Federal İçişleri Bakanlığı Alman İslam Konferansı (DIK) : Çalışma Grupları ve Konuşma Grubu Ara Bilançosu DIK 3. Oturumu Belgesi 13 Mart 2008 Berlin Önsöz Berlin, Mart 2008 Federal yapı, eyaletler ve belediyelerle Almanya’daki Müslümanların temsilcileri arasında bir diyalog içersinde din ve toplum politikası açısından daha iyi bir uyum sürecine giden yollarda ilerlemek üzere 27 Eylül 2006’da Alman İslam Konferansı’nın (DIK) açılışını yaptım. Bu şekilde Almanya’da Müslümanlarla kalıcı bir diyaloğun devlet genelinde bir çerçevesi oluşturuldu. DIK Çalışma Grupları ve Konuşma Grubu o zamandan bu yana birlikte yaşam, din teşkilat yasamıza İslamın uyumu, medyanın rolü ve Almanya’da Müslümanlarla güvenlik makamlarının işbirliği konularını yoğun bir şekilde ele almış bulunmaktadırlar. Görüşmelere katılan ve İslam Konfernası’nda iyi bir işbirliği için angaje olan herkese içtenlikle teşekkür etmek isterim. Bugün Çalışma Grupları ve Konuşma Grubu DIK’nın ele aldığı merkezi konularla ilgili birlikte oluşturdukları tezleri ve sonuçları sunmaktadırlar. Alman Toplum Düzeni ve Değerler Uzlaşısı başlıklı Çalışma Grubu 1 tarafından sunulan “Alman Toplum Düzeninde Müslüman Yaşam” konulu tez, Almanya’da görece yeni din olarak İslam dini ışığında Müslüman göçmenlerin Alman toplumuna uyumunun temellerini, koşullarını ve zorluklarını tanımlamaktadır. Alman Anayasasının Dini Konularla İlgili Yaklaşımı başlıklı Çalışma Grubu 2 çıkardığı sonuçlarla İslam din dersinin başlatılmasına dair yolları göstermektedir. Aynı zamanda, çok sık tartışılan cami yapımı ve işletimi ile cenazelerin İslami kurallara göre defnedilmesine dair konularla ilgili görüş bildiriminde bulunmaktadırlar. Ekonomi ve Medyanın Köprü Görevi başlıklı Çalışma Grubu 3, iyi bir birliktelik için medyanın önemi üzerinde durarak medya araçlarının daha iyi bir anlaşmaya ve anlayışa nasıl katkıda bulunabileceklerine dair olanaklara işaret etmektedir. Güvenlik ve İslamcılık Konuşma Grubu çıkardıkları sonuçlarla Müslümanlarla güvenlik mercileri arasında daha çok işbirliği yapılması için vazgeçilmez bir temel, dolayısıyla da mutlaka ortak geleceğimize dair güven oluşturmaktadır. Diyalog içersinde elde edilen başarıları Çalışma Grupları’nın ve Konuşma Grubu’nun ekte sunulan, 2 Mayıs 2007’deki 2. Genel Kurul Toplantısı’nda gerçekleştirilmek üzere görevlendirme yapılan proje görüşmelerinin ya da uygulanışının son durumu üzerine hazırlanan çalışmalar ve raporlar da göstermektedirler. Bugün birlikte, Çalışma Grupları ve Konuşma Grubu’nun önümüzdeki Ara Bilançoları üzerine görüşelim ve bunu Alman İslam Konferansı’nın (DIK) 1. Ara Bilançosu olarak karara bağlayalım. Böylece hemen, eyaletlerin anılan konuların bir çoğundan sorumlu bakanlıklarının konuları ele alması olanağını sağlayarak İslam ve Müslümanların din ve toplum politikası açısından daha iyi uyumu doğrultusunda bir adım daha atalım. Alman İslam Konferansı bir süreç, daha iyi bir birliktelik yönünde ortak bir yoldur. Bu yolda bundan sonra da görevimiz, farklılıkları adlandırma, tartışma ve - mümkün olan durumlarda - ortak bir anlayış geliştirmektir. Amacımıza ulaşabilmek için daha bir çok adımın atılması gerekmektedir: Almanya’daki Müslümanların Müslüman Almanlar olması için Müslümanların ve inançlarının Almanya’yı yurtları bilmelerini sağlamak. Dr. Wolfgang Schäuble Federal İçişleri Bakanı İçindekiler Önsöz Sayfa 1 Çalışma Grubu 1 Tezleri Sayfa 4 Çalışma Grubu 2 Sonuçları Sayfa 7 Çalışma Grubu 3 Sonuçları Sayfa 10 Konuşma Grubu Sonuçları Sayfa 12 Ek 1: Çalışma Grubu 1 araştırma projesinin uygulamasına dair rapor Sayfa 18 Ek 2: Çalışma Grubu 2 raporu “İslam din dersinin anayasa hukukuna dair çerçeve şartları” Sayfa 19 Ek 3: Çalışma Grubu 3 uzmanlar arası semineri “Almanya’da İslam imgesi” Sayfa 28 Ek 4: Müslümanlar ve güvenlik makamları arasındaki işbirliği için bir “Clearing Merkezi” nin kurulması ile ilgili rapor Sayfa 29 Alman Toplum Düzeni ve Değerler Uzlaşısı başlıklı Çalışma Grubu 1 Tezleri: Alman Toplum Düzeninde Müslüman Yaşam “Alman Toplum Düzeni ve Değerler Uzlaşısı” başlıklı Çalışma Grubu içersinde şimdiye kadar yürütülen görüş değişimi şu konuyu ortaya çıkardı: Uyumun bir süreç olduğuna dair ortak anlayış Müslümanlarla Müslüman olmayan Alman çoğunluk toplumu fertleri arasında verimli bir birliktelik için merkezi bir önem taşımaktadır. Federal İçişleri Bakanı Dr. Wolfgang Schäuble 28 Eylül 2006 tarihli Hükümet Açıklaması’nda “Alman İslam Konferansı – Ortak Bir Geleceğe Dair Perspektifler” başlığı altında verimli bir birlikteliğe giden yolu kültürel ve dini farklılıkların takdir edildiği ve özgürlükçü demokratik temel düzenin tamamen tanınmasının talep edildiği ve şart koşulduğu bir süreç olarak tanımladı. Her iki tarafı dikkate alan bu uyum anlayışı doğultusunda uyum için daha yoğun çaba gösterme gereksiniminin olduğu tartışmasızdır. Müslüman ağırlıklı ülkelerden uzun yıllar boyunca gelen göçten sonra medyanın son zamanlarda daha yoğun bir şekilde ele aldığı farklı kültürel bağlamlardan gelen insanların birlikte yaşamındaki zorluklar, uyumla ilgili sorunlara işaret etmektedirler. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Almanya’da da uyumun yer yer eşit derecede gerçekleşmediği görülmektedir. Modern iletişim ve ulaşım araçlarının da etkisiyle göç edenler kendilerini bir çok defa çeşitli kültürlere ait hissettikleri için, kimi zaman da reddedilme ve ayrımcılık deneyimlerinin de pekiştirmesi ile eski vatanları ya da anne babalarının ya da büyükanne ve büyükbabalarının vatanları ile yeni vatanları Almanya arasında kalabilmektedirler. Kimlik ve özdeşleştirme oluşumu zaten çeşitli kırılma noktalarını ve tersine dönüş olanaklarını içeren karmaşık ve zorluklarla dolu bir süreç içersinde gerçekleşmektedir. Süreç olarak uyum prensip olarak çoğunluk toplumu ve göç edenleri olmak üzere her iki tarafı da değiştirmektedir. Bu sırada, göç edenlerden özellikle göç alan toplumun Almanya’nın hukuku, tarihi ve kültürünü temel alan yönlendirmelerine olmak üzere daha yüksek oranda uyum sağlamaları beklenilmektedir. Alman hukuk ve değer düzenini benimsemek ve Almancayı öğrenmeye ve kullanmaya hazır olmak, anlaşma ve pay sahibi olma yolunu açmaktadır. Devlet ve toplumun göç edenleri, Alman toplumunun bir parçası olma ve takdir görerek kazanım olarak algılanmaları yolunda desteklemeleri bir o kadar daha önemlidir. Okulda, meslek eğitiminde, iş piyasasında ve kamu ve toplumsal yaşamda uyumu desteklemeye yönelik çok yönlü önlemler varolan engelleri ve sorunları gidermek için önemli katkıda bulunmaktadırlar. Alman toplum düzeni, hukuk ve değer sistemi, devlet ve din arasındaki mücadelenin de belirlemiş olduğu kendi tarihine dayanmaktadır. Alman toplum düzeninin temelinde yatan devlet anlayışı devlet ve din arasındaki çatışmadan (mezhep savaşları, mezheplere göre bölünme) ve devlet ile vatandaş arasındaki çatışmadan (20. yüzyılın totaliter rejimleri) beslenmektedir. Devlet ve dine sınırlar koyulmuştur. Aynısı devlet ve vatandaş arasındaki ilişki için geçerlidir. Sözkonusu alanların sınırlanması insanların barışcıl birlikte yaşamalarına hizmet etmektedir. Dini ve dünya görüşü açısından tarafsız hukuk devleti vatandaşlarının her birinin özgürlük haklarını korumaktadır. Sekuler devlet, dini kamusal alandan dışarı iten sekuler bir devlet yapısı ile eşit görülmemelidir. Özellikle Alman din teşkilat mevzuatı devletle din arasındaki ilişkilerin ne kadar çok yönlü olduğunu kanıtlamaktadır. Bir çok kültürün, dinin, etnik grubun ve felsefenin belirlediği bir gerçeklikte devletin seküler olması koşulu kendini kanıtlamış bulunmaktadır. Almanya’da tarihi birikim sonucunda oluşan ve anayasasında güvence altına alınan şartlarda bu koşul verimli bir birlikteliği sağlamaktadır. Çalışma