İLK ÇAĞ’DAN ORTA ÇAĞ’A TIP TARİHİ’NE GENEL BAKIŞ Prof. Dr. Arın Namal Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı “Eğer hekimlik basit bir sanat derecesine düşmek istemiyorsa, kendi tarihi ile ilgilenmelidir.” E. Littré PREHİSTORYA NEDEN TIP TARİHİ? • Tarih, toplumların yaşamını, kültürünü, zaman ve yer göstererek inceleyen bir bilimdir. • Doğrudan gözlem ve deney yapma olanağının bulunmaması, tarihin bilim olma özelliğine gölge düşürmez. • Tarihçi, retrospektif (geriye dönük) bakış açısına, bir tür a posteriori (sonradan) gözlem olanağına sahiptir. Tarihsel bilgiyi toplayıp, ayıklayıp, düzenleyerek, geçmişe olabildiğince yakın bir model oluşturmaya çalıştığı bu etkinliğinde objektif olma, neden-sonuç ilişkisini açıklamaya çalışma sorumluluğu taşır. Özetle, -Tarih bilgisi, bizlere retrospektif bakış açısı kazandırır. -Tek tek bir dizi olayın içinde sonucu belirleyenleri ayırdedebilmenin önemini kavratır. -Sentez yeteneğini geliştirir. -Tıbbın sosyal boyutu hakkında doğru bir fikir edinebilmemizi sağlar. İlerlemelerin, toplumsal koşullara bağlılığını gösterir. -Tıp tarihine eğilen hekim, mesleğinin binlerce yıllık geleneğini, bu gelenek üzerinde şekillenen toplumun beklentilerini daha iyi kavrar. Gelişme süreklidir... Yarın, bugün kesinkes doğru bulduklarımızın yanlışlığı ortaya konabilir!.. Biliriz ki dünyada keşifler ve teoriler birbirini izlemiştir. Her yeni teori, bir öncekinin yerine geçme ve onu geliştirme amacı güder. Tarih boyunca bir çok tıbbi ekoller, sistemler ortaya atılmış, bir devrin tıbbi anlayışı, ileriki yüzyıllarda gülünç bulunmuş, ya da saçmalık olarak nitelenen bir düşünce sonraları gerçek kabul edilebilmiştir. 20 yıl önce yapılan bir araştırmada, literatürde mide ülseri ile ilgili, tümü kabul görmüş ve uygulamaya konulmuş 93 teori bulunduğu, 143 tedavi yöntemi denendiği, 287 çeşit ilaç kullanıldığı saptanmıştı. Başka bir çok hastalık için de durum farklı değildir. Tıp tarihi bize, bazı mesnetsiz teorilerin, moda olabildiklerini de gösterir. Örneğin Sir Thomas Spencer Wells (1818-1897) kadınlarda overleri bütün hastalıkların sorumlusu ilan etmiş, bu iddianın kabul görüşü üzerine bini aşkın kadın sırf profilaktik amaçla ovariotomi operasyonuna tabi tutulmuştu. Öyle ki, kendisini “ovariotomist” olarak niteleyen cerrahlar türemişti. Rosenow’un, granülomlu dişlerin fokal infeksiyon kaynağı olduğu görüşünün etkisiyle insanların seri diş çekimlerine yönlendirilmeleri, aynı anlayışın akıldan çıkmayacak örneklerindendir. Hekim, tedavi alanında yaygın görüşün sıradan bir uygulayıcısı olmakla yetinmemeli, uygulamaları eleştirel gözle değerlendirebilmelidir. Tıp tarihi ile ilgilenmek, genç hekime bugün geçerli bilginin mutlak gerçek olmadığı, bugün geçerli olanın, yarın aşılacağı, dolayısıyla tarih olacağı konusunda bilinç aşılar. Bu bilinç, araştırmacılık ruhunu ateşler. Kom Ombo Tapınağı: cerrahi aletleri gösteren röly, sağda kullanımları ile ilgili açıklamalaref Poliomyelit sekeli, tipik deforme felçli bacak YUNAN YERYÜZÜNDE YAŞAM VAROLALI BERİ, HASTALIKLAR DAİMA YAŞAMIN YOLDAŞI OLDU İnsanın 3 milyon yıl önce hayvandan insana geçiş evresini tamamladığı, büyüyen beyni ile insana özgü zekasını geliştirme sürecine girdiği düşünülmektedir. Yazılı tarih, insanlığın son beş bin yılından izler taşımaktadır. Günümüzden yaklaşık 1.000.000 yıl öncesine dayanan zaman kesintinin en uzağına ait bilgiler antropolojik, paleopatolojik ve arkeolojik araştırmalarla, son 6-7 bin senelik kısmı da yazılı belgelere dayalı olarak açıklanmaya çalışılmaktadır. Paleopatoloji, kurucusu Sir Marc Armand Ruffer (1859-1917)’a göre, “eski zamanlara ait canlı kalıntıları üzerinde tespit edilebilen hastalıkların bilimidir.” Paleodemografi, eski çağlarda yaşı belirlemeye, göçler, nüfus yapısını açıklamaya yönelik araştırmalar yürütür. Pott hastalığı. Karakteristik patoloji, homojen bir blok hale gelişle iyileşme Omurgada hastalıklı değişim. Kifotik anomali ve birçok dejeneratif değişiklik Aynı olgunun rontgen resmi Femurda hacimli Exostose Şili’de mumyalar. İçme suyunda Arsen oranı yüksek olduğu için, çocuk ölümlerine sık rastlandığı düşünülmektedir. Amasya Müzesi’nde İlhanlı Dönemi’ne ait mumyalar Manchester Üniversitesi’nden Dr. Rosalie David 3000 yaşında yüzlerce mumya ve fosil kalıntısı inceledi: “Antik Çağ’da kanser nadirdi. Çünkü çevrede kanserojen etki yapacak bir şey yoktu. Kanseri, çevre kirliliği, kötü beslenme ve yaşama biçimimizin değişmesi ile bir modern çağ hastalığı olarak onu biz bu boyuta taşıdık.” TIP TARİHİ ARAŞTIRMALARI’NIN Arterioskleroz etyolojisine katkısı Arterioskleroz, Arterlerin kireçlenmesinin iskemi, tromboz, Angina pectoris, kalp krizi ve inmelerin nedeni olduğu ve endüstri toplumlarında en önemli ölüm nedenlerinden biri olduğu bilinir. Hastalık, zamanın olumsuzlukları olan hareket yetersizliğine ve kötü beslenmeye dayandırılır. Tıp Tarihi laboratuar araştırmaları, bu şikayetin yeni olmadığını, Eski Mısır’da yaygın olduğunu ortaya koydu. Bu bilgi üzerine Arteriosklerozun nedeni ve korunma tedbirleri hakkında, bugüne kadarki kabul dışında bir bakışla araştırma yapma gerekliliği doğmuştur. YAZILI OLMAYAN TARİH HAKKINDA BİLGİ KAYNAKLARIMIZ NELER? Paleopatoloji, kurucusu Sir Marc Armand Ruffer (1859-1917)’a göre, “eski zamanlara ait canlı kalıntıları üzerinde tespit edilebilen hastalıkların bilimi’ dir. Paleodemografi, eski çağlarda yaşı belirlemeye, göçler, nüfus yapısını açıklamaya yönelik araştırmalar yürütür. Günümüz ilkelleri üzerindeki gözlemler En eski cerrahi uygulamalar: TREPENASYON: Paleopatolojinin ilgi alanına giren çağlarda uygulanan trepenasyon, kafatasında yapay olarak delik açılması işlemi olup, dünyanın çeşitli yerlerinde (Rusya, Avrupa, Peru, ülkemizde Van Dilkaya Höyüğü’nde M.Ö. 3000’lere ait vb.) karşımıza çıkmaktadır. 19. yy.’da Fransız nörolog Paul Broca (1824-1880), bir çakmak taşı ile fazla güçlük çekmeden kafatasının açılabileceğini kanıtlamıştır. Trepenasyonlu kafataslarında, kafatasında çakmaktaşı, hayvan kemikleri aracılığıyla açılmış delik kenarında kemik oluşumu izleri, canlının bu işlem ardından yaşadığını göstermektedir. Bazı kafataslarında,aynı kafatasının farklı zamanlarda trepenasyon uygulandığı görülmektedir. Paleopatolojik araştırmalar, bu uygulamanın gerçek nedenini açıklayamamıştır. Günümüz ilkellerinde de karşımıza çıkan bu uygulamada, canlı ya da ölülerin kafataslarından çıkarılan bu kemik halkaların (rondela), muska olarak kullanıldığı, kafa içinden kötü ruhların çıkması için uygulanmış olabileceği gibi yorumlar yapılmıştır. Modern bakış açısına dayalı yorumlarda trepanasyonların pratik-terapötik amaçlar taşıdığı, örneğin artan kafa içi basıncını ortadan kaldırmaya çözüm olarak düşünüldüğü zannedilmektedir. Geç neoltik döneme ait trepenasyon Kafatası trepenasyonunda iyileşmiş delik Bilinen en eski örneklerden Günümüz ilkellerinde halen uygulanan trepanasyona örnek. Kafatası trepenasyonunda iyileşmiş delik. Bilinen en eski örneklerden Günümüz ilkellerinde halen uygulanan trepanasyona örnek. 