Muhalefet ve Maslahat Dengesini Nasıl Kurabiliriz?

advertisement
On5yirmi5.com
“Muhalefet ve Maslahat Dengesini Nasıl
Kurabiliriz?”
ÖZGÜR-DER'in "Riskler ve Zaaflar Karşısında Vahye Şahitlik Sorumluluğumuz" ana
başlıklı 2015-2016 yılı aylık paneller serisi "Muhalefet ve Maslahat Dengesini Nasıl
Kurabiliriz?" konusuyla Ali Emiri Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.
Yayın Tarihi : 14 Nisan 2016 Perşembe (oluşturma : 10/21/2017)
Veysi Selimoğlu’nun moderatör olduğu panelin konuşmacıları Abdulhakim Beyazyüz ve Oktay Altın
idi.
Veysi Selimoğlu açılış konuşmasında öncelikle gerek ülke içinde gerek ümmet coğrafyasında vahiy
dışı anlayışlarla kuşatıldığımızı, bu kuşatmadan Müslümanların da etkilendiğini belirtti. Ayaklarımızı
sırat-ı müstakimde sabit tutmadığımız takdirde İslami kimliğimizle çelişen pratiklere
düşebileceğimizi, dolayısıyla Müslümanın cahili sistemde muhalif bir kimlik sergilemek zorunda
olduğunu ifade etti. Sistem içi araç ve kurumları İslami kimlikten taviz vermeden kullanmanın
gerekliliğini de belirten Selimoğlu bu çerçevede muhalefet ve maslahat dengesini nasıl kurarız
sorusuyla sözü Abdulhakim Beyazyüz’e verdi.
‘Muhalefet’ kelimesinin Kuran’da ihtilaf, halife, muhtelif gibi şekillerde geçtiğini, muhalifliğin kime
karşı durduğumuza göre olumlu veya olumsuz bir değeriolacağını ifade ederek söze başlayan Abdulhakim Beyazyüz bu bağlamda müslüman için muhalif olmanın zorunlu olmadığını ancak içinde
yaşadığımız cahili toplumda kendimizi muhalif kimliğe sahip kesimler olarak tanımlamanın yanlış
olmayacağını belirtti.
‘Maslahat’ kavramının uygun olan, faydalı olan şey anlamına geldiğini ve Müslümanlarca temel
ihtiyaçlar olarak bilinen din, mal, can, nesil, akıl emniyeti yararına olan hususlar olarak da
anlaşılabileceğini ve maslahatın geçmiş dönemlerde de sıkça konuşulduğunu ekleyen Beyazyüz
sözlerinin devamında şunları söyledi:
“İçinde yaşadığımız toplum mutlak anlamda kendisini düşman kabul edebileceğimiz bir toplum
olmadığı gibi mutlak anlamda teslim olacağımız bir toplum da değil. Sistemin açık bir şekilde cahili
hüviyete sahip olduğu da ortada ve AK Parti’nin sistemin bu cahili yapısında bazı gedikler açsa da
tamamen düzeltemediğini görüyoruz.
Topluma baktığımızda ise bir kısmı samimi Müslümanlar oluşurken, bir kısmının açık bir şekilde
İslami değerlere düşmanlık ettiğini görüyoruz. Büyük bir bölümü de bazı İslami duyarlılıkları olan
fakat ciddi bir bilince sahip olmayan kişilerden oluşuyor. Bizler de tevhidi şiar edinmiş Müslümanlar
olarak Hz. İbrahim’in çizgisini sürdürmeye çalışıyoruz. Bu da ancak vahyi özümsemekle mümkün ve
fert bazında bunu yapmamız mümkün olmuyor. İçinde yaşadığımız sistemse bazı açılardan önümüzü
açarken bazı noktalarda da yolumuza taş koyuyor. Bu bağlamda bu sorunu aşmamız bazı
kardeşlerimizin yaptığı gibi kendimizi sistemden soyutlayıp toplumu tekfir ederek mümkün
olmayacaktır. Aynı şekilde bazı kardeşlerimiz gibi iktidarın her şeyi yaptığı, bize düşen bir görev
olmadığı yanlışına düşüp sisteme eklemlenerek de mümkün olmayacaktır.
Bu iki çizgiden farklı olarak İslami bir kimlik ve bağımsız bir duruşla hayatın her boyutuna vahyi
işlememiz, söylemek istediğimiz şeyi pratiklerimizle ortaya koymamız gerekir; iktidara küfretmenin,
her şekilde karşısında olmanın da makul bir yanı yoktur. İktidarın İslami anlayışa uygun pratiklerini
AK Partiyle özdeşleşmemek kaygısıyla reddetmemeliyiz, yanlış gördüğümüz hususlara da açık bir
şekilde karşı çıkmalıyız. Bizim maslahat anlayışımız İslami sınırlarla belirlidir. Tüm kesimleri razı
etmek gibi bir tavrın içine girmemiz de doğru değildir ve bunun altından kalkmamız da mümkün
olmayacaktır. Eğer biz İslam’dan hareketle, Müslümanların maslahatını merkeze alarak hareket
ediyorsak geriye kalan kesimin bu noktadaki eleştirisinin bir anlamı olmayacaktır.”
Abdulhakim Beyazyüz’ün ardından sözü Oktay Altın aldı.
