MATURİDİ YESEVİ OTAĞI İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği 10.MAYIS.2015 Prof. Dr. NADİM MACİT AKILCI MANEVİYATCI İSLAM ANLAYIŞI MATURİDİ ÜZERİNE BİR ÇÖZÜMLEME KONFERANSI Yeni bir medeniyet kuracaksak, var olacaksak bu varoluşumuzun önemli sac ayaklarından birisi İmamı Azam Ebu Hanife ve Maturidi-Yesevi geleneğidir. Daha doğrusu Türk milletinin tarihi süreçte geliştirdiği İslam anlayışıdır. Tabiki bu konu teknik biraz da uzun bir konu Maturidi düşüncesi felsefi ağırlıklı bir konu olduğu için sunumu zordur ama ben bunu en kolay biçimde sunma yöntemi izleyeceğim umarım ki başarabilirim. Şimdi öncelikle birinci önermemiz şu, İslam düşünce geleneğinde değişik yorumlar var bunları özetlersek; 1. Sezgici zevke dayalı yorum yani tasavvufi yorum hepsinde de sezgi dersek belki biraz sezgici akılcılık var öyle değil. Akılcı olan var, aklı tamamen dışlayan var böyle bir yorum var. 2. Literal lafızcı yorum Mesela selefilik ve neo selefilik dediğimiz bugün İslamı medeniyetin dışında gösteren son derece hayatı kısıtlayan insanı ve insan aklını inkar eden insanın aklının değer koyma yeteneğini inkar eden bir anlayış var. Birde felsefi yorum Mutezile, Farabi, İbni Sina ve Suhreverdi gibi alimlerin felsefi yorumu var. Birde bunların arasında Mutezile ve felsefenin arasında tasavvufun arasında hem maneviyatcı yani dini hayata, dini duyarlılığa, dini sorumluluğa ciddi değer veren ama aklın değer koyma yeteneğini kabul eden dikkat edin altını çiziyorum ilmi amelin ve imanın önüne koyan Ebu Hanife, Maturidi geleneği var. Bugün bu gelenek Ebu Hanife vefatları hicri 150/miladi 767 Maturidi 333/944 yani onuncu asrın ortası daha sonra Maturidiliği sistemleştiren Ebul Muin En-Nesefi 508/1115 vefat tarihidir bu 12. yy. nin başı 9. yy. dan 12. yy. nin başına kadar bir durum var bu durum nedir? Bir kere arap entelektüelleri, aydınları, uleması bir de batılı oryantalistler Türklerin islama sadece kılıçla hizmet ettiklerini söylerler. Entelektüel manada, ilmi manada bir katkı yapmadığını iddia ederler bu iddia uzun bir iddiadır ve batı merkezli bir iddiadır. İslam coğrafyasını hatalı yönlendirmek için özellikle Osmanlı medeniyetinin etkinliğini azaltıp Osmanlı medeniyetine alterfnatif bir selefi yorum üreterek Osmanlı sistemini ve aktörlerini küfürle itham etmek için üretilmiş bir İslam anlayışıdır altında da ingilizler vardır. Bu uzun bir hikaye ama bugün bu selefi yorumun İslam coğrafyasını nasıl allak bullak ettiğini görüyoruz. Diğer taraftan RAND CORPORATİON ABD’nin deniz kuvvetlerine bağlı strateji araştırma merkezinin yayınladığı raporlar var. Bu raporlardan birisi ILIMLI İSLAM dedikleri MODERATE MUSLIM NETWORK ılımlı islam ağı dedikleri diğeri ise SİVİL İSLAM PARTNERS yani ortaklar RESEARCH yani kaynaklar STRATEGY yani stratejiler burada İslam coğrafyasında batının iktisadi ve siyasi politikalarıyla uzlaşan bir ılımlı İslam yani liberal kapitalist sistemle uyuşan uyuşması gereken ılımlı islam ve bunun ortaklarından bahsedilir. Bütün İslam coğrafyasının isimleri verilerek temsilcilerinden bahsedilir ben burada isim vermeyeceğim isimler önemli değil ama öbür taraftan radikal İslamdan bahsedilir. Ilımlı İslam yumuşak strateji ile toplumu dönüştürmek hedeflidir. Radikal islam ise bunu gerekçe göstererek İslam coğrafyasını işgal etme politikasıdır. Mesele budur şimdi bu meseleyi neden selefilik üzerinden yapıyorlar çünkü selefilik üzerinden yapmak batı dünyasında şu nedenle tercih ediliyor. Eğer püriten, selefi bir anlayış geliştirirseniz sorgulamazsınız sadece teslim olursunuz. Kanaat önderi ya da lider ne diyorsa doğru odur sorgulamaya gerek yoktur. Efendim ağanın dediğinin üzerinde söz olmaz. Ağa dediyse iş bitti yani maraba anlayışıdır. Maraba anlayışı sürü anlayışıdır bilmem anlatabildim mi? 1 MATURİDİ YESEVİ OTAĞI İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği Kuran ise çok açık bir biçimde Maturidi’nin yorumuyla aktarıyorum “ey iman edenler peygambere bizi güt demeyiniz.” Hz. Peygambere bizi güt demeyiniz. Yani ne demek sürü olmayınız. Ne deyiniz “uruzna” bizi gözet deyiniz “nazara” kelimesi hem Maturidi geleneğinde hem kelami gelenekte “nazar” akli manada bilgiye dayalı bir sorgulamayı ifade eder. Yani siz peygambere deyin ki “bizi sorgula” bizi denetle ama bizi güt demeyiniz. Müthiş birşey bu bakara suresinde geçen bir ayettir. İslam toplumu ne zaman ki sürü olmaktan kurtarırsa iktisadi şebekelerin, din simsarlarının, ruhani kiliselerin sürüsü olmaktan ne zaman kurtarırsa o zaman medeniyet inşa edecektir. Neden böyle çünkü ancak şahsiyet olan insan hayata müdahale edebilir. Ben Türk milli kültürünü ve milli duruşunu önemsediğim için benim seleflerim birey değil şahsiyet kavramını kullanırlar şahsiyet kavramı ne demek şahsiyet: müstakil hareket etme yeteneğine sahip insan demek. Demek ki bu topraklar müstakil hareket etme yeteneğine sahip insan yetiştirecek. Aklını kimsenin cebine koyup onun peşinde gezmeyecek aklını kiraya veren, iradesini kiraya veren bir insandan ahlaklı bir şahsiyet inşa etmek mümkün değildir. Onun için Maturidi önemlidir İmamı Azam önemlidir şimdi bunun üzerinde duracağım. Türkler kılıçla hizmet etmiştir, fikirle hizmet etmemiştir diyorlar. Halbuki 9. Asırdan 12. Asırın ortalarına kadar İslam coğrafyası olan Semerkand, Buhara, Merv ve İsfahan’da yetişen İslam bilginlerini İslam düşüncesinden çıkarın yani Türk dünyasının yetiştirmiş olduğu filozofları, hadiscileri, kelamcıları, mutasavvıfları, müfessirleri çıkarın İslam dünyasında alim diye birşey kalmaz. Gerçek budur bu bilgiyi önce doğrultalım ne diyorum alim diye bir şey kalmaz. O tarihten sonra 17. yy. sonuna kadar fıkıh alanında İmamı Azamı takip eden ve bu toprakların yetiştirdiği 352 tane fakih var düşünebiliyor musunuz? Bunların hepsi Türk topraklarında yetişmiş insanlardır. Onun için Türk medeniyetini engellemek için bir strateji var İslamda buna malzeme yapılıyor. Maturidi ve İmamı Azam geleneği ile bu stratejiyi bozmamız lazım. Nasıl bozacağız? İşte böyle bozacağız bu kurumlar vasıtasıyla bozacağız. Bu meseleyi bilen insanlar sayesinde bozacağız inşaallah. Şimdi değerli dostlar öncelikle İslamın akılcı yorumu dediğimiz zaman bunun yöntemi nedir, esasları nedir bir giriş