Grubu 1’ de temsil edilen Müslümanlar açısından da bu anayasa örnek özelliğindedir. Devlet ve din ilişkilerinin farklı şekillendirildiği ülkelerden gelen göçmenler Alman toplum düzenini belirleyen bu karşılıklı sınırlamayı takdir etmek, avantaj olarak görmekte çoğu kez zorlanmaktadırlar. Ancak buna rağmen Alman devleti açısından bu karşılıklı sınırlandırmanın takdirinin yaşanmasına bir alternatif yoktur. Hukuk devleti tüm dinlerin mensuplarından hukuk düzeninin gereklerinin mutlaka yerine getirilmesini talep etmektedir. Almanya’da yaşanan İslamın geliştirilmesi sadece hukuk devleti tarafından çizilen çerçeve içersinde gerçekleştirilebilir. Alman İslam Konferansı Çalışma Grubu 1 istişarelerin ara sonucu olarak 5 tez tespitinde bulunmaktadır: 1. Almanya kendisini Avrupalı oluşumlu kültür ulusu olarak kavramaktadır ve özgürlükçü anayasal yapıya sahip demokratik bir hukuk devletidir. Hangi inançtan olursa olsun ülkemizde tüm insanların verimli, barışcıl ve saygı dolu birlikte yaşamı tüm insanların bu toplum düzenine uyumunu şart koşmaktadır. Bunun içersinde ifade bulan bireylerin ve kurdukları birliklerin hakları ve yükümlülükleri Almanya’da yaşayan veya yaşamak isteyen herkes için bağlayıcıdır. 2. Uyum, Almanya’da yaşayan Müslümanlardan da Alman dilini öğrenme ve kullanmaya etkin bir şekilde hazır olmayı ve bunun ötesinde Alman hukuk düzenini ve anayasasının değerler düzenini eksiksiz bir şekilde benimsemeyi talep eder. Aynı zamanda çoğunluk toplumu Almanya’da yaşayan Müslümanları Alman toplumunun eşit bir parçası olarak tanımak ve saygıyla karşılamak durumundadır. 3. Dini kurallar ya da değerler bireylerin anlamlı bir yaşam sürmelerine ve toplumda yapıcı bir birlikteliğe önemli katkıda bulunabilirler. Bireylerin dini özgürlüğü özgürlükçü demokratik temel düzene çelişki oluşturduğu noktada sınırlarını bulur. Bu karşılıklı sınırlama her bir vatandaşın özgürlük haklarını koruduğu gibi seküler devletin otoritesini ve dini cemaatlerin kendilerini geliştirmeleri açısından sahip oldukları takdir alanını da korur. 4. Alman hukuk düzeni ve anayasasının değerler düzeni temelinde demokratik bir birlikteliği teşvik etmek, tüm vatandaşların haklarını korumak ve – Almanya’daki tüm insanların özgürlüğünü ve güvenliğini tehlikeye attığı için - özgürlükçü demokrasiye karşı çabalara birlikte karşı gelmek, devletin ve vatandaşlarının ortak sorumluluğudur. 5. Birlikte yaşamda eksikleri giderebilmek için Almanya’da yaşayan Müslümanların özellikle sayısı, kökeni, eğitim düzeyi, sosyal durumu, din ve kültür anlayışı üzerine güvenilir ampirik bulgular gerekmektedir. Burada, Alman İslam Konferansı, “Alman Toplum Düzeni ve Değerler Uzlaşısı” başlıklı Çalışma Grubu 1’in kanaatine göre önemli eksikler bulunmaktadır. Özellikle de Almanya’da yaşayan Müslümanların uyum konusundaki çok yönlü başarılarının, gelecekte daha çok dikkate alınması ve takdir edilmesi gerekmektedir. Çalışma Grubu 1 bu temel üzerinde “Almanya’da Müslüman Yaşam” başlıklı araştırma projesini başlattı (uygulama durumu için bknz. Ek 1). Alman Anayasasının Dini Konularla İlgili Yaklaşımı başlıklı Çalışma Grubu 2 Sonuçları Çalışma Grubu 2 Genel Kurul tarafından, somut işlemlerin eyaletlerin yetki alanına girmesinden bağımsız olarak Anayasa’nın 7. maddesinin 3. fıkrasına göre İslam din derslerinin başlatılması için anayasa hukuku açısından ölçüt alınacak koşulları daha çok somutlaştıracak bir “onaylananlar listesi” nin oluşturulmasına yönelik bir (alt) çalışma grubunun kurulması ile görevlendirilmişti. Çalışma Grubu bu görevi yerine getirdi ve 2. Genel Kurul Toplantısı’ndan bu yana “Almanya’da cami yapımı ve işletimi” ve “Cenazelerin İslami kurallara göre defnedilmesi” konularını da ele aldı. Görüşülmeye başlanan “Okulda uyum” konusu bir sonraki Çalışma Grubu oturumunda hukuki açıdan daha derinlikli bir şekilde ele alınacaktır. Çalışma Grubu şu sonuçlara ve önerilere varmış bulunmaktadır: 1. İslam din derslerinin başlatılması Çalışma Grubu, “İslam din dersi yolları” başlıklı alt çalışma grubu tarafından hazırlanan ve Ek 2’de bulunan İslam din dersinin başlatılması için anayasa hukukunun çerçeve şartlarına dair belgeyi – belgenin XII. maddesi haricinde – karşılıklı mutabakat içersinde kabul etmiştir. Bu belge, dersin başlatılması için gerekli organizasyon ve içerik taleplerini ayrıntıları ile belirlemektedir. Genel Kurul’un belgeyi onaylayarak dikkate alması önerilmektedir. 2. Almanya’da cami yapımı ve işletimi Cami yapımı İslamın Almanya’da uyumu için önemli bir adımdır. Yeni cami yapımı ile Müslüman cemaatler arka avluları ve geçici olarak kullandıkları binaları geride bırakarak Alman toplumunun kalıcı bir parçası olma isteklerini belgelemektedirler. İl ve belediyelerde ise cami yapımı pek ender olmayan bir şekilde çatışma nedeni olmaktadır. Yer yer, oluşan trafik yoğunluğundan ötürü duyulan kaygılar bir rol oynamaktadır. Fakat bir çok defa bu şekilde uyumla ilgili sorunlar yansıtılmaktadır. Cami yapımı şehirde İslamın varlığını göstermektedir. Dolayısıyla karşı çekincelere neden olup korkuları uyarabilmektedir. Çoğu durumda bina yapımı tamamlandıktan sonra günlük hayata geçildiğinde çatışma da durulmaktadır. Bazen ise siyaset ve toplumun münferit durumun ötesinde ele almaları gereken görüşler de görülebilmektedir. Anayasa hukukunca garanti edilen din özgürlüğü elbette Müslüman cemaatlerin cami yapımı hakkını da kapsamaktadır. Buna, cemaat çalışmaları mekanları da dahildir. Yargı bu nedenden ötürü inşaat planlama hukuku açısından sonuç itibariyle camileri kilise ve sinagoglara eşit tutmaktadır. Yapı yönetmeliği ve imisyon mevzuatı açısından da özellikler söz konusu değildir. Bu nedenden ötürü yasama da çatışmaların çözümüne ya da yatıştırılmasına önemli katkıda bulanamamaktadır. Münferit durumlardan bağımsız olarak özellikle dini ibadet amacıyla yapılan binalarda bir çok defa tartışmalı olan araba park yerlerini ele alan ve konuyla ilgili bilgiler içeren bir yardımcı rehber faydalı olabilir. Yerel politika ve yerel yönetimler cami yapımı ile ilgili çatışmaları sınırlama hatta hiç oluşmamaları doğrultusunda etkili olabilirler. Etkin bir şekilde cami gereksinimini ve muhtemel yerleri konusunu irdeleyen bir kentsel gelişim politikası ve cami yapımını özellikle savunan ama bu arada halk arasında varolan korkuları ciddiye alan bir halkla ilişkiler çalışması faydalı bulunmaktadır. Müslüman inşaat sahipleri zamanında ve özenli bilgilendirme ile inşaat projelerinin geniş çapta kabul görmesi için etkili olmalıdırlar. Bu sırada caminin kimin tarafından işletileceği, hangi etkinliklerin burada planlandığı ve çevre ile temasın nasıl şekillendirileceği de açıklanmalıdır. Finansmanla ilgili mümkün olduğu kadar şeffaf davranılması da faydalıdır. Helal et kesimi için bir kasap dükkanı ya da imam için bir ev gibi, kullanımı dini uygulama ile yakın bağlantılı olan alanların dışında örneğin finansman sağlanması amacıyla ilaveten ticari amaçlı ya da konut olarak yer açılması da amaçlanıyorsa, imar ya da uyum sorunlarının sertleşmemesine dikkat edilmesi gerekmektedir. Danışman olarak uygun kişilere zamanında başvurulması ya da bir arabulucunun devreye girmesi cami yapımıyla ilgili çatışmaları yatıştırabilir ya da tamamen önleyebilir. Bunun için hem Müslüman cemaat hem belediye girişimde bulunabilir. Bu görev için her iki tarafın kendilerini duydukları güven ve saygıdan faydalanabilecek şahsiyetler sözkonusu olabilir. Özellikle yerel düzeyde siyaset ve kamuoyu, medya ve kiliseler ya da diğer dini cemaatler, inşaat sahipleri ve komşular, cami yapımı ile ilgili tartışmaların nesnel bir şekilde yürütülerek Almanya’da İslamın uyumunun sorgulanmasına değil ileriye götürülmesine hizmet etmesi için ortak sorumluluk taşımaktadırlar. 