Aladdin Palevi Maslahat kelimesi “salaha” fiilinden bir

advertisement
www. sehadet. info
MASLAHAT
KAVRAMI
Aladdin Palevi
Maslahat kelimesi “salaha” fiilinden bir masdar olup lugatte menfaat ve iyiliğe
vasıta olan her şey demektir. Istılahta ise genel olarak menfaatin temini,
mefsedetin ise def’i olarak tarif edilmektedir.1 Daha geniş bir tanımla maslahat,
hükmün kendisine bağlanması ve üzerine hüküm bina edilmesi, insanlara bir fayda
sağlayan veya onlardan bir zararı gideren, bununla beraber muteber veya geçersiz
sayıldığına dair bir delil bulunmayan durum ve gerekçelerdir. 2 İmam Gazali
maslahatta asıl gayenin, şeriatın insanların dinlerini, canlarını, mallarını, akıllarını
ve nesillerini muhafaza altına alma esası olduğunu belirterek “bu beş şeyi
muhafaza eden her şey maslahattır. Aksi ise mefsedetin ta kendisidir 3 ”
demektedir.
Maslahat, islam hukuk ilminin en tartışmalı delillerinden bir tanesidir. Her ne
kadar usul alimlerinin bir çoğu maslahat delilini sadece Malikî alimlerinin hüccet
olarak kabul ettiklerini söyleseler de, diğer imamlarda maslahatla amel etmişler ve
bu prensip üzerine hüküm bina etmişlerdir. Burada günümüz açısından bizi
ilgilendiren en önemli husus ise, maslahat delilini geçerli bir hüccet sayan
alimlerin hiçbir kayıt ve şarta tabi tutmaksızın maslahata göre hüküm
vermemeleri, aksine bunun için bir takım şartlar öne sürmeleridir. Öyle ki, bu
şartlardan bir tanesi dahi bulunmadığı takdirde maslahata binaen hüküm
vermemişlerdir. Bu şartları kısaca şu şekilde özetleyebiliriz.
Fıkıh usulü alimleri maslahat prensibi ile delil getirebilmek için ilk şart olarak
1
Gazali, Mustafa, 2/139
Amidî, El’ihkam Fi Usul-il Ahkam,302- Abdulkerim Zeydan, El-Veciz Fi Usul’il Fıkıh sy: 109
3
Gazali, Mustasfa, 2/139
1
2
maslahatın Kur’an ve sünnetin hükümlerine uygun olmasını, şeriatın hiçbir aslına
ve yine kendisi ile istinbatta bulunulan icma ve kıyas gibi diğer delillere muhalif
olmamasını şart koşmuşlardır. Bu alimler tarafından ittifakla kabul edilmiş
mukarrer bir şarttır. Maslahatın diğer bir şartı ise şudur: Ortaya konulan maslahat
akıl sahiplerince kabul edilmeli, akıl ile anlaşılır cinsten olmalı, sonuçta hasıl
olacak maslahat, vehmi olmayıp hakiki olmalıdır. Sadece insanların bir kısmını
değil umumunu kapsamalıdır.
Maslahat kavramı hakkında bu özet bilgilerden sonra bugün yaşadığımız şu zamanda
bir takım insanların maslahat ile amel edebilme adına ortaya attıkları düşüncelerin ne
kadar ilimden ve hikmetten uzak olduğu apaçık bir şekilde anlaşılmaktadır. Zira bugün
Mürcie rüzgarından etkilenen bir takım kimseler maslahat gereği demokratik seçimlere
katılmayı, müslümanların menfaati adına partiler kurup şirkin mabedleri olan
parlamentolarda yer almayı ya da Müslümanlara en yakın bir demokratik partilerin
desteklenmesi gerektiğini, her ne kadar böyle durumlarda şirk ve küfür amelleri işlense
de maslahata binaen yapılan bu fiillerin meşru olduğunu devamlı surette dile
getirmektedirler. Yukarıda maslahat kavramına dair bütün fıkıh usulü kitaplarında
karşılaşabileceğimiz ve İslam alimleri tarafından ittifakla kabul edilmiş şartları
okuduğumuz zaman bu tip iddiaların bütünüyle kendisinde hiçbir doğru yönün olmadığı
iddialar olduğu apaçık görülmektedir. Zira öncelikle bütün maslahatlar İslam’ın
kendisinde toplanmıştır. Bu tip söylemlerle İslam’ın dışında maslahat arayanlar, Allah’ın
kendisinden razı olduğu tek din olan İslam’ı bırakıp, demokratik dinin gerekleriyle amel
edenler bu tavırlarıyla sanki İslam’ın eksik olduğunu, tamamlanmadığını
söylemektedirler ki, böyle bir söylemde küfrün bizzat kendisidir. Zira Allahu Tealâ
“Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak
İslam'ı beğendim” (5 Maide/3) buyurarak, bu dinin tamamlandığını, bütün maslahatları
kapsadığını, İslam’ın dışında bütün beşeri ideolojilerin ya da diğer bir anlamıyla dinlerin
mefsedetin kendisi olduğunu söylemektedir. Dolayısıyla İslam dışında herhangi bir dinin
içinde maslahat aramak, o dinin benimsenmesidir ki, bu da sahibini İslam dininden
çıkaran apaçık bir durumdur. Allah’ın dinini bırakıp beşeri ideolojilerde maslahat
aramanın tehlikesine dair Seyyid Kutub şöyle demektedir:
“Burada şöyle bir soru sorulabilir: ‘İnsanların pratiğini belirleyecek olan onların
yararı değilmidir?’ İslam’ın kendi kendisine sorup cevap verdiği soruya tekrar dönelim...