yapalım. İmamı Azam ve Maturidi geleneğinde ilim amelden ve imandan önce gelir. Yani bilgi herşeyden önce gelir. Ebu Hanife’nin El Alim vel Müteallim yani öğrenci ve hoca adlı kitabında öğrenci sorar İmamı Azam Ebu Hanife cevap verir. Der ki insanlar diyorlar ki bir takım sıkıntıların nedeni çok amel yapmadığımızdan dolayı başımıza geliyor. Siz ne dersiniz -bugün olduğu gibi- diyor ki öğrencisine bil ki uzuvların göze tabi olması gibi amelde ilime tabidir. Az amelle ilim çok amelle birlikte olan cehaletten daha hayırlıdır. Yani cahilsin sürekli amel ediyorsun ama cahilsin, ilmin var az amel ediyorsan bu daha hayırlıdır. Nedeninin biraz sonra üzerinde duracağız. Bunun gibi hayat için zaruri olan azıkla hidayet, cehaletle beraber olan çok azıktan daha faydalıdır. Bundan dolayıdır ki yüce Allah hiç “bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyurmaktadır(zümer39/9). Şimdi İmamı Azam Ebu Hanife’nin bu sözleri ilimden kopuk hayatın, felsefeden kopuk hayatın, irfandan, estetikden, diyalektikden kopuk bir hayatın kirli bir hayat olduğunu ifade eder. İnsani ilişkileri kirleten fesadın, iki yüzlülüğün, kurnazlığın, aldatmanın hilenin menşei ve menbaı cehalettir. Olay bu bilmem anlatabildim mi? İkinci olarak; İmam Azam Ebu Hanife ve Maturidi toplumsal değişimi farkeden modern dönemde sosyolojik bir terimdir değişim ama İslam geleneğinde bunu ilk defa keşfeden dolayısıyla toplumsal değişimin aynı zamanda İslamı yorumlamada da bir değişimi beraberinde getireceğini ortaya koyan iki şahsiyettir. Nereden çıkarıyoruz bakın şimdi yine aynı kitapdan(el alim vel müteallim) öğrenci İmamı Azama sorar der ki, - Hz. Peygamberin ashabı için yeterli olan bizim içinde yeterlidir diyorlar. Hakikat açıklanmıştır bitmiştir nasıl ki İslamın metinleri sabitlenmişse yorumda sabitlenmiştir çünkü ashab ve peygamber yorumu yapmıştır. Bundan sonra herhangi bir yoruma gerek yoktur. Siz ne dersiniz? İmamı Azam cevap veriyor. -Evet ben onların durumunda olsaydım onlar için mümkün olan benim içinde mümkün olurdu senin içinde mümkün olur du bizim içinde mümkün olurdu o durumda olsaydık. Peygamberimiz hayatta onun dizinin dibindeyiz böyle bir 2 MATURİDİ YESEVİ OTAĞI İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği ortamda olsaydık onlara yeten bize de yeter di. Oysa onların şartlarıyla bizim şartlarımız aynı değildir -ne demek istiyor yani toplum değişmiştir şartlar değişmiştir değil mi? – biz bizi yeren ve ayıplayan kanımızın dökülmesini helal sayan kimselerle karşı karşıyayız yani muhaliflerimiz var. O halde aramızda isabetli veya hatalının kim olduğunu bilmememiz canımızı ve ırzımızı müdafaa etmememiz caiz değildir. Eğer muhalifin düşüncesini bilmezsek, kendi tarihimizi, kültürümüzü inandığımız değerleri bilmezsek ya zulüm yaparız ya zulmün aracısı oluruz. Yani ya zulüm yaparız ya da zulme uğrarız. Bu gün bir dünyada yaşıyoruz değişik fikirler, akımlar var İmamı Azam ne diyor bize yaşadığın dünyadaki felsefi ilimleri bileceksin. Peki neyi bileceksin yaşadığın çağın bilgisini bilimini bileceksin, buna göre kendi düşünceni geliştireceksin. Eğer bunu yapmazsan ya zulüm yaparsın ya zulüme uğrarsın bugün İslam dünyası zulüme uğruyor mu işte zulüme uğramasının nedeni dünyayı tanıma noktasındaki eksikliğidir bilimde, felsefede, ahlakda, estetikde eksikliğinden dolayı bu yaşanan bir durumdur. Ebu Hanife bir şey daha diyor, bu çok nefis bireyin başta şahsiyetin ve milletlerin bir duruşu, bir çizgisi olur şimdi bakıyorsun adam hem İslamcı, hem milliyetci hem liberal, hem solcu, hem pazarcı, hem patatesci, hem pırasacı adam herşeyci değil mi öyle adamlar yok mu? Adam her şey ne olduğu belli değil elle tutulması mümkün değil bir kaba sığması mümkün değil bu adamdan ne olur? Hiç bir şey olmaz bakıyorsun adam sabahtan bir yerde, akşam bir yerde, yatsı bir yerde, gece arasında bir yerde sürekli dönüyor ben Erzurumluyum biz buz üzerinde topaç çeviririz hızlı döndüğü zaman görünmez adam görünmez bir tip her yerde dönüyor adam. Halbuki fikirler namus gibidir, düşünceler namus gibidir, inançlar namus gibidir. Bir insan fikrinden, sözünden duruşundan çizgisinden taviz verdiği zaman o adamdan eşinede hayır yoktur, çocuğunada hayır yoktur. Onun için biz karşılıklı olarak evimizde bir sadakat kültürü oluşturmamız lazım. Şimdi İmamı Azam bunu nasıl ifade ediyor bakın çok çarpıcıdır bunu sunacağım size, bütün zümrelerin en cahili ve en kötüsü en şerlisi şüphesiz ki farklı görüşler içinden hangisinin isabetli ve hatalı olduğunu bilmediğini söyleyen, herkesle her yerde olan herkesle herşey olan tiptir. Müthiş birşey değil mi? en şerli insan budur. Herkesle her şey ... Bu zümreyi teşkil eden insanların durumu kendilerine beyaz bir elbise getirilen ve rengi sorulan dört kişinin durumuna benzer bu dört kişiden birisi bu bir kırmızı elbisedir der –beyaz elbiseye kırmızı elbisedir der- diğeri bu sarı elbisedir der –halbuki elbise beyaz- üçüncüsü bu siyah elbisedir der dördüncüsü de bu elbise beyazdır diye cevap verir. Dördüncü kişiye önceki üç kişinin hatalı mı yahut isabetli mi olduğu sorulduğunda ise şüphesiz ki ben elbisenin beyaz olduğunu biliyorum fakat onlarında doğru söylemiş olduğu mümkündür der. Vay namussuz... Evet bakın ne güzel anlatmış. İşte diyor ki bu insanla bir dava üstlenilmez, bu insanla yola gidilmez, bu insanların bir çizgisi yoktur. Onun için medeniyetler iddialar üzerine kurulur, fikirler üzerine kurulur ama bu fikir hesabı verilir bir fikir olması lazım. Şimdi dördüncü olarak, selefi gelenek diyoruz selefi gelenekle Maturidi geleneğin arasında ne fark var ? Maturidi bu işe nasıl bakar diyor ki, aklın değer koyma yeteneğini kabul etmeyen kesimler dini rivayetden ibaret sayarlar. Sürekli rivayet ederler. Peygamberimiz şöyle buyurdu, ashab böyle buyurdu, falan alim böyle buyurdu derler. Bunlar ehli hadis ve ehli eserdir. İsimleri neymiş ehli hadis ve ehli eser. Şimdi bunlar naklettikleri haberin yani rivayetin Kurana uygun olup olmadığına, akla uygun olup olmadığına bakmaz onun için çelişkili ve tenakuzlarla dolu bir düşünce üretirler. Şimdi bakın Türkiye’de 1980’den itibaren bir tane dini grubu örnek olarak alın. Bu dini grubun 1980’den 1990’a kadar söylediklerini tespit edin şimdi google var tespit