98 Diyerek onu tenkit etmiştir. Bütün bu yöntemleri kullanırken acaba amacında, yani hadis ve hadisçileri müdafaada ne derecede başarılı olmuştur? Bu soruya cevap verirken İbn Kuteybe’nin yaşadığı şartları kesinlikle unutmamamız gerekmektedir. İbn Kuteybe’nin genelde telifçi olduğunu söyleyebilirsek de bu özelliğinden istisna edilebilecek birkaç örnek bulabiliriz. Örneğin, Hz. Âişe’den gelen iki rivayet hakkında: “Bu iki hadisten birisinin yalan olması gerekir. Yalancı ise kendi kendisini yalanlamaz. Sadık (doğru), tayyip (temiz) ve tahir (pak) olan bir kimse hakkında bu nasıl düşünülebilir. İzar bağladığı zaman hayızlıya dokunmakta ne ayıp, ne de kusur, ne de Kur’an ve sünnete muhalefet söz konusudur.”99 Diyerek Hz. Âişe’den gelen bir rivayeti tercih etmektedir. Aslında İbn Kuteybe’nin ele aldığı konular İslam kültür tarihinde çok tartışılan ve üzerinde çok düşünülen meselelerdir. Ulaştığı sonuçlar da genellikle geleneksel Ehl-i Sünnet’in taraf olduğu yöndedir. Rüya ile ilgili rivayetin yorumunu açıklarken rüyanın – klasik olarak kabul gören rivayete dayanarak – üçe ayrıldığını; birisinin Allah’tan, birisinin şeytandan geldiği, diğerinin insanın kendi kendine kurduğu (şuur altındaki) bir şeyi uykuda görmesi olduğu, 100 şeklindeki rivayeti nakleder. Eğer bu rivayeti lafzi anlamıyla kabul edersek Allah’tan gelen rüyalar sayesinde kişilerin gelecek hakkında bilgi sahibi olacaklarını da kabul etmemiz gerekir. Rivayet lafzi anlamıyla kabul edildiği içindir ki en önemli kararlar alırken bununla ilgili görülen rüyalar bağlayıcı sayılmıştır. 101 İbn Kuteybe, Te’vîl’de çok özet olarak ele aldığı rüya ile ilgili görüşlerini Kitâbu’r-ru’yâ adlı kitabında geniş bir şekilde ele alır. İbn Kuteybe’nin bu eseri okununca, günümüzde öğretilmeye çalışılan rüya konusundaki yaklaşımla İbn Kuteybe’nin rüyaya yaklaşımı arasında çok bariz bir farklılık olmadığı görülecektir. İbn Kuteybe rüyanın önemini ifade eden şu ayet ve hadisleri zikreder: - Nübüvvet gitti geriye mübeşşirat kaldı 102 - “Onlar için dünya hayatında müjde vardır.”103 ayetinde geçen müjde, rüyayı salihadır ve onu salih adam görür veya ona gösterilir. - Uykuda beni gören gerçekte de beni görmüştür. Çünkü şeytan benim suretime giremez ve müminin rüyası peygamberliğin 46 cüzünden bir cüzdür. 104 İbnu’s-Salâh, Mukaddime, s. 285. a.g.e., s. 504-505. 100 a.g.e., s. 508. 101 Dülber, Hatice, Ruyada Hadis Rivayeti ve Hz. Peygamber’i Rüyada Görmenin Dini Değeri, AÜSBE, (basılmamış yüksek lisans tezi), Ankara 1997. 102 Tirmizi. es-Sünen, Kitabu’r-Ruya, h.no:2272,IV/533. 103 10. Yûnus, 64. 104 İbn Kuteybe, Kitâbu’t-ta’bîru’r-ru’yâ, (thk. İbrâhîm Sâlih), 2001, s. 24-27. 