Merve Yılmaz SEVGI DOLU KALPLER DURAĞI İnsanın hüzün

advertisement
Merve Yılmaz
SEVGI DOLU KALPLER DURAĞI
İnsanın hüzün, heyecan, mutluluk gibi duyguları paylaşabileceği birilerine sahip olması bence
mükemmel bir şeydir. Bunun nedeni insanın ne yaşarsa yaşasın yanında birini istemesi olarak görülebilir.
Tabi ki yalnız kalmak istediği ve isteyeceği zamanlar mutlaka olacaktır. Fakat birinin bizi dinlemesi ve belki
de derdimize, sevincimize ortak olması bizi iyi hissettirir. Böyle insanlar aslında yakın çevremizden çok da
uzakta değillerdir. Ya ailemiz, ya arkadaşlarımız ya da sevgilimizdir bu kişiler. Bana göre zorunda
kalınmadığı müddetçe, ölüm, kötü hastalık gibi, ne biz onlarsız yapabiliriz ne de onlar bizsiz. Düşünsenize,
bir anne ve baba için çocuğu onun canından, kanından olan bir parça, ne kadar değerlidir. Çocuklarına bir
şey olacak ya da başlarına bir iş gelecek diye çok korkarlar. Aynı şekilde çocuklar da ailelerine
düşkünlerdir. Abi ve abla kardeşleri kollar, kardeşler büyük aile fertlerinden bir şeyler öğrenip kendilerini
yetiştirirler. Mesela ben de aileme içten içe düşkün olanlardanım. Aslına bakarsanız, yakın çevremden
kime sorarsanız sorun, derler ki “Merve ailesiyle hiç iyi anlaşamaz, hatta annesi ve babasıyla sürekli kavga
eder.” Tamam, ben de kabul ediyorum. Süregelen iletişim kopuklukları yıllar geçtikçe beni ailemden
düşünsel olarak uzağa götürmüş olabilir. Hatta sırf iletişim eksikliğine bu durumu bağlamak yanlış olur.
Kuşak farkıyla ortaya çıkan birtakım kavramsal ayrılıklar da aramızı daha da açtı. Fakat aslında içimde
aileme karşı belli edemediğim sevgi var. Onları kaybedeceğim diye büyük bir korku içindeyim çünkü ben,
her ne kadar duygu ve düşüncelerimi onlarla paylaşmasam da hayatımı onlarla paylaşıyorum.
Şu on dokuz yıllık yaşamım boyunca ailemle bir sürü anımız oldu. Babamla oturup saatlerce
basketbol ve voleybol maçları izlememiz, annemle tenis çıkışı yemek yerken iki üç saat boyunca sohbet
etmemiz bile benim için çok büyük bir mutluluk kaynağıydı. O yüzden ne zaman onlara kızsam, darılsam
kendimi çok mutsuz hissediyorum çünkü bir daha hiç konuşmayacakmışız, sonsuza dek böyle küs
kalacakmışız gibi hissediyorum. Sonuçta ölümlü dünya, bir gün herkes bu dünyadan bir şekilde göçüp
gidecek. Onları bu şekilde kaybetme korkusu beni dürtükleyince, hemen aramızı düzeltmeye çalışıyorum.
Bir keresinde babamla üç ay boyunca hiç konuşmadık. O zaman o kadar pişman olmuştum ki kendime şu
soruyu sormuştum: “Gerçekten bazı konularda anlaşamadın diye onu hayatından çıkarmaya bunca
emeğini göz ardı etmeye hazır mısın?” Bunun cevabını kendim de gayet net bir şekilde biliyordum. Tabi ki
de değildim. İçimde o süre zarfı boyunca kopan fırtına o kadar şiddetli ve can yakıcıydı ki kendimi hiç iyi
hissetmiyordum.
Aileden ayrılmanın, onların varlığını yanında hissedememenin zorluğu gözlerimin önüne
gelebilmişti. Aslına bakıldığında, bu durum herkes için çok zordur. O yüzden onların kıymetini bilmeli ve
asla ayrılmamalıyız. Ne kadar şanslı olduğumuzu farkına varmalıyız. Ne de olsa çocuk esirgeme kurumuna
verilen ya da kız/erkek yurdunda yetiştirilmiş, annesiz ve babasız büyüyen çocuklarda var. Belki ailelerini
gördüler, belki de hiç görme şansına erişemediler. Her ne kadar orsada onlara bakan öğretmenler ya da
“anneler” çok iyi olursa olsun, bir çocuğu koruyup kollayabilecek candan bir parça, aile, olmadığı sürece
çocuk kendini rahat veya mutlu hissedemeyebilir. Demek istediğim şu ki; her ne olursa olsun ailelerimiz
bizim için en önemli olmalı çünkü belki de kimse bizi onlar kadar benimseyip sevemez. İşte tam da bu
sevgiyi ve aileden ayrı kalmanın zorluğunu gözler önüne seren iyi bir film biliyorum: Benim Adım Sam.
Film küçük bir kızın, babasının engeli ne olursa olsun ona gerçek sevgi ve merhametle bağlanmış olmasını
konu alıyor. Her ne kadar onun zekâsı babasınınkinin önüne geçse de birlikte geçirdikleri güzel yıllar ve
paylaştıkları naçizane duygulardan ötürü onu asla bırakamadığı görülüyor. Bireyde bulunan herhangi bir
özür onu ailesinden uzaklaştırmıyor. Çocuk, durumu kabullenip normal koşullara sahip bir babaymış gibi
benimsiyor. Özellikle üzgün olduğu durumlarda her zaman destekçisi olduğunu belirtiyor. Bunun tek bir
nedeni vardır ki bu da ne çocuğun bakıma ihtiyacı olduğu, ne de paraya ihtiyacı olduğudur. Bunun nedeni
sevgidir. Eğer sevgiye dair filmdeki örneklere bakacak olursak, Lucy’nin her gece yatmadan önce yazdığı
günlükten bir kesiti paylaşmak isterim. “Sen, bu hayatta senin için her şeyi göze alabileceğim bir sevgiyi
hak ediyorsun. Çünkü sen buna değersin.” Ne güzel de söylemiş değil mi? Birinin sizi bu kadar çok
sevmesi ve bu sevgiyi olabildiğince size göstermeye değil de hissettirmeye çalışması sanırım paha
biçilemez bir şey. O yüzden bana göre, elimizden geldiğince, sevgimizi en yakınlarımızla paylaşmalıyız ve
sevginin ısıtmış olduğu sımsıcak yuvalarımızda birbirimizin değerini bilmeliyiz.
KAYNAKÇA
Jessie Nelson, Barbara Hall, Marshall Herskovitz, Ed Zwick, Richard Solomon(Yapımcı), Jessie
Nelson(Yönetmen, Senarist). 2001. Benim Adım Sam. ABD
Download