— % — Türkiye nüfus araştırmalarının örnekleri ülkeyi temsil eder nitelikte dolayısı ile sonuçları da tüm ülkeye genellenebilir düzeydedir. 1978'de araştırmaya katılan kadınların % 75'i 3 veya daha az sayıda çocuğa sahip olmayı istediklerini belirtmişlerdir. Ortalama istenen çocuk sayısı ise 3'tür. Halbuki ailelerin sahip oldukları ortalama çocuk sayısı 5 dolayındadır. Aradaki 2 çocukluk fark istenmeyen gebeliklerin ürünüdür. Nüfus Planlaması Hakkındaki Kanunun birinci maddesinin 2 nci fıkrası sterilizasyon ve kastrasyon ame­ liyesini kesinlikle yasaklamaktadır. Bugün nüfus planlaması uygulayan ülkelerde kadın ve erkeğin rızası ile sterİlizasyon ameliyesi yapılmaktadır. Ülkemizde de kadın veya erkeğin arzusu île sterİlizasyon ameliyesinin yapılması Nüfus Planlaması ça­ lışmalarına olumlu yönde katkıda bulunacaktır. Ancak, kürtajın tıbbî nedenler haricinde ekonomik, sosyal nedenlerle yapılmasının yasaklanması giz­ liliğe neden olmuştur. G'izli yapılan kürtaj ile fiyatlarının çok yükselmesi sonucunu doğurmuştur. Neticede ekonomik gücü olan aileler kürtaj olabilir, ekonomik gücü olmayan aileler ise, insanlık için yüz kızartıcı ve utanç verici vasıtalarla ölüme terkedilir olgusunu doğurmuştur. Çocuk düşürmek zorunda olan ve gerekli ekonomik gücü olmayan kadınların başvurmak zorunda oldukları araç, gereç ve ilaçlar dehşet verici olduğu gibi son derece ilkeldir, örneğin : Kibrit çöpü, sabun, çivi, tavuk teleği, ayakkabı çirişli, şiş, tığ, süpürge çö­ pü, çıra, aspirin, kinin, v.s. Bugün dünyada kürtajın serbestleşmesi için hızlı ve yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Kürtajın yasaklan­ masından en fazla zarar gören ülkelerden olmamıza rağmen henüz Türkiye'de böyle bir çalışmanın mevcut olmlaması da ilginç bir durum yaratmaktadır. Bu tehlikeyi gören bir çok ülke : Amerika, Bulgaristan, Tunus, Batı Almanya, Danimarka, Finlandiya, Hindistan, İsveç, Macaristan, ingiltere, Belçika, Polanya, Çekoslovakya, Japonya, Rusya ve Yugoslavya gibi ülkeler bu sorunu çözümlemek için 3 aya kadar olan gebeliklerde rahim tahliyesini serbest bırakmışlardır. Konunun hukukî durumuna gelince, ülkemizde çocuk düşürme fiili çok sayıda işlendiği halde bunların içinde ancak tesadüfi bir iki tanesi yargı organlarına intikal etmektedir. Bu oran istatistiklere göre en yük­ sek olasılıkla yüzbinde dört'dür. Yüz bin aynı fiili işleyenden ancak dördünün cezalandırılması sonucunu do­ ğuran kanun hükmü adalet duygularıyla tamamen çelişmektedir. Bugün toplumumuz çocuk düşürme fiilini müsamaha ile karşılamakta ve çocuğunu düşürmek isteyen her kadın bunu rahatlıkla başarmaktadır. Diğer bir deyişle söz konusu hükümlerin genel önleme özelliği hemen hemen hiç yoktur. Her yıl en azından 500 000 aykırı fiilin işlendiği bîr olayda kanun hükmünün genel önleme özelliğinden söz edilemez. Türk Ceza Kanu­ nundaki hükümlerin özel önleme özelliğinden de söz etmek olanaksızıdır. Bir kerre bu hükümlerin özel ön­ leme özelliği ancak yüzbinde dört kişide gösterilebİlmek tedir. Ayrıca, çocuk düşürme fiilinin mahiyeti icabı, hürriyeti bağlayıcı cezanın bu dört kişi üzerinde de ıslah edici bir niteliği bulunmadığı kanısındayız. Bütün bu olgular, sosyal, ekonomik ve psikolojik nedenlerle rızalı çocuk düşürme fiilinin suç olmaktan çıkarılması görüşüne kuvvet kazandırmaktır. Kanunî yasağın kaldı rılması, bu fiilleri re artıracak değildir. Zira bu fiili işlemeye kararlı olan bugün dahi bu olanağa sahip bulunmaktadır. Bu nedenle, söz konusu fiili suç olmaktan çıkarma, fiil sayısında bir artırmaya neden olmayacak; buna karşın bugün yasağın sonucu gizlilik nedeniyle gerekli tıbbî kontrolden uzak yapılan düşük sayısını azaltarak kadının hayat ve sağlığı daha fazla korunmuş olacaktır. Hiçbir önleyici niteliği bulunmayan, uygulama oranı yüz binde dört olan ve herkes tarafından kolaylıkla işlendiği nedenle kanuna saygıyı da azaltan rızalı çocuk düşürmenin suç olmaktan çıkarılmasının zorunlu olduğu inancındayız. Danışma Meclisi (Ş. Sayısı : 347)