98 99 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 130 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği İbn Kuteybe’ye göre “insanların paylaştıkları ilimlerin hikmetlerin içerisinde rüyadan daha kapalı, daha latif, daha yüce, şerefli, zorun zoru ve çok sorunlu bir alan yoktur. Çünkü rüya bir tür vahiydir ve bir tür peygamberliktir.”105 Hâlbuki Peygamberimizin hayatına baktığımızda O’nun en önemli kararları alırken rüyalarla değil kişisel tecrübesi, bilgisi veya çevresindekilerle istişare… Gibi yolları takip ettiğini görüyoruz. Sahabenin Hz. Peygamber’in rüyalarını vahiy olarak algılamadığı, Hz. Peygamber’in Uhud savaşından önce gördüğü rüya ve Hudeybiye’deki rüyasına itirazlarından bellidir.106 Hz. Peygamber Uhud savaşı öncesi bir rüya görmüştü; rüyasını Medine’de kalarak savunma savaşı yapmaları gerektiği şeklinde yorumladı; fakat yine de âdeti üzere ashabıyla istişare etti. Hz. Muhammedin savunma savaşı fikrine, bunun atalarından kendilerine intikal eden tecrübeye uygun olduğu gerekçesiyle Abdullâh b. Ubeyde katıldı. Ensar ve Muhacirlerin ileri gelenleri de Hz. Peygamber’in görüşünü benimsemişlerdi. Çoğunluğu Bedir savaşına katılmayan gençlerin oluşturduğu bir grup Müslüman ise savunma savaşı fikrine karşı çıktı. Düşmanla meydan savaşı yapmaya karar verildi.107 Eğer rüya vahiy olsaydı ne sahabe karşı çıkabilir ne de Peygamberimiz bu konuda sahabenin görüşünü isterdi. Nitekim Hz. Peygamber Gatafan kabilesine vermeyi düşündüğü Medine’nin 1/3 hurmalığı hakkında aynı şahıslarla yaptığı istişarede onlara: “Eğer herhangi bir şeyle emrolunsaydım size danışmazdım.”108 Demişti. Şu hâlde hem Hz. Peygamber’in Uhud savaşındaki rüyasına rağmen konuyu ashabıyla istişareye açması, hem de sahabenin önemli bir kısmının yine rüyaya rağmen Hz. Peygamber’in fikrine karşı çıkmaları, onların rüyayı, bağlayıcılık niteliğini haiz bir direktif olarak algılamadıklarını gösterir. Peki, daha sonraki dönemlerde rüyalar neden bu kadar önemli oldu? Bunun birçok sebebi vardır. En önemli sebepleri arasında Müslümanların peygambersiz hayata alışamamaları gelir. Hele Cemel olayı, Sıffin Savaşı gibi olaylardan sonra hangi yolun daha doğru olduğunu kestiremeyen Müslümanların Hz. Peygamber’in rehberliğine olan ihtiyaçlarını rüyalar yoluyla gerçekleştirmek istemeleri görülebilir. İbn Hacer el-Askalânî tarafından öne sürüldüğü gibi Hz. Peygamber’in yokluğunun telafisi için rüyalar, insana ilham edildi.109 İlk defa Mukatil b. Suleymân’ın (ö. 150/767) tefsirinde geçen, 10. Yûnus, 64 “Onlar için dünya hayatında müjde vardır.” ayetinde geçen ( ) البشرىmüjde kelimesinin rüyayı saliha olduğu olduğu yorumuna İbn Kuteybe de katılır.110 Zaten İbn Kuteybe, bu rivayeti Muhammed Ziyâd b. Ubeydullâh ez-Ziyâdî’den rivayet eder. Onun ölümünün H.154’e tekabül etmesi, bu konunun tabiun döneminde tartışılmaya başlandığının açık delilidir. İbn Kuteybe de her zaman olduğu gibi hiçbir şekilde sorgulamadan bu rivayetleri almış ve bu rivayetlere dayanarak rüyanın büyük bir öneme haiz olduğunu söylemiştir. Ayrıca rüya yorumlarıyla ilgili kitabında birçok yöntem ve teknik verdiği görülmektedir. İbn Kuteybe’ye göre rüya tabircileri, Allah’ın kitabını Resulullah’ın sünnetini eksiksiz bilmelidirler ki yorum yapabilsinler. Ayrıca nadir beyitleri, kelimelerin etimolojisini, Arap atasözlerini, halk nezdinde anlam kayması yaşayan kelimeleri bilmek durumundadır. Aynı zamanda edebiyata vakıf zeki, latif insanların özeliklerini, huylarını, hâllerini bilebilecek donanımda olmalıdır.111 Böyle olursa Allah ona yardım eder; peygam- 105 a.g.e., s. 24-25. Dülber, a.g.e., s. 20. 