“Siz mi bilirsiniz, yoksa Allah’mı?”
Bilen Allah’tır, siz bilmezsiniz. İnsanoğlunun yararı Allah’ın indirdiği ve Allah
Rasulü’nün tebliğ ettiği şeriatin güvencesi altındadır. Günün birinde insanlar yararlarını
Allah’ın indirdiği şeriata çıkmakta görürlerse her şeyden önce onlar bu kanaatlerinde
yanılgıya düşmekte ve saplantılarına kapılmaktadırlar. Nitekim Allahu Tealâ bir başka
ayette şöyle buyurmaktadır:
“Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri
2
www. sehadet. info
tarafından yol gösterici gelmiştir. Yoksa insan, her arzu ettiği şeye sahip mi olacaktır?
Ahiret de dünya da Allah'ındır.” (53 Necm/ 23-25)
Böyle kimseler aynı zamanda kafirdirler de. Zira hiç kimse Allah’ın şeriatine ters
düşen şahsi görüşünün yararlı olduğunu iddia ettikten sonra bir saniye dahi bu dinde
kalamayacağı gibi bu dinin mensubu da sayılamaz.” 4
Bugün gerçekten üzerinde yaşadığımız coğrafya da, en çok dile getirilen şüphelerden
bir tanesi İslam’ın ve Müslümanların maslahatı için demokratik dinin gereklerine göre
hareket edebileceğimiz iddiasıdır. Demokrasi havariliğine soyunan sözde alimlerin
dillerine doladıkları ve devamlı onunla zikir ettikleri bu şüphe bir çok cahil insanın da
kanmasına neden olmaktadır. Bugün İslam adına ortaya çıkan herkes “Meydanı kâfirlere
mi bırakalım? Müslümanlara en yakın partiyi neden desteklemeyelim? Sandıktan İslam
düşmanları galip çıksa daha mı iyi olacak?” şeklinde dile getirdikleri sözlerin temelinde,
Allah’ın dinini dünyevi arzuları için satan kimselerin yönlendirmeleri yatmaktadır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi maslahat gereği ortaya atılacak bir fikrin öncelikle Kur’an
ve sünnetin temel esaslarına aykırı olmaması gerekirken, onların maslahat olarak ileri
sürdükleri şey öncelikle İslam’ın ve tevhidin aslını bozan şirkin ta kendisidir. İlim ehli
âlimler, maslahatın ilk ve en önemli şartı olarak ortaya konulacak maslahatın dinin hiçbir
aslına muhalif olmamasını dile getirirlerken, onlar şirk dinini maslahat olarak insanlara
sunmaya çalışmaktadırlar. Kendisinde hiçbir şer’i esasın bulunmadığı bir maslahatın
insanlara yarar getirmesi ve onlardan zararı def etmesi nasıl mümkün olur?
Bilinmelidir ki, insanlığın maslahatı ancak ve ancak Kur’an ve sünnettedir. Hiç
kimsenin Allah’ın kitabının dışında bir maslahat aramaya hakkı yoktur. Allahu Tealâ’nın
insanlar için gözettiği maslahatların en büyüğü, en önemlisi ve en yücesi tağutları
reddetmek, Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen kâfirlerden beri olmak, sadece ve sadece
Allah’ın hükümleri ile hükmetmek ve yine O’nun hükümleriyle muhakeme olmaktır.
İnsanlığın maslahatı ancak bu asla, bu temel esasa sarılmakla mümkündür. Bunun tersi
bir hareket ise, yani Allah’ın dinini bırakıp şirk ve küfür dini olan demokrasi ile hareket
etmek, insanlar üzerindeki bütün menfaatleri yok eden bununla birlikte her türlü zararı
insanlığın başına musallat eden bir tavırdır.
Burada ayrıca maslahat gereği demokrasi ile amel etmenin caiz olduğunu söyleyen
demokrasi havarilerine şu soruyu yöneltmekte fayda vardır: “Acaba demokrasinin
köşklerinde görev alan vekiller maslahatları neye göre belirleyeceklerdir? Yani
Müslümanların faydasını, onlardan zararı def etmeyi belirlerken ellerindeki asıl ölçü ne
olacaktır? Maslahatı belirleyen esas ölçü Allah’ın muhkem hükümleri mi olacaktır, yoksa
maslahatları demokratların kutsal kitabı anayasalar mı belirleyecektir? Onlar kesinlikle
“Bizler bütün maslahatları Allah’ın kitabına göre belirleyeceğiz” şeklinde bir iddia da
bulunamazlar. Zira böyle bir iddia vakıadan çok uzak olması nedeniyle saçma olacaktır.