Muhalefet kavramının kabaca eleştirel yaklaşım olduğunu söyleyerek söze başlayan Oktay Altın
sözlerinin devamında eleştirinin önemine ve gerekliliğine dikkat çekti.
“Muhalefet İslam tarihi boyunca olmuş mudur?” sorusuyla devam eden Altın, Hudeybiye
Antlaşmasını örnek göstererek Allah Rasulü’nün Müslümanların maslahatını düşünerek bazı
şeylerden taviz verebildiğini ve bunun Müslümanlar arasında infiale neden olabildiğini ifade etti.
“Bu çerçevede muhalefet sadece İslam dışı olan için değildir, bizatihi Müslümanların egemen olduğu
ortamda bile muhalefete ihtiyaç vardır ancak tarihimize baktığımızda muhalefetin
kurumsallaştırılamadığını görüyoruz.” diyen Oktay Altın sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kur’an-ı Kerim’de ‘emr-i bi’l ma’ruf nehy-i anil münker’ emri sıkça tekrarlanmasına rağmen pratik
hayatımızda bu emrin bir kuruma dönüşmediğini; dönüştüğü yerlerde de istenilen sağlıklı sonuçlar
alınamadığını belirtti. Çünkü işin künhüne değil şekline daha fazla önem verilmiş.”
İlk iki halife döneminde kısmen de olsa muhalefet kültürünün uygulanıp olumlu neticeler verdiğini
belirten Altın, Hz. Osman döneminde bu kültürün sekteye uğradığını ve merkezde başlayan küçük
bir sapmayla iktidardaki kimselerin gitgide sorgulanamaz ve eleştirilemez hale geldiğini söyledi.
Emeviler ve Abbasiler döneminde de bu eleştirilemez olma halinin katlanarak devam ettiğine
değinerek devam etti.
N. Abdulhalık Mustafa’nın İslam siyaset düşüncesinde muhalefet ekolünü üçe ayırdığını ve bunların
devrimci ekol, temekkün ekolü ve sabır ekolü olduğunu belirten konuşmacı bu tasnifin günümüzde
de uygulayabileceğimiz bir sınıflama olduğuna değindi.
Mutezile örneğiyle sözlerini sürdüren Altın, iktidara gelene kadar Mutezile’nin iyi bir muhalefet
örneği sergilediğini ancak iktidara geldikten sonra kendi umdelerini bir nevi dayattığını, baskıcı bir
politikaya doğru evrildiğini ifade etti. Bu bağlamda gücün ve iktidarın çürütücü etkisine dikkat
çeken konuşmacı; muhalefetteyken, sorumluluk yokken bir nevi daha rahat olunduğunu söyledi.
Her ne olursa olsun Emeviler’de de, Abbasiler’de de, Selçuklu ve Osmanlılar ’da da temel dayanağın
Kur’an-ı Kerim olduğunu, yapılan her şeyin bir şekilde İslam’a uydurulmaya çalışıldığını dile getiren
Altın; bunun içinde yaşadığımız ülkeden geçmişteki devletleri ayıran en önemli özellik olduğunu
beyan etti. “Çağlar ve kurumlar değiştikçe muhalefetin imkânları ve şekli de değişiyor; bütün
peygamberler tevhid mücadelesi vermiştir ancak hepsinin farklı şekillerde bu mücadeleyi verdiğini
görüyoruz.” diyerek konuşmasına devam etti.
Cumhuriyet dönemine geldiğimiz zamansa Türkiye Cumhuriyetinin geçmiş devletlerden İslam’a
karşı konumlanması ve dine rağmen bir politika üretmesiyle ayrıldığını ve dolayısıyla burada
muhalefetin yöntemlerinin de değişmek mecburiyetinde kaldığını ifade etti.
Konuşmasının sonunda Altın şu hususlara da dikkat çekti:
“Kur’an-ı Kerim’in ötekilere yaklaşımına baktığımızda tümüyle tek bir bütün olarak mücadele
etmediğini, benzerliklerini vurgulayıp ortak noktalar bulmaya çalıştığını, karşıdakileri düşüncelerine
göre bölerek her birine ayrı politikalar geliştirdiğini görüyoruz. Fakat son dönem biz Müslümanlarda
bizden olmayanı yeknesak bir kalıba sokma refleksi gelişti. Ve açıkçası bu refleks Kur’ani yönteme
uygun bir yöntem değil.
Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyetinin de tüm politikalarına bir bütün olarak bakmamalıyız. AK
Parti’nin 2002’deki politikalarıyla bugünkü tutumlarına aynı tavrı gösteremeyiz. Türkiye
Cumhuriyetinin adı değişmese bile yasaları değişmektedir. Laik sistem devam ettikçe biz yine
muhalif olmak zorundayız lakin karşımızdakinin de sabit olmadığını görerek hakkaniyetli bir duruş
sergilemeliyiz. Sistem içi araçları kullanırken hiçbir şekilde, asla ve kat’a taviz veremeyeceğimiz
İslami ilkelerimiz bizler için sabitelerdir ve önemli olan yapılan şeydir, kim yaparsa yapsın
olumluluklar desteklenmeli, olumsuzlukların karşısında durulmalıdır.”
Program soru-cevap faslının ardından sona erdi.
Bu dökümanı orjinal adreste göster
“Muhalefet ve Maslahat Dengesini Nasıl Kurabiliriz?”
Download