edebilirsin ne söylemiş google hoca çıkarıyor değil mi? 90’dan 2000’e kadar ne söyledi onlarıda tespit edin 2000’den 2015’e kadar ne söyledi onları da tespit edin. Sonra yan yan getirin alt alta koyun eğer evin yolunu bulursanız siz İbni Sinasınız bulamazsınız mümkün değil. Sokakları şaşırırsınız. Özür diliyerek söylüyorum lütfen beni sert bulmayın. Onun için bu ülkede bu kadar manyağın olması boşuna değil çünkü çelişkilerle dolu bir din. İşte İmamı Azam Ebu Hanife diyor ki rivayete dayalı din bu böyle demiş, şu şöyle rivayet etmiş ama bunu irfan yoluyla, akıl yoluyla test etmemiş Kurana vurmamış. Kuran vahiydir değil mi? 3 MATURİDİ YESEVİ OTAĞI İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği Şimdi iki tane örnek veriyor bakın. Bu her iki düşünürde de var. Hem İmamı Azam’da hem Maturidi’de diyor ki biz biliyoruz ki zina eden kimse kafir değildir. Nereden biliyoruz bunu Kuran öyle diyor. Adam zina etmiş Kuran “ey iman edenler tövbe edin” diyor. Demek ki bir insan zina etti diye dinden çıkmıyor. Yani günah işleyen imandan çıkmaz değil mi? Şimdi kuran böyle diyor. Ama öbür taraftan bir rivayet var rivayet ne diyor “zina edenin zina fiili, kendisinden elbisenin çıkarılması gibi iman özelliğinide giderir” diye bir hadis var. Şimdi diyor ki kuran böyle diyor ama böylede bir rivayet var ben ikisine de birden iman ederim. Edemezsin biri hay diyor birisi huy diyor. Edemezsin, parçalanırsın, dilin çatallanır, aklın çatallanır, kalbin çatallanır. Kalbi çatallanan, aklı çatallanan insan şizofren olur. Diyemezsin, neyi esas alacaksın Kuranı esas alacaksın. Ondan sonra hiç çekinmeden diyeceksin ki bu uydurmadır. Çünkü İmamı azamın ifadesi benim değil Maturidinin ifadesi, çünkü peygamberimiz kurana aykırı bir söz söylemez. Bilmem anlatabildim mi? Bir rivayet daha diyor ki, bir insan zengin olursa hacca gitmesi farzdır. Ama bir rivayet var yine ikiside naklediyor İmam Azam, Maturidi diyor ki, “eğer bir insan zengin olur hacca gitmezse onun yahudiden ve hristiyandan farkı kalmaz yahudinin ve hristiyanın öldüğü gibi ölür.” Şimdi buda hadis ama Kuran başka birşey diyor. O zaman ne diyeceksin diyeceksin ki bu ikincisi uydurmadır. Demezsen evin yolunu bulamazsın efendi diyeceksin. Çünkü din çelişkiler üzerine inşa edilemez. İman çelişkiler üzerine inşa edilemez İslam bir çelişkiler dini değildir. Şimdi çok önemli bir başka mesele, sabit ve manaya delaleti açık konularda farklı görüşler ileri sürmek İslamı çarpıtmaktan başka birşey değildir. Şimdi metin sabit Kuranda var manaya delaletide açık yani ne söylediği belli bunun üzerine oturup tevil yapmak, yorum yapmak işi çarpıtmaktır. Yorum nerede yapılır müşkilse nass yani bir dini ifadeyi anlamakta sıkıntı varsa yorum orada yapılır. Dini bu türlü müşkil, mütaşabih ifadelerde yoruma açık ifadelerdir. Yoruma açık ifadeler olduğundan dolayı farklı bir yorum yapanda tekfir edilemez. Yani bir insan ya manaya açık ve sabit nass hariç tevili mümkün olan bir ayeti bir hadisi bir insan başka türlü yorumladı diye adamı tekfir etmek adama kafir demek bu gelenekten uzaktır çünkü işe buradan başlarsanız insanların düşüncelerini kilitlerseniz insanlar fikirlerini açıkca söyleyemezler, tevil farklı yorumlar düşünceyi geliştirir, genç insanların katılımını sağlar fakat bunun üzerinde küfür damgasıyla baskı kurarsanız şahsiyetli insanları şahsiyetli bireyleri baskı ile münafık edersiniz. Münafıklardan mürekkep bir toplum oluşturursunuz. O nedenle düşüncenin üzerinde fikirin üzerinde baskı üretmek bu geleneğin reddettiği en önemli hususlardan biridir. Bir başka şey bir eleştiri geleneği, ne yapabiliriz biz düşünceyi eleştirebiliriz. Bir adam bir yorum yapmış bunu eleştirebiliriz. Ama bu yorumu yaptı bu kafirdir diyemeyiz. Şimdi eleştiriyi sövmek olarak algılıyorlar böyle birşey yok. Eleştiri bilgiye dayalı ahlaka dayalı olmalıdır. Sövmek zem demektir eleştirmek sorgulama demektir. Biz başka fikirleri sorgulayabiliriz eleştirebiliriz ama kimseye hakaret etme kimseyi küfürle itham etme gibi bir hakkımız yoktur. Şimdi Maturididen bir metin okuyacağım bakın değerli dostlar ne diyor büyük insan, dini yorumlar arasında tezat ve tenakuz noktalarının varlığı bilinen bir gerçektir. Hem de her din salikinin, her din mensubunun kanaatine göre kendisi haklıdır. -Hristiyana sorsan kendisi haklı Yahudiye sorsan kendisi haklı Müslüman kendisi haklı meşreplere sor onlar diyor ki en iyi biziz, tarikatlara sor onlarda diyor ki en iyi biziz diyorlar öyle değil mi?- Doğru bilgi vasfıyla sorulan birşeyin böyle bir fonksiyonu işlemesi imkansızdır. Böyle bir durumda insan yanlışa bizzat doğrunun şeklini giydirmiş olur. Kanaatleri realiteye bu kadar aykırı olan birine güvenmekte muhaldir. Yani din adına birtakım kanaatler ileri sürüyor fakat din adına öyle görüşler ileri sürüyor ki karşılığı yoktur mümkünde değil yani muhal gerçekleşmesi mümkün değil bu türlü görüşlerini zaman zaman kendi ilhamlarına bağlarlar gece gördüm ki, rüyama geldi ki, bir hatırlatıcı hatırlattı ki, hissettim ki, anlatabildim mi, bu türlü olur ya da bir makbul insan buyurdu ki şeklinde bu türlü öznel düşünceler ileri sürer bu düşünceler birbiriyle tezat halindedir. Burada birbirine karşı iki ayrı grupdan her birinin görüşünü ortaya koyarken öbüründen farklı delili bir yoktur. Yani bunlar da çoğu zaman aynı yöntemi izlerler böyle bir anlayış bakın diyor ki bu durum yukarıda söz konusu edildiği gibi toplumları yok oluşa, kargaşaya sürükler ve toplumu böylesi anlayışlar bitirir cepheleştirir. Bu bizzat Maturidi’nin sözüdür. 