Mehmet Can Çavaş Normal mi Mutlu mu? İstediğimizi yaparak yadırganmak mı yoksa arzularımızdan vazgeçerek “normal” olmak mı? Çoğu insan hayatının bir noktasında bu ikilemde kalıyor. Ne yazık ki bu sosyal baskı her ne kadar biz fark etmesekte, hayatlarımızda büyük bir rol oynuyor. Peki bu psikolojik baskıyı bu kadar güçlü kılan, hayatlarımıza hükmedebilmesini sağlayan etken ne? Bana göre bu sorunun cevabı dış etkenlerden ziyade iç etkenler. Yani bu baskının şiddeti kişinin karakterine göre güçleniyor veya azalıyor. Ben yine de bu baskının kesinlikle kötü bir olgu olduğunu savunmanın doğru olmayacağını düşünüyorum. Her ne kadar kulağa olumsuz bir şey gibi gelse de ben toplum baskısının bazı sınırları aşmadığı sürece lehimize çevrilebileceğini düşünüyorum. Bu baskıyı hayatımızı kötüleştirmekten ibaret bir olgu olarak görmek yerine hareketlerimizi düzenleyebilecek bir sınır gibi görmekte yardımcı olabilir. Tıpkı ahlak kuralları gibi. Ancak işler Jeanette Winterson’un kitabında ki gibi gelişince her şey değişiyor. Çünkü bu baskı psikolojik olmaktan çıkıyor ve hayatımızda engeller oluşturan somut bir güç oluşuyor. Otobiyografi niteliğinde ki bu eserde olaylar temel olarak katı ve dini kurallar çevresinde yetişen kahramanın zamanla bu kuralları yıkması etrafında gelişiyor. Çocukluğunda yazarın sosyal hayatı kiliseye gitmekten ve İncil’i okumaktan oluşuyor. Kaçınılmaz bir şekilde yazar bu kuralları aşınca ailesi tarafından evden atılıyor. Ailesinin bu tavrının arkasında ise “normal” olmayan bir kız yetiştirmenin, bu yoksul ve dindar çevrede yaratacağı yankının oluşturacağı mahallle baskısı var. Bu satırları okuyunca kendimi şanslı hissetmekten alıkoyamadım. İnanıyorum ki eserde ki gibi bir akıl hapsinde yaşamak gerçek bir hapiste yaşamaktan çokta farklı olmamalı. Çünkü bir insanın ruhunun beslenmesi en az vücudunun beslenmesi kadar önemlidir ve ruhun beslenmesi düşünmekle olur. Düşünmesin önünde engeller olan bir insan ise önce ruhsal sonra bedensel sağlığını kaybetmeye mahkumdur. Bu da toplum baskısının en belirgin etkilerinden biri. Peki normal olanı belirleyen ne? Kitap boyunca aklımdan geçen soru buydu sanırım. Normal olan herkesin yaptığını yapmak mı yoksa kimsenin yapmadığını yapmamak mı? Aslında normal olan bunlardan daha çok bizden yapmamız beklenilen şey desek yanlış olmaz sanırım. Örneğin kimse Jeanette’in on altı yaşında ilk aşkını yaşamasını beklemiyor. Ancak gerçek ortaya çıkınca Jeanette normal olmak çıkıyor. Hayatını değiştiren de bu oluyor. Normallikten çıkan Jeanette en mutlu anlarını yaşıyor. Kitabın bu noktasında ise kaçınılmaz soru akıllarımızda beliriyor. Mutlu olmak için normallikten çıkmak mı gerekiyor? Bana göre normallikten çıkmaktan öte normal olanı yani bizden bekleneni değiştirmeliyiz. Etrafımızda öyle bir izlenim bırakmalıyız ki insanlar bizden alışıldık olmayanı beklemeli. Böylece kimsenin cesaret edemeyeceği bir şey yaptığımızda bile insanlar yadırgamayacak, çünkü bizim için normal olanın onlar için normal olmadığını bilecekler. Zaten Winterson yıllar sonra başarılı bir yazar olarak kovulduğu evine dönünce de insanlar ona farklı bir gözle, adeta mümkün olmayanı başarmış birine bakarmış gibi bakıyor. Bizim de hayatımızda hedeflediğimiz şey bu olmalı. Kısacası bu sosyal baskının hayatımızdaki etkisininin bizim kontrolümüz altında olduğu gibi bu baskıyı olumlu bir hale sokabileceğimizi de unutmamalıyız. Bu baskının aşırıya kaçmasının önüne geçmeli, düşüncelerimizi ve aksiyonlarımızı kısıtlamasını engellemeliyiz ancak bu baskı yokmuş gibi de davranmamalıyız. Bu sayede kendimize özel bir normallik olgusu oluşturmalı, insanların bizden beklemediklerini gerçekleştirmeliyiz. Böyle yaparak bu baskıyı lehimize çevirebilir ve aslında düşünüldüğü gibi kötü bir şey olmadığını görebiliriz.