Çünkü bizler biliyoruz ki demokrasi dininde Allah’ın muhkem nasslarının hiçbir değeri
4
Yoldaki İşaretler, sy:65
3
yoktur. Demokrasiler de esas olan, insanların otoritesi ve hâkimiyetidir. Şer’i hükümlerin
demokratik dinde asla bir söz hakkı mevcut değildir. Demokratların ortaya koyacakları
her bir hüküm insanlar tarafından yazılmış kutsal kitap anayasaya muhalif olamaz. Diğer
taraftan maslahatın diğer bir şartı da, belirttiğimiz gibi bütün selim akıl sahipleri
tarafından kabul edilir olması, sadece insanların bir kısmını değil bütününü kapsamasıdır.
Sonuçta meydana çıkacak maslahat, vehmi olmayıp hakiki olmalıdır
Bugün yaşadığımız ülkede Müslümanların maslahatı gereği parlamentoya gönderilen
vekillerin Müslümanlara fayda mı sağladığı, yoksa zarar mı verdiği çok ciddi bir şekilde
tartışılmaktadır. Ve bu tartışmalar böyle bir maslahat düşüncesini batıl kılmaktadır. Zira
böyle bir maslahat iddiası tüm aklı selim kimseler tarafından kabul görmemektedir.
Bununla beraber aslen İslam'a yakın olduğu zannedilen, Müslümanlara faydasının
olacağı düşünülen partilerin bugün İslam’a ve Müslümanlara verdiği açık zararlar ortada
iken böyle bir maslahat düşüncesi ortaya atmak, ancak ya akli melekeleri eksik ya da
Allah’ın tertemiz dinini bulandırmak isteyen kimselerden ortaya çıkan bir düşüncedir.
Bugün zaman zaman davanın suratla yayılmasını isteyen davetçiler davanın maslahatı
adına küfürle ve kafirlerle uzlaşma yoluna meyletmektedirler. Ancak unutulmaması
gerekir ki, davanın maslahatı ancak ve ancak Allah’ın ipine, sağlam kulpuna sarılmakla,
Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) metoduna sımsıkı bağlanmakla mümkündür.
Şeytanın insanlara sağdan yaklaşması da tam bu noktada başlamaktadır. Zira şeytan ve
dostlarının davetçileri saptırmak için en çok kullandıkları hileli yol budur. Bunun için biz
tüm davetçilerden, “davanın maslahatı” tabirini defterlerinden çıkarmalarını tavsiye
ederiz. Çünkü şeytan ve dostları devamlı surette davetçilerden kendileri ile uzlaşmalarını
istemektedirler. Orta yolda anlaşmak, karşılıklı anlayış ve hoşgörü içinde hareket etmek...
Halbuki Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.”
(68 Kalem/9)
Sonuç olarak davetçiler taviz versin, davalarında geri adım atsınlar ki böylece her bir
geri adım hemen peşi sıra ikinci bir gerileyişi beraberinde getirecektir. Üzülerek
belirtmekte fayda vardır ki, yaşadığımız şu zamanda ve şu toplumda Allah’ın şeriati
kaldırıldığı gibi bir çok İslami kavram da tahrif ve istismara uğramıştır. Ve bu tahriften
en çok nasiplenen kavramlardan bir tanesi de maslahat kavramı olmuştur. Zira toplumda
maslahat denilince ilk akla gelen müslümanların menfaati için küfürle uzlaşmak, İslam
dışı dinlerin prensiplerine göre hareket etmek anlaşılmaktadır. Maslahat gereği, küfür
parlamentolarında yer almak, Allah’ın indirdiği ile hükmetmemek, Allah’tan başkasına
ibadet etmek, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenleri desteklemek ve onlara itaat
etmek iddiası herkes tarafından dillendirilmektedir. Ancak demokrasi dininin
müntesiplerinin bu tip iddialar ortaya atmaları, bu tip söylemleri dillerine dolamaları
gayet normaldir. Onlara göre insan başıboş yaratılmış bir varlıktan başka bir şey değildir.
Demokrasi dinine göre insanlar kendi keyfi arzularınca, kendi belirledikleri menfaatleri
temin etme ve yine kendi belirledikleri kötülükleri defetme adına kıt akılları ile her türlü
4
www. sehadet. info
amelde bulunabilirler. Demokratlar kendi dinleri gereğince insanlığın menfaatinin ancak
ve ancak demokrasi ile amel etmekte olduğunu iddia edebilirler. Ancak biz Müslümanlar
için ya da kendisini İslam’a nispet eden kimseler için durum hiçte böyle değildir. Bizler
için en büyük maslahat Allahu Tealâ’nın bizim için seçtiği ve razı olduğu dine sımsıkı
sarılmaktır. Allahu Tealâ’nın asla kendisinden razı olmadığı dinlerde ise bizler için zerre
kadar da olsa bir maslahat yoktur.
5
Download