SEREBRAL DOMİNANSIN SÖZEL BELLEK SÜREÇLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN CİNSİYET FARKLILAŞMASI VE MOZART MÜZİĞİNİN ÖĞRENMEYE ETKİSİ ÇERÇEVESİNDE ARAŞTIRILMASI Canan BAYĞUR, Dilan GÜNER, Gülten GÜLTEKİN İstanbul Kültür Üniversitesi Psikoloji Bölümü Bitirme Projesi (Mayıs, 2013) Tez Danışmanı: Prof. Dr. Tülay Bozkurt ÖZET: Serebral dominans, hemisferlerin aralarındaki asimetri sonucu yanallaşan görevleri kapsamında gelişen, nörolojik, fonksiyonel becerilerinin kontrolünde ve işlemlemesinde bir hemisferin diğerine kıyasla daha baskın olması şeklinde ifade edilebilmektedir (Pençe, 2000:120). Serebral dominansı gelişim ve cinsiyet açısından incelediğimizde, sağ hemisfere göre geç gelişen sol hemisferin, testosteron hormonunun baskılaması sonucu daha da geç gelişmesinden dolayı serebral dominansın erkeklerde sağ hemisfere kayması kaçınılmazdır (Yıldırım ve Dane, 2007:46; Pençe, 2000:122). Bu sebeple kadın beyninin konuşma fonksiyonları yönünden erkek beynine göre daha simetrik olduğu gerçeğini de belirtmemiz gerekir (Aktaran: Pençe, 2000:122). Dil işlevleri, sözel süreçler ve el becerilerinin sol hemisferde, müzik, duygudurum, dikkat devamlılığının ise sağ hemisferde yapılandığına dair var olan görüş, günümüzde yerini daha esnek bir görüşe bırakmaktadır. Çünkü, hemisferlerin korpus kallosum aracılığıyla iletişim halinde olması sebebiyle, dilin sağ hemisferde de, müziğin sol hemisferde de ilgili işlem sürecine katılabileceği anlaşılmıştır (Aktaran: Tarman, 2007:3). Konuyu kuramsal çerçevede değindiğimiz müzik etkisi açısından ele alırsak, ritimde baskın olan sağ kulak ve sol hemisferle, melodide baskın olan sol kulak ve sağ hemisferin korpus kallosum aracılığıyla hemisferlerin benzer baskınlıkta ve birlikte işlediği takdirde ritim ve melodinin birleşiminden doğan müziğin oluştuğunu söyleyebiliriz (Yazgan ve Ekinci, 2007). Öğrenme üzerinde kolaylaştırıcı bir etkisi olacağını düşündüğümüz Mozart müziği araştırmalarında da, sadece 10 dakikalık dinletilmenin gerçekleştirildiği durumlarda bile öğrenme üzerinde etkili olduğu ortaya koyulmuştur (Aktaran: Sazak, 2008:10, Aktaran: Göğüş, 2008:82). Araştırmamız, SBST uygulaması ile belirlenecek öğrenmeye bağlı olan sözel bellek süreçleri üzerinde, Mozart müziğinin bu öğrenmeyi etkileme durumunu, beyin gelişimi açısından farklılıkları bulunan erkek ve kadın örneklemler üzerinde Edinburgh Oldfield el dominansı anketiyle belirlenen serebral dominans açısından karşılaştırılarak açıklanması üzerine kurulmuştur ve yaptığımız literatür taramalarında konumuzun daha önce araştırıldığı bulgusuna rastlanmamıştır. Araştırmanın amacı: Araştırmamızı, el dominansını belirlemeye yönelik olarak geliştirilmiş Edinburgh Oldfield el tercihi anketi ile serebral dominansa ulaşarak, serebral dominansın Mozart müziğinin öğrenme üzerindeki etkisi çerçevesinde, SBST ile değerlendireceğimiz sözel bellek boyutları arasında bir ilişki varlığının olup olmadığını, ilişkinin ne yönde olduğunu, değişkenlerimizin bir aradayken birbirlerini ne derece etkilediğini saptamak üzere oluşturduk. Testleri uyguladıktan sonra sağ, sol ya da iki hemisfer baskınlığı bulunan üniversite öğrencilerinin Mozart müziği çerçevesinde SBST puanlarının ne yönde farklılaştığını ve öğrenmenin hangi grupta yoğunlaştığını elde ettiğimiz bulguları hipotezlerimizle karşılaştırarak araştırmaktır. GİRİŞ Beynin Yapısı, Serebral Dominans Kavramı ve Cinsiyet İlişkisi: ’’İnsan bilgisi sadece tek bir nöronda yerleşmiş değildir. İnsan bilişinde, ket vurma ve uyarma bağlantıları veya ’’yön değiştirme’’ yoluyla çalışan ve paralel bir şekilde beynin her tarafına dağılmış nöral faaliyetin genel bir örüntüsünün yer aldığı düşünülür.” (Solso ve ark., 2010:49). “Nöronlar(sinir hücreleri) sinir sisteminin işleyen ve bilgi transfer eden elemanlarıdır" (Carlson, 2011:26). Beyini de içine alan sinir sistemi, sinirsel bilgilerin geçip çevreye ve merkeze iletilmesini sağlayan bu sinir hücreleri yani nöronlardan oluşur; uyarılan nöronlar sayesinde oluşan elektriksel ve kimyasal faaliyet beyni aktive eder ve beynin yaşayan ve işleyen bir yapı olmasını sağlar (Solso ve ark., 2010:45-49). Nöronlar kendilerine gelen uyaranı aralarında yaptıkları sinapslarla oluşan elektriksel ya da kimyasal aktivite sayesinde ağaç gibi dallanan dentritleri aracılığıyla alırken, kendilerinden çıkan ya da geçen uyaranı da tek aksonları aracılığıyla iletirler (Öktem, 2006:19). Bu aksonlar yapısal özellikleri gereği pek çok dallara ayrılırlar ve bu sayede çok sayıda başka nöronla, hatta 1000 kadar nöronla bile bağlantı kurabilirler (Aktaran: Öktem, 2006:19). Nöronların diğer nöronlarla kurdukları bu çok bağlantılı sistem sayesinde, sinir sistemi kendi içerisindeki her şeyden haberdar olabilir ve merkezi sinir sisteminin bir parçası olan beyin de kendi içerisindeki alt işlevlerin işleyişini bir arada yürütebilir haldedir. Beynin işleyişini belirleyen işlevsel bölümünü, serebral korteks adını verdiğimiz yapının yüzeyini çevreleyen nöronlar katmanı oluşturur (Guyton ve Hall. 2007:714). Beynin alt işlevlerini bir arada işletebilen alanlara, kıvrımlı, girintili, çıkıntılı yapıya sahip merkezi sinir sisteminin üst kontrol noktası olup aslında beyin diye tabir ettiğimiz yapı olan serebral korteks (beyin kabuğu), en son oluşan ve orta beyini saran kemikli yapısından dolayı loblara ayrılmış ve beynin en önemli ve yüksek işlevlerini, örneğin; düşünme, algılama, dil, sonuç çıkarma gibi görevleri ve daha çözümleyemediğimiz birçok görevi yürütür. Merkezi sinir sisteminin en üst düzeyi olması sebebiyle bedenden gelen büyük miktarda bilgiyi alır ve alt merkezlerle işbirliği içinde bu bilgileri özelliğine uygun değiştirerek yanıt verir (Snell, 2000:276). Üzerindeki derin yarıklar sayesinde, onları çevreleyen kafatası kemiklerinden adını alan, her biri farklı işlevlere yönelik olsa da bütünleşmiş bir şekilde bağlantılı çalışan dört loba ayrılır: Oksipital lob, Temporal lob, Parietal lob ve Frontal lob (Solso ve ark., 2010:52-53). Hemisferlerin en arka kısmında bulunan oksipital lob, gözler ile beyin arasındaki nöral bağlantıların varlığı sebebiyle çevredeki görsel şekil, renk ve hareket deneyimlerine dair bilginin alıp işlendiği yerdir (Morris, 2002:54). Oksipital lobun hemen önünde ve şakakların hemen arkasında yer alan temporal lob, dili anlama ve kavrama yeteneğinin, koku merkezinin birincil olarak bulunduğu serebral korteks alanıdır (Morris, 2002:54). Sol temporal lobun sözel bellek açısından özelleşmiş ve baskın olduğu, konuşma esnasında doğru kelimeyi söylemede görev alan Wernicke alanını içerdiği bilinmektedir (Öktem, 2006:48). Temporal ve oksipital lobun üstünde bulunan ve ağrı, basınç, dokunma, sıcak-soğuk ya da pozisyon duyusu gibi somatik duyu işlevleriyle ilişkili olan parietal lob, vücuttaki deri, kas ve eklemlerdeki duyusal alıcılardan bilgi alarak ilgili asosiyasyon alanlarına kaydeder ve serebral lateralize açısından da dikkat gibi işlevlerin mekana yönlendirilmesinde sağ parietal lob, kelimeleri anlayabilmekte sol parietal lob rol üstlenmektedir (Öktem, 2006:47). Alnın hemen arkasında yer alan ve filogenetik evrim süresince gelişimi ve genişlemesi dikkat çekici bir şekilde gerçekleşen frontal lob, hemisferlerin yaklaşık olarak üçte birini oluşturmaktadır (Mesulam, 2004:39). Serebral korteksin diğer üç lobundan mesajları alıp düzenlemesine ilişkin asosiyasyon alanı ve kaslarla salgı bezlerine yönelik tepki mesajlarının gönderildiği motor asosiyasyon alanı da bu lobda yer almaktadır (Morris, 2002:55). Lateralizasyon açısından incelendiğinde, sol frontal lobda konuşurken kelimelerin telaffuz edilmesi ve cümlenin gramer yapısının kontrolünden sorumlu Broca alanı bulunmaktadır (Öktem, 2006:46). Amaca yönelik davranışlar geliştirme, geçmiş ve gelecekteki hareketleri sürdürme, duygusal yaşamın sürdürülmesi, meraklılık, içgörü, yargı, yaratıcılık, motivasyon, öngörüde bulunabilme vb birçok yönetici işlev frontal lobun görevleri arasındadır (Morris, 2002:55). Yüzeyinde bulunan 2-4 mm kalınlığındaki gri madde tabakasından oluşmakta ve kıvrımlı bir yapıda olması sebebiyle de beynin bütün hacminin %40’ı kadarını oluşturmakta olan serebral korteks, fonksiyonel açıdan ayrılmış olduğu loblar, asosiyasyon alanları ve merkezi sinir sisteminin alt bölgeleriyle beynin iç kısmında yer alan ak madde sayesinde iletişime geçebilmektedir (Schmidt, 1999:28). Bu alanlar beynin bütününde aynı yerlerde bulunmakta olsalar da, lokalizasyon bakımından görevler değişebilmektedir. Bunun nedeni, beynin en üst kısmında yer alan uzunlamasına bir yarık tarafından bölünmüş beynin, bütün hacminin yaklaşık olarak %83’ünü meydana getiren ve toplu olarak “Serebrum(Beyin)” olarak adlandırılan serebral hemisferlerdir (Schmidt, 1999:28). Beyin genel olarak bütün olsa da, her iki hemisferin de simetrik olduğunu düşünsek de sağ ve sol hemisferlerin farklı farklı misyonlar