54 yaşında Doğu Afrikalı erkek En eski cerrahi uygulamalar: SÜNNET: Günümüzde Müslüman ve yahudilerce (doğumu takiben 8. günde) yaşatılan, Afrika, Avusturalya, Okyanus adaları yerlileri arasında da uygulanan penis ucundaki derinin, kızlarda ise klitoris ya da labia minordan bir parçanın kesilmesi şeklinde uygulanan bu basit cerrahi operasyonun geçmişinin 15 bin yıl öncesine dayandığı düşünülmektedir. Hijyen ya da sosyal prestij kazanma, cinsel hayata hazırlanma, acıya dayanma, üreme ve bereket tanrılarına adak gibi nedenler yapılmaya başlandığı düşünülen sünnetin müslümanlıkta Hz. İbrahim ile başladığı, temizlik amacı güden bir gelenek olduğu sanılmaktadır. Mısır Sakkara'da vezir Anch-ma-Hor'un mezarında sünnet tasviri (MÖ 3000 civarı) En eski cerrahi uygulamalar: DOĞUMA YARDIM: Doğuma yardım, güç doğumlara bazı müdahaleler, ölen annenin bebeğini karnından çıkarabilmek için uygulanan sezaryen de en eski cerrahi uygulamalar arasında yer alır. Roma döneminde doğuma ait rölyef (İtalya, Ostia Arkeoloji Müzesi) Düşünce yapıları geliştikçe hastalıkları açıklamaya çalışan insanlar, açıklayamadıklarını hava değişmelerine, ay ve güneş tutulmalarına, gökgürültüsü, yıldız kayması gibi doğa olaylarına bağlamaya çalışmışlardı. Kendilerini koruyabilmek için, bazı nesneleri dokunulmaz kabul etmiş (tabu), bazı hayvan ve bitkilere atfettikleri önem ile ‘totem’ler yaratmışlardır. Hastalıkların farkedilmesi, hastalıklardan korunma ve tedavi için seremoniler geliştirilmesine neden olmuştur. Bu seremonilere günümüz Hintli, Afrikalıları içerisinde halk tababeti uygulayanlarda, Sibiryalı şamanlarda rastlanabilmektedir. Bu seremonilerde tedavi yeminler, kurban, muska, başka semboller ya da fetişlerle büyüyü bozma gibi ritüellerle hastalık yapıcı kötü ruhlar, vücuttan uzak tutulmaya çalışılırdı. Bu ritüelleri yöneten kişiler bitkilerden, diyete dayalı ya da fiziksel bazı tedavilerden iyi anlarlar, dans, meditasyon, uyuşturucu maddeler aracılığıyla bilinç üzerinde etkili uygulamalarda bulunabilirlerdi. Sibiryada Şaman YAZILI TARİH BAŞLIYOR… M.Ö. 3 200… SÜMERLER’DE İL TABLETLER ÜZERİNE YAZI Kille oluşturulmuş kalıplar üzerine yıldız tırnavidayı andıran bir uçla yazı yazılır, bu kalıp çömlekçiye verilip pişirtilirdi. Böylece taş gibi dayanıklı kitaplar oluşurdu. Asurlular balçık üzerine yalnız yazı yazmazlar, basma da yaparlardı. Bunun için kabartma resimlerle süslü merdane biçiminde mühürler kullanırlardı. Papier (Almanca ve Fransızca), paper (İngilizce) PAPİRÜS PERGAMON….PARŞÖMEN Mısır’ın İskenderiye Kütüphanesi’nde sayısız PAPİRÜS tomarı vardı. Bergama Kütüphanesi’nin şöhretine kızan Firavun, oraya papirüs gönderilmesini yasakladı. Bergama Hükümdarı yurdunun en usta adamlarını yanına çağırıp Koyun yada keçi derisinden papirüs yerini tutacak ve yazı yazmaya yarayacak bir madde hazırlamalarını buyurdu. PARŞOMEN, doğduğu kentin (Pergamon) adını almıştı. Kısa bir süre sonra Parşomenin katlanabileceği ve defter haline getirilebileceği anlaşıldı. Böylece ayrı ayrı yapraklardan dikilmiş kitap ortaya çıktı. Parşomen üzerine yazmak için deriye iyice sinen ve silinmesi kolay olmayan, özel dayanıklı bir mürekkep icat olunmuştu. BALMUMU ÜZERİNE YAZI Romalıların icadı balmumu kitaplar, 17. yy.’a kadar yaşadı. Bu levhaların üzerine yazmak için ucu sivriltilmiş, öteki ucu yuvarlaklaştırılmış çelik kalemler kullanılıyordu. Kurşun kalemin ve ucuz kağıdın ortaya çıkışından daha sonra balmumu levhalardan vazgeçilebildi… Kağıdı bulanlar, Çinlilerdir… ~M.Ö. 2. yy. Avrupa'da Yunanlılar ve Romalılar ünlü Mısır papirüsleri üzerine yazı yazarken, Çinliler kağıt yapmayı çoktan biliyorlardı. Kağıt yapmak için bambu lifleri, bazı otlar ve eski paçavralar kullanılıyordu. Bunları, bir dibek içinde suyla karıştırıp hamur haline getiriyorlar, bu hamurdan da kağıt yapılıyordu. KAĞIT ASYA'DAN AVRUPA'YA GELİNCEYE KADAR UZUN ZAMAN GEÇTİ ~ 1000 yıl 704 yılında Araplar, Orta Asya'da Semerkant kentini aldılar. Orada ellerine geçen kazanımlar arasında kağıt yapmanın sırrını da vardı. Arap tacirleri karanfil, biber ve güzel kokular gibi doğu mallarıyla birlikte Avrupa'ya kağıt da götürdüler. Kağıtların en iyisi bütün tabakalar halinde satılan Bağdat Kağıdı sayılıyordu. Mısır'da çeşitli kağıt türleri yapılmaktaydı. Bunların arasında çok büyük tabakalar halinde yapılan "İskenderiye Kağıdı"ndan tutun da, güvercin postalarında kullanılan küçücük tabakalara kadar her türlü kağıt vardı… Johannes Gutenberg 1450… Bütün bu araştırmalar, insanın yeryüzünde varoluşundan itibaren hastalıkların da onun yazgısında yer aldığını ortaya koymaktadır. Çok eski zamanlara ait kemiklerde osteomyelit, kırıklar, artrit, kalça çıkığı, sinüzit, tüberküloz, spina bifida, infeksiyöz ve paraziter hastalıkların izleri ve çeşitli türlerde tömörlere rastlanabilmektedir. Yine kemiklerdeki ve dişlerdeki izlerinden, anemi, avitaminoz gibi çeşili kan ve metabolizma hastalıklarının varlığı belirlenebilmektedir. Bataklıklarda mumyalaşmış ölüler, daha sonra Mısır’da mumyalanmış cesetler üzerinde elektronmikroskobu ile, serolojik ya da gen teknolojisi kullanılarak araştırmalar yürütülebilmektedir. Hayvanların içgüdüleri ile kendilerini iyileştirmeye çalıştıkları bilinir : (Hayvan organizması hastalıklı hali aşmak için, o an en gereken şey neyse ona yönelmektedir.) -Hayvanlar yaralarını yalayarak temizlerler. -Su aygırı, tansiyonu çıktığı zaman sırtını kayalara sürterek düşürmeye çalışır. -Gözlerinde katarakt meydana gelen keçiler, hasta gözlerini çalılara takarak, kendine katarakt ameliyatı yapmaya çalışır. -Leylekler fazla yemek yediklerinde karınlarında şişkinlik hissederlerse, gagaları ile kendilerine lavman yaparak rahatlamaya çalışırlar. -Hazımsızlık çeken köpek, bahçedeki otlar içerisinde ayrık otu (chiedent), kabızlık çeken keçi beyaz çöpleme (ellébore blanc) aramaya çalışır. -Kurt ve çoban köpekleri kusmak istedikleri zaman, kenarları tüylü bitkiler ararlar... Hayvanların sosyal davranışları da ilginçtir. Hasta