4 MATURİDİ YESEVİ OTAĞI İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği Şimdi tarihe bak tarihte aynı şey olmuş mu? Olmuş, bugün siyasette bir olgu var ben siyaset yapmıyorum durumu söylüyorum. Dün birlikte olan bir grup bugün birbirine biri hain diyor bir mossad diyor biri melun diyor. Bakın dikkat edin Maturidi ne diyor, din subjektif istekleri yani nefsin hevanın, keşfin kerametin, ordan duydum buradan duydum, büyük bir zat buyurdu ki diye delilsiz, vezinsiz, kafiyesiz birşey yaparsan diyor bu bir çöküştür. Bu toplum bunalıma gider cepheleşme ortaya çıkar diyor. Şimdi kafiye safiye dedim de aklıma geldi. Nasreddin hoca hanımıyla şakalaşıyormuş bir ara hanımı yere düşmüş Nasreddin Hoca’da üzerindeymiş. Hanımı hoca kalk demiş o zaman da hocanın şairliği üzerindeymiş kafiye yapacakmış demiş ki boşadım seni dokuz talak demiş. Hanımı demiş ne yaptın sen beni durup dururken boşadın böyle talak malak ne iştir bu hanımın ismi safiyeymiş. Hoca da demiş ki yapalım derken kafiye elden gitti Safiye. Demek ki kafiye ile Safiye ile bu işler olmaz. Şimdi devam edelim. Keşf ve rüya sezgici bir akılcılığa dayanıyorsa eyvallah. Sezgi bir bilgi kaynağıdır Maturidi ve İmamı Azam’a göre il’an der buna duyu ve duygu, beş duyu ile elde edilen birde vicdan, sezgi, basiret dediğimiz şey bunların her ikisinide başka yerde bulmak mümkün değil Maturidi ve İmamı Azam hem duyuyu hem duyguyu bilgi kaynağı olarak sayar. Vicdan, basiret, iç görü, benlik insanın kişiliği önemli birşey buna modern felsefede sezgici akılcılık deniyor. Beş duyu dediğimizde tecrübe ile elde edilen bilgi. Örneğin Tarih bir tecrübe mi adamlar tarihi reddediyorlar bugün Türkiyede’ki İslamcılar adamların Türk milletinin tarihiyle başları sıkıntıda değil mi ? Bir tarihi tecrübeyi adam reddediyor. Peki bilim bir tecrübe midir? İşte Fizik, Matematik, Kimya, Teknoloji dediğin tecrübenin ürünüdür. Ee Tecrübeyi reddedeceksin aklı reddedeceksin? Ne yapacaksın rivayet de böyle dediki diyeceksin, Kuranda ilim arayacaksın. Bakın şimdi İslam dünyasından bir örnek vereyim Hülya Avşar bir ara bir program sunuyor baktım diyor ki az sonra kuranın geleceğe dönük mucizesini sunacağız. Benim de ihitisas alanım olduğu için ister istemez ilgi duyuyorum. Neyse uzun bir reklam reklamdan sonra Ömer Çelakıl denilen bir şahsiyet diyor ki, Kuran ABD’nin kuruluşunu haber veriyor. Aynen aktarıyorum bakın Allah Allah dedim nerede 17. surede gittim baktım nankörlükten bahsediyor ayet ne Amerika ile alakası var ne Rusya ne de Çin’le adam oturmuş bak şimdi Amerikayı kutsayacak ya Kuran’la Amerikayı kutsuyor bu da mucize oluyor. Ondan sonra bilimsel birşey ortaya atılıyor mesela gemi mühendisliği ee bu Kuranda da vardı. Kardeş bak din ayrı birşey bilim ayrı birşey bunun dili ayrı birşeydir. Onun için laiklik önemlidir. Laikliğin çok yüzlerinden bir yüzü şudur; dini bilime, bilimi dine karıştırmamaktır. Din diliyle bilim yaparsan bilim diliyle din yaparsan valla bu işşin sonu gelmez. Böyle yaparsak sonumuz tımarhanelik olur. Toplum gerçekten delirir çünkü neden İslamın ve dinlerin temel amacı ahlaklı bir toplum inşa etmektir. Bilimin amacı ise Kuran sadece bilime yönelik seni teşvik eder. Varlığın sırrını keşfettin insanlığın yararına kullan der. Çünkü yer ve gök insanın emrine ve hizmetine verilmiştir. Onu anlayacaksın, keşfedeceksin, üreteceksin orada Allahın kudretini ve azametini göreceksin çünkü kainat Allahın ayetidir Allahın varlığının işaretidir. Ama orada Allahın koymuş olduğu sünnetullahı, bilimi keşfederek insanların daha iyi bir hayat yaşamasını sağlayacaksın. Bilimin dili tecrübedir. Madem Kuranda varda niye bulmadın bizi böyle zora sokuyorsun. Madem gemi mühendisliği Kuranda var sen bulda bizi niye orada burada süründürüyorsun. Değil mi bunlar yanlış şeyler. Son zamanlarda Türkiye’de İslam, ne söylersen gider, ne üretirsen müşterisi bulunur yeter ki dinden bahset ama ne söylersen söyle içinde din olsunda isterse lahana turşusu olsun. Ne satarsan müşterisi bulunur yeter ki sen din sat. Böyle olmaz bu da İslamı kaotik duruma sokar ve İslamı bitirir. Şimdi Maturidi basiret yoluyla insanın psikolojik kişiliğine yani duygu yoluyla duyular yoluyla dış dünyayı anlamaya akıl yoluyla bunları test etmeye haber yoluyla bize nakledilenlerin bilgi değerini, nakleden tarihin bilgi değerini, nakledilen olayların bilgi değerini anlamanın yolu olarak sunar. Tarih sadece nakledilen birşey değildir. Tecrübe edilmesi gereken araştırılması gereken bir şeydir. 5 MATURİDİ YESEVİ OTAĞI İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği Buradan Maturidi’nin bilginin kaynağı olan haber bu önemli diyor ki, haber yoluyla bilgi elde edildiğini inkar eden kişi kendi soyunu, adını, mahiyetini aynı zamanda sahip olduğu insaniyet cevherini ve herşeye has isimlerin bilinmeyeceğini kabul etmiş olur. Yani haber bilgi aracı değil diyorsa bir adam nesebini, tarihini, soyunu, cismini, cinayetini inkar etmiş olur. İnsani durumun inkarı anlamına gelir. Bu durumda insan gören, işiten ancak haber vermeyen bir varlık sonucuna ulaşılır. İnsanın duyuları dışında kalan alanı bilmesi haberle mümkündür. Yani biz gayb alanı ilgili şeyleri nereden biliyoruz Hz. Peygamberin vermiş olduğu haberle biliyoruz. Haber yoluyla elde edilen bilginin inkarı konuşan, ifade eden yani dil yoluyla iletişimle dünya kuran insanın övülen bütün özelliklerini yok saymaktır. Meselenin bu yönünü Maturidi akılların tek başına kavrayamadığı iyiliklerle kötülüklerin duyu ve haber yoluyla öğrenilmesi ancak algılayanların konuşması diğerlerinin de kulak verip dinlemesiyle olur şeklinde ifade eder. Yani eğer bir çelişki varsa haberle akıl arasında yani nakledilen dini bir ifade ile akıl arasında bir çatışma varsa bunu işitmekle haberin nereden geldiğini tespit etmekle bunu dinlemekle bunun bilgi değerini ortaya koyduktan sonra akılla hüküm vermekle alakalı birşeydir. Ama illede ikisi çatışıyorsa akıl evvel nakil müevveldir. Yani akıl esas alınır dini ifade yorumlanır. Şimdi diyor ki, Maturidi İslam düşünce geleneğinde çok orjinal bir tanım yapar mütevatir haberi farklı bir şekilde tanımlar. Mütevatir haber diyoruz ya biri rivayet ediyor on iki tane biri rivayet ediyor on dört tane diğer rivayetlere göre çok mütevatir haber var. Maturidi diyor ki, peygamberlerden bize ulaşan haberler yanılmaları ve yalan söylemeleri muhtemel bulunan kişilerin dilinden ulaşmaktadır. Şimdi normal anlayışa göre mütevatir haber, yanlış söylemesi mümkün olmayan kişilerden bize ulaşan haberdir derler bütün İslam bilginleri Maturidi tersine çevirir bunlar peygamber olmadıkları için masum olmadıkları için peygamberden aldıkları haberi yalan söylemeleri muhtemel olan, yanılmalara muhtemel olan insanlar rivayet ederler. Ancak bu haber çok kişi tarafından nakledilirse o zaman mütevatir haber olur. Yani kesin bilgi ifade eder. Yok çok kişi tarafından nakedilmezse tek kişi tarafından nakledilirse bunada