üstlenmişlerdir (Öktem, 2006:49). İşlevsel açıdan farklı olan serebral kortesksin bu iki hemisferinden sol bölgenin daha çok dil işlevlerinde baskın olduğu, sözel bilgilerin bu alanda organize olduğu ayrıntıyı görme; sağ bölgenin de sözel olmayan, görsel-mekansal, yüz tanıma, bütünü görme işlevlerinde baskınlığı olduğu hemisferlerin işlevleriyle ilgili yapılmış çoğu çalışmada açıklanmaktadır. Tablo 1 : Hemisferlerin görevleri (Özdemir ve Soysal, 2004:1) Sol hemisferin görevleri -Ayrıntıyı görme -Sözel fonksiyonlar -Vücudun sağ tarafının kontrolü -Dil işlevlerinin organizasyonu -Matematiksel işlemler -Sağ elin kullanımı -Okuma, yazma, konuşma ve anlama -Daktilo yazma -Sınıflama, kavramsallaştırma analiz -İsim ve tarihlerin hatırlanması -Sayısal sembollerin kullanılması Sağ hemisferin görevleri -Bütünü görme -Sol elin kullanımı - Yüz ve şekil tanıma -Şarkı söyleme, şiir okuma - Vücudun sol tarafının kontrolü -Görsel-mekansal algı -Sözel olmayan imgeler -Duyguların algılanması ve ifade edilmesi -Dokunma hissi -Yaratıcılık, düş kurma, mistik düşünceler -Emosyonel ifade Tablo 1’de de görüldüğü gibi sağ ve sol hemisferler arasındaki ve lateralize olmuş işlevsel farklılıklar korpus kallosum (corpus callosum) aracılığıyla birbirlerinden haberli olarak eşgüdüm içinde çalışırlar. Korpus kallosum, iki hemisferin tam ortasından geçen yaklaşık olarak 300 milyon sinir lifinden oluşan ve aşağı yukarı 10 cm boyunda olan tamamen sinir liflerinden oluşan kalın bir lif demeti olup iki hemisferi de biribirlerinden haberdar etmeyi ve tek bir birim gibi çalışabilmelerini sağlayabilen kalın bir lif demetidir (Öktem, 2006:49-50). İki hemisferi de birbirine bağlayan ve birlikte koordinasyonlu bir şekilde bilgi işleyişinde bulunmalarını sağlayan bu sinir iletimi sayesinde bütün zihinsel işlevlerin iki hemisferde birden bulunması zorunluluğu ortadan kalkmış olup; yeni bir beceri tek bir hemisferde yer alabilirken, korpus kallosum iletimi sayesinde diğer hemisfer bundan haberdar olabilir ve böylece aynı becerinin diğer hemisferde yer almasına gerek kalmayabilir (Öktem, 2006:51). Korpus kallosum, iki hemisferin birbirlerinden haberli olarak çalışabilmelerini sağladığı için normal insanlarda iki hemisfer arasındaki farklılıklar kendini belli etmez (Öktem, 2006:49). Sperry ve arkadaşları, ağır epilepsi nöbetleri geçiren epilepsili insanlarda gerçekleştirdikleri korpus kallosum ameliyatlarında, nöbetlerin bir hemisferden diğerine yayılmasını, geçmesini önlemek amacıyla korpus kallosumu kesmişlerdir. Ayrık beyin ameliyatları denilen bu tür ameliyatlarda, korpus kallosumu kesilen ayrık beyinli hastaların iki hemisferdeki iletişim bağı da kesilmiş olduğu için, iki beyin hemisferi de birbirlerinden bağımsız çalışmaya başlarlar (Morris, 2002:58). 1960’larda korpus kallosumun kesilmesinin getirdiği bu değişikliklerin araştırılmasına öncülük eden Sperry’ye göre: ’’...beyni orta hattan ameliyatla ikiye böldüğünüzde, zihni de ikiye bölmüş olursunuz. Ötekinden ayrılmış olan her bir hemisfer üst düzeyde işlev görmeye devam eder, ama bir hemisferde oluşan bilinçli yaşantıdan öbür hemisferin haberi olmaz.’’ (Aktaran: Öktem, 2006:51). İki hemisferin, vücudun kendisine çapraz yarısından bilgi almak ve onlara bilgi göndermekle kalmayıp, aynı zamanda sol hemisferin sözel ve yazılı kelimeleri tanıma ve konuşma gibi sözel görevlerde baskın olduğu ve sağ hemisfere göre daha analitik, mantıksal, gerçekçi ve seri çalıştığı, sağ hemisferin ise görsel ve mekansal görevlerde, sözel olmayan imgelemede (görsel imgeler, müzik ve çevresel sesler gibi), yüzleri tanımada ve duyguların algılanması ve ifade edilmesinde üstün olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Morris, 2002:59). Beynin yapısı hakkındaki bilgilerden sonra kadın ve erkek beyin yapıları arasında embriyolojik, fonksiyonel farklar olduğuna dayalı yapılan nörolojik, kimyasal araştırmalarda, beyin hemisferlerinin kendi arasında yapı olarak asimetrik bir yapıda olduklarını istatiksel sonuçlar doğrultusunda işlevsel olarak da beynin iki asimetrik hemisferden oluştuğundan söz edilmektedir. ‘’Özellikle dil işlevleriyle ilişkili beyin bölgelerinin, yani sol hemisfer temporal lobunda planum temporale’nin (Heschl girusunun), sağ hemisferdekine kıyasla daha geniş olduğu ortaya konuldu.’’(Öktem, 2006). Bu asimetrinin varlığı geliştirilmiş beyin görüntüleme teknikleriyle görülebilmektedir. Beynin, embriyolojik gelişim süreci içinde ana rahmindeki oluşumunda iki hemisfer farklı zamanlarda gelişimini tamamlamakta ki bu - sağ hemisferin sol hemisferden bir hafta erken geliştiğini- ,genetik faktörlerin etkisiyle de bu gelişimin etkisi artmakta olup bu faktörün erkeklik hormonu olan testosteron hormonu olduğu ve yüksekliğinin erkekte sol hemisferin kadındakine kıyasla biraz daha geç geliştiğini bu yüzden de testosteronun sol hemisferi baskılayıp dominantılığı diğer hemisfer olan sağa geçirdiğini ve baskın hemisferin sol olup sol elliliğin erkeklerde daha fazla görülmesini açıklamaktadır (Öktem, 2006:32-33; Özdemir ve Soysal, 2004:2; Aktaran: Yıldırım ve Dane, 2007:46). Tabi el tercihinde genetik faktörlerin etkisi gibi çevresel faktörlerin etkisi de olabilmektedir. İki hemisfer arasındaki gelişme süreçlerinde, gelişimini tamamlamadaki gecikmesinden dolayı önce gelişen hemisfer diğer hemisfere göre bağlantılarını zenginleştirip, daha fazla gelişmektedir. Bu da kişide hangi hemisferin daha baskın olacağını ve bu bilgiler doğrultusunda kadın erkek arasında yetenek farklılıkları olabileceği çıkarımında bulunmada bize yol göstermektedir. Sol hemisferin dil işlevlerini yürüttüğünü, kadınların da erkeklere kıyasla sol hemisferlerinin daha erken gelişme gösterdiğini, buna sebeble kadınlarda dil becerilerinde erkeklere göre daha yetenekli olduklarını, buna karşılık erkeklerin de sağ hemisferlerinin gelişme süreci sebebiyle görsel-mekansal becerilerde daha yetenekli olduğunu söyleyebilmekteyiz (Öktem,2006). Hemisferler arasında var olan bu anatomik ve gelişimsel farklılıklar ile hemisferlerin görevleri arasında, bir hemisferin göreceli olarak zaman boyutunda, diğer hemisferin uzaysal boyutta analiz yeteneği geliştirdiği üzerinde bağlantı olduğu düşünülmektedir (Pençe, 2000:124). Hemisferler arasında var olan bu fonksiyonel farklılaşmaya ise serebral lateralizasyon denir (Pençe, 2000:120). Serebral lateralizasyonun bir sonucu olarak zamansal boyutta analiz yeteneğini geliştiren sol hemisfer, bu avantajı sayesinde zamanla gelişebilen sözel işlevlerin, lisan fonksiyonlarının kendisinde yerleşme eğilimi göstermesine sebep olmuştur (Pençe, 2000:124). Beynin sol hemisferi gelişim sürecinde lisan fonksiyonları üzerine yapılanma gösterdiği için, bu sağa göre daha geniş bir asimetrik yapı oluşumuna ve insanların büyük çoğunluğunun sağ beden taraflarının daha becerikli olmasına dair bir altyapı oluşturuyor. Serebral lateralizasyonun bir diğer sonucu olarak da uzaysal boyutta analiz yeteneğini geliştiren sağ hemisfer ise, bu avantajı sayesinde bütünsel açıdan ele alınabilen, mekansal ve müziğe dair sözel olmayan işlevlerin kendisinde yerleşme eğilimi göstermesine sebep olmuştur. Beyinde fonksiyonların lateralize olması sonucu hemisferlerin yanallaşan görevleri kapsamında gelişen serebral dominans, serebral hemisferlerin nörolojik, fonksiyonel becerilerinin kontrolünde ve işlemlemesinde bir hemisferin diğerine kıyasla daha baskın olması şeklinde ifade edilebilmektedir (Pençe, 2000:120). Yüzyılın ortasına kadar dikkatler beyin konusunda sözel işlevlerle görevli olduğu ve baskın olduğu düşünülen sol hemisferdeydi; bu yüzden beyinde baskınlık daha çok dil ile ilgili bir olgu olarak ifade edilmekteydi (Aktaran: Gülpınar. 