hayvan bir köşeye çekilir ve sakin davranır, özellikle memeliler grubunda türdeşlerinden destek bekler. Sancılı yerlerine güneşte ısıtılmış taşlar koydular, Yaralarına ağaç yaprakları, bitki lifleri sardılar, Kırıklarına ağaç dalları ve çamurdan faydalanarak alçı ve atel yaptılar. Kuşkusuz en çok kaza, yaralanma ve doğum ile başetmeye çalışıyorlardı. Zamanla bu tedavi yöntemleri, eli bu işlere daha yatkın insanların eline geçecekti. ERKEN YÜKSEK KÜLTÜRLER Yaşamsal zorluklarla birarada başedebilme arayışı ile ayrı topluluklar oluşmasıyla ortaya çıkan eski yüksek kültürlerin, nehir boylarında (Mezopotamya’da Fırat (Euphrat) ve Dicle (Tigris), Mısır’da Nil, Hindistan’a İndus ve Çin’de Huangho) geliştikleri görülür. Yunanistan yarımadasındaki Miken Uygarlığı, Orta Amerika’daki uygarlıklar, And dağlarındaki Peru yüksek medeniyeti de, bu döneme ait tabloda göze çarpar. Köy, şehir, devlet yapılanmasının oluştuğu bir süreç yaşanmıştır. MEZOPOTAMYA Yunanca bir isim olan Mezopotamya, “iki nehir arasındaki ülke” (doğuda Fırat, batıda Dicle) anlamına gelmektedir. Mezopotamya kültürü, tüm Akdeniz kültürünü, bunun içerisinde Yunan kültürünü de etkilemiştir. Mezopotamya kültürü tarihi, 19. yy.’dan itibaren Ön Asya’ya odaklanmış arkeolojik araştırmalarla gün ışığına çıkarılmıştır. Arkeolojik buluntular içerisinde yer alan binlerce kilden yapılmış çivi yazılı tablet, dönem Mezopotamya’nın SÜMER’ler tıbbına güneyinde da M.Ö. ışık 3 tutmaktadır. 000 yıllarında bulunuyordu. Sümerler daha sonra AKAD istilasına uğradılar. Mezopotamya uygarlığı, merkezi yönetim ile karakterizeydi. Merkezi yönetim, yazışma gereksinimi doğuruyordu. Sümerler önce Mısırlılar ve Çinliler gibi, Fırat ve Dicle arasındaki verimli topraklar resimlerden oluşan bir yazı kullanmışlar, bu yazı giderek işaretlere dönüşerek sadeleşmişti. Sümerler ve Akadların kulladığı bu yazı M.Ö. 2000’lerde onları izleyen BABİL ve ASUR’lulara devroldu. Sayısız çivi yazılı tablet ve taş sütunlar, ancak 19. yy.’ın ikinci yarısında deşifre edilebildi. Bilinen en eski yazılı kanunda hekim sorumluluğu Babil Kralı Hammurabi (M.Ö.1792-1750) zamanında Mezopotamya Hukuku bir kodekste toplanmış ve Hammurabi Kanunları adını almıştı. 1902 yılında Fransızların Sus şehrinde yürüttüğü bir kazıda bulunan bu sütun (2,25.X 1,65 m.), günümüzde Louvre Müzesi’nde sergilenmektedir. Bu kanunların 205-223. maddeleri, ameliyatlardan, kemik kırıklarının iyileştirilmesinden hekimin alacağı ücreti belirleyip, ameliyat esnasında hasta ölürse hekime verilecek cezayı da açıklıyordu. Hammurabi Kanunlarının yazılı olduğu sütundan kesit Codex Hammurabi (Louvre, Paris) MEZOPOTAMYA Hammurabi Kanunları’ndan... -Bir kimse tunç bıçağı ile ağır bir yara açar ve bu kimseyi yaşatırsa, ya da göz perdesini tunç bıçağı ile açarak gözünü kurtarırsa 10 şekel almalı, -Bu kimse bir maşenkak (köleden yukarı fakat özgür kimseden aşağı) ise o tabibe 5 şekel verilir. -Bir kimsenin ölümüne neden olursa veya göz perdesini açayım derken gözü yok ederse, o tabibin elleri kesilmeli... Codex Hammurabi. Güneş ve Adalet Tanrısı Şamaş krala kanunları dikte ettiriyor. MEZOPOTAMYA Babil-Asur tıbbında Tanrı’nın cezası olarak cinlerin hastalık yaptığına, bazı doğal nedenlerin de hastalık yapabildiğine inanılıyordu. Asu bitkileri tanıyor, tecrübeye dayalı olarak Kil tablette Sümerce tedavi etmeye çalışıyordu. Asipu bu dertler ile ilgili medyumluk yapar, bazı işaretlerden hastalığın gidişini anlamaya çalışırdı. İnsanlarda ya da hayvanlarda görülen anormal durumlar dikkat çeker ve manalandırılırdı: Hastanın evine giderken ya da hastanın evinde yaptığı gözlemlerden, su yüzüne dökülen yağın aldığı şekilden (su falı günümüz Anadolusunda yaşamaktadır) , kurban edilen koyunun karaciğerinin şeklindeki değişikliklere bakarak (karaciğer falı- hepatoskopi)... Hepatoskopi: Hastanın akibetini anlamak için kurban edilen koyunun karaciğeri çıkarılarak incelenirdi: Karaciğerde sistik kanal yassılaşmışsa hastanın öleceği, lenfatik kanal yassılaşmışsa yaşayacağı düşünülürdü. önemsenmesinin Günümüz izleri Anadolusunda Karaciğerin hala kültürlerde “ciğeri beş bu denli yaşamaktadır. para etmez!”, “ciğerparem”, “ciğer köşem” gibi deyimlerin kökeninde bu eski kültürlerdeki inanışların yattığı kuşku götürmemektedir. MEZOPOTAMYA İlaçların alımı, “günde 2 ya da 3 kez” gibi düzene bağlanmıştı. Semptomların gözlemlenmesi, basit muayenelerden elde edilen bulgular ve dışkı-idrar muayenesi, Babillilerin tanı kataloglarında aşağıda vurgulanan yöntemle sistemleştirilmişti. a capite ad calcem- baştan ayağa... Hastalıkları sınıflandırıp tedavilerini açıklamada bu sistem, tüm Antik çağda, hatta ilerisinde, geçerliliğini korudu! Mezopotamya tıbbı, büyü (yeminler, muskalar) ile rasyonel-ampirik yöntemlerin (bitkisel, hayvani, madeni droglar) yanyana bulunuşu ile karakterizeydi. Bazı hastalıklar organik değişikliklerle ilişkilendiriliyorsa da, Mezopotamya tıbbında geçerli olmuş bir hastalık teorisi yoktu. Tedavi yöntemleri, hem büyü formüllerini, hem de farmasötik reçeteleri içeriyordu. Çok sayıda bitkisel ve hayvani kökenli drog ve onların kesin tarif edilen uygulamaları bulunuyordu. MEZOPOTAMYA ERKEN YÜKSEK KÜLTÜRLER HİTİTLER Anadolu’da yaşamış ilk yüksek kültürlü halk Hatti’lerdi. M.Ö. 2000’lerde Kafkasya üzerinden Anadolu’ya geldikleri bilinmektedir. M.Ö. 1650 ile 1200 seneleri arasında büyük bir imparatorluk kuran Hititler, Mısır ve Mezopotamya tıbbının etkisindeydiler. Boğazköy kazıları, bu uygarlığa ait 30 000’in üzerinde çivi yazılı tabletin gün ışığına çıkarılmasını sağlamıştır. Bu tabletlerde 40 civarında hastalığın tarif edildiği, karaciğer falının aynı önemi Boğazköy taşıdığı görülmektedir. Büyüye dayalı tıp ile deneyime dayalı ilaçların kullanımının burada da yanyana var olduğu saptanmıştır. Sarayı ilgilendiren önemli hastalıklarda Mısır ve Babil’den yardım istenmiştir (ilk konsültasyon örneklerinden). İkiz doğumların uğursuzluk getireceğine inanılmıştır. İvriz ESKİ MISIR Mezopotamya’da ırmak kültürlerinin oluştuğu devre ile aynı süreçte yaklaşık 1 000 km. uzunluğunda ve birkaç kilometre enindeki Nilvadisinde M.Ö. 3 000'lerde Mısır yüksek medeniyeti doğdu ve yaklaşık 3 000 yıl kendine özgülüğünü korudu. ERKEN YÜKSEK KÜLTÜRLER MISIR Mezopotamya’da ırmak kültürlerinin oluştuğu devre ile aynı süreçte yaklaşık 1 000 km. uzunluğunda ve birkaç kilometre enindeki Nil-vadisinde M.Ö. 3 000'lerde Mısır yüksek medeniyeti doğdu ve yaklaşık 3 000 yıl kendine özgülüğünü korudu. Bu kültürde cenazelere uygulanan mumyalama ve ülkenin kuru-sıcak iklimi dolayısıyla kuru-sıcak kumun konserve edici özelliği ile iyi korunabilmiş iskeletler ve bazı dokular üzerinde en son tekniklerle inceleme yapabilmeyi mümkün kılmakta, hastalıklar hakkında günümüzdeki bilgi birikimi ışığında değerlendirmeler yapılabilmesine olanak tanımaktadır. Mumyalar, yazılı kaynaklar (papirüsler), bir çok tarihi buluntu, Mısır hakkında oldukça iyi bilgiler sağlamaktadır. Ayrıca o çağlarda Mısır’ı ziyaret eden bir çok Yunanlı olmuştu. Bunlardan biri, M.Ö. 5. yy.’ın ortalarında seyahatini gerçekleştirmiş olan tarihçi Heredot’tu. Heredot, eserinde Mısırlı hekimleri övmüştü. Daha önce, M.Ö. 8. yy.’da Homeros da İlyada adlı eserinde Mısır tıbbından övgü ile söz etmiştir. MISIR Eski Yananlı Tarihçi Diodoros, Mısır’daki yaşama tarzını şöyle tanımlamıştı: “Hayatları öyle düzenli ki, sanki kanunları maharetli bir hekim yapmış...” British Museum, London (M.Ö. 1300) Mısır mitolojisinde İbis kuşu (Afrika’nın sulak bölgelerinde yaşayan, Mısır turnası olarak adlandırılan kuş) ile sembolize edilen Tanrı Toth, yazının ve ilimlerin kurucusu kabul edilmişti. Toth, Greko-Latin kültüründe Hermes ile özdeşleştirilerek gizemli konular ile uğraşanların, düşünürlerin koruyucusu bir Tanrı olarak kabul edildi. 42 adet olan Hermetik kitapları onun yazdığına inanılıyordu. Bu kitapların son 6 tanesi tıbba aitti. Mısır tanrılarının çeşitli güçleri olduğuna inanılıyordu: Çirkin ve cüce insan olarak sembolleştirilen Tanrı Bes, doğumu kolaylaştırıcı, anneyi ve yeni doğan çocukları kötü ruhlardan koruyucuydu. Seth, salgın hastalıklara yol açardı... Gebelerin koruyucusu Tanrı Bes MISIR MISIR UYGARLIĞI’nda Bir çok ilaç çeşidi… • • • • • • • İnfüzyon Tozlar Macunlar Suppozituvarlar (fitil) Gargaralar Tütsüler Pomatlar… Drogları, bira ya da bala karıştırarak içirdiler. Göz damlası için, bir tüyün boru kısmından yararlandılar. Oyuk dişleri çeşitli maddelerle doldurdular… Horus, güneş ve sağlık tanrısı idi. Babası güneş tanrısı Osiris, annesi ay tanrısı İsis’di. Osiris, kardeşi karanlıklar tanrısı Seth tarafından hile ile öldürülüp , cesedi 14 parçaya ayrılıp ülkenin çeşitli yerlerine atılmıştı. İsis, gittiği her yerde bir tapınak inşa ettirerek kocasının cesedinin parçalarını toplamaya çalıştı. 14. parça olan üreme organını su aygırı yuttuğu için bulamadı. Sihir gücü ile kocasından Horus’a hamile kaldı. Horus doğduktan sonra babasının intikamını almak için Seth ile savaşırken bir gözü parçalandı. Horus, gözünün parçalarını toplamasına yardım etti. Bulunamayan tek parçayı da sihir gücü ile tamamladı. Horus’un gözü olarak adlandırılan hiyeroglif, eski Mısır’da uzgörünün, vücudun dokunulmazlığının ve sonsuz doğurganlığın sembolü olarak görüldü. Muska gibi korunması istenen şeylerin üzerine çizildi. Bu sembol Batı tıbbına Galen ile girdi. Tıp tahsilinin bir kısmını Mısır’da (İskenderiye) tamamlayan Galen (M.S. 130-200), hastalarını etkilemede Horus’un gözü sembolünden de yararlandı. Galen’i izleyen hekimler, zamanla bu sembolün anlamını bilmeden daha sade şekillerle ifade etmeye çalışırlarken zaten R harfine benzeyen Horus’un gözü, tümüyle R şeklini almıştır. Ortaçağda eczacılığın ayrı bir dal olarak ortaya çıkışı ile R’ye yeni bir anlam yüklenmiş, Latince ‘alınız’ anlamına geler ‘recip’ sözcüğünün ilk harfi olan R, bu aşinalıkla öne çıkarılmıştır. Avrupa’da tıp dilinde Fransızca öne çıktıktan sonra, aynı anlama gelen ‘recipez’ sözcüğünün ilk iki harfi Rp kullanılır olmuştu. Teb'de bir mezardan göz sembolü MISIR Hekim IMHOTEP M.Ö.~ 2700 Dehasından ötürü sonraki Mısır nesilleri tarafından tanrısallaştırılmıştır ↓ SAĞLIK TANRISI Mısır tıbbında, Mezopotamya tıbbında olduğu gibi büyüsel-dini ve ampirik-rasyonel unsurlar içiçeydi. Mısır tıbbında tedavi edenler yelpazesinde hekimler, rahipler ve büyücüler yer alıyordu. Mezopotamya tıbbından farklı olarak, “uzman hekim”ler vardı. “Karın hekimi”, “göz hekimi”, “diş hekimi” gibi. Mısır bronz cerrahi aletleri. 3000 yıl sonra fonksiyon aynı kaldı, sadece formları inceldi MISIR Yunanlı Tarihçi Heredot (M.Ö. 484-425) “… Mısır’da tıp çalışanları o şekilde bölünmüşlerdir ki her biri bir hastalığın iyileştiricisidir ve tüm ülke kimi diş, kimi göz, kimi de gizli hastalıklar üzerinde ihtisaslaşmış doktorlarla doludur…” Kom Ombo Tapınağı: cerrahi aletleri gösteren rölyef, sağda kullanımları ile ilgili açıklamalar Poliomyelit sekeli, tipik deforme felçli bacak Mısırlılar 3 yazı tipi geliştirmişlerdi: Bulunan yazılı metinler (papirüsler), bulanların adları ile anılmaktadır. Bazıları: -Hiyeroglif (Yunanca: kutsal işaretler): Tapınaklarda taşlara kazınan resimli yazı. Ebers Papirüsü: Türünün en uzunudur. 870 reçete içerir. Reçetelerin dizilişi düzensizdir. -Hiyeratik: Resimsiz yazı. Dini metinler papirüsler üzerine bu yazı ile yazılırdı. Bir düzineden fazlasına ulaşılabilen, Orta ve Yeni Krallık devirlerine ait oldukları belirlenen, Eski Krallık’taki yaklaşım hakkında da fikir veren papirüsler bu yazı ile yazılmıştı. Kahun Papirüsü: Jinekolojiyi konu alan papirüs. -Demotik (Yunanca=Halk yazısı): Gündelik yazılar için kullanıldı. Ancak bütün yazı türleri sadece, rahiplerin de içinde yer aldığı eğitimli tabaka içindi. Bu papirüslerde reçetelerin başlıkları, semptomlar, tanı, tedavi türleri ile ilgili açıklamalar, bir tıbbi terminolojinin varlığını ortaya koymaktadır. Yaralar, yanıklar, pratik bir şekilde tedavi edilirken, iç hastalıkları (örn. başağrısı) cinlere atfediliyor ve büyü yoluyla tedavi edilmeye çalışılıyordu. Kalp, mide, barsak ile ilgili hastalıklarda kombine tedavi uygulanıyordu. MISIR Papyrus Ebers Edwin-Smith Papirüsü: Cerrahi konulu papirüs. Mezopotamya usulü, hastalıklar baştan ayağa ele alınmıştı.Muhtemelen br parça olan bu papirüs, thorax’da sona ermekteydi. Yaraların tedavisi, kemiklerin düzeltilmesi, dikmek ve şinelemek ön plandaydı. Bıçakla ameliyat etmekten söz edilmiyordu. Edwin Smith Papyrus “Bu hastalığı tedavi edebilirim…”, „Bu hastalıkla mücadele edebilirim“ „Bu, tedavi edemeyeceğim bir hastalıktır…“ Mısırca whdw ve st.t → çürümüş maddeler... Vücutta sindirilemeyen gıdanın zararlı çürümüş maddelere dönüştüğü fikri, hastalıkları açıklamalarında önemli bir yer tutuyordu. Bu, müshil kullanımına oldukça önem vermelerine yolaçmıştı. Mısır tıbbında büyüye dayalı tedaviler yanında sargılar, masajlar, içecekler, fitiller, müshiller, inhalasyon ve tütsüler kullanıldı. İlaçlar, bitkisel, hayvani, madeni kökenliydi. Cerrahi uygulamalarda bulunan hekimlerin bıçakları, eğeleri, pensleri, cam kapları vardı. Mumyalama hekimlerin işi değildi. Kalbi, vücudun merkezi olarak gördüler. Hekimler, vücudu muayene ederken nabızı da farketmekteydiler. Fakat kan dolaşımından söz edilmiyordu. Eklem rahatsızlıklarını, tümörleri, gebeliğin seyrini, çeşitli iç hastalıklarını tarif ettiler.Drogları, bira ya da bala karıştırarak içirdiler. Göz damlası için, bir tüyün boru kısmından yararlandılar. Oyuk dişleri çeşitli maddelerle doldurdular. Nil sularında bolca bulunan oxyure vermicularis, ascaris lumbricoide, tenia saginata, botriocephalus latus, ankylostoma, bilharzia gibi parazitlerin hastalığa neden olabileceklerini anlamışlardı. Asalaklarla mücadele için sihirli formüller yanında bazı bitkilere, özellikle pürgatif etkide olanlara da başvurmuşlardı. İklim, kum fırtınaları, sinekler gibi nedenlerle Mısır’da göz hastalıkları çok görülürdü. EBERS Papirüsü bugün konjoktivit, katarakt, göz yaşı ile seyreden iritis, kornea kalınlaşmaları gibi hastalıkları çok iyi tarif etmiştir. Konjoktiviti önlemek için yeşil bakır taşından yapılmış merhemden, antimonlu siyah renkli bir kollirden yararlandıkları bilinmektedir. MISIR Hijyene verilen önem Milattan Önce “gebelikte cinsiyet tayini” “Doğacak çocuk kız mı, oğlan mı?” sorusunu yanıtlamak için kadının idrarı arpa ve buğday tohumu üzerine dökülürdü. Her ikisi yeşerirse kadın mutlaka hamile idi. Hiç biri yeşermezse kadının hamile olmadığı anlaşılırdı. Buğday önce yeşerirse doğacak çocuk erkek, arpa yeşerirse kızdı. 1927 yılında Selmar Aschheim ve Bernhard Zondek, kadın idrarında gonadotrophin’in izole edilmesinin gebelik belirtisi olduğunu anlamaları, gebelik testi geliştirilmesini sağladı. 1933’de Würzburg Farmakoloji Enstitüsü’nde yapılan araştırma, Mısırlıların uyguladığı ilkel testin hormon aktivitesine dayalı olarak anlamlı olduğunu ortaya koydu. Mısırlılar evlerinin ve giysilerinin temizliğine (çamaşırları yıkama, tütsüleme), sistemik vücut temizliğine (banyo, saçların kesilmesi, tırnak bakımı, kremler, jimnastik), beslenme biçimlerine (yemek kaplarının temizliği, etlerinkontrolü) büyük önem verdiler. Geliştirdikleri kozmetik, hem vücut bakımına, hem de hastalıkların önlenmesine katkıda bulunuyordu. Kanalizasyon sistemi, gömme ritüelleri, dini kurallarla düzenlenmiş yaşama biçimleri, dev piramitleri kontrol altında tutan özel hekimler, örnek teşkil edecek bir sistemin parçalarıydı. Yunanlı Diodoros (M.Ö.1.yy.) Mısırlı hekimlerin, devlet görevi olarak ülkede oturan herkesi ücretsiz muayene ve tedavi ettiklerini yazmış, tıp uygulamalarının geleneksel karakterine işaret etmişti: Hekim, kendisine öğretilenlere göre davrandığı halde hastası ölürse cezalandırılmıyordu. Ancak eski kurallar çiğnenmiş ve hasta kaybedilmişse, ağır ceza söz konusu oluyordu. Diodoros, Mısır’daki yaşama tarzını şöyle tanımlamıştı: “Öyle düzenli ki, sanki kanunları yasakoyucu yapmamış, maharetli bir hekim sağlık MISIR kuralları açısından düzenlemiş...” ERKEN YÜKSEK KÜLTÜRLER ESKİ HİNT UYGARLIĞI Eski Hint kültürü iki açıdan dikkat çeker. Birincisi tıp sistemlerini günümüze dek korumuş olmaları, ikincisi de Batıya etkileridir. Hint tıbbının tarihi 2 büyük döneme ayrılır: 1-Veda periyodu: M.Ö. 2000M.Ö.800’ler Veda, bilmek anlamı taşıyordu, kutsal bilgi anlamında kullanılıyordu. Kutsal metinler, sanskritçe yazılmışlardı. Dualar, büyü sözleri vb. dini metinlerden oluşan bu eserlerde sağlıklı ve hasta insana ait açıklamalar yer alıyordu. Hint felsefesine göre dünya madde değil, mana açısından yorumlanabilirdi. “Brahman” dünya ruhunu, “atman” bireyin ruhunu, “karma” insanın periyodik olarak yeniden doğuşunu sembolize ediyordu. Vedik tıp, çağdaşı kültürlere benziyordu. Dini, büyüsel, ampirik açıklamalar yanyanaydı. Tanrılar doğrudan ya da cinler aracılığıyla hastalıkları gönderiyor, bu cinlerin kovulması gerekiyordu. Bunların yanısıra, tedavi yöntemleri ve ilaçlar konusunda oldukça bilgi sahibi idiler. Bir çok hastalığı tanımlamışlardı, bunlar arasında günümüzde de Hindistan’da yaygın olan sıtma, tifüs, kolera gibi salgınlar ön plandaydı. İnsanlar vedaların satırlarını okuyarak iyi ve uzun bir yaşam, korkudan arınmak, üreyebilmek, gebelik, erkek evlat, akıl hastalıklarının iyileşmesi ve diğer dertlere çare arıyorlardı. 2-Brahmanik periyod: M.Ö. 800-M.S. 1000 Üç klasik tıp eseri önemliydi: Caraka (M.S. 2. yy.), Susruta (M.S. 4.yy.), Vagbhata (M.S. 7.yy.). Caraka’dan günümüze geleneksel Hint tıbbı “ayurveda” (ayus=yaşam, veda=bilgi) adını alır. Atharvaveda'dan bir sayfa (Tübingen Üniversitesi kütüphanesi) HİNT Susruta’da (M.S.4.yy.) tıbbın üç görevinden söz edilmiştir: “Hastalıkları iyileştirmek, sağlığı korumak, yaşamı uzatmak...” HİNT Bunun için, insanın doğası ve onun kosmos (evren) içindeki yerinin çok iyi bilinmesi gerekiyordu. Klasik Hint düşüncesinde insan bedeni, ruhun eviydi ve fiziksel durum, ruhun durumu ile yakından ilişkiliydi. Beden ve ruh, doğanın ve evrenin yasalarına bağlıydı ve onun yapısını yansıtıyordu. Böylelikle bu kültürde, doğa ve insanı bir bütün olarak görme anlayışı başlamış oldu. Mikrokozmoz(insan)-makrokozmoz(evren) anlayışı, yani insanın evrenin bir minyatürü olduğu görüşü başka kültürlerde, Yunan kültüründe de karşımıza çıkacaktır. Hintlilerin anlayışında her şey (insan vücudu da) şu 5 elementten meydana gelmişti: Ateş Su Toprak Hava Eter Vücutta ayrıca vata, pitta ve kapha adlarında dengeyi sağlayan üç element vardı. Dengenin bozulmasının hastalığa yol açtığı düşünülürdü. Bu üç unsurun dengede kalabilmesi için, yaşamı düzenleyen kurallar da getirilmişti. HİNT Rhinoplasti (Bardeleben A., Lehrbuch der Chirurgie und Operationslehre, Bd. 1,3. Aufl., Berlin 1860) 5 duyuyu da devrede tutan tanı yöntemleri geliştirilmişti. İnspeksiyon, palpasyon, oskültasyon yöntemi tarif edilmiştir. Nabız ve idrar muayenesi oldukça geliştirilmiştir. İdrarda bal tadından söz edilerek, diyabeti anlamada ilk adım atılmıştır. Susruta, 1 120 hastalık tarif eder. Bunların sadece 66’sı ağız boşluğuna aittir. Yaşam kurallarıyla hastalıkları önleme...Hijyenik/profilaktik önlemler... Yaşama biçimini düzenleme yoluyla hastalıkları önleme, bu kültürde üreyen bir fikir olmuştur. Kanun kitabı MANU, hergün yıkanmayı, vücudunu kremlemeyi, dişlerin iki kez yıkanmasını, bazı beslenme biçimlerine uyulmasını öngörüyordu. Salgın zamanlarında temiz olmayan gıda ve su kullanımı, başkalarının giysilerini giyme özellikle yasaklanmıştı. Tüberkülozlular, epileptiklerle evlilik de yasaktı! İlaçla tedavi, yüzlerce ilacı kapsıyordu. Bunlar içerisinde birçok zehir ve antidotlarının tanımlandığı görülmektedir. Bunların yanında diyet, kan alımı, banyolar, inhalasyonlar vardı. İlaçların alımı tozdan, vajinaya enjeksiyona kadar çeşitli şekillerdeydi. Hint uygarlığında çiçek aşısının çok eski zamanlardan itibaren bilindiği, bu uygulamanın Çin’e, Kafkasya üzerinden de Türkiye’ye yansıdığı bilinmektedir (1717’de İngiliz Elçisi’nin eşi Lady Mary Montegu’nun tanıtımı, Osmanlı Devleti’nde hekimlik yapmış Emanuel Timonius’un 1914 yılındaki yayını ile bu uygulama Batının da dikkatini çekecekti!) İlk hekim jürisi: Hint uygarlığında M.Ö.200-M.S. 200 yılları arasında yürürlükte olan Manu ve Zoroastre Kanunları, tıpla ilgili hükümler de içeriyordu. Bu kanunlar, mesleğini kötüye kullanan hekimleri para cezasına çarptırıyor, yetersizliği belirlenip meslekten men edildiği halde mesleğini uygulamaya kalkanların parçalanarak öldürülmelerini emrediyordu. Hastanın gördüğü zarardan hekimin mesul olup olmadığını saptamak üzere bir hekimler kurulunun değerlendirmesine başvuruluyordu. Jüri, kötü niyet ve dikkatsizliği suç kabul ediyordu. HİNT ERKEN YÜKSEK KÜLTÜRLER ÇİN Binlerce yıl, dış kültürlere kapalı yaşamış dünyanın bu en kalabalık ülkesinde, eski tıbbi gelenekler korunmuştur. Akupuntur, moksibasyon, ginseng adlı bitki günümüz tıbbında da ilgi görmektedir. Çin felsefesi, doğada ve insan bünyesinde birbirine zıt iki prensibin daima yanyana olduğunu ve birbirini etkilediğini kabul ediyordu. Erkek unsur YANG, göğü, ışığı, kuvveti, sıcağı, serti, kuruyu, kadın unsur YİN, ayı, toprağı, zaafı, nemi, soğuğu sembolize ediyordu. Bu iki unsurun dengesi, evrenin düzenini ve sağlığı varederdi. Evrenin ulu ruhu TAO, kendisini bu iki unsurla hissettirirdi. Hiçbir şey sadece Yang’dan ya da Yin’den oluşamazdı. Çinliler, evrenin 5 temel unsurdan oluştuğuna inandılar: -Tahta -Ateş -Su -Toprak -Maden. İnsan vücudunda da 5 ana organ: 5 tali organ: Kalın barsak, ince barsak, mide, mesane, üretra bulunur. Bu organların bağlı oldukları unsurlara göre Karaciğer, kalp, akciğer, dalaklar, böbrekler birbirleri ile iyi ya da kötü geçindikleri düşünülürdü. Örneğin, suya bağlı olan böbreğin, ateşe bağlı olan kalbin düşmanı olduğu düşünülürdü. Nabız muayenesine büyük bir önem verdiler. 200 çeşit nabız ayırdettiler, bunların 30’a yakınının ölümü haber verdiğine kanaat getirdiler. Kullandıkları ilaçları da erkek ve dişi karakterli olmak üzere ikiye ayırdılar. Yang türü droglar, uyarıcı, eritici, balgam söktürücü idi. Bu devaları, vücudun üst kısmının tedavisinde kullanırlardı. Yin karakterli droglar büzen (astringent), müshil (pürgatif), kana etkili acı ilaçlardı. Bu ilaçları da bedenin alt kısmından şikayetlerde kullanıyorlardı. Hekim parmak ucunda nabız alıyor. Hastanın dirseği küçük kırmızı bir yastık üzerinde. Kırmızı mutluluk rengi. 1980 yılından bir fotoğraf.Shenyang'da bir hastane ÇİN Yang-Yin kuramı, iki tedavi tekniğinin geliştirilmesine yol açtı. Bunlar: 1-MOKSİBASYON: Deri üzerine kuvvetli bir yakı uygulanır. Lokal etki değil, uzağa tesir hedeflenir. Bunun için uygulama yerini seçimi önemlidir. 2-AKUPUNKTUR (Santral sinir sistemindeki çok sayıdaki sistemin çalışmalarının değişimine yol açan multipl afferent yolları aktive eden metod): Vücut üzerinde belirlenmiş yaklaşık 700 noktaya çeşitli boyda metal iğneler (altın iğneler Yang, gümüş iğneler Yin’e yöneliktir) batırarak (günümüzde bu noktalara düşük elektrik verme ya da lazer uygulama yoluyla da etki etmeye çalışılmaktadır) vücudun bozulmuş olan yangyin dengesini sağlama. Hayat enerjisi (Tchi=Qi) vücut içindeki kanallarda akar. Hayat enerjisindeki düzensizlik hastalığa yol açtığında, belirlenmiş bu noktalar üzerinden yaşam enerjisi dengeye getirilmeye çalışılır. 1893 yılında İngiliz nöroloğu Dr.Henry Head, hasta organdan uzak yerlerde ağrı olabileceği (Head Zonen) ve bu bölgelerin ısıtılması ya da masajı ile ağrının geçebildiğini göstermesi, moksibasyon ve akupunkturun etki mekanizmasının anlaşılmasının yolunu açmıştı. Geçmişi M.Ö.2000’lere uzanan bu tedavi yönteminden Batının ancak 17. yy.’da haberi oldu. Günümüzde geniş ilgi gören akupunktur, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından bir uzmanlık dalı olarak kabul edilmektedir. Çinliler, tedavide signatür (işaret) teorisinin etkisinde davrandılar. Örneğin kırmızı çiçekli bitkilerin kanamayı durdurduğu gibi... ÇİN ÇİN MOKSİBASYON Deri üzerine kuvvetli bir yakı uygulanır. Lokal etki değil, uzağa tesir hedeflenir. Bunun için uygulama yerini seçimi önemlidir. ERKEN YÜKSEK KÜLTÜRLER ANTİK YUNAN 1-Mitolojik Dönem: M.Ö. 15. yy.’an M.Ö. 6. yy.’a:Antik Yunan tıbbı ile ilgili en eski edebi kaynak M.Ö. 8. yy.’da yazılmış, Homer’in İlyada ve Odesa’sıdır. Savaşı anlatan İlyada’da yaralananlara hekimlerin (yunanca=iatroi) müdahalesi, kanın dindirilmesi, yaranın iyileştirilmesini içeren harp cerrahisi uyguladıkları üzerinde durulmuştur. Hekimler, bu müdahalelerdeki yararlılıkları nedeniyle övülmüştür. Hekimler savaş yaralanmalarına müdahale ediyorlardı ama, kendiliğinden meydana gelen hastalıkların Tanrı’nın gazabı olduğuna inanılıyor, bunun için hekimden yardım istenmiyordu. ASKLEPİOS KÜLTÜ: Ancak antik çağın en önemli sağlık tanrısı Apollon değil Asklepios’du. Homeros’un İlyada’sında Asklepios toprak sahibi, maharetli hekim ve kendisi gibi kusursuz hekim olan Podalir ve Machaon’un babası olarak anılır. Oluşan mitolojiye göre Asklepios, Apollon ile bir ölümlü olan Koronis’in oğluydu. Koronis, babası tarafından başka biriyle evlendirilince, Apollon’un kızkardeşi Artemis tarafından öldürülmüştü. Apollon, doğmamış oğlu Asklepion’u Coronis’in karnını yarıp çıkarmış, yetiştirmesi için şifaya kavuşturma sanatını iyi bilen insan başlı, hayvan gövdeli Chiron’a teslim etmişti. Asklepios, tedavide ölüleri diriltecek kadar başarı kazanınca Tanrıların gazabını üzerine çeker. Zeus’un üzerine gönderdiği bir şimşekle yaşamına son verilen Asklepios, daha sonra Tanrıların arasına kabul edilir. Asklepios. Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi HİPOKRAT ÖNCESİ MİTOLOJİK TIP İNSANLAR ÇOK ESKİ ZAMANLARDA HASTALIKLARA KARŞI NE YAPACAKLARINI BİLMİYORLARDI Tapınak uykusundan şifa aranıyordu. Hekim, bileşiminin ne olduğunu kendisinin de bilmediği sıvılar veriyordu hastaya içmesi için. Dua ediliyordu. Tanrıların gönlünü almak için hayvanlar kurban ediliyordu... ASKLEPIOS KÜLTÜ lat.cultus, fr.culte. tapınma, Tanrı'ya, ilahi bir varlığa yahut Tanrı sevgisine mazhar olmuş kişilere gösterilen saygı. Apollon Teselya kralı Phlegyas'ın kızı Koronis'e aşık olur, kız Apollon'dan hamile kalır. Ancak bir süre sonra Arkadya'dan gelen bir adamla daha sevişir. Bu olayı izleyen bir kuzgun yada karga durumu Apollon'a bildirir. Çok kızan Apollon onu diri diri yanmakla cezalandırır. Koronis tam ömek üzereyken Apollon onun karnındaki çocuğu kurtarır ve büyütmesi için Centaur Kherion'a verir. Kherion, doğanın içinde büyüyüp onun sırlarına ermiş bir yaratıktır. Asklepios onun yanında usta bir hekim olarak yetişir, hekimliğin bütün sırlarını öğrenir, hatta ölüleri diriltebilicek kadar ustalaşır. Ancak Zeus doğal düzeni bozan ve kendi gücünü aşan Asklepios'dan çekinmeye başlar ve onu yıldırımlarıyla öldürür. Apollon da bu olayı cezasız bırakmaz ve Zeus'a yıldırımı bağışlayan Kykloplar'ı öldürür. Asklepios'un cansız bedenini de gökyüzüne yıldızların arasına yerleştirir… Apollon’un oğlu Asklepios'un yılanlı asası, hekimliğin simgesi ve tıp sembolüdür… ASKLEPİOS ve ona tıbbı öğreten İnsan başlı at gövdeli CENTAUR CHİRON ASKLEPİOS Yunan Mitolojisi'nde Tıp ve Sağlık Tanrısı Asklepios daima elinde asasıyla dolaşırmış. Bu asa, hekim, hastalarına giderken ona destek olur; asasına yaslanan hekim ondan güç alır; yorulmadan hastadan hastaya koşarak şifa dağıtırmış. Asklepios'un yılanlı asası hekimliğin simgesidir ve tıp sembolüdür. Yunan Mitolojisi'nde tıbbın ve sağlığın tanrısı Asklepios tıp, cerrahi, bitkilerle tedavi biliyor, hatta ölümsüzlüğü sağlayabiliyordu. Yılanlı sopa, hekim sembolü, zehirini kaba boşaltan yılan, eczacılarca sembol kabul edildi. Berlin Müzesi’nde Bergama’dan alınmış Asklepios Heykeli ASKLEPIOS’UN KIZI HYGIEA Hijyen ve Salgın Hastalıklardan Korunmanın Sembolü ASKLEPİONLAR: Asklepios kültünün M.Ö. 5. yy.’dan itibaren Yunan yarımadası ve civarında etkili olduğu görülür. Geç Antik döneme kadar Akdenizde onun adına yapılmış, tedaviler yürütülen mabedler oluşturulur (Asklepionlar). Asklepionlar, havası ve suyu temiz, iklimi uygun yerlere inşa edildiler. İçlerinde bir tapınak, şifa arayanların uykuya yattıkları bir salon, kutsal bir kaynak ve banyolar bulunuyordu. Büyük inşa edilmiş, hastaların daha uzun süre kalabildikleri Asklepionlarda (Bergama, Mora Asklepionları) tiyatro, kütüphane vb. düzenlemeler de bulunuyordu. Askülapın resimlerinde, elinde asa bulunduğu görülür. Bu asaya, zehirsiz yılanların tutunduğu da sık rastlanan bir görünümdür. Bu heykelde köpeğe rastlanması, doğu etkisine (Mezopotamya kültüründen etkilenme) bağlanmıştır. İngiliz Mısır tarihi araştırmacısı W. Emery’e göre Asklepios, tarih sahnesinde çok daha önce yer almış ve çok etkili olmuş Mısır Sağlık Tanrısı İmhotep’in Yunan kültüründeki karşılığıydı. İNKUBASYON: Asklepionlarda uykuya yatan hastaların, rüyalarında Asklepios’u göreceklerine, onun elini dokundurması ya da operasyon uygulamasıyla kendilerini iyileştireceğine inanırlardı. Daha sonra rüyaların tapınakta çalışanlara ya da hekimlere anlatılması, onların rüyaları yorumlayarak tedaviye karar vermeleri gelenekleşmişti. Kos adasındaki asklepion. (P.Schazmann'ın çizimi) ANTİK YUNAN ASKLEPIONLAR Asklepios inkubasyon gecesinde şifa veriyor. Solda hastanın yakınları, en sağda Asklepios’un kızı Hygieia (Atina, Piraeus Müzesi) Kilden adak armağanlar ANTİK ÇAĞIN DOĞA FİLOZOFLARI… MİSTİSİZMDEN SIYRILMA, GERÇEKLERİ ANLAMAYA ÇALIŞMA… ANTİK ÇAĞDA BİLGİNLER DÜNYAYI, HEKİMLER HASTALARINI GÖZLEMLEDİLER Bulguları speküle etmediler, gerçekçi olarak ele aldılar... Nasıl görünüyor? Canını yakan ne?.. Doğa filozofları ve Hippokrat Dönemi (M.Ö. 6. yy. ve sonrası): ANTİK ÇAĞIN DOĞA FİLOZOFLARI: Asklepionlarda sağaltım sanatı geliştirilirken, buna paralel olarak doğa felsefesi de gelişmekteydi. Büyük kısmı batı Anadolu’daki İyonya’dan çıkan doğa filozofları, özgür ve sistemli bir şekilde nesnelerin neden oluştukları üzerinde düşünüyorlardı. İlk doğa filozofu (M.Ö. 6.yy.’ın ilk yarısı) Miletli Thales’e göre su, her şeyin temeliydi. Miletli Anaximenes (M.Ö. 6. yy.’ın ikinci yarısı) her şeyin esasının hava olduğunu savunuyordu. Samoslu Pythagoras (M.Ö. 570/560- M.Ö.480), sayıların çok önemli olduğunu öne sürmüştü. Demokrit (M.Ö. 460M.Ö.360), her şeyin artık parçalanamayacak en küçük elementten yapıldığını ileri sürmekle atom fikrini ortaya atmıştı. Krotonlu Alkmaion (M.Ö.570-M.Ö.500), sağlığın vücudun iç kuvvetlerinin dengesi, hastalık bu kuvvetlerden birinin tek başına hükmetmesi anlamı taşıdığı düşüncesindeydi. Bir diğer doğa filozofu Empedokles (M.Ö. 490-M.Ö.430), dört element belirlemiş (ateş,su,hava,toprak), her şeyin onlardan oluştuğunu iddia etmişti. Bu elementler fikri, dönemin hekimlerini etkileyecek, bundan “4 Sıvı Teorisi” türetilecekti. Demokrit (MÖ. 560-480) ANTİK YUNAN Hipokrat'ın büyük bir hekim olarak etkinlik gösterdiği dönem, ünlü Grek hükümdarı Pericles'in (M.Ö.499-429) iktidar dönemine rastlar. M.Ö. 5. yy. ve civarında Yunan Uygarlığında felsefe, bilim ve sanatta Socrates, Sophocles Euripides, Pheidias, Heredot, Strabon, Platon ve Aristo gibi insanlık tarihinin ünlü isimleri düşünce ürünleri ortaya koyuyorlardı… CORPUS HIPPOCRATICUM 100’den fazla kitap 1839-1861 arasında Fransız hekim ve tıp tarihçisi E. Littree(1801-1881) tarafından Fransızcaya çevirilerek ‘Oeuvres Completes d’Hyppocrate’ adı ile yayınlanmıştır. ANTİK YUNAN CORPUS HIPPOCRATICUM’DA YAZAR ADI YOK... Bu külliyatda (TOPLU ESERLER) 60 monografi (BİR KONUDA YAZILMIŞ ESER) toplanmıştır. Tümü Hippokrat’a ait değildir ama , onun ve öğrencilerinin öğrettiklerini içermektedir. Hippokrat Yemini- Hastalıklar Hakkında- Prognozlar- Salgınlar- Kutsal hastalık (Epilepsi)-İnsanın Doğası Hakkında- Aforizmalar- Kadın Hastalıkları HakkındaÇevre Hakkında- kemik Kırıkları- Hekim- Yasa- Hekimlik Sanatı- RüzgarlarYaşam Biçiminin Düzenlenmesi- Eski Hekimlik Sanatı… İçinde tümüyle Hippokrat’a ait olduğu kabul edilen yazılar da vardır: Eski Tıp Hakkında Salgınlar I ve III Prognostikon ANTİK YUNAN Tıp eğitimini bitirmek üzereyken babası öldü, annesi ile çok yoksul kaldılar ve eğitimini tamamlayamadı. 1863-1877 yılları arasında 4 ciltlik Dictionnaire de la langue française adlı eserini tamamladı. Corpus Hippocraticum’un Fransızcaya çevirisine ömrünün 27 yılını verdi. Émile Littré (1801-1881) Possibly genuine works of HippocratesOn Ancient Medicine or Tradition in Medicine • • • • • • • • • • • Prognostics Aphorisms Epidemics I and III On Regimen in Acute Diseases On Airs, Waters, and Places On the Articulations or On Joints On Fractures On the Instruments of Reduction or Mochlicon On Injuries of the Head The Law or The Canon The Physician's Establishment or Surgery Works of the age or spirit of Hippocrates Prorrhetics II On Ulcers The Art or The Science of Medicine On Regimen On Fistulae On Dreams On Hemorrhoids On Affections On the Sacred Disease On Internal Affections On Airs or Breaths or Of the Pneuma On Diseases On the Places in Man On the Seventh Month's Foetus On the Eighth Month's Foetus On the Humors Epidemics II, IV–VII On the Use of Liquids Gynecological works On Semen or Generation or On Intercourse On the Nature of the Child or Pregnancy On the Diseases of Women On Sterile Women or Barrenness On the Diseases of Young Women or Girls On Superfoetation On the Nature of the Woman EN ÇOK ÜNLÜ AFORİZMASI VE YEMİNİ İLE TANIDINIZ… ÖNCE ZARAR VERME! PRIMUM NIL NOCERE! “Hayat kısa, sanat uzundur. Fırsat hemen kaçar, tecrübe aldatır, karar vermek zordur!...” Hippokrat’ın Aforizmalarından Hipokrat'ın Kos'da bulunmuş heykeli. Tahminen MS. 1.yüzyıl ANTİK YUNAN Aforizmalar... İlacın iyileştiremediğini bıçak iyileştirir, Bıçağın iyileştiremediğini ateş iyileştirir, Ateşin iyileştiremediği, şifasız demektir. KOS LARISS A Hipokrat, İslam kaynaklarında BUKRAT adıyla anılır Cezayirli Hasan Paşa Çeşmesi Kitabesi Cezayirli Hasan Pasa Camii'nin bulundugu geniş alanda, Hipokrat Çınarı'nin önünde Hasan Pasa tarafından yaptırılmış çesme kitabesinin transkripsiyonu şöyledir: Akdı çesme, Bukrat'ı eyledi ihyâ Gazi Hasan Paşa yesserâllahü mâyeşâ’ 1200 (1785-86) Çesme akınca Hipokrat‘ı ihya eyledi. Allah Gazi Hasan Paşa'nin istediğini kolaylaştırsın. 1200(1785) The famous tree of Hippocrates in Cos as it is demonstrated on a Greek stamp. Hipokrat öncesinde hastalıkların nedeni cinler ya da kızdırılmış Tanrılardı… Arın Namal İstanbul Tıp Fakültesi HİPPOKRATİK TIP TIP, TAPINAKLARDAN ÇIKIYOR... Hastalıkları doğaüstü güçlerle açıklamaya çalışma yerine, (Klinik gözleme dayalı tıp): Hipokrat, -vak’a öyküsü alma (anamnez), -özenli muayene, gözleme dayalı akıl yürütme ile -gözlem, tedavinin yolunu açtığı için “Tıbbın -sınıflandırmaya önem verdi. Babası” kabul edilen HİPPOKRAT (M.Ö.460-M.Ö. 377) Kos Adası’nda (İstanköy) doğdu.Soy kütüğü anne Muayene metodları olarak: -İnspeksiyon, tarafından Herkules’e, baba -Palpasyon, tarafından Asklepios’a kadar -Koklama, ulaştırılmıştır. -Succissio (bedeni çalkalayarak, hastanın vücudundaki sıvıların sesini duyma) ANTİK YUNAN HIPPOKRATIZM Aynı hastalık, farklı kişilerde farklı seyreder. Her organizma kendine özgü tarzda reaksiyon gösterir! → GÖZLEM! Bir nezle bir kişiyi bir hafta hasta ederken, diğerini bir ay hasta edebilir. Her hastalık ve her hasta özel olarak ele alınmalıdır. İnspeksiyon: Yüz ifadesi? Tutumu? Derisi? Saçları? Tırnakları? İdrarı? Dışkısı? Balgamı? Burun akıntısı? Palpasyon Oskültasyon ve Perküsyon Karaciğer Palpasyonu Macrocosmos Microcosmos Vücudun içinde kan, balgam, sarı safra, kara safra bulunur. Bu vücudun doğasıdır. Ağrı da, sağlık da ondan gelir. Antik Yunan Tıbbında HUMORAL PATOLOJİ “Dört Sıvı Teorisi” ve Karşıtıyla Tedavi Vücudun içinde kan, balgam, sarı safra, kara safra bulunur. Bu vücudun doğasıdır. Ağrı da, sağlık da ondan gelir. Bu unsurlar arasında dengenin bozulması, hastalığı (diskrasia) meydana getirir. Dengenin kurulması, sağlığı, iyileşmeyi (eukrasia) sağlar. Unsurlar arasındaki dengesizlik hastalıklara yolaçtığından, KARŞITLA TEDAVİ- CONTRARIA CONTRARIIS CURANTUR yaklaşımı ortaya çıkmış, kan almak, şişe çekmek, lavman yapmak, terletici, kusturucu ve idrar söktürücülerden yararlanmak, tedavi metodları olarak ortaya çıkmıştır. HUMORAL PATOLOJİ olarak nitelenen bu teori Galen’in (M.S. 2.yy.) eserlerinde de yer almış, İslam tıbbını (Ahlat-ı Erbaa / Dört Hılt adı ile anılarak) ve 19. yy.’a kadar Avrupa tıbbını etkilemiştir. ANTİK YUNAN İNSANDA DENGESİZ SIVILAR HUMORAL PATOLOJİ TIBBİ DÜŞÜNCE İLK KEZ SİSTEMATİZE EDİLMİŞ OLDU (TIPTA İLK TEORİ!) Lat. Humor= Sıvı İnsan vücudunda 4 temel sıvı/Humor vardır: KAN- Sanguinikler (neşeli) SARI SAFRA- Kolerik ( öfkeli, köpüren) KARA SAFRA- Melankolik (içine kapalı) BALGAM- Flegmatik (çok sakin) ANTİK YUNAN İçe kapanık öfkeli neşeli Çok sakin Father of Psychology?.. Soldan sağa: Sanguinik (Neşeli), Melankolik, Kolerik (Öfkeli), b:Sanguinik, c:Melankolik, d:Kolerik, e:Flegmatik Flegmatik (Çok sakin) ANTİK YUNAN “Sağaltım Sanatı” adlı kitabında semptomları tarif ederek melancholia (depression), mania, postpartum depression, phobias, paranoia and hysteria terimlerini kullandı. Kan Alma TERLETME KÜRLERİ “Dört Sıvı Teorisi” ve Karşıtla Tedavi Vücudun içinde kan, balgam, sarı safra, kara safra bulunur. Bu vücudun doğasıdır. Ağrı da, sağlık da ondan gelir. Bu unsurlar arasında dengenin bozulması, hastalığı (diskrasia) meydana getirir. Dengenin kurulması, sağlığı, iyileşmeyi (eukrasia) sağlar. Unsurlar arasındaki dengesizlik hastalıklara yolaçtığından, KARŞITLA TEDAVİ- CONTRARIA CONTRARIIS CURANTUR yaklaşımı ortaya çıkmış, kan almak, şişe çekmek, lavman yapmak, terletici, kusturucu ve idrar söktürücülerden yararlanmak, tedavi metodları olarak ortaya çıkmıştır. HUMORAL PATOLOJİ olarak nitelenen bu teori Galen’in (M.S. 2.yy.) eserlerinde de yer almış, İslam tıbbını (Ahlat-ı Erbaa kadar Avrupa tıbbını etkilemiştir. / Dört Hılt adı ile anılarak) ve 19. yy.’a ANTİK YUNAN bedenin kendini iyileştirme gücü (physis)... Hipokratik tıp, hastalığı lokalize etmeyip, bedenin bütününü hasta kabul ediyordu. Bir başka deyişle hastalık, bedenin bütünündeki bozulmanın ifadesiydi. Bu anlayışla daha çok hastalık gözleniyor, bedenin kendini iyileştirme gücünü (physis) ortaya koyması önemseniyor ve az ilaç kullanılıyordu. Hastanın yaşama biçimini düzenlemesi üzerinde de duruluyordu. KUVVETSİZ İLAÇLAR DAHA DEĞERLİ BULUNUYORDU: Örneğin kuvvetli müshil Hint yağı yerine, lahana lapası... PERHİZ: Hippokratik tıpta perhizin yeri öncelikliydi. Perhiz yeterli olmazsa ilaç, ilaç yeterli olmazsa cerrahi düşünülüyordu. Yulaf çorbası, perhizlerde sıkça yer alırdı. Çok susamaya ballı su (hydromel), ağrıya sirkeli su (oxymel) verilirdi. HİPOKRAT’TAN BUGÜNÜN TIP TERMİNOLOJİSİNE KATKI Hippokrat’ın kullandığı terimlerin bir çoğu günümüz tıbbında da kullanılmaktadır: Histeri, hidrosel, orşit, paralizi, tonsillit, malarya, melankoli gibi... Hipokrat hastalıkları epidemik, endemik, akit ve kronik olarak ayırıyor ve tanıdan çok, tedavi ve prognoz üzerinde duruyor, çevre koşulları ile hastalıklar arasında ilişki olabileceği düşünülüyordu. ANTİK YUNAN