107 Vâkıdî, Kitâbu’l-meğâzî, 1. 213-214. 108 Abdurrezzâk, Musannef, V. 368, h. no: 9737. 109 İbn Hacer el-Askalânî, Fetu’l-bârî, Kahire 1959, XII. 405. 110 VonLeah Kinberg, a.g.e., s. 283’ten naklen (çev. Bekir Demirkol). 111 İbn Kuteybe, Kitâbu’t-Ta’biru’r-rü’ya, s. 26. 106 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 131 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği berlerin mirasçısı olmayı nasip eder.112 İbn Kuteybe kitabında, rüyaların tevili ile ilgili yöntemler verirken tabir edilmiş rüyalar da verir. Örneğin hocası İshâk b. Râhaveyh’ten rivayet ettiği bir rüya çok ilginçtir: Bir gün Hz. Ömer Şam’a bir kadı gönderdi. Kadı gitti ve geri döndü. Hz. Ömer ona neden döndüğünü sorduğunda, “Rüyamda güneş ve ay çarpışırlarken gördüm ve sanki gezegenlerin bir kısmı, güneşin bir kısmı, ayın etrafını tutuyordu.” “Sen hangi tarafın yanındaydın?” “Ayın tarafındaydım.” Hz. Ömer ona, “Buradan git ve benimle asla çalışma.” dedi, sonra İsrâ suresi 12. ayeti okudu. Gerçekten de o adam Sıffin günü Şamlılarla beraber öldürüldü.113 İbn Kuteybe, bu siyasi içerik dolu rüyayı, Hz Ömer’in tutumunu araştırma gereği duymadan, rüyayı zahiri mânâsıyla kabul etmiştir. “İmamlar Kureyş’tendir” rivayetiyle Hz. Ömer’in vefatı esnasında “Ebû Huzeyfe’nin kölesi Sâlim hayatta olsaydı onu sizin üzerinize emîr yapmakta hiç tereddüt etmezdim.” rivayeti arasındaki çelişkiyi gidermek için İbn Kuteybe hiç tereddüt etmeksizin, rivayetin onların anladıklarından başka bir mânâ ifade etmesi mümkündür, diyerek zımnen imamlar Kureyş’tendir rivayetini kabul etmektedir.114 İbn Kuteybe Te’vîl’de imamların Kureyş’ten olduğunu kesin olarak söylemese de Fadlu’l‘Arab adlı kitabında imamların Kureyş’ten olması gerektiğine dair rivayetleri vererek bu rivayetlerin tevile gerek kalmayacak şekilde açık ve net olduğunu söyler115 ve aşağıdaki rivayetleri verir: İmamlar Kureyş’tendir.116 İnsanların hayır ve şerde (iyilik ve kötülükte ) Kureyş’e uyması gerekir.117 Arabı aldatan benim şefaatimden ve sevgimden mahrum kalacaktır.118 İbn Kuteybe bu rivayetleri vermekle kalmaz, eşitlik isteyenlerin delillerini de çürütmeye çalışır. Ona göre eşitlikçiler Kur’an’ın ve hadislerin zahirini esas alarak yargıya varmışlardır. Sözgelimi “Allah katında en şerefliniz en takvalı olanınızdır.”119 “Allah sizden cahiliyenin atalarla övünmesini giderdi. Mümin takvalı olan, günahkâr olan ise sapıtandır.120 İbn Kuteybe’ye göre eşitlik ahirettedir. Yani insan ahirette ancak takvasıyla üstündür. Ama dünyada öyle değildir. Çünkü Hz. Peygamber de; 1. Bir kavmin önde geleni size misafir olursa, ona ikramda bulunuz.121 2. Hz. Peygamber’in Kays b. Âsım hakkında “ Bedevilerin efendisidir.”122 İnsanlar fazilet konusunda nasıl eşit olabilir. Biyolojik olarak insanın kendi organları arasında bile bir yeknasaklık yoktur. Eklemleri birbirinin aynı değildir. Aksine biri diğerinden daha fonksiyoneldir. Bedenin bütünlüğü içerisinde kafanın yeri hepsinden üstündür. Akıl ve beş du112 a.g.e., s. 26. a.g.e., s. 77. 