3. Cenazenin İslami kurallara göre defnedilmesi Cenazelerin İslami kurallara göre defnedilmesinde prensip olarak tabut olmadan ve mümkün olduğu kadar aynı gün ya da ertesi gün kefen içinde toprağa defnedilme ya da mezarın Kıble yönünde olması gibi bazı özellikler bulunmaktadır. Bu dini gereklere göre cenaze defni bazı eyaletlerde şimdiden mümkündür. Bazı eyaletlerde cenaze kaldırımı ile ilgili yasalarda ve yerel mezarlık tüzüklerinde şimdiye kadar yapılan uyarlamalar Müslüman temsilcilerle eyaletler arasındaki yapıcı diyaloğun olumlu örnekleridir. Aynı zamanda burada yaşayan Müslümanların uyumu için olumlu bir sinyal anlamına gelmektedirler. Eyaletler ve belediyeler bu nedenden ötürü şimdiden uygulanan çözüm olanaklarına dair bilgi değişimine ve cenaze defninin İslamı kurallara göre yapılması için gerekli özellikleri dikkate alan ve mümkün olduğu kadar kıyaslanabilir olan düzenlemelerde bulunmaya davet edilmektedirler. Buna özellikle İslami kurallara göre mezar ve mezarlık alanlarının tahsisi, asgari cenaze defni müddetinin kısaltılması, tabutsuz cenaze defni ve mezarlık sürelerinin uzatılması dahildir. Anayasaya göre mezarlık yerinin işletimini üstlenen dini cemaatin kamu tüzel kişiliği statüsüne sahip olması gerekmemektedir. Ekonomi ve Medyanın Köprü Görevi başlıklı Çalışma Grubu 3 tezleri Önsöz: Varılan sonuçlar, farklı konuları içermelerinden ötürü, Ekonomi ve Medya şeklinde iki ayrı bölümde ele alınmaktadırlar. Çalışma Grubu katılımcıları konunun bir bütün olarak taşıdığı önemin altını çizmektedirler. Medyanın Almanya’da Müslüman ve Müslüman olmayan vatandaşların birbirleriyle daha iyi anlaşmaları için kullanılması konusunun yanı sıra ülkemizdeki Müslümanların yaşam gerçekliğinin de ele alınması, Çalışma Grubu’nun özelliğini ve önemini vurgulamaktadır denilmektedir. Çalışma Grubu’nun önerileri hem göç alan topluma hem de göç eden Müslümanlara yönelmektedirler. Her iki tarafın da birliktelikleri için iyileştirmeler doğrultusunda çaba göstermeyi ve engelleri aşmayı kendilerine görev bilmeleri gerekmektedir. Birlikte yaşamda – özellikle Alman büyük şehirlerinde sorunlu semtlerdeki - bilinen zorlukların yanısıra Almanya’da Müslüman nüfusun başarılı uyum sağladığına dair çok daha büyük bir başarı bilançosunun sözkonusu olduğuna işaret edilmektedir. 1. Konu alanı ekonomi ile ilgili sonuçlar: Çalışma Grubu şimdiye kadar genç Müslümanların okuldan mezun olmalarına kadarki yaşam gerçekliğini ele aldı. Müteakip oturumlarda somut münferit önerilerin hazırlanması amaçlanmaktadır. Aynı şekilde meslek hayatına geçiş ve ekonominin talepleri ve yeri geldiğinde yardımcı olabileceği noktalar ele alınacaktır. Gençlerin yetişkinliğe geçişlerinde hakim ve belli açılardan belirleyici olan özel İslami hususlar şu ana kadar kesin bir şekilde tesbit edilmemiştir. Şimdiye kadarki istişarelerin sonucu olarak Çalışma Grubu üyeleri şu çağrıda bulunmaktadırlar: a. Müslüman veliler Alman eğitim sistemi üzerine kısmen yeterli bilgi sahibi değildirler; bu yüzden çabalarının bir çoğu hedefe götürmemektedir; kısmen çocuk eğitim görevlerini daha yoğun bir şekilde uygulamaları da arzu edilmektedir; velilerle okul arasında daha iyi bir ilişki doğrultusunda çaba gösterilmelidir; öğretmenlerin Müslüman vatandaşların meseleleri için daha derin kültürlerarası anlayış sahibi olmaları talep edilir b. Öğleden sonralarında pedagojik eğitim tasarımına sahip tam gün eğitim veren daha çok okulun açılması c. Alman okul sisteminin öğrencilerin daha uzun bir süre ortak okul eğitimi almalarına dair istekler ışığında incelenmesi; eğitimde öğrencilerin kökenlerine göre ayrışıma gidilmesinin ortadan kaldırılması d. Dil eğitiminin bilimsel destekli yeni tasarımlarla (günlük okul hayatına paralel olarak – gerekli görülmesi durumunda altı yaşına kadar) sürdürülebilir şekilde iyileştirilmesi e. Müslüman ailelere yönelik, çocuklarını çocuk yuvalarına/okula hazırlık sınıflarına göndermelerine dair daha yoğun bir şekilde çağrıda bulunmak; bu kurumlarda nitelikli eğitim görevi dahil daha iyi bakımın sağlanması; görevlilerin meslek eğitiminin/ ileri eğitiminin iyileştirilmesi 2. Konu alanı medya ile ilgili sonuçlar: Çalışma Grubu Almanya’da İslamın medya imajını ele aldı. Güncel haberler orantısız bir şekilde şiddet olgusuna odaklanmaktadır. Çalışma Grubu bu nedenden ötürü sorumluluk bilincine sahip, ön yargısız ve ayrıntılı habercilik yapılmasını talep etmektedir. Almanya’da İslami yaşamla ilgili günlük hayata yakın daha çok konu işlenmelidir. Müslüman vatandaşların kültürel çeşitliliği de Almanya’da kültürümüze bütün olarak katkıda bulunmaları bağlamında tanıtılmalıdır. Çalışma Grubu ayrıca medyanın iç yapısını ele aldı. Çalışma Grubu’nda televizyon ve radyo redaksiyonlarında ve de yazılı basında kendilerinin konuyla ilgili uzman bilgilerinden ve kültürlerarası anlayışından faydalanabilme amacıyla belirgin bir şekilde daha fazla göçmen kökenli nitelikli çalışanların işe alınması talep edildi. Çalışma Grubu bu bulgular temelinde 27 Şubat 2008’de Herbert Quandt Vakfı ile birlikte İslam ve Müslümanlarla ilgili haberlerde basma kalıp görüşleri kırmak için Federal Basın Dairesi’nde konuyla ilgili “Almanya’da İslam imgesi : Eski basma kalıp görüşler, yeni düşman imgeleri?” başlıklı semineri gerçekleştirdi. Phoenix kanalı tarafından yayınlanan ve diğerlerinin yanısıra tüm meclis gruplarından federal milletvekillerinin, gazetecilerin ve bilim çevrelerinin katıldığı etkinlikte özellikle Almanya’da Müslümanların kamuoyu/medya imajlarının olduğu kadar kendi tanımlamalarının da 11 Eylül 2001’den sonra değişime mi uğradığı, uğradıysa, ne gibi bir değişim olduğu sorusu irdelendi. Tüm meclis gruplarından federal milletvekilleri ayrıntılı İslam imgesine dair çağrıyı desteklediler ve bir çok Müslümanın dışlanıldıkları ve reddedildiklerine dair hislerinin Alman uyum politikasının merkezi sorunlarından birini teşkil ettiğini vurguladılar. Birliklerin temsilcileri Almanya’daki Müslümanlara, daha güçlü toplumsal angajman göstermeye çağrıda bulundular. Siyaset, medya ve bilim alanlarından 200 kadar temsilci çok angaje ve canlı bir tartışma ortamına katkıda bulundular. (bknz. Ek 3). Güvenlik ve İslamcılık Konuşma Grubu Sonuçları Önsöz: Sunulan sonuçlar Konuşma Grubunun ilk beş oturumunun sonuçlarıdır ve son olarak 25 Ocak 2008’de Konuşma Grubu’nun sekizinci oturumunda görüşülerek onaylandılar. Şimdiye kadar ortak bir pozisyonun kararlaştırılmadığı tek tek noktalar Konuşma Grubu’nun gelecekteki oturumlarında ele alınacaklar ve Grubun ilerideki sonuçlarına yansıtılacaklar. Güvenlik ve İslamcılık başlıklı Konuşma Grubu katılımcıları şimdiye kadar yürütmüş oldukları ortak çalışma sonuçları olarak şu tespitlerde bulunmaktadırlar: 1. “Polis ve cami dernekleri arasında işbirliği” ile “Güven oluşturucu önlemler” projelerine dair sonuçlar Alman İslam Konferansı (DIK) bünyesindeki Güvenlik ve İslamcılık Konuşma Grubu 8 Kasım 2006 ve 17 Ocak 2007 tarihli oturumlarında “Güven oluşturucu önlemler” tasarımını ve yerel polis makamlarının cami dernekleri ile işbirliğinin iki somut örneğini (Essen ve Berlin’de) ele aldı. “Güven oluşturucu önlemler” tasarımı BKA (Federal Kriminal Dairesi) , BfV (Anayasayı Koruma Federal Dairesi), birden fazla eyalet güvenlik makamları ve Müslümanların Birlikleri DITIB (Diyanet İşleri Başkanlığı İslam Birliği) ve ZMD (Almanya Müslümanları Merkez Konseyi) arasında 2005’ten bu yana varolan bir diyalog süreci çerçevesinde geliştirildi ve katılımcılar tarafından mutabakat içersinde kararlaştırıldı. Birincil hedefi katılan Müslüman Birlikler ve güvenlik makamları arasında daha iyi bir işbirliği olan tasarım aynı zamanda Almanya’da Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasında güvenin güçlendirilmesinin