2007:15). Serebral hemisferin işlevleriyse tam olarak bilinmemekteydi. İlerleyen yıllarda yapılan beyin araştırmalarında, sağ hemisferin görselmekansal beceride baskınlığı olduğunu, iki serebral hemisferin de farklı haberleşme, işlemleme ve bunları düzenleme (Gülpınar,2007:16). özelliklerine sahip olduğunu ispatlayacak araştırmalara ulaşılmıştır Beynin hemisferleri arasında görülmekte olan bu görev yanallaşması, bilginin alınması ve kavranması sırasında da yapılacak olan işlem aşamasında bazı farklılıkların oluşmasına sebep olmaktadır. Sol hemisfer bilgileri, uyaranları belirli sırada ve tek tek ele alarak mantıklı ve doğrusal bir şekilde bütünleştirerek sıralı işlemleme yapmaktayken; sağ hemisfer bilgileri, uyaranları anlık olarak bir bütün halinde eşzamanlı kavramakta ve böylelikle de eş zamanlı işlemleme yapmaktadır (Gülpınar, 2007:2022). Ayrıca sol hemisferin sahip olduğu zaman boyut analizi sebebiyle dil ve gelecek yönelimli olduğuna ve sağ hemisferin sahip olduğu uzaysal boyut analizi sebebiyle de duygular, yaşantı ve şimdiki zaman yönelimli olduğu görüşü ışığında, sağ hemisferin somut yaşantısal yaklaşımıyla, sol hemisferin soyut bilişsel yaklaşımı arasında var olan ve birbirine indirgenemeyen zıtlıkların, hemisferler arasında aslında birbirini tamamlayan bir ilişkinin varlığına sebep olduğunu belirten bazı araştırmalar da bulunmaktadır (Aktaran: Gülpınar, 2007:20). Buradan yola çıkarak beyin sağ ve sol hemisferleri, bilgilerin alınması ve kavranması sırasında öznel yöntemleri olan eş zamanlı ve sıralı işlemleme yöntemlerini birbirlerini tamamlayacak şekilde kullanmaktadırlar diyebiliriz (Gülpınar, 2007:22). Birbirinden farklı görevleri olduğunu belirttiğimiz hemisferlerden baskın olduğu alanda, diğerine göre görevlerini daha iyi biçimde yerine getirmektedir (Aktaran: Tarman, 2007:3). Yine de hemisferlerin görevleri kesin sınırlar içinde farklılaşmaktadır diyebilmekte miyiz? Juhn Wada’nın 1960’ta hemisferlere sırayla kısa süreli anestezik madde enjekte ederek sözel işlevlerin lateralize olduğu hemisferi belirleme araştırmasında, her ne kadar sözel işlevlere ait baskınlığın sol hemisferde yer aldığı kabul edilse de, her iki hemisferi ya da sağ hemisferi baskın olan insanların bir bölümünde sözel işlevlere ait baskınlığın sağ hemisferde yanallaştığı ortaya konulmuştur. Bu araştırmayla ortaya konulan bulgulara göre bir hemisferde anestezi haftanın günlerinin isimlendirilmesini bozarken, diğerinde seri bir şekilde söylenebilmesini bozmaktadır ki; bu durum sözel işlevlerde baskın olmadığı kabul edilen hemisferin de sözel işlevler üzerinde eş zamanlı etkisinin var olduğunu göstermektedir (Aktaran: Pençe, 2000:123). Hemisferlerin görev bakımından ayrışsalar da bir bütün olarak ve iletişim halinde çalıştığını düşünen bütüncül yaklaşımlar, bu düşüncelerini korpus kallosumdan destek alarak açıklamaktadırlar. Çünkü, iki hemisferi de birbirine bağlayan sinir lifleri demeti olan korpus kallosum, iki hemisfer arasında sürekli iletişim hali yaratarak, işbirliği içinde çalışmalarını, birinin yaptığından diğerinin haberdar olmasını sağlamakta ve bütün bunlara bağlı olarak da zeka ve hemisferik uzmanlaşmayı etkilemektedir (Aktaran: Pençe, 2000:122; Aktaran: Soysal, Arhan, Aktürk ve Can, 2007; Aktaran: Manzak ve Kara, 2011:2). C. J. Paw’a göre yüksek zekalı kişilerde, korpus kallosum sayesinde sağ ve sol hemisferlerin arasındaki iletişim mükemmeldir (Pençe, 2000:122). Ayrıca korpus kallosumla sağlanabilecek hemisferler arası gelişmiş iletişim, daha fazla bilgi paylaşımı ve buradan kaynaklı olarak da serebral asimetri ve getirdiği farklılıkların daha düşük bir düzeye inmesine sebep olmaktadır (Yazgan ve Ekinci, 2007). Buradan yola çıkarak, her iki hemisferini de baskın olarak kullanan kişilerin bilişsel, mantıksal, sözel, bütüncül, bağlamsal yaklaşma vb fonksiyonlarda sadece sağ hemisferini ya da sol hemisferini baskın olarak kullanan kişilerden daha işlevsel ve başarılı olacaklarını düşünebiliriz. Serebral dominans genetik, cinsiyet, eğitim ve çevre koşullarından etkilenebilecek bir yapıdadır. Sağ hemisferin, sol hemisfere göre daha erken geliştiğinden yola çıkarak, 5 yaşına kadar var olan tüm öğrenme durumları için daha çok sağ hemisferin kullanıldığı, anaokulu dönemi ve sonrasında ise sözel faaliyetlerin aktifleşmeye başlamasıyla birlikte sol hemisfere doğru yönelimin başladığı bilinmektedir (Aktaran: Gülpınar, 2007:16). Konuşma gibi sözel fonksiyonun öğrenilmesini de içeren bu 5 yıllık süreç içerisinde, sağ hemisferin daha çok kullanılmış olması, sözel süreçlerin ve yüksek işlevlerin tek hemisfer baskınlığından ziyade, iki hemisferin baskınlığı ve aralarında kurdukları iyi iletişimle kazanıldığı ve ortaya konulabildiği görüşümüzü destekler niteliktedir. Gelişim ve cinsiyet açısından incelediğimizde, zaten sağ hemisfere göre geç gelişen sol hemisferin, testosteron hormonunun baskılaması sonucu erkeklerde daha da geç gelişmesinden dolayı serebral dominansın sağ hemisfere kayması kaçınılmazdır (Yıldırım ve Dane, 2007:46; Pençe, 2000:122). Ve serebral dominansa yine cinsiyet açısından baktığımızda, araştırmacıların büyük çoğunluğunun kabul etmiş olduğu, kadın beyninin konuşma fonksiyonları yönünden erkek beynine göre daha simetrik olduğu bir gerçektir (Aktaran: Pençe, 2000:122). Buradan hareketle beyindeki asimetri sebepli gerçekleşen serebral lateralizasyondan kadının erkek kadar etkilenmeyebildiğini ve bu sebeple de sağ ve sol hemisferleri arasındaki iletişimin ve çalışmanın koordine bir şekilde yürütülmesinin erkek beynine nazaran daha güçlü gerçekleştirilebildiğini düşünmekteyiz. Bireylerin beyinlerinin hangi hemisferlerini kullandıklarını belirlemek için kağıt-kalem testleri, biyofiziksel ya da biyofizyolojik değerlendirmeler ve bilişsel işler/ performans testleri gibi çeşitli yöntem ve teknikler kullanılmaktadır. Hemisfer baskınlığının belirlenmesi bireylerin öğrenme tarzlarının belirlenmesi ve öğretim sürecinin bu doğrultuda hazırlanmasında eğitimcilere ışık tutmaktadır. (Aktaran: Keleş ve Çepni, 2006:69) Hemisferik dominanslığın farklı alanlardaki baskınlığını belirlemek için birçok ölçek geliştirilmiş; çoğu hemen hemen aynı mantıkla geliştirilen bu ölçeklerden en çok tercih edilenler; Geschwind El Baskınlığını Belirleme Formu, Edinburg El Tercihi Envanteri, Annet Envanteri ve Wada Testidir (Aktaran: Soysal ve ark., 2007:6). Lateralizasyonun ve serebral dominansın belirlenebilmesi açısından önemli bir yere sahip olan el tercihi (el dominansı) kavramından da bahsetmemiz gerekmektedir. Bir elin diğerine oranla belirgin derecede beceri farklılığı göstermesi sonucu oluşan sağlaklık, solaklık veya her iki eli kullanabilme durumu el dominansını gösterir (Soysal ve ark., 2007). Sağ eli sol hemisfer, sol eli sağ hemisferin yönetmesi sebebiyle el dominansı ile serebral dominans arasında doğrudan ilişki bulunmaktadır (Pençe, 2000:120; Yıldırım ve Dane, 2007:46; Öztan, 2006:26). Bu yüzden solaklarda sağ hemisferin, sağlaklarda ise sol hemisferin daha baskın olduğu düşünülse de, çocuklara yazı eğitiminde uygulanan sistemin ve ailelerin yönlendirmesinin sol elden ziyade sağ elin kullanılmaya teşvik edilmesine neden olması sebebiyle, el tercihinin yapaylaşması sonucu sadece el tercihine bakılarak serebral dominans üzerine karar verilmesi gerçeği yansıtmayabilir (Ünay-Gündoğan, 2005). Bu sebeple el tercihi üzerinde durulsa da bununla birlikte, kulak, göz ve ayak gibi organların da baskınlığının bilgisi alınmalıdır. Bellek, Öğrenme ve Sözel Bellek Süreçleri: Bellek, Sinz tarafından “ontogenetik olarak edinilmiş bilginin öğrenmeye bağımlı olarak depolanması” şeklinde tanımlanmıştır. Bu bilgiler gelecekte geri çağrılabilmeleri ve uyum için gerekli davranışlar için kullanılabilmeleri amacıyla nöronal yapılarda saklanırlar (Mesulam, 2004:260) Bilginin önce farkına varılır. (Yani, duyu organları aracılığıyla algılanır) , ardından kaydedilir (yani, tanımlanması ve assosiye edilmesi için daha ileri işlem görür) ve sonunda multifokal anatomik bölgelerde “engramlar(varsayımsal anı izi)” şeklinde depolanır (Mesulam, 2004:261). Bellek birçok açıdan ele alınmış ve bazı türlere ayrılmıştır. Ebbinghaus kısa süreli bellek ile uzun süreli belleği kavramsal olarak birbirinden ayırmıştır. Atkinson ve Shiffrin çok kısa süreli, kısa süreli (çalışma) ve uzun süreli şeklinde daha da ayırıcı bir tanımlama yoluna gitmişlerdir (Mesulam, 2004:262). Duyusal bellek, kısa süreli bellek ve uzun süreli bellek olarak üç yapısal bileşenden oluştuğu da kabul edilir. Duyusal bellek, duyu organları aracılığıyla algılanan bilgilerin kısa süreli belleğe aktarılmasına kadar tutulduğu bölümdür (Aktaran: Özyürek, 2012:29). “Kısa süreli bellek, özellikle de Bradley’in “çalışma belleği” kavramını ortaya atmasından sonra bilim dünyasının çok ilgisini çekmiştir. Çalışma belleği, bilginin aktif biçimde çevrimiçi tutulması ve manipulasyonuna karşılık gelir. Ve depolanmış bilginin geri çağrım için hazırlanmasını da içerir. Uzun süreli bellek ise bilginin dakikalar ile on yıllar arasındaki süreleri kapsayacak şekilde çevrimdışı depolanmasına karşılık gelir.” (Mesulam, 2004:262). Kısa süreli bellek ve çalışma belleğinin işlevleri arasında “bilgiyi depolama ve depolanmış bilgilerin üzerinde işlemler yapmak” vardır. KSB’in kapasitesi sınırlı olduğundan işlem yapılacak bilgi istemli şekilde seçilmelidir. Bir örnekle anlatılmak istenirse, bir telefon numarasındaki 7 ile 10 sayıyı (7-10 belirli itemi) birkaç saniye ile birkaç dakika arasındaki bir süre boyunca ancak kişi bunu sürekli olarak tekrarladığı koşuluyla akılda tutabilmesi olarak tanımlanır (Guyton & Hall, 2007:724). KSB’de ve ÇB’de “bilgiler yeniden kodlanır” (recode). KSB’teki kodlamalar öncelikle akustiktir fakat insan çoğu zaman sessel (phonetiv) ya da sözel (verbal) olarak kodlama yapar. KSB ve ÇB’nde bilgiler 2 saniye ile birkaç dakika arasındaki bir zaman diliminde eğer üzerinde tekrarlama yapılıp Uzun Süreli Belleğe Aktarılmazsa pasif olarak ya da aktif süreçler sonucu unutulur (Karakaş ve ark., 2008). Aslında KSB, çevremizden sayısını bilemeyeceğimiz