114 İbn Kuteybe, Hadis Müdafası, s. 216-217. 115 İbn Kuteybe, Fadlu’l-‘Arab, s. 91. 116 Ahmed b. Hanbel, Musned, III. 129; IV. 183. 117 et-Tirmizî, es-Sunen, 31 “Fiten”, 49, (IV. 503), h. no: 2227. 118 Ahmed b. Hanbel, el-Musned, I. 72; et-Tirmizî, es-Sunen, 46 “Menâkıb”, 69, (V. 724), h. no: 3928 119 49. Hucurât, 13. 120 Ebû Dâvûd, es-Sunen, 40 “Edeb”, 111, (V. 339, 340), h. no: 5116. 121 İbn Kuteybe, Fadlu’l-Arab, s.109. 122 a.g.e., s. 109-110. 113 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 132 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği yuyu ihtiva etmesi bakımından şöyle derler: “Kalp bedenin kralıdır. Organlar içinde ise ona hizmet eden veya ondan hizmet alanlar vardır.”123 İbn Kuteybe her zaman yaptığı gibi kendi görüşünü ispatlamak için rivayetlerden akıl yürüterek, şiirden ve Arapların uygulamalarından örnekler vererek kendi haklılığını ispatlamaya çalışır.124 “İmamların Kureyş’ten” olacağı şeklindeki rivayetler konusunda inceleme yapan Hatiboğlu, bu bağlamdaki rivayetlerin Kureyş’e, hâkimiyet kazandırmak için girişilmiş faaliyetlerin bir sonucu olduğunu, 125 çünkü Kur’an-ı Kerim’in ve hadislerin hiçbir ırka üstünlük tanımadığını, üstünlüğün ancak takva ile olduğunu bildirdiğini ifade etmektedir. 126 İbn Kuteybe hocalarından kendisine ulaşan bütün rivayetleri sahih olarak kabul etmekte hatta ilmî verilere aykırı olan rivayetleri bile reddetme yerine yorumlama ve açıklama yolunu tercih ederek makul göstermeye çalışmıştır. Bunun en bariz örneklerinden birisi, onun şu rivayeti kabul etmesidir: “Bir kaba sinek düştüğü zaman, diğer kanadında da onun panzehiri (şifası) vardır.” Sinek önce zehirini akıtır, sonra (daldırınca) da panzehirini akıtır.127 Böyle bir durumun bu günkü ilmi verilerle doğrulanmamasına rağmen İbn Kuteybe’nin bu yaklaşımı Hz. Peygamber’den menkul söz ve davranışların vahiy kaynaklı olduğu düşüncesinden kaynaklanmış olabilir.128 Geçmişte olduğu gibi bugün de bu tür hadislerin sıhhatini ısrarla savunan ilim adamları vardır. Aslında bu gibi hadislerin doğruluğunu ispatlamaya çalışmanın bir anlamı yoktur. Zira anlamı doğru olsa bile insanlara tiksindirici gelen böyle bir rivayetin insanlarda olumsuz duygular yaratacağı açıktır.129 Aslında en kötü bir ihtimalle Hz. Peygamber, fakirliğin yaygın olduğu ve sineklerin çokça bulunduğu sıcak bir ortamda sinek düşen yemeğin tamamen dökülüp heba edilmemesi için böyle bir tavsiyede bulunduğunu söyleyebiliriz.130 Bize düşen Hz. Peygamber’in zor durumlar için söylemiş olabileceği sened ve metin yönünden birçok problemi ihtiva eden bir rivayeti sünnet, yani yapılması gereken örnek bir tavır diye değil de zor durumda başvurulan bir ruhsat olarak algılayarak bunun yerine temizlik ve hijyenin yemek pişen yerlerde yaygınlaştırılması gerektiği fikri üzerinde yoğunlaşmaktır. Asıl hedefi temizliği yaygınlaştırmak olan bir peygamberin bu yönü üzerinde durmamızın daha doğru olacağını düşünüyoruz. İbn Kuteybe, Fadlu’l-Arab, s. 111. a.g.e., s. 11-118. 125 Hatiboğlu, M. Said, Hilafetin Kureşliliği, AÜİFD, Ankara 1978, cilt XXIII, s. 207. 