haberi vahit denir. Bu bir kişi kim yalan söylemesi muhtemel olmayan bir muhaddisciden nakledilmiştir. Maturidi diyor ki hayır o peygamber değil ki masumiyet onun vasfı değil ki masumiyet peygamberliğe has birşeydir. O insan olduğu için yanılması, ilave yapması yalan söylemesi mümkündür. O zaman haberi vahit, tek başına nakledilen hadisler belki amelde delil olabilir bir nasihatde delil olabilir itikad da asla delil olmaz. Dolayısıyla hadis okuyarak itikadi bir esas ortaya koyamazsın haberi vahit itikad da delil değildir. Evet şimdi geçiyoruz böyle bir çıkarımla şunu söylemek istiyor Maturidi 1- rivayet edenlerin durumu, 2-nakledilen haberin içeriği ve bilgi değeri yani bir haber var ama tuhaf bir haber mesela diyor ki kadınlar şeytandır, onlardan uzak durun şimdi bunun bilgi değeri var mı? Yok atacaksın anlatabildim mi? Bunun hadis inkar etmekle alakası yok. Bir reel durumu cevab vermeyen bir haberdir bilgi değeri yoktur. 3-İçeriği sabit ve kesin bir nass’la kıyası durumunda amel edilir. Eğer bir nass var bir başka nass’la kıyas ettiğinde bir anlam ifade ediyorsa ya da bu nass’ı başka bir hadis başka bir dini ifade destekliyorsa onunla amel edilir aksi takdirde terkedilir. Üçüncü kaynak akıl yürütme nazar ve istidlal: akıl yürütmede Maturidi 1-duyulara bağlı akıl yürütme yani sezgici akılcılık birde biçimsel akılcılık dediğimiz hukuksal akıl yani değer ortaya koyan esas ortaya koyan kural ortaya koyan akıl bunu farabi daha da genişletir Galiza akıl, fiili akıl, faal akıl şeklinde ayrılır. Bugün modern manada şunu söyleyebilirim biçimsel-araçsal akıl bir insanın yeryüzünde kendi hayatını iyileştirebilmek için araçları akılla üretir. Yani teknoloji bilgi ve akılla üretir. Peki hukuk neyle üretilir hukukda akılla üretilir. 6 MATURİDİ YESEVİ OTAĞI İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği Peki bir toplumda hukuk yoksa yani hukuk üretecek akıl yoksa bu toplum nedir? Maturidi Tevilatül Kuran 3. Cilt sayfa 386’da diyor ki, Adalet, yeryüzünde Allahın mizanıdır. Hukuk, Mazlumu Zalimden kurtarır. Peygamberimizin bir sözünü aktarıyor ondan sonra bir yorum yapıyor. Zaifi kuvvetliden kurtarır. Adalet varsa, hukuk varsa zayıfı neyle kurtaracaksın. Hakka tabi olanı batıla tabi olandan kurtarır. Hukuk haklıyla haksız arasında bir karar verir. Doğru olanı Allah Hakla doğrular. Yani bir hakikat olacak ki kimin doğru kimin eğri olduğu ortaya çıksın değil mi ? yani toplumlar bir sözleşme ile bir hukuk üretirler hukuk kimin haklı haksız olduğunu kimin doğru söylediğini kimin yalan söylediğini ortaya koyar. Yalancıyı Hakla yalanlar. Haddi aşanı uyarır ve kınar. Allah insanları adaletle ıslah eder. Toplumlar adalet ve hukuk’la barışa ulaşır. Bu gün için söylediği birçok şey var mı burada var. Toplumsal barış hukukun herkese eşit kullanılmasıyla sağlanır. İktidara bir hukuk, öbürüne bir hukuk, zengine bir hukuk, sivrilmiş insana bir hukuk, zaife bir hukuk, veliye bir hukuk, aliye bir hukuk böyle bir toplumda emniyet, güven, sözleşme, doğruluk kalır mı? Kalmaz. Türk İslam geleneğinde Ebu Hanife ve Maturidi başta insan haklarını inşa etmiş iki büyük düşünürdür. Bunlardan ben bir sonuç çıkardım. Hukuk ve adalet insanları büyücülerden ve despotlardan kurtaran bir zırhdır. Onun için İslamdan bahseden insan kim olursa olsun A olur B olur ben siyasetçi değilim akademisyenim kim olursa olsun Müslüman kimliğini üstlenen her insanın adalet ve hukuktan behemahal taraf olması şarttır. Eğer adaleti yerine getirmiyorsak hukuk konusunda arızalarımız varsa müslümanlığımızda muhakkak bir arıza vardır. Bu akılla ilgili uzun ayetler var onları geçeceğim. Söyleyeceğim daha önemli şeyler var. Şimdi içtihat konusuna geleceğim içtihat nedir? Maturidi İçtihat için ne diyor. Maturidi İçtihada özel bir anlam yükler İslamı anlama ve yorumlamadaki yaygın eğilime göre nassla belirlenen bir hükümde nesh yani o ifadenin hükmünü kaldırmak ancak Hz. Peygamberin hayatında mümkündür. Yani nesh dediğimiz olay bir ayetin hükmünü bir hadisin hükmünü ancak peygamberimizin hayatında kaldırmak mümkündür peygamberimizden sonra bu olmaz. Hz. Peygamberin öteki aleme intikalinden sonra vahiy sona erdiği için neshden söz edilemez. Din tamamlanmıştır ahkamlar tamamlanmıştır sabitleşmiş ve yerleşmiştir. Dolayısıyla ancak ayet ayeti nesh eder ya da sünnetle nesh edilir derler genel eğilim budur. Şimdi maturidinin neshle ilgili bir tarifini yapıyorum. Maturidi bu konuda farklı düşünür son derece dikkat çekici bir yorum yapar. Herşeyden önce o nesh kavramını farklı bir şekilde tanımlar. Yani bir ayetin ya da sünnetin hükmünü ortadan kalkması meselesini nesh kavramını farklı bir şekilde tanımlar. Ona göre gerçek anlamda nesh zamana bağlı olarak hükmün açıklanmasıdır. Allahın irade ettiği hükmün zaman itibariye son bulmasıdır. Mesela kıble önce Kudüs oldu zaman itibariyle son buldu sonra Mekke kıble oldu. Dolayısıyla bu bir nesh değildir. Yani o zaman diliminde kudüsün kıble olması geçerli idi öyle yapıldı o çok anlamlıdır daha sonra da Mekke yapıldı. Başka bir örnek verelim müellefetül gulüb yani kalbleri İslama ısınması gereken insanlar var ayeti kerimede kimlere sadaka verileceğinden bahsederken bunlardan biriside müellefetül gulüb’dur. Müellefetul gulüb kimdir kalpleri İslama ısındırılması gereken kişiler. İşte peygamber efendimiz onlara ganimet veriyor zekat veriyor ki müslüman olsunlar. Şimdi Hz. Ömer dönemine geldiğinde Hz. Ömer müellefetul gulüb’u kaldırıyor yani ganimetten ve zekattan bunlara hak vermiyor. Neden vermiyor diyor ki o zamanda İslam zayıf olduğu için peygamberimiz böyle bir yol izlemişti şimdi müslümanların buna ihtiyacı yoktur. Müslümanlar son derece izzetli bir durumdadır biz bu müellefetul gulüb’a herhangi bir para aktarmayız diye Hz. Ömer bunu kaldırıyor. Peki bu ne demek Maturidi bunu şöyle yorumluyor belli bir zaman döneminde bu Kuranda geçen müellefetul gulub ifadesi zekat verilmesi sadaka verilmesi gereken bu kesim için o zamanın şartlarında bu ifade geçerliydi bu konuldu. Bu ifadeyi daha sonra Hz. Ömer sünnetle değil neyle kaldırdı akıl yoluyla kaldırdı dikkat edin önemli birşey söylüyorum. Evet İslam düşüncesinde tek ve orjinal olarak Maturidi diyor ki kuranda ve sünnette yer alan ibadet ve