kadar çok uyaranı toplayan reseptörler ile geniş bir bilgi deposu olan USB arasında bir yere konulabilir (Solso ve ark., 2010:224). Uzun Süreli Belleğin işlevi ise bilgileri depolanmaya uygun olacak biçimde kodlamaktır. Eğer bilgi, daha önce kodlanarak depolanmış başka bir bilgi ile özümsenerek kodlanırsa, yeniden organize edilerek zenginleştirilir (Karakaş, 2008:19-21). USB’de tutulan bilginin tutma süresini ve miktarını tahmin etmek zordur. Uzun süreli belleği depolama rakipsizliğine karşılık, daha önce USB’ye depoladığımız bazı bilgileri geri çağırmada bazı hatalar/kayıplar yaşanabilir. Bunun sebebi ise araya başka bilginin girmesi, eski bellek izlerinin karışması ya da kullanılmadığı için bir bellek zayıflaması olmasına bağlı olabilir (Solso ve ark., 2010:224) . Yani çok kısa olarak; bilgi ilk olarak anlık belleğe ulaşır. Anlık belleğin kapasitesi 15-20 saniyedir. Bu süre içinde bilgi işlenerek uzun süreli belleğe gönderilemez ise unutulur ve bilgi unutulduğunda tekrar geri getirilemez denebilir. Zihinsel tekrar, yani ezberleme yöntemiyle öğrenilen bilgiler depolanırken başka şemalar ile bağlantı kurulmazsa yine hatırlama zorluğu yaşanır (Aktaran: Sözen, 2005:74). “Öğrenme, davranışın potansiyelindeki ya da sinirsel mekanizmalarındaki bir değişmeyi içermektedir.” Bu değişim, göreceli olarak uzun süreli ve bahsedilen davranışla ilişkili çevresel olaylarla olan yaşantının sonucunda oluşur. Yani; öğrenme, bir davranışla ilişkili çevresel olaylarla olan yaşantılar sonucunda nörotransmiter sistemler düzeyinde ve sinir hücreleri (nöronlar) düzeyinde olur. (Domjan, 2004:6) En kısa haliyle de şöyle bir tanımlama örnek gösterilebilir: “Öğrenme, edinilen deneyimlerin kalıcı hale gelmesi ve davranışa yansımasıdır.” (Pınar, 2010:188). Bu tanımlamalara paralel olarak, Demirel (2003) ise öğrenmeyi “fiziksel uyarımlar sonucu beyinde oluşan biyo-kimyasal bir değişme” şeklinde tanımlamıştır. Nörobilimsel araştırmalarda, hızlı ve kalıcı bir öğrenmenin gerçekleşebilmesi için beynin her iki hemisferinin işbirliği içinde çalışması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu şekilde düzenlenen öğrenme ortam ve materyallerinin anlamlı öğrenmeye yardımcı olabileceği belirtilmektedir (Aktaran: Keleş ve Çepni, 2006:70). Bir kavramı tek başına ele alsak bile, eğer o kavram çok karmaşık bir sistemin sonucu ise mutlaka bunu etkileyen faktörler olacaktır. Öğrenme de, aynı şekilde birçok faktörden etkilenmektedir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: Bellek, örüntüleme, dikkat, çevre, duygular, motivasyon (isteklendirme), beslenme-su ve uyku olarak sıralanabilir (Aktaran: Keleş ve Çepni, 2006:74). Bellek, bilginin depolanabilme ve yeniden kullanabilme yeteneği olarak tanımlanmaktadır (Ziylan, 2001). Yapılan araştırmalar sık kullanımın nöral ağları kuvvetlendirdiğini göstermektedir. Bu sebepledir ki, belleğin güçlendirilmiş olması, öğrenmenin daha etkin olarak gerçekleştirilebilmesi için öğrenilen bilgilerin sık sık tekrarlanması gerekmektedir. Geoffrey Caine, beynin bilgileri kategoriler halinde organize etme özelliğini “örüntüleme” olarak tanımlamıştır (Aktaran: Keleş ve Çepni, 2006:76). Aslında bellek ve örüntüleme birbiriyle sıkı bağlantıları olan iki konudur; fakat, bellekten ayrı olarak almak daha uygundur. Örüntüleme gerçekleşmediği sürece bilgiler zihnimize parçalar halinde gelen bilgilerin unutulması zor bir şey değildir. İnsan beyni aslında yaratılışından ötürü her zaman istese de istemese de örüntüleme yapar fakat bu örüntülemeler her zaman doğru olmayabilir (Keleş ve Çepni, 2006:77). Yeni bilgilerin, daha önce var olan ve yeni bilgiyle doğru biçimde bağlantı kurulacak biçimde örüntülenmesi başarılı bir öğrenme için geçerlidir. Belli bir nesne ya da olayı belli bir süre düşünmeye odaklanma şeklinde tanımlanabilen dikkat, öğrenme ve hatırlamada temel unsurdur. Limbik sistemde bulunan talamusun dikkatte önemli rol oynadığı belirlenmiştir (Aktaran: Keleş ve Çepni, 2006:77). Gunner ve Barr, beynin gelişiminde çevrenin önemli bir etkisinin olduğunu tespit etmişlerdir (Aktaran: Keleş ve Çepni, 2006:77). Çevre aslında yaşam boyu beynimizi etkilemektedir. Kişinin kendini güvende hissettiği bir ortam dopamin salgısında bir artış meydana getirdiğinden, öğrenmeyi destekleyecektir (Keleş ve Çepni, 2006:77). Goleman ve leDoux, yaşanan olaylarda beynin kendiliğinden duygularla düşünceleri birbirine bağladığını ve bunun da örüntülemenin oluşmasını sağladığını belirtmişlerdir (Aktaran: Keleş ve Çepni, 2006:77). Limbik sistemde haz (ödül) ve ceza merkezlerinin bulunduğu, bu yüzden de isteklendirme ve ödülün öğrenmeyi hızlandırdığını göstermektedir (Ziylan, 2001). Düzenli ve dengeli beslenme beynin çalışmasında çok önemli bir etkendir. Yağ açısından fakir, protein, vitamin açısından zengin yiyecekler tercih edilmeli ve yeterli miktarda karbonhidrat ve şeker tüketilmelidir. Dikkati sağlayan dopamin ve nöropinefrin transmitterleri aminoasit bazlı olduğundan protein alımı bu açıdan da önem taşımaktadır (Aktaran: Keleş ve Çepni, 2006:77). Uykunun yeterli düzeyde alınmağı koşullarda vücutta sabah yorgun olarak uyanma ve yeterince dinlenememe gibi sorunlar yaşanmaktadır. Uyku vücudun hem psikolojik hem de fizyolojik olarak kendini düzenlediği bir dönemdir (Aydın, 1994:33). Belleğin güçlendirilmesi ve bu yollar öğrenmenin daha etkin gerçekleştirilebilmesi için öğrenilen bilgilerin sık sık tekrar edilmesi gerekmektedir; çünkü, nöronlardaki her bir ateşleme bu işlemin tekrar yapılması için eğilimin doğmasına neden olmaktadır (Aktaran: Keleş ve Çepni, 2006). Belleğin, beyin işlevlerinin yanallaşması bakımından incelenirken kabaca sözel ve sözel olmayan bellek olarak ikiye ayrıldığını görürüz. Sözel bellek sol hemisferde lateralize olurken, sözel olmayan bellek ise sağ hemisferde lateralize olmuştur demekte bir sakınca yoktur. Levy, 1976’da dil ve uzaysal-algısal işlevler için kullanılan işlemlerin birbirleriyle uyumsuz olduğunu öne sürmüştür (Aktaran: Karakaş ve ark., 2008:162-163). Yani bu sav, bu işlevlerin özelleştiği alanların farklı olduğu anlamına da gelmektedir. Evrimsel süreçte otomatik olarak işleyen beyin, dilin gelişmesiyle farklılaşmıştır. Dil ile ilgili fonksiyonların sol hemisferde gerçekleştiği bilgisiyle, insanda algısal ve uzaysal işlevler beynin sağ hemisferine kaymak zorunda kalmışlar (Aktaran: Karakaş ve ark., 2008:163). Sözel bellek, sözel bilgileri öğrenme ve hatırlamayla ilgili bellek türüdür. Prefrontal korteksin yanallaşması (lateralleşmesi) ile ilgili çalışmalar sözcüklerin kodlanmasının sol prefrontal kortekste olduğunu göstermiştir. Sol temporal lobda bulunan hipokampus bilgiyi kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarmada büyük görev yapmaktadır (Aktaran: Sözen, 2005:75). Sözel bilgi için gerekli sinirsel devreyi sağlayarak tek tek kelimeleri ve hatta kısa cümleleri oluşturmak için gereken gırtlak ve ağız hareketlerini kontrol eden Broca Alanı, tam olarak, premotor korteksin alt bölümünün ön kısmında yer almaktadır. Broca alanının hasarı sonucu, Broca Afazisi diye adlandırılan, hastanın yavaş ve zahmetli konuşması, sözcükler arasında uzun boşluklar olması nedeniyle melodik ahengin bozulması, eylem sözcüklerinin kullanılamaması veya zor kullanılması gibi sorunlar görülen konuşma bozukluğu meydana gelmektedir. (Mesulam, 2004:298; Guyton & Hall, 2007:717). Verbal işlevlerle alakalı diğer alan da Wernicke alanıdır. Assosiyasyon alanları içerisinde pariyetooksipitotemporal (pariyetal, oksipital ve temporal lobların kesiştiği) alana işitsel, görsel ve bedensel sinyaller bir arada gelmektedir. Bu alanda bulunan Wernicke alanı genel yorumlayıcı alan olarak da adlandırılır. Çoğunlukla entelektüel işlevler dille ilişkilendirildiğinden bu alanın hasarlanması düşünme yeteneğini ciddi bir şekilde zora sokar, konuşulanları anlaşılamamasına, yazıların görülmesine rağmen okunamamasına neden olur (Karakaş ve ark., 2008:74). Wernicke alanında hasarı bulunan bir hasta çok iyi şekilde duyabilir, sözcükleri tanımakta zorluk çekmez fakat anlamını kavrayamadığı için bu sözcükleri düzenli ve anlamlı bir cümle olacak şekilde bir sıraya koyamaz (Guyton & Hall, 2007:718). Wernicke alanının bir diğer önemli özelliği de; somatik, işitsel ve görsel duyusal alanlardan gelen bilgilerin, bunlarla ilgili ikincil alanlara iletilmesi ve burada bu bilgilerin işlenmesinin ardından, bu yolun Wernicke alanında sonlanmasıdır. Broca Alanı gibi, Wernicke Alanı da, sadece bir serebral hemisferde özelleşmiştir. Genellikle bu alanlar insanlarda % 95 oranında sol hemisferde yanallaşmıştır. Bu yanallaşmanın sebebi, iki hemisferdeki kognitif süreçlerin birbirine karışmasını engellemektir (Karakaş ve ark., 2008:74). Müzik ve Öğrenme İlişkisi’ne Yeni Bir Bakış: Mozart Etkisi : İnsanın o anki yaşantıladığı, deneyimlediği durumlardan edindiği bilgilerin, beyin tarafından anlamlı bir şekilde