126 Hatiboğlu, M. Said, “Fakihlerimizin Irk Anlayışı Üzerine”, İslâmî Araştırmalar Dergisi 2 (1998), sayı 8, s. 4-6. 127 Buhârî, es-Sahîh, 63 “Bed’u’l-halk”, 17, (III. 1206); Ahmed b. Hanbel, el-Musned, II. 398 128 Ünal, İsmail Hakkı, “Hz. Muhammed ve Tıp”, Diyanet İlmi Dergi, Peygamberimiz Hz. Muhammed-Özel Sayı, Ankara 20032, s. 188. 129 Çakın, Kamil, Hadis İnkarcıları, Seba yay., Ankara 1998, s. 76. Aslında işin ilginç yanı bu rivayeti Hadiste Metin Tenkidi İlkesi Olarak Pozitif Bilimlere Aykırılık adlı doktora tezinde Osman Oruçhan çeşitli varyantlarını incelemekte ve bu rivayetin hem metin hem de sened yönünden sahih olduğunu kabul etmenin oldukça mümkün göründüğünü belirtmektedir. Bu rivayetlerin geçtiği kaynakların H 2. Asrın ikinci çeyreği ile 3. asrın ilk yarısı arasında kaleme alındığı, hâlbuki o dönemde yaşamış olan Ma’mer b. Râşid (ö. 151/767) el-Musannafında bu hadisin hiçbir versiyonuna yer vermediğini yine H 2. asrın ikinci yarısı ile 3. asrın ilk çeyreğinde yaşanmış olan Abdurrezzâk (ö. 211/826) ile İbn Ebî Şeybe (ö. 235/849) i H 1. asrın ünlü fakihlerinden İbrâhîm en-Nehâ’î’nin (ö. 96/714) sineğin içine düşerek öldüğü kaptaki yiyecek ve içeceğin yenilip içilmesi hakkında “herhangi bir sakınca yoktur” şeklindeki fetvasını naklettikleri halde sinek hadisine yer vermemişlerdir. Buna göre hadis H 2. asrın sonlarına doğru ortaya çıkmış ve ref edilerek Hz. Peygamber’e mal edilmiş olmalıdır. Osman Oruçhan, Hadiste Metin Tenkidi İlkesi Olarak Pozitif Bilimlere Aykırılık, (basılmamış doktora tezi) AÜSBE, Ankara 2005, s. 340-396. 130 Ünal, İsmail, “a.g.m.”, s. 188. 123 124 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 133 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği Bu gibi rivayetler hem hadisçiler hem de hadisler için olumsuz bir imaj oluşturmuştur. Bir yandan tecrübeye diğer yandan akla ters düşen bu rivayetler bu noktada hadislerin kıymetini de düşürmüştür.131 İbn Kuteybe, o gün tartışmalı rivayetleri vermiş ve muhataplarına karşı belirli bir düşünce ve fikrin doğruluğunu ispat için gayret sarf etmiş ve aynı düşünceyi taşımayan insanlarla bir tür polemiğe girmesine sebep olmuştur.. Kendi düşüncesini ispatlamaya çalışırken herhangi bir yöntem belirtmeden uydurma ve özelikle zayıf hadislerden faydalanması onun eleştiriye açık yönlerinden birisidir. Bizim ulaşabildiğimiz sonuca göre bunun sebebi; hadisçilere güvenerek rivayetleri toptan kabul etmeye çalışmasından kaynaklanmaktadır. Bu kabulü onu dil tekniklerini de ustalıkla kullanarak rivayetlerin hepsini anlaşılır ve uygulanabilir hale getirmeye itmiştir. Sonuç Hadis ve sünnet’in anlaşılması ve yorumlanması konusu, Peygamberin vefatıyla beraber Müslümanların en önemli meselelerinden biri olmuştur. Sahabe döneminde zahiri –şekli, fıkhıiçtihadi olarak iki şekilde anlaşılan sünnet, tabiun ve daha sonraki dönemlerde de bu farklı bakış açılarını koruyarak devam etmiştir. İslam düşüncesinin teşekkül devrinde, Ehl-i Hadis ile Ehl-i Fıkh’ı ve Kelam ehlini karşı karşıya getirmiştir. Rivayetlerin tedvin ve tasnifiyle beraber bazı rivayetlerin K. Kerim’e, akla, tecrübe ve müşahadeye aykırı olduğunu hatta bazı rivayetlerin kendi içinde birbirine zıt hükümler ifade ettiğini ileri süren kelam ve fıkıh âlimleri olmuştur. Fıkhî rivayetlerin aralarında bir ihtilaf olmadığı konusunda ilk çalışma yapan Şafii olmuştur. Sonraki dönemlerde Tahavi bu rivayetleri incelerken daha sistematik yöntemler kullanmıştır. Kelami ve itikadi konulardaki rivayetler arasındaki ihtilafları ele alarak yorumlayan İbn Kuteybe bu konuda önemli çalışmalar yapmıştır. Bu rivayetlerin iç tutarlılığını sağlamak için cem ve telif, nesh, tercih, tevakkuf gibi yöntemler kullanan İbn Kuteybe başarılı sayılabilecek yorumlar yapmıştır. (Kurban etlerinin biriktirilmesini emreden ve yasaklayan rivayetler, hastalıkta sirayetin olduğu ve olmadığı ile ilgili rivayetler, Uğursuzluk rivayeti ile ilgili rivayetlerde geçen “vudu” kelimesiyle ilgili açıklamaları…) Yalnız bazı rivayetlerin yorumuna karşı sergilediği savunmacı ve tepkisel durum onu zor durumlara düşürebilmiştir. (Hilafetin Kureyş’ten olmasıyla ilgili rivayetler, rüyayla ilgili rivayetlerin yorumu, İsra rivayetleri, Deccal, İsa’nın nuzulü rivayetleri...) Günümüzde de birtakım Müslümanların132 yeterli olarak gördüğü rivayetlerde aslında İbn Kuteybe tatminkâr cevapları verememiş bazen zayıf ve mevzu rivayetleri de savunarak eleştirilere maruz kalmıştır. Tevilde hadisçi yaklaşımlardan ve İbn Kuteybe’nin yaklaşımlarıyla birlikte fıkıh ve kelam ehlinin yaklaşım tarzınında göz önünde bulundurulması rivayetlerin anlaşılmasına katkı sağlayabilir. Yalnız şu bir gerçek ki sahih kabul edilen rivayetlerin günümüz Müslümanları tarafından anlaşılması için sadece dili kullanarak yapılan tevillerin yanında başka metodların da araştırılması gerekmektedir. Ayrıca yapılan her tevil çalışmasının bir içtihat meselesi olduğu ve zamanla değişebileceği unutulmamalı, bir âlim tarafından yorumlanan bir rivayetin, diğer zamanlarda ve farklı kişiler tarafından farklı şekillerde anlaşılabileceği unutulmamalıdır. Tabiki o günün bilgilerine ve şartlarına göre yapılan yorumlar daha sonra değişen şartlarda ve bilgilerde farklı anlaşılabilir. Zaten İbn Kuteybe bunun farkında olmalıdır ki Ebû Ubeyde’nin yaptığı yorumları beğenmediğini bildirmekte ve kendine göre onları eleştirmekte- 131Bkz. Çakın, a.g.e., s. 77. Sünnete hucum sancağını ilk olarak en-Nazzâm ve onun izinde yürüyen Sünnet düşmanları taşımıştır. Bunların hadisle ilgili makalelerinin çoğuna Allâme İbn Kuteybe, Te’vîlu muhtelifu’l-hadîs adlı kitabında cevap vermiştir. ─Muhammed Ebû Şehbe, Sünnet Müdafaası, I (çev. Mehmet Görmez-M. Emin Özafşar), Rehber yay., s. 41.─ 132 The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 134 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği dir. Hadislerin anlaşılması ile ilgili yaptığı çalışmalarla ve rivayetlere getirdiği yorumlarla İbn Kuteybe günümüze kadar etkisini gösteren değerli bir hadis âlimimizdir. KAYNAKLAR Abdulhamîd, İrfan, İslam’da İtikadi Mezepler ve Akaid Eserleri, (çev. M. Saim Yeprem), İstanbul 1994. Dirâsât fî’l-fırâk ve’l-akâ’id İslâmiyye, Bağdat, 1977. Abdurrezzâk b. Hemmâm, el-Muannef, I-XI, (thk. Habiburrahman el-A’zamî), Dâru’t-Turas, Beyrut 1970. Akyüz, Hüseyin, Akyüz, Hüseyin, el-Cahız’ın Hadis-Sünnet Anlayışı, Ankara okulu yy.Ankara,2014. Apaydın, Yunus, “İctihat”, DİA, XXI, İstanbul. Bayraktutar, Muammer, İmam Şafii’de Lafza Bağlı Hadis/Sünnet Yorumu A.