itikad alanında olmayan bir hüküm sosyal ve siyasal bağlamdaysa konu akılla da bir hüküm değiştirilebilir. Müellefetül gulüb bunun örneğidir. Şimdi osmanlı dönemine geldiğimizde bütün İslam coğrafyası modernleşti, modernleşmede çok ciddi acılar çekildi ama Türk milletinin modernleşme geleneği çok ciddi manada ve hızlı gerçekleşti neden? İşte Maturidinin bu görüşünden dolayı bunu başta Ahmet Cevdet Paşa daha sonra Ziya Gökalp başka şekilde yorumlayarak imamı Azamdan almış oldukları bu bakış açısını geliştirdiler ve dediler ki, bazı mahkemeler vardı ki milletler sisteminin 7 MATURİDİ YESEVİ OTAĞI İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği geçerli olduğu toplumda geçerli idi mezalim mahkemeleri ama şimdi artık bu mahkemeler geçersizdir bunları kaldırmak lazım. Efendim işte arazi sistemi, ondan sonra kadın erkek eşitliği ile ilgili meseleler modern hukuka geçince bu çok evlilik meselesi bunlar hep aklın koymuş olduğu içtihatla bunun yolu açılmıştır. Rahmetli ziya Gökalp benim selefim büyük insan o da der ki, örf ile nass çatışırsa örf evvel nakil müevveldir. Yani Maturidinin bakış açısını biraz sosyolojik alana taşıyarak Maturidi düşünceyi yeniden yorumlar dolayısıyla Türkiyede modernleşmenin önünü açar. Başka bir örnek vereceğim Maturidinin özenle üzerinde durduğu bir ayet var. “bir peygamber dünyada zafer kazanıp küfrü zelil kılmadıkça esirler edinip onları fidye karşılığı serbest bırakması uygun düşmez. Siz dünya meta’ını istiyorsunuz Allah ise ahireti kazanmanızı” ama daha sonra esirde alınıyor fidye de alınıyor değil mi ama kuranda bu ayet var. İşte Maturidi bu ayetide gerekçe göstererek içtihat yoluylada sosyal alana ilişkin bakın dikkat edin itikad demiyorum ibadet demiyorum yanlış anlaşılmasın sosyal alana ilişkin birde siyasi alana ilişkin konularda akılla içtihat yapılır ve bir hüküm askıya alınabilir. Evet içtihatla ilgili mesele bu önemli olan haberin geliş şeklini, bilgi değerini, kimden geldiğini, ifadenin vaaz edilmiş biçimini kuranda yer alan bir ifadenin gayesini lafzını değil gayesini ortaya koyduktan sonra bir insan içtihat yapabilir. Çünkü neden Maturidiye göre içtihat kişinin kendini bağlar ama bu içtihat üzerine bir uzlaşma olursa o zaman uzlaşan toplumu bağlar. Yani içtihadın üzerinde icma gerçekleşirse bağlar. Şimdi Maturidi neden bu kadar geniş bırakıyor işi çünkü bir düşüncenin başka türlü gelişmesi mümkün değil. Kendiside aynen şöyle ifade ediyor, bunun başka bir yolu yoktur. Yani kapatırsanız önünü sen yapamazsın, ben yapamam o zaman bu iş ne olacak o zaman Allah İslamı Kuranı anlaşılmasın diye mi gönderdi yaşanmasın diyemi gönderdi. Öyle birşey olamaz dolayısıyla insanların aklını askıya almak insanların aklını küçümsemek insanları aşağılamakda Maturidiye göre yeryüzünde fesat çıkarmanın bir çeşididir. Yani insanlar sen bir işe yaramazsın, sen bu işi yapamazsın biz kim bu işler kim demeye başladım mı Maturidi düşüncesine göre tevilatının hemen birinci cildinde Maturidi insanların aklını aşağılayanların derdinin yeryüzünde fesat çıkarmak olduğunu ifade eder. Derler ki biz yapamayız bizim aklımız ermez senin de aklın ermez şeklinde toplumu aşağılayan bir milletin kültürünü tarihini değerlerini aşağılayan insandan esasen sağlıklı birşey yapmıyor ne yapıyordur derdi fesat çıkarmaktır. Onun için şöyle diyeceğiz biz yaparız burada toplumsal bir kurum Maturidi Yesevi Otağı yapar mı ? evet diyeceğiz yapar. Ben memleketi düzeltebilir miyim? Evet. Hayatı düzeltebilir miyim? Evet. Gencim, yarın Türkiyede birtakım değişimlerin öncüsü olabilir miyim? Evet Evet yeni bir türk cihan hakimiyeti mefkuresini gerçekleştirebilir miyim? Evet. Hayır diyerek yapamam edemem diyerek olmaz. Peki kim yapacak o zaman dirayetli olacağız ayaklarımız üzerinde duracağız hesap vermekten çekinmeyeceğiz. Bu gelenek böyle bir gelenek Mesela, Abbasi döneminde İbn Hübeyr denilen bir vali İmamı Azamı çağırır. Bundan sonra bütün iktisadi meselelerle ilgili kayıtlarda imamı azamın mührü olacak diyor. İmamı azamda diyor ki, sen şu vasıt mescidinin pencerelerini say desen gidip sayıp sana bilgi vermem. Çünkü sen insanların hakkını gasp eden bir adamsın benim böyle bir görevde bulunmam sıkıntılıdır. Çünkü ben Hakkın dışında bir iş yapamam kaldı ki sen beni sana karşı bir görüş ileri sürersem fırat nehrine atmakla tehdit ediyorsun. Eğer ben bir konu hakkında hüküm verirsem sende beni fırat nehrine atmakla tehdit edersen ben hükmü tercih ederim fırat nehrine atılmaya razı olurum. Çünkü Allaha isyan ederek yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim. Şimdi bu bir aydın mı? Aydın bu bir alim mi? Alim. şimdi bugünde alimler var adam ganimet hırsızlık değildir diyor 220 ilahıyatçıda buna imza atıyor. Bu da alim mi? Aydın mı? Çok aydın(!) münevver(!) cukkacı bunlar. Aydın insan kim olursa olsun mesela benimde beğendiğim bir siyasi görüş olabilir bir başkasının olabilir. Aynı şeyi bir başkası yapar ve onu eleştirdiğim gibi eleştirmiyorsam ben aydın değilim ben iktisadi süreçlerin bağımlı kuluyum demektir. Kul olmak başka birşey aydın olmak başka birşeydir. Rahmetli Atatürk Konya Türk ocaklarında konferans veriyor. İsim vermeden üstü kapalı İki tip ulemadan bahsediyor Bir süfyancı, muaviye tipi ulemadan bahsediyor. Birde İmamı Azam tipi ulemadan bahsediyor. Muaviye kim bakın muaviye Medineye geliyor 41. Yılda sahabenin ve ehli beytin oturduğu bir kent medine orada şöyle hitap ediyor. Ey millet, siz beni istemediniz ama ben kılıcımla başınıza geldim siz benim Hz. Ebu Bekir’in Hz. Ömer’in yolundan gitmemi çok arzu edersiniz ama ben yoldan hiç hoşlanmadım ben yeni bir yol buldum yolun adı güzel yeme güzel 8 MATURİDİ YESEVİ OTAĞI İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği içme, beni sonuna kadar eleştirebilirsiniz ama iktidarıma söz söylerseniz dilinizi keserim, öyle hak hukuk deyipde benden hakkınızı istemeyin size ne verirsem hakkınız o’dur. Yağmurun çok yağması doğru değildir diyor. Ben diyor tüy kadar olsa bile insanlardan ilişkimi koparmam o bırakırsa tutarım, tutarsa bırakırım. Atatürk isim vermeden bu geleneğin ürettiği bir aydın tipinden bahseder. Birçok hadisi şerifinde buradan uydurulduğunu söyler. Müthiş birşey biliyor musunuz? Bir siyasi lider