örgütlenip yorumlanması sürecine algı denir (Aktaran: Sazak, 2008:2). Gestalt psikologlarına göre algılama, uyarıcıların ayrı ayrı değil, onu meydana getiren parçaların toplamından daha çok anlamlı olan bütünlüğü içinde gerçekleşebilmektedir (Aktaran: Sazak, 2008:2). Algılamayla ilgili süreç üzerine yorumun geliştirilebilmesi için, süreç üzerinde öğrenmenin gerekliliği kaçınılmazdır. Çünkü algı öğrenilenin anlamlandırılmasıyla ilgilidir ve öğrenme yeni olanın algılanması halinde gerçekleşebilir. Uyaranlar ortasında yaşantısını sürdüren insan, uyaranların çeşitli duyu organlarıyla bağlı oldukları sinir yollarından geçerek beyne ulaşmasıyla birlikte duyumun gerçekleşmesi ve bu uyaranların beyinde kümeler halinde örgütlenerek aynı zamanda anlam kazanması ile algılayabilmektedir (Sazak, 2008:4). Ses titreşimlerini uyaran olarak ele alırsak, kulak yoluyla işitilerek beyine ulaşmaları ve beyinde algılanmalarının bir bütün halinde anlam kazanarak gerçekleştiğini ve deneyime bağlı olarak da öğrenilebildiğini söyleyebiliriz. Bazı araştırmalar, kulaklar arasında işitme duyusunun, ses gruplarına göre ayrıştığını ve kulağın baskın olduğu ses türünün diğer kulağa nazaran daha avantajlı olduğunu belirtmektedir. Kimura’nın 1963 yılında normal kişiler üzerinde işitsel lateralizasyonu belirlemek amacıyla dichotic dinleme testini uygulayarak gerçekleştirdiği araştırmasında, konuşma seslerinin duyulmasında sağ kulağın, melodi, öksürük ve kahkaha gibi konuşma seslerinin duyulmasında ise sol kulağın diğerine oranla daha avantajlı olduğuna ulaşmıştır (Aktaran: Dane, 1992:168). Müzikal açıdan baktığımızda sağ kulağın ilişkili olduğu sol hemisferin, dilin daha çok anlam bütünlüğü, sessel özellikleri, gramer fonksiyonları üzerinde etkili olması sebebiyle ritimde; sol kulağın ilişkili olduğu sağ hemisferin ise, dilin melodisi ve notasal özellikleri üzerinde etkili olması sebebiyle melodide daha baskın olduğu görülmektedir (Yazgan ve Ekinci, 2007). Buradan hareketle ritim ve melodinin bütününden oluşan müziğin ortaya konuluş aşamasında, sağ ve sol hemisfer arasında işbirliğinin var olduğu ve müziğin bu iletişime etki ettiği çıkarımlarını da yapabilmekteyiz. Müziğin korpus kallosum üzerinde yarattığı bu etki dışında, bilişsel süreçler ve zihinsel performans üzerinde de etkileri olduğu bilinmektedir. Barok müziğin kalıpları ile beyin dalgaları arasındaki benzerliğin fark edilmesiyle birlikte, yapılan araştırmalar insanların dakikada 60 vuruşluk tempolarla kaydedilmiş olan Barok müziklerini dinledikleri esnada kalplerinin de müziğin temposun uygun olarak düzenli bir şekilde attığı ve buna bağlı olarak öğrenme üzerinde olumlu etkileri olan rahatlık, zindelik ve konsantrasyon hali geliştiği belirlenmiştir (Aktaran: Sazak, 2008:10-11). Müziğin bilişsel aktivitelerin gelişimine olan yararı üzerine yapılan bir başka araştırma da 1993 yılında 38 psikoloji bölümü öğrencisine 10 dakika süreyle Mozart’ın Re Majör Piyano Sonatı dinletilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Genel adıyla “Mozart Etkisi” denen bu deneyde öğrencilere daha sonra üç boyutlu düşünme testi uygulanmıştır. Mozart’ın bu eserini dinleyen öğrenciler kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha yüksek puanlar almıştır. Deney sonucunda kompleks yapıdaki müziğin matematik, satranç gibi ileri düzey beyin etkinlikleri gerektiren faaliyetlerde, beyin etkinlikleriyle ilgili karmaşık sinirsel örgütler arasındaki iletişimi kolaylaştığı yargısına varılmıştır (Süt, 2011:50). Mozart etkisine dair yapılan araştırmalar ortaya koymuştur ki, tempo ve tonun etkisiyle uyarılma düzeyi ve duygudurumda oluşan değişikliklerin sadece 10 dakikalık dinletilmenin gerçekleştirildiği durumlarda bile öğrenmeye olan etkisi diğer müzik türlerine göre daha fazladır; hatta, modern müziğin bu konuda önemli bir etkisine de rastlanmamıştır (Aktaran: Sazak, 2008:10). YÖNTEMLER Araştırmanın Modeli ve Künyesi Tablo 2 : Araştırma Modeli Gruplar Manipulasyon Manipulasyon Manipulasyon Sonuç 1 2 3 Deney1 ) örneklem Sağ Kadın Mozart Müziği SBST puanı Kontrol1) 1 Sağ Kadın ------------ SBST puanı örneklem Sol Kadın Mozart Müziği SBST puanı 2 Sol Kadın ------------ SBST puanı Deney3 ) örneklem Sağ-Sol Kadın Mozart Müziği SBST puanı Kontrol3) Sağ-Sol Kadın ------------ SBST puanı Deney4 ) örneklem Sağ Erkek Mozart Müziği SBST puanı Kontrol4) Sağ Erkek ------------ SBST puanı Deney5 ) örneklem Sol Erkek Mozart Müziği SBST puanı Kontrol5) Sol Erkek ------------ SBST puanı Deney6 ) örneklem Sağ-Sol Erkek Mozart Müziği SBST puanı Kontrol6) Sağ-Sol Erkek ------------ SBST puanı Deney2 Kontrol2) ) 3 4 5 6 Araştırma Deseni: Kontrol Gruplu Yarı Deneysel Faktöriyel Desen Değişkenler: Manipülasyon 1: Serebral dominans Manipülasyon 2: Cinsiyet Manipülasyon 3: Mozart etkisi Bağımlı değişken: Sözel Bellek Süreçleri Testi (Öktem-SBST) puanı Ölçümler: Görev Tanımı: Serebral Dominantlık ve Cinsiyet kategorilerine göre ayrılmış deneklerden Mozart Müziği eşliğinde ve Mozart Müziği olmaksızın, 2 farklı listesi olan SBST testindeki 15 adet kelimeyi 10.tekrara kadar tamamen öğrenmeleri. Mozart Müziği’nin Tanımı: B listesi uygulamasında Mozart’a ait “Sonata for Two Pianos in D, K. 448” bestesi kullanıldı. Gruplar: Araştırma rastlantısal olarak seçilen deneklerin oluşturduğu örneklem içerisinde, serebral dominans tipine ve cinsiyetine göre oluşturulan 6 adet örneklem grubu bulunmaktadır. Her örneklem grubu bir deney ve bir kontrol grubu içermektedir. Deney grubu: 6 adet Kontrol grubu: Var – 6 adet – (Deney Grubundaki denekler yer almaktadır.) Örneklem ve Geçerlilik problemi: Deney grubu için rastlantısal seçilmiş denekler, kontrol grubunda da yer almışlardır. Öktem-SBST’de üç adet eşdeğer form bulunduğu için, testin geçerlilik problemi yaratan bir tekrar etkisi yoktur. Serebral dominans ve cinsiyet kategorilerine göre ayrılmış denekler, önce testin A formu ile kontrol grubu içerisinde yer alırken, B formu ile de deney grubu içerisinde yer almaktadırlar. Deneklerin yorulabilecekleri, ikinci form verildiğinde kelimeleri nasıl hatırlayacaklarına dair bir teknik geliştirebilecekleri, SBST’nin ilk formu öncesinde serebral dominans testi de verileceğinden testlerin çok vakit alacağı ve deneklerin öğrenci oldukları göz önünde bulundurulduğunda iki formun uygulanması arasında geçen süre yaklaşık 1 gün olarak belirlenmiştir. Ertesi gün ikinci form verilmeden önce, bir önceki günle ikinci formun verildiği gün arasında önemli psikolojik ve yahut fizyolojik bir farklılık ya da onu etkileyen bir olay olup olmadığı öncelikle deneğe sorulmuştur. Deneğin verdiği bilgiye göre ikinci test uygulanmış ya da başka bir güne ertelenmiştir. Araştırmanın örneklemini İstanbul’da çeşitli üniversitelerden 18-26 yaş arasındaki 78 öğrenci oluşturmaktadır. Veri Analizi: Araştırmanın veri analizinde SPSS 20.0 programı kullanılmıştır. Araştırmada 1. Ve 2. hipotezler için ANOVA, 3. Hipotez için One Samples T testi, 4. Ve 5. Hipotezler için de Independent Samples T Test analizleri uygulanmıştır. Ölçme Araçları: A. Öktem – SBST: Birçok hastalıkta sözel bilgiyi öğrenmede, bellekte tutmada ve geri çağırmada bozulmalar görülmektedir (Aktaran: Öktem, 2011:1). Öktem-SBST testi sözel öğrenme ve belleğin çok faktörlü araştırılması için geliştirilmiş bir test olmasıyla birlikte sözel bellek alanında tanı ve ayırt edici tanıya gitmede kullanılan bir araç olma amacını taşır (Öktem, 2011:1). Öktem-SBST’de A, B ve C listeleri şeklinde üç adet sözcük listesi vardır. Her listede kullanılan sözcükler farklıdır. Her listenin ön yüzünde 15 sözcük, arka yüzlerinde ise 30 çeldirici, 15 de hedef sözcük içeren 45 sözcük yazılıdır. Ön yüzdeki 15 sözcüğün altında 10 adet satır vardır ve her deneme için, deneğin performansı kurallarına göre işlenir. En sağ da bulunan dikey sütuna da her deneme için deneğin toplam kaç kelime söylediği yazılır. Bu puanların toplamı “Toplam Öğrenme” boyutunun puanıdır. Kelimeleri 1’den 15’e numaralayan satırın sonunda “Skor” yazılı kutucuğun altında boş bir kutucuk bırakılmıştır. On adet yatay satırın altındaki USB yazılı sütuna da 30-40 dakika sonraki denemede deneğin “Kendiliğinden Hatırlama” işlemi ile hatırladığı kelime yine sırasıyla işlenecektir. USB yazan satırın altında, T yazan satır ise, arkadaki çeldirici kelimelerle birlikte verilen hedef kelimeleri tanıma yani “Tanıyarak Hatırlama” performansını yazmakta kullanılır. Tanıyarak Hatırlama puanı ile hatırladığı kelime sayısının toplamı, bize deneğin “Toplam Hatırlama” boyutunun puanını verir. Bu puan da yine, Toplam Hatırlama kutucuğuna yazılır. Bir de “Yanlış Tanıma” boyutu bulunmaktadır. Bu kutucuğa da deneğin çeldirici cümleler arasından yanlış seçtiği kelime sayısı yazılır. Bu şekilde teste genel olarak bakıldığında, o deneğin bellek performansı hakkında genel bir fikre sahip olmak mümkün olur (Öktem, 2011:2-3). Bu testin nasıl uygulanacağını testi bilen ve uygulayan birinden öğrenmek yeterli gelir. Sadece puanlama yapılacaksa birkaç kez nasıl yapıldığını görmek, birkaç kez de uygulamak, testörün yeterlilik kazanması için uygundur (Öktem, 2011:3). 