bir yapı taşı olarak anlaşılmaktadır. Ele alınan yerel polis makamları ve cami dernekleri arasındaki işbirliği örnekleri Siyasi Eğitim Federal Merkezi (Bundeszentrale für politische Bildung) tarafından “Polis ve Cami Dernekleri” başlıklı bir kılavuz broşürle kamuoyuna sunuldu. Anılan girişimler “Güvenlik ve İslamcılık” Konuşma Grubu’nun görev tanımlaması açısından görüşülerek değerlendirildi ve aşağıdaki sonuçlara varıldı: • Gerek BKA, BfV ve birden fazla eyalet güvenlik makamlarının DITIB/ZMD ile geliştirdikleri “Güven oluşturucu önlemler” tasarımı, gerek “Polis ve Cami Dernekleri” başlıklı kılavuz broşür güvenlik makamları ile Müslüman topluluklar arasında yapılandırılmış bir işbirliği için uygun bir temel oluşturmaktadırlar. • Radikalleşme tehlikelerine karşı bu tarz projelerle dolaylı olarak etkin olunabilir: Güvenlik makamları ve Müslümanlar arasında daha iyi bir güven ilişkisinin olması Müslümanların İslamcı çabalara - yani İslamın aşırı akımlarca yorumuna - karşı gelme, çevrelerinde radikalleşme riski altında olan insanlara karşı ılımlı etkide bulunma, aşırı akımları ve radikalleri dışlama isteğini destekleyebilir. • Yerel düzeydeki işbirliklerinin başarısı önemli derecede yerinde somut koşullara bağlıdır. Bazı genel geçerli başarı faktörleri kesin olmamakla birlikte teşhis edilebilmektedir: - Yerinde sabit muhatapların Almanya genelinde adlandırılması ve bunların mümkün olduğu kadar kendi kurumları içersinde yüksek etki sahibi olması (“Güven oluşturucu önlemler” tasarımının ana fikri). • • - Yuvarlak Masalar: Sözkonusu sosyal alandaki tüm önemli aktörlerin sürece dahil tutulması zorunludur. Polis ve cami dernekleri sosyal ve gençlik idaresi, okullar, Müslüman üyeleri olan dernekler, saygınlık sahibi Müslüman şahsiyetler gibi olgulardan oluşan yelpazenin sadece iki olgusudur. - Ortak noktaların vurgulanması: Tüm tarafların, neden tam da kendilerinin işbirliğine katkıda bulunabileceklerini anlamaları ve bunu daimi bir görev olarak kavramaları gerekmektedir. Tüm katılanlar kendilerine önceden tanımlanmış hedefleri ölçüt almak zorundadırlar. - Yönetimin görevi: Katılan kurumların yönetici şahsiyetlerinin diğer katılımcılarla bir güven temeli geliştirmeye ve çalışanlarını bu doğrultuda pratik çalışmaya sevketmeye dair sürdürülebilir çıkarının olması gerekmektedir. - Uzun vadeli angajman: Tüm tarafların bir işbirliğini sürdürülebilir bir şekilde hayatla doldurabilmek için, somut vesile olmadan da kalıcı olarak sürekli somut adımlar atmaları gerekmektedir. Bu başarı faktörlerini aşağıda sıralı somut önlemler olumlu şekilde tamamlamaktadırlar: - Görevlerin yerine getirilmesinde personel bileşiminin değişmesi durumunda da sürekliliğin sağlanılması için sözkonusu görevlerin taraf kurum yapıları içersine kesin bir şekilde yerleştirilmesi - Forumların oluşturulması ve kullanılması: Tüm düzeylerin katılımı ile düzenli aralıklarla bilgilendirme toplantılarının ve konuşma forumlarının gerçekleştirilmesi - Resmi makamlarda çalışanların ileri eğitimi - İslamcılık ve radikalleşmeye dair bilgilendirici malzemelerin birlikte hazırlanması - Çeşitli kurumların (örneğin yerel yönetim, polis teşkilatı) Müslüman topluma birlikte koşut ivmeler kazandırabilmesi için devlet aktörleri arasında eşgüdümün sağlanması Nihayet, işbirliği içersinde yürütülen tüm projeler üzerine genel bilgi sahibi olmak, muhataplar, konuşmacılar vs. gibi konularda aracılık yapabilmek ya da bilgilendirici malzemenin hazırlanmasını ve dağıtımını desteklemek için (Clearing merkezi) devlet ya da eyaletler düzeyinde eşgüdümden sorumlu bir kurumun oluşturulması da incelenmelidir. Bu sonuç temelinde ve dolayısıyla 2 Mayıs 2007 tarihli Genel Kurul oturumunun karara bağladığı inceleme görevi temelinde BAMF bünyesinde bir Clearing merkezinin kurulması önerildi ve uygulandı (bknz. rapor, Ek 4). 2. Alman güvenlik makamlarının İslamcılık alanındaki çalışmaları ile ilgili sonuçlar Terör bütün insanları tehdit altına almaktadır – Müslümanları ve Müslüman olmayanları. Konuşma Grubu katılımcıları güvenlik makamlarının değerlendirmeleri ve kendi algılamaları temelinde, Almanya’da İslam’a atıfta bulunarak meşrulaştırılan ve ciddiye alınması gereken bir terör saldırısı tehlikesinin olduğu görüşündelerdir. Bu tür bir saldırının öncesinde gelişen muhtemel faillerin radikalleşmesi olgusu Almanya’da da gerçekleşmektedir. Yani failler ancak Almanya’da bulundukları bir süre içersinde eylem kararını almaktadırlar, Almanya’da büyümüşlerdir ya da Alman kökenlilerdir. Almanya’da da bazı Müslüman gruplar ve örgütler aktif bir şekilde aşırı ideolojilerin ve davranış biçimlerinin propagandasını yapmaktadırlar. Söz ve eylemleriyle Almanya’nın özgürlükçü demokratik temel düzeni ile bağdaştırılamayacak, Almanya’da iç barışa ve dünyada barış ve halkların birbirleriyle anlaşmasına tehlike oluşturan hedefleri savunmaktadırlar. İslamcı çabalara toplum genelinde kenetlenerek karşı gelmek hepimizin ortak sorumluluğudur. Bunun en önemli araçları devletin tehlikeye karşı savunması, uyum politikaları ve sivil toplumsal diyaloglardır. Özellikle radikalleşme süreçlerine ve şiddet eylemlerine açık olma durumuna karşı ancak – Müslümanların da aktif katkısıyla – etkin bir erken teşhisle mücadele edilebilir. Bunun için gerekli güven, güvenlik makamları ile Almanya’da Müslümanların temsilcilerinin eleştirel diyaloğunu gerektirmektedir. 3. Hollanda’da terörle mücadele stratejileri ve devletin Müslümanlarla olan diyaloğuna dair sonuçlar Her ne kadar Hollanda’ daki Müslüman nüfus etnik köken, yapı ve toplam nüfusa oranı itibariyle Almanya’daki durumdan belirgin farklılıklar göstermekte de olsa, Müslüman göçmenlerin uyum ve eğitim eksikleri açısından ortak noktalar bulunmaktadır. Güvenlik durumu ve giderek artan İslamcı radikalleşme tehlikesi açısından da ortak noktalar bulunmaktadır. Her iki ülkede halk kesimleri arasında birbirleri üzerine bilgi ve karşılıklı anlayış açısından eksikler bulunmaktadır. Hollanda’da takip edilen ve geniş çerçeveye yayılı uyum politikası yaklaşımı İslamcı aşırı akımlar ve radikalleşme kaynaklı tehlikelerin azaltılması için, Müslüman cemaatler içersinde radikalleşmeye karşı açık tavır almaları amaçlanan multiplikatörlerin eğitimi ve İslamcı internet sayfalarına karşı oluşturulabilecek ve demokrasi eksenli İslamı savunan internet olanakları gibi özel önlemleri içermektedir. Bu projelerin bir çoğu İslamcı eğilimlere karşı önleyici çalışmalara Müslümanların katılmasından faydalanmaktadır. Hollanda’da teröre karşı yürütülen kampanyanın hedefi, satır altında bir “İslami düşman imgesi” ni desteklemeden terör kaynaklı tehlikelere karşı bilinçlenmeyi ve kamuoyunun, diyalog süreci dahil olmak üzere devletin aldığı önlemlere olan dikkatini ve güvenini güçlendirmekdir. Hollanda’nın tanıtılan önleyici projeleri, ele alınması gereken örnekler sunmaktadırlar: İslamcılığa karşı bir internet sayfası ya da terörizm ve radikalleşmeye karşı ve barışcıl bir birliktelik için hedefe yönelik bir kampanya gibi İslamcı radikalleşmeye karşı önleyici projeler Almanya ortamında da daha çok şeffaflık yaratabilir ve İslamcı çabaların beslenecek zemin bulamamalarına ve özellikle gençlerin radikalleşmemesine önemli katkıda bulunabilirler. Bunlar, Müslüman örgütlerin ve şahsiyetlerin dahil edilmesiyle Alman İslam Konferansı (DIK) bağlamında da benimsenmelidirler. Konuşma Grubu’na katılan Birlikler, cemaatlerin aşırı akımlara karşı bağışıklık kazanmalarının bir varoluş meselesi olduğunu açıklamaktadırlar. Bu noktada, sürdürülebilir ve daha etkili önleyici çalışmalar çerçevesinde varolan ya da henüz yaratılması gereken olanakların (örneğin internet forumları, Müslümalardan Müslümanlara yönelik gençlik çalışmaları) devlet tarafından gelecekte ne derecede teşvik edilebileceğinin incelenmesi gerekmektedir. 