meseleye bu kadar nüfuz edebiliyor. Gerçekten öyle muaviyenin dizinin dibinde bir çok siyasi hadis uydurulmuştur. Bugün uydurma hadislerin önemli bir kısmı muaviyenin dizinin dibinde uydurulmuştur. İkinci alim tipinden o da İmamı Azam geleneği, biz bu ikinci yani İmamı Azam geleneğini sürdüren alimleri koruyacağız. Fakat asırlardır iktidarı yürütmek için insanlara başka birşey söyleyen kendileri başka birşey yapan bu bağımlı kulları bu türlü aydınlarıda bu ülkede temizleyeceğiz. Bizim mecnunlara ve tüfeylilere ihtiyacımız yoktur. Müthiş tespit ne diyelim Allah rahmet etsin. Şimdi siyasetle ilgili birşey söyleyeceğim. Siyaseti iman mertebesine çıkaran bir anlayış var bu vahhabi geleneğinde seyyid kutup bi tarafta hasan el benna, el nusra bunlara göre siyaset imani bir meseledir. Eski itikadi ekollere göre ise sadece şii geleneğinde siyaset imani bir meseledir. Ehl sünnet geleneğinde siyaset, aklın yani içtihadın, maslahatın, örfün yani toplumun ihtiyaçlarını güzel bir şekilde örfü koruyarak giderme sanatıdır siyaset. Siyaset itikadi bir mesele değildir. Eğer siyaseti itikadi bir mesele yaparsan senin siyasetinden olan mümin olur senin siyasetinden olmayan kafir olur. Bu ülkede siyaseti imanın parçası yapanlar uzun süre kendinden olmayanlara patates dininden dediler. İşte bu ehli sünnet görüşü değildir. Maturidi görüşü hiç değildir İmamı Azam görüşü hiç değildir. Nedir bu Eşari görüşü mü? O da değildir çünkü bütün eşari ulemaya göre siyaset iman konusu değildir. Fahreddini Raziye göre de değildir. Gazaliye göre de değildir. Celaleddin ed devaniye göre de değildir, Seyyidi Şerif el Cürcaniye göre de değildir de değildir. Peki kime göre böyle işte bu selefi zümreye göre böyle bu selefiliğin bir geleneksel şekli var bir modern şekli var. Modern şekli siyaseti iman yapmış. Şimdi bakın Türk devlet geleneğinde Maturidi’de o topraklarda yaşadığı için bir imamın yani bir yöneticinin olmasını vacip görmüş. Çünkü yönetici olmazsa sistem olmazsa toplum kaosa girer değil mi? Onun için Maturidi diyor ki , hani sufiler diyorlar ya bir insan şeyhini tanımazsa cahiliye ölümüyle ölür. Maturidi şöyle diyor, eğer bir insan yöneticisini tanımazsa cahiliye ölümüyle ölür. Yani yönetim çok önemlidir devlet çok önemlidir. Şahsi olarak değil bu bir milletin egemenliğini temsil eder. Yani bir milletin egemenliğini tanımak önemlidir. Anladık değil mi burada bir incelik var. Devam ediyor diyor ki, dinin korunması ahkamın uygulanması yani hukukun uygulanması, ihtilafların çözümü, zekatın toplanması, ganimetlerin taksimi diplomatik münasebetlerin gerçekleşmesi dış saldırılara karşı toplumu önlemek benzeri işlerin yapılması ancak bir yöneticinin varlığı ile mümkündür. Onun için bir yönetici olmalıdır fakat bu yönetici adil olmalıdır. Devam ediyor bir yönetici zulüm ederse bak şimdi amel imandan cüz değildi bir insan büyük günah işlerse dinden çıkmaz Maturidiye göre İmamı Azama göre böyle fakat bir yönetici zulüm etse o çevresindeki avanesi zulüm etse insanda kalkıp dese ki bu adildir kardeşim bunlar doğru iş yapıyor derse dinden çıkar. Tekrar söylüyorum Maturidi der ki, mesela bir insan hırsızlık yaptı bu nedir günahdır değil mi ya da zina etti günahdır ama bu insan yine mümindir. Günah işlemiştir ama mümindir ama bir yönetici zulüm ederse çevresi zulüm ederse birileride kalkar derse ki ya bunlar iyi yapıyorlar derse o insan dinden çıkar. Çünkü neden zulümü reddeden bütün ayetleri reddetmiş olur. Bu söylediğim çok önemli bunu unutmayalım. Türk töresinde şu vardır. Devlet gider töre kalır. Başka birşey söylemeye ne gerek var. Ben hiçbir şey söylemesem bunu söylesem hoca birşey söylemedi diyemezsiniz. Bizim ta Bilge Kağan’dan devlet gider töre kalır. Biz zannederiz ki herşeyin merkezinde devlet vardır. Hayır, töre vardır. Töre ne demektir hukuk demektir. Biz devleti de feda ederiz ama hukuku feda etmeyiz. Biraz daha devam edelim. Nesefi bütün bunları sıralar maturidinin görüşünü aynıyla tesbit ve teyit eder. Mesela yöneticilik yapacak kişinin vasıflarını sayarken Maturidi fikirleri çok orjinal biri, çok önemli görüşleri var ama neticede klasik bir dönemde yaşıyor. Yönetici kim olmalıdır nasıl kişi olmalıdır derken vasıflarını sayarken hür, akıl baliğ, erkek, müslüman, adil, helal ve haramı bilen, idareci, harp sanatına vakıf, mazlumu zalimden kurtaran ve cezaları uygulayabilen biri 9 MATURİDİ YESEVİ OTAĞI İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği olmalıdır. Hepsine tamam orada sadece idareciyi sadece erkek olarak diyor o da o dönemde kadınlarda idareci olmaz diye bir hadis var o hadisi şerifde çok tartışılmış, eleştirilmiştir uydurma bir hadisdir. Kadından da idareci olur bal gibi olur. Devam edelim çok enteresan bir noktaya geliyoruz. Bugün Türk milletinin değerlerine diline, tarihine, kültürüne atıf yaptım mı hemen diyorlar ki ırkçı böyle bir konu var. Fazla girmeyeceğim bir geçiş yapacağım mecbur bu konuya girmem gerekiyor. Şimdi ırkçılık nedir? Irkçılık : Bir insanın kendi kavmine ve aşiretine kendi milletine zulüm üzere yardım etmesidir. Bir insanın kendi milletine zulüm ederek yardım etmesidir. Mesela, bütün millet sınava giriyor ortak anlaşılmış hukuk devletinde sorular hiç kimseye verilmez herkes eşit düzeyde sınava girer. Eğer siz bu soruları çalıyor birilerine veriyorsanız. İşte siz ırkçısınız. Veya bir milletin malını siyasi iktidarın gücünü kullanarak başkalarına ihale ediyor veriyorsanız en büyük ırkçı sizsiniz. Irkçılık bu hiç kimse konuyu saptırmasın. Belirli bir politik durumun çekirdeğine gönderme yapan adamda ırkçı sayılır ama Türk milliyetçiliği böyle bir ırkçılığı reddeder. Çünkü Türk milliyetçiliği kültürel milliyetçiliktir Türk milletinin hukuki sosyolojik durumunu, değerlerini, tarihi tasavvurunu esas alır. Bunu neden anlatıyorum şöyle ki Hz. Ebu Bekir halife seçilirken bir hadis okunuyor.”