1’er sn ara ile kelimeler okunduktan deneğin hatırladıkları kaydedilir. Tüm kelimelerin hatırlandığı anda test durdurularak o deneme için 15 puan verilir. Hatırlanamaması halinde bu denemeler 10 kere tekrar edilir ve 10. tekrarda uygulama bitirilir. Bu tekrar tamamlandıktan yaklaşık 30-40 dakika sonra denekten listedeki kelimelerin hatırlanması istenerek kendiliğinden hatırlama boyutu belirlenir. Hatırlanamayan kelimeler ise, tanıma listesindeki kelimeler arasından hangisinin listede olduğu sorularak tanıma boyutuna kaydedilir . Testle birlikte ölçülen sözel bellek boyutları şunlardır: 1-Anlık Bellek: Kişi, listenin kendisine ilk okunuşunda kaç kelime söylediyse, bu onun anlık hatırlama boyutunun puanıdır. 2-Toplam Öğrenme: Hastanın 10 okuyuşun her birinin sonunsa söylediği kelime sayılarının toplamı, onun Toplam Öğrenme boyutu puanıdır. 3-Öğrenme Yanlışı: Listede olmadığı halde söylenen kelime sayısıdır. 4-Perseverasyon: Söylediği yanlış kelimenin listede bulunmadığını kendisine söylediğiniz halde, hasta bu kelimeyi aynı deneme sırasında da sonraki denemelerde de tekrar tekrar söylemişse, ilk yanlışından sonraki her söyleyişi için 1 perseverasyon puanı alır. 5-Tutarsızlık: Eğer kişi, daha önceki denemelerinde söylediği bir kelimeyi daha sonraki denemesinde hatırlayamazsa, her kelime için 1 Tutarsızlık puanı alır. 6-En Yüksek Öğrenme: Kişi tüm kelimeleri sırası ile söyleyebiliyorsa, En yüksek öğrenme puanı 15’tir. Eğer ulaşamamışsa, 10 deneme içerisinde en çok kaçıncı denemede en çok kelime bilmişse, o denemedeki kelime sayısıdır. 7-Kritere Ulaşma: Tamamen kelimeleri sırası ile söyleyebilmiş kişinin bu kritere kaçıncı seferde ulaşabilmiş olmasını ifade eden boyuttur. Uzun Süreli Bellek (USB) Boyutları: 1-USB Kendiliğinden Hatırlama: Kişi 30-40 dk aradan sonra kaç adet kelimeyi hatırlayabiliyorsa bu boyutun puanı da odur. 2-USB Hatırlama Yanlışı: Kişi 30-40 dk aradan sonra kelimeleri hatırlamaya çalışırken listede olmayan kaç kelime söylediyse bu boyutun puanı odur. 3-USB Tanıma: Kendiliğinden hatırlama sırasında söylemediği ya da eksik bıraktığı kelimeleri, 45 kelimelik çeldirici kelimelerin de bulunduğu liste içinden tanımasına USB tanıma denmektedir. Kaç kelimeyi tanırsa, o skor bu boyutun puanıdır. 4-USB Toplam Hatırlama: USB Kendiliğinden Hatırlama puanı ile, USB tanıma puanının toplamıdır. 5-USB Yanlış Tanıma: Listede olmadığı halde vardı dediği kelimelerin sayısı, USB yanlış tanıma boyutunun puanını oluşturur (Öktem, 2011:17-21). Araştırma desenimizde yer alan SBST puanı değişkenimizi analize, bu boyutlar arasından Anlık Bellek, Öğrenme Puanı ve Kritere Ulaşma boyutlarını alarak değerlendirdik. B. Edinburg-Oldfield El Tercihi Envanteri: El dominansını belirlemek için kullanılan ‘’Türkçe geçerlik ve güvenilirlik çalışması Tural ve arkadaşları (2000) tarafından yapılmış Edinburgh el tercihi envanteri (Oldfield:1971)” (Aktaran: Eren, Tükel, Polat, Karaman ve Ünal, 2002:91), serebral dominansı belirleyebilmek adına araştırmamızda uygulanması tarafımızdan tercih edilmiştir. 10 sorudan oluşan çıkacak sonuçların Geschwind skoruna göre değerlendirildiği Geschwind ve Behan tarafından değiştirilen envanterde deneğe yazı yazma, top atma, makas tutma, diş fırçalama gibi eylemler üzerine sorular sorularak hangi elin üstün olduğu saptanmaktadır (Özbek, 2008:10). Ancak; sadece el tercihinin belirlenmesiyle okullarda öğretmenler ve aileler tarafından sağ elini kullanmaya alıştırma ve zorlama varlığı dışlanamayacağından serebral dominansı sağlıklı olarak belirleyebilmek için, göz, ayak ve kulak dominansını da ölçmek amacıyla 4 sorunun daha eklenmiş olduğu bir formu kullanmayı tercih ettik. Bu form, Doç. Dr. Süleyman Tarman’ın “Müzisyenlerde El Dominansı ve Serebral Laterizasyon” isimli ve ICANAS’38 ‘de yayınlanmış olan araştırmasında kullandığı ve Edinburg – Oldfield’ın 5 soru daha eklenerek modifiye edilen envanterdir. Envanterdeki en sonda yer alan “Çalgı çalmada hangi elinizi tercih ediyorsunuz ?” sorusunun çıkarılmasıyla elde edilen yeni şeklini kullanmak araştırmamızın genel amaçları doğrultusunda uygun olmuştur. Elde edilen skorlara göre “-140 ile -26” arası sağ hemisfer, “-25 ile 25” arası sağ-sol hemisfer, “26 ile 140” arası sol hemisfer baskınlığı göstergesi olarak kabul edilmiştir. BULGULAR Beyninin sol hemisferini baskın olarak kullanan insanların diyaloglarda başarılı oldukları, sözcük dağarcıklarının geniş olduğu, fazla konuşkan oldukları, alçak sesle söylenenleri algılayabildikleri, kadın ve erkek seslerini ayırt etmekte güçlük çektikleri, görsel açıdan imgesel algılama eksiklikleri bulunduğu ve yeni sözcükleri ezberlemede başarılı oldukları, şimdi ve geleceğe dair iyimser bir bakış açısına sahip oldukları belirlenmiştir. Sağ hemisferini baskın olarak kullanan insanların, karşılıklı diyaloglarda güçlük çektikleri ve kısa cevaplar vermeyi tercih ettikleri, hitabet yetenekleri konusunda başarılı olamadıkları, genellikle jest ve mimiklerini kullandıkları, sözcük dağarcıklarının yetersiz olduğu ve isim hatırlamakta zorlandıkları, kadın ve erkek sesini ayırt etmede başarılı oldukları, sözel açıdan yetersiz olmalarına rağmen görsel ögeleri imgeleyerek hatırlama ve kavramada başarılı oldukları, genellikle olumsuz ve kaygılı duygular taşıdıkları belirlenmiştir (Aktaran: Keleş ve Çepni, 2006:70). Anne karnında gelişimsel olarak; kadınların sol hemisferlerinin erkeklere oranla 1 hafta kadar erken geliştiğinden ve testosteron hormonu seviyesinin, özellikle erkek fetuslerin sol hemisferlerinin gelişimi üzerinde geciktirici bir etkisi olduğundan bahsetmiştik. Buradan yola çıkarak, kadınların sol hemisferlerini erkeklere oranla daha başarılı bir şekilde kullanabilecekleri sonucuna vardık. Bununla birlikte, sağ ve sol hemisferlerin aynı baskınlıkta kullanılmalarına dair iki farklı görüşe rastladık: Nörobilimsel araştırmalarda, hızlı ve kalıcı bir öğrenmenin gerçekleşebilmesi için beynin her iki hemisferinin işbirliği içinde çalışması gerektiği vurgulanmaktadır (Aktaran: Keleş ve Çepni, 2006:70). Anlık Bellek Boyutu açısından: Tablo 3: Erkek ve Kadın Denekler için Anova – Anlık Bellek Boyutu Kadın Erkek df Anlık Bellek Puanı-C listesi Anlık Bellek Puanı- B listesi Gruplar Arası Gruplar İçi Toplam Gruplar Arası Gruplar İçi Toplam 2 32 34 2 32 34 F 3,445 p ,044* 2,000 ,152 df 2 40 42 2 40 42 F 4,249 p ,021* 3,228 ,050* Tablo 4: Erkek ve Kadın Deneklerin Serebral Dominansa Göre Anlık Bellek Puanı İstatistikleri Tablosu Kadın Erkek Sonuç Anlık Bellek Puanı-C listesi Anlık Bellek Puanı- B listesi Serebral Dominans Sağ Hemisfer Sağ-Sol Hemisfer Sol Hemisfer Toplam Sağ Hemisfer Sağ-Sol Hemisfer Sol Hemisfer Toplam N 8 10 17 35 8 10 17 35 Ort. ( ) 6,38 8,40 6,59 7,06 8,38 8,90 6,88 7,80 Std. Sapma 1,19 2,55 1,77 2,06 2,50 2,85 2,69 2,77 N 14 16 13 43 14 16 13 43 Ort. ( ) 6,86 9,06 7,30 7,81 8,07 10,06 9,38 9,21 Std. Sapma 1,92 2,57 1,97 2,36 1,38 2,69 2,10 2,27 Tablo 5: Serebral Dominansın Anlık Bellek Puanı Üzerinde Grup İçi Analizi Tablosu Sonuç (I) Serebral Dominans Sağ Hemisfer Anlık Bellek Puanı-C listesi Sağ-Sol Hemisfer Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Anlık Bellek Puanı- B listesi Sağ-Sol Hemisfer Sol Hemisfer (J) Serebral Dominans Sağ-Sol Hemisfer Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Sağ-Sol Hemisfer Sağ-Sol Hemisfer Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Erkek Kadın p p ,034* ,009* ,798 ,598 ,034* ,009* ,024* ,039* ,798 ,598 ,024* ,039* ,684 ,016* ,206 ,123 ,684 ,016* ,070 ,406 ,206 ,123 Sağ hemisferi baskın erkeklerin, Mozart Müziği olmaksızın uygulanan C listesi Anlık Bellek Boyutunda aldıkları puan, tabloda da görüldüğü gibi diğer tüm erkek ve kadın gruplarından düşük çıkmıştır ( = 6,38 ). Sağ hemisferi baskın erkeklerin Anlık Bellek puan ortalamaları ile, Sağ-sol hemisferi baskın erkeklerin Anlık Bellek puan ortalamaları arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark vardır. (p=.034, p< .05) Ancak Sağ hemisferli erkeklerin puan ortalaması, sol hemisferli erkeklerin bu boyuttaki puan ortalamasından yüksek çıksa da aralarında istatistiksel açıdan anlamlı derecede bir fark saptanmamıştır (p=.798 ; p>.05). Sağ-sol hemisferi baskın kadınların, Mozart Müziği eşliğinde uygulanan B listesi Anlık Bellek Boyutunda aldıkları puan, tabloda da görüldüğü gibi diğer tüm erkek ve kadın gruplarından yüksek çıkmıştır. ( =10,06). Sağ-Sol hemisferi baskın kadınların B listesi Anlık Bellek Puan ortalamaları ile, Sağ hemisferi baskın kadınların B listesi Anlık Bellek puan ortalamaları arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark çıkmıştır. (p= .016; p<.05) Ancak sağ-sol hemisferli kadınların ortalaması sol hemisferi baskın