4. İslami eğitim çalışmalarına İslamcı etkiler ve buna ilişkin radikalleşme faktörlerine dair sonuçlar Müslüman eğitim çalışmaları çerçevesinde İslamcı bir dünya görüşü aktaran eğitim olanakları da bulunmaktadır. Bu şu şekilde yansıtılmaktadır: • Diğer dinlerin ve kültürlerin değeri küçümsenerek İslamın tek hakikat olması iddiasını ortaya koyarak • İslamın tek geçerli siyasi ve toplumsal düzen olduğunun propagandası yapılarak* • Batı karşıtı, hristiyan karşıtı ya da antisemit düşman imgelerini aktararak ya da • aşırı akımlar ya da terör bağlamında mücahiti örnek göstererek. İslamcı eğitim çalışmaları ve terör saldırıları arasında doğrudan ve tek nedenli bir bağlantı bulunmamaktadır. Ancak İslamcı eğitim içeriklerinin yansıtılması radikalleşmeye yol açabilir, siyasi ve din kaynaklı şiddeti destekleme propagandası yapılmasa da uyuma zarar verebilir ve İslamcı paralel toplumların oluşumu ile siyasi aşırı uçlar doğrultusunda radikalleşmeyi teşvik edebilir. İslami eğitim ve öğrenim kurumlarının görevi, bu tür İslamcı etkilerle kendileri arasında kesin bir sınır çizmek ve İslamcı grupları eleştirel bir şekilde sorgulamayı etkin bir şekilde desteklemektir. Amaçladıkları öğretim ve öğrenim hedefleri ve eğitim içeriklerinin özgürlükçü demokratik temel düzenin ayakta kalmasına, sürdürülebilir şekilde güçlendirilmesine ve geliştirilmesine katkıda bulunmaları gerekir. Bu bakımdan başlatılan etkinliklerin sürdürülmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir. İslami Birlikler ve eğitim kurumları bu süreci – özellikle hedef kitleler, ders malzemeleri ve öğretim görevlilerinin mesleki yetkinliği açısından – şeffaflığı sağlayarak desteklemelidirler. Birlikler, kendi merkezlerinde bulunan İslamcı yayınlara etkin karşı tavır göstereceklerdir; özellikle de güvenlik makamları, bilim, medya ve sivil toplum örgütleri tarafından bu tür durumlara dikkatlerinin çekilmesi halinde. Bu, İslamcı yayınların anayasa düşmanı yönelimlerini tartışma yoluyla ortaya çıkarmayı ve konuyla ilgili aydınlatıcı bilgi vermeyi de içermektedir. İslami eğitim kurumlarında bu yaklaşımın proaktif bir şekilde aktarılması amaçlanmaktadır. Kamuya açık okulların ve diğer eğitim kurumları (örneğin Siyasi Eğitim Federal Merkezi), cami dernekleri ve Müslüman eğitim merkezleri arasındaki hamilik anlaşmaları gibi işbirlikleri, ders ve öğrenim, hedeflerin paylaşımına katkıda bulunabilirler ve özgürlükçü demokratik temel düzeni gerçekleştiren içerikleri ve sav örneklerini aktarabilirler. *Bu, Alman anayasasında yer alan çoğulcu demokrasi anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Ek 1 “Almanya’da Müslüman Yaşam” başlıklı araştırma projesi “Alman Toplum Düzeni ve Değerler Uzlaşısı” başlıklı Çalışma Grubu (AG 1) Alman İslam Konferansı’nın 2. Genel Kurul Toplantısı’nın kararları temelinde “Almanya’da Müslüman Yaşam” konulu ampirik araştırma projesini başlattı. Çalışmaları şimdiden başlatılmış olan araştırma projesi Göç ve Mülteciler Federal Dairesi’nce gerçekleştirilmektedir. Proje hedefi Proje hedefi, Almanya’daki Müslümanlarla ilgili ampirik veri durumunu iyileştirmeye yönelik bir katkıda bulunmaktır. Almanya’da Müslümanların temel bütünlüğünün muhtevası ve iç yapısı sorusu ön planda bulunmaktadır. Sosyo demografik ve sosyo yapısal verilerin toplanılması ve değerlendirilmesinin yanısıra, dinin günlük hayatta taşıdığı önemin ve Almanya’da yaşayan Müslümanların dini uygulamasının incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma projesi bu şekilde siyaset, idare ve bilim için önemli bir veri temeli oluşturacaktır. Arka plan Şu anda Almanya’da yaşayan Müslümanların ve halkın bu kesiminin sayısı ve yapısına dair bilgiler çok muğlak kalmaktadır. Resmi istatistikler sadece Protestan ya da Roma-Katolik kilisesine ve Yahudi cemaatine olan aidiyeti sistematik olarak toplamaktadırlar. Diğer dini cemaat mensupları ve böylece Müslümanlar üzerine güncel mevcut bilgiler bulunmamaktadır. Müslüman birlikler ya da diğer kuruluşlar tarafından da bu boşluk doldurulmamaktadır. Bu nedenden ötürü Almanya’daki Müslümanların sayısına dair bilgiler şimdiye kadar büyük çoğunlukla Almanya’da yaşayan ve Müslüman ülkelerden gelen yabancıların, geldikleri ülkelerdeki Müslümanların nüfusa oranlarına göre hesaplanan rakamlara dayanmaktadır. Bu arada heterojen nüfus yapısısına sahip ülkelerde pek çok kere özellikle azınlıkların göç ettiği olgusu, yani köken ülkedeki Müslümanların sayısının olduğu gibi Almanya’ya aktarılamayacağı, dikkate alınmamaktadır. Örneğin Irak’ta nüfusun yüzde 97’si Müslümanlardan oluşmaktadır. Almanya’da 2007’de iltica başvurusunda bulunan Iraklıların sadece yüzde 25’i kendilerini Müslüman olarak tanımlamaktadırlar. Yani mevcut veriler, Müslüman ülkelerden gelen nüfusun Almanya’daki bileşimine dair kesin bilgi vermemektedir. Bu nedenden ötürü projede, önemli oranda Müslüman nüfusu olan ülkelerden gelen şahıslara dini aidiyetleri sorularak, sözkonusu her bir ülke için Almanya’daki Müslümanlar arasındaki oranı tesbit edilebilecektir. Almanya’da yaşayan, farklı ülkelerden ve farklı inanç kollarından gelen Müslümanların dine bağlılıklarının farklı biçimlerinin sayısal tesbitinin yapılması ve bunun günlük hayatı belirleyen davranışlara olan etkisi açısından da araştırma ihtiyacı bulunmaktadır. Araştırma, Almanya’da yaşayan ve farklı coğrafi bölgelerden gelen Müslümanları ve bu bölgelerden gelen diğer din mensuplarını Almanya genelinde ele alacak. Geniş çaplı bir inceleme tasarımı sayesinde Almanya’daki Müslümanlara yönelik şimdiye kadar yapılan ve belli kesimlerle ve/veya Almanya’da belli bölgelerle sınırlı kalan incelemelerden çok daha fazla temsil gücüne sahip sonuçların elde edilmesi amaçlanmaktadır. Prof. Dr. Heinrich de Wall /Çalışma Grubu 2 (DIK) Alt Çalışma Grubu Ek 2 Hazırlama Tarihi: 20.02.08 İslam din dersinin anayasal çerçeve koşulları I. Görev tanımlaması Genel Kurul’un 2 Mayıs 2007 tarihli oturumunda DIK Çalışma Grubu 2’nin çalışmalarına dair sunduğu ara raporda şu tespitlerde bulunuldu: “... 3. Federal hükümet ve eyalet hükümetleri başkanları tarafından 20 Aralık 2001 tarihli kararlarında zaten belirtilmiş olduğu gibi, İslam din dersinin olağan okul dersi olarak Almanca dilinde kamu okullarında verilmeye başlamasına dair mutabakat sözkonusudur.Tek tek eyaletlerde geliştirilen model denemeleri bu yolda geçiş çözümleri olarak görülmektedirler. Ortak amaçlanan hedef ise eyaletlerdeki kamu okullarında İslam din dersinin Almanca dilinde ve eğitimlerini Almanya’da görmüş öğretim görevlileri tarafından ve Alman anayasasının (GG) 7. maddesinin 3. fıkrası temelinde uygulanan Alman okul denetimi altında verilmesidir. 4. Yapıcı bir önlem olarak eyaletlerin somut süreçler için sözkonusu yetki alanına dokunmayan ve GG madde 7, fıkra 3 uyarınca başlatılacak İslam din dersinin Alman anayasa hukukuna göre yerine getirmesi gereken koşulları daha çok somutlaştıran bir “onaylananlar listesi” nin hazırlanması önerilmektedir. Genel Kurul’un Çalışma Grubu 2’nin “İslam din dersine giden yollar” konulu bir çalışma grubu kurmasına dair yetki vermesi rica edilmektedir. Bu şekilde sadece din dersinin hangi koşullarda başlatılmak zorunda olduğunun değil, hangi koşullarda başlatılabileceğinin de incelenmesi amaçlanmaktadır. Aşağıdaki açıklamalar DIK Genel Kurul’u tarafından verilen görevin yerine getirilmesi için gerekli temelleri ifade etme yolunda bir denemedir. Bunun için, somut örnek olarak Federal İdare Mahkemesi’nin 23 Şubat 2005 tarihli kararında olmak üzere (BVerwG 123, 49), yargıda verilen en son kararlarda belirtilen ve bir dini cemaatin GG madde 7, fıkra 3’e göre din dersi verilmesini talep edebilmek için yerine getirmek zorunda olduğu şartlar temel alınmaktadır. Ama bunun da ötesinde, kamu okullarında mezheplere ait din dersi uygulamasının belli bir dini cemaatin mahkeme yoluyla kabul ettirilebilecek bir hakkı olmadan da başlatılmasına hangi koşullar altında izin verilebileceği de ifade edilmektedir. Yani konunun ve hukuki mevzuatın şu anki durumundan hareket ederek tarafların mutabakatı ile mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde din dersi uygulamasının nasıl başlatılabileceğine de dair yollar aranmaktadır. II. Din dersinin ilkelerinin dini cemaatler tarafından belirlenmesi GG madde 7, fıkra 3’e göre kamu okullarında olağan ders olarak öngörülen din dersi sadece karşılaştırmalı din bilgisi dersi değil, mezheplere bağlı olarak verilmesi öngörülen bir derstir. GG madde 7, fıkra 3’e göre din dersi dini cemaatin ilkeleri ile uyum içersinde verilmektedir. Bu, sadece dersin esas itibariyle dini cemaatin ilkelerine uyması anlamına gelmemektedir. Bundan ziyade, dini açıdan tarafsız devletin makamlarının bu yetkisi olmadığı için bu ilkelerin sözkonusu dini cemaat tarafından bizzat tesbit edilmek zorunda olması anlamına gelmektedir. Bu nedenden ötürü GG madde 7, fıkra 3’ten kamu okullarında din dersi verilmesinin koşulları olarak, din dersi için ilkelerini tanımlayan ve bu ilkeleri resmi makamlar nezdinde kabul ettirecek organları ya da kişileri belirleyen bir dini cemaatin olması gerektiği sonucu çıkartılabilmektedir. III. Anayasanın 7. maddesinin 3. fıkrasına göre anayasada dini cemaat kavramı Anayanın diğer tanımlamalarındaki dini topluluk kavramı ile eşanlamlı dini cemaat kavramını belirleyen dört özellik bulunmaktadır. Bir cemaatin kamu okullarında din dersinin öngörülmesi ve gerçekleştirilmesi için gerekli olan devletle işbirliğine ortak olabilmesi için bu özelliklerin yerine getirilmesi şarttır: 1.) Bir dini cemaat - çatı örgüt kuruluşları için özel düzenlemeler sözkonusudur – doğal kişileri kapsamaktadır. 2.) Asgari bir örgütsel yapı cemaati belirleyen bir özelliktir. Birden fazla kişinin daha uzun bir süre için dinlerini birlikte icra etme amacıyla bir araya gelmiş olmaları gerekmektedir. 3.) Dini cemaatin amacı, ortak bir dini inancın sürdürülmesidir. Kültürel alışkanlıkların ya da ananelerin sürdürülmesi bir dini cemaat oluşumu değildir. Bundan ötürü dini cemaatin ancak yan amaçlarını teşkil edebilirler. 4.) Dini cemaatleri dini derneklerden ayıran özellik, dini inancın belirlediği görevlerin kapsamlı bir şekilde yerine geirilmesine hizmet etmeleridir. Dini bir dernek ise dini yaşamın sadece kısmi bölümlerine hizmet eder. Bu kıstasların İslam din dersinin başlatılmasına dair yürütülen güncel tartışmalar ışığında somutlaştırılması gerekmektedir. Bu özellikle Almanya’daki İslami cemaatlerin çatı örgüt yapısından ötürü gerekmektedir. Ama ilk önce şunu tesbit etmeliyizki, dini cemaatin ilkelerine göre bir din dersi uygulamasının başlatılması için dini cemaatin belli bir hukuki yapıya sahip olması şart koşulmamaktadır. Gerek Federal Anayasa Mahkemesi, gerek Federal İdare Mahkemesi bunun için kamu tüzel kişiliği statüsünün gerekli olmadığını özellikle belirtmektedirler. Bir dini cemaatin iç düzeni kendi meselelerini kendisinin tayin etme hakkı kapsamına girmektedir. Bir dini cemaatin din dersinde işbirliği ortağı olarak söz konusu olması için demokratik bir örgütlenmesinin olması gerekmemektedir. Şu anda kendi doğrultularında din dersi verilen dini cemaatlerin de arasında sıkı hirarşik ya da monokratik örgütlenme yapılarına sahip olanlar bulunmaktadır. Ama din dersi uygulamasının başlatılması için gerekli katkı açısından önemli olan, cemaatin temsil edilişine yönelik ve yetkili makamların ilgili muhataplarının gerekli tesbitleri cemaat adına bağlayıcı bir şekilde ve dışa yönelik yapmaya yetkili olup olmadığını anlayabilecekleri şekilde kesin kuralların bulunmasıdır. IV. Dini cemaatlerin üyelik yapısına yönelik talepler Bir dini cemaatin kendi bulunduğu yerde bir din ya da inanç mensuplarının değil hepsini, çoğunluğunu bile bünyesinde toplaması gerekli değildir. Dini cemaat tanımlaması için az kişi sayısı da yeterlidir. Ancak anayasadan hareketle GG madde 7, fıkra 3 uyarınca görüşleri doğrultusunda din dersinin verilmesi amaçlanan dini cemaatlerin üye sayısıyla ilgili asgari talepler ifade edilebilmektedir.Federal Anayasa Mahkemesi (BVerfGE) 23 Şubat 2005 tarihli kararında din dersi hakkını kabul ettirmek isteyen bir dini cemaatin Weimar İmparatorluğu Anayasası’nın (WRV) 137. maddesinin 5. fıkrasının 2. bentinde ifade bulan kamu tüzel kişiliği önkoşullarını yerine getirmesi gerektiğinden hareket etmektedir; yani dini cemaat teşkilatlanması ve üye sayısı itibariyle kalıcılık güvencesi sunmak zorundadır. Bu gerekliliğin din dersi uygulamasının başlatılmasıyla bağlantılı işlem hacminden ötürü vazgeçilmez olduğu ve GG madde 7, fıkra 3’te “olağan okul dersi” kavramı tarafından içerildiği ifade edilmektedir (BVerwGE 123, 70). Tek tek ya da çok az sayıda öğrenciye verilen bir ders “olağan okul dersi” değildir. Eyaletler anayasa hukukuna uygun bir şekilde din dersi uygulamasının başlatılması için asgari öğrenci sayıları tesbit etmiş bulunmaktadırlar. Dolayısıyla üye sayısı bu asgari öğrenci sayısına ulaşmak için yeterli olmayan bir dini cemaat için din dersinin başlatılması da zorunlu değildir. Bu asgari öğrenci sayısına sadece geçici bir süre için ulaşılabiliyor olması da yeterli değildir. Bundan ziyade “olağan okul dersi” ancak bu dersin muhtemelen uzunca bir zaman dilimi süresince verilmesi durumunda sözkonusudur. Ve ancak bu şekilde diğer okul derslerine kıyasen gerekli kapsamlı zahmetlerin gerekçelendirmesi mümkündür. Din dersinin - GG madde 7, fıkra 2 uyarınca mevcut kayıtı sildirme olanağı dışında - ilgili mezhebe ait öğrenciler için zorunlu ders olduğu için, okulun dersin hangi öğrenciler için bağlayıcı olduğunu tesbit edebilmesi için bir dini cemaate aidiyet üzerine kesin düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır (BVerwGE 123, 71). Federal İdare Mahkemesi bu arada bunun, öğrencilerin kendilerinin ilgili dini cemaate şekilsel olarak üye olmaları anlamına gelmediğini ortaya koydu. Bundan ziyade en azından ebeveynlerden ya da velilerden birinin üye olması yeterlidir. Federal İdare Mahkemesi ayrıca dini cemaatlerin “kendilerine üyeliğe dair, kendi öztanımlamalarına uygun, şekilsel dernek üyeliğinden bağımsız bir kıstası öngörmeleri” özgürlüğünü vurgulamaktadır” (BVerwGE 123, 72). Aynısı çatı örgütler için de geçerlidir. Burada üye sayılmak için çatı örgütüne üyeliğin aranması değil, üye örgütlerden birine üyelik yeterlidir. Din özgürlüğünün korunması amacıyla devlet, üyelikle ilgili kuralları ancak kimsenin “tek taraflı ve (kendi) iradesi dışında” (bknz. BVerfGE 30, 423) dini cemaat üyesi sayılmaması halinde kabul edebilmektedir. Din dersi için bu koşul, öğrencilerin belli bir dini cemaatin ilkelerine göre verilen bir İslam din dersine kaydedilmeleri ile yerine getirilmektedir. Öğrencilerin hangi yaş itibariyle bir dini cemaate aidiyetleri üzerine kendilerinin karar verme hakkının olduğu, çocukların dini eğitimine dair İmparatorluk Yasası’na göre ölçülmektedir. Eyalet anayasası hukuku din dersine katılım kararıyla ilgili kısmen farklı düzenlemeler getirmektedir. V. Mezhep ve din dersinin bütünselliği İslamın ve farklı ifade şekillerinin bir “din” ya da bir “mezhep” olduğu tartışmasızdır. Bir dini cemaat Almanya’da farklı mezheplerden cemaatleri olan evanjelik eyalet kiliselerinde olduğu gibi (reformcu, Lüteryen, birlikçi) farklı ama akraba mezheplerin üyelerini kapsayabilir. Hangi mezheplerin “akraba” olduğu ancak ilgili cemaatin öztanımlaması temelinde belirlenebilir. Din ya da mezhep dini cemaatlerin öztanımlamaları yoluyla oluşturulur ya da tanımlanırlar. Müslüman cemaatler İslamın belli bir inanç şeklinin mensuplarının kendilerine üye olup olmadıklarına dolayısıyla temelde kendileri karar verebilirler. Ortak inanç temelinin Kuran’ın ve Sünnet’in kabulü ile sınırlı olması yeterlidir. Cemaatin bunun ötesinde mezhep açısından tamamen homojen olması din dersi için gerekli değildir. Federal İdare Mahkemesi bunu da özellikle tesbit etmektedir (BVerwGE 123, 64 v.d.). GG madde 7, fıkra 3 uyarınca mezhepe bağlı din dersi, sözkonusu dini cemaatin kendi meselelerini kendisinin tayin etme hakkına göre tanımladığı ilkelerine göre şekillendirildiği için farklı mezheplere göre farklı İslam din dersleri mümkündür ve yeri geldiğinde hukuki açıdan gereklidir. Diğer taraftan bir din içersinde farklı inanç doğrultularının oluşturduğu dini cemaatler de bütünsel yaklaşımlı bir din dersi amacıyla ortak ilkelerin ifade edilmesi için bir araya gelebilirler. VI. Eyaletlerin din dersine dair yetkileri ve dini cemaatlerin coğrafi dağılım yapısı Dini cemaatlerin iç yapısı kendi meselelerini kendilerinin tayin etmesi hakkı kapsamına girmektedir. Dini cemaatin öncelikle yerel düzeyde örgütlenmesinin kendi dini öztanımlamasında yatan sebepleri olabilir. Eğer bir (ya da akraba) birden fazla mezhepten bu şekilde yerel düzeyde örgütlenen yeterli sayıda dini cemaati din dersi için ortak temeller ifade ederse, kendilerine din dersi verme izni vermemek için anayasa hukuku açısından geçerli bir neden bulunmamaktadır. Aynı şekilde diğer koşulların yerine getirilmiş olması şartıyla bir eyalette bir ya da birden fazla yerel ya da bölgesel dini cemaatin üstlendiği bir din dersi uygulamasının başlatılması da düşünülebilir. Bu durumda din dersi ilkelerinin kalıcı ve bağlayıcı, resmi makamlar önünde geçerli bir şekilde tesbiti olanağını veren, uygulanabilir ve belirgin temsilcilik yapılarının sağlanması da gerekmektedir. Bu tesbitler, örneğin yerel ya da bölgesel dini cemaatlerin kendileri tarafından yetkilendirilmiş şahsiyetleri tayin ettikleri ortak bir kurul tarafından yapılabilir. Dini cemaatlerin din dersi için işbirliği ortakları devlet tarafında, okul konularında yetki sahibi olan eyaletlerdir. Bir dini cemaatin özellikle eyalet düzeyinde örgütlü olması anayasa bağlamında dini cemaat olarak tanımlanması için hiç bir şekilde şart koşulmadığı gibi, din dersi için işbirliği ortağı olması için de şart koşulmamaktadır. Aynısı çatı örgütler için de geçerlidir. Örneğin Almanya genelinde bütünsel bir örgütlenmeye sahip bir dini cemaat, bir eyalete nezdinde bu eyalette din dersi uygulamasının başlatılması için gerekli işlemleri yapabilir. Diğer taraftan eyalet genelinde değil de sadece eyaletin belli kısımlarında örgütlü bir dini cemaatle de, esas itibariyle ancak eyaletin belli kısımlarında verilecek dersler için gerekli anlaşmalar yapılabilir. Dini cemaatlerin örgütlendikleri yerlerle eyalet sınırlarının örtüşmesine dair bir zorunluluk bulunmamaktadır. Ne katolik piskoposluk alanları ne evanjelik eyalet kiliselerinin sınırları eyalet sınırları ile örtüşmektedir. VII. Dini cemaatler olarak çatı örgütleri – dini cemaatlerin ortak temsilciliği Kendi kuruluşları ve teşkilatlanmalarına dair karar verme hakkı dini cemaatlerin GG madde 140 ile bağlantılı olarak WRV madde 137, fıkra 3 tarafından korunan kendi meselelerini kendilerinin tayin etmesi hakkına dahildir. Çatı örgütlere üye olma hakkı da bu kapsama girmektedir. Bununla birlikte yargı tarafından GG madde 7, fıkra 3’e göre bir çatı örgütü “dini cemaat” olarak ancak “...ortak çıkarların dışa temsili ya da üye derneklerin faaliyetlerinin koordinasyonu ile sınırlı” kalmaması durumunda tanınmaktadır. “Bunun ötesinde, bir dini cemaatin kimliği için önemli görevlerin çatı örgütü seviyesinde de yerine getirilmesi gereklidir.” (BVerwGE 123, 59). Demekki dini cemaatlerin sadece din dersi ilkelerini GG madde 7, fıkra 3, bent 2 uyarınca devlete karşı temsil etmek üzere gerçekleşen bir birleşmesi, ilkeler üzerine kararın üye birlikler tarafından verilecek olması durumunda dini cemaat olarak tanınamamaktadır. Ama buna rağmen elbette, din dersi uygulamasının başlatılması için devlet makamları ile gerekli işbirliğinde ortak çıkarların temsili ile sınırlı bir çatı örgütünün katkısı dışlanılmamaktadır. Federal İdare Mahkemesi anılan kararında dini cemaat olarak din dersi uygulamasının başlatılmasına dair hak kazanmak için hangi koşulların yerine getirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Böyle bir hak anılan nedenden ötürü çatı örgütünde bulunmasa bile çatı örgüte üye kuruluşlar kendileri GG madde 7, fıkra 3’teki dini cemaat tanımlamasına uymaları durumunda din dersi verebilmektedirler. Ortak din dersi dilekleri olan cemaatler resmi makamlarla gerekli olan din dersinin içerik açısından şekillendirilmesiyle ilgili görüşmelerde çıkarlarını tek tek ya da müştereken temsil ettirebilirler. Din dersi uygulamasının başlatılmasına dair hak sahipleri, bu durumda tek tek dini cemaatlerdir. Kendileri bu durumda – tek tek ya da ortak temsilcileri tarafından GG madde 7, fıkra 3 bağlamındaki din dersi ilkelerini resmi olarak tesbit etmek de zorundadırlar. Bu bağlamda, birden fazla dini cemaatin devlet nezdinde ortak bir çıkar temsilciliğinin olmasının evanjelik eyalet kiliselerinde gayet yaygın olduğuna işaret edilebilir. Bunların sınırları eyalet sınırlarıyla pek ender örtüşmektedir. Eyalet hükümetinin merkezinde birlikte bir temsilcinin atanması bu durumlarda kısmen kilise sözleşmesiyle de kararlaştırılmaktadır. VIII. Yabancı devletlerin etkisi altında olan birlikler GG madde 7, fıkra 3, bent 2 bağlamındaki din dersi ilkelerinin tanımlanmasının dini cemaatlerin görevi olması devletin dini ve dünya görüşü açısından tarafsız olmasına dair anayasal ilkenin ifadesidir. Buna göre devlet, dini inancın içeriğini belirleyemez; bu ilkeler devletten bağımsız olarak dini cemaatlerin kendileri tarafından tayin edilmek zorundadır. Yabancı devletlere de GG madde 7, fıkra 3, bent 2’ye göre dini cemaatlerin ilkelerini tanımlama hakkı tanınamaz. Bu, Alman anayasasın düzenlemesine göre Alman devletinin kendisinin sahip olmadığı egemenlik haklarının yabancı bir devlete verilmesi anlamına gelir. İlkeleri bağımsız bir şekilde belirlenmeyip, önemli derecede diğer bir devletin etkisi altında oluşan bir din dersi anayasaya uymamaktadır. İlkeleri kendi dini meselelerini kendilerinin tayin etmelerinin bir ifadesi olmayacak şekilde bir diğer devletin etkisi altında kalan bir dini cemaat, dolayısıyla din dersi konusunda eyaletlerin işbirliği ortağı olamamaktadır. Elbette bu, yabancı rütbe sahiplerinin aynı zamanda devlet makamlarında görevli de olsalar – ki bu, devlet kilisesi sistemlerinde olağan dışı bir durum değildir - dini cemaat üzerinde etkili olmalarını dışlamamaktadır. Burada önemli olan ise, bu etkinin tek taraflı olarak devletin yukarıdan tayin etmesiyle değil, dini cemaatin kendi öztanımlamasının ifadesi olarak ve kendilerinin belirlemesiyle olmasıdır. IX. Dini cemaatlerin anayasaya sadık olma yükümlülüğüne dair Anılan şekilsel kıstasların yanısıra kendi mezhebinin din dersinin başlatılmasını talep eden bir dini cemaatin, gelecekteki tavrının GG madde 79, fıkra 3’te açıklanan temel anayasa ilkelerine, üçüncü kişilerin devletin korumasına emanet edilen temel haklarına ve özgürlükçü din ve devlet kilisesi hukukunun temel ilkelerine tehlike oluşturmayacağının güvencesini vermek zorundadır. Dini cemaatler elbette seçkinlik iddiasında bulunabilirler. Ama bunu devlet gücüne dayanarak kabul ettirmelerine izin verilemez. Bunu amaçlayan bir dini cemaat din dersi için işbirliği ortağı olamaz. Devlet, değer ölçülerini aktaran bir dersin içeriğinin, işte bu devletin kurulu olduğu temel ilkeleri sorgulayan bir dini cemaat tarafından belirlenmesini kabullenemez (BVerfGE 102, 370 (392)’ye işaret eden BVerwGE 123, 73). Demokrasi ve hukuk devleti ilkesi, din özgürlüğü, tarafsızlık ya da eşit katılım devlet düzeninin temelleri olarak kabul edilmek zorundadır ama, bir dini cemaatin iç yapısına ve dini açıdan öztanımlamasına dair talepler olarak değil. X. Dini cemaatlerin din dersinin içeriklerini tayin etme hakkı, devletin okul denetimi ve genel eğitim hedefleri Dini cemaatler din dersinin ilkelerini belirleyerek içeriğini önemli derecede tayin etseler de ders, GG madde 7, fıkra 3, bent 2’ye göre özellikle devletin okul denetimine tabi olan bir devlet dersi olmaya devam etmektedir. Bu denetim dersin dış etkenleri ile sınırlı kalmamaktadır. Devlet bunun ötesinde öğretim görevlilerinin kalifikasyonuna ve pedagojik ve bilimsel standartlara dair belirlemelerde bulunabilir ve yerine getirilmelerini garantiye alabilir. Bunun ötesinde GG madde 7, fıkra 3, bent 2’ye göre devletin okul denetimi altında okul alanında, anayasanın koyduğu sınırlar içersinde kendi eğitim hedeflerini ifade etme yetkisi yer almaktadır. Buna, anılan anayasa ilkelerinin aktarımı da aittir. Din dersinin de eyalet anayasalarında ve okul yasalarında ifade edilen genel eğitim hedeflerine uygun olması gerekmektedir. Münferit durumlarda genel eğitim hedefleri ve dini cemaatlerin ilkeleri arasında çelişki oluşuyorsa, din dersi ilkelerini belirleme hakkı bu genel eğitim hedefleri lehine sınırlanabilir. XI. Müfredatın hazırlanması, öğretim görevlilerinin belirlenmesi Hem dini cemaatlerin ilkelerine hem genel eğitim hedeflerine ve pedagojik standartlara uygun din dersi müfredatının hazırlanması için eyaletler farklı işlemler geliştirmiş bulunmaktadırlar. Bu işlemler bir İslam din dersi müfredatının geliştirilmesi için örnek olarak da alınabilirler. Bir çatı örgütünün kendisinin GG madde 7, fıkra 3, bent 2 anlamında bir dini cemaat olup olmadığı sorusundan bağımsız olarak, çatı örgütlerinin konunun uzmanı temsilcileri de buna katılabilirler. Dini cemaatlerin din dersine katılımları din dersinin içeriksel ilkelerinin tesbiti ile sınırlı değildir. Bunun ötesinde bir öğretim görevlisinin kendi mezheplerinde din dersi verip veremeyeceğine de karar verme hakkı vardır. Hristiyan kiliselerde bu karar gerekli ve kilise tarafından verilen “vokasyon” ya da “missio canonica” şeklinde alınmaktadır. İslam din dersinde de açık temsilcilik düzenlemeleri yoluyla böyle bir öğretim izninden sorumlu kurulların adlandırılması güvencesinin sağlanması gerekmektedir. Aşağıdaki paragrafla ilgili mutabakat sağlanamadı: [XII. Mümkün geçiş dönemi düzenlemeleri Din dersinin öğrenciler ve ebeveynlerin din özgürlüğü için taşıdığı özel anlamından ötürü, uygulamanın gereksinim üzerine başlatılması bir kuruluşun dini cemaat olarak kalifikasyonunun henüz kesinleşmemesinden ötürü engellenmemelidir. Bu durumlarda GG madde 7, fıkra 3’e göre verilecek bir din dersi başlatılana kadar, eyalette, yaygın olan ve üyelerinin dini kimliği için önemli görevler yerine getiren kuruluşlarla işbirliğine gidilmelidir. Bu görüş, kuruluşların belli bir müddet içersinde bir dini cemaatin tüm özelliklerini şüphesiz yerine getirecekleri beklentisini içermektedir.] Ek 3 Uzmanlararası konferans :“Almanya’da İslam imgesi” Alman İslam Konferansı’nın 2. Genel Kurul toplantısı kararları temelinde “Ekonomi ve medyanın köprü görevi” başlıklı Çalışma Grubu (AG3) 27 Şubat 2008’de Herbert Quandt Vakfı ile birlikte uzmanlararası “Almanya’da İslam imgesi: Yeni basmakalıp fikirler, eski düşman imgeleri?” başlıklı konferansı girişiminde bulundu. Proje hedefi Uzmanlararası konferansın hedefi, Almanya’daki Müslümanların kamu nezdindeki imgesini ve imajını olduğu gibi öztanıtımlarını analiz etmek ve her iki tarafa yönelik ayrıntılı bir habercilik ve inceleme şeklini önermekti. Arka plan Alman İslam Konferansı içersinde Çalışma Grubu 3 ekonomik konuların yanı sıra, Almanya’da İslamın medyadaki imgesini de sorgulamaktadır. 27 Şubat’ta yapılan uzmanlararası konferansın bu bağlamda görülmesi gerekmektedir. Çalışma Grubu 3 İslamla ilgili güncel haberlerin orantısız bir şekilde şiddet olgusuna odaklandığına mutabık kaldı. Bu nedenden ötürü daha çok Almanya’da İslami yaşamla ilgili günlük hayata yakın konuları ele alan sorumluluk sahibi, önyargısız ve ayrıntılı bir habercilik doğrultusunda çağrıda bulunmaktadır. Podyumda yürütülen tartışmalarda gazeteciler, siyasetçiler, medya bilimcileri ve Müslüman birlikleri temsilcileri tarafından çok yönlü konular, canlı ve kısmen karşıt tezler savunularak tartışıldı. Phoenix televizyon kanalı tarafından yayınlanan toplantıda çok yönlü öneriler getirilerek yeni bulgular edinildi. Bütün meclis gruplarından federal milletvekilleri ayrıntılı bir İslam imgesine dair çağrıyı desteklemekte ve bir çok Müslümanın dışlanıldıklarına ve reddedildiklerine dair duygularının Alman uyum politikasının merkezi sorunlarından birini oluşturduğunu vurgulamaktadırlar. Örneğin Kuzey Ren-Vestfalya Uyum Bakanı Armin Laschet (CDU), “Kişiler evanjelik kilisesinde angaje olduklarında buna gönüllü görev derken camide angaje olduklarında adını paralel toplum koyuyoruz” diye belirtmede bulundu. İslamın olumsuz imajının bir nedenini Kölnlü SPD milletvekili Lale Akgün vurguladı: Öztanıtımın yetersiz kalması. SPD federal meclis grubunun İslam politikası sözcüsü, yürütülen tartışmalarda ağırlıklı olarak muhafazakar akımların seslerini duyurduklarını sözlerine eklerken Müslümanlar Merkez Konseyi’nden Ayman Mazyek, Müslümanlar “kendilerini sorgulasınlar, öztanıtımımız için ne yaptığımızı soralım kendimize” demektedir. Özellikle Spiegel dergisinin ve kamu televizyonlarının haberleri eleştirildi. Erfurt iletişim bilimcisi Kai Hafez düpedüz bir olumsuzluk gündeminin olmasını eleştirdi. Uzmanlararası konferans sonrasında Çalışma Grubu 3 önümüzdeki sonbaharda – yine Herbert Quandt Vakfı ile işbirliğinde – Frankfurt’ta konuyu tamamlayıcı mahiyette “Göç ve Medya” başlıklı bir seminer düzenlemeyi amaçlamaktadır. Ek 4 Göç ve Mülteciler Federal Dairesi (BAMF) bünyesinde bir Clearing Merkezi’nin kurulması ile ilgili rapor Alman İslam Konferansı (DIK) Güvenlik ve İslamcılık Konuşma Grubu “Polis ve cami dernekleri arasında işbirliği” ve “Güven oluşturucu önlemler” başlıklı projeleriyle ilgili oturumlarından sonra federal düzeyde ya da eyaletler düzeyinde bir eşgüdüm kurumunu (Clearing Merkezi) oluşturulmasının gözden geçirilmesini önerdi. DIK 2. Genel Kurul toplantısı 2 Mayıs 2007’de bu öneriye uyarak Konuşma Grubu’na konuyla ilgili inceleme görevini verdi. Bunun üzerine 8 Kasım 2007 tarihli oturumunda Güvenlik ve İslamcılık başlıklı Konuşma Grubu, BAMF nezdinde bir Clearing Merkezi’nin oluşturulmasını önerdi. Clearing Merkezi’nin Almanya genelinde bir eşgüdüm kurumu görevini üstlenerek güvenlik makamları ile Müslüman kuruluşlar arasındaki tüm işbirliği projelerine dair genel bakış sağlaması ve gerektiğinde bu projelerin uygulamasını pratikte desteklemesi amaçlanmaktadır. Somut görevleri aşağıda sıralanmaktadır: o Almanya genelinde güvenlik makamlarında ve Müslüman kuruluşlarda muhatapların oluşturduğu bir ağın kurulmasını desteklemek, o diyalog etkinlikleri ya da bilgi paylaşımı için uzmanların bulunmasına aracılık yapmak, o güvenlik mercilerinin eğitim ve ileri eğitim projelerini ve o güvenlik mercilerinin Müslümanlara yönelik bilgilendirme olanaklarını destekleme ve o bilgilendirme malzemelerinin hazırlanmasında destek sağlamak. Federal İçişleri Bakanlığının talebi üzerine, Clearing Merkezi’nin DIK 3. Genel Kurul toplantısında karara bağlanmasıyla birlikte BAMF nezdinde çalışmalarını başlatmasına olanak tanıyacak örgütlenmeyle ve personelle ilgili hazırlıklar zaten yapılmış bulunmaktadır.