Ü.S.B.E. (Basılmamış Doktora Tezi) Ankara, 2006, s. 154-155. Behy, Muhammed, İslam Düşüncesinin İlahi Yönü, Fecr yay., Ankara 1992. el-Buhârî, Ebû Abdillâh Muhâmmed b. İsmâ’îl, el-Câmi u’s-Sahîh, I-VIII, Çağrı yay., İstanbul 1992. Cezairi, Tahir b. Salih b. Ahmed, Tevcihu’n-nazar İla usuli’l-eser, Mısır, 1910 (1328). Çakan, İ. Lütfi, Hadislerde Görülen İhtilaflar ve Çözüm Yolları, MÜİF yay., İstanbul 1966. Çakın, Kamil, Hadis İnkarcıları, Seba yay., Ankara 1998 Dülber, Hatice, Rüyada Hadis Rivayeti ve Hz. Peygamber’i Rüyada Görmenin Dini Değeri, (yüksek lisans tezi), Ankara 1997. Ebû Dâvûd, Suleymân b. el-Eş’as es-Sicistânî, Sunen, I-V, Çağrı yay., İstanbul 1992. Ecer, Vehbi, İslam Mezhepleri Tarihine Giriş, Emel Matbaacılık, Kayseri 1980. Erul, Bünyamin, Sahabe’nin Sünnet Anlayışı, TDV yay., Ankara 1999. el-Gazâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed, İslamda Musamaha, (çev. Süleyman Uludağ), Dergah yay.,İst.2014. Görmez, Mehmet, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, TDV Y., Ankara 1997. Güler, Kadir, Ehl-i Hadis’in Düşünce Yapısı, (doktora tezi), AÜSBE, Ankara 2002. Güler, İlhami,“Kutsallık ve Dini Metinlerin Doğmalaştırılması”, I. Kur’an Sempozyumu, Bilgi Vakfı yay., Ankara 1994. el-Hâkim et-Tirmizî, Ebû Abdillâh Muhammed b. el-Hasan b. Bişr, es-Sunen, Çağrı yay., İstanbul 1992, I-V. Hansu, Hüseyin, Mutezile ve Hadis, Kitabiyat yay., Ankara 2004. Hatiboğlu, M. Said, Halifetin Kureyşliliği, Kitabiyat yay., Ankara 2004. __“Fakihlerimizin Irk Anlayışı Üzerine”, İslami Araştırmalar Dergisi 2 (1998), sayı 8. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 135 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği İbn Ebî Şeybe, Abdullâh b. Muhammed b. Ebî Şeybe İbrâhîm, İbn Usmân Ebî Bekr el-Kûfe, Kitâbu’l-musannef fî’l-ahâdîsi ve’l-Asâr, (thk. Kemâl Yûsuf el-Hût), el-Mektebetu’rRuşd, Riyad 1409, I-VII. İbn Hacer el-Askalânî, Şihâbuddîn Ebû’l-Fadl Ahmed b. Alî, Fethu’l-bârî bi şerhi Sahihi’lBuhârî, (thk. Muhibbuttîn el-Hatîb), el-Mektebetu’s-Selefiyye, Kahire 14073, I-XIII İbn Hanbel, Ahmed b. Muhammed, Musned, Çağrı yay., İstanbul 1992, I-VI. İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdulmelik b. Hişâm b. Eyyûb el-Himyerî, es-Sîretu’n-nebeviyye, (thk. Tâhâ Abdurraûf Sa’d), I-VI. İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullâh b. Muslim b. ed-Dîneverî Kitâbu fadli’l-‘Arab ve’ttenbîh ‘âlâ ‘ulûmihâ, Birleşik Arap Emirlikleri 1998. __ Kitâbu ta’bîri’r-ru’yâ, (thk. İbrâhîm Sâlih), Dâru’l-Basâir, Dımeşk 1422/2001. __el-Ma’ârif, (thk. Servet Ulakase), el-Hey’etu’l-Mısriyyeti’l-Âmme li’l-Kutub, Mısır 1960. __ Garîbu’l-hadîs, (thk. Abdullâh el-Cebbûrî), İhya’u’t-Turasi’l-İslâmî, Bağdat 1397/1988, IIII. __ Te’vîlu muhtelifi’l-Hadîs, (thk. Abdulkadîr Ahmed Atâ), Muessesetu Kutubi’s-Sekafiyye, Beyrut 1408/1988, (trc. M. Hayri Kırbaşoğlu), Kayıhan yay., İstanbul 19892. İbn Manzûr, Ebû’l-Fadl Cemâluddîn Muhammed b. Mukerrem el-Ifrıkî el-Mısrî, Lisânu’l‘Arab, Dâru’s-Sadr, Beyrut 1375/1956, I-XV. İbnu’s-Salah, Ebu Amr Osman b. Abdurrahman, Ulumu’l-Hadis, tah. Nurettin Itr, Daru’l-Fikr, Şam,1986 İnam, Ahmet, “Hermenetik’in Anlam Dünyamızdaki Tekabülleri: Mana, Tevil, Tefsir” Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kur’an ve Dil Sempozyumu, Mayıs 2001. Kırbaşoğlu, M. Hayri, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu yay., Ankara 1999. __ İslam Düşüncesinde Sünnet - Yeni Bir Yaklaşım, Fecr yay., Ankara 19931. __Alternatif Hadis Metodolojisi, Kitabiyat yay., Ankara 2002. Köktaş, Yavuz, Anlam ve Yorum İlişkisi Açısından Hadis Metinlerinin Tahlili, Bilimname, 2003, III. Katip Çelebi, Keşfu’z-Zunûn, İstanbul 1941. Kutlu, Sönmez, İslam Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, Kitabiyat yay., Ankara 2000. Lecomte, Gerarde, İbn Kutaybe L’ homme, son Ouure Ses İdeas, Damas 1965. Mûsâ el-Huseynî İshâk, İbn Kuteybe, Beyrut 19801. Musa, Aısha Yusef; A Study of Early and Contem Porary Muslim Attitudes toward Hadith as Scripture With a Transtation of al-Shafi ‘i’s Kitab Jima’al-ılm Copyright 2004 Muhammed Ebû Şehbe, Sünnet Müdafaası, (trc. Mehmet Görmez-M. Emin Özafşar), Rehber yay., Ankara 1990, I-II. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 136 Hadislerde Yorum “Tevil” Geleneği: İbn Kuteybe Örneği Muslim, Ebû’l-Huseyn Muslim b. Haccâc el-Kuşeyrî, Sahîhu Muslim, Çağrı yay., İstanbul 1992, I-II. Nasr Hâmid Ebû Zeyd, İlahi Hitabın Tabiatı, (trc. Mehmet Emin Maşalı), Kitabiyat yay., Ankara 2001. __ “Tarihte ve Günümüzde Kur’an Tevili Sorunsalı, (çev. Ömer Özsoy), İslam Araştırmalar Dergisi (1996), 1-2-3-4. Öztürk, Mustafa, Kur’an ve Aşırı Yorum Tefsirde Batınilik ve Batıni Tevil Geleneği, Kitabiyat yay., Ankara 2003. __ Geleneksel Tevil Çeşitlerinin Epistemik Değeri, Bilimname, 2003, II. Et-Tahavi, Ebu Cafer; Şerhu Meani’l-Asar, I-IV, Daru’l-Kutubi’l-İlmiye byy, bty. et-Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ, Sunen, Çağrı yay., İstanbul 1992, I-V. Ünal, İ. Hakkı, Ebû Hanifenin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, DİB yay., 1994. __ “Hz. Muhammed (sas.) ve Tıp”, Diyanet İlmi Dergisi Özel Şubat, Ankara 20032. Oruçhan, Osman, Hadiste Metin Tenkidi İlkesi Olarak Pozitif Bilimlere Aykırılık, (doktora tezi), AÜSBE, Ankara 2005. Öztürk, Mustafa, “Tefsir-Tevil Karşıtlığının Tarihsel ve Epistemolojik Kökeni”, İslam Araştırmalar Dergisi (2001), cilt, sayı 1, 2001 Von Leah Kinberg, “Literal İslam Dreams and Profhetic Haditsin Classical”, (çev. Bekir Demirkol) Der İslam, sayı 20, s. 279-300, Berlin 1993. Zerkeşî, Bedruddin, li iradi ma’stedrekethu A’işe ala’s-sahabe Hz. Aişe’nin Sahabe’ye Yönelttiği Eleştiriler, (çev. Bünyamin Erul), kitabiyat yay. Ankara, 2000. The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 53, Eylül 2017, s. 34-42 137