İmamlar Kureyşdendir.” Hem İmamı Azam hem imam Maturidi bu hadisi nakleder. Ebul Muin en-Nesefi bu iki imamın hadisi naklettiğini söyler. Peki imamlar kureyşdendir. Kureyş kim bir kabile peki peygamberimiz böyle dediyse bunların anlayışına göre peygamberimiz ırkçılık yapmış olur. Öyle değil mi yanlış mı düşünüyorum. Peki peygamberimiz ırkçılık mı yaptı yoksa şunu mu demek istedi. Bu yönetim dediğimiz şey egemenliğe dayalıdır. Değişik kabile ve kavim var ama bu kabileler içinde en güçlü kureyş olduğundan dolayı peygamberimizden sonra ancak kureyş bütün kabileleri bünyesinde toplar, idareyi sürdürür demektir. Yani toplumsal olguyu dikkate almaktır. Onun için Maturidi ve İmamı Azam diyor ki, siyaset toplumsal olguyu dikkate almaktır. Türk milleti tarih boyunca çağ açmış değişik yapıları bünyesinde taşımış devletine ve egemenliği altına almış dolayısıyla bunu yürütmüş bir millettir. Bu gün Türk milleti söz sahibi diye galib diye bundan rahatsız olanların derdi İslam değildir. Altını çiziyorum üstü kapalı söylüyorum ama bakın dikkat edin bir şey söylüyorum. İşte niye Türk milleti diye bir kavim olsun diğer kavimlerle eşit olsun diyenler var ya hukuk adına bunları söylüyorlar ya ne ilmi olarak böyle birşey mevcuttur ne egemenliğin mantığında vardır ne İslamda vardır. Bunu söyleyenlerin derdi İslam değildir böyle söyleyenlerin derdi Türk milletine düşmanlıktır. Bunu anlamamız lazım. Bir başka husus “ onlarla emir(yönetim) konusunda konusunda istişare et.” Ayet var ya da başka bir ayet “ onların aralarındaki işleri şura iledir.” Şimdi aklın değer koyma yeteneğini ortaya çıkarmak için bir sistem bir medeniyet geliştirmenin temelinde aklın olması gerektiği için İmamı Azam ve Maturidi vurguladığı için mesela başka tefsirlerde bulmak imkansız diyor ki, bir araya gelip tartışmak açık nass’lar üzerine olmaz yani dinin açık ifadeleri üzerine olmaz örneğin Allah buyurmuş ki size saldıranlara karşı savaşın buyurmuş bu ayetin nuzül sebebi ise uhut savaşı öncesi birebir savaş mı yapalım yoksa medinenin etrafına hendek mi kazalım diye bir tartışmanın sonunda bu ayet nazil olmuştur. Şimdi Maturidi diyor ki buradaki şuradan kasıt bir araya gelip tartışmaktan kasıt manaya delaleti açık olan nassı tartışmak değil di ayetleri tartışmak değil di peki neyi tartıştı bu savaşı nasıl yapacağız, nerede yapacağız, hangi araçlarla yapacağız ve bu savaşlar için nasıl kararlar alacağız. Bunun tartışması idi dolayısıyla bu tartışma siyasi bir tartışmadır dini bir tartışma değildir. Yani orada ayet tartışılmıyor, peygamber tartışılmıyor, nasslar tartışılmıyor. Bir savaş var dolayısıyla bu savaşın nasıl hangi araçlarla yapılacağı tartışılıyor. Peki ne demek istiyor öyleyse insanların bir araya gelerek akıllarıyla meclislerde karar verdiği şeyler aldıkları kararlar meşrudur, hukukidir bunlara uyulması gerekir. Peki bu selefiler ne diyor eğer bir araya gelir de İslamın dışında akıl yoluyla karar alırsa bu küfürdür diyorlar. Değil mi öyle demiyorlar mı yoksa ben mi bilmiyorum. Maturidi ne diyor insanlar bir araya gelir akıllarıyla bir meseleyi tartışırlar hukuk oluştururlar bunlar İslamidir bunlara uymak gerekir. O halde biz bu gün Türk milletinin önemli bir tecrübesi olan Türkiye Cumhuriyeti devletini küfürle itham eden hatta birisi şöyle diyor şahsiyeti parçalanmış bir beden yani cinselliği parçalanmış bir beden Türkiye Cumhuriyeti için bunu diyor. Türkiye Cumhuriyeti ne oğlandır ne kızdır demeye getiriyor. Bu çok ağır bir cümle şimdi bunlar böyle diyor tabi bunların kimlikleri ile ilgili problemleri var 10 MATURİDİ YESEVİ OTAĞI İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği fakat Muhammed İkbal’de şöyle diyor. Muhammed ikbal diyor ki modern zamanlarda dogmatik uykusundan uyanıp yeni değerler keşfeden yeni düşünceler ortaya koyan tek millet Türk milletidir. Türk milleti daha yeni yeni değerler ortaya koyacak belkide İslam dünyasına örnek bir model geliştirecektir. Ben bu görüşe birşey daha ekliyorum inşaallah bu Ebu Hanife-Maturidi-Yesevi geleneği üzerinde Türk milletine mensup olmaktan utanmayan onur duyan vicdanı hür, fikri hür, aklı hür insanlar umarım ki bunu gerçekleştirecektir. Bir hususa daha değineceğim. Bizim Türkiye Cumhuriyeti geleneğini bu kadar töhmet altına alanlar için ilmi ve felsefi manada birşey söyleyeyim Türkiye Cumhuriyetine geçişte yine Maturidi ve İmamı Azam’ın diyanet ve siyaset kavramları esas alınarak Ziya Gökalp’in çözümlemesiyle İslam mecmuasında yazmış olduğu makaleler var Maturidi’nin diyanet ve siyaset ayrımını esas alır dolayısıyla modern bir toplum oluşturmanın zeminini oluşturur. Maturidinin sözlerini aktarıyorum diyanet yetkisi peygamberlerin siyaset yetkisi ise yöneticilerin elindedir. İmamet meselesinin dini bir yönü bulunmaktadır ama onu tanımlayan unsur dindir. Fakat bu görevi üstlenen yöneticinin herkes tarafından saygın ve emaneti koruması gerekir. Bu yönetici toplumun işlerini çözebilecek ehliyete sahip olması lazım Maturidi’nin uzunca yapmış olduğu bu tahlilde a-siyasetin toplumsal boyutunu dolayısıyla değişken olduğunu b-devlet başkanlığının, siyasetin Allah tarafından verilen bir görev olmadığını yani beşeri bir görev olduğunu csiyasetin temel amacının milletin emanetini koruma yeteneğine ve gücüne sahip olan insanda olması gerektiğinin altını çizer. Milletin emanetini korumayan adam o milletin yöneticisi olamaz. Ankara’da bulunduğum dönemlerde sık sık televizyon programlarına giderdim. Biri soruyor Atatürk şöyle içiyor böyle içiyor bunlar haramdır ne dersiniz. Dedim ki Atatürk içiyor du doğru günah hesabını Allaha verecek ben onun hakimi değilim savunucusu değilim avukatı değilim. Ama Atatürk içiyordu Türk milletinin bağımsızlığından yanaydı bazıları var ki içmiyor bunlar mandacılardan yana bana sorarsan hangisi kurana uygundur birincisi kurana uygundur. Milletin vatanını ve milletini korumaktan acziyet gösteren insanlar İslamdan bahsedemezler bununda altını özellikler çiziyorum. Şimdi son olarak şunu söylemem lazım değerli dostlar peki bu nasıl olacak bunu nasıl yapacağız. Yine imamı azam ve maturididen hareket ederek şunu ifade edeyim Hayata müdahale etmenin yolu insanın bedenini, kimliğini aşan yani nefsinin dışında değişime sebep olan eylemle mümkündür. Bunun adı da Kuran diliyle salih amel’dir. Salih amel Maturidi’ye göre anlamlı ve amaçlı eylemdir. Eğer biz anlamlı ve amaçlı eylem yaparsak ne demek anlamlı amaçlı eylem benim nefsimi aşacak dış dünyadada güzel bir değişime sebep olacak eylem yaptığımızda biz hayata müdahale ediyoruz demektir. Evet bugünden itibaren hayata müdahale etmek için hep birlikte buyuralım. 11