kadınların bu boyuttaki puan ortalamasından yüksek çıksa da, istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunamamıştır (p=.406 ; p>.05). Öğrenme Boyutu Açısından: Tablo 6: Erkek ve Kadın Denekler için Anova – Öğrenme Boyutu Gruplar Arası Öğrenme Puanı Gruplar İçi C listesi Toplam Gruplar Arası Öğrenme Puanı Gruplar İçi B listesi Toplam df 2 32 34 2 32 34 Erkek F 4,381 p ,021* 1,940 ,160 df 2 40 42 2 40 42 Kadın F 4,666 P ,015* 4,574 ,016* Tablo 7 : Erkek ve Kadın Deneklerin Serebral Dominansa Göre Öğrenme Puanı İstatistikleri Tablosu Kadın Erkek Sonuç Serebral Dominans Sağ Hemisfer Öğrenme Puanı - Sağ-Sol Hemisfer C listesi Sol Hemisfer Toplam Sağ Hemisfer Öğrenme Puanı - Sağ-Sol Hemisfer B listesi Sol Hemisfer Toplam N 8 10 17 35 8 10 17 35 Ort. ( ) 126,25 137,90 133,88 133,29 131,75 141,10 136,12 136,54 Std. Sapma 13,83 6,38 5,81 9,17 18,04 5,97 6,40 10,36 N 14 16 13 43 14 16 13 43 Ort. ( ) 133,57 142,31 137,54 138,02 140,00 144,19 141,54 142,02 Std. Sapma 12,46 3,81 4,37 8,51 3,04 3,87 4,54 4,16 Tablo 8: Serebral Dominansın Öğrenme Puanı Üzerinde Grup İçi Analizi Tablosu Erkek Sonuç (I) Serebral Dominans (J) Serebral Dominans Sağ-Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Öğrenme Puanı Sağ-Sol Hemisfer -C listesi Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Sol Hemisfer Sağ-Sol Hemisfer Sağ-Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Öğrenme Puanı Sağ-Sol Hemisfer -B listesi Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Sol Hemisfer Sağ-Sol Hemisfer p ,006* ,041* ,006* ,238 ,041* ,238 ,059 ,320 ,059 ,224 ,320 ,224 Kadın p ,004* ,197 ,004* ,111 ,197 ,111 ,005* ,305 ,005* ,073 ,305 ,073 Sağ hemisferi baskın erkeklerin, Mozart Müziği olmaksızın uygulanan C listesi Öğrenme Puanı Boyutunda aldıkları puan, tabloda da görüldüğü gibi diğer tüm erkek ve kadın gruplarından düşük çıkmıştır ( = 126,25). Sağ hemisferi baskın erkeklerin Öğrenme Puanı ortalamaları, Sağ-sol hemisferi baskın erkeklerin Öğrenme Puanı ortalamaları ve Sol hemisferi baskın erkeklerin Öğrenme Puanı ortalamaları arasında istatistiksel açıdan anlamlı derecede bir fark bulunmuştur (Sağ HemisferSol Hemisfer: p=.041; p<.05 ve Sağ HemisferSağ-Sol Hemisfer: p=.006; p<.05). Sağ-sol hemisferi baskın kadınların, Mozart Müziği eşliğinde uygulanan B listesi Öğrenme Puanı Boyutunda aldıkları puan, tabloda da görüldüğü gibi diğer tüm erkek ve kadın gruplarından yüksek çıkmıştır ( =144,19). Sağ-Sol hemisferi baskın kadınların B listesi Öğrenme Puanı ortalamaları ile, Sağ hemisferi baskın kadınların B listesi Öğrenme Puanı ortalamaları arasında istatistiksel açıdan anlamlı derecede bir fark bulunmuştur (p= .005; p<.05) Ancak sağ-sol hemisferli kadınların ortalaması sol hemisferi baskın kadınların bu boyuttaki puan ortalamasından yüksek çıksa da, istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunamamıştır (p=.073 ; p>.05). Kritere Ulaşma Boyutu açısından: Tablo 9: Erkek ve Kadın Denekler için Anova – Kritere Ulaşma Boyutu Kadın Erkek df Kritere Ulaştığı Deneme Sayısı C listesi Kritere Ulaştığı Deneme Sayısı B listesi Gruplar Arası Gruplar İçi Toplam Gruplar Arası Gruplar İçi Toplam 2 32 34 2 32 34 F ,656 p ,526 4,155 ,025* df 2 40 42 2 40 42 F 5,946 p ,005* 4,585 ,016* Tablo 10: Erkek Deneklerin Serebral Dominansa Göre Kritere Ulaşma Puanı İstatistikleri Tablosu Kadın Erkek Sonuç Kritere Ulaştığı Deneme Sayısı C listesi Kritere Ulaştığı Deneme Sayısı B listesi Serebral Dominans Sağ Hemisfer Sağ-Sol Hemisfer Sol Hemisfer Toplam Sağ Hemisfer Sağ-Sol Hemisfer Sol Hemisfer Toplam N 8 10 17 35 8 10 17 35 Ort. ( ) 4,86 3,90 4,29 4,31 5,00 3,00 3,41 3,66 Std. Sapma 2,95 1,20 1,36 1,78 2,62 1,41 ,80 1,68 N 14 16 13 43 14 16 13 43 Ort. ( ) 4,21 2,75 3,85 3,56 3,14 2,31 3,08 2,81 Std. Sapma 1,72 ,68 1,07 1,35 ,77 ,87 ,86 ,91 Tablo 11: Serebral Dominansın Kritere Ulaşma Puanı Üzerinde Grup İçi Analizi Tablosu Erkek Sonuç (I) Serebral Dominans Sağ Hemisfer Kritere Ulaştığı Deneme Sayısı - Sağ-Sol Hemisfer C listesi Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Kritere Ulaştığı Deneme Sayısı - Sağ-Sol Hemisfer B listesi Sol Hemisfer (J) Serebral Dominans Sağ-Sol Hemisfer Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Sağ-Sol Hemisfer Sağ-Sol Hemisfer Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Sol Hemisfer Sağ Hemisfer Sağ-Sol Hemisfer p ,261 ,456 ,261 ,586 ,456 ,586 ,010* ,022* ,010* ,508 ,022* ,508 Kadın p ,002* ,436 ,002* ,020* ,436 ,020* ,010* ,839 ,010* ,019* ,839 ,019* Sağ hemisferi baskın erkeklerin, Mozart Müziği olmaksızın uygulanan C listesi Kritere Ulaşma Boyutunda aldıkları puan, Mozart Müziği eşliğinde uygulanan B listesi Kritere Ulaşma Boyutunda aldıkları puandan beklediğimizin aksine daha düşük çıkmıştır ( = 4,88). Sağ hemisferi baskın erkeklerin Kritere Ulaşma Puanı ortalamaları, Sağ-sol hemisferi baskın erkeklerin Kritere Ulaşma Boyutu ortalamaları ve Sol hemisferi baskın erkeklerin Kritere Ulaşma Boyutu ortalamaları arasında istatistiksel açıdan anlamlı derecede bir fark bulunmamıştır (Sağ Hemisfer-Sol Hemisfer: p=.456; p>.05 ve Sağ Hemisfer- Sağ-Sol Hemisfer: p=.261; p>.05). Sağ-sol hemisferi baskın kadınların, Mozart Müziği eşliğinde uygulanan B listesi Kritere Ulaşma Boyutunda aldıkları puan, tabloda da görüldüğü gibi diğer tüm erkek ve kadın gruplarından düşük çıkmıştır ( =2,31). Sağ-Sol hemisferi baskın kadınların B listesi Kritere Ulaşma ortalamaları ile, Sağ hemisferi baskın kadınların ve Sol hemisferi baskın kadınların B listesi Kritere Ulaşma ortalamaları arasında istatistiksel açıdan anlamlı derecede bir fark bulunmuştur (Sağ-Sol Hemisfer-Sağ Hemisfer: p= .010; p<.05 ve Sağ-Sol Hemisfer-Sol Hemisfer: p=.019; p<.05). H3 için Örneklem Gruplarının İstatistikleri N Std. Sapma Ortalama ( ) Anlık Bellek Puanı-C listesi 78 7,47* 2,25 Anlık Bellek Puanı- B listesi 78 8,58* 2,59 Öğrenme Puanı -C listesi 78 135,90* 9,07 Öğrenme Puanı -B listesi 78 139,56* 8,02 Kritere Ulaştığı Deneme Sayısı 78 3,90* 1,60 C listesi Kritere Ulaştığı Deneme Sayısı 78 3,19* 1,37 B listesi Tablo 30: Sonuç p ,000 ,000 ,000 ,000 ,000 ,000 *= .05 Mozart etkisine dair yapılan araştırmalar ortaya koymuştur ki, tempo ve tonun etkisiyle uyarılma düzeyi ve duygudurumda oluşan değişikliklerin sadece 10 dakikalık dinletilmenin gerçekleştirildiği durumlarda bile öğrenmeye olan etkisi diğer müzik türlerine göre daha fazladır; hatta, modern müziğin bu konuda önemli bir etkisine de rastlanmamıştır (Aktaran: Sazak, 2008:10). Yukarıda da görüldüğü gibi, Anlık Bellek, Öğrenme Puanı boyutlarında B listesi puanları, tüm örneklem gruplarının C listesi puanlarından beklendiği gibi anlamlı derecede yüksektir. Kritere Ulaşma Boyutunda B listesi puanları, tüm örneklem gruplarının C listesi puanlarından beklendiği gibi anlamlı derecede düşük çıkmıştır. Anlık Bellek, Öğrenme Puanı boyutlarının yüksek, Kritere Ulaşma Boyutunun da düşük çıkmaları sözel boyutta öğrenmenin gerçekleştiğinin göstergesidir. Tablo 31: H4 ve H5 için Grup İstatistikleri N Std. Sapma Ortalama ( ) Sonuç Cinsiyet Anlık Bellek Puanı-C listesi Kadın Erkek 43 35 7,81 7,06 2,363 2,06 Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek 43 35 43 35 43 35 43 35 9,20* 7,80* 138,02* 133,29* 142,02* 136,54* 3,56* 4,31* 2,27 2,77 8,50 9,17 4,16 10,36 1,35 1,78 Kadın 43 2,81* ,91 Anlık Bellek Puanı- B listesi Öğrenme Puanı -C listesi Öğrenme Puanı -B listesi Kritere Ulaştığı Deneme Sayısı -C listesi Kritere Ulaştığı Deneme Sayısı -B listesi Anlık Bellek Boyutu İçin: C listesi kadın = 7.81 ; C listesi erkek B listesi kadın = 9.20 ; B listesi erkek = 7.06 ; p=.135 > .05 = 7.80 ; p=.018 < .05 P ,135 ,018 ,022 ,005 ,042 ,010 Öğrenme Puanı Boyutu İçin: C listesi kadın = 138.02 ; C listesi erkek = 133.29 ; p=.022 < .05 B listesi kadın = 142.02; B listesi erkek = 136.54; p=.005 < .05 Kritere Ulaşma Boyutu İçin: C listesi kadın = 3.56 ; C listesi erkek = 4.31 ; p=.0.42 < .05 B listesi kadın = 2.81 ; B listesi erkek = 3.65; p=.010 < .05 Gebelikte fetal testosteronun el tercihi üzerine etkisi olduğu düşünülmektedir. Beynin, embriyolojik gelişim süreci içinde ana rahmindeki oluşumunda iki hemisfer farklı zamanlarda gelişimini tamamlamakta ki bu- sağ hemisferin sol hemisferden bir hafta erken geliştiğini- genetik faktörlerin etkisiyle de bu gelişimin etkisi artmakta olup bu faktörün erkeklik hormonu olan testosteron hormonu olduğu ve yüksekliğinin erkekte sol hemisferin kadındakine kıyasla biraz daha geç geliştiğini bu yüzden de testosteronun sol hemisferi baskılayıp dominantlığı diğer hemisfer olan sağa geçirdiğini ve sol elliliğin erkeklerde daha fazla görülmesini açıklamaktadır (Öktem, 2006; Özdemir ve Soysal, 2004:2; Aktaran: Yıldırım ve Dane, 2007:46). Anlık Bellek Boyutu B listesi kadın ve erkek deneklere göre elde edilen sonuçlar istatistiksel açıdan anlamlı çıkmıştır. Buradan hareketle, bu boyutta kadınların Anlık Bellek Boyutu B listesi puanlarının erkeklere göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Öğrenme Puanı ve Kritere Ulaşma boyutlarında C ve B listelerinin Kadın ve Erkek deneklere göre elde edilen sonuçların hepsi istatistiksel açıdan anlamlı çıkmıştır. Buradan hareketle, bu boyutlarda kadınların Öğrenme puanı bakımından erkeklere göre daha yüksek puan ortalamasına sahip oldukları ve Kritere, erkeklere göre daha kısa sürede ulaştıkları (Kritere ulaşma puanlarının erkeklere göre daha düşük olduğu) saptanmıştır. Ayrıca bu boyutlarda Mozart Müziği eşliğinde uygulanan B listeleri puanlarının da Mozart Müziği olmaksızın uygulanan C listesi puanlarından istatistiksel açıdan anlamlı derecede yüksek çıkmış olması da, Kadınların Mozart Müziği eşliğinde aldıkları SBST puanlarının bu boyutlar çerçevesinde Mozart Müziği olmaksızın aldıkları SBST puanlarından daha yüksek olduğunu göstermektedir. SONUÇ VE TARTIŞMA Tüm boyutlarda B listesi puanları, tüm örneklem gruplarının C listesi puanlarından beklendiği gibi ve beklendiği şekilde anlamlı derecede farklı çıkmıştır. Bütün boyutlarda p< .05 gözlenmiştir. Burada Mozart Müziğinin öğrenmeye etkisi olduğu sonucuna varılabilir. Mozart Müzikli ortamda uygulanan B listesinin C listesinden anlamlı derecede yüksek çıkması beklediğimiz bir sonuçtu. Deneklerin büyük bir çoğu test bitiminde müzik konusunda olumlu geribildirimde bulundu. Çok az bir kısmı müzikten rahatsız olduğunu belirterek konsantrasyonunun dağıldığını söyledi. Sadece cinsiyetin ve Mozart müziğinin manipulasyon olarak alındığı analizlerimizde, SBST Anlık Bellek Boyutu Mozart müziği eşliğindeki B listesi puanlarının cinsiyet açısından beklediğimiz üzere anlamlı derecede farklı çıktığı gözlemlenmiştir. Buna ek olarak Öğrenme Puanı ve Kritere Ulaşma boyutlarında da C ve B listelerinin cinsiyete göre elde edilen sonuçlarının hepsinde beklediğimiz gibi istatistiksel açıdan anlamlı derecede fark olduğu bulgulanmıştır. Bu dört boyuttaki sig. değeri <.05 çıkan her test için, kadınların erkeklere göre daha iyi sonuçlar yaptıkları da puan ortalamaları sayesinde elde edilen bulgular arasındadır. Deney tamamen laboratuvar ortamında uygulansaydı daha başarılı olabilirdi. Ancak okulumuzda bir psikoloji laboratuvarı olmaması sebebi ile boş sınıf, boş oda gibi mekanlar kullanıldı. Hipotezlerimizi doğrulamak adına yaptığımız ANOVA analizi, kadın ve erkekleri etkileyen manipulasyonları birlikte olarak sig. (p) değeri açısından karşılaştırmalarını vermek için yeterli olmadı. Bu yüzden hipotezlerin analizi ve yorumlanmasının sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilemediğini düşünmekteyiz. Araştırmamızın verilerini 78 denekten alınan test sonuçları oluşturmaktadır. Daha fazla deneğe ulaşılabilseydi ve örneklem gruplarının sayıları birbirine denk sayıda olsaydı ve her grup için 20+ sayıda kişiye uygulanabilseydi, sonuçlar daha verimli alınabilirdi. Araştırmamız, alanında yapılan ve bu 3 manipulasyonu bir araya getirerek oluşturulmuş bilinen ilk araştırma niteliğini taşımaktadır. El dominansını belirlemek için kullandığımız Edinburg El tercihi Envanteri aslında tam olarak baskınlığın derecesini gösteremediği için yeterli değildi ama uluslararası platformda uygulanan bir test olduğu için güvenilir bir test olarak kabul edildi. C listesi ve B listesinden oluşan SBST testinde, çoğunlukla listeler arası ortalama 1 hafta ara verilmesine rağmen, önceki listeyi hatırlama oranı yüksekti. Testin 1 ay arayla uygulandığı deneklerde bu oran daha düşüktü, bu yüzden uygulama açısından daha yeterli bir süre olsaydı, iki test arası en az 1 ay verildiği takdirde daha sağlıklı sonuçlar elde edilebilirdi. Uygulama sırasında bazı deneklerin müziği fark etmediklerini/duymadıklarını ifade ettiklerinden, sonuçlarda bu sebeple dalgalanmalar yaşanmış olabileceğini düşünmekteyiz. Bu tür bir araştırma yapmak isteyen araştırmacıların, uygulama için fazla zamana ihtiyaçları oldukları konusunda hazırlıklı olmaları gerekmektedir. Bununla birlikte, denek sayılarını fazla ve dengeli tutmaları daha verimli bir araştırma olması bakımından önerilir. KAYNAKÇA Aydın, H. (1994). Yaşamımızın Gizli Kalmış Kesiti: Uyku. Bilim ve Teknik Dergisi (317), 32-37. Carlson, N. R. (2011). Fizyolojik Psikoloji: Davanışın Nörolojik Temelleri. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri. Dane, Ş. (1992). Sağlak ve Solaklarda El Tercihi ile Sağ ve Sol Kulak İşitme Süreleri Arasındaki Kantitatif İlişkiler. OMÜ Tıp Dergisi , 9 (2), 168-172. Demirel, Ö. (2003). Kuramdan Uygulamaya Eğitimde Program Geliştirme (5. Baskı b.). Ankara: Pegem A Yayıncılık. Domjan, M. (2004). Koşullama ve Öğrenmenin Temelleri. (H. Çetinkaya, Çev.) Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları. Eren, İ., Tükel, R., Polat, A., Karaman, R., & Ünal, S. (2002). Panik Bozukluğunda Bölgesel Beyin Kan Akımı Değişikliklerinin Tc99m-HMPAO SPECT ile Değerlendirilmesi. Türk Psikiyatri Dergisi , 13 (2), 89-97. Göğüş, G. (2008). Müziksel ve Matematiksel Öğrenme Başarısı Arasındaki İlişki. Eğitim Fakültesi Dergisi , XXI (1), 79-89. Gülpınar, M. A. (2007). Farklı Hemisfer Eğilimli Tıp Öğrencilerinin Tercih Ettikleri Bilişsel İşlemleme ve Metabilişsel Düzenleme Stratejileri ve Farklı Öğrenme Ortamlarındaki Akademik Başarıları. Doktora Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Eğitim Programları ve Öğretim Doktora Programı, İstanbul. Guyton, & Hall. (2007). Tıbbi Fizyoloji. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri. Karakaş, S., İrkeç, C., İşeri, E., Karakaş, H. M., Yüksel, N., Arıkan, O., et al. (2008). Kognitif Nörobilimler. Ankara: NM Medikal Yayınları ve Nobel Tıp Kitabevleri. Keleş, E., & Çepni, S. (2006). Beyin ve Öğrenme. Türk Fen Eğitimi Dergisi , 3 (2), 66-82. Manzak, I., & Kara, S. (2011). İnsanlarda Farklı El Tercihine Göre Korpus Kallozum Alanı ile Akıcı Zeka İlişkisinin Değerlendirilmesi. Proje, Trabzon Yomra Fen Lisesi, Trabzon. Mesulam, M. M. (2004). Davranışsal ve Kognitif Nörolojinin İlkeleri. İstanbul: Yelkovan Yayıncılık. Morris, C. G. (2002). Psikolojiyi Anlamak. (H. B. Ayvaşık, & M. Sayıl, Çev.) Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları. Öktem, Ö. (2006). Davranışsal Nörofizyolojiye Giriş. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri. Öktem, Ö. (2011). Öktem Sözel Bellek Süreçleri Testi (Öktem-SBST). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları. Özbek, H. (2008). Takım Sporu Yapan Kişilerde Hemisferik Farklılıkların Elektrodermal Aktivite İle Belirlenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri. Özdemir, B., & Soysal, A. Ş. (2004). Yaşama Farklı Bir Açıdan Bakış: Sol Elim. STED , 13 (4), 131133. Öztan, P. (2006). Yabancı Dil Öğretiminde Sağ Beyin Yarıküresini Ya Da Sol Beyin Yarıküresini Baskın Olarak Kullanan Öğrencilerin Öğrenme Biçemleri Ve Bunların Başarıya Etkisi. Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Yabancı Dil Öğretimi Anabilim Dalı, Ankara. Özyürek, A. (2012). Altı Yaşında Bellek Eğitimi Verilen Çocukların İki Yıl Sonraki Bellek Gelişimlerinin İzlenmesi. Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , 2 (1), 28-43. Pençe, S. (2000). Serebral Lateralizasyon. Van Tıp Dergisi , 7 (3), 120-125. Pınar, L. (2010). Sinir ve Kas Fizyolojisi Temel Bilgileri. Ankara: Efil Yayınevi. Sazak, N. (2008). Müziksel Algılamanın Temel Boyutları. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi , 5 (1). Schmidt, F. (1999). Development of a Time-Resolved Optical Tomography System for Neonatal Brain Imaging. Ph. D. Thesis, University College London, Department of Medical Physics and Bioengineering, London. Snell, R. S. (2000). Tıp Fakültesi Öğrencileri İçin KLİNİK ANATOMİ. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri & Yüce Yayınları. Solso, R., Maclin, M. K., & Maclin, O. H. (2010). Bilişsel Psikoloji (3. Baskı b.). (A. Ayçiçeği-Dinn, Çev.) İstanbul: Kitabevi Yayıncılık. Soysal, A. Ş., Arhan, E., Aktürk, A., & Can, H. (2007). El Tercihi ve El Tercihini Belirleyen Etkenler. Türkiye Çocuk Hastalıkları Dergisi , 1 (2). Sözen, D. (2005). SBST Sözel Bellek ve WMS Görsel Bellek Testleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi , 2 (8), 73-83. Süt, Ç. (2011). Müzikte Gizlenen Matematik. Atılım Üniversitesi İz Dergisi (12), 48-50. Tarman, S. (2007). Müzisyenlerde El Dominansı ve Serebral Lateralizasyon. Ankara: Müzik Eğitimi Yayınları. Ünay-Gündoğan, N. (2005). El Tercihi ve Dominant Göz. Tıp Bilimleri Dergisi , 25 (2). Yazgan, Y., & Ekinci, Ö. (2007). Müzik ve Nörobiyolojisi. Ankara Fen Liseliler Derneği E-Bülteni . Ankara. Yıldırım, S., & Dane, Ş. (tarih yok). Serebral Lateralizasyon ve El Tercihi. The Eurasian Journal of Medicine , 45-48. Ziylan, Y. Z. (2001). Kontrol Sistemleri Sindirim ve Boşaltım Fizyolojisi, İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Temel ve Klinik Bilimler Ders Kitapları. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri.