Güney Akım Türk-Rus İlişkileri Üzerine Uluslararası mücadeleler yeniden jeopolitik hesaplar üzerinden şekilleniyor. Buna ikinci jeopolitik çağ da diyebiliriz. Birincisi tam da Birinci Dünya Savaşı öncesiydi. Birinci Dünya Savaşını tetikleyen mücadeleler de bu ilk jeopolitik çağın eseriydi. Birincisinde daha çok demiryolları siyaseti belirleyici olmuştu, bu ikincisinde boru hatları siyaseti mücadelenin esasını belirliyor. Bu çağın oyuncuları da oldukça fazla, aynı birincisi gibi. Ama yakın coğrafyamızda en belirgin rekabet Rusya, ABD ve Avrupa Birliği arasında. Doğalgaz kaynakları ve bunların nakil hatları bu üç büyük gücü acımasız bir rekabetin ve hatta örtülü bir çatışmanın içine sürüklüyor. İkinci jeopolitik çağı başlatan gelişme Soğuk Savaş’ın sona ermesi oldu. İdeolojik kamplaşma sona erdi. Sovyetler dağıldı. İki düşman bloktan biri yok oldu. Bloklardan birinin yok olması ilk başta Batı blokunun zaferi ve ABD’nin rakipsiz kalması gibi okunmuştu. Ama bunu düşünenlerin çok yanıldığını anlamak için bir on yıl yeterli oldu. Ortak düşman yoksa blok içi birlikte yok. Soğuk Savaş’ta ABD’nin rakibi ve siyasi hareketini belirleyen esas belliydi. Jeopolitik çağda bu ikisi de belli değil. ABD, kaygan ve akışkan bir zeminde, esnek ve değişken yakınlaşmalar hatta ittifaklar çerçevesinde gelişen bir jeopolitik mücadeleyle karşı karşıya. Soğuk Savaş’ın rahatlığından eser yok. ABD için o güzel Soğuk Savaş yıllarında bir jest, bir ima yeterliydi ittifak içi mekanizmaları harekete geçirmek için. Bugün uzun pazarlıklar, bitmez tükenmez talepler, bıktırıcı biçimde artan maliyetler söz konusu. Rusya’nın Güney Akım projesinin açılışı geçen hafta Karadeniz kıyısında bir sahil kasabasında yapıldı. Anapa’daki törende yaptığı konuşmada Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin projenin anahtar oyuncuları olarak Fransa, Almanya ve İtalya’yı saydı. Çok da haklı. Bu projenin ortakları arasında Fransız EDF, Alman BASF ve İtalyan ENI yer alıyor. Bu arada Türkiye’yi de unutmamak gerekir. Türkiye olmasaydı bu proje de olmazdı. Hükümetimiz Rusya’ya boru hattının münhasır ekonomik bölgemizden geçmesi için karşılıksız bir izin verdi. Büyük bir jest. Anapa’daki törende Enerji Bakanımız Taner Yıldız da yerini aldı. Hatta sayın Bakan açılışta kaynağı yapılan sembolik boruya imzasını da attı. Rusya, 2011’de tamamlanan Kuzey Akım projesine ek olarak bu projeyle birlikte artık Avrupa’nın en önemli enerji tedarikçisi haline geldi. Üstelik sürekli sorun yaratan Ukrayna’dan da kurtularak. Rusya Karadeniz kıyısına devasa pompa istasyonları inşa etmiş durumda. Demek ki Avrupa Birliği’nin enerji konusunda Rusya’ya bağımlı kalma korkusu yokmuş. Demek ki bu korku aslında Amerikalıların büyük korkusuymuş. Belki de bu nedenle Nabucco Projesine daha çok bir Amerikan projesi olarak bakmamız gerekir. Bu açıdan baktığımızda Türkiye’nin Rusya’ya yaptığı jest de çok anlamlı. İlk bakışta Nabucco Türkiye için çok önemli gibi görünüyordu. Nabucco ile Orta Asya enerji kaynakları Türkiye üzerinden Avrupa’ya akacaktı. Türkiye’nin enerji yolları üzerindeki hakimiyeti artacaktı. Orta Asya ile daha stratejik bağlar kurulacaktı. ABD açısından da Nabucco bir taşla kaç kuş vuracaktı. Hem Orta Asya’yı Rusya’dan kurtar, hem Türkiye’nin Rusya ile rekabetini pekiştir, hem de Avrupa Birliği’ni Rusya bağımlılığından koru. Ama olmadı işte. Kuzey Akım projesine ek olarak ortaya çıkan ve desteklenen Güney Akım Projesi gösteriyor ki Avrupa Birliği ve hatta Türkiye ABD gibi düşünmüyor. Belki de tam bu nedenle ABD Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Cumhuriyetçi Senatör Richard Lugar geçen gün Obama Yönetiminin bir şeyler yapmasını talep etti. Lugar’a göre Avrupa’nın Rusya’ya enerji bağımlılığının mutlaka önüne geçilmeliydi. Başta demiştim ya